Bamsi beyrek boyu (İnceleme Çeşitlemeler Şah Kasım Hikayesi Metni)



Yüklə 0,6 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə1/2
tarix23.12.2023
ölçüsü0,6 Mb.
#155488
  1   2
Abdülkadir Emeksiz - Dede Korkut\'un Paltosu [Boğaziçi~2016]





DEDE KORKUT'UN 
PALTOSU 
BAMSI BEYREK BOYU 
(İnceleme - Çeşitlemeler - Şah Kasım Hikayesi Metni) 
Doç. Dr. Abdulkadir Emeksiz 

BOGAzİÇİ 
YAYINLARI 
............. 


BOGAZİÇİ YAYINLARI NO: 
375 
DEDE KORKUT'UN PALTOSU 
Doç. Dr. Abdulkadir EMEKSİZ 
ISBN: 
978-975-451-344-8 
Kapak Çizim : Burçin NOGAYOGLU 
NİSAN 
2016 
/ İSTANBUL 

BOGAzİÇİ 
YAYINLARI 
� 
Boğaziçi Yayınları A.Ş. 
Alemdar Malı. Çatalçeşme Sok. Meriçli Apt. 
No:44 Kat:2 Cağaloğlu - Fatih/ İSTANBUL 
Tel: 02 1 2 520 70 76 Faks: 02 1 2 526 09 77 
www.bogaziciyayinlari.com.tr 
Baskı, Cilt 
Pasifik Ofset 
Cihangir Malı. Güvercin Cad. 
Baha İş Merkezi A blok No: 311 
Kat:2 343 1 

Haramidere / İstanbul 
02 1 2 4 1 2 1 7 77 Sertifika No: 1 2027 


İTHAF: 
Sevgili annem 
Meryem Emeksiz'e 


İçindekiler 
İçindekiler 
. . . . . . . . .
.
. . . . . . . . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
. . . . . . . . . . . . . . .
.
. . . .

Ön Söz 
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Kısaltmalar 
. . . . . . . . . . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. .
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
. . . . .
1 1
Kırımlı Süleyman Sôdi Bey'in Hayatı ve Eserleri 
. .
. .
.
.
. . . . . 
1 2
BİRİNCİ BÖLÜM 
DEDE KORKUT ANLATILARININ TÜRK DESTAN 
KÜLTÜRÜ İÇİNDEKİ 
YERİ 
VE ÖNEMİ 
A. 
Destanlar ve Dede Korkut Metinlerinin Oluşumu 
1 .
Destan Kavramı 
. . . . . . . . . . . . . . . . .
.
. . . . . .
.
. . . . . . . . . . . .
.
. . . . . .
20 
2. 
Türk Destanlarının Kök Birliği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 
3. 
Türk Destanlarının ve Dede Korkut 
Anlatılarının Oluşumu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. 23 
B. 
Türk Destanlarının Tasnifi, 
Tasnifte Dede Korkut'un Yeri ve Türü 
1 .
Türk Destanlarının Tasnifi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35 
2. 
Edebi Tür Olarak Dede Korkut Anlatılan . . . . . . . . . . 37 
3. 
Destanların İşlevleri . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 41 
4. 
Dede Korkut Anlatılarının Nitelikleri 

. . . . . . . . . . . . . . 43 
5. 
Dil ve Üslup Bakımından Dede Korkut 
. . . . . . . . . . . . .
45 
6. 
Oğuzname Olarak Dede Korkut 
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.

46 


C. 
Dede Korkut Boyları İçinde Bamsı Beyrek'in / Bey 
Böyrek'in Yeri 
Dede Korkut Boyları İçinde 
Bamsı Beyrek'in / Bey Böyrek'in Yeri 
. .
. .
.
.
. .
.
. . . . . . . . . . .
.
. . . .
. 52 
1 . Dede Korkut Boylan İçinde Bamsı Beyrek'in Yeri 
. . . . . . . . .
52 
2. Kardeş Anlatılar Olarak Alpamıs, Bamsı Beyrek, 
Bey Böyrek ve Şah Kasım 
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 
57 
D. 
Türk Destanlarının Karakteristik Özellikleri 
ve Bazı Motifleri 
1 . Türk Destanlarında Çocuksuzluk 
.
.
. . . . . .
.
. . .
.
. . . . . .
.
.
.
. . . .
66 
2. Türk Destanlarında Tutsaklık 
. . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
. . . . . 
69 
3. Türk Destanlarında Alp Tipi At . .
. . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
.
.

72 
İKİNCİ BÖLÜM 
BAMSI BEYREK / BEY BÖYREK ÇEŞİTLEMELERİ 
A. 
Cumhuriyet Dönemi Öncesine Ait Çeşitlemeler 
. . .
.
. . . 
75 
B. 
Orhan Şaik Gökyay'ın Naklettiği Çeşitlemeler ..
. .
. . .

86 
C. 
Tuncer Gülensoy'un Naklettiği Çeşitlemeler .
.
.
.
.
.
.
. . . 
97 
D. 
Saim Sakaoğlu 'nun Naklettiği Çeşitlemeler . .
. . . . . .
1 05 
E. 
Musa Çimen' in Naklettiği Çeşitlemeler 
.
.
. .
. . .
. . . . . . . 
1 08 
F. 
Çeşitlemelere Ekler 

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 1 6 
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 
ŞAH KASIM HİMYESİ'NİN İNCELENMESİ 
A. 
Şah Kasım Hikayesi'nin Tanıtımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 2 1
B .
Şah Kasım Hikayesi'nin Özeti . . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . .. 1 23 


C. 
Şah Kasım Hikayesi'nin Yapısı, Dili ve Üslubu 
.
.
.. 
1 26 
D. 
Şah Kasım Hikayesi'nin Kahramanları 
. . . .
.
. .
..
.
..
. .

1 28 
E. 
Şah Kasım Hikayesi 'nin Zaman Unsurları 
.
. . . . . . . . . . 
1 3 1
F. 
Şah Kasım Hikayesi 'nin Mekan Unsurları 
.
.....
. . .
.. 
1 33 
G. 
Ş
a
h Kasım Hikayesi'nin Epizodik Metin İncelemesi 
... 
1 34 
1. 
Hazırlık Epizodu 
. . . . . . . . .
.
. . . . . . . . . . . .
.
.........
.
. . . .
.

1 3 6
II. 
Aşık Olma Epizodu 
.
. . . .
.
.
.
. . .
.
.
. .
.
.
.
. . . . . .
.
.
.
.
. .
.
.
.

1 40 
III. 
Sevgiliyi İsteme ve Engeller Epizodu 
........
.
..... 
1 40 
IV. 
Kahramanın Dönüşü ve 
Tekrar Ortaya Çıkması Epizodu 
. . . . .
.
.
.
. ..
.
. . . . . . . . ...

145 
V. 
Sonuç Epizodu 
. . . .
....
. . . . . . . . . . . .
.
. . . . . .
.
.
.
.
.
.
. . . . . .
1 48 
H. 
Alpamıs, Bamsı Beyrek, Bey Böyrek ve Şah Kasım 
Anlatılarının Epizodik İnceleme Tablosu 
.
.
. . . .
..
. . .
.

1 49 
I. 
Hazırlık Epizodu Tablosu 
..
. . . .
.
.
. . . . . . . . . . ... . . .
.
.
.
.

1 50 
il. 
Aşık Olma Epizodu Tablosu 
.
. .
..
.
....
.
..
.
.
.
.
..
.
. .
. .
.

153 
tn. 
Sevgiliyi İsteme ve Engeller Epizodu Tablosu 
. . . .. 
1 53 
IV. 
Kahramanın Dönüşü ve Tekrar Ortaya 
Çıkması Epizodu Tablosu 
. . . .
.
. . .
.
. . . . . . .
.
. . . . .
.
. ...
.
. . . . .

1 57 
V. Sonuç Epizodu Tablosu 
. . . . . .
.
. . .
.
. . . . .
.
. . . . . . . .
.
. . . .

1 58 
ŞAH KASIM HİKA YESİ'NİN METNİ 
..
. .
.
.
. . . .
.

1 60 
SONUÇ VE DEGERLENDİRMELER 
.
.
. .
.
. . . . .
.
.. 
200 
KAYNAKÇA 
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 
206 


Ön Söz 
"Bütün 
Türk 
edebiyatını 
terazinin bir gözüne, Dede 
Korkut'u 
öbür 
gozune 
koysanız, yine Dede Korkut 
ağır basar." 
Prof. Dr. Fuat Köprülü 
Dünya edebiyatı içinde destan ve destani hikaye söz 
konusu olunca Türk edebiyatı ve Türk edebiyatı sahasında da 
Dede Korkut Kitabı 'nın tarihi derinlik, yayılma sahasındaki 
genişlik ve edebi verimin çeşitlenmesi bakımından "zirve 
eser" denilebilecek müstesna bir yeri vardır. Oğuzları 
anlamada ve anlatmada "Oğuzname" olarak Dede Korkut 
boyları kıymetli bir anahtar hüviyetindedir. 
Bir milletin yaşamış olduğu maceraların, dünyaya 
bakışının ve ideallerinin, genellikle bir prototipten hareketle, 
bir kahraman etrafında birleşerek dile getirildiği, kendisine 
has bir geleneği olan anonim eser anlamında değerlendirilen 
destan, milll birliğin sağlanmasında ve devam ettirilmesinde 
en başta gelen edebi türlerden biridir. 



Türk kahramanlık destanlarında terennüm edilen 
olaylar ve bu olayları, bu olaylarda rol alan bahadırları, Türk 
toplumunun tarihi ile düşünüş ve inanış sistemleriyle birlikte 
değerlendirmek destanları meydana getiren şartları anlamak 
için gereklidir. Bir destanın yaratılabilmesi için toplumun "alp 
tipi"nin toplum hayatını yönlendirdiği 
destan devrinde 
yaşaması, kültür ve edebiyat verimlerinin kuşaktan kuşağa 
sözlü gelenek orta
m
ı
nda aktarılması, toplumu derinden 
etkileyen ve destan oluşumuna imkan veren bir 
çekirdek 
olayın 
ortaya çıkması, bu olayın bir 
ozan 
tarafından edebiyat 
ürününe dönüştürülmesi, toplum tarafından destan devri 
tamamlanmadan sözlü gelenekte yaşayan metnin 
tespit 
edilerek yazıya geçirilmesi lazımdır. 
Orijinal destan oluşturma şartlarını taşıyan Türkler, 
tarih boyunca yönü genellikle doğudan batıya doğru seyir 
izleyen göçler gerçekleştirmişlerdir. Göç ettikleri yeni 
coğrafyalar, beraberlerinde taşıdıkları edebi birikimlerinin de 
değişmesine, yeni yurtlara ve vatan edinilmek istenen yerler 
ile yaşama biçimlerine göre farklılaşarak çeşitlenmesine 
neden olmuştur. Öz olarak söyleyebiliriz ki Türkler 
yaşadıkları yerde destanlarını da yaşatmışlardır. 
Dede 
Korkut 
metinleri, 
Oğuz 
Türklerinin 
mücadelelerini anlattığı kadar insani, sosyal ve kültürel 
vasıflarını da yansıtır. Türk aile yapısını, Türk'ün esareti 
kabullenmeyişini, dayanışma ruhunu, devletin devamlılığı 
için gösterilen fedakarlıkları "kahraman"lara bağlı kurgu ile 
nesiller boyu bu metinlerden öğreniriz. 



Bu çalışmanın amacı, Dede Korkut boylan içinde 
tarihi kökleriyle, Türk boyları arasındaki yaygınlığı ile 
destandan hikayeye, hatta masal formuna kadar göstermiş 
olduğu tür çeşitliliği ile özel bir yeri bulunan Bamsı Beyrek 
boyunun oluşumunu, metinlerinin çeşitlenmesini ve edebi tür 
olarak işlenmişliğini Anadolu sahası ağırlıklı olarak anlama 
gayretidir. 
Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Bamsı 
Beyrek boyunun bir çeşitlemesi olan ve kitapta metnini 
yayımladığımız 
Şah Kasım 
Hikayesi 'nin müellifi olan 
"Kırımlı Süleyman Sudi Bey'in Hayatı ve Eserleri" 
anlatıldıktan sonra birinci bölümde "Destanlar ve Dede 
Korkut Metinlerinin Oluşumu", Türk Destanlarının Tasnifi, 
Tasnifte Dede Korkut' un Yeri ve Türü", "Dede Korkut 
Boyları İçinde Bamsı Beyrek'in / Bey Böyrek'in Yeri" ve 
"Türk Destanlarının Karakteristik Özellikleri ve Bazı 
Motifleri" ana başlıklarına bağlı konular ele alınmıştır. 
İkinci bölüm Osmanlı devrinden itibaren tespit 
edilmeye başlanıp günümüze kadar devam eden çalışmalarla 
günden güne sayılan artmakta olan Bamsı Beyrek / Bey 
Böyrek çeşitlemelerinin değerlendirilmesini içermektedir. Şah 
Kasım Hikayesi 'nin tanıtımı, özeti, yapı, dil ve üslup 
özellikleri, kahraman, zaman, mekan ve epizodik yapısı 
bakımından ele alınması ile "kardeş anlatılar" olarak 
nitelendirdiğimiz Alpamıs, Bamsı Beyrek, Bey Böyrek ve Şah 
Kasım metinlerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi üçüncü 
bölümü meydana getirmektedir. Bamsı Beyrek boyunun en 
geniş hacimde işlenmiş anlatılarından olan 
"Şah Kasım 


10 
Hikayesi' 
nin 
Metni' nin 
ardından 
"Sonuç 
ve 
Değerlendirmeler" verilmiştir. "Kaynakça" kısmında da 
yararlandığımız 
çalışmaların 
bibliyografik 
künyeleri 
bulunmaktadır. 
Bu çalışmamızı gerçekleştirirken bazı süreli 
yayınların elde edilmesinde Doç. Dr. Ferhat Aslan'ın 
yardımları oldu. Dr. Ahmet Ünlü hem kaynak sağlayıp hem 
de çalışmayı okuyup notlar aktarmakla destek oldu. Ermenice 
kaynaktan Y ard. Doç. Dr. Ramazan Erhan Güllü sayesinde, 
Almanca metinlerden Doç. Dr. Hamdi Şahin'in yardımlarıyla 
faydalanabildik. İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve 
Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalımız 
araştırma görevlileri Dr. Zehra Hamarat ve Uğur Tuncel 
kütüphanelerden yayın temini konusunda büyük yardımlarda 
bulundular. Teknik konular başta olmak üzere destekleriyle 
eşim Dr. Pelin Emeksiz ve çalışmanın yayınına talip 
olarak titizlikle gayret gösteren Gazi Altun Bey başta olmak 
üzere emeği geçen herkese teşekkür ederim. Bu kitap, Dede 
Korkut çalışmaları 
ve 
Türk 
kültürüne 
hizmet 
yolunda yürüyenlerin bir adımı sayılırsa mutlu oluruz. 
Doç. Dr. Abdulkadir Emeksiz 
İstanbul, 20 1 6


Kısaltmalar 
age. 
: Adı geçen eser 
MF. 
: Milli Folklor 
agm. : Adı geçen makale 
OŞG. : Orhan Şaik Gökyay 
Ar. 
: Arapça 
Peh. 
: Pehlevice 
bk. 
: Bakınız 
Prof. : Profesör 
bs. 
: Baskı, basım. 
s. 
: Sayfa 
C. 
: Cilt 
S. 
: Sayı 
çev. 
: Çeviren 
ty. 
: Tarih yok 
Doç. : Doçent 
vb. 
: ve benzeri 
Dr. 
: Doktor 
vd. 
: ve diğeri, 
ed. 
: Edebiyat 
ve diğerleri 
vs. 
: ve sair 
H. 
: Hicri 
Yrd. 
: Yardımcı 
Haz. 
: Hazırlayan, hazırlayanlar. 
HBH. : Halkbilgisi Haberleri 
yy. 
: Yer yok, basım yeri 
belirtilmemiş 
M. 
: Miladi 


Kırımlı Süleyman Sôdi Bey'in 
Hayatı ve Eserleri 
Süleyman 
Sudi 
Bey, 
1 890 
yılında Kırım 
Bahçesaray' da 
doğmuştur. 
Bahçesaray 
eşrafından 
Süleymanzade Abdullah Efendi 'nin oğludur. Bahçesaray 
Rüşdiyesi 'ni, Simferepol Rus Akademisi 'ni 

ve İstanbul ' a 
geldikten sonra da Vefa İdadisi 'ni bitirmiştir. 
Süleyman Sudi Bey, "Cemiyet Kütüphanesi"nde 
tezgahtarlık yaparak çalışma ve ticaret hayatına başlamıştır. 
Komisyonculuktan fotoğraf malzemelerine, likör satışından 
kırtasiyeciliğe, değirmen makinalarından çocuk oyuncaklarına 
kadar pek çok alanda ithalat ve ihracat yaparak ticaretle 
meşgul olmuştur. Ticari hayatıyla birlikte Süleyman Sudi 
Bey' in siyasi ve fikri faaliyetleri, derleme ve telif eserlerin 
yayımlanması çalışmaları olmuştur2. Kütüphane-i Sfidl'nin 
kurucusu olan Süleyman Bey, 
1 908 
' den 
1 93 3 
senesine kadar 
müesseseyi güçlü ve büyük bir yayınevi halinde yaşatmayı 
başarmıştır. 
1 9 14, 
yayınevinin en aktif olduğu yıl olarak 
dikkat çekmektedir. 
Kırımlı Süleyman Sudi Bey'in kitaplarla ilgisi sadece 
ticari hayatıyla sınırlı olmayıp idari sahayı da içine 
almaktadır. Matbuat Dahiliye Müdiriyeti 'nden verilen izin 
belgesine göre imtiyaz sahibi olduğu ve sorumlu müdürü 
' Mehmed Zeki - Mahmud Paçacı, 
Türkiye Teracim-i Ahval 
Ansiklopedisi Teracim-i Ahval Kamusı, 
C. 

1 , İstanbul 1 928, s. 
1 69. 

Emin Nedret İşli, "Kitabhane-i Sudi Tarihçesi ve Süleyman Sudi 
Bey (Bir Deneme )", 
Müteferrika, 
S. 

4, Kış 1 994, s. 33-35, 37. 


13 
bulunduğu on beş dergi vardır. Bu dergilerden; 
Haber, Kmm 
Mecmuası, Musavver Çocuk Postası 
ve Sudi'nin bizzat kendi 
yönetimi altında yayımlandığı anlaşılmaktadır3• 
Kırım Mecmuası'nın 
bütün bu yayım çalışmaları içinde 
ayrı bir yeri ve özel bir önemi vardır. Kırım Mecmuası, 
Kırımlılar 
Cemiyet-i 
Hayriyesi 'nin 
yayın 
organı 
hüviyetindedir. Bu cemiyetin öncelikli hedefi ve çalışmaları 
İstanbul' da eğitim gören öğrenciler başta olmak üzere 
Osmanlı ülkesindeki Kırım muhacirlerine yardımcı olmak ve 
Kırım Türklerinin milli meselelerine destek bulabilmek için 
Osmanlı kamuoyunu ve devlet büyüklerini aydınlatmaktır4• 3 
Mayıs 
1 9 1 8
tarihinden itibaren yayım periyodunu on beş 
günde bir olarak belirleyen 
Kırım Mecmuası 1 9 1 9
Mayısında 
kapanıncaya kadar 23 sayı yayımlanabilir5• 
Yazar kadrosu içinde Ömer Seyfeddin, Hamdullah 
Suphi, Hüseyin Cahid gibi dönemin meşhur Osmanlı 
aydınlarının da bulunduğu Kırım Mecmuası 'nda, Kırım'ın 
yanı sıra Türk dünyası ile ilgili ilmi, edebi, dini ve içtimai 
konular da işlenmiştir6. 
Süleyman Sudi Bey, yazarlık hayatına Çapanoğlu'nun 
verdiği bilgiye göre Cemiyet Kütüphanesi 'nin çıkardığı küçük 
roman serisine 
Şefika 
adlı bir roman yazarak başlamıştır 7• 

Emin Nedret İşli, 
agm., 
s. 39. 

Dr. H. Murat Arabacı, "Türkiye' de Kurulan İlk Kırım Türk 
Teşkilatları" 
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The 
Journal Of International Social Research, 
Volume 1 /2, Winter 
2008. s. 62-63. 
5 Emin Nedret İşli, 
agm., 
s. 40. 

Dr. H. Murat Arabacı, 
agm., 
s. 63 . 

Emin Nedret İşli, ilk eserini 
İtalya Cengi'nin Akıbeti 
olarak 
kaydeder. bk.: Emin Nedret İşli, 
agm., 
s. 
34. 


14 
Sudi Bey, 
Tokmak 
adlı mizah dergisinin başyazarı olmuş, 
Fatih 
isimli, dört sayfalık bir akşam gazetesi yayımlamıştır8• 
Süleyman Sudi Bey'in çok sayıda eserde isminin yer 
almış olduğunu ve bunu gerçekleştirirken de oldukça fazla 
sayıda müstear isim kullandığını görmekteyiz. Himmetzade 
imzasıyla on tane halk hikayesi ve letaif kitabı türünde eser 
yayımlamış olan Süleyman Bey' in halk edebiyatı sahasında 
yaptığı yayımların çok ilgi gördüğü, çoğu eserin ikinci, hatta 
Bekri Mustafa 
örneğinde olduğu gibi üçüncü baskısını 
yaptığı anlaşılmaktadır. 
Süleyman Sudi Bey, eserlerinde şu müstear imzaları 
kullanmıştır: Himmetzade, Himmetzade S. Abdullah, İdus 
Nemyelüs, Kırımlı, S. Abdullah, S. Abdullah Himmetzade, S. 
Sudi, 
S. Süleymanof, S. S., Sudi Himmetzade, Sudi 
Süleymanof, 
Sudi 
Süleymanof Kırımlı, 
Süleymanof, 
Süleymanof Kırımlı, Ydos Namiles. 
Himmetzade S. Abdullah da bu kitapta metnini verip 
incelemesini yaptığımız 
Şah Kasım 
Hi
k
a
yesi
'
nde yazarın 
kullandığı isimdir. 
Süleyman Sudi, adını Moralızade Vassaf Kadri ile 
birlikte neşrettikleri Milli Cinayat Kolleksiyonu9 'nu oluşturan 

Münir Süleyman Çapanoğlu, 
Basın Tarihimizde Mizah 
Dergileri, 
Garanti Matbaası, İstanbul, 1 970, s. 84. 

Bu yayım serisiyle ilgili daha fazla bilgi için bk.: Üyepazarcı, Erol, 
"Türkiye'de Polisiye Romanın 1 29 Yıllık Öyküsü 'Korkmayınız 
Mister Sherlock Holmes" / The 1 29 Year Story of Detective Novels 
in Turkey 'Fear Not Mister Sherlock Holmes" , 
Skylife 
Aralık 1 999, 
s. 1 02; A. Ömer Türkeş, "Biz Bu Romanı Okumamış mıydık?", 
Virgiil, 
Ekim 200 1 , S. 44, s. 64; Ayşe Altınbaş Balcı, 
Türklerin 
Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni, 
Bilkent Üniversitesi 
Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Disiplini 
Yüksek lisans tezi ), Ankara, 2005 s. 26. ; Dr. Didem A. 
Büyükarman, "Moralızade Vassaf Kadri ve Süleyman Südi'nin 


ıs 
on kitaplık seri yayım başta olmak üzere başka eserlerinde de 
kullanır10• Ölümü hakkında bugün için bilgi edinemediğimiz 
Süleyman Sudi Bey'in adının, müstear adlarının bulunduğu 
tespit edilen eserlerin sayısının kırktan fazla olduğu 
görülmektedir 1 1• 
Süleyman Sôdi Bey'in eserleri: 
1 -
S[üleyman] S[udi], 
Küçük Gülnaz'ın Hikayesi 
(Milli Masallardan), İstanbul, Neşreden Kitabhane­
i Sildi, Kadınlar Dünyası Matbaası, ty. 
2-
Süleyman Sudi [Sudi Himmetzade imzasıyla], 
İtalya Cenginin Akibeti, 
İstanbul, Manzume-i 
Efkar Matbası, 
1 327 ( 1 9 1 1 ), 29 
S. 
3-
Sudi Süleymanof Kırımlı, 
Şefika, 
İstanbul, Mesai 
Matbaası, 
1 330 ( 1 9 1 4), 45 
S. 
4-
Sudi Süleymanof Kırımlı, 
Şefikamn Nedameti, 
İstanbul, Mesai Matbaası, 
1 330 ( 1 9 1 4), 44 
S. 
Ortak Ramanları Milli Cinayat Koleksiyonu" 
A. 
Ü. 
Türkiyat 
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 
S. 
40, 
yıl: 
2009, 
s. 
190-208. 
Gece 
Kuşları romanının kahramanı Nahid Sami'ye bağlı olarak eserin 
yazıldığı dönem ve şartlarını değerlendiren bir çalışma için bk.: 
Şahin, Yrd. Doç. Dr. Seval, "Nahid Sami: Yirminci Asrın Kibar 
Hırsızı - Süleyman Sudi ve E. Ali'nin Gece Kuşları Romanı 
Üzerine, 
Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Modern Turkish 
Literature Researchs, 
S. 
:· 
1, 
Ocak- Haziran 
2009, 
s. 
179-188. 
10 
Vassaf Kadri ile birlikte neşrettikleri eserde Süleyman Bey' in bir 
tek satırının bile olmadığı, öteki kitaplarının da şair A. Rıfkı 
tarafından yazıldığı iddia edilmektedir. bk.: Münir Süleyman 
Çapanoğlu, 
Basın Tarihimizde Mizah Dergileri, 
İstanbul, Garanti 
Matbaası, 
1970, 
s. 
84. 
1 1
İkinci ve üçüncü basımların ayrı bibliyografik künyelerle 
verilmesini dikkate alarak ve yazara ait başka eserlerin ortaya 
çıkabileceğini değerlendirip "kırktan fazla" ifadesi kullanılmıştır. 


16 
5- Süleyman Sildi [Süleymanof], 
Damat Beyim, 
İstanbul, Venüs Matbaası, 1330 (1914), 55 S. 
6- Süleyman Sudi 
[Süleymanof], 
Aşub-ı Dil, 
İstanbul, Mesai Matbaası, 1330 (1914). 55 S. 
7- Süleyman Sudi 
[S. Süleymanof], 
Çilingirin 
Esrarı, 
İstanbul, Mesai Matbaası, 1330 (1914), 43 
S. 
8- Süleyman Sudi [S. Süleymanof], 
Katina, 
İstanbul, 
Hürriyet Matbaası, 1330 (1914) 47 S. 
9- Süleyman Sudi [Sudi Süleymanof], 
Mihriban 
(Kumar felaketlerinden), İstanbul, Asır, Matbaası, 
1330 (1914), 47 
s. 

O-
Süleyman Sudi 
[Sudi 
Süleymanof], 
Saliha 
Hanım, 
İstanbul, Hürriyet Matbaası 1330 (1914). 
40 S. 
11- Süleyman Sildi [Sudi Süleymanof], 
Sevda 
Mektupları, 
İstanbul, 
yy. 
1330 (1914), 47 S. 
12- Süleyman Sudi [Süleymanof], 
Sevgilimde Bir 
Gece, 
İstanbul Mesai Matbaası, 1330 (1914), 52 S. 
13- Süleyman Sudi [Sudi Süleymanof], 
Sevgilimde 
Bir Gece, 
2. bs. İstanbul, Manzume-i Efkar 
Matbaası, 1330 (1914), 48 S. 
14- Süleyman Sudi 
[Kırımlı], 
Sofya'da Osmanlı 
Sancağı Osmanlılar İleri Daima İleri, 
İstanbul, 
Hürriyet Matbaası, 1330 (1914), 22 S. 
15- Süleyman Sudi [Ydos Namiles imzasıyla], 
Üçünün En 
Bahtiyarı, 
İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, 1330 
(1914), 16 S. 
16- Süleyman Sudi [İdus Nemyelüs i
mzas
ıyla], 
Fındıkçı 
Kan, 
İstanbul, Mesai Matbaası, 1330 (1914), 15 S. 
1 7 - Süleyman Sudi - Vassaf Kadri, 
Kanlı Peri, 
İstanbul, 
M
anzum
e-i Efkar Matbaası, Milli Cinayat Kollek­
siyonu 1. Kitap, 1330 (1914), 54 S. 


17 
1 8-
Süleyman Sudi - Vassaf Kadri, 
Kara Cadı, 
İstanbul, 
M
anzum
e-i Efkar Matbaası, Milli Cinayat Kollek­
siyonu 
2. 
Kitap, 
1 330 ( 1 9 1 4), 47 
S. 
1 9-
Süleyman Suru - Vassaf 
Kadri, 
Siyah Pençe, 
İstanbul, 
Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 
3. 
Kitap, 
1 330 (1914), 46 
S. 
20-
Süleyman Sudi - Vassaf Kadri 
Ani Felaket, 
İstanbul, 
Tcvsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 
4. 
Kitap, 
1 330 ( 1 9 1 4), 48 
S. 
2 1 -
Süleyman Suru - Vassaf Kadri, 
Görübnemiş Bir Aşk, 
İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat 
Kolleksiyonu 5. Kitap, 
1 330 (1914). 48 
S. 
22-
Süleyman Suru - Vassaf Kadri (Moralızade), 
Yer 
Altı 
Şehrinde Bir Cinayet, 
İstanbul, Tcvsi-i Tıbaat 
Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 
6. 
Kitap, 
1 330 
(1914), 48 
S. 
23-
Süleyman Suru - Vassaf Kadri, 
Çın Guguklu Saat, 
İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat 
Kolleksiyonu 
7. 
Kitap, 
1 330 (1914), 47 
S. 
24-
Süleyman Suru - Vassaf Kadri, 
Kanlı Perinin Son 
Aşkı, 
İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat 
Kolleksiyonu 
8. 
Kitap, 
1 330 (1914), 47 
S. 
25- Süleyman Sudi - Vassaf Kadri, 
Esrarengiz Bir 
Düğün, 
İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli 
Cinayat Kolleksiyonu 
9. 
Kitap, 
1 330 ( 1 9 1 4), 48 
S. 
26-
Süleyman Sudi - Vassaf Kadri, 
Dirilen Cenaze, 
İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat 
Kolleksiyonu 
1 0. 
Kitap, 
1 33 0 ( 1 9 1 4), 40 
S. 
27-
Süleyman Sudi 
[Süleymanof] 
-
E. 
Ali, 
Gece 
Kuşları, 
İstanbul, Hürriyet Matbaası, 
1 3 3 0 ( 1 9 1 4), 
224 
S. 
28-
S[üleyman] Sudi, 
1339 
Sene-i Maliyesine 
Mahsus Rehber-i Sal Aile Takvimi 
1. 
Sene, 


18 
İstanbul, Necm-i İstikbal Matbaası, 
133 1 ( 1 9 1 5) 
1 93+2 
s. 
29-
S[üleyman] Sudi, 
Kendi Kendine Rusça Yahut 
Mükemmel Rusça Elifba, 
İstanbul, Nefiset 
Matbaası, 
1 333 ( 1 9 1 7), 1 6
S. 
30-
Süleyman Sudi 
[Himmetzade S. Abdullah 
imzasıyla], 
Arzu ile Kanber, 
İstanbul, Hikmet 
Matbaa-i İslamiyesi, 
1 332 ( 1 9 1 6), 42 
S. 
3 1 -
Süleyman Sudi 
[S. Abdullah Himmetzade 
imzasıyla], 
Elif ile Mahmud, 
İstanbul, Sada-yı 
Millet Matbaası, 
1 332 ( 1 9 1 6), 75+4 
S. 
32-
Süleyman Sudi 
[S. Abdullah Himmetzade 
imzasıyla], 
Derdi Yok ile Zülfisiyah, 
İstanbul, t. 
y., 
63 
S. 
33-
Süleyman Sudi 
[S. Abdullah Himmetzade 
imzasıyla], 
Derdi Yok ile Zülfisiyah 2. 
bs., 
İstanbul, Hikmet Matbaa-i İslamiyesi, 
1 332 ( 1 9 1 6), 
64 
S. 
34-
Süleyman Sudi 
[Himmetzade S. Abdullah 
imzasıyla nakleden], 
Şah Kasım Hikayesi, 
İstanbul, Orhaniye Matbaası, 
1 333 ( 1 9 17, 48 
S. 
35-
Süleyman Sudi 
[S. Abdullah Himmetzade 
imzasıyla 
nakleden], 
Şahmaran 
Hikayesi, 
İstanbul, Çavuşoğlu Matbaası, 
1 333 ( 1 9 1 7), 1 02 
S. 
36-
Süleyman Sudi [Süleymanof], 
Damad Beyim, 2. 
bs., İstanbul, Kader Matbaası, 
1 334 ( 1 9 1 8), 48 
S. 
37-
S[üleyman] Sudi, 
Şık mı?, 
İstanbul, Kader 
Matbaası, 
1 334 ( 1 9 1 8), 77 
S. 
38-
Süleyman Sudi [Himmetzade imzasıyla], 
Letaif-i 
Ebu Nüvas, 
İstanbul, 
1 92 1 , 92+3 
S. 
39-
Süleyman Sudi [Himmetzade imzasıyla], 
Bekri 
Mustafa, 
İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 
1 337 
( 1 92 1 ), 94 
S. 


19 
40-
Süleyman 
Sildi 
[Himmetzade imzasıyla çeviren], 
Dağ Kralı, 
İstanbul, Necm-i İstikbal Matbaası, 
1 922, 1 72 

3 S. 
41-
Süleyman 
Sudi 
[Himmetzade imzasıyla nakili], 
Yedi Alim Hikayesi, 
İstanbul, Orhaniye Matbaası, 
1 338 

( 1922), 80 S. 
42-
Süleyman 
Sudi 
[Himmetzade imzasıyla], 
Bekri 
Mustafa12, 2. 
bs., İstanbul, Necm-i İstikbal 
Matbaası, 
1 338 ( 1922), 94 S. 
43-
Süleyman 
Sudi 
[Himmetzade imzasıyla nakleden], 
Alaattin ve Sihirli Lamba, 2. 
bs. (Onuncu Bin), 
İstanbul, Orhaniye Matbaası, 
1 340 (1 924), 68 S. 
44-
Süleyman 
Sudi 
[Himmetzade imzasıyla], 
Bekri 
Mustafa, 3 .
bs., İstanbul, İkdam Matbaası, 
1 927, 
94S13• 
12 
Bu kitabın metni ve iqcelemesiyle ilgili olarak bk. : 
D Abdulkadir Emeksiz, 
Bir Istanbul Kahramanı Bekri 
r. 
Mustafa 
(inceleme - metin ), İstanbul, Mühür, 
20 1 0. 
13 
Emin Nedret İşli, "Kitabhane-i Sudi Tarihçesi ve 
Süleyman Sudi Bey (Bir Deneme )
''

Müteferrika, 
Kış 
1 994, 
S: 
4, 
s. 
42-44. 


BİRİNCİ BÖLÜM 
DEDE KORKUT ANLATILARININ 
TÜRK DESTAN KÜLTÜRÜ 
İÇİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ 
A. Destanlar ve Dede Korkut Metinlerinin 
Oluşumu 
1. 
Destan Kavramı 
Türk diline Farsça'dan gelmiş olan "destan 
14" 
kelimesinin Türk edebiyatı tarihine baktığımızda bir birinden 
ayrı pek çok edebi gelenek ve metinde farklı anlam 
karşılıkları yüklenerek kullanıldığını görürüz. 
Türkiye'de destan kelimesi "Oğuz Kağan", "Manas" 
ve "Köroğlu" gibi kahramanlık konulu destanlar, "Yusuf ve 
Zeliha", "Cümcüme Sultan" gibi aruz vezniyle ve mesnevi 
şekliyle yazılmış dini hikayeler, "Risaletü'n - Nushiyye", 
"Mantıku't- Tayr" ve "Fakr-name" gibi aşk! hikayeler, 
"Kabusname" tarzındaki mensur nasihatnameler, "Dastan-ı 
14 
Türkçe'ye "destan" olarak geçen kelime için Farsça - Türkçe 
sözlükte şu karşılıkları buluruz: dastan: (Peh. 
) 1 .
hikaye, öykü; 
2. 
Roman, 
3. 
Ünlü, meşhur, 
4. 
destan bk.: Prof. Dr. Mehmet, Kanar, 
Farsça - Türkçe Sözlük, 
İstanbul, Deniz Kitabevi, 
2000, 
s. 
506; 
destan: 
1. 
Öykü, hikaye; 
2. 
Destan; 
3. 
şarkı; 
4. 
hile, a. e., (s. 
530 )

hemase: (Ar. ) 
1 .
cesaret gösterme, yiğitlik, kahramanlık; 
2. 
( ed. ) 
kahramanlık destanı, hamase, a. e., (s. 
450 
). 


21 
Tevarih-i Al-i Osman" ile "Düstumame" gibi manzum 
vakayinameler, "Tacü't- Tevarih" gibi mensur tarihler, 
"Dastan-ı Ahmed Harami" gibi manzum masallar, "Dastan-ı 
İmam Ali" gibi mensur biyografik eserler, "Cengizname gibi 
epik karakterli eserler ve aşıkların hayatın içinden konuları 
işledikleri ve daha çok sekizli veya on birli ölçüye sahip 
şiirler için kullanılmıştır 
15• 
Biz bu çalışmada "destan" kelimesini - destani 
hikaye karakteri gösteren ve destan ile halk hikayesi arasında 
köprü vazifesi görüp geçiş dönemi eseri niteliği taşıyan 
Dede 
Korkut 
Kitabı'ndaki boyları da dahil ederek - milll ve epik 
karakterli anlatılar karşılığında kullanıyoruz. 
Destan, "Bir milletin yaşamış olduğu maceraların, 
dünyaya bakışının ve ideallerinin, genellikle bir prototipten 
hareketle, bir kahraman etrafında birleşerek dile getirildiği, 
kendisine has bir geleneği olan anonim esere denir16. 
Destan terimine karşılık olarak batı dillerinde en çok 
"epique", "epopee", "epos", "epic", "legende" gibi terimler, 
Araplarda "el-stra", "el-kada", "el-mahama", "el-şiir al 
malhama" kelimeleri kullanılmıştır. Fars dilinde destan 
kelimesi "himsi" Rusça'da ise "pos", "popeja" 
veya 
"byliny" terimleri kullanılarak ifade edilmiştir. 
17 
15 Şükrü, Elçin, "Türk Dilinde Destan Kelimesi ve 
Mefhumu", 
İslamiyet Öncesi Türk Destanları: İncelemeler -
Metinler, 
haz. Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Prof. Dr. Ali Duymaz, 
İstanbul, 
Ötüken 
Neşriyat, 
2002, 
s. 
26 - 27. 
1 6
Naciye Yıldız, "Türk Destancılık Geleneği", 
Modern Türklük 
Araştırmaları Dergisi, 
C. 

6, S. 

1, 
Mart 2009, s. 
7. 
17 
Prof. Dr. M. Öcal Oğuz, " Destan Tanımı ve Eski Türk Destanları" 
/A Defınition of the Term Epic and Old Turkish Epics La defınition 
de l'epopee et les anciennes epopees turques, 
Milli Folklor, 
2004, 
Yıl 1 6, S. 62, s.6. 


22 
Türkiye Türkçesi 'nde "destan" kelimesiyle karşılanan 
metinler, Türkiye dışındaki Türk devlet ve topluluklarının 
edebi adlandırmalannda bazen bir bazen de birkaç farklı 
kelime ile karşılanabilmiştir. 
Destan türünü ifade etmek için Yakut Türkleri 
"olongho" veya "olonho", Altay Türkleri "kay çörçök", Tıva 
Türkleri "tool", Hakas Türkleri "alıptığ nımah", Kırgız 
Türkleri "comok", "epos", "dastan", Kazak Türkleri "epos", 
"cır" "dastan" "aftız" Uygur Türkleri "dastan" Özbek 




Türkleri "dastan", Türkmen Türkleri "dessan", Azerbaycan 
Türkleri "dastan", Başkurt Türkleri "epos", "dastan", 
"kobayır" "poema" "kissa" Tatar Türkleri (Sibirya Kazan 





Kırım ve Dobruca) "dastan", (Kırım ve Dobruca Tatarları 
"destan"), "epos" terimlerini kullanmaktadırlar18". 
2. 
Türk Destanlarının Kök Birliği 
"Türk kahramanlık destanlarında terennüm edilen 
olaylar ve bu olaylarda rol alan bahadırların Türk toplumunun 
tarihi ile düşünüş ve inanış sistemlerinden kopuk bir şekilde 
ortaya çıktığını iddia etmek, destanları meydana getiren 
toplum, çevre ve şartlan göz ardı etmek anlamına gelecektir. 
Türk ulusunun geçmişteki kağan (han), devlet ve Tanrı 
telakkileri, doğrudan onun tarafından meydana getirilen 
destan metinlerinde de yansıtılmıştır. 
Kök Türk yazıtlanndaki Türk Bilge Kağan ile Kül 
Tigin'in gece uyumadan gündüz oturmadan Kök Türkleri 
esaretten kurtarıp yeniden büyük millet ve devlet haline 
getirme 
maceralarıyla 
Oğuz, 
Manas 
gibi 
destan 
18 
Halil İbrahim Şahin, 
Türkmen Destanları ve Destancılık 
Geleneği, 
2. 
bs., Konya, Kömen Yayınları, 
20 1 1 ,
s. 
1 .


23 
kahramanlarının maceraları arasında elbette 
ki, 
paralellikler 
olacaktır. Türk'ün Tanrı, kağan, devlet anlayışı ile Oğuz 
Kağan ve Dede Korkut Kitabı başta olmak üzere pek çok 
destani metinde ortaya konulan Tanrı, kağan ve devlet 
anlayışları aynıdır19• 
3. 
Türk 
Destanlarımn 
ve 
Dede 
Korkut 
Anlatılarının Oluşumu 
Edebi metin olarak elimizde bulunan destanların 
oluşması ve günümüze gelebilmesi için beş satba ve şartın 
gerçekleşmesi gerekir. 
Bir destanın yaratılabilmesi için toplumun "alp 
tipi"nin toplum hayatını yönlendirdiği 
destan devri
nde 
yaşaması, kültür ve edebiyat verimlerinin kuşaktan kuşağa 
sözlü gelenek ortamında 
aktarılması, toplumu derinden 
etkileyen ve destan oluşumuna imkan veren bir 
çekirdek 
o
l
a
y
ı
n ortaya çıkması, bu olayın bir 
ozan 
tarafından edebiyat 
ürününe dönüştürülmesi, toplum tarafından destan devri 
tamamlanmadan sözlü gelenekte yaşayan metnin 
tespit 
edilerek yazıya geçirilmesi gereklidir20. 
Milli destanları, tarihi vak'aları tasvirden ziyade 
milletin yüksek milll duygularını in'ikas ettiren, tamamıyla 
19 
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Aça, "Türk Destancılık Geleneğine 
Bütüncül Yaklaşabilme ve Alp Kavramı Üzerine Bazı Yeni 
Yaklaşım Denemeleri" / Approachıng Completely to Turkish Epic 
Tradition and New Approaching Tests on "Alp" Concept, 
Milli 
Folklor, 
Yıl: 
12, S. 48, 
s. 
9. 
2 0
Destanın oluşum safha ve şartlarıyla ilgili olarak bk.: Prof. Dr. M. 
Öcal Oğuz, "Destan Tanımı ve Eski Türk Destanları" 

A Defınition 
of the Term Epic and Old Turkish Epics La defınition de l'epopee et 
les anciennes epopees turques, 
Milli Folklor, 2004, 
Yıl 
1 6, 
S. 
62, 
s. 
7. 


24 
veyahut az çok tarihe müstenit bir ideal alemi gösteren halk 
edebiyatı eserlerinden ibarettir diye nitelendiren Ord. Prof. 
Dr. Zeki Velidi Togan milli destanların tekamül safhalarını şu 
şekilde ortaya koyar: 
"1 . 
Destan tertibine tab' an mütemayil olan millet 
muhtelif devirlerde ve yahut o milletin daha birleşmiş 
olmayan muhtelif kısımlan uzun zaman zihinleri işgal eden 
vakıalar, macaralı dahili hayat geçiriyor. Yahut heyecan verici 
dini ve fikri hayat an'anelerine malik oluyor. Bütün bunlar da 
o cemiyetin halk şairleri ("Aöde"ler) tarafından büyük ve 
yahut ufak destan eczası (Epizode lieder) şekli verilerek 
söyleniyor. 
2. 
Kendisine hakiki destancılık (Epik) tekamül edene 
kadar bu millet, ciddi medeni tesire kapılmamış olduğu bir 
devirde kendisinin bütün kısımlarını alakadar eden büyük 
tarihi maceraları; ahlaki, fikri mücadele sarsıntıları geçirmiş 
olmalıdır ki onun evvelce husule getirmiş olduğu destan 
parçaları bu son büyük vakayıın hatıratı etrafına toplanmaya 
başlasın. 
3. 
Millette destancılık (Epik)ın tam inkişaf ettiği bu 
sırada bu vakayi dolayısıyla büyük bir medeni hareket vaki 
olmalı ki bununla cemiyetin bir kısmı evvelce tasavvur 
olunmayan medeni seviyeye birden yükselmiş olsun ve o 
devirde münevver bir halk şairi, lavhalan millet efradının 
zihinlerinde temerküz etmekte ve bir kül şeklini almaya 
temayül göstermekte olan milli destanı muayyen bir plan 
dahilinde tertip ve tanzim edip (ona yazılı, muayyen bir şekil 
versin.)21" 
Bir metin olarak "destan"ın ortaya çıkışının söz edilen 
şartları yanında tarihi köklerinin derinliğinin anlaşılması ve 
Türk destanlarına yapı ve muhteva bakımından yön veren 
21 
Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan, "Türk Destanının Tasnifi", 
Türkler, 
C. 3, 
Ankara, 
2002, 
s. 
907. 


25 
düşünce dünyasının da, maddi kültür varlıklarının da, 
edebiyat metinleriyle sınırlı olmayan, disiplinler arası 
karşılaştırmalı araştırmalarla ortaya konulması gerekmektedir. 
Türk destanlarının kökenine dair araştırmalar kadim destanlar 
yanında yenilenen, çeşitlenen destan metinlerindeki tarihi 
izleri anlayabilmek bakımından da faydalı olacaktır 
düşüncesindeyiz. 
Türk epik destanlarının teşekkülünde, başlangıç tarihi 
ve kaynağı olarak ata kültünün veya ata ruhlarına tapınma 
inancının ortaya çıkıp sistemleştirilmesi kabul edilir. Türk 
kavimleri arasında ata kültünün Andronova kültürü çağında 
ortaya çıkmaya başladığı, demir devrinde sistemin tam olarak 
teşekkül ettiği ileri sürülür22• 
Kaostan kozmosa dönüşümün ve tabiat içinde kendi 
ve kendisi dışındaki gerçeklikleri algılayış ve belli bir 
sistematik içinde anlamlandınşı ifade eden, Türk mitolojisinin 
epik destanların kaynaklandığı sosyal ve kültürel zemini 
oluşturduğu söylenebilir. Türk destan devrinin başlangıcı 
bugün itibariyle M. Ö. 
XIL 
asra kadar dayandırılmakta; Türk 
destanlarının biçimlenmesinin tarihi olarak M. Ö. 
il. 
bin 
tarihleri de verilebilmektedir23• 
Türklerin destan devrini yaşayacak kadar köklü tarihe 
ve destan türünü oluşturacak yaşayış tarzı ve düşünce 
22 
Dursun Yıldırım, "Türk Kahramanlık Destanları", 
Türk Bitiği, 
Ankara, Akçağ, 
1 998, 
s. 
1 49. 
23 
Doç. Dr. Özkul Çobanoğlu, 
Türk Dünyası Epik Destan 
Geleneği, 
Ankara, Akçağ, 2003, s. 
3 5 .
Türk destan devrinin 
M. 
Ö. 
XII. yüzyıla kadar uzanması, Türk destan coğrafyası ve mitolojiyle 
bağlarıyla ilgili olarak daha fazla bilgi için bk. : 
a.e., 
s. 
3 5- 39. M. 
Ö. 
il. 
bin yılda Türk destanlarının biçimlenmesiyle ilgili olarak bk. : 
Arif Acaloğlu, "Türk Destan Geleneğinin Tarihi Kökenlerine Dair", 
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C. 2, S. 4, 
Aralık 2005, s. 
1 48. 


26 
dünyasına, coğrafi zemine, mücadele şartlarına ve kültürel 
zenginliğe sahip oluşu çok sayıda "doğal" destan meydana 
getirmesini sağlamıştır. 
" . .. Türkler, tarih sahnesinde ortaya ilk çıkışlarından, 
çok daha yakın döneme kadar, bazı Türk boylarında ise bugün 
bile göçebe dünyasının bir üyesi olmuşlardır."24 
Atlı bozkır kültüründe, açık ve geniş mekana bağlı 
yaşama Türkler için destani hayatın edebi türde ifadesini 
bulması anlamına gelmiştir. 
Türklerin, yaşamakta olan edebiyat verimlerinde, 
özellikle de epik karakterli olanlarında, tarih sürecinde farklı 
dönemlerde dahil oldukları inanç dairelerinin, düşünce 
sistemlerinin 
devam 
edişi 
ve 
izleri 
bir 
arada 
görülebilmektedir. 
Türk - İslam velilerinin kerametleri hakkındaki bazı 
rivayetlerde seyrek de olsa onların tekin olmadıkları 
gösterilmiştir. Mesela, Dede Korkut Kitabı 'nın üçüncü 
boyunda Korkut Ata, kız kardeşi Bam Çiçek'i, Beyrek'e 
istemeye elçi olarak geldi diye, kendisini kovalayarak 
yakalayıp kılıcıyla hamle eden Delü Karçar' a ilenmesiyle, 
"Delü'nün elü havada asılu" kalır. 
Delü Karçar "medet, aman Dede ( .. ) menüm elimi 
sağaldı gör" diye yalvarır. Korkut Ata'nın duası ile Deli 
Karçar'ın kolu eski halini alır. Bütün bunlar, Korkut Ata'nın, 
Türk ülkelerindeki yerleşik ve göçebe halk arasında 
destanlarındaki gibi Oğuz' un tamam bilicisi, gaipten haber 
veren, ad koyup nasihat eden, "soy soylayıp boy boylayan" 
bir Müslüman veli tipi yanında, İslamiyetten önceki kamlık 
24 
Kari Reichl, 
Türk Boylarının Destanları - Gelenekler, Şekiller, 
Şiir Yapısı-, 
3 . bs., (çev. : Metin Ekici ), Ankara, Türk Dil Kurumu 
Yayınları, 2014, s. 14. 


27 
dönemine ait ruhani ozanlık taraflarının da Türk halklarının 
kolektif şuur altında yaşatıldığını göstermektedir25• 
Aliyarlı, şahıs adlan ve unvanlarını ele aldığı 
çalışmasında, Dede Korkut Kitabı 'nın bilim alanına Türk tarih 
öncesi (prehistoria) gibi yeni bir konu getirmekle, bu konuyu 
belgelendirebilecek kadar kudretli bir kaynak olarak 
görüldüğünü ifade etmektedir26• 
Destan karakterli anlatılarda yer edinmiş olan arkaik 
düşünce ve inançların belirginleşmesi, görünür kılınması 
çoğunlukla anlatının "kahraman"ının eylemlerini incelemek 
ve yorumlamakla ortaya çıkarılabilir. 
"Kahramanın eylemleri, erginlenme ayinlerinin 
yapısında yer alan evrensel formülle birlikte okunmuştur. 
"Yola Çıkış", büyümenin işaretiyken "Erginlenme", 
sınavlarla dolu zorlu bir geçiş sürecidir, "Geri Dönüş" ise 
erginlenen, dönüşen kahramanın eski hayatını terk ederek 
erişkinlerin toplumuna girmesini ve yeniden doğuşunu 
simgeler. Bu üç temel süreçte kahramanın karşılaştığı ve halk 
anlatılarında sıklıkla tekrar eden durum ve kişiler, kalıntısı 
25 İsa Özkan, "Türkmenistan' dan Derlenmiş Dede Korkut Boylan", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 
1995, 
Ankara, Atatürk 
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, 
1997, 
s. 
268. 
26Dede Korkut anlatılarında bulunan şahıs adlarından, Türk erkek ve 
kadınları için kullanılmış olan unvanların tarih ve kültür köklerinden 
hareketle ortaya çıkarılan görüşler için bk.: Prof Dr. Süleyman 
Aliyarlı, "Dede Korkut Kitabı ve Türk Tarih Öncesi", 
Türkler 
(Editörler: Hasan Celal Güzel, Prof. Dr. Kemal Çiçek, Prof. Dr. 
Salim Koca ) , C. 3, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 
2002, 
s. 
801 
-805. 


28 
oldukları arkaik düşünce ve inançlar çerçevesinde arketipler 
olarak değerlendirilmiştir. "27 
Bilindiği üzere Türk destan edebiyatının doruğa 
yükselmiş bir örneğini oluşturan Dede Korkut Hikayeleri'nde 
de metin kuruluşu itibari ile Oğuzların hem 
IX.-X. 
yüzyılları 
içine alan Sirderya bölgesindeki İslamlık öncesi Şamanlık 
dönemine hem de 
XIII.- XIV. 
yüzyıllarda Türkmen adıyla yer 
tuttukları Doğu Anadolu ve Azerbaycan bölgelerindeki hanlar 
ve beyler zümresinin İslami dönemi de içine alan destani 
hatıralarına dayanmaktadır28. 
Türkler, tarih boyunca yönü genellikle doğudan 
batıya doğru seyir izleyen göçler gerçekleştirmişlerdir. 
Türklerin göç ettikleri yeni coğrafyalar, beraberlerinde 
taşıdıkları edebi birikimlerinin de değişmesine, yeni yurtlara 
ve vatan edinilmek istenen yerler ile yaşama biçimlerine göre 
farklılaşarak çeşitlenmesine neden olmuştur. 
Dede Korkut metinlerini değerlendirirken "tarih" ve 
"coğrafya" iki problem alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. 
Metinler tarihle ne derece ilgilidir? Yaşanan tarihi olaylar ve 
gerçek tarih kişileri metinlerde ne ölçüde yer almıştır? 
Olayların yaşanma zamanı ile sözel veya yazılı metinlerde yer 
27 Tuba Özkan, 
Bey Böyrek Anlatılarının Kahramanın Yolculuğu 
Açısından İncelenmesi, 
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü Türk Halk Bilimi Ana B ilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 
Ankara, 
2006, 
s. 
9 1- 92. 
28 Zeynep Korkmaz, "Oğuzcanın Orta Türkçe Dönemini Oluşturan 
Eski Anadolu Türkçesinin Tarihi, Sosyal ve Kültürel Gelişmelerden 
Kaynaklanan Dil Yapısı Üzerinde Genel Bir Değerlendirme", 
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 
Oğuzlar Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 
5. 
Uluslararası Türkiyat 
Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: Tufan Gündüz, 
Mikail Cengiz), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat 
Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 
2015, 
s. 
714. 


29 
almaları arasında ne kadar zaman farkı vardır? Yaşamakta 
olan ve değişmeye devam eden boylar dikkate alındığında, 
anlatıcı 

kaynak kişi yaşamakta olduğu devir özelliklerini 
metinlere nasıl yansıtmaktadır? Metinlerde bulunan yer adları 
Türk göçlerinin seyri ile ne derecede ilgilidir? Elimizde 
bulunan metin çeşitliliği dikkate alındığında anlatı 
kahramanlarının yurtlarının çeşitliliği, coğrafi mekanlarla 
birlikte mücadele edilen düşmanın, mücadele veya savaş 
nedeninin değişmesi nasıl izah edilebilir? Tarih, coğrafya, 
yaşama biçimi ve anlatıcı 

icracının değişmesi metnin 
destandan, 
destani 
hikayeye, 
hikayeye 
ve 
masala 
dönüşmesinde nasıl bir rol oynamıştır? Tek bir tarih ve tek bir 
coğrafyaya bağlı sabit bir metin üzerinde düşünmediğimiz 
dikkate alındığında Dede Korkut anlatılarını ele alırken bu 
sorulan da hatırda tutmak gerektiğini değerlendiriyoruz. 
"Dede Korkut Kitabı 'nı inceleyenler çok defa bir tek 
tarihi ana ve coğrafi sahaya saplanıp kalıyorlar. 
Unutmamalıyız ki bu metin, bir destan te'lifidir ; böyle olunca 
onun içindeki unsurlarda zaman, mekan ve kaynak birliği 
aranmaz.: Araştırmaların bugünkü durumuna göre, ve 
yukardaki incelemelerimizin sonucu olarak biz bu destanlarda 
tarihi iki ana tabaka görüyoruz: 
1 )
Oğuzların eski vatanları olan Sir - derya bölgesindeki 
komşulariyle, Peçenekler ve Kıpçaklarla mücadele ve 
münasebetleri-
Bununla 
ilgili 
epizodlar, 
Oğuzların 
Anadolu'ya gelmelerinden önce Salur Kazan'ın adı etrafında 
ve Salur boyunun bir destanı halinde teşekkül etmiş, Oğuz 
boylarıyla birlikte Anadolu 'ya göç etmiş, onların bu yeni 
yurtlarında, eski düşmanlarının yerini Gürcülere ve Abhazlara 
bırakarak, yeni savaş ve komşuluk münasebetlerine 
uygulanmıştır. 


30 
2) XIII. 
yüzyıl ortalarından başlıyarak Doğu - Anadolu ve 
Azerbaycan' da Gürcülerin, Abhazların ve bilhassa Trabzon 
Rumlarının yurtlarına Türkmen zümrelerinin ve daha çok 
Akkoyunluların akınları ve bu kavimlerle türlü komşuluk 
münasebetleri. Bunlar Bayındır Han'ın adı etrafında 
işlenmiştir."29 
Dede Korkut Kitabı 'nın bir destan telifi oluşu 
üzerinde duran Pertev Naili Boratav, metnin meydana geliş 
aşamalarını şu şekilde açıklama yoluna gitmiştir: 
Dede Korkut Kitabı 'nda bir destan telifi ile karşı 
karşıyayız; yani bir yazar, daha önce konusu, ideolojisi, 
kahramanları belirmiş, fakat sözlü gelenekte yaşamakta olan 
destan epizodlarını, bir araya getirmiş, 'bu iş için şüphesiz bol 
miktarda hazır malzemeyi, hatta bir çok klişe ifadeyi de 
kullanmış, amma bütün bunları - az veya çok - kendi 
şahsiyetinden bir şey katarak, bir ölçüye, bir plana göre 
işleyip yazıya geçirmiştir ve böylece 
Kitab-ı Dedem Korkut 
ala lisan-ı taif e-i Oğuzan 
(veya eksik nüshasındaki adiyle 
Hikayet-i Oğuzname-i Kazan Beg ve gayri) 
adını taşıyan 
kitap meydana gelıniştir30• 
Dede Korkut hikayelerinin teşekkülü ile tespit 
tarihleri arasında bir hayli zaman vardır. Bu hikayelerin esası 
29 
Pertev Naili Boratav, "Dede Korkut Hikayelerindeki Tarihi 
Olaylar ve Kitabın Telif Tarihi", 
Türkiyat Mecmuası, C. 
XIII, 
1 958, 
s. 
57- 58. 
30 
Pertev Naili Boratav, "Dede Korkut Hikayelerindeki Tarihi 
Olaylar ve Kitabın Telif Tarihi", 
Türkiyat Mecmuası, C. 
XIII, 
1 958, 
s. 
61 . 


31 
Oğuzların Anadolu 'ya gelmeden önceki hayatlarıyla 
ilgilidir31• 
Dede Korkut anlatılarının tespit edildiği tarih olarak 
Muharrem Ergin, 
XV. 
yüzyılın ortaları veya ikinci yarısı 
şeklinde değerlendirmede bulunur32• 
Dede Korkut metinlerinin teşekkül ve tespitiyle ilgili 
olarak Muharrem Ergin'in verdiği yaklaşık tarihi Pertev Naili 
Boratav daha belirli bir zaman aralığında ifade eder: 
"Dede Korkut Kitabı'nın elimizdeki şekliyle te' lif 
tarihi olarak Uzun Hasan'ın saltanat yıllarını 
( 1 45 3- 1 478) 
göstermek yanlış olmaz kanaatındayız. "33 
Faruk Sümer ise, metinlerde "Başı Açuk Tatyan 
kalası"ndan bahsedildiği ve "başı açuk" lakabının 
XVI. 
yüzyıl 
Safevi müverrihi Rumlu Hasan Beğ Başı Açuk'un, çağdaşı 
olan Gürcü kralı Bakrat'ın lakabı olduğunu, devlet teşkilatı 
anlamıyla paşa ve sancak beği tabirlerinin metinde yer 
aldığını, alay ve gönder (kargı) kelimelerinin kullanıldığım 
belirterek bu delillerden hareketle Dede Korkut destanlarının 
31 
Oğuzların yakın doğuya gelmeden önceki hayatlarına dair 
hatıralar ve bu hatıraların bazı olaylar etrafında toplanması IX - XI. 
yüzyıllarda Oğuzların Sırderya kuzeyindeki yurtlarında geçen 
hayatlarından söz edilmesiyle ve metinlerin teşekkül ve tespit 
tarihleriyle ilgili daha geniş bilgi için bk. : Muharrem Ergin, 
Dede 
Korkut Kitabı 
-
1, 
8. 
bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 
2011, 
s. 
54- 55. 

32 
Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1, 8. 
bs., Ankara, Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 
20 1 1, 
s. 
56. 
33 
Pertev Naili Boratav, "Dede Korkut Hikayelerindeki Tarihi 
Olaylar ve Kitabın Telif Tarihi", 
Türkiyat Mecmuası, C. 
XIII, 
195 8, 
s. 
62. 


32 
XVI. 
yüzyılın ikinci yarısında bir ozanın ağzından tespit 
edilmiş olduğu fikrine kesin olarak vardığını bildirmektedir34. 
Dede Korkut Kitabı 'nın oluşumunu değerlendiren 
nispeten daha eski çalışmalarda, metinlerin sözlü kültürden 
yazıya aktarılmış olduğu görüşü, hakim görüş olarak dikkat 
çekmektedir. Metinlerin başka bir yaratıcılık ortamının ürünü 
olup olamayacağı ise çoğunlukla düşünülmemiş veya göz ardı 
edilmiştir. Prof. Dr. Dursun Yıldırım, Dede Korkut Kitabı 
metinlerinin toplum yapısının kültürel değişimi, metinlerin 
kaynakları 
ve 
tarihi 
filolojik bağlamları 
üzerinde 
derinlemesine durulmadan yapılan değerlendirme ve verilen 
hükümlerin yüzeysel kalacağını belirtip konuyu etraflıca ele 
alır: 
Kültür yapısında ve toplum hayatında ortaya çıkan 
değişimler, bedii yaratıcılık alanlarını ve ortamlarını da yeni 
taleplere göre düzenlemeye götürebilir. Tarihi süreç içinde 
Türk bedii yaratıcılık ortamlarında da bir çeşitlilik meydana 
gelmiştir. Elimizdeki metinleri bütün bu durumları dikkate 
alarak incelemeden her hangi bir yaratıcılık ortamı ürünü diye 
tanımlamak doğru değildir. Dolayısıyla, bu soruna bağlı 
değerlendirmelerin büyük kısmı herhangi bir derinliğe sahip 
olmaktan ziyade, yerleşik, oluşmuş bir ortak kanaati 
paylaşmaktan ibaret biçimde kendini gösterir35• 
Elimizdeki metinlerin geldiği kaynak veya kaynaklar, 
kendi tarihi filolojik bağlamları ve durumları içinde ve tarihi 
kayıtların verdiği bilgilerin ışığında bu açıdan derinliğine 
irdelenmeden, sorgulanmadan, sözel ortam yaratıcılığı 
34 Prof. Dr. Faruk Sümer, 
Oğuzlar (Türkmenler ) Tarihleri - Boy 
Teşkilatı - Destanları, 
İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 
1 992, 
s. 
277 - 278 . 
35 Prof. Dr. Dursun Yıldırım, "Kitab-ı Dedem Qorqud Metinleri 
Hangi Yaratıcılık Ortamından Geliyor", 
Türkbilig, 2002 
/ 3, s. 1 34. 


33 
icralarının özellikleri üzerinde durulmadan, sadece içeriğin 
yaptığı çağrışımlara ve kimi sathi değerlendirmelere dayalı 
biçimde sürekli tekrar edilen ortak bir 'kanaat' ile elbette 
açıklanamaz36. 
Yıldırım, ayrıca elimizde bulunan metinlerin def aten 
ortaya çıkmış metinler olmadığı, mevcut şekline ulaşıncaya 
kadar, bu metinlere de kaynaklık eden bir arkaik nüsha ile 
ilgisi, dip nüshadan gerçekleştirilen istinsah faaliyetleri ve 
icra bağlamları hakkında da farklı kanaatlerini bildirir: 
"Elimize erişen nüshaların metinlerinin, 
XV. 
yüzyılın ikinci 
yarısı ile 
XVI. 
yüzyılın ilk yarısını içine alacak bir zaman 
aralığında Türkiye sahasında bilindiği, veya yazıya alındığı 
anlaşılmaktadır. Fakat, bu metinlere kaynaklık eden arkaik 
nüshanın, en erken 
V-VIJJ. 
yüzyıllar arasında yazılmış 
olacağı; dip nüshanın ise, 
IX-XIV 
yüzyıllar aralığında 
Harezm veya Kaşgar sahalarında Uygur yazısıyla yazılmış 
bir nüshadan yeni yazıya [Arap harfli Türk alfabesine} 
çekildiğini,· tasarruf edilerek 
XIV-XVI. 
yüzyıllarda istinsah 
edildiklerini düşünüyorum. Dönüşüm ve değişimi dip nüsha 
ile geçirmiş olduklarını, ama bundan sonra geçen zaman 
aralığı içinde gerçekleşmiş herhangi bir sözel ortam 
yaratıcılığında yer alan her hangi bir icra sırasında 
metinlerin yazıya alınıp, tespit edilip bize gelmedikleri üzerine 
kanaatim yoğunlaşmaktadır37. 
Dede Korkut Kitabı 'nın hangi yaratıcılık ortamının 
urunu olduğu konusunda değerlendirmeye alınan iki 
seçeneğin - sözel ortam ve yazılı ortam yaratıcılıkları­
yanında üçüncü bir yaratıcılık ortamı da söz konusu 
edilmektedir. 
36 
Agm., 
s. 
134. 
37 
Agm., 
s. 
1 68. 


34 
Sözel ve yazılı ortam yaratıcılıklarının imkan ve 
yaratıcılık özelliklerinden istifade ederek Türk medeniyetinin 
yerleşik hayat düzeni içinde bir üçüncü yaratıcılık ortamı 
doğmuştur. Her iki ortamın bir yeni terkibi gibi 
algılanabilecek bu ortam, sözel 

yazılı yaratıcılık ortamı diye 
adlanabilir. Üçüncü ortamda üretilen eserlerin, hem kendine 
özgü yarattığı kurumlaşma içinde, hem de her iki ortamın 
özelliklerine uygun biçimlerde okuyucu ve dinleyici 
çevrelerine ulaşma imkanı buldukları görülür38. 
"Dede Korkud'un anlatmış olduğu ' Qam Böri 

Böre 
oğlı Bamıs Börik 

Börek boyı' bu üçüncü yaratıcılık ortamı 
içinde yeniden düzenlenip yaratılmış eserlerden biridir. 
Üçüncü ortam yaratıcılığında bu eser, 'Beğ Böyrek' veya 
'Benli Boz ile Beğ Böyrek' adı ile anılır, bilinir bilgisini 
aktaran Prof. Dr. Dursun Yıldırım, üçüncü yaratıcılık ortamı 
örneği olan metnin hikaye edeni Eyyfib1-i Garlb'den 
bahsederek "Bunlar arasında, kendisi ve işiyle ilgili verdiği 
bilgiler ve hikayeyi anlatım tarzı konusunda yaptığı 
açıklamaların yanı sıra, bir 'musannif olarak adını belirtmiş 
olması da önemli bir kayıttır." değerlendirmesinde de 
bulunur39. 
Dede Korkut Kitabı 'ndaki boyların bazıları, en başta 
da 'Bamsı Beyrek", Türk kültür coğrafyasında hayatiyetini 
kaybetmeden farklı yaratıcılık ortamlarında yaşamaya devam 
etmektedir. Dede Korkut Kitabı 'nda yer alan boylarla birlikte 
çeşitlemelerinin farklı yaratıcılık ortamlarında yaşamaya 
devam ediyor oluşu, oluşumlarıyla ilgili meselenin başka bir 
38 
Prof. Dr. Dursun Yıldırım, "Hikayeciliğimizde Üçüncü 
Yaratıcılık Ortamı ve Hikayeci Eyyfıbi-i Garib", 
Türkbilig, 200315 , 
s. 
1 37. 
39 
Prof. Dr. Dursun Yıldırım, "Hikayeciliğimizde Üçüncü 
Yaratıcılık Ortamı ve Hikayeci Eyyfıbi-i Garib", 
Türkbilig, 200315, 
s. 
- 1 37 - 1 3 8 .


35 
yönünü teşkil etmektedir ve oluşumla ilgili "tarihlendirme" 
konusunda tekrar tekrar düşünmeyi ve her boy, hatta her 
anlatı için ayrı ayrı hükümler geliştirme mecburiyetini 
doğurmaktadır. 
B. Türk Destanlarının Tasnifi, Tasnifte Dede Korkut'un 
Yeri ve Türü 
1. 
Türk Destanlarının Tasnifi 
Türk destanlarını Türk boylarına, tarih boyunca 
Türklerin yaşadıkları coğrafyalara, destan metinlerini esas 
alarak konularına göre vb. çok farklı şekillerde tasnif etmek 
mümkündür, ama biz Türk milletinin tarihini, destanların 
tespit edildiği zamanlardaki etkisini ve Türk düşüncesinin 
şekillenmesindeki 
rolü 
ile 
Türk 
edebiyatı 
tarihi 
sınıflandırmalarında kullanılma kriterlerini dikkate alarak 
İslamiyet'ten önceki ve sonraki destanlar tasnifini vermekle 
yetiniyoruz. 
Yazıya geçirilen veya bilinen önemli Türk 
destanlarını iki grup altında incelemekteyiz. 
1 .
İslamiyet 'in Kabulünden Önceki Türk Destanları: 
İslamiyet 
öncesinde teşekkül etmiş destanların bir kısmında ağırlıklı 
konu Türklerin yok olması veya varlıklarını sürdürmesi iken 
bir kısmında da çeşitli unsurlarla mücadeledir. Mücadele 
edilen unsurlar tabiat veya çeşitli milletlerdir. İslamiyet öncesi 
destanlardan en önemlileri; Alp Er Tonga Destanı, Oğuz 
Kağan Destanı, Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı, Uygur 
Destanı ' dır. 
Dede Korkut Destanı ve Manas Destanı geçiş 
dönemine aittir denilebilir. Yani bu destanlarda İslamiyet 
öncesi ve İslami unsurlar iç içedir. 


36 
2. 
İslami Türk Destanları: 
Bu devir içerisinde yer alan 
destanlar, Anadolu' da Türk kültürüyle şekillenmiştir40• 
Destanlarda inanç, çoğunlukla din faktörü destan 
kahramanının hareket nedenlerinden biri olarak karşımıza 
çıkar. Din uğruna veya din farklılığına bağlı mücadele, 
destani olmak için engel teşkil etmez, epik karakteri ortadan 
kaldırmaz; kahramana bağlı olarak ortaya konulan hedefin ve 
mücadelenin ne uğruna gerçekleştirildiğini gösterir. 
"Kahramanlık destanlarından bazılarında destan 
kahramanı bir din adına ve o dini savunmak, yüceltmek 
amacıyla harekete geçer, mesela, "Chanson de Roland"da 
Hıristiyanlık uğruna bir mücadele yapılmaktadır. "Battalgazi" 
destanı ve "Danişmendname"de ise Müslümanlığı Rum 
diyarına yaymak ideali vardır. Bununla birlikte bu destanlar 
tam anlamıyla birer kahramanlık destanıdır. 
Dede Korkut'taki Oğuzlar ve dini kahramanlık 
destanı olmayan Manas'taki Kırgızlar da Müslümandır ve 
Müslüman olmakla gurur duyarlar. Manas 'taki Kırgız 
kahramanlar kendilerini Buddhist ve putperestlerden üstün 
görürler fakat "Chanson de Roland"da olduğu gibi aynı 
dinden olmayanlara karşı tutumları katı değildir."41 
Kahramanlığın dini amaçlarla ifade edilmesi 
Türklerin Anadolu 'yu vatan tutmalarından sonra daha belirgin 
bir yöneliş olarak dikkat çekmektedir. 
Battal Gazi Destanı Anadolu' da teşekkül etmiş destan 
zincirinin ilk halkasıdır, diğer Anadolu Türk destanları olan 
40 Necati Demir -
Mehmet Dursun Erdem, "Türk Kültüründe 
Destan ve Battal Gazi Destanı" / Epic in Turkish Culture and Epic 
of Battal Gazi, 
Turkish Studies, 
Intemational Periodical For the 
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 
111 , Summer 
2006, 
s. 
1 07. 
41 
Emine Gürsoy Naskali, "Destanın Tarifi", 
Tiirk Dili 
Araştırmaları Yıllığı Belleten 1992, 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve 
Tarih Yüksek Kurumu, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1 995, s. 



37 
Danişmend-name ve Saltuk-name'ye kaynaklık etmiştir. 
Konu bakımından Türklerle ilgili olmamasına rağmen, Türk 
muhayyilesiyle şekillendiği için milli bir destan kimliği 
kazanmıştır. Türkler tarafından çok sevilmesinin sebebi, 
Battal Gazi 'nin İslamiyet'in yayılması uğruna kahramanlık 
göstermesinden ve kahramanlığın mekanının Anadolu 
olmasından kaynaklanıyor görünmektedir42• 
2. Edebi Tür olarak Dede Korkut Anlatıları 
Dede Korkut metinlerini karşılamak üzere, kendi 
terminolojisinde "boy", adlandırması yapılmıştır, bundan ayrı 
olarak "destan", "hikaye", "destani hikaye" ve "masal" gibi 
kavramlar da metinlerin türünü anlatmak için kullanılmıştır. 
Dede Korkut metinlerini bir tür adıyla ifade ederken de 
genellikle metinlerin tamamı söz konusu edilmiştir. Oysa her 
anlatının yapı, kurgu, içerik, dil ve üslup özellikleri dikkate 
alınarak ve bir birinden bağımsız · olarak değerlendirilmesi 
daha yerinde bir tutum olarak düşünülebilir. 
Dede Korkut Kitabı 'ndaki anlatıların yapısına 
baktığımızda nazım ve nesir bir arada görülür. 
Bir destan, hem nazım şeklinde ve hem de nazım ve 
nesir karışık şekilde düzenlenmiş olabilir. Oğuz Türklerinin 
Dede Korkut Kitabı 
'nda görüldüğü gibi, nazım ve nesrin 
karışık 
halde 
bulunması, 
Türk 
boylarının 
edebi 
42 
Necati Demir -
Mehmet Dursun Erdem, "Türk Kültüründe 
Destan ve Battal Gazi Destanı" / Epic in Turkish Culture and Epic 
of Battal Gazi, 
Turkish Studies, 
lnternational Periodical For the 
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 
111 , Summer 2006, s. 1 1 3 .


38 
yaratmalarında oldukça eski bir geçmişe sahiptir. İngilizce' de 
bu şekli ifade edebilecek bir terim yoktur43. 
Kari Reichl, genel anlamda destandan söz ettikten 
sonra Dede Korkut Kitabı'ndaki metinleri "Türk boylarının 
edebi yaratmaları" olarak nitelendirmiştir. Muharrem Ergin, 
anlatıların destani karakterini ve epik yönünü de içerecek 
biçimde, destani hikaye olarak değerlendirilmesini uygun 
bulmuştur: 
Hikayelere ayrı ayrı geniş anlamı ile destan demek de 
mümkün değildir. Çünkü hikayeler küçüktür. En uzunları olan 
Beyrek 
bile 
epope 
dediğimiz 
büyük 
kahramanlık 
menkıbesinin 
ancak küçük 
bir 
parçası 
olabilecek 
büyüklüktedir. Fakat hikayelerin esas karakteri destanidir, 
epiktir. Bu bakımdan onları birer destan parçası saymak ve 
bunun için onlara dar anlamda destan demek mümkündür. 
Fakat bu hususta kullanılacak en uygun . tabir destani 
hikayedir44• 
Dede Korkut Kitabı 'ndaki metinler ne tam manasıyla 
destandır, ne de hikaye. "Dede Korkut Kitabındaki hikayeler, 
destan geleneğinden hikaye geleneğine geçişin önemli bir 
halkasıdır. Destani Türk dünya görüşünün yumuşadığı yeni 
yaşama tarzı içinde yeni ihtiyaç ve kabullere göre 
şekillenmeğe başladığı dönemin akisleridir. Bu hikayeler, 
43 
Kari Reichl, 
Türk Boylarının Destanları - Gelenekler, Şekiller, 
Şiir Yapısı-, 
3 . bs., (çev. : Metin Ekici ), Ankara, Türk Dil Kurumu 
Yayınlan, 20 1 4, 
s. 
1 33. 
4 4
Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1, 8. bs., Ankara, Türk 
Dil Kurumu Yayın lan, 20 1 1 , s. 29. 


39 
şekil itibariyle biyografik halk hikayeciliği geleneğinin 
başlangıcı ve bugünkü bilgilerimize göre ilk ömeğidir."45 
Dede Korkut'un Bamsı Beyrek boyu, yerleşik hayata 
geçen Türklerin, özellikle de Anadolu sahasının yazılı ve 
sözlü kültüründe 'Bey Böyrek' adıyla ve hikaye karakterinin 
baskın olduğu bir tür biçiminde yaşamaktadır. Bey Böyrek 
anlatıları, destan türünden nazım içerme özelliğini koruyarak 
destani hikayeye ve halk hikayesine, zamanla nazım 
kısımlarının tamamen ortadan kalktığı bazı örnekler yoluyla 
hikayeden masala doğru bir seyir izlemiştir diyebiliriz. Aynı 
zamanda yaşıyor ve aynı adı taşıyor olsalar da 'Bey Böyrek' 
anlatılarının tamamı da aynı kefede değerlendirilemez 
düşüncesindeyiz. 
Anlatıcı 

icracı etkisi başta olmak üzere pek çok 
nedene bağlı olarak edebi türler arasında motif ve ifade 
kalıplarının geçişkenliği de söz konusu olabilmektedir. 
Saim Sakaoğlu, Türk masallarının çıkış noktasında 
"boy"un etkisini şu şekilde değerlendirmektedir: Bey Böyrek 
Hikayesindeki motifler Türk dünyasının çeşitli bölgelerinde 
görüldüğü gibi Anadolu'da da görülür. Bugün pek çok 
masalımız 
bu hikayemizdeki 
motifleri taşımaktadır. 
Hikayenin kendisi de, bir takım motif ve olayları ile manzum 
parçaların kaybolmasından sonra tam bir masal havasına 
bürünmüştür. Bu da hikayemizin ne kadar sevildiğinin güzel 
bir işaretidir. Türk insanının estetik zevkini bir ses abidesi 
gibi günümüze kadar getirebilen bu "boy"u, pek çok Türk 
45 
Prof. Dr. Umay Günay, "Dede Korkut Hikayelerindeki 
Karakterlerin Tahlili", 
Milli 
Folklor, 
Bahar 1 998, S. 37, 
s. 
3 .


40 
masalının çıkış noktası olarak düşünmek her halde yanlış 
olmayacaktır kanaatindeyiz46• 
"Halka Yönelik Olarak Yapılan Aktarmalar" olarak 
nitelenen yayınlar arasında Dede Korkut anlatılarının 
doğrudan doğruya "masal" olarak adlandırıldığı da 
görülmektedir47. Eflatun Cem Güney'den Enver Behnan 
Şapolyo 'ya kadar pek çok kimse de 
Dede Korkut Masalları 
adıyla yayınlar yapmışlardır48• 
Bilge Seyidoğlu 'nun yayınlamış olduğu Erzurum halk 
masalları arasında "Beyböyrek" başlığıyla bir masal da yer 
almaktadır. Yapı ve uslUp özellikleriyle masal karakterli bu 
46 
Saim Sakaoğlu, "Bey Böyrek Hikayesindeki Kıyafet Değiştirme 
Motifi İle Diğer Bazı Motiflerin Anadolu Masallarında Görülmesi", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 
Ankara, 1 988, s. 1 39. Epik 
anlatının masala dönüşmesinde "Kam Büre Beg Oğlu Bamsı Beyrek 
Boyunu Beyan Eder Hanum Hey" başlığıyla Gökyay'ın verdiği 
metin (Orhan Şaik Gökyay (Hazırlayan 
), Dedem Korkudun 
Kitabı, 
İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 2000, s. 3 1 - 58 ) 
ve 
Saim Sakaoğlu'nun naklettiği, 1 973 yılında gerçekleştirilmiş olan 
Erzurum (Muratbağı 

Horasan) - Erdoğan Ayhan derlemesinin 
(Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, 
Dede Korkut Kitabı İncelemeler­
Derlemeler-Aktarmalar 
1, 
İncelemeler-Derlemeler, Konya, Selçuk 
Üniversitesi Yaşatma ve Geliştirme Vakfı, 1 998. s. 249-266) 
incelemeye esas alındığı çalışma için bk. : Mehmet Emin Bars, 
"Epik Anlatıdan Masala Ana-metinlerin Ciddi Düzende 
Dönüşümüne Bir Örnek: Bey Böyrek", 
Turkish Studies 
-
Intemational Periodical For The Languages, Literature and History 
of Turkish or Turkic, Volume 9/6, Spring 20 1 4, p. 1 33-146. 
47 
Orhan Şaik Gökyay, 
Bugünkü Dille Dede Korkut Masalları, 
İstanbul, Muallim Ahmet Halit Kitabevi, 1 939. künyeli kitap buna 
örnektir. bk. : 
Arş. Gör. Kadriye Türkan, "Dede Korkut 
Hikayelerinin Türkiye' de Basılan Kitap Halindeki Yayımları, 
Türk 
Dünyası Araştırmaları, 
Ekim 2003, S. 1 46, s. 1 95 .
48 
Arş. Gör. Kadriye Türkan, 
agm., 
s . 1 99. 


41 
anlatı konusu ve motifleri bakımından Bey Böyrek 
metinlerinden farklı bir örnek olarak görünmektedir49• 
3. 
Destanların İşlevleri 
Destanlar, öğretici, bilgilendirici ve eğlendirici bir 
edebiyat türü olmanın yanında, eski dönemlerden itibaren var 
olan 
ayinleri 
canlandırma 
ve 
toplumsal 
değerleri 
güncelleştirerek aktarma gibi işlevlere de sahiptir. Toplumsal 
anlamda ise milli değerleri, şahsi değerlerin üstünde tutmayı 
benimseten anlatılardan birisidir. Destan, dinleyicilere hoşça 
vakit geçirtir, onların hayal dünyalarını besler, geliştirir ve 
ayrıca kültürel kimliğin oluşumuna ve aktarılmasına da 
katkıda bulunur50• 
"Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak 
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak" 
şeklinde Türk İstiklal Marşı 'nın ilk dörtlüğünde sözü edilen 
ocak ve devlet fikri, Dede Korkut mukaddimesi'nde bahsi 
geçen ocağın közünden bağımsız değildir. İstiklal Marşının 
"Kahraman Ordumuza" ithafıyla Türk ordusuna ithaf 
edilmesi, "ocak" ile devlet sembollerinden olan "sancak" 
bağının destan ruhundan, Türk düşüncesinden kaynaklı 
hürriyet fikrinin yansıması olarak görülebilir. 
Türk kültüründe bayrak, tarih boyunca hükümdarlığın 
ve hakimiyetin sembolü olarak kabul edilmiştir. Bayrak 
dikmek bir yeri mülkiyet sahasına almak olarak görülmüş, bu 
nedenle bayrak savaşta ordunun önünde yer almıştır. Eski 
49 
Bu masal metni için bk. : Bilge Seyidoğlu, 
Erzurum Halk 
Masalları Üzerine Araştırmaları Metinler ve Açıklamalar, 
Ankara, Baylan Matbaası, 1 975, s. 1 97- 20 1 .
50 
Halil İbrahim Şahin, 
Türkmen Destanları ve Destancılık 
Geleneği, 
2. bs., Konya, Kömen Yayınları, 201 1 , s. 6. 


42 
Türklerde bayrak, a,zametiyle göklerde dalgalanan, aya ve 
güneşe kadar uzanan kutsal bir varlık olarak kabul 
edilmiştir51• 
Türkler tarafından güneş, hilal ve yıldızın geçmişten 
günümüze kadar kutsal sayılarak devlet-millet bütünlüğünü, 
istiklal fikrini temsil eden Cumhurbaşkanlığı forsunda sembol 
olarak kullanılması, o sembollere verilen değerin ve saygının 
hala devam ettiğini göstermektedir52 • Türk bayrağında 
kullanılmış olan ay ve yıldız sembollerini de Türk 
mitolojisinin evren algısıyla birlikte düşünmek mümkündür. 
Destanlar, kıymet verilir ve değerlendirilebilirse milli 
romantizmin idrak edilm�si işlevini de görürler. 
Mim romantizm, milletlerin, dilde; 
kültür, 
sanat ve 
edebiyatta kendilerini bulmaları, kendilerine gelmeleri 
demektir53• 
Destanlar ayrıca, başka milletlere hayranlık duymak 
yerine kendine, milletine, tarihine bağlı olarak güçlü durmayı 
sağlama işlevi de görebilirler. 
O kadar ki Türk çocuklarına mim mazilerinin destan 
devirleri yanında, mesela eskisinden çok iyi bilinen İslam 
medeniyeti asırlarındaki büyüklüğü tanıtılsa kafıdir ... Türk 
çocuğu, milli cevherindeki halis altunu ancak o zaman 
tanıyacak ve korkunç bir aşağılık duygusu içinde, 
başkalarının, hatta kendi can düşmanlarının hayranı olmak 
gibi bir dalalete düşmeyecektir54• 
5 1 
Alev Keskin - Betül Sayın, "Geçmişten Günümüze Türklerde 
Bayrak, Sancak ve Fors", 
Silahlı Kuvvetler Dergisi, 
S. 
4 1 5, 
Ocak 
20 1 3 , s. 99. 
52 
Alev Keskin - Betül Sayın, 
agm., 
s. 1 03 .
5 3
Banarlı, Nihad Sami, "Milli Romantizmin İdraki", Kubbealtı 
Akademi Mecmuası, Yıl: 1 , Ocak 1 972, S. 1 , s. 1 8. 
54 
Banarlı, Nihad Sami, age., s. 32. 


4. 
Dede Korkut Anlatılarının Nitelikleri 
43 
Dede Korkut anlatılarının, yapı, konu, dil ve üslup 
özellikleri başta olmak üzere birçok bakımdan Türk edebiyatı 
ve edebiyat tarihini aşan, dünya epik anlatılan içinde 
müstesna bir yer edinmiş metinler olduğu görülmektedir. 
Türk edebiyatının, doğu edebiyatının taklitlerini veren 
öteki halk hikayeleri yanında bunlar türlü bakımdan 
eşsizdirler. Dede Korkut'ta başka edebiyatlardan alınma bir 
yer yoktur55• Gökyay'ın vermiş olduğu bu hüküm, başka 
metinlerle Dede Korkut anlatılarının başta yer yer konu ve 
bazı motifler bakımından göstermiş olduğu benzerliklerde 
etkilenen değil, etkileyen olması düşüncesiyle ele alınabilir, 
tartışılabilir. 
Bugün elde bulunan Dede Korkut hikayelerinin sayısı 
on ikidir. Eserin asıl ve büyük nüshası olan Dresden nüshası 
on iki hikayeyi içine almaktadır. Vatikan nüshasında bunların 
altı tanesi bulunmaktadır56. 
Dede Korkut anlatılarının içeriğine, konularına 
baktığımızda öne çıkan husus bir mücadelenin varlığıdır. 
Dede Korkut hikayeleri genel olarak bir takım 
mücadelelerin destanlarıdır. Bu mücadelelerin ikisi Oğuzların 
kendi aralarında geçer. Bunlardan birinde (Dirse Han oğlu 
Buğaç) mücadele bir beyin oğlu ile kendi adamları arasında 
geçer. Ötekinde İç Oğuzla Taş Oğuz (Üç Ok - Boz Ok) 
karşılaşır. İki hikayede ise mücadele tabiat ve insanüstü 
55 
Orhan Şaik Gökyay, "Dede Korkut Hikayeleri ve Önemi", 
Türk 
Dili, 
Ekim 1 968, S. 205, s. 427. 
56 
Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1, 8. bs., Ankara, Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 201 1 , s. 3 3 .


44 
kuvvetlere karşıdır. Birinde Delü Dumrul, Azrail 'in karşısına 
çıkar. Ötekinde Basat, Depegöz adındaki devi öldürür. 
Bunların dışında kalan sekiz hikayede mücadele Oğuz beyleri 
ile kuzeydeki ve batıdaki kafirler arasındadır57• 
Dede Korkut Kitabı'nda yer alan anlatıların bu kitap 
dışındaki çeşitlemelerini dikkate aldığımızda "kafirler"in 
yerleri ve adlarında değişiklikler olur, ama Türk destan 
kahramanlarının temel nitelikleri ve destani karakterleri aynı 
kalır. 
"Dede Korkut hikayeleri Türk ahlak ve törelerinin, 
inançlarının, kahramanlıklarının otantik olarak anlatıldığı bir 
eserdir. Kitapta geçen Karacukdağ, Karşuyatan, Karadağ, 
Aladağ gibi tarih ve coğrafya adlarının çoğu, bu hikayelerin 
Oğuzlar'ın Türkistan'dan ayrılmalarından öncesine ait 
olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Oğuz Türkleri 
bunları batıya getirirken buraya göre mahallileştirmişler. "58 
Dede Korkut Kitabı 'nda da alplık en büyük değer 
olmasına rağmen cihangirlik ülküsü görülmez. Kahramanlar 
daha çok kendilerini korumak, mallarını, yerine göre 
namuslarını muhafaza için mücadele ederler. Bunun sebebi 
geldikleri yeni topraklan vatan edinme mücadelesinden 
kaynaklanmalıdır. Bu kitapta anlatılan hadiseleri yaşayan 
Oğuz kitleleri 
1 1 - 1 2 . 
yüzyıldan itibaren Sir Deryanın kuzey 
taraflarından güneye doğru hareketlenmişler ve eserin kaleme 
alındığı zamana kadar, geldikleri Horasan, Kuzey ve Güney 
Azerbaycan ve Anadolu coğrafyalarını vatan edinmek için 
sürekli mücadeleler vermişlerdir. Bu vatan edinme 
57 
Muharrem Ergin, 
age., 
s. 
26. 
58 
Gökyay, Orhan Şaik, "Dede Korkut'', 
Türkiye Diyanet Vakfı 
İslam Ansiklopedisi, 
C. 9, 1 994, 
s. 
78. 


45 
mücadeleleri bir süre cihangirlik idealini unutturmuş 
olmalıdır59• 
Orhan Şaik Gökyay, Dede Korkut anlatılarını savaş 
ve mücadele dışındaki yönleriyle de görerek insan ve ahlak 
değerleri bakımından ele almıştır: 
Dede Korkut hikayeleri türlü yönlerden önem taşır. 
Bu destanlar Türk ruhundan çıkmış, Türkün öz benliğini 
yansıtan eserlerdir. Bunlar, Türklerin kendilerine yurt 
edindikleri topraklar üzerinde boy atmışlardır. Çerçeveleri 
savaşçı olmakla birlikte, bunlarda yankılanan asıl öz, yüksek 
bir ahlaka dayanmaktadır. Soy-sop içinde, aile içinde kök 
salmış bir ahlak, sağlam bir karakter, doğruluk, sözünün eri 
olma, gerektiği zaman kendini ortaya atma ve hiç bir 
sakıncayı düşünmeden kendini verme, kısacası insan olma, bu 
hikayelerin her yerinde onun en belli çizgisidir60. 
5. Dil ve Üslup Bakımından Dede Korkut 
Manzum ve mensur ölçülerle dile getirilen Dede 
Korkut hikayelerinde, Oğuzca, çok canlı, elle tutulur tasvir ve 
benzetmelere dayanan, akıcı ve etkileyici halk dilini yansıtan 
gelişmiş üslup özellikleri sergilemektedir. Dilin çatısı 
açısından Eski Anadolu Türkçesinin öteki eserler ile 
ortaklaşan bir yapıda olmasına karşılık, dilin ses, şekil bilgisi 
özellikleri ile anlatım güç ve inceliklerinden yararlanılarak 
biçimlendirilen üslup yapısı, ona müstesna bir halk dili 
özelliği katmış; sadelik ve akıcılık içindeki bu özellik de onu 
destan dilinin doruğuna yükseltmiştir. Dede Korkut'un dilinde 
59 
Dr. Mustafa Aksoy, "Oğuzname'', 
Türkler 
(Editörler: Hasan 
Celal Güzel, Prof. Dr. Kemal Çiçek, Prof. Dr. Salim Koca ) , C. 3 ,
Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s . 822. 
60 
Orhan Şaik Gökyay, "Dede Korkut Hikayeleri ve Önemi", 
Türk 
Dili, 
Ekim 1 968, S. 205, s. 427. 


46 
görülen bu özellikler, elbette Oğuzcanın anlatım gücünden 
kaynaklanmıştır61• 
6. 
Oğuzname Olarak Dede Korkut 
Oğuzlar ile ilgili en eski tarihi kayıt Yenisey 
Kitabelerinde bulunmaktadır. Bu kayıttan Oğuzların belirli 
bir idari sistem içinde bulundukları anlaşılmaktadır. 
Bilinen en eski yazılı Türk metinlerinden olan Orhun 
Abideleri 'nde 
Oğuzlardan 
bahsedilmektedir. 
Bu 
kitabelerden anlaşıldığına göre Oğuzlar zaman zaman 
isyan etseler ve yönetimi ele almak için mücadelelerde 
bulunsalar da Göktürk devletini oluşturan 
iki 
temel 
topluluktan biridirler. Göktürklerin yıkılmasından sonra 
Türk dünyasında iktidarı Uygurların devraldığı dönemde 
de Oğuzlar, Uygur Devleti 'nin dayandığı iki unsurdan biri 
olmuşlardır. 
Uygurların yıkılmasından sonra 
X. 
ve 
XI. 
yüzyıllarda 
Oğuzlar, Hazar ile Sirderya arası bölgede ve daha 
kuzeydeki bozkırlarda yabguların idaresinde yaşadılar. Bu 
dönemde 
doğularındaki 
Karluklar ve kuzeylerindeki 
Kimeklerin Kıpçak 
6 1
Zeynep Korkmaz, "Oğuzcanın Orta Türkçe Dönemini Oluşturan 
Eski Anadolu Türkçesinin Tarihi, Sosyal ve Kültürel Gelişmelerden 
Kaynaklanan Dil Yapısı Üzerinde Genel Bir Değerlendirme", 
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 
Oğuzlar Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 
5. 
Uluslararası Türkiyat 
Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: Tufan Gündüz, 
Mikail Cengiz), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat 
Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 20 1 5, s. 7 1 4. 


47 
boyuyla savaşlar yaptılar. Bu bölgedeki Peçenekler'i yenerek 
Karadeniz' in kuzeyine sürdüler62. 
Türklerin, Oğuz Türklerinin tarih boyunca verdikleri 
mücadeleler, tarihi ve biyografik mahiyetli eserlerde olduğu 
kadar edebiyatta da işlenmiştir. Mitolojik anlatılarda, 
menkıbevl tarihte, tarih eserlerinde, destanda, destani 
hikayelerde, menakıpnameler ve atasözlerinde Oğuzların 
konu edinildiği eserler "Oğuzname" olarak nitelendirilmiştir. 
Dede Korkut destanı türündeki eserlerin yazılı tarihi 
Oğuznamelerden ayrı tutulması gerektiğini belirten Bayat, 
"Bugünkü haliyle Oğuz Kağan Destanı, Oğuz Atalar Sözü, 
Uzunköprü varyantı, Dede Korkut Oğuznameleri de sözün 
gerçek manasında yazılı metindir. Ancak yazıya aktarılmış bu 
metinleri yazılı tarihi Oğuznamelerden farklı tutmak gerekir. 
Şöyle ki, birincilerde folklorun yazıya aktarılmasıyla destanın, 
atasözlerinin kitaplaşması söz konusuysa, ikinciler sözelden 
kopmuş, tarihlleşmek istenen metin türüdür" şeklinde 
düşüncesini ortaya koyar63• 
Kitabın adına göre, Oğuz boylarının dilinde yazılmış 
olan Dede Korkut hikayelerinden birtakımı Oğuzların 
Trabzon Rumları, Gürcüler ve Abazalarla savaşlarının 
destanıdır. Bu bakımdan, Dede Korkut hikayeleri Oğuz 
destanının, bir başka adla Oğuznamenin epizodları, hiç 
olmazsa onun devamı gibi alınmıştır. Kitabın içinde de iki 
62 
Dr. Mustafa, Aksoy "Oğuzname", 
Türkler 
(Editörler: Hasan 
Celal Güzel, Prof. Dr. Kemal Çiçek, Prof. Dr. Salim Koca ) , C. 3, 
Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 8 1 9. 
63 
Fuzuli Bayat, "Sözlü Tarihten 
Destana, 
Destandan 
Oğuznamelere", Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları 
Enstitüsü, 
Oğuzlar Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 
5. 
Uluslararası 
Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: 
Tufan Gündüz, Mikail Cengiz), Ankara, Hacettepe Üniversitesi 
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 20 1 5, s. 286. 


48 
yerde, bu hikayelerin doğrudan Oğuzname diye adlandırıldığı 
görüyoruz. Oğuzname sözü, 
1 .
Oğuzların mitolojik ve etnik 
menkabeleri, 
2. 
Selçuklular zamanındaki Türkmen soyundan 
gelen, ortaçağın sonlarında, ilk Osmanlı beyleri devrinde batı 
Türklerinin menkabe niteliğinde vakayinamesi, 
3 .
Konusu 
Oğuzların kahramanlıkları olan hikayeler, bir başka deyişle 
destanlar, 
4. 
Kimi kez de Türk atasözleri anlamına 
gelmektedir. Bu ad altında daha çok menkabe niteliğinde 
birtakım eserler bulunmakta, Osmanlılar zamanında, ta Oğuz 
Han' dan başlayarak Selçukluları da içine alan genel Türk 
tarihlerine - Oğuzlar'ın bütününü ilgilendirdiği için hepsini 
kapsayarak - "Oğuzname" denmektedir64. 
Türk tarihinin «Hiyung-Nm>ları takibeden muhtelif 
devirlerinde «Gök-Türk»lerden başlayarak Karahanlılara, 
Selçuklulara, Harizmşahlara, yani Cengiz istilasına kadar, 
birtakım muhtelif parçalar daha bu destani an'aneye karıştığı 
cihetle, «Reşidüddin Tabib» ile «Ebü'l-gaazi'»nin tespit 
ettikleri şekildeki «Oğuz menkıbesi>mi adeta Türklerin Moğol 
istilasından evvelki «Destani tarih»leri saymak da kabildir, 
yani Türk tarihinin gelişmesi ile tamamen muvazi olarak 
«Oğuz Menkıbesi» de bir gelişmeye uğramış ve muhtelif 
devirlerin ve sülalelerin hatırasını saklamıştır. İşte bu suretle 
bugün - elimizde mevcut «Oğuzname»de şu daha sonraki 
devirlerin kalıntılarını ve izlerini buluyoruz: 
1 .
«Hiyung-Nm>ların Milad' dan evvelki tarihinden kalıntılar, 
2. 
«Göktürk» ve «Türkeş» hanlarıyla «Karluk» yabgularından 
kalıntılar, 
3 .
«Kayrn boyuna mensup Oğuz yabgularından kalıntılar, 
64 
Orhan Şaik Gökyay, "Dede Korkut Hikayeleri ve Önemi'', 
Türk 
Dili, 
Ekim 1 968, S . 205, 
s. 
426. 


4. 
Kısmen 
«Gaznelilernle 
«Harizmşahlarndan kalıntılar65• 
«Selçuklular» 
49 
ve 
Dede Korkut Oğuznamesi, Dede Korkut Kitabı ve 
onun metinleriyle sınırlı değildir. Dede Korkut anlatılarının 
gerek yazılı, gerek sözlü ve gerekse sözlü 

yazılı yaratıcılık 
ortamlarında meydana getirilmiş yüzlerce çeşitlemesi birer 
Oğuzname hükmünde değerlendirilebilir. Dede Korkut ile 
ilgili anlatılar sınırlı bir tarih kesitine ve dar bir coğrafyaya 
sığdırılamaz. Oğuzların yaşadıkları zaman ve bölge değiştikçe 
metinlerde şahıs adlarından, yer adlarına, düşmanlara ve 
yansıtılan folklorik özelliklere kadar birçok farklı unsurun 
anlatıların değişmesinde etkili olduğunu görürüz. Bu 
yenilenmelere rağmen değişmeyen Oğuz kavminin tazelenen 
hayatının anlatılmaya devam edilmesidir. 
Dede Korkut anlatıları, aynı devirde aynı bölgede 
yaşayan bir birbirlerine çeşitli şekillerde bağlı bulunan Oğuz 
beyleri etrafında toplanmıştır. Her hikaye, esas olarak bir 
beyin macerası olmakla beraber, az veya çok diğer beylerin de 
katıldıkları veya hiç değilse bir vesile ile isimlerinin karıştığı 
bir olaylar silsilesidir. Sonra, ön planda beyler bulunmakla 
beraber beylerin çevresi ve yaşayışı canlandırılırken adetleri, 
gelenekleri ve çeşitli yönleri ile bütün bir Oğuz kavminin 
hayatı bu hikayelere aksettirilmiştir66• 
Dede Korkut Oğuznamelerinin coğrafyası Kırzıoğlu 
tarafından yer adları, yönler ve sulara göre beş kolda tespit 
edilmiştir. Ana başlıkları itibariyle bu coğrafya şöyle 
verilmiştir: 
65 
Ord. Prof. [Dr.], M. Fuad Köprülü, 
Türk Edebiyatı Tarihi, 
(Sadeleştirme ve notlarla yayımlayanlar: Dr. Orhan F. Köprülü, 
Nermin Pekin) 2. bs., İstanbul, Ötüken, 1 980. s. 53 - 54. 
66 
Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1, 8. bs., Ankara, Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 20 1 1 ,
s. 
24. 


50 
1 .
Hazar Denizi ve Karadeniz Arasında ve 
Kafkas Sıradağları ile Eteklerindekiler, 
2. 
Karadeniz' in Kıyıları ile Çoruk ve Karasu 

Fırat Boyundakiler, 
3 .
Yukarı Dicle 
Boyları ile Van ve Urmiye Gölleri 
Çevresindekiler, 
4. 
Kür Irmağı ve Kollan 
Boylarındakiler, 
5 .
Aras Irmağı ve Kolları 
Boylarındakiler67. 
Dede Korkut Kitabı'nda yer almayıp herhangi bir 
boyun çeşitlemesi mahiyetindeki anlatılarda başka coğrafi 
mekanlar olabilmektedir, bunun dışında hikaye ve masal 
karakteri daha baskın olan anlatılarda itibari mekanın 
hakimiyeti görülür. "Oğuz eli" olarak mekanın anlatılması, 
Oğuzların yaşamış veya yaşamakta oldukları bütün 
coğrafyaları kapsayıcı bir nitelik göstermesi demektir. 
Dede Korkut Kitabı 'nın Türk hükümdarları ve devlet 
teşkilatı hakkında verdiği bilgiler, .eserin Oğuzname olma 
niteliğinin 
göstergeleridir. 
Orta 
Asya 
Türkmenleri 
Oğuznameleri hükümdarlarının şeceresi ve devletlerinin tarihi 
olarak biliyorlardı68. Dede Korkut Kitabı'nda Türkler'in, 
67 
Fahrettin Kırzıoğlu, "Dede-Korkut Oğuznameleri Coğrafyası ve 
Düşünceler", 
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkiyat 
Enstitüsü Birinci Milli Türkoloji Kongresi 
(İstanbul, 6-9 Şubat 
1 978), İstanbul; Kervan Yayınları, 1 980, s.275-278. 
68 
Fuzuli Bayat, "Sözlü Tarihten Destana, Destandan 
Oğuznamelere", Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları 
Enstitüsü, 
Oğuzlar Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 
5. 
Uluslararası 
Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: 
Tufan Gündüz, Mikail Cengiz), Ankara, Hacettepe Üniversitesi 
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 20 1 5, s. 288. 


51 
kaynağı Hunlar'a kadar çıkan devlet teşkilatının izleri 
bulunmaktadır69• 
Dede Korkut'un farklı yerlerinde Oğuz meclisinin 
tasvir edildiği görülür, Oğuz meclisi hem yasama hem de 
yürütme organıdır. Bayındır Han, hanlar hanıdır; ayrıca hem 
meclisin başkanı hem de yürütmenin başıdır. Bayındır Han, 
yılda bir defa Oğuz Beylerini toplayıp ziyafet verir; bu 
toplantı muhtemelen aynı zamanda bir meclis istişare 
toplantısıydı 70• 
Dede Korkut metinlerinin, onu sahiplenen Türk 
milletinin, tarih ve milliyet şuurunu korumasında ne kadar 
etkili olduğu yasaklara maruz kalmasıyla da anlaşılmaktadır. 
"Kökünü eski zamanlardan günümüze kadar taşıyan 
yani aşağı yukarı 
1 500 
yıldan beri Türkmen'in ruhi zenginliği 
olarak görülmüş bu eser Sovyetler Birliği zamanında Sovyet 
ideolojisi tarafından "Sovyet halkının kabul edemeyeceği 
burjuva milliyetçiliği fikrini propaganda eden eser olarak" 
Türkmen'in aklından silinmeye çalışılmıştı. Bunu ilmi yönden 
öğrenmek ve halka sunmak yasaklanmıştı."71 
69 
Orhan Şaik Gökyay, "Dede Korkut", 
Türkiye Diyanet Vakfı 
İslam Ansiklopedisi, 
C. 9, 1 994, s. 79. 
70 
Sadettin Özçelik, "Dede Korkut Destanlarında Oğuzların 
Teşkilatlanması Hakkında Bazı Kültürel Unsurlar", Hacettepe 
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 
Oğuzlar Dilleri, 
Tarihleri ve Kültürleri 
5. 
Uluslararası Türkiyat Araştırmaları 
Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: Tufan Gündüz, Mikail 
Cengiz), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları 
Enstitüsü Yayınları, 20 1 5, s. 524. 
7 1 
Prof Dr. Annagurban Aşırov," "Türkmen Nüshasının Değeri", 
Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri 
( 1 9 - 2 1 Ekim 
1 999, Ankara), (haz. : Dr. Alev Kahya Birgül, Aysu Şimşek 
Canbobat), Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 2000, s. 49. 


52 
C. Dede Korkut Boyları İçinde Bamsı Beyrek'in 

Bey 
Böyrek'in Yeri 
1. 
Dede Korkut Boyları İçinde Bamsı Beyrek'in 
Yeri 
Dede Korkut boyları arasında Bamsı Beyrek boyunun 
en eski boylardan biri olduğu, içerdiği motiflerin dünya 
edebiyatının yaygın ve etkili anlatılarında yer bulduğu, 
özellikle Anadolu sahasında, en fazla yaygınlık kazanmış boy 
olduğu görülmektedir. 
Bamsı Beyrek anlatısının belirli motifleri eski epik 
karakterli metinler, masallar ve hikayelerle karşılaştırılarak 
Ruhen tarafından incelenmiştir. Ruben'in çalışmasına göre 
sevgiliyi / evlenilmek istenen kızı elde etmek için ona karşı 
verilen mücadeleyi ve galip gelme şartını işleyen pek çok 
anlatı vardır ve bunların tarihi oldukça eski devirlere kadar 
uzanmaktadır. 
Hindistan'ın M. 
6. 
yüzyıl anlatılarından olan 
Markandeya Purana'da bahsedildiği üzere dağın kızı ve 
Himalayaların tanrıçası Parvati, Ganga' da yüzmektedir. Bu 
sırada Sumbha ve Nisumbha 'nın hizmetçileri kendisini 
görürler. Hizmetçiler Sumbha 'ya bu kızın kendisi için en iyi 
eş adayı olduğunu bildirirler. Sumbha kıza elçiler gönderir. 
Parvati ise "Her kim beni kavgada yenerse, o kişi 1benim eşim 
olur" cevabını verir72. 
72 
Walter Ruben, 
Ozean der Marchenströme; 
1. 
Die 
25 
Erzahlungen 
des Damons (Vetalapancavimsati). Mit einem 
Anhang über die 
12 
Erzöhlungen des Dede Korkut, 
FF 
Communications, 1 33, Helsinki 1 944, s. 225. 


53 
Bamsı Beyrek boyu ve kardeş Türk anlatılarında kızı 
almak için aşılması gereken engellerin belirlenmiş olduğunu 
ve 
çoğunlukla 
üç 
sayı 
fonneliyle 
sınırlandırılarak 
sistemleştirildiğini görmekteyiz. Güç ve aklı birlikte 
kullanarak aşılacak bu engeller arasında elde edilmek istenen 
kıza karşı verilecek mücadelede güreş ve at yarışı en çok 
görülenleridir. Bamsı Beyrek ve Şah Kasım anlatılarında 
mücadele sevgili iledir, Alpamıs ve Bey Böyrek anlatılarında 
ise aynı kızı almak isteyenler arasında. 
Moğol kahramanlık anlatılarında, 
Binbir gece 
masallarında, Rus, Avusturya ve Norveç masallarında, 
Anadolu'nun kuzey kıyılarında yaşadığı varsayılan, kadın 
savaşçılardan oluşan ve Yunanlıların, Hintlilerin, Çinlilerin 
bahsettikleri 
Amazon 
masallarında, 
hatta 
Güney 
Amerika'daki Amazon bölgesinde dahi aynı motifin yer aldığı 
görülmektedir. Dünyanın birçok farklı bölgesinin epik 
anlatılarında, masallarında, hikayelerinde uğruna mücadele 
edilen / savaşılan kız motifine rastlanmış olmasını Ruhen, bu 
anlatıların ardında gerçeklik payı olabileceği yorumuyla 
değerlendirir 
73• 
Adlan anılan bu anlatıların kaynağını tam olarak 
tespit mümkün olmasa da Dede Korkut boylarının en eski 
tarihli ve en yaygın olanlarından Bamsı Beyrek'te de bu 
motifin 
güçlü 
ifadelerle 
ve 
sistemleştirilmiş 
olarak 
bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz 
74. 
Dede Korkut boylarını sıralayan Prof. Dr. Ahmet 
Bican Ercilasun, farklı zamanlara ait olduklarını ifade ettiği 
Boğaç Han, Deli Dumrul ve Kan Turalı boylan dışında kalan 
73 
Walter Ruhen, 
age., 
s. 220 - 227. 
7 4
Orhan Şaik Gökyay (Hazırlayan 
)

Dedem Korkudun Kitabı, 
İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 2000, s. CDLIV. 


54 
dokuz boyun sırası dikkate alındığında, dokuz boy içinde ilk 
sırada Kam Büre ' nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu'nun geldiğini 
tespit etmiştir 75• 
Prof. Dr. Dursun Yıldırım ' Beğ Böyrek' hikayesinin, 
Türk sözel ortam yaratıcılığından yazılı ortam kaynaklarına 
çok eski zamanlarda kaydedilmiş olduğu düşüncesindedir: 
"Bu tür hikayelerin ilk yazıya alınış tarihleri, yazılı 
nüshalarının ilk tertipleri 
V. 
ve 
VII. 
yüzyıllar arasında 
gerçekleşmiş olmalıdır. Bunların daha sonralan Pehlevi ve 
Arap dillerine tercümelerinin de oldukça erken zamanlarda 
olduğu konusunda kayıtlar vardır76. 
Dede Korkut boylan içinde tarih bakımından kökleri 
en derine uzanan anlatılardan olan Bey Böyrek, halen 
yaşamakta oluşu ve yayıldığı coğrafi alan genişliğiyle de 
dikkat çekici bir yere sahiptir. 
Dede Korkut hikayelerinden bugün yaşayanlara 
gelince, bunlarla daha çok Anadolu 'nun çeşitli bölgelerinde 
karşılaşılmaktadır. Anadolu'da sözlü gelenekten şimdiye 
kadar pek çok rivayeti tespit edilen hikayeler Beyrek, Deli 
Dumrul ve Tepegöz' dür77• 
75 
Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet B., "Zikredilen Şahıslara Dayanılarak 
Dede Korkut Boylarının Kronolojik Sıralanması" 
1. 
Milletler Arası 
Dede Korkut Kollokyumu' nda (2 1 
-
26 Aralık 1 999 Bakü ) Sunulan 
Bildiri, 
Tiirk 
Dili 
Araştırmaları Yıllığı - Belleten 1998 / 1, 
TDK, 
Ankara, 2004, s. 67. 
76 
Prof. Dr. Dursun Yıldırım, "Hikayeciliğimizde Üçüncü 
Yaratıcılık Ortamı ve Hikayeci Eyyı1bi-i Garib'', 
Türkbilig, 
200315, 
s. - 1 42. 
7 7
Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1 , 8. bs., Ankara, Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 20 1 1 , s. 49; İsa Özkan, "Türkmenistan'dan 
Derlenmiş Dede Korkut Boyları", 
Türk 
Dili 
Araştırmaları Yıllığı 


55 
Yaşayan Dede Korkut hikayeleri içinde de en yaygını 
Bey Böyrek (Beyrek) olmuştur. Adı hazan Ak Kavak Kızı, 
hazan Bengiboz ile Böyrek, hazan Bey Beyri veya Bey Böyre 
olan bu hikayenin şimdiye kadar Safranbolu, güney 
Anadalolu ve Toroslar, Erzurum, Erzincan, Trabzon, Bayburt, 
Beyşehir, Konya ve İstanbul rivayetleri tespit edilmiştir78. 
Çalışmamızın 
II. 
bölümünde tespit edebildiğimiz 
kadarıyla Bey Böyrek anlatısının yazıldığı ve derlendiği 
kültür ortamının şartlarına, araştırmacıların tercihlerine göre -
sadece Anadolu sahası dikkate alındığında bile"'. "Bey 
Böyrek"ten "Şah Kasım"a, "Akkavak Kızı"ndan "Güzel 
Ahmet"e kadar 40'tan fazla adlandırması olmuştur. 
Kerem ile Aslı Hikayesi 'nde Bey Böyrek'ten ve 
Akkavak kızından 
söz 
edilmesi, 
gelenekte 
yaşayan 
hikayelerin bağı hakkında fikir verir. Şükrü Elçin, Akkavak 
kızının adının geçtiği başka bir örnek verdikten sonra 
Belleten 1 995, 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek 
Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, 1 997, s. 266. 
78 
Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1, 
8. bs., Ankara, Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 20 1 1 , s. 49. 'Beğ Böyrek' başlıklı hikayenin 
de içinde yer aldığı bir yazma hikaye mecmuasının h. 1 1 45/m. 
1 732-33 tarihinde 'tahrir' edildiğine göre, bu tür hikaye 
mecmualarına önemli ölçüde bir talep yaratılmış olduğu 
söylenebilir. bk.: Prof. Dr. Dursun Yıldırım, "Hikayeciliğimizde 
Üçüncü Yaratıcılık Ortamı ve Hikayeci Eyyübi-i Garib", 
Türkbilig, 
2003/5, 
s. 
1 39. 
Bey 
Böyrek 
çeşitlemesi 
olarak 
değerlendirebileceğimiz, 
Kırımlı 
Süleyman 
Sudi 
Bey'in, 
Himmetzade S. Abdullah müstear ismiyle yayınladığı 'Şah Kasım' 
hikayesinin 1 9 1 7 ' de, ikinci baskısını yapmış olması bu hikayelere 
olan ilgi ve talebin devam ettiğinin, henüz gün yüzüne çıkmamış 
başka yazılı , ve basılı metinlerin de olabileceğinin göstergesidir 
diyebiliriz. Bey Böyrek anlatısının Anadolu sahasında tespit edilmiş 
olan çeşitlemeleri için bu kitabın 
il. 
bölümüne bakılabilir. 


56 
" . . .İlhan Sungu nüshasında "Akkavak kızıdır Beyböyreğ' in 
dengi" mısraının yer aldığını bildirir79• 
Dede Korkut anlatıları -bu anlatılar içinde başta 
gelenlerinden biri olarak Bamsı Beyrek boyu da- sadece 
edebiyat alanıyla sınırlı kalmamış, hayatın ve edebiyat 
dışındaki bazı sanat dallarının da yakın ilgisini çekmiştir. 
Bamsı Beyrek boyu, 


enah] Halil ov tarafından 
edebiyatımızda ilk aşıkane kahramanlık destanı, ilk dramatik 
psikoloji poeması olarak değerlendirilmiştir80. Beğrek, 
Ankara' da dağ adı ve Kavak Köy Konya' da köy adıdır81 • Bey 
Böyrek anlatısının ezgileri Mahmut Ragıp tarafından notaya 
alınmış ve bu ezgilerin klasik Türk musikisi ezgilerinden 
uzak, bakir halk nağmelerinin vasıflarını taşıyan yönüne 
dikkat çekilmiştir82• 
Azerbaycan' da Dede Korkut 
1 97 5 
yılında sinema 
filmi olmuş, bu filmde Beyrek, Rasim Balayev tarafından 
canlandınlmıştır83. Azerbaycan Devlet Tiyatrosu'nda 
1 990 
yılında Bamsı Beyrek boyu sahnelenmiştir84• 
1 998 
yılında da 
79 
Şükrü Murat Elçin, 
Kerem İle Aslı Hikayesi, 
Ankara, Milli 
Eğitim Basımevi, 1 949, s. 37. 
80 
Elekbarlı, Nazif, "Azerbaycan Edebiyatşünaşlığında", 
Kitabı 
Dede Korkut Ensiklopediyası, 
C. 

il, 
Bakü, Yeni Neşrler Evi, 
2000, s. 4 1 .
81 
Orhan Şaik Gökyay (Hazırlayan 
)

Dedem Korkudun Kitabı, 
İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 2000, 
s. 
CDL VI 
82 
Mahmut Ragıp Kösemihalzade, "Bey Böyrek Destanının 
Türküleri", 
Milli Mecmua, 
Mart 1 93 1 , C. : 1 1 , S. 1 24 - 1 25, s. 1 63 
- 1 64. 
83 
Kitabı Dede Korkut Ensiklopediyası, 
"Kino ve Teatr 
Sanatında", C. 

II, Bakü, Yeni Neşrler Evi, 2000, s. 366. 
8 4
Kitabı Dede Korkut Ensiklopediyası, 
"Kino ve Teatr 
Sanatında", C. 
: il, 
Bakü, Yeni Neşrler Evi, 2000, s. 378. 


57 
Türkiye' de "Korkut Ata" adlı iki perdelik oyunda, birinci 
perdede Bamsı Beyrek boyu işlenmiştir85. Rahmi Özen 
tarafından Bamsı Beyrek, roman olarak kaleme alınmış ve 
2000 
yılında basılmıştır86. Orhan Dündar, Bamsı Beyrek'i 
. . 



87 
çızgı roman o ara yayım amıştır . 
2. 
Kardeş Anlatılar Olarak Alpamıs, Bamsı Beyrek, 
Bey Böyrek ve Şah Kasım 
Alpamıs, Bamsı Beyrek, Bey Böyrek ve Şah Kasım 
anlatılarını aynı boyun farklı zaman, başka coğrafya ve 
değişik kültür ortamlarında tespit edilmiş, yaşamış, yaşamakta 
olan çeşitlemeleri olarak değerlendirmek mümkündür. Kardeş 
anlatılar olarak nitelendirdiğimiz ve isimleri verilenler dışında 
aynı boyun çeşitlemesi niteliğinde başka metinler bulunsa da 
çalışmamızın sınırları dolayısıyla Türk kültür havzasındaki 
benzerlerine yer yer temas ederek bu dört anlatı üzerinde 
durmakla yetineceğiz. 
Dede Korkut hikayelerinden olan "Kam Pürenün Oğlı 
Bamsı Beyrek Boyı" ile Alpamış destanı arasında büyük 
benzerlikler vardır. Hatta bunlara aynı destandır, diyebiliriz. 
Destanın değişik coğrafyalarda, değişik tarihlerde tespit 
edilmesi, yani yazıya geçirilmesi ve derlenmesi bazı 
farklılıkların ortaya çıkmasına sebep olmuştur88. "Bamsı 
85 
Turan Oflazoğlu, 
Korkut Ata, 
Ankara, Türk Dil Kurumu, 1 998. 
86 
Rahmi Özen, 
Bamsı Beyrek ile Bam Çiçek, 
İstanbul, MEB, 
2000. 
87 
Orhan Dündar, 
Dede Korkut Bamsı Beyrek, 
Ankara, Kültür 
Bakanlığı, 200 1 .
88 
Metin Ergun, "Bamsı Beyrek ile Alpamış Destanının Coğrafyası", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1992, 
Ankara, 1 995, s. 75. 


58 
Beyrek Hikayesi", birinci ve özellikle de ikinci kısım ile 
konusu bakımından "Alpamış"a benzer."89 
"Alpamış - Bamsı ile ilgili destan; Oğuzların, 
XI. 
yy.da Selçukluların önderliğinde Yakın Doğu'ya göçleri 
sırasında Anadolu 'ya, 
Kafkaslara 
götürülmüştür. 
Bu, 
Beyrek'in adıyla ilgili olan "Alpamış"ın karmaşık Oğuz 
rivayetini; 
XI. 
yy' ın başlarına, Oğuzların Aşağı Sirderya'da 
hüküm sürdükleri 
(IX 
-
X. 
yy.lar) döneme götürür."90 
Sözlü kültürden yapılmış olan çağdaş derlemelerde 
eski tarihlerden taşınan unsurlar ile yaşanılmakta olan 
zamanın izleri bir arada görülebilir. 
"Alpamış hakkındaki sayısız destan anlatmaları 
arasında "Bamsı Beyrek", en eski çağların derlemesi olarak 
dikkat çeker (el yazması 
-
XVI. 
yy. , metin 
- XV. 
yy.dan 
önce). Ancak sözlü şiir yaratıcılığına dayanan eserlerin 
derlendiği zaman, anlatmanın eskiliğini yaklaşık olarak bile 
göstermez. "Alpamış"ın Kungrat rivayetinin · çağdaş folklor 
derlemelerine göre "Bamsı Beyrek", 
destanın Oğuz 
anlatmasına has olan bir dizi yenilikleri, gerçekten de eski 
olan unsurların yanı sıra ihtiva eder."9 1 
"Bamsı 
Beyrek 
Hikayesi, 
yalnız 
motiflerinin 
benzeyişiyle değil, bütün münderacatı ve kahramanlarının 
adlarile hatta hikayenin adiyle birbirinden çok uzakta yaşayan 
Türk boylarında söyleniyor. "Alpamşa", "Alpamsı" ve 
89 
V. M. Jirmunskiy, 
Türk Kahramanlık Destanları. 
1. 
-
il. 
bölüm 
(çev. : Mehmet İsmail, Hülya Arslan Erol, Ankara, Türk Dil 
Kurumu, 201 1 , s. 1 6 1 .
90 
Ae., 
s .
1 74. 
9 1
Ae., 
s .
1 64. 


59 
"Alpamıs" adlan "Alp 

bamsı" adının fonetik değişimle, 
muhtelif telaffuzlarından başka bir şey olmadığı aşikardır."92 
Beyrek kelimesinin etimoloj isine baktığımızda farklı 
görüşlerin olduğu ortaya çıkmaktadır. Kaçalin' e göre 
kelimenin kökü "daha büyük" anlamındaki 
bedük+ rek'ten 
bed+ü-k+rek 

beyük-rek 

beyürek 

beyrek 
şeklinde 
gelişmiştir, Sertkaya'ya göre ise 
beyrek 
kelimesinin 
begrek 
kelimesinden getirilmesi gereklidir93. 
92 
Abdulkadir İnan, "Dede Korkut Kitabındaki Bazı Motiflere ve 
Kelimelere Dair Notlar'', 
Ülkü, 
Şubat 1 938, C. 

X, S. 60, s. 545. 
9 3
Mustafa S. Kaçalin'e göre kelimenin kökü "daha büyük" 
anlamındaki 
bediik+ rek'ten bed+ü-k+rek 

beyük-rek 

beyürek 

beyrek 
şeklinde gelişmiştir. Kaçalin'in bu açıklamasına göre 
beyrek 
kelimesi Göktürk ve Uygur devresinde kelime ortasındaki 
-
d-
sesi ile 
bedükrek, 
Karahanlı Türkçesindeki 
-d-

-y-
gelişmesi 
ile 
beyükrek, 
sonra da vurgusuz orta hece seslerinin düşmesi ile 
beyrek'tir. 
Eski Türkçe devresi metinlerindeki örneklere dayanarak 
beyrek 
kelimesinin 
begrek 
kelimesinden getirilmesi gerektiğini 
söyleyen Sertkaya ise beyrek 
begrek 

beyrek 
gelişmesindeki 
beyrek 
şekli sekunder (ikincil) bir şekildir. Bu şekilden doğan 
beryek 
ile 
beryik 
şekilleri de sekunder şeklin metatezli 
örneklerinden başka bir şey değildir. Bunun yanında Dresden 
yazmasında sekunder 
beyrek 
şeklinden başka şekil, yani metatezli 
beryek 
ile 
beryik 
şekilleri de geçmez. 
Beg 
kelimesini Türkiye 
Türkçesinde "efendi" kelimesi ile karşılayacak olursak, 
begrek 
kelimesini de "daha efendi" değil "beyefendi" kelimesi ile 
anlamlandırmak uygun düşer" görüşünü bildirir. bk.: Prof. Dr. 
Osman Fikri Sertkaya, "Adana, Begrek 

Beyrek ve Elma 
Kelimelerinin Kökeni Üzerine'', 
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih­
Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, 
1 9

2 (20 1 2) s. 1 05 - 1 08. 


60 
Bamsı Beyrek anlatısını Orta Asya Türk tarihiyle 
birlikte ele almak zarureti vardır. 
Özbeklerin Altın Orda zamanındaki, yani Mangıt­
N ogay ve Kazakların ayrılmalarından önceki heyette bulunan 
kabileleri arasında "Böyrek" kabilesi de yer almaktadır94• 
Türklerin Orta Asya' da Kırım ve İdil civarında göçebe 
kültürünü yaşadıkları ve Altın Orda, Kırım ve Kazan 
hanlıklarının Orta Asya hanlıkları siyasi birliğinde yer 
aldıkları devirde hepsine birden "Nogaylı" denilirdi. Bu 
bakımdan kahraman adları değerlendirildiğinde Kobılandı, 
Kambar, Er Targın ve Alpamış gibi destan kahramanlarının 
tarihi vak'alarla doğrudan ilgili olduğu görülmektedir. 
Kobılandı Batır destanı 
XV. 
asırda Kazak hanlığının 
parçalanışını, Er Targın destanı 
XV-XVI. 
asırlarda Kırım 
hanlığındaki kabile mücadelelerini, Er Sayın ve Alpamış Batır 
destanları Kazakların ve Moğolların 
XV. 
asırda birleşerek 
yaptıkları seferleri ve Kambar Batır destanı Kazaklar ve 
Özbeklerin seferlerini anlatır95• 
Türk boyları arasında bir destan dairesi oluşturan 
Alpamış destanının dört ana rivayeti vardır. Bunlar sırasıyla 
94 
Timurlan Omorov, "Türkistan'daki Özbek Hanlığının Kısaca 
Tarihi ve Özbek Boyları", 
Tübav Bilim Dergisi, 
yıl: 20 1 2, C. : 5, S. 
: 2, s. 1 2 - 1 3 .
95 
Dr. Orhan Söylemez - Lezzet Aliyeva, " Alpamış Batır ve Er 
Targın Destanlarında Kahraman, Kadın ve At Motifleri Üzerine Bir 
Deneme", 
Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü 
Dergisi, 
S . 1 4, yıl: 2000, s. 35. Bamsı Beyrek boyu ile Alpamış 
destanının epizotlar ve motifler yönüyle karşılaştırılması ile ilgili 
olarak bk. : Laura Bolatova, 
Bamsı Beyrek ve Deli Dumrul 
Boyunun Alpamış ve Er Töstük Destanlarıyla Mukayeseli 
İncelemesi, 
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk 
Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı 
yüksek lisans tezi, İstanbul, 20 1 4. 


61 
Kongrat, Oğuz, Kıpçak ve Altay rivayetleridir. Kongrat 
rivayeti Özbek, Karakalpak ve Kazak varyantlarından 
oluşur96• 
Bamsı Beyrek anlatısı Türk boyları arasında epizodik 
yapı birliği göstermesi yönüyle dikkat çeker. Anlatılarda, 
kahraman adlan, yer adlan ve bazı kültürel farklılıkların 
yansıması anlatı formunu ve karakterini değiştirmeyen tali 
unsurlardır denilebilir. 
Dede Korkut Kitabı 'ndaki Bamsı Beyrek ile 
Anadolu' da anlatılan Bey Böyrek hikayesini karşılaştıran 
Yılar, motif birliğinden de söz etmiştir: " . . . dikkatimizi çeken 
önemli noktalardan biri hatta en önemlisi de anlatım esasına 
dayalı türler içinde olay örgüsünün zamanla çok büyük 
değişikliklere uğrasa da motiflerin bu durumdan fazla 
etkilenmemesidir97• 
Türk destan anlatma geleneği içinde yüzyıllar 
boyunca yaratılarak, varyantlarıyla birlikte günümüze kadar 
ulaşan ve Türk destanları arasında özel bir yere sahip 
destanlardan birisi, Özbekistan' dan Sibirya'ya ve Tataristan' a
kadar geniş bir alanda anlatılan ve Altay Türklerinin "Alıp 
Manas", Başkurt ve Tatarların "Alıpmenşen", Kazak ve 
96 
Metin Ergun, "Bamsı Beyrek ile Alpamış Destanının Coğrafyası", 
Tiirk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1992, 
Ankara, 1 995, s. 76. 
97 
Ömer Yılar, "Dede Korkut Kitabındaki Bamsı Beyrek ile 
Anadolu'da Anlatılan Bey Böyrek Hikayeleri ve Masalları Üzerine 
Motif Bakımından Bir Karşılaştırma Denemesi" / Un essai 
comparatif au regard du motif sur Bamsı Beyrek dans le livre "Dede 
Korkut" et les contes et les recits Bey Böyrek en Anatolie, 
Milli 
Folklor, 
Yıl: 1 2, S. 48, s. 47. 


62 
Karakalpakların "Alpamıs" ve Özbeklerin ise "Alpamış" diye 
adlandırdıkları destandır98• 
"Alpamış hakkındaki destanın Oğuz rivayeti, Dede 
Korkut Kitabı 'nın Orta Asır destan silsilesi terkibine dahil 
Beyrek hakkındaki çağdaş Anadolu masalı "Kam Büri 'nin 
oğlu Bamsı Beyrek Hikayesi" içinde sunulmuştur. Jirmunskiy 
"Canlı halk geleneği olan Beyrek hakkındaki destan, uzun 
yüzyıllar destansı bir şarkı olarak yaşamış ve 
XV. 
yüzyılın 
sonlarında Dede Korkut'a dahil olmuştur. "99 tespitinde 
bulunmaktadır. 
Oğuz rivayeti, destanın Azerbaycan ve Anadolu 
Türkleri arasındaki varyantlarından ibarettir. Oğuz rivayetinde 
destanın adı, Beyrek veya Bamsı Beyrek'tir. Destan, Anadolu 
Türkleri arasında "Beyrek" adıyla masallaşmış olarak da 
yaşamaktadır. Destanın Oğuz rivayeti, Oğuzların Sırderya ve 
Anadolu mücadelelerini konu edinir. Destanın söz konusu 
edilecek son rivayeti, Altay rivayetidir. "Alıp Manas" 
adındaki bu rivayet, Alpamış destanının en arkaik, en eski 
rivayetidir 
100. 
98 
Selami Fedakar, "Alpamış Destanı ve Bey Böyrek Hikayesi 
Arasında Bir Karşılaştırma" / Comparasion entre l'epopee 
"Alpamış" et le recit "Bey Böyrek", 
Milli Folklor, 
yıl: 1 3 , S. 5 1 , s. 
52. 
9 9
V. M. Jirmunskiy, 
Türk Kahramanlık Destanları. 
1. 
-
il. 
bölüm 
(çev. : Mehmet İsmail, Hülya Arslan Erol, Ankara, Türk Dil 
Kurumu, 20 1 1 , s. 1 68. 
1 00 
Metin Ergun, "Bamsı Beyrek ile Alpamış Destanının 
Coğrafyası", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1992 , 
Ankara, 1 995, s. 76. "Bamsı Beyrek Hikayesi" ile "Alıp Manaş 
Destanı"ndaki ortak motifleri ele alan çalışma için ayrıca bk. : Yard. 
Doç. Dr. Abdulselam Arvas, "Alıp-Manaş" ve "Bamsı Beyrek" 
Destanlarının Ortak Motifleri" 

Common Motifs of "Alıp-Manaş" 
and "Bamsı Beyrek" Epos", 
The Journal of Academic Social 
Science Studies, 
February 20 1 3, Volume 6, Issue 2, p. 63-7 1 .


63 
Altay rivayeti, Oğuzlar'ın daha Altay Dağı 'nın 
eteklerinde yaşadıkları sıralarda ortaya çıkmıştır. Destanın 
daha 
VI.-VIII. 
asırlarda yani Göktürk Kağanlığı devrinde 
Altay eteklerinde teşekkül ettiğini ve mevcut olduğunu 
düşünmek mümkündür. Hikaye, Oğuzların batıya doğru 
göçleriyle birlikte Salur Kazan 'ın kahramanları hakkındaki 
Oğuz kahramanlık hikayeleri arasına girerek Seyhun 
etraflarında yaşamıştır. 
XI. 
yüzyılda Selçuklularla Kafkaslara 
ve Anadolu 'ya geçmiştir. 
XV.-XVI. 
asırlarda da Azerbaycan 
ve Anadolu'da Dede Korkut'un Bamsı Beyrek hikayesine 
dönüşmüştür 101 . 
Anadolu'da Bey Beyrek ve Akkavakkızı adıyla 
bilinen Dede Korkut Kitabı 'ndaki Bamsı Beyrek Hikayesi, 
Gagavuz sözlü kültüründe Dengiboz olarak yaşamaktadır 102. 
Türklerin göç ettikleri ve vatan tuttukları coğrafya ve 
buna bağlı olarak mücadele verdikleri düşmanın, 
yer 
adlarının değişmesi, İslam dinini kabul etmeleriyle dahil 
oldukları kültür muhitinin, kahramanlık gösterilecek gayenin 
değişmesi, bozkır kültüründen yerleşik hayat kültürüne 
geçmeleri, muharrir, anlatıcı- icracının kimliği, tutumu gibi 
hususlar aynı kökten beslenmiş anlatılar arasında bazı 
farklılıklar oluşmasına neden olmuştur. 
101 Metin Ergun, "Bamsı Beyrek ile Alpamış Destanının 
Coğrafyası", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1992, 
Ankara, 
1 995, s. 77. 
102 Nevzat Özkan, "Gagavuz Kültüründe Oğuz Unsurları", 
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 
Oğuzlar 
Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 
5. 
Uluslararası Türkiyat 
Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: Tufan Gündüz, 
Mikail Cengiz), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat 
Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 20 1 5, s. 460; Güllü Yoloğlu, 
"Gagauz Destanları", 
Kitabı Dede Korkut Ensiklopediyası, 
C. 

ll, 
Bakü, Yeni Neşrler Evi, 2000, s. 1 67. 


64 
"Oğuz kahramanlarının düşmanları "Alpamış"ta 
olduğu gibi Kalmıklar değil Hristiyan kafirlerdir, Gürcistan 
çan Şökli ve onun "bey"leridir. Bayburt son olarak 
XIV. 
yy.da Oğuzlar tarafından fethedilmiştir. Bamsı Beyrek'te ise 
hala kahramanı esir alan "kafir beyleri"ne aittir. Bu, Dede 
Korkut Kitabı 'nda korunmuş olan destanın Oğuz rivayetinin 
bu şekilde son olarak biçimlendiğini kesin olarak ortaya 
koymayı sağlar. Destan, muhtemelen Korkut silsilesine büyük 
ölçüde daha önceleri dahil olmuştur." 
103 
Bamsı Beyrek boyu ile ilgili çeşitlemelerin, kardeş 
anlatıların, yaşadıkları kültür dairesini yansı tına özelliği 
gösterdiği anlaşı !maktadır. 
Dede Korkut destanlarının Türkmen rivayetleri, 
içerisinde eski motiflerin yanı sıra, teşekkül ettiği coğrafyanın 
ve devrin yaşama şartlarının izlerini de taşımaktadır. 
"Kamgan Oğlı Bamsı Beyrek 
,
Boyu
"
nu

Bamsım Birek 
şeklindeki Türkmen rivayeti, av sahnesi bakımından 
Salur 
adlı sözlü gelenekten derlenen rivayetle hemen hemen 
aynıdır. Oysa, Dede Korkut Kitabı ' ndaki Beyrek destanının 
av sahnesinde Beyrek, alıcı kuşuyla değil, geyik kovarak Bam 
Çicek'in otağına gelir. Bu bakımdan Türkmenistan' da avcı 
kuşların sosyal hayatta hala önemli bir yer tutması Beyrek 
boyunda devam ettirilmiştir 
1 04. 
Azerbaycan ve Anadolu Oğuz destan geleneğini 
karşılaştırdığımızda, Ebulgazi 'nin de bildirdiğine göre, daha 
103 V. M. Jirmunskiy, 
Türk Kahramanlık Destanları. 
1. 
-
il. 
bölüm 

çev. : Mehmet İsmail, Hülya Arslan Erol, Ankara, Türk Dil 
Kurumu, 20 1 1 , s. 1 66. 
104 
İsa Özkan, "Türkmenistan'dan Derlenmiş Dede Korkut Boyları", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 
1995, 
Ankara, Atatürk 
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, 
1 997' s. 276. 


65 
eski çağlara ait destanın birçok eski unsurlarını sakladığını 
görürüz. Kahramanların adı - Mamış Bek (Alpamış) ve 
Barçın, Beyrek ve Banu Çiçek'ten (veya Ak-kavak kızı) farklı 
olarak bütün Orta Asya geleneğinde (Kungrat rivayeti) ve 
Başkurt halk masalında (Alpamış ve Barsın Hıluu) himaye 
edilir. Ancak Alpamış adına (Alp-Mamış 'tan), Kazan-Tatar 
masalı ve Altay destanı (Alıp Mamış) tanıklık eder105 . 
Batı Türklerinde Bey Böyrek, Doğu Türklerinde 
Alpamış olarak devam eden Bamsı Beyrek' i bugün de Türk 
dünyasını birleştiren önemli motiflerden biri sayabiliriz. 
Sadece Beyrek ve Bam Çiçek'in babalarının adlarında geçen 
Bay unvanı da ilgi çekicidir. Baylı isimler bugün Türkistan' da 
yaygındır ve Bay Büre ile Bay Biçen, isimleriyle de 
Anadolu'yu Türkistan 'a bağlamaktadır 1 06. 
Şah 
Kasım 
Hikayesi 
III. 
bölümde 
metin 
incelemelerinde daha geniş olarak ele alınacaktır. Ancak şunu 
ifade etmek mümkündür ki Şah Kasım, Bamsı Beyrek, 
Alpamıs ve Bey Böyrek ile konu ve epizot yapısı bakımından 
büyük benzerlik gösterirken dil ve üslup bakımından ise bu 
anlatılardan ayrılır. 
105 V. M. Jirmunskiy, 
Türk Kahramanlı

Destanları. 
1. 
-
il. 
bölüm 
(çev. : Mehmet İsmail, Hülya Arslan Erol, Ankara, Türk Dil 
Kurumu, 20 1 1 , s. 1 75. 
106 Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun, "Zikredilen Şahıslara Dayanılarak 
Dede Korkut Boylarının Kronolojik Sıralanması" I. Milletler Arası 
Dede Korkut Kollokyumu 'nda (2 1 - 26 Aralık 1 999 Bakü ) Sunulan 
Bildiri, 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten 1998 

1, 
TDK, 
Ankara, 2004, s. 68. 


66 
D. Türk Destanlarının Karakteristik Özellikleri ve 
Bazı Motifleri 
Türk epik karakterli anlatılarının pek çoğunda ortak 
özellik olarak karşımıza çocuksuzluk ve tutsaklık motifleri 
çıkmaktadır. Bamsı Beyrek boyu ve çeşitlemelerinin 
tamamında çocuksuzluk ve tutsaklık motiflerinin görülmesi, 
aile - devlet ilişkisi bakımından da ayrıca önem arz 
etmektedir. Bu motiflerle birlikte çalışmamızın bu kısmında 
kahraman atları da aynı bağlam içinde yer alması dolayısıyla 
kısaca değerendirilecektir. 
1. 
Türk Destanlarında Çocuksuzluk 
Türk destanlarında çocuksuzluk bir eksikliğin 
oluşması demektir. Destan ailesinin devletin devamlılığı ile 
bağı düşünüldüğünde bu eksiklik ortadan kaldırılması şart 
olan bir duruma işaret eder. Dede Korkut Kitabı 'nda, Bayındır 
Han'ın kargışına sebep olarak Dirse Han' ın çocuksuzluğu 
gösterilerek: " . . . anun kim oğlu kızı olmaya Tanrı Taala anı 
kargayupdur biz dahı karganız" ifadeleri kullanılır. Çocuk 
sahibi olmamanın Oğuz beyleri arasında, tıpkı savaşta yiğit 
olmama ve cömert olmama gibi bir eksiklik oluşturduğu 
görülmektedir 
1 07• 
Dede 
Korkut 
mukaddimesinde 
"Oğul 
atanun 
yetiridür, iki gözinün biridür. Devletlü oğul kopsa ocağının 
1 07 
Muharrem Ergin, age., s. 79 
-
80; L. Sami Akalın, Dede Korkut 
Hikayelerinin Folklor Bakımından Değerlendirilmesi, İstanbul 
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Enstitüsü 
Doktora Tezi, 
İstanbul 
1 967, 
s. 
46. 


67 
közidür1 08• Oğul dahı neylesün baba ölüp mal kalmasa. Baba 
malından ne füide başda devlet olmasa. Devletsüz şerrinden 
Allah saklasun hanum sizi." 1 09 ifadeleri aile ve devlet bağını 
güçlü olarak ortaya koyan ifadelerdir. 
Çocuksuz ailenin çoğunlukla bir erkek evladı dünyaya 
gelir 
ki 
bu evlat destan anlatılarının da ana kahramanı olarak 
boy gösterecektir. Aile bağları, kahraman ve onun etrafında 
gelişen olaylar millet olarak hür, devlet olarak güçlü yaşama 
ile ilgilidir. Dede Korkut mukaddimesinde Türk milletine ikaz 
ve yol gösterme hükmünde söz edilen ocağın tarihi köklerinin 
derinlere uzanması bu bağlılık ve devamlılık fikrinin kaynağı 
hakkında fikir vermektedir. 
"Törkün, 
Türklerde 
baba ocağı 
dediğimiz şeydir. Aile 
mabudu bu ocakta barındığı için, ocağın ateşi hiç sönmemek 
1 08 
Metnin kafiyesi de dikkate alınınca Vatikan nüshasındaki 
"Devletsüz oğul kopsa ocağının köridür." biçiminin doğru sayılması 
gerektiği konusunda izahlarda bulunan Prof. Dr. Mertol Tulum, 
Dede Korkut'un sözünün şöyle yorumlanmasını gerektiğini belirtir: 
"Bir babanın oğlu hayırsız çıksa bile, ocaktaki ateşli kül üzerine 
oturtulan ve çatılıp yerleştirilen odunların kolayca tutuşup 
yanmasını, böylece de ocağın sönmemesini sağlayan 
kör 
gibi, hiç 
değilse baba ocağının sönmesini önler, yani soyunun devamını 
sağlar." bk.: Mertol Tulum, "Dede Korkut Oğuznameleri Üzerine 
Notlar'a Notlarla Katkılar I'', 
İstanbul Ünive)'sitesi Edebiyat 
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 
C. 

XXX, yıl: 2003, s. 
527 - 532. 
1 09 
Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1 , 8. bs., Ankara, Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 20 1 1 , s. 74. 
Dede Korkut Kitabı
'nın 
girişinde bahsi geçen "ocak" aile ocağıdır ve "devletin bekası" ile 
aile ocağının devamı bir birine bağlanmıştır. Türk İstiklal Marşı 'nın 
ilk dörtlüğünde ifadesini bulan "Korkma sönmez bu şafaklarda 
yüzen al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak" 
mısraları da bu durumu anlatır. bk. : Şeyma Güngör, "Dede Korkut 
Kitabı 'nda Aile", 
Türk Halk Edebiyatına Dair, 
İstanbul, Çantay, 
2005, 
s. 
n-
1 4. 


68 
icap ederdi. Bundan dolayıdır ki büyük ve ortanca kardeşler 
evlenerek törkünü bıraktıktan sonra, törkünde ocak bekçisi 
olarak küçük kardeş kalırdı. Muayyen zamanlarda baba 
ocağında toplanılarak ecdada hürmet ayinleri yapılırdı. 
Türkler yurt gibi ocağı da unutmazlardı. Yurttan ve ocaktan 
uzaklaşmakla beraber, 
yurt 
ve 
ocak 
muhabbeti onlarda 
kuvvetli bir bağlılık hükmünde idi." 1 10 
"Türk sosyal hayatında, askeri teşkilatında ve din 
· 
tarihinde ocak kelimesine özel anlamlar yüklenmiştir. Soyun 
devam etmesi bütün insanlar için çok önemli bir durumdur. 
Türkler bu durumu ocağın yanması, yani ateşin tütmesiyle 
ilişkili görmüşlerdir, çocuğu olmayana "kör ocak" denmesi de 
aile ve soy kavramlarının ocakla ilişkisini gösterir. 
Anadolu'da "ocağı yanasıca" diyerek dua, "ocağı kör 
kalasıca" diyerek de beddua edilir." 1 1 1 
Dede Korkut Kitabı 'nın yine mukaddime kısmında 
"Dede Korkut bir dahı soylamış" denilerek nakledilen sözlerle 
oğul için ata adını yürütüp devletli olacağı bildirilmiştir: 
"Ata adını yontmayan hoyrad oğul ata bilinden ininçe 
inmese yig, ana rahmine düşinçe toğmasa yig. Ata adın 
yondanda devletlü oğul yig. Yalan söz bu dünyede olınça 
olmasa yig. Girçeklerün üç otuz on yaşını toldursa yig. Üç 
otuz on yaşunuz tolsun. Hak size yaman getürmesün, 
devletünüz payende olsun hanum hey 1 1 2• 
Atasının adını yürüten oğul Dede Korkut'un duasını 
alırken, yürütmeyen, yürütmeyecek olan da tenkidine maruz 
kalır. Aile fertleriyle birlikte destanların kahraman kadrosunu 
da oluşturan kahramanın yardımcısı rolünü üstlenecek, anlatı 
1 1 0 
Ziya Gökalp 
Türkçülüğün Esasları, 
(haz. : Mehmet Kaplan ), 
İstanbul, MEB Yayınları, 1 990, s. 1 63 .
1 1 1
Vahit Türk, "Ocak Sözü ve Ailesi" / Ocak And Family O f Such, 
Gazi Türkiyat, 
Güz 2009, S. 

5, s. 256. 
1 1 2 
Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1 , 8. bs., Ankara, Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 20 1 1 , 
s. 
74. 


69 
akışında rol alacak diğer fertlerin büyük bir kısmının 
akrabalık, hısımlık ilişkisi dikkat çeker. 
"Dede Korkut hikayelerinde yöneticiler ve toplumun 
önde gelen kişilerinin bir kısmı, kan veya evlenme sebebiyle, 
birbirinin akrabasıdır: Kazan, Bayındır Han'ın damadı; 
Kazan'ın oğlu Uruz, Bayındır Han ' ın torunu; Kazan'ın karısı 
Burla Hatun, Bayındır Han ' ın kızı; Dış Oğuzlardan Aruz, 
Kazan 'ın dayısı; Kıyan Selçük ve Basat, Aruz'un oğulları, 
Selçük, Deli Dundar'ın babası, Aruz'un damadıdır." 1 13 
2. 
Türk Destanlarında Tutsaklık 
Yaratılış, Alp Er Tunga, Oğuz Kağan, Ergenekon, 
Türeyiş, Manas, Alıp Manaş, Alpamış, Kozı Körpeş - Bayan 
Sulu, Maaday Kara, Edigey, Köroğlu destanları 1 14 ve Dede 
Korkut boylarının pek çoğu kahramanın esir düştüğünden söz 
ederler. 
Salur Kazanun İvi Yağmalandığı Boy, Kam Püre'nin 
Oğlu Bamsı Beyrek Boyı, Kazan Big Oğlı Uruz Bigün Tutsak 
Olduğı Boy, Kazılık Koca Oğlı Yigenek Boyı, Uşun Koca 
Oğlı Segrek Boyı, Salur Kazan Tutsak Olup Oğlı Uruz 
Çıkarduğı Boy 1 1 5, büyük ölçüde tutsaklık konusunu işlerken 
1 13 
Şeyma Güngör, "Dede Korkut Kitabı'nda Aile", 
Türk Halk 
Edebiyatına Dair, 
İstanbul, Çantay, 2005, s. 1 2. 
1 1 4 
Yrd. Doç. Dr. Şahin Köktürk, "Türk Destanlarında Hapsedilme 
Motifi", 
TÜBAR 
- XIX - 1 2006 
-
Bahar, s. 3 85. 
1 15 
Adı geçen boyların tam metni için bk.: "Salur Kazanun İvi 
Yağmalandığı Boy", Muharrem Ergin, 
age, 
s. 95 - 1 1 5 ; "Kam 
Püre'nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyı s. 1 1 6 - 1 53 ; "Kazan Big Oğlı 
Uruz Bigün Tutsak Olduğı Boy" s. 1 53 - 1 67; "Kazılık Koca Oğlı 
Yigenek Boyı" s. 1 99 -206; "Uşun Koca Oğlı Segrek Boyı" s. 225 -


70 
iki boy adında "tutsak" kelimesinin doğrudan yer aldığını 
görmekteyiz. 
Dede Korkut boylarının ikisi dışında bütün anlatılarda 
tutsaklığa, 
esarete 
temas 
edildiği 
görülmektedir1 16• 
Kahramanın tutsak oluşu da ailede bir eksiklik meydana 
getirmektedir. Bu eksiklik aile bireylerinin birlik olarak 
mücadeleye katılmalarını hazırlayıcı bir unsurdur. 
Dede Korkut boylarının önemli mesaj larına bakacak 
olursak bir olay karşısında toplumun bütün ferlerinin 
kenetlenmesi istisnasız herkesin -özellikle kahramanın erkek 
yahut 
kadın 
akrabalarının-
kahramanın 
tutsaklıktan 
kurtarılması için bir çaba göstermesi, eşsiz bir sadakat ve 
fedakarlık sergilemeleri dikkat çekicidir. 
Savaşı başlatan Oğuz erinin kısa bir süre sonra bütün 
boyun yardımını hissetmesi, zor durum karşısında aradaki 
küskünlük ve kırgınlıkların ortadan kalkıp tek vücut halinde 
çözüm için elbirliği gösterilmesi de milli birliğin korunması 
bakımından önemlidir. Bir diğer mesaj da yaşın ve otoritenin 
bu tarz bir olay karşısında akıl ve cesaretini kaybetmeyerek 
çözüm için çare aramasıdır1 1 7• 
233; "Salur Kazan Tutsak Olup Oğlı Uruz Çıkarduğı Boy" s. 234 -
243 . 
1 16 Daha ayrıntılı bilgi için bk.: Seyran Gayıbov, "Kitab-ı Dede 
Korkut'taki 'Tutsaklık' Durumu Karşısında Oğuz'un Tutumu" 

Captivity in Dede Korkut's Tale and Oghuz's Reaction, 
Turkish 
Studies, 
International Periodical For the Languages, Literature and 
History of Turkish or Turkic, .V olume 3/2, Spring 2008, s. 326;, 
Rezan, Karakaş, Dede Korkut Hikayelerinde "Tutsaklıktan 
Kurtarma Motifi" ve "Bey Oğulları Arasındaki İlişki" 

Relation 
Between "The Motif of the Captive Breaking Free" and the Sons of 
Lord" in the Dede Korkut Narratives, 
Turkish Studies 
-
International Periodical For The Languages, Literature and History 
of Turkish or Turkic, Volume 8/1 , Winter 20 1 3, s. 1 877. 
1 1 7 
Seyran Gayıbov, "Kitab-ı Dede Korkut'taki 'Tutsaklık' Durumu 
Karşısında Oğuz'un Tutumu" / Captivity in Dede Korkut's Tale and 


71 
Türk destanlarında tutsaklık durumunun görülmesi 
adeta "alp tipi" anlatı kahramanına, kahramanlığına bir çağrı 
niteliğindedir. 
Dede Korkut metinlerinde yer alan "tutsaklıktan 
kurtarma motifi" genel olarak Türk destan geleneğinde yer 
alan "alp tipi kahraman" ile ilgilidir. Destan metinlerinde 
işlenen tutsaklıklar kabul edilebilir bir olay olarak algılanmaz; 
aksine "alplık" davranışının ortaya çıkmasına zemin 
oluşturur. Destanlarda alp tipi kahramanın meydana çıkması 
için sıradan insanlar tarafından çözülmeyen ciddi bir sorunun 
olması gerekir. Bu bir "savaş" yahut "tutsaklık" durumu 
olabilir1 1 8• 
"Metinlerde Oğuz Beyleri, sıklıkla kafirlerin tutsağı 
olur ve yıllar sonra mutlaka onu kurtarmaya bir yakını gider. 
Örneğin; Uruz, Toman' ın Kalesinden babası Kazan' ı; Segrek, 
on altı yıl sonra Alınca Kalesinden kardeşi Egrek'i; Yigenek, 
Düzmürd Kalesinde on altı yıl tutsak kalan babası Kazılık 
Koca'yı kurtarır. Üstelik kurtarıcılara yakınlarının tutsak 
olduğu daha önce söylenmemiştir. On beş, on altı yaşına 
gelince kendilerine kızan biri tarafından söylenir; onlar da 
hemen kurtarma operasyonuna başlarlar. Savaş sahnelerinin 
tekrarı hemen her metinde karşımıza çıkar. Oğuz yiğitleri, 
Oghuz's Reaction, 
Turkish Studies, 
Intemational Periodical For the 
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 
312, Spring 2008, s. 35 1 .
1 1 8 
Yrd. Doç. Dr. Rezan Karakaş, "Dede Korkut Hikayelerinde. 
"Tutsaklıktan Kurtarma Motifi" ve "Bey Oğulları Arasındaki 
İ
lişki" 

Relation Between "The Motif of the Captive Breaking Free" and 
the Sons of Lord" in the Dede Korkut Narratives, 
Turkish Studies 
-
International Periodical For The Languages, Literature and History 
of Turkish or Turkic, Volume 8/1 , Winter 20 1 3, s. 1 869. 


72 
" . . . . çal kılıcın . . . . 
savaşa katılırlar." 1 19 
yetdüm" kalıp yapısıyla seslenerek 
3. 
Türk Destanlarında Alp Tipi At 
Türkler tarih boyunca atlara çok büyük kıymet vermiş 
ve hürmet göstermişlerdir. "Çok ilginçtir ki, Türk boylarının 
sözlü destani şiirinde at, destan kahramanı ve arkadaşlarına eş 
değerde bir rol oynar."120 Türklerin sözlü edebiyatında olduğu 
kadar yazılı edebiyatında da at önemli bir yer tutmaktadır. Alp 
tipi atların mutlaka bir adının olması da ata yüklenen 
"kişi"liğin bir damgası hükmündedir. 
Türklerde alp tipi atın varlığı Türk tarihinin yazılı en 
eski belgelerine dayanır. Bu belgelerin başında Kök Türk 
Yazıtları ve Divanu Lugati't-Türk gelmektedir. Yazıtlarda 
kahramanların bindiği atların gösterdiği yararlılıklar, savaş 
içerisindeki fonksiyonları, savaş sahneleri tasvir edilmiştir. 
Yapılan tasvirlerden Kül Tigin' in bindiği atların nefesini 
duymak mümkün olabilmektedir. Bu atların, savaştaki 
başarılarına göre alp unvanı aldıkları da anlaşılıyor: Alp Şalçı. 
Türklerde, alp tipi atın mutlak surette bir adının olduğu, 
bilinmektedir: 
Alp Şalçı, Kedimlig, Doru, Başgu Boz, Kır At, 
Tayburul, Bayşubar, Akkula, Akbudun, (toklu başlu) Doru 
Aygır, (keçi başlu) Geçer Aygır, Alapaça, Konur, Gök Bidevi, 
Düldül, Aşkar vb. Kaşgarlı : "At Türk'ün kanadıdır" 
demektedir. Alpın en büyük yardımcısı ve destekçisi atıdır. 
1 19 Kerime Üstünova, "Dede Korkut Kitabını Oluşturan 
Destanlardaki Ortak Özellikler", 
Turkish Studies 
-
International 
Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or 
Turkic, Volume 3/1 Winter 2008, s. 1 40. 
12° 
Karl Reichl, 
Türk Boylarının Destanları - Gelenekler, 
Şekiller, Şiir Yapısı 
-
, 3. bs., (çev. : Metin Ekici ), Ankara, Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 20 1 4, s 1 7. 


73 
Alp tipi atı en iyi yansıtan kaynakların başında, merkezinde 
alpın yer aldığı eserler olan destanlar yer alır. Destanlar; bir 
yanıyla alpın, diğer yanıyla atlarının hikayesidirler121 • 
Türk halklarının destanlarında alp tipi atlar doğdukları 
andan itibaren olağan dışı özelliklere sahiptirler. "Bunların 
bazılarının kuyruğu ve yelelerinde kılıç veya hançer vardır, 
tırnaklan demirdendir. Kazak, Tuva, Saha ve Altay 
Türklerinin epik destanlarında kahramanların atlarının 
ayaklarında, yele veya kuyruklarında kılıç vardır veya bunlar 
kılıç gibi keskindir. Bu tip atlar, düşman veya atına yok edici 
darbeyi vururlar." 122 
Türk destan anlatılarında atlar alelade bir figür değil, 
esaslı birer kahramandırlar. 
Alpın tutsak edilip zindana atılması durumunda bile alp tipi at 
bu tutsaklıktan hem kendini, hem de sahibini kurtarır. 
Alpamış destanının Karakalpak anlatısında bu motifle 
karşılaşırız 123. 
" . . . Türk boylarının destani şiirinde karakterlerin özel 
bir görünüşünü buluruz. Çeşitli karakterler arasındaki ilişki, 
bir satranç oyunundaki figürler arasındaki ilişkiye 
benzetilebilir. Her figür, kendine has ve açık bir şekilde tarif 
edilmiş bir fonksiyona sahiptir - kahraman, rakip, yardımcı, 
1 2 1
Yard. Doç. Dr. Ali Abbas Çınar, "Türk Destanlarında Alp Tipi 
At 

The Horses Like the Heroes in Turkish Epics Cheval heroi"que 
dans les epopees Turques, 
Milli Folklor, 
C.7, Yıl: 14, S. 56, s. 1 53 
- 1 54. 
1 22 
Yard. Doç. Dr. Ali Abbas Çınar, 
age., 
s. 1 54. 
1 23 
Yard. Doç. Dr. Ali Abbas Çınar, 
age., 
s. 1 55. Ayrıca Dede 
Korkut Kitabı'nm Bamsı Beyrek boyunun, Alpamıs Destanı'nın en 
eski rivayeti olarak değerlendirilmesi ve iki metnin çeşitlemelerinin 
karşılaştırması için bk.: Sarıgül Bahadırova,, "Dede Korkut Kitabı 
ve Alpamıs Destanı 'nın Karakalpak Varyantı", (Aktaran: Pınar 
Dönmez Fedakar ), 
Tiirk Diinyası İncelemeleri Dergisi Journal of 
Turkish World Studies, 
C. : 5, Yaz 2005, S. 

1 , s. 1 1 3 - 1 20. 


74 
kadın kahraman- ve her hareket, oyunun kuralları tarafından 
belirlenmiştir: 
. . . Türk boylarının destani şiirinin karakterleri 
masallardaki karakterlere benzer." 
1 24 
Alp tipi at, bir kahraman olarak destanın ana kahramanı alpın, 
devletli aile ferdinin, dolayısıyla millet ve devletin 
devamlılığının sağlanmasının önemli bir tamamlayıcı unsuru 
olmuştur denilebilir. 
1 24 
Kar

Reichl, 
Türk Boylarının Destanları - Gelenekler, 
Şekiller, Şiir Yapısı 
-
, 3 . bs., (çev. : Metin Ekici ), Ankara, Türk 
Dil 
Kurumu 
Yayınları, 20 1 4, 
s. 
303. 


İKİNCİ BÖLÜM 
BAMSI BEYREK / BEY BÖYREK 
ÇEŞİTLEMELERİ 
A. 
Cumhuriyet Dönemi Öncesine Ait Çeşitlemeler 
"Dede Korkut Kitabının 
1 2
hikayesinden üçüncüsü 
"Bay Böre Bey oğlu Bamsı Beyrek" hikayesidir. Bu 
hikayenin çok eski ve alemşümul destan ve masal motiflerini 
taşıması, mevzuunun güzelliği ve zenginliği ve bilhassa beşeri 
vasıfları, onun zamanımıza kadar yaşamasını ve Türk illerinde 
çok yayılmasını temin etmiştir." 125 
Çalışmamızın bu bölümünde tespit edebildiğimiz 
kadarıyla ağırlıklı olarak Anadolu sahasında çok farklı adlarla 
bugüne kadar Türk yazılı ve sözlü kültüründe taşınarak gelmiş 
olan çeşitlemeleri 126 vereceğiz. Bamsı Beyrek çeşitlemelerini 
çalışmış olan araştırmacıların "ilk metin"leri sürekli 
değişmektedir. Ayrıca derleme ve çeşitleme söz konusu 
olunca yazılı ve sözlü olanların bir arada mı ayrı ayrı mı 
düşünüleceği de dikkatlerde tutulmalıdır düşüncesindeyiz. 
125 
Pertev Naili Boratav, 
Bey Böyrek Hikayesine Ait 
Metinler, 
Ankara, 
yy., 
1 939, s. 1 .
126 "Çeşitleme" kavramını hem varyant hem versiyon 
kelimelerini karşılamak üzere kullanırken, bunu bir "orijinal"in 
çeşitlemesi olarak değil, benzer metinlerin her biri yaklaşımıyla ele 
alıyoruz. 


76 
İlk çalışmalarda sözlü kaynaklardan elde edilen 
metinlerin Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşundan sonra tespit 
edilmiş 
derlemelerinin varlığı bilinirken, çalışmalar 
ilerledikçe Osmanlı devrinde yapılmış derlemeler ortaya 
çıkmıştır. Dede Korkut Kitabı 'ndaki anlatıların tarihini 
tartışmayı bir yana bırakarak söyleyebiliriz ki gelecek 
zamanda muhtemelen ve Bamsı Beyrek boyu için kuvvetle 
muhtemel· - yazılı veya sözlü kaynaklardan tespit edilmiş­
Selçuklu devri anlatıları veya kim bilir Uygur yazıcılarının 
farklı farklı Bamsı Beyrek metinleri ortaya çıkacaktır. 
Araştırmacılar tarafından çeşitlemelerin çoğunlukla, 
ilgili çalışmanın yayımlandığı zamana göre sıralanmış 
olduğunu dikkate alınca metinlerin ortaya çıkış, oluşum ve 
tespit tarihleri ve şartları okuyucular için aynca bir 
araştırmayı gerektirecek vaziyet almaktadır. Biz, aşağıdaki 
künyeler içinde büyük bir bölümü yer alıyor olsa da 
XX. 
yüzyılın başlarına kadarki zaman aralığının tespit edilebilmiş 
metinlerini tanıtmayı ve kronolojik sıralama ile bir arada 
vermeyi faydalı buluyoruz. 
Dede Korkut anlatıları içinde Bamsı Beyrek / Bey 
Böyrek'i çeşitlemeler bakımından değerlendirirken hem yazılı 
hem de sözlü kaynaklardan tespit edilenleri, 
Dede Korkut 
Kitabı 
içinde yer alanlan da dahil ederek konu edinmek 
gerektiğini düşünüyoruz. Dede Korkut anlatılarının oluşumu 
ve tarihi ile Bamsı Beyrek boyunun bunlar içindeki yerine bu 
çalışma içinde 
I. 
Bölümde yer vermeye çalıştığımız için 
burada aynca konuyu tartışmadan çeşitlemeleri - yem 
metinler ortaya çıkıncaya kadar 
Dede Korkut 
Kitabı 
'ndakilerle başlatmak istiyoruz. 


77 
Dede Korkut Kitabı Yazmaları 
Bugün elde bulunan Dede Korkut hikayelerinin sayısı 
on ikidir. Eserin asıl ve büyük nüshası olan Dresden nüshası 
on iki hikayeyi içine almaktadır. Vatikan nüshasında bunların 
altı tanesi bulunmaktadır127• H. O. Fleischer tarafından 
bulunan, H. F. Von Diez tarafından tanıtılıp faydalanılmaya 
( 1 8 1 1 - 1 8 1 5) 
başlanan Dresden nüshasının üçüncü "boy"u 
Kam Pürenün oğlu Bamsı Beyrek boyı ve 
1 950 
yılından 
itibaren ilim aleminde bilinen Vatikan nüshasının ikinci 
"hikaye"si de Hikayet-i Bamsı Beryik Boz atlu'dur128• 
Kahire Yazması 
'Beğ Böyrek' başlıklı hikayenin de içinde yer aldığı 
bir yazma hikaye mecmuası h. 
1 145/ni. 1 732-33 
tarihinde'tahrir' edilmiştir. 
"Eldeki hikaye mecmuası, 
Mısır' da Kahire Devlet Kütüphanesi Türkçe yazmalar 
Koleksiyonu içinde bulunmaktadır. Mecmuada yer alan 
okuyucu kayıtlarından, eserin daha önce ve uzun bir süre 
İstanbul ' da ikamet ettiği ve biiahare, bir sebeple Mısır' a 
gittiği anlaşılmaktadır." Başlığı: 'Beğ Böyrek' biçiminde 
kaydedilmiş olan hikayenin açıklama başlığı, sahifeye 
bakıldığında bunun alt sol yanına düşmektedir ve şöyle 
kaydedilmiştir: 'Heza kitab-ı Beğ Böyrek menaqıbıdür129' . Bu 
yazma ile ilgili olarak Fikret Türkmen şu bilgilendirmeyi 
yapmıştır: "Muhtemelen bizim Kahire nüshasının ilk 
52 
1 27 
Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1 , 8. bs., 
Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 20 1 1 , s. 3 3 .
1 28 
Dede Korkut nüshalarının bulunması, karşılaştırılması 
ilgili çalışmalar için bk.: Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1 , 8. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 20 1 1 , s. 54 
-
70. 
1 29 
Prof. Dr. Dursun Yıldırım, "Hikayeciliğimizde Üçüncü 
Yaratıcılık Ortamı ve Hikayeci Eyyübi-i Garib", 
Türkbilig, 
200315, 
s. 1 39- 1 40. 


78 
sayfası da biraz özetlenerek veya aynı üslupla Türk Dil 
Kurumu 'ndaki yazmayı tamamlayacak nitelikte gözüküyor. 
Geçen yıl pek çok arkadaşımızın bildiği gibi 
Kahire' de yeni bir Dede Korkut nüshasının bulunduğuna dair 
bir haber gelmiş ve hepimiz mutlu olmuştuk. Ancak daha 
sonra gördük ki, bu, Dede Korkut'un bildiğimiz Vatikan veya 
Dresden nüshası tipinden bir yazma değil sözlü gelenekten 
yazıya geçirilmiş ve halen gerek Anadolu'da ve gerek diğer 
Türk boylarında son derece canlı olarak yaşayan Bamsı 
Beyrek'in sözlü varyantları olan Bey Böyrek kolunun yazıya 
geçirilmiş şeklidir130• 
Prof. Dr. Dursun Yıldırım'ın üçüncü yaratıcılık 
ortamı örneği olarak nitelendirdiği metnin hikaye edeni 
Eyyübi-i Garib'dir. Bir 'musannif olarak adını belirtmiş 
olması da Yıldırım tarafından önemli bir kayıt olarak 
değerlendirilmiştir 13 1 • 
Raif'e Ait Cönk 
Sahaflarda kitapçılık yapan B . Rair in incelemesi ve 
faydalanması için Boratav'a verdiği bir cönkte Bey Böyrek'e 
ait manzum metinler bulunmaktadır. Cönkte 
1 1 96, 1 224, 
1 23 6, 1 240 
şeklinde kaydedilmiş tarihlerin bulunduğu, 
cöngün sonlarında yer alan Bey Böyrek metinlerinde ise tarih 
130 
Prof. Dr. Fikret Türkmen, "Bamsı Beyrek Hikayesinin 
Yeni Bulunan Kahire Nüshası ile Türk Dil Kurumu 
Kütüphanesindeki Eksik Yazma Nüshası Hakkında'', 
Uluslararası 
Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri 
( 1 9-2 1 
Ekim 
1 999, 
Ankara), 
(haz. : Dr. Alev Kahya Birgül, Aysu Şimşek Canpolat), Ankara, 
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 
2000, 339. 
1 3 1
Prof. Dr. Dursun Yıldırım, "Hikayeciliğimizde Üçüncü 
Yaratıcılık Ortamı ve Hikayeci Eyyübl-i Garib", 
Türkbilig, 200315, 
s. 
- 1 37 
-
1 3 8 .


79 
kaydının olmadığı Boratav tarafından ifade edilmektedir 
1 32• 
1 78 1 - 1 782 
tarihlerinden itibaren cöngün oluşturulmaya 
başlandığı düşünülebilir. 
Türk Dil Kurumu Yazması 
Boratav, aşağıda "İstanbul Rivayetleri" başlığı altında 
verdiğimiz yazma eserlerin neşredilmeye başlanmasının 
ardından Ankara'da Dil Kurumu Kütüphanesi'nde bir yazma 
"Bey Böyrek" nüshasının bulunduğunu haber almış ve iki 
yazma eser hakkında karşılaştırmalı olarak bilgi vermiştir: 
"Esas itibarile İstanbul nüshasından az farkı bulunan bu 
nüshanın 
133 
zikre değer vasfı biraz daha eski ve çok kuvvetle 
tahmin ettiğim veçhile, İstanbul nüshasına esas olmuş nüsha, 
veya böyle bir nüshanın, İstanbul nüshasına nazaran daha az 
tağyire uğramış bir kopyası olmalıdır." 
Eserin İstanbul' da yazılmış olabileceğini belirten 
Boratav, kitabın elden ele dolaştığını söyler. Elden ele 
dolaşırken okuyan şahısların kimi zaman tarih, kimi zaman 
yer kaydı koyduklarını ifade eder. İstinsah tarihi olarak 
1 205 
kaydının bulunduğunu, buna rağmen kitap üzerine yazılmış 
tarihlerin 
1 1 99 
ile 
1 220 
arasında değiştiğini ve nihayet eserin 
yazısı ve dilinden de hareketle XVIII. yüzyılın sonlarında 
meydana gelmiş olabileceği tahminini verir. Bu nüshanın 
1 32 
Pertev Naill Boratav, 
Bey Böyrek Hikayesine Ait 
Metinler, 
Ankara, 
yy., 
1 939, 
s. 
49. 
133 
İki yazma eseri karşılaştıran Esma Şimşek "Oysa, bu iki 
nüshayı satır satır mukayese ettiğimizde, farklılıkların epeyce fazla 
olduğunu tesbit ettik" diye görüşünü bildirir. bk.: Şimşek, Yrd. 
Doç. Dr. Esma, "Bey Böyrek Hikayesinin Türk Dil Kurumunda 
Bulunan Yazma Nüshası Üzerine", 
Uluslararası Dede Korkut 
Bilgi Şöleni Bildirileri ( 1 9-2 1 
Ekim 
1 999, 
Ankara), Yayına haz. : 
Dr. Alev Kahya Birgül, Aysu Şimşek Canpolat, Ankara, 
2000, 
s. 
323. 


80 
kabında "Hikaye-i Bey Böyrek ma Şehzade" ibaresi yer 
almaktadır 134• 
Konya Cönkleri 
Pertev Naili Boratav, Konya'da bulduğu iki cönkten 
istinsah ettiği manzum metinleri yayımlamıştır. "Haza Bey 
Beyri" başlığı her iki cönkte de yer almaktadır, Bu iki cöngün 
muhtelif yerlerinde 
1 252 
ve 
1 282 
tarihlerinin yazılı olduğunu 
bildiren Boratav, yalnız a cöngünde 
" 1 252 
tarih, Seyid Ali 
Efendi" ibaresinin bulunduğu ifade eder135• Bu cönklerdeki 
metinlerin 
1 83 6 - 1 83 7 
ile 
1 865 - 1 866 
yılları arasında 
yazılmış olması muhtemeldir. 
Silifke? Cöngü 
Ahmet Şükrü Esen' e Mersin' de Silifltarafından hediye edilmiş olan, Siliflicap eder diye tanıtılan bir cönkte Bey Böyrek'e ait kıtalar da 
bulunmaktadır. Cönkte yer alan manzum metinler Bezirganla 
Bey Böyrek'in konuşmasını, Kral kızı ile Bey Böyrek'in 
konuşmasını ve Memleketine dönen Böyrek'in kız kardeşiyle 
konuşmasını içermektedir. Cöngün içinde 
1 264 
tarihine 
rastlanmıştır. Boratav, bu cönkteki metinlerin Konya 
134 
Pertev Naili Boratav, 
Bey Böyrek Hikayesine Ait 
Metinler, 
Ankara, 
yy., 
1 939, 
s. 
37. 
Türk Dil Kurumu'ndaki yazma, 
Sakaoğlu tarafından orijinal haliyle yayımlanmıştır. bk. : Prof. Dr. 
Saim Sakaoğlu, 
Dede Korkut Kitabı İncelemeler-Derlemeler­
Aktarmalar 
il, 
Aktarmalar, 
Konya, Selçuk Üniversitesi Yaşatma 
ve Geliştirme Vakfı, 
1 998, 
s. 
903 - 957. 
1 3 5
Pertev, N[aili] Boratav, "Bey Böyrek Hikayesi", 
Ülkü, 
Şubat 
1 93 8 ,
C. 
1 0, 
S. 
60, 
s.484. 


81 
cöngündeki metinlerle teferruatta bile ayniyet gösterdiğini 
söylemektedir136• 
İstanbul Rivayetleri 

Hikaye-i Bey Böyrek 
Boratav'ın verdiği bilgilere göre İstanbul Üniversitesi 
Kütüphanesi 'nde Edebiyat kısmında 239 numarada kayıtlı 
bulunan "Cild-i sani Haz Hikaye-i Bey Böyrek" başlıklı bir 
yazma eserdir. Bey Böyrek hikayesinin ikinci yarısına ait iki 
rivayeti ihtiva etmektedir. Eser, 46 sayfadan ibarettir. 
Yazıldığı tarih belli değildir. Boratav, üniversite 
kütüphanesi memurunun tahminine göre altmış yetmiş senelik 
bir eser olduğunu aktarır137• Boratav'ın bu metinleri ayrı ayrı 
ve kitap halinde bir arada yayımlandığı (veya çalışmasının 
devam ettiği) tarihlere göre değerlendirilecek olursa bu yazma 
eser 1 860'lı yılların sonraları ile 1 870'li yıllar içinde bir 
tarihte yazılmış olabilir. 
lgmicz 
Kunos Derlemesi 
Ettore Rossi 138, Kunos 'un derlemesi de dahil olmak 
üzere yapılmış derlemelerden ve bunlara yer veren 
yayınlardan söz eder, Hasan Eren de Kunos'un yayımladığı 
metni nakleder. 
Kunos 'un 1 887 - 1 889 yılları arasında Anadolu ve 
Rumeli' de yapmış olduğu derleme ve yayımlardan bahseden 
1 36 
Pertev Naili Boratav, 
Bey Böyrek Hikayesine Ait 
Metinler, 
Ankara, 
yy., 
1 939, 
s .
45 . 
1 37 
Age., 
s. 
1 6. 
138 
Ettroe Rossi, İl Kita b-ı Dede Qorq ut Racconti epico -
cava le resch i dei Tu rch i Oguz fra dotti e annotati can "facsimile" del 
MS. Vat. Tu rco 
102. 
Studi i Testi, 
159, 20 
Decembris 
1952, 
Citta del 
Vatica no, s. 
59. 


82 
Eren, araştırmacıların gözünden kaçan bir "Bey Böyrek" 
çeşitlemesi olduğunu belirtir. Kunos 'tan söz ederek " . . . onun 
Türk masalları bakımından en zengin derlemesi 
Oszman­
Török Nepköltesi Gyüjtemeny
'dir. Kunos'un bu kitabında 
98 masal vardır. İşte bu masalların 66. 'sı (287 - 29 1 . s.) 
Dede 
Korkut Kitabı 
'ndaki Bamsı Böyrek hikayesinin bir 
varyantıdır. Şimdiye değin tesbit edilen Bey Böyrek 
hikayelerine yeni bir katkı olarak bu varyantı olduğu gibi 
aktarıyoruz." diyerek Kunos'un derlemesinin metnini 
yayımlar139• 
Ermenice Çeşitleme 
Cahit Öztelli 'nin Türkçe tercümesini yayımladığı 
metindir. Öztelli 'nin yazısının başlığında anlatının adı "Bay 
Böğrek Hikayesi" iken tercümede "Akkavak Kızının 
Hikayesi" olarak verilmiştir. Metinde kahramanın adı 
"Beyböyrek"tir. Cahit Öztelli bu metnin yayımlanma sürecini 
şöyle anlatır: " . . . Bay Beyrek (hikayede Bey Böyrek) hikayesi 
geçen yüzyılın sonlarında ( 1 898) Kayseri' de bir Ermeni 
vatandaş tarafından saptanmış ve İstanbul' da yayımlanan 
Ermenice bir dergide çıkmıştır. Bu en eski derlemenin yerini 
bana sayın dostum F. Kırzıoğlu beş yıl önce haber vermişti. 
Bir vesile ile tanıştığım Kevork Pamukciyan dostumun ricamı 
kabul ederek dilimize çevirip gönderdiği metni olduğu gibi 
veriyorum." 140 
Kevork Pamukciyan' ın verdiği izahata göre metnin 
dili Kayseri'nin Gesi köyünün ağzıdır, 
D. V. 
Balyan 
139 
Prof. Dr. Hasan Eren, "Bey Böyrek Hikayesinin Yeni Bir 
Varyantı'', 
Dünya Edebiyatından Seçmeler, 
S. 4, 
1 977, 
s. 
3 8 - 43. 
1 4° 
Cahit Öztelli, "Halktan Derlenen İlk Dedem Korkud Bay 
Böğrek Hikayesi'', 
Sivas Folkloru, 
Aralık 
1 977, 
C. 5, S. 

59, s. 3 .


83 
tarafından neşredilmiştir, tercümede Türkçe kelimelerin 
muhafazasına gayret gösterilmiştir141 • 
Şah Kasım Hikayesi 
Himmetzade S. Abdullah 142 imzasıyla 1 9 1 7 yılında 
İstanbul' da 
48 
sayfa olarak yayınlanmış bir hikaye metnidir. 
Şah Kasım anlatıda kahramanın ismidir. Bey Böyrek ise 
lakabı 143• Orhan Şaik Gökyay tarafından eser hakkında ilk 
bilgiler verilmiştir144• 
Abdulkadir Emeksiz tarafından da Himmetzade S. 
Abdullah'ın, Kırımlı Süleyman Sudi Bey olduğu belirtilip, 
yazarın hayatı ve eserleri hakkında kısaca bilgi verilerek 
metnin 
tanıtımı 
ve 
epizodik 
yapı 
incelemesi 
gerçek! eş tiri imiştir 145• 
Aşağıda, araştırmacılar tarafından çoğunlukla eldeki 
metnin yayınlanma tarihine bağlı olarak sıralanmış 
çeşitlemeler bulunmaktadır. Sırasıyla bunlara geçmeden önce 
1 4 1
Cahit Öztelli, 
agm., 
s. 
4. 
"Binlerce kaynak" anlamına 
gelen süreli yayımdaki orijinal metin için bk. : D[ırtad] V[vartabed] 
Balyan, "Cormag Gavakhi Azgin", 
Piiragn, 
24 Eylül 1 898, S. 32, s. 
580 - 5 82. 
1 42 
Himmetzade S. Abdullah ile birlikte pek çok müstear isim 
kullanmış olan müellif Kırımlı Süleyman Sudi Bey' dir. Bu kitapta 
"Kırımlı Süleyman Sudi Bey'in Hayatı ve Eserleri" kısmına 
bakılabilir. 
1 43 
Şah Kasım Hikayesi 'nin metni ve incelemesi için bu 
kitabın III. bölümüne bakılabilir. 
144 
Orhan Şaik Gökyay (Hazırlayan 
)

Dedem Korkudun 
Kitabı, 
İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 2000, s. CDLXII. 
1 45 
Doç. Dr. Abdulkadir Emeksiz, "Dedem Korkut'un Saklı 
Kalmış Bir Hikayesi", 
Tiirk Dünyası Araştırmaları, 
S. 

209, Ekim 
20 1 3, s. 379-397. 


84 
metinlerin tespit edilmeleriyle ilgili birkaç konuyu birkaç 
metin ve nitelikleri üzerinden değerlendirmekte fayda 
görüyoruz. 
Sözlü kaynaklardan yapılmış derlemelerin tespit 
tarihleri, bu metinlerin mutlak tarih sırası anlamına 
gelmemektedir. Bir diğerine göre daha erken yazılı metin 
haline gelen sözlü kaynak derlemesi, daha eski olmayabilir. 
Sözlü kaynağın, aktardıklarını ne zaman öğrendiği, kendisi 
icra eder veya anlatırken hangi değişikliklerin meydana 
geldiği, aynı kaynaktan duyulup sonra aktırılan metinlerin ne 
kadar farklılaştığı, derlemelerin kimler tarafından ve nasıl 
başlık verilerek yayımlandığı, anlatıların nasıl adlandırıldığı 
ve bunda araştırmacıların etkisi çoğunlukla karanlıkta kalmış 
ve ayrıca üzerinde durulması gereken konulardır. 
Alan araştırmalarında derlenmiş bir metnin derlenme 
tarihinin - derlenen metnin tekrar icrası ile derleme sürecinin -
farklı yayınlarda başka başka ifade edildiği görülebilmiştir. 
Bey Böyrek metinlerini "destan" olarak nitelemeyi 
seçen A. Baha Gökoğlu, yaptığı bir derlemenin kaynağını ve 
kaynağının kaynağını şöyle anlatıyor: " 1 927 - 1 928 yılında 
Safranbolu 'ya vaki olan tetkik seyahatimde "Hacılar 
Obası"nda, bu destanı bana "95" yaşlarında: "Hacı Ahmet 
Ağa"nın Emine Kadın, destanı (Bey Böyrek ve Akkavak 
Kızı) şeklinde anlatmış. . . "Emine Kadın, bana destanı 
meteakip tekrarlayışında, Türk'e ancak has olan vekar ve 
ciddiyetle milli bir vazife gördüğünü müdrik insan 
haysiyetiyle anlatıyor. Destanın bütün teferruatını (7 - 8) 


85 
yaşlarındayken, Obada ( 105 - 1 06) yaşlarında ölen Bekir 
Ağa' dan, nasıl duydu ise, öyle anlatıyordu. " 146 
A. Baha Gökoğlu, metni 1 927 - 1 928 yıllan 
arasındaki tetkiklerinde derlediğini yazarken, Orhan Şaik 
Gökyay, "Zafranbolu- Hacılar Obası Rivayeti" madde 
başlığıyla derlemeden bahsederken " A. Baha (Gökoğlu), 
1 929 yılı Eylülünde, Zafranbolu yürükleri arasında yaptığı 
araştırmalar sırasında, Hacılar Obası 'nda Emine Gadun' dan 
aldığı bu rivayet hakkında . . . " şeklinde farklı tarih verir. 
Gökoğlu'nun "Bey Böyrek ve Akkavak Kızı" şeklinde adını, 
başlığını verdiği anlatının daha sonra "Oğuz Destanlarından 
Bey Böyrek Menkabe ve Destanı" başlığı altında Milli 
Mecmua' da yayınlandığını da Orhan Şaik Gökyay ifade 
ediyor147• A. Baha Gökoğlu da Milli Mecmua'daki yayımında 
metnin tespit tarihini 24 Eylül 1 929 olarak veriyor. 
Metnin tespit tarihi, tespit tarihinin araştırmacı 
tarafından okurlara bildirilmesi, metnin adlandırılma farkları, 
aynı olduğu ifade edilen metnin tekrar yayımındaki 
değişimler vb. birçok problem bir tek çeşitlemenin 
aktarılmasında karşımıza çıkan problemlerden biridir. 
Bamsı Beyrek 

Bey Böyrek ile ilgili anlatıları 
metinlerin kaynakları, verilen başlıklar ve alan araştırması 
metotlarına uygunluk bakımından ayrıca ele almanın 
146 A. Baha, Gökoğlu, 
"Oğuz Destanları"nm İzlerinin 
Anadolu Halkı Arasında Yaşadığını İsbat Bey Böyrek, 
Ankara, 
Ulusal Matbaa, 1 94 1 , s. 1 - 2. 
1 47 
Karşılaştırmak için bk.: Orhan Şaik Gökyay (Haz.), 
Dedem Korkut'un Kitabı, 
il. 
bs., İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 
2000, s. CDL VII; [ Gökoğlu ], A. Baha, "Oğuz Destanından (Bey 
Böyrek ) Menkabe ve Destanı", 
Milli Mecmua, 
C. 44, S. 1 22, İkinci 
Kanun 1 934, s. 1 23 .


86 
gerekliliğine ve yayımlanma tarihinin derlenme tarihi sırasını 
da vermeyebileceğine dikkat çekmek istiyoruz. 
Aşağıda, çalışmalarında Bamsı Beyrek 

Bey Böyrek 
çeşitlemelerini bir arada vermiş olan araştırmacıların 
yayımladıkları 
düzene 
uygun 
olarak 
çeşitlemeleri 
naklediyoruz. Aynı düzene bağlı olarak, araştırmacının 
çeşitlemeleri verdiği yayımından önce çıkmış ve tespit 
edilememiş yayınlar ile yayım tarihinden sonra ortaya 
çıkanlar varsa bunları da [ ] işaretleri arasında, hangi ile ait 
çeşitleme ise o ilin çeşitlemeleri arasında aktarıyoruz. 
B. 
Orhan Şaik Gökyay'ın Naklettiği Çeşitlemeler 
Bamsı Beyrek'in rivayetleri, kaynakları zikredilerek, 
metin içerikleri ve nitelikleri hakkında bilgi verilmek suretiyle 
Orhan Şaik Gökyay tarafından yayın tarihi sırasına göre ele 
alınmıştır: 
A. Yarpuz 
Rivayeti. 
A. 
Rıza (Yalman), 
Cebelibereket vilayetinin Yarpuz nahiyesine 
148 
bağlı Gökgöl yaylasında, Duran adında bir 
çobandan dinlediği rivayeti, 'Oğuz'un Gamlı 
Oğlu Ayhan' başlığıyla yayınlamıştır (Adana, 
Memleket Mecmuası ( 1 5 Temmuz 1 929), yıl 1 ,
sayı 3-1 6, s 5 v.d.; ( 1 5 Ağustos 1 929), sayı 4-1 7, 
s. 1 3 vd. ; ( 1 5 Teşrinievvel 1 929), sayı 5-1 8, s. 12 
v.d.; (15 Teşrinisani 1 929), sayı 7-20, s. 9 v.dd.; 
( 1 5 Kanunusani 1930), sayı 9-22, s. 14 v.dd.; ( 1 6
Şubat 1 930), sayı 1 0-23, s . 8 v.dd. 
1 48 
"Bugün Adana (Seyhan ) İlinin Osmaniye ilçesine bağlı 
bir bucaktır." dipnotuyla Gökyay, Yarpuz nahiyesi hakkında bilgi 
verir. bk.: Orhan Şaik Gökyay (Haz.), 
Dedem Korkut' un Kitabı, 
il. bs., İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 2000, s. CDL Vll. 


87 
Yazar, hikayeyi anlatanın ağzından dinlediği gibi 
değil, baştanbaşa kendi üslubuna çevirerek bize 
vermiştir. (Gökyay 2000; CDLVII) 
B. Zafranbolu- Hacılar Obası Rivayeti. 
A. Baha 
(Gökoğlu), 1 929 yılı Eylülünde, Zafranbolu 
yürükleri arasında yaptığı araştırmalar sırasında, 
Hacılar Obası'nda Emine Gadun'dan aldığı bu 
rivayet hakkında ilkin, Bartın gazetesinin 29 
Kanunıevvel 1 93 1 tarihli 276. sayısında bilgi 
vermiştir. Daha sonra bunu 'Oğuz destanlarından 
Bey Böyrek Menkabe ve destanı' başlığı altında, 
Milli 
Mecmua' da 
yayınlamıştır 
(İstanbul, 
İkincikanun 193 1 , sayı 122, s. 123- 126. A. Baha 
(Gökoğlu) bu rivayeti bir de İstanbul lehçesiyle 
veriyor: 'Oğuz destanından Bey Böyreke Dair', 
Bartın Gazetesi (20 Temmuz 1 93 1 )

sayı 303; (27 
Temmuz 1 93 1), sayı 304; (7 Eylül 1 93 1), sayı 
3 1
O; 
(14 Eylül 1 93 1 ), sayı 3 1 1 ; (2 1 Eylül 1 93 1 )
sayı 3 12; (28 Eylül 1 93 1 ) sayı 3 1 3; (5 
Teşrinievvel 1 93 1 ) sayı 3 14; ( 1 2 Teşrinievvel 
1 93 1 ) sayı 3 1 5; ( 1 9 Teşrinievvel 1 93 1 ), sayı 3 1 6. 
(Gökyay 2000; CDLVII - CDLVIII) 
Yazar, ilk olarak Bey Böyrek hikayesinin o güne 
kadar bilinen ve yayınlanan birkaç varyantı üzerinde bilgi 
verdikten sonra, bu hikayenin kadınlar arasında 'Akkavak 
Kızı', erkekler arasında ise 'Bey Böyrek ve Benliboz' diye 
bilindiğini belirtiyor. 
C. 
Zafranbolu - Kuzyaka - Hacılar Obası Rivayeti. 
A. Baha (Gökoğlu) bu rivayeti, Zafranbolu'nun 
Kuzyaka - Hacılar Obası 'nda Mustafa Efendi' den 
dinlemiştir. Bu rivayet, Hacılar Obası Emine 


88 
Gadun varyantından esasta ayrılmamakla birlikte 
bu anlatıda Bey Böyrek'in okul hayatı da yer 
almaktadır (aynı yer, 27 Temmuz 1 93 1 , sayı 
3 04.) 
Yazar Kuzyakalı Hümmotoğgil' den Abdurrahman 
Efendi 'nin anlattığı Bey Böyrek hikayesinin bu varyantlardan 
büsbütün ayrılmakta olduğunu söylüyor ve bu varyantın 
bütününü anlatanın dilini değiştirmeden bize veriyor (Atsız 
Mecmua, İstanbul ( 1 5 Şubat 1 932) sayı 1 0, s. 255-260; 
Gökyay OŞG, s. 
LIV. 
(Gökyay 2000; CDLVIII) 
Ç. Güney (Aladağ) Rivayeti. 
Ali Rıza (Yalgın), 
Cenupta Türkmen Oymakları, Ankara 1 933, kısım III, 
s. 68- 80; OŞG, s. XLVII v.dd. Yazar bu rivayeti 
Kocaevliler köyünde Bekir Ağadan dinlemiş ve 
öğretmen Mehmet Bey'in delaletiyle de olduğu gibi 
Bekir Ağa'nın ağzından kopya etmiştir. (Gökyay 
2000; CDL VIII) 
D. Kilis Rivayeti. 
Ali Rıza Yalman Yalgın, Kilis'in 
Kürtümcük köyünde bahçecilik yapmakta olan 
Aşkar Mehmed'i 24.8. 1 93 1 tarihinde görerek 
hikayeyi 'fonetik' olarak kopya etmiş ve 'Bey 
Böyrek ve Benliboz' adıyla yayımlamıştır 
(Adana, Türk Sözü, (5 Sonteşrin 1 935) sayı 3369; 
(6 Sonteşrin 1 9359, sayı 3370; 7 Sonteşrin 1 935) 
sayı 337 1 ; (8 Sonteşrin 1 935) sayı 3372, (9 
Sonteşrin 1 935) sayı 3373. (Gökyay 2000; 
CDLVIII) 
E. Erzurum Rivayeti. 
Bey Böyrek'in Erzurum 
varyantı hakkında ilk haberi bize Abdülkadir 


89 
(İnan) vermiştir. 
149 
Yazar, yaptığı gezi sırasında 
Bey Böyrek hikayesini bilen Eşekçi Arslan 
Ağa' dan söz etmekte, fakat kendisinden hikayeyi 
alamadığını bildirmektedir. 
1 50 
A. Ba,ha (Gökoğlu) 
da daha önce Erzincanlı tiftik ve deri 
tüccarlarından Kamil Efendi tarafından Erzurum 
varyantının tespit edildiğini bildirmiştir. 
1 5 1
(Gökyay 2000; CDLVIII - CDLIX) 
Ahmet Baha Gökoğlu, Bey Böyrek hakkında o 
tarihe kadar bilinenleri sıraladıktan sonra bu 
hikayenin Erzurum varyantını ve bununla ötekiler 
arasındaki farkları belirterek yayınlamıştır (Oğuz 
destanından Bey Böyreke Dair Son Araştırmalar 
ve Bey Böyrek'in Erzurum Varyantı, Halk Bilgisi 
Haberleri, İstanbul (Nisan 1 936), yıl 5, sayı 54, s. 
8 1 -87; OŞG, s. LIV-LV.) 
Bayburt Rivayetleri. 
Prof. Osman Turan, İslam Ansiklopedisi 'ne yazdığı 
Bayburt maddesinde Bey Böyrek Hikayesinin bugün bile, 
Bayburt halkı arasında lezzetle dinlenilmekte olduğunu, 
Bayburt'un yetiştirdiği kimseler arasında, III. Sultan Murat 
devrinde (1 574 - 1 595), Dede Korkut hikayelerinden bazı 
rivayetler nakleden Osman adlı bir zatın bulunduğunu 
söylemektedir. Hikayenin Bayburt'ta başka başka kimselerce 
tespit edilerek yayınlanmış türlü rivayetleri vardır. 
F. 
Osman Turan, 'Bey Böyrek - Bayburt Rivayeti ' 
başlığı altında Bayburt rivayetlerinden birincisini 
1 49 
Birinci İlmi Seyahata Dair Rapor, İstanbul 1 930, s. 
66. 
1 50 
Birinci İlmi Seyahata Dair Rapor, İstanbul 1930, s. 
66. 
1 5 1 
Bartın Gazetesi, 
3 1 Ağustos 1 93 1 , S. : 309; OŞG XLV. 


90 
yayınlamıştır (Ülkü, Ankara İkincikanun 1 938, X, 
sayı 59, s. 403 - 4 1 3 ; OŞG, s. LV - LVII.) Burada 
üç rivayet verilmektedir. Yazar, üç rivayetin 
genel olarak birbirine uyduğunu ifade ederek her 
bir rivayeti A, B, C şeklinde göstermiş ve orijinal 
olarak 
değerlendirdiği 
rivayeti 
nakledip 
diğerlerinin farklarını belirtmiştir. (Gökyay 2000; 
CDLIX) 
G. 
Prof. Osman Turan, Türklük dergisinde 'Bey 
Böyrek Hikayesinin Yeni Rivayetleri' başlığı 
altında (İstanbul 1939, C. 
il, 
sayı 8, s. 126- 1 37) 
Bayburt'ta dinlediği iki yeni rivayeti veriyor. 
Birinci rivayet Bayburt'a yakın İspir'in Cilasor 
köyünden Bebi isminde 35 yaşlarında bir 
köylünün ağzından tespit edilmiştir. {Gökyay 
2000; CDLIX) 
H. 
Bu ikinci rivayet ise Bayburt'un Vaganda 
1 52 
köyünden Puşulu Hanım adında yaşlı bir 
kadından dinleyerek yayınlamıştır (Türklük, 
İstanbul 1939, sayı 9, s. 1 74 - 1 78). (Gökyay 
2000; CDLIX - CDLX) 
1. 
Mahmut Kemal Yanbey 'Bey Böyrek Masalı' 
başlığı altında (Türk Folklor Araştırmaları (İstanbul, 
Aralık 1 960, sayı 1 3 7, s. 2283 - 2286) hikayenin 
Bayburt rivayetlerinden bir başkasını vermektedir.) 
(Gökyay 2000; CDLX) 
152 
Orhan Şaik Gökyay, "Bayburt'un Aydıntepe bucağına 
bağlı olan bu köyün adı bugün Çayırköprü 'dür" dipnotuyla Vaganda 
köyü hakkında bilgi verir. bk. : Orhan Şaik Gökyay (Haz.), 
Dedem· 
Korkut'un Kitabı, 
II. 
bs., İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 
2000, 
s. 
CDLIX. 


91 
İ. 
Aynı yazar, yukarıdakilerden ayrı olarak 'Beyrek'e 
Ait İkinci Hikaye' başlığı ile bir başka rivayet daha 
yayımlamıştır (Türk Folklor Araştırmaları, İstanbul, 
Nisan 1962, sayı 1 53, s. 2269- 2702 153• (Gökyay 
2000; CDLX) 
J. 
Samsun Rivayeti. 
Sefer Aytekin, bu rivayeti 
merkeze bağlı Büyük Oyumca imamı Kavaklı Bay 
Mustafa' dan derlemiştir ( 1 9 Mayıs, Samsun, Eylül 
1 938, sayı 33, s. 29 - 3 1 ; Birincikanun 1 938, sayı 36, 
s. 30 -32, sayı 37, IV, Şubat 1 939, s. 29 -3 1 ; sayı 38, 
1 939, s. 25 - 27
)
. (Gökyay 2000; CDLX) 
K. 
Beyşehir Rivayeti. 
Pertev N (aili) Boratav (Ülkü, 
Ankara, Şubat 1 938, X, sayı 60, s. 483 - 492; OŞG, 
LX - LXIV; ' Bey Böyrek Hikayesine Ait Metinler') 
yayınladığı bu rivayeti 1 . 1 
O. 
1 934 tarihinde 
Beyşehir' de Karabet Ağa adından bir Ermeni' den 
tespit etmiştir. (Gökyay 2000; CDLX) 
İstanbul Rivayetleri. 
L. 
Yine Pertev N (aili) Boratav, İstanbul Üniversite 
Kütüphanesi'nin Edebiyat bölümünde, 239 numarada 
bulunan bir yazmadan alarak Bey Böyrek 
Hikayesi'nin iki rivayetini (Ülkü, Ankara, Mart 1 938, 
XI, sayı 61, s. 21 - 32; sayı 64, s. 34 7 - 348

İstanbul 
şivesini esas tutarak vermiştir. (Ayrıca bk. OŞG, s. 
LXIV - LXV; Pertev Naili Bora tav, Bey Böyrek 
1.53 Dizgi hatası olarak yanlış yazılmış olmalı, derlemenin 
künyesi'1 şu şekildedir: Mahmut Kemal Yan bey (Derleyen ), "Dede 
Korkut'�an: Beyböyreğe Ait İkinci Hikaye'', 
Türk Folklor 
Araştırmaları, 
C. 
7, 
S. 1 53, Nisan 1 962, s. 2699 - 2702. 


92 
Hikayesine Ait Metinler, Ankara 1 939, s. 16 - 24.) 
(Gökyay 2000; CDLX) 
M. 
Aynı yazar, yukarıdaki yazmada bulunan ikinci 
rivayeti de (Ülkü, Ankara, Haziran 1 938, XI, sayı 64, 
s. 348 - 350 ve Temmuz 1 938, XI, sayı 65, s. 425 -
433) vermiştir. (Ayrıca bk. OŞG, s. LXV - LXIX; 
Pertev Naili Boratav, Bey Böyrek Hikayesine Ait 
Metinler, Ankara, 
yy., 
1 939, s. 24 - 35. Ancak 
yazmadaki bu iki rivayet, Bey Böyrek Hikayesinin 
ikinci yansını vermektedir. 
Yazar, Ülkü'de çıkan yazılarının bir devamı olarak, 
Halkbilgisi Haberleri (İstanbul, Birincikanun 1 938, 
yıl 8, sayı 86, s 32- 42) 'İstanbul rivayetine Ait 
İlaveler' başlığıyla İstanbul nüshasını Dil Kurumu 
nüshasıyla karşılaştırmıştır. Bu yazma Dil Kurumu 
Kütüphanesinde 1 359 - 6028 numarada kayıtlı olup 
"Hikaye-i Bey Böyrek maa Şeyhzade" adını 
taşımaktadır. Yazar bununla İstanbul yazmasını 
yaprak yaprak karşılaştırmakta ve birbirinden ayrı 
olan yerleri göstermektedir. (Gökyay 2000; CDLX) 
N. 
Meydan Rivayeti. 
Bu rivayeti Pertev Naili 
Boratav'ın 
öğrencilerinden Ahmet Harmancı, 
Konya' da kardeşi vasıtasıyla, onun için tespit etmiştir. 
Konya'da oturmakta olan Şerif Kadın söylemiştir. 
Hacı Mustafa'nın kızı Şerif Kadın, Afyon- Konya 
. demiryolu üzerinde Konya 'ya yakın bir istasyon olan 
Meydan 
Köyü'ndendir (Pertev Naili Boratav, Meydan 
Rivayeti, Halkbilgisi Haberleri, İstanbul, İkincikanun 
1 939, yıl 8, sayı 87, s. 6 1 - 64; sayı 88, Şubat 1 939, s. 
85 - 88, Bey Böyrek Hikayesi 'ne Ait Metinler, 
Ankara 1 939, s. 54 - 6 1 ). (Gökyay 2000; CDLX -
CDLXI) 


93 
O. Mucur Rivayeti. 
Prof. Osman Turan, rastladığı bir 
Kırşehirliden, Bey Böyrek hikayesinin o taraflarda 
yaşamakta olduğunu bize haber vermiştir. Naki Tezel, 
Kırşehir'in Mucur ilçesinden Seyfullah Eti' den 
dinleyip tespit ettiği bir rivayeti bize vermiştir ( Bey 
Böyrek, Mucur Rivayeti, Konuşmalar 2, CHP 
Halkevleri Yayınlan, Ankara (Temmuz 1 940), s. 1 2 1
126. B u hikaye Turgut Zaim tarafından 
resimlenmiştir. (Gökyay 2000; CDLXI) 
[Kırşehir Çiçekdağı Rivayeti ] 
Kırşehir'in Çiçekdağı İlçesi Çopraşık Köyü 'nden, 
derleme yapıldığı sırada 48 yaşında olan Meliha 
Dinç'ten "Ba Böyrek Hikayesi" adıyla derlenip kayda 
alınmış metindir154• 
[Kırşehir Kaman Rivayeti J 
Kırşehir'in Kaman İlçesi Yeni yapan Köyü 'nden, 
derleme yapıldığı sırada 67 yaşında olan Bayram 
Kayhan' dan alınmış, araştırmacı tarafından konusu: 
"Bamsı Beyrek Hikayesi" olarak kaydedilmiş 
metindir. Ağız özellikleri yansıtılmış olan metinde 
kahramanın adı "Ba borek"tir 155• 
Ö. Zile Rivayeti. 
Cahit Öztelli, bu rivayeti elli 
yaşlarında bulunan Hatice Hanım' dan dinleyerek 
yazıya geçirmiştir. Bey Böyrek'in Zile Varyantı, 1 9
154 
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Günşen, 
Kırşehir ve Yöresi 
Ağızları (İnceleme - Metinler - Sözlük 
)
, Ankara, Türk Dil 
Kurumu, 2000, s. 322 - 325. 
1 55 
Feridun Tekin, 
Kaman ve Yöresi Ağızları (Giriş -
İnceleme - Metin - SözlÜk 
)

Erciyes Üniversitesi Sosyal B ilimler 
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kayseti, 1 994, s. 1 84 - 1 90. 


94 
Mayıs ( 
1 9
Mayıs 
1 944 
), Samsun, c. 
7, 
sayı 
66, 
s. 
14 -
1 7; 
bunu sonra Bamsı Beyrek'in Zile Rivayeti, adıyla 
(Türk Folklor Araştırmaları, İstanbul, Ocak 
1 954, C. 
III, 
sayı 
54, 
s. 
853 - 856 
tekrar yayınlamıştır. (Gökyay 
2000; CDLXI) 
P. 
Sivas Rivayeti. 
Cahit Öztelli'nin Sivas'ın Gürün 
ilçesinden Şevket Koşar' dan dinlediği bu hikayenin 
adı 'Akkavak Kızı ile Beğbörek'tir. Bu varyant 
Anadolu' da bugün yaşamakta olan rivayetlerin en 
zenginlerinden biridir (Bamsi Beyrek' in Sivas 
Söylentisi, 
1, 
Türk Folklor Araştırmaları, İstanbul, 
Ekim 
1 958, 
sayı 
1 1 1 , 
s. 
1 77 1 - 1 773 ; II, 
ayn. yer, 
Kasım 
1 958, 
sayı 
1 1 2, 
s. 
1 798 - 1 800; III, 
aynı yer, 
Aralık 
1 958, 
sayı 
1 1 3 ,
s. 
1 8 1 4 - 1 8 1 6. 
(Gökyay 
2000; 
CDLXI) 
S. Yozgat Rivayeti. 
Dr. Şükrü Elçin, bu rivayeti, 
Yozgat' ın Çayıralan kasabasına bağlı Yukarı -
Tekke 156 köyünden Hüseyin Kaya'dan dinleyerek 
kaleme almıştır. Bu rivayet de, Bey Beyrek'in 
Anadolu'da söylenen zengin rivayetlerinden biridir 
(Bey Beyrek'in Yozgat Rivayeti, Türk Folklor 
Araştırmaları, İstanbul, Haziran 
1 965, 
sayı 
1 9 1 ,
s. 
3777 - 378 1 ). 
(Gökyay 
2000; CDLXI) 
Ş. Konya Rivayeti. 
Bilgin Öğütverici de 'Bey 
Böğrekin Konya varyantını annesinden dinleyerek 
yazmıştır (Türk Folklor Araştırmaları, İstanbul, 
Haziran 
1 967, 
sayı 
2 1 5 , 
s. 
4 1 3 7 - 4 1 38). 
(Gökyay 
2000; CDLXI) 
1 56 
Gökyay' ın çalışmasında -dizgi hatası olsa gerek- "Yukarı 
Teke" şeklinde geçen köyün adı, Şükrü Elçin ' i n künyesi verilen 
makalesinde de yazıldığı gibi Yukarı Tekke'dir. 


95 
T. Göksun Rivayeti. 
Bu rivayeti bana değerli 
öğrencim, İzmir Kınık İlköğretim Okulu Edebiyat 
Öğretmeni Veli Kişioğlu, İsmail Gürbüz'den tespit 
ederek göndermiştir. El yazısıyla dokuz daktilo 
sayfası tutan bu metin de oldukça zengindir. (Gökyay 
2000; 
CDLXII) 
U. Şah Kasım Rivayeti. 
Anadolu rivayetlerinin içinde, 
çok önce yazıya geçip basılmış olan bir tanesi de 'Şah 
Kasım Hikayesi' adını taşır. İstanbul' da Cemiyet 
Kütüphanesi 'nin yayımladığı bu rivayetin yazarı 
olarak Himmet-zade S. Aptullah verilmiştir. 
Yazar, herhalde yaşamakta olan rivayetlerden 
yararlanarak, oldukça geniş ölçüde tuttuğu bu 
hikayeye yazılı halk hikayelerinin üslubunu vermeye 
çalışmış ve onu hiç olmazsa dili bakımından aslından 
uzaklaştırmıştır. Birçok motiflerde, öteki Anadolu 
rivayetlerinden bu basma rivayette oğlanın adı 
Kasımdır, 
Bey Böyrek ise lakabıdır (Gökyay, 
CDLXII). 
Orhan Şaik Gökyay, "Bamsı Beyrek' in 
Anadolu Rivayetleri" başlığı altında verdiği bilgilere 
ilaveten "Daha Başka Rivayetler" kısmında, yukarıda 
sıralanan rivayetlerden kimi yönlerden ayrıldığını, 
kimi yönden de Bey Böyrek'le ilgili olduğunu ifade 
ettiği çeşitlemeleri nakleder: 
a) 
Sinop Rivayeti. 
Bu rivayet hakkında bildiğimiz, 
A. Baha (Gökoğlu)'nın verdiği haberden ibarettir. 
O, Bey Böyrek hikayesinin Sinop varyantını Dr. 
Rıza Nur Bey'in tespit ederek Mısır'da bastırmak 
üzere olduğunu yazmaktadır,/ (Gökyay 
2000; 
CDLXII) 


96 
b) 
Trabzon Rivayeti. 
Rivayetlerin içinde en kısası 
budur. 
A. 
Baha (Gökoğlu)'nın Hamami-zade 
İhsan Bey'in Trabzon Masalları 'nda yer alacağını 
belirttiği rivayettir. (Gökyay 
2000; 
CDLXII) 
c) 
Bayburt Rivayeti. 
Öğrencisi Bayan Seniha'nın 
Bayburt'ta tespit ederek kendisine gönderdiği bu 
rivayeti Hüseyin Namık Orkun, Bey Böyrek 
adıyla yayımlamıştır157• (Gökyay 
2000; 
CDLXIII) 
ç) 
Bartın Rivayeti. 
A. 
Caferoğlu'nun Bartın'da tespit 
ettiği ve yerli ağızla verdiği bu riyayeti 1 58 Cahit 
1 57 
Orhan Şaik Gökyay, "Bu rivayetin başı öteki rivayetlere 
uymamaktadır. Padişah karısının Arap köle ile oynaşması. . . " 
tespitinde bulunur. Hüseyin Namık Orkun'un eski öğrencisi olan ve 
Bayburt'a tayin edilen Seniha Hanım vasıtasıyla tespit edilen 
metinde Bey Böyrek'ten bahsedilerek "Yukarı çıkıp annesinin 
yanına geldiği zaman onu Arap köle ile beraber görür ve hayret 
eder." ifadesi geçer . . Orkun'un yayımladığı metindeki Arap yerine 
Şah Kasım Hikayesi 'nde zenci vardır. Şah Kasım' da " . . . validesinin 
yanında iri vücutlu bir zenci gördü" diye aynı durum anlatılır. Bu iki 
metnin, kahramanın zehirlenmeye çalışılması vb. birçok bakımdan 
da benzerliği bulunmaktadır. Bamsı Beyrek / Bey Böyrek 
anlatılarının bir birine benzeyen çok sayıda örneği olduğu gibi -
tespit edilmemiş, fazla örneği görülememiş veya karşılaştırma 
yapılmamış olduğu için farkademediğimiz - yine bir birine 
benzeyen örnekleri de bulunabilir, bulunmaktadır. İki metni 
karşılaştırmak için bk. : Hüseyin Namık Orkun, " Masal : Bey 
Böyrek", 
Ülkü, 
1 20, 16 Eylül 1 946, s. 14 - 1 5 . ile bu kitap içinde 
Şah Kasım Hikayesi Metni. 
158 
Ahmet Caferoğlu, 
Anadolu İlleri Ağızlarından 
Derlemeler, 
İstanbul, 1 95 1 , s. 1 77 - 1 80. 


97 
Öztelli, 
herkesin 
anlayacağı 
dile 
çevirerek 
yayımlamıştır159• (Gökyay 
2000; 
CDLXIII) 
d) 
Yurt Değiştirme. 
Ferruh Arsunar'ın tespit ettiği bu 
hikaye Bey Böyrek' in bütün Anadolu rivayetlerinden 
başkadır. Bu rivayette, Dede Korkut kitabındaki 
kahramanlardan Bayındur Han Bey, Dersi Han Bey, 
Kazan Han Bey, Ulaş-oğlu Han Bey'in adı geçmekte, 
bunların 
her 
birinin 
birer 
yurdu 
olduğu 
söylenmektedir (Gökyay, CDLXIV). 
Orhan Şaik Gökyay, Bamsı Beyrek' in 
Anadolu rivayetlerini kimin tespit ettiği, kimin nerede 
yayınladığını anlatarak, anlatının sözlü veya yazılı 
kaynağının künyesi hakkında bilgi vererek farklılık 
arz eden yönleri ve dikkat çekici özelliklerinin ne 
olduğunu aydınlatacak şekilde vermiştir. 
C. 
Tuncer Gülensoy'un Naklettiği Çeşitlemeler 
Tuncer Gülensoy, Gökyay' ın bu konudaki 
çalışmasının 
devamı 
niteliğinde 
sayılabilecek 
araştırmasında 
Dede 
Korkut 
Hikayelerinin 
coğrafyasının tespiti sorununu ele almış, Gökyay'ın 
naklettiği rivayetlere de yer vererek başka üç boy ile 
birlikte Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek Boyu'nun 
yaşamakta oluşuna, adlandırma farklılıklarına dikkat 
1 59 
Orhan Şaik Gökyay'ın bahsettiği yayın için bk.: Cahit 
Öztelli, "Unutulan Dede Korkut", 
Tiirk Folklor Araştırmaları, 
İstanbul, Nisan 1 968, C: 1 1 , S. 225, s. 4709 - 47 1 2. 


98 
çekmiş ve tespit ettiği çeşitlemeleri kaydetmiştir160• 
Tekrara düşmemek için, yukarıda naklettiklerimiz 
dışında kalan çeşitlemeleri veriyoruz: 
Bayburt Rivayetleri 
Gülensoy, Gökyay'ın naklettiği rivayetlere ek 
olarak Saim Sakaoğlu 161 ve Pertev Naili Boratav 162 
tarafından yayınlanan Bayburt rivayetleri ile 
1 920 
Bayburt doğumlu olan ve derleme sırasında 
77 
yaşında olan Salih Kalekahyası 'ndan derlenmiş 
bulunan üç ayrı Bayburt riyavetine yer verir 163 
(Gülensoy, 
2004: 83 - 84). 
Konya Rivayeti 
Konya 
rivayetleri 
olarak 
Gülensoy'un 
çalışmasında üç rivayet yer almaktadır. Cahit Öztelli 
tarafından yayınlanmış olan Konya - Kavak Köyü 
1 60 
Tuncer Gülensoy'un Bamsı Beyrek Boyu'nun 
adlandırmaları ve coğrafyasına dair verdiği bilgiler için bk. : Tuncer 
Gülensoy, "Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek, "Deli Dumrul, Salur 
Kazan ve Tepegöz Boylarının Anadolu Varyantları ve Dede Korkut 
Hikayeleri Coğrafyasının Tespiti Sorunu", 
Türk Dili Araştırmaları 
Yıllığı Belleten 1 99811, 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih 
Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, 2004, s. 8 1 - 88. 
1 6 1
Saim, Sakaoğlu, "Bey Böyrek Hikayesinin Bayburt 
Rivayeti", 
Türk Kültürü Araştırmaları, 
yıl: 1 966- 1 969, (Ankara 
1 973), C. 3-6, s. 1 59- 1 80. 
1 62 
P. N. Boratav, 
Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği, 
İstanbul, 1 988, s. 28. 
1 63 
"Bey Böyrek Hikayesi'', 
Bayburt'un Sesi, 
S. 1 1 (2 1 Şubat 
1 997 
), 
s. 82 - 84. 


99 
rivayeti 164 dışında kalanlar Orhan Şaik Gökyay'ın 
kitabında da mevcuttur, ancak "Meydan rivayeti" 
olarak verilen çeşitleme Gülensoy'un çalışmasında 
"Konya - Meydan köyü rivayeti" olarak yer alır1 65. 
Elazığ Rivayetleri 
Poyraz (Elazığ) Rivayeti 
"Elazığ' ın Poyraz nahiyesinde tespit edilen bu 
rivayet "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Yaşayan 
Dede Korkut Hikayeleri: "Kam Püre Oğlu Bamsı 
Beyrek Destanı 'nın Poyraz (Elazığ) varyantı" adı ile 

-

Temmuz 
1 988 
tarihleri arasında Azerbaycan 'ın 
baş şehri Bakü' de toplanan 
1. 
Sovyet - Türk 
kollokyumunda bildiri olarak sunulmuş, daha sonra 
da 
Türk Kültürü 
dergisinde 
(XXI, 
S. 
224, 
s. 
547 -
5 5 8) 
ve ayrıca Tuncer Gülensoy'un 
Doğu ve 
Güneydoğu Anadolu Ağızları Üzerine Düşünceler, 
1 64 
Cahit Öztelli, "Dede Korkut Üzerine Bazı Notlar'', 
Türk 
Folklor Araştırma/arı, 
yıl: 1 967, S. 2 1 3, s. 4375 - 4377. 
1 65 
Gökyay, "Konya Rivayeti" için ayrı başlık, "Meydan 
Riyaveti için ayrı başlık açmıştır ve maddelendirme yapmıştır. 
"Afyon- Konya demiryolu üzerinde Konya'ya yakın bir istasyon 
olan Meydan Köyü" şeklinde Meydan rivayetinin coğrafyasından 
bahsetmiştir. Gülensoy ise aynı rivayeti "Konya - Meydan k_öyü 
rivayeti" olarak aktarmıştır. Karşılaştırmak için bk.: Orhan Şaik 
Gökyay (Haz.), 
Dedem Korkut' un Kitabı, 
il. 
bs., İstanbul, Milli 
Eğitim Bakanlığı, 2000, s. CDLX - CDLXI; Tuncer Gülensoy, 
"Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek, "Deli Dumrul, Salur Kazan ve 
Tepegöz Boylarının Anadolu Varyantları ve Dede Korkut 
Hikayeleri Coğrafyasının Tespiti Sorunu", 
Türk Dili Araştırmaları 
Yıllığı Belleten 199811, 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih 
Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, 2004, 
s. 
84. 


100 
İstanbul, 
1 993, 
s. 
1 07 
-
1 3 5
künyeli eserinde 
yayınlanmıştır" (Gülensoy, 
1 998; 85). 
[Elazığ Rivayeti] 
Ali Berat Alptekin tarafından Elazığ'dan 
1 998 
yılında yapılmış derlemedir. Kaynak kişinin 
ilkokul mezunu Kazım Demirpolat olduğu, anlattığı 
metni 
amcası 
Şevket 
Ateş 'ten 
öğrendiği 
nakledilmektedir. Hikaye "Seğrek Basan" adıyla 
kaydedilmiştir 166• 
Kayseri Rivayetleri 
Bünyan Kayseri Rivayeti 
Anlatan: Mehmet Sıtkı Işıtır. Derleyen: S. Burhanettin 
Akbaş, yayımlayan: Tuncer Gülensoy (Gülensoy, 
1 998; 85). 
Feliihiye (Kayseri) Rivayeti 
Anlatan: Felahiye ilçesinin Danlı köyünden 
İdris Bulut, derleyen ve yayımlayan: 
Önder 
Çağıran 167 (Gülensoy, 
1 998; 85). 
166 
Doç. Dr. Ali Berat Alptekin, "Bamsı Beyrek Hikayesinin 
Elazığ Varyantı Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma", 
Türkiyat 
Araştırmaları Dergisi, 
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları 
Enstitüsü, Konya, yıl: 
200 1 ,
S. : 9, s. 
255-270. 
167 
M. Önder Çağıran, Felahiye'den yapmış olduğu derleme 
ile Bamsı Beyrek boyunu karşılaştırıp yayınlamıştır. bk. : M. Önder 
Çağıı:an, "Ba - Börek Destan Hikayesi 'nin Dede Korkut 
Hikayeleri'nden Bamsı Beyrek'le Karşılaştırılması", 
Erciyes, 
yıl: 
1 2, 
s. 
43, 1 989, s. 
30 
- 3 1 .


Yozgat Rivayetleri 
Boğazlıyan (Yozgat) Rivayeti 
101 
Gülensoy, yönettiği doktora tezinde yer alan 
ve 
· "
Ak 
Kavak Kızı" adıyla tespit edilen çeşitleme 1 68 dışında 
iki ayrı Yozgat rivayetinden daha bahsetmektedir (Gülensoy; 
1 998; 86). 
Kadışehri (Yozgat) Rivayeti 
Bu rivayet de 
"Ak 
Kavak Kızı" adıyla, Ünal 
Demirezen tarafından tespit edilmiştir. (Gülensoy; 
1 998; 86). 
Sorgun (Yozgat) Rivayet[leri} i 
"Dengiboz-unan Ba Borek Hekası" başlığıyla 
Bayram Durbilmez tarafından tespit edilmiş, derleme 
sırasında 
55 
yaşında olan ilkokul mezunu ve ev hanımı olan 
Mahi 
Sevim' den 
1 990 
Ağustosunda 
Sorgun' da 
derlenmiştir. 1 69 
Adem Ümüt'ün, 
Yozgat Sorgun İlçesi Ağzı 
adlı yüksek lisans çalışmasında verilen iki metin vardır. 
Sorgun İlçesi 'nin Muğallı köyünden yapılan derlemenin 
kaynak kişisi, derleme yapıldığı sırada 
60 
yaşında olan Hanife 
1 68 
Namık Aslan, 
Yozgat Masallarında Motif ve Tip 
Araştırması (inceleme-metinler), 
Erciyes Üniversitesi Sosyal 
Bilimler Enstitüsü Halk Bilimi, Türk Dili ve Edebiyatı doktora tezi, 
1 994, s. 285 - 293. 
1 69 
Bayram Durbilmez, 
Sorgun (Yozgat ) ve Yöresi Ağızları 
(inceleme - metinler )
, Erciyes Üniversitesi, Fen Edebiyat 
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü lisans tezi, Kayseri, 
Haziran 1 99 1 , s. 35 - 44. 


102 
Göktaş ' tır. "Ba Borek Hikayesi" başlığı verilmiş olan 
metinde kahramanın adı "Şah Yusuf' olarak geçmektedir170• 
Adem Ümüt'ün çalışmasındaki bir diğer 
çeşitleme Sorgun İlçesi 'nin Yazılı taş köyünden yapılmış bir 
derlemedir. Derleme yapıldığı sırada 
70 
yaşında olan Mehmet 
Sipahi 'nin kaynak kişi olduğu metnin başlığı yine "Ba Borek 
Hikayesi" şeklindedir. Bu anlatıda kahramanın adı "Ba 
B8rek"tir1 7 1 • 
Ardanuç (Artvin) Rivayeti 
Ardanuç rivayeti İbrahim Ethem Özkan 
tarafından tespit edilmiştir (Gülensoy, 
1 998; 86). 
"Bey 
Börek" başlığı altında yüksek lisans tezinde metni verilen bu 
çeşitleme, Özkan' ın verdiği bilgiye göre derleme sırasında 
70 
yaşında olan, okuma yazma bilmediğini ifade eden Hamurlu 
Köyü'nden Hüseyin Vural ' dan derlenmiştir 172• 
1 70 
Adem Ümüt, 
Yozgat Sorgun İlçesi Ağzı, 
Gazi 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı 
Anabilim Dalı Türk Dili Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 
2006, s. 1 54 - 1 67. 
1 71 
Adem Ümüt, 
age., 
s. 1 96 - 209. 
1 72 
Bu rivayet yüksek lisans tezinde bulunmaktadır. bk.: 
İbrahim Ethem Özkan, 
Ardanuç ve Yöresi Ağızları, 
Erciyes 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı 
yüksek lisans tezi, Kayseri, 1 994, 1 4 7S, s. 78 - 86. Derlemeyi yapan 
İbrahim Ethem Özkan değil, Ülkü Önal 'dır. Ülkü Önal bu derlemeyi 
3. 1 1 . 1 990 tarihinde yaptığını bildirmektedir. bk. : Ülkü Önal, 
"Ardanuç Yöresinden Masallar ve Efsaneler 

Ardanuç'ta Beybörek 
Masalı, 
Erciyes, 
S. 1 60, Nisan 1 99 1 , s. 28 - 29. 


103 
Çorum Rivayet/ler]i 
Hayrettin İvgin tarafından yayınlanmış bir 
rivayettir (Gülensoy, 
1 998; 86). 
Akkavak Kızı diye 
adlandırılan derlemelerdendir. 1 73 
[Çorum / Sungurlu Rivayeti ] 
Hayrettin 
İvgin 
tarafından 
Çorum' dan 
yapılmış bir başka derleme daha bulunmaktadır. Çorum'un 
Sungurlu ilçesinde gerçekleştirilen derlemede hikaye, 
kahramanına verilen ada bağlı olarak ''Güzel Ahmet" 
şeklindedir 
1 74• 
Bolvadin (Afyon) Rivayeti 
Ali İhsan Muratoğlu tarafından yayınlanmış 
bir ıivayettir (Gülensoy, 
1 998; 86). 
Masal giriş kalıbıyla 
başlayan küçük hacimli bir metindir 
1 75 
Köyceğiz (Muğla) Rivayeti 
"Bey Böyrek" 
1 76 
olarak kaydedilmiş bir 
rivayettir (Gülensoy, 
1 998; 86). 
1 73 
Hayrettin İvgin, "Çorum'dan bit Dede Korkut Hikayesi: 
Akkavak Kızı'', 
Türk Folklor Araştırmaları, 
yıl: 1 976, S. 

320, s. 
7604 - 7605. 
1 74 
Hayrettin İvgin, "Güzel Ahmet", 
Türk Folklor 
Araştırmaları, yıl :
1 976, S. 325, s. 7739 - 7742. 
1 75 
Ali İhsan Muratoğlu, "Dedem Korkut'tan: Bamsı 
Beyrek'in Bolvadin Varyantı'', 
Tiirk Folklor Araştırmaları, yı l :
1 976, S. : 3 1 2, s. 7380. 
1 76 
Boratav arşivi, 70, 
Halkbilgisi Haberleri, 
S. : 37. 


104 
Çankırı Rivayetl? 
Çankırı Masalları adlı eserin yazarı D. Dilçin 
tarafından P. N. Boratav'a bahsedildiği, Boratav' ın Halk 
Hikayeleri 
ve 
Ha
lk 
Hikayeciliği 
adlı 
eserinde 
nakledilmektedir (Gülensoy, 1 998; 87) 
1 77. 
Çardak (Denizli) Rivayeti? 
Metnine dair bilgimiz olmayan bir rivayettir. 
Tuncer Gülensoy, 
Denizli 'nin Çardak ilçesinden olan 
öğrencisi Şener Özbay'ın çocukluğunda "Bey Börü" adlı bir 
1 77 
Tuncer Gülensoy'un çalışmasında Pertev Naili 
Boratav' dan aktarma yapılırken Dehri Dilçin 'in kastedildiği "Bay 
Dehri" ifadesi (dizgi hatası olsa gerek ) ardından gelen Bey Böyrek 
ve Asuman ile Zeycan hikaye adları gibi italik olarak dizilmiştir. 
Boratav, yazma halk hikayelerinin nasıl meydana geldiğini 
değerlendirirken Dehri Dilçin 'in şahitliğinden delil olarak 
faydalanmakta ve "Onun kanaatince yazma halk hikayeleri 
nüshaları, kenarlarında gördüğümüz kayıtlardan da öğrendiğimiz 
gibi, hikayeleri dinlemek fırsatını bulamayan, okumak bilir 
kimselere bunları okutmak maksadıyla meydana getirilmiştir. Bay 
Dehri, 
Bey Böyrek, Asuman ile Zeycan, 
vs. gibi halk hikayelerinin, 
Battal Gazi, Hamzandme 
gibi kahramanlık hikayeleri arasında, 
kahvelerde, birbirini takip eden gecelerde, mabaitli olarak 
professionnel 
hikayeciler tarafından 
anlatıldığı 
zamanları 
hatırlamaktadır." bilgisini verir. Karşılaştırmak için bk.: Pertev Naili 
Boratav, 
Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği 
(Yayıma 
Hazırlayan M . Sabri Koz ), İstanbul, Türkiye Ekonomik ve 
Toplumsal Tarih Vakfı, 2002, s. 1 46; Tuncer Gülensoy, "Kam Püre 
Oğlu Bamsı Beyrek, "Deli Dumrul, Salur Kazan ve Tepegöz 
Boylarının Anadolu Varyantları ve Dede Korkut Hikayeleri 
Coğrafyasının Tespiti Sorunu", 
Türk Dili Araştırmaları Yılltğı 
Belleten 199811, 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek 
Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, 2004, s. 
87. 


105 
hikaye dinlemiş olduğuna dair verdiği bilgiyi aktarmaktadır 
(Gülensoy, 1 998; 87) 
[ Diyarbakır Rivayeti 

Bu 
rivayetlerin 
dışında 
Gülensoy, 
"Güneydoğu Anadolu 'nun eski bir Türk yerleşim merkezi 
olan Diyarbakır' ın Lice ilçesine bağlı Kocaköy' de (eski adı: 
Karaz), 
Gurmanç ağzı 
ile söylenen bir Beyrek hikayesinin adı 
Beg Boreg u Bengi Bozan 
(veya Bozat)'tır. 
Bey Böyrek ve 
Bengi Bozan 
demek olan bu destan yörenin destancıları 
tarafından 
hfüa 
anlatılmaktadır." 
şeklinde 
Diyarbakır 
rivayetinden bahseder (Gülensoy, 1 998 ; 87). 
Emine Aküzüm tarafından anlatıldığı, Dr. Erdoğan 
Altunkaynak tarafından derlendiği bilgisi verilen "Bey 
Böyrek ile Bengiboz'un hikayesi" ve "Bengiboz" başlıklı 
Bilge Seyidoğlu'nun derlediği rivayetler de yine Tuncer 
Gülensoy'un çalışmasında yer alır {Gülensoy, 1 998; 87). 
Gülensoy'un verdiği rivayetler arasında Bilge Seyidoğlu 
tarafından "Beyböyrek" adıyla derlenmiş bir anlatı ve son 
olarak da "Bayböri ulı Beyrek Batır" adıyla verilen Romanya 
rivayeti bulunur (Gülensoy, 1 998; 88). 
D. 
Saim Sakaoğlu'nun Naklettiği Çeşitlemeler 
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, daha önce yayımlanmamış olan 
ve çoğunluğu lisans tezleri olmak üzere öğrenci tezlerinde yer 
alan çeşitlemeler nakletmiştir. Bu derlemeler, 
Dede Korkut 
Kitabı İncelemeler - Derlemeler - Aktarmalar 
adlı iki 
ciltlik kitapta 178 metinleriyle birlikte verilmiştir. Kitabın 
I. 
1 78 
Prof. Dr. Saim, Sakaoğlu, 
Dede Korkut Kitabı 
İncelemeler - Derlemeler - Aktarmalar 
1, 
İncelemeler -
Derlemeler, Konya, Selçuk Üniversitesi Yaşatma ve Geliştirme 


106 
cildinde bulunan 1 8 metnin başlığından önce derlemenin 
yapıldığı yer ve derleyen kişinin adı yazılmış, ardından başlık 
ve metin yayımlanmıştır. 
Sekiz ayrı şehirden yapılmış bu derlemelerden Erzurum 
ve Konya'dan dörder, Kayseri'den üç, Afyon ve Sivas 'tan 
ikişer, Erzincan, Urfa ve Zonguldak'tan da birer metin 
bulunmaktadır. 
Hikayeler, derlendikleri yerlerin 
ağız 
özelliklerine göre farklı adlar alabilmiştir. 
Erzurum 
(Topalçavuş) derlemesi "Bey Böyrek" adıyla verilmiştir 
(Sakaoğlu 1 998 / I; s. 295). Konya (Harunlar Köyü / Akşehir) 
derlemesi "Bağ Böyrek Hikayesi" adıyla yayımlanmıştır 
(Sakaoğlu 1 998 / I; 37 1 ). 
1 - Erzurum (Muratbağı / Horasan) - Erdoğan Ayhan 
Derlemesi (Sakaoğlu 1 998 / I, 249-266), 
2- Erzurum (Pasinler) - Ahmet Yalçın Derlemesi 
(Sakaoğlu 1 998 / I; 267-276), 
3- Erzurum (Umudum Köyü) -
Ensar Manav 
Derlemesi (Sakaoğlu 1 998 / I, 277-294), 
4- Erzurum (Topalçavuş) - Nadide Güngör Derlemesi 
(Sakaoğlu 1 998 / I, 295-298), 
5- Erzincan (Otlukbeli / Çayırlı) - Ahmet Filaet Kılıç 
Derlemesi (Sakaoğlu 1 998 / I, 299-307), 
6- Urfa - Adem Gören Derlemesi (Sakaoğlu 1 998 / I, 
309-3 1 4), 
7- Sivas 
(Şarkışla)-
Serpil 
Toydemir Derlemesi 
(Sakaoğlu 1 998 / I, 3 1 5-326), 
Vakfı, 1 998; Prof. Dr. Saim, Sakaoğlu, 
Dede Korkut Kitabı 
İncelemeler - Derlemeler - Aktarmalar 
il, 
Aktarmalar, Konya, 
Selçuk Üniversitesi Yaşatma ve Geliştirme Vakfı, 1 998. 


107 
8- Sivas (Şarkışla) - Hatice Çobanoğlu Derlemesi 
(Sakaoğlu 1 998 / I, 327-3 3 1 ), 
9-
Kayseri (Fettahdere Köyü / Sarız) - Gazanfer 
Aslantaş Derlemesi (Sakaoğlu 1 998 / I, 333-348), 

O-
Kayseri (Akmescit Köyü) -
Seyfi Altındiş 
Derlemesi (Sakaoğlu 1 998 / I, 349-3 52), 
1 1 - Konya (Ilgın) - Aliye Çetin Derlemesi (Sakaoğlu 
1 998 / I, 353- 3 64), 
1 2- Konya (Yukarı Çiğil / Ilgın) - Salih Erikçi 
Derlemesi (Sakaoğlu 1 99 8 / I, 3 65-3 69), 
1 3- Konya (Hanınlar Köyü / Akşehir) - Zeynep Oğuz 
Derlemesi (Sakaoğlu 1 998 / I, 3 7 1 -372), 
1 4- Konya (Yarma / Karatay) Halil Turhan Derlemesi 
(Sakaoğlu 1 998 / I, 373-3 96), 
1 5- Afyon (Gözeli Köyü / Emirdağ) - Abdil Seven 
Derlemesi ( 1 ) (Sakaoğlu 1 998 / I, 3 97-4 1 0), 
1 6- Afyon (Gözeli Köyü / Emirdağ) - Abdil Seven 
Derlemesi (2) (Sakaoğlu 1 998 / I, 4 1 1 -4 1 8), 
1 7- Zonguldak - Züleyha Açıkgöz Derlemesi (Sakaoğlu 
1 998 / I, 4 1 9-430), 
1 8- Kayseri (Yaylacık Köyü / Develi) - Mustafa Parlar 
Derlemesi (Sakaoğlu 1 998 / I, 43 1 -444). 
Sakaoğlu, kitabının ikinci cildinde de üç metin verir. 
Birinci metin yazma eser, ikincisi bütünüyle mensur 
ve üçüncüsü de tamamen manzumdur: 
1 . Türk Dil Kunımu'ndaki yazmalar kataloğunda A 
/ 87 numarada kayıtlı olan yazma eserin kopyası 
(Sakaoğlu 1 998 / II, 903 - 957), 
2. Eskişehir' den 1 957 doğumlu Ömer Karaçayır'dan 
derlenip "Beyböyrek ile Bengiboz" başlığıyla 
yayımlanmış olan metin (Sakaoğlu 1 998 / II, 959 
- 962), 


108 
3 . Doğan Altay tarafından yayımlanmış olan 
Destanlarımız 
179 
adlı eserde yer alan "Beğ 
Bayram Destanı (Manzum Halk Hikayesi)". 
Metin 37 dörtlükten ibarettir (Sakaoğlu 1 998 / II, 
965 - 970). Bamsı Beyrek anlatılarının yapı ve 
içeriklerine bakılıp karşılaştırıldığında buradaki 
metnin baş tarafının ve sonunun eksik olduğu 
görülmektedir. 
E. 
Musa Çimen'in Naklettiği Çeşitlemeler 
Musa Çimen tarafından hazırlanan ve 2004 yılında 
tamamlanan 
"Bamsı Beyrek Hikayesinin Türkiye 
Varyantları Üzerinde Karşılaştırmalı Bir Araştırma" 
başlıklı 
yüksek 
lisans 
tezinde 
daha 
önce 
başka 
araştırmacılarca tespit edilmiş edilen çeşitlemelere ve lisans 
tezleri ağırlıklı olarak tez çalışmalarında yer alan derlemelere 
yer 
verilmiştir. 
Tekrara 
düşmemek 
ıçın, 
yukarıda 
naklettiklerimiz dışında kalan çeşitlemeleri Çimen' in 
çalışmasından aktararak, aynı ilden yapılmış derlemeleri bir 
araya getirerek veriyoruz: 
Kars çeşitlemesi 
"Bengiboz - Şah İsmail Hikayesi: Abdurrahman 
Çoşkun 1 97 1 yılında Kars ' dan aşçılık yapan Zeynel 
Doğan' dan derlemiştir. (Abdurrahman Çoşkun, Çukur 
Türkmenlerinden Folklor Derlemeleri, Erzurum 1 97 1 , Atatürk 
1 79 
Doğan Altay, 
Destanlarımız, 
Mut, Yeni Matbaa -
Mutlular Gıda, 1 992. 


109 
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Lisans Tezi, s. 
28-58. )" 
(Çimen 
2004; 1 1 ) 
Bingöl çeşitlemesi 
"Bey Böyrek Hikayesi : Temel Yazıcı, Bingöl Kiğı' da 
45 
yaşında okur yazar olan Mehmet Zeki Yücel' den 
derlemiştir. (Temel Yazıcı, Kiğı 'da Derlenmiş 

Halk 
Hikayesi Üzerine Mukayeseli Epizot Çalışması, Erzurum 
1 97 1 ,
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Lisans 
Tezi, s. 
48-59.)" 
(Çimen 
2004; 1 1) 
Sivas çeşitlemeleri 
"Güzel Ahmet Masalı: Doğan Kaya, Sivas ' ın Küpeli 
Köyü'nden 
5 1
yaşındaki Mustafa Uzunoğlu'ndan 
26 
Mart 
1 973 
tarihinde derlemiştir. (Sivas Folkloru, 
8, 
Eylül 
1 973, 
s. 
1 9-2 1 ; 9, 
Ekim 
1 973, 
s. 
1 9-2 1 .)" 
(Çimen 
2004; 

l )
Doğan Kaya tarafından derlenmiş bir başka çeşitleme 
de 
Sivas Folkloru 
dergisinin 
23 - 26. 
sayılarında art arda 
yayımlanarak metni verilmiş olan "Beyböyrek'in Acıyurt 
Varyantıdır": 
"Doğan Kaya Sivas ' ın Acıyurt Köyü'nden 
48 
yaşındaki Abdullah Budak'tan 
1 7
Temmuz 
1 973 
tarihinde 
derlemiştir. (Doğan Kaya, Beybörek' in Acıyurt Köyü 
Varyantı, Sivas Folkloru, 
23, 
Aralık 
1 974, 
s. 
1 9-22; 24, 
Ocak 
1 975, 
s. 
1 5- 1 7; 25, 
Şubat 
1 975, 
s. 
1 9-20; 26, 
Mart 
1 975, 
s. 
20-
22.)" 
(Çimen 
2004; 1 2) 


110 
Konya çeşitlemesi 
180 
"Bey Böyrek Hikayesi : Şaban Balbay, Konya 
Ereğli ' den 
85 
yaşındaki okur yazarlığı olmayan annesı 
Meryem Balbay'dan derlemiştir. (Şaban Balbay, Konya 
Ereğlisi Halk Hikayeleri, Erzurum 
1 973, 
Atatürk Üniversitesi 
Fen Edebiyat Fakültesi Lisans Tezi, s. 
94-97.) 
(Çimen 
2004; 
12) 
Erzurum çeşitlemeleri 
"Bey Böyrek Hikayesi : 
M. 
Diler Demirtaş, 
Erzurum'un Tortum İlçesi Çiftlik Köyün'nden okur yazarlığı 
olmayan Zühre Karabiber' den derlemiştir. (M. Diler 
Demirtaş, Tortum Halk Hikayeleri Üzerine Bir Çalışma, 
Erzurum 
1 973, 
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi 
Lisans Tezi, s. 
20-26.)" 
(Çimen 
2004; 1 2) 
"Beybörek İle Bengi boz: Ertan Şentürk, Erzurum 'un 
Aşkale ilçesinin Ortabahçe Köyü 'nden, 50 yaşında, İlkokul 
mezunu, Hüseyin Kılıç 'tan derlemiştir. (Ertan Şentürk, 
Ortabahçe Köyü Folklor ve Etnoğrafyası, Erzurum 1 985, 
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Lisans Tezi, s. 
27-39.)" 
(Çimen 
2004; 14) 
"Beybüreynen Bengiboz Masalı: Ü. Dilşad Akan, 
Erzurumlu 
55 
yaşındaki Nurhayat Sunar'dan 
2003 
baharında 
derlemiştir. Nurhayat Sunar, Çat' ın Yavi Beldesi'ndendir. 
Masalı ninesinden dinlemiştir. (Ülkü Dilşad Akan, Erzurum 
1 8° 
Konya'nın Ereğli ilçesinden yapılmış bu derlemenin 
incelenmesi ve metninin yer aldığı çalışma için bk. : Fikret Türkmen, 
"Dede Korkut Hikayelerinin Anadolu ve Rumelinde Yaşayan 
Kolları", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1988, 
Ankara, 
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu 
Yayınları, Ankara, 1 994, s. 1 57-1 77. 


111 
Masalları Derlemesi, Erzurum 2003 , Atatürk Üniversitesi Fen 
Edebiyat Fakültesi Lisans Tezi, s. 2 1 -28 .)" (Çimen 2004; 1 7) 
Tokat çeşitleme[ler]i 
"Bamsı Beyrek Hikayesi: Burhan Kaçar, Tokat'tan 7 1
yaşındaki Makbule Güler' den derlemiştir. (Burhan Kaçar, 
Tokat Folkloru, Erzurum 1 975, Atatürk Üniversitesi Fen 
Edebiyat Fakültesi Lisans Tezi, s. 98- 1 0 1 .)" (Çimen 2004; 1 2) 
[Artova - Tokat] çeşitlemesi 
Necati Demir tarafından, derleme yapıldığı sırada 57 
yaşında olan Nazike Dirican' dan alınmış bir çeşitlemedir. 
Artova - Merkez' den "Bamsı Beyrek Hikayesi" başlığıyla 
kaydedilmiştir. Kahramanın adı metinde Baborek, sevgilinin 
adı Gavak kızı' dır1 81 • 
Yozgat çeşitlemeleri 
"Gozel Amed: Necati Şahin, Yozgat' ın Boğazlıyan 
İlçesi 'nin Yoğun Hisar Köyü'nden, 75 yaşında, okuma 
yazması olmayan, Kadriye Şen' den, 26/02/1 977 tarihinde 
derlemiştir. (Necati Şahin, Gozel Amed, Yozgat Folkloru ve 
Halk Edebiyatı Örnekleri, Erzurum 1 977, Atatürk Üniversitesi 
Fen Edebiyat Fakültesi Lisans Tezi, s. 74-83 .) (Çimen 2004; 
1 3) 
181 
Doç. Dr. Necati Demir, 
Tokat İli ve Yöresi Ağızları, 
Tokat, 
Niksar Belediyesi, 2005, 
s. 
273 - 28 1 .


112 
"Akkavak Kızı ile Beyrek Hikayesi 
1 82: 
Namık Aslan, 
Yozgat'ın Boğazlıyan İlçesi'nden derlemiştir. (MF, 
27, 
Güz 
1 995, 
s. 
70-72.)" 
(Çimen 
2004; 1 6) 
"Akkavak Kızı ile Beyrek Hikayesi: Namık Aslan, 
Y ozgat 'ın Kadışehri İlçesi 'nden derlemiştir. (MF, 
27, 
Güz 
1 995, 
s. 
70-72.)" 
(Çimen 
2004; 1 6) 
"Babörek Masalı: Hasan Avni Yüksel, Yozgat'ın 
Akdağmadeni İlçesi'nin Oluközü Köyünden, 
80 
yaşındaki, 
ilkokul mezunu, Ali Açıkel ' den derlemiştir. (MF, 
37, 
Bahar 
1 998, 
s. 
54-66.)" 
(Çimen 
2004; 1 7) 
"Akgavak Gızı İle Babörek Masalı: Ahmet Öcal, 
Yozgat'ın Boğazlıyan İlçesi'nin Karakuyu Köyün' den İsmail 
Abaylı ' dan derlemiştir. (Ahmet Öcal, Karakuyu Köyü Çevresi 
Masalları, Erzurum 
1 999, 
AÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 
Doktora Tezi, s. 
3 1 9-325.) 
(Çimen 
2004; 1 7) 
Kütahya çeşitlemesi 
Bey Börek Hikayesi: M. R. Gazimihal, Kütahya'nın 
Gediz İlçesi'nden Halime adındaki bir kadından 
1 1 . 1 1 . 1 939 
tarihinde derlemiştir. (HBH, 
(9), 98, 
Birincikanun 
1 939, 
s. 
25-
3 1 .)" 
(Çimen 
2004; 9) 
1 82 
Namık Aslan, doktora tez çalışmaları sırasında biri Yozgat'ın 
Boğazlıyan, diğeri de Kadışehri ilçesinde olmak üzere Bamsı 
Beyrek Boyunun sözlü gelenekte yaşamakta olan hikayenin iki 
varyantını tespit ettiğini bildirmektedir. Hikayelerin metinlerinin 
tamamı çalışmada verilmemiş, manzum kısımları üzerinde 
karşılaştırmalı olarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. bk.: Dr. 
Namık Aslan, "Beyrek Hikayesinin Yozgat'ta Derlenen İki Yeni 
Varyantı Üzerine", 
Milli Folklor, 
Güz 
1 995, S. 27, 
s. 
70 - 72. 


1 13 
Afyon çeşitlemesi 
"Metin: Bey Böyrek Hikayesi: Mevlüt Tunç, 
Afyon 'un Sorkun Köyü 'nden, İbrahim Türkavcı 'dan, 1 977 
yılında derlemiştir. (Mevlüt Tunç, Sorkun Köyü (Afyon) 
Folkloru 
ve Etnografyası, Ankara 
1 977, 
Hacattepe 
Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Lisans Tezi, s. 28-54.)" 
(Çimen 2004; 1 3) 
Eskişehir çeşitlemesi 
"Bey 
Böyrek 
Hikayesi : 
Ömer 
Faruk 
Sara, 
Eskişehir'in Aslanbeylik Köyü'nden 1 980 yılında derlemiştir. 
(Ömer Faruk Sara, Şücaaddin (Aslanbeylik) Köyü (Eskişehir) 
Halk Edebiyatı ve Folkloru, Ankara 1 980, Hacattepe 
Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Lisans Tezi, s. 1 08- 1 24.)" 
(Çimen 2004; 1 3) 
Amasya çeşitlemesi 
"Bal Böğrek Masalı: Ragıp Memişoğlu, Amasya'nın 
Uygur Köyü'nden, 70 yaşında, çobanlık yapan, okuma 
yazması olmayan, İbrahim Erdoğan' dan, 2 1 .04. 1 980 tarihinde 
derlemiştir. (Ragıp Memişoğlu, Balböğrek, İçel Kültürü, 20, 
Mart 1 992, s. 29- 3 1 ; 22, Temmuz 1 992, s. 20-22; 23 , Eylül 
1 992, s. 1 9-22.)" (Çimen 2004; 1 3 , 14) 
Çanakkale çeşitlemesi 
"Akkavak 
Kızı 
Hikayesi : 
Seyhan 
Özer, 
Çanakkale'nin Çan İlçesinden, 1 982 yılında derlemiştir. 


114 
Seyhan Özer, Çan' dan İki Halk Hikayesi 
183, 
Türk Folkloru, 
(4), 37, 
Ağustos 
1 982, 
s. 
24-27.)" 
(Çimen 
2004; 14) 
Kayseri çeşitlemeleri 
184 
"Bey Böyrek Hikayesi: S. Burhanettin Akbaş, 
Kayseri'nin Felahiye İlçesi 'nin Danlı Köyü 'nden, 
80 
yaşındaki, okur yazarlığı olmayan, çiftçilik yapan İdris 
Bulut'tan, 
1 988 
yılında derlemiştir. (S. Burhanettin Akbaş, 
Bey Böyrek Hikayesi 'nin Bünyan ve Felahiye Rivayetleri, 
Erciyes, 
(10), 1 24, 
Nisan 
1 988, 
s. 
28-32.)" 
(Çimen 
2004; 14) 
"Bey Böyrek Hikayesi: S. Burhanettin Akbaş, 
Kayseri 'nin Bünyan Camiikebir Mahallesinden, 
64 
yaşında, 
1 83 
Derleme yayımının tam künyesi: Seyhan Özer, "Çan'dan 
İki Halk Hikayesi I Akkavak Kızı" 
Türk Folkloru, 
Ağustos 1 982, 
S. 37, s. 24-27. şeklindedir. 
1 84 
S. Burhanettin Akbaş, anlatının Bünyan ve Felahiye 
rivayetlerinin ayrı ayrı ve tam olarak metnini vermemiştir. Yazı 
başında Bamsı Beyrek boyu hakkında kısa bilgiler aktarıp 
Bünyan'dan ve Felahiye'den yapmış olduğu derlemeleri 
karşılaştırmalı olarak incelemiştir. Bünyan çeşitlemesinin metni için 
bk.: Tuncer Gülensoy, "Dede Korkut Hikayelerinin Anadolu ve 
Rumeli'deki İzleri "Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek Destanı"nın 
Bünyan; "Deli Dumrul Destanı"nın Rumeli Varyantı", 
Türk Dili 
Araştırmaları Yıllığı Belleten 1 988, 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve 
Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1 994, s. 
1 02-1 1 1 . Kayseri çeşitlemeleri üzerine motifler bakımdan yapılmış 
bir çalışma için bk.: Rabia Uçkun (Kocaaslan), "Bey Böyrek'in 
Kayseri Anlatmaları'', Kayseri, 200 1 ,
Kayseri ve Yöresi Kültür, 
Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni 
( 1 2- 1 3 Nisan 200 1 ) Bildiriler 2. C. 
(haz. : Prof. Dr. Mustafa Argunşah, Doç. Dr. İsmail Görkem, Doç. 
Dr. Hülya Argunşah, Yard. Doç. Dr. Atabey Kılıç, Kayseri, 200 1 , s. 
775-784. 


115 
ilkokul mezunu, Mehmet Sıtkı Işıtır' dan, 1 988 yılında 
derlemiştir. M. Sıtkı Işıtır, hikayeyi, babası Abdullah 
Işıtır' dan öğrenmiştir. (S. Burhanettin Akbaş, Bey Böyrek 
Hikayesi 'nin Bünyan ve Felahiye Rivayetleri, Erciyes, (1 
O), 
1 24, Nisan 1 988, s. 28-32.)" (Çimen 2004; 1 4) 
Osmaniye çeşitlemeleri 
"Güzel 
Ahmet 
Hikayesi : 
İsmail 
Görkem, 
Osmaniye 'nin Düziçi İlçesi 'nden, 67 yaşındaki, Aşık Mustafa 
Köse' den 20 Ağustos 1 990 tarihinde derlemiştir. M. Köse 
hikayeyi, Kahramanmaraş'ın Türkoğlu İlçesi 'nin Araplar 
Köyü'nden Deli Boran isimli bir aşıktan 1 960 yılında 
öğrenmiştir. (İsmail Görkem, Halk Hikayeleri Araştırmaları, 
Ankara 2000, s. 1 63 - 1 94.)" (Çimen 2004; 1 5) 
"Bal 
Boğrek 
Hikayesi 
185: 
İsmail 
Görkem, 
Osmaniye 'nin Düziçi İlçesinden, 67 yaşındaki, Aşık Mustafa 
Köse ' den 5 Nisan 1 995 tarihinde derlemiştir. (İsmail Görkem; 
Halk Hikayeleri Araştırmaları, Ankara 2000, s. 222-250.)" 
(Çimen 2004; 1 6) 
Adana çeşitlemesi 
"Güzel Ahmet Masalı: Esma Şimşek, Adana'dan 
Yusuf Sıra adlı aşıktan derlemiştir. (Kazım Çimen, Yusuf 
Sıra'dan Derlemeler, Elazığ 1 994, Fırat Üniversitesi, Fen 
1 85 
İsmail Görkem, Bamsı Beyrek ile bu hikayenin yapı ve 
içerik bakımından ilgisi anlatır, 1 973 yılından sonra tespit edilmiş 
çeşitlemelerin kaynakçasını verir. Çalışmasında "Bal Böğrek [ 

Bey 
Böyrek ] Hikayesi başlığını kullanarak anlatılar arasındaki yakınlığa 
dikkat çeker. bk.: Doç. Dr. İsmail Görkem, 
Halk Hikayesi 
Araştırmaları Çukurovalı Aşık Mustafa Köse ve Hikaye 
Repertuarı, 
Ankara, Akçağ, 2000, s. 55. 


1 16 
Edebiyat Fakültesi, Lisans Tezi, s. 74- 1 52.) " (Çimen 2004; 
1 6) 
F. 
Çeşitlemelere Ekler 
Yukarıda çoğu belirli illere bağlı olarak verilen 
çeşitlemelerin yanında derlemenin tam olarak nereden 
yapılmış olduğu belirtilmemiş olan yayımlarda yer alan 
metinler de bulunmaktadır. Hüseyin Namık Orkun'un 
"Bayböre Efsanesi" başlığıyla verdiği metin bunlardan biridir. 
Metinde 
kahramanın 
adı 
Bamsi 
Böyrük 
olarak 
kaydedilmiştir186• 
Yaşar Kemal 'in derlemeleri arasında metni yarıda 
kalmış "Beğ Böğrek" de yer almaktadır. 1 1 Kasım 1 949' da 
anlattıklarını Aşık Mehmet'ten öğrendiğini söyleyen İbrahim 
İnekçi ' den alıninış bir çeşitlemedir 187• 
Gökyay' ın "Hikayelerden İşlenmiş Olanlar" başlığı 
altında verdiği nazma çekilmiş olanlar içinde Basri Gocul 
tarafından yazılmış olan "Bamsı Beyrek'in Küçük Bacısı ile 
Konuşması", "Bamsı Beyreğin Parasar Kalesinde Söylediği 
Türkü", "Bamsı Sormaktadır", "Bamsı Beyrek Geçmişi 
1 86 
Hüseyin Namık Orkun, "Bayböre Efsanesi", 
Varlık, C. 

6, 
s. 
1 26, 1938, 
s. 
9 1 - 92. 
1 87 
Yaşar Kemal'in el yazısıyla kaydettiği derlemeden verilen 
örnek sayfa ile metni karşılaştırınca yazımında farklılıklar olduğu, 
yerel söyleyiş özelliklerinin bir ölçüde yazı diline yaklaştırıldığı 
görülmektedir. Metin için bk. : " Yaşar Kemal, 
Sarı Defterdekiler 
Folklor Derlemeleri, 2. 
bs., (Haz. : Alpay Kabacalı ), İstanbul, 
Yapı Kredi Yayınları, 
2007, 369 - 379. 


117 
Anmaktadır" gibi örnekleri değerlendirerek kaynaklarıyla 
birlikte verir 1 88• 
Saim Sakaoğlu' nun Kadirlili Aşık Halil Karabulut'un 
1 46 destanını yayımladığı kitabında Bamsı Beyrek de destan 
fı 




. 1 89 
ormun a ış enmıştır . 
Mensur olarak işlenmiş metinler içinde de Bamsı 
Beyrek önemli bir yer tutmaktadır. Abdullah Ziya ve Tahsin 
Demiray, Türkün Altın Dağından başlığı altında çocuk kitabı 
olarak yayımladıkları beş hikayeden üçüncüsü "Bozaygırlı", 
Bamsı Beyrek' i anlatmaktadır. 
Yusuf Gür'ün çocuk ve gençlik klasikleri serisinde 
yayımladığı hikayelerden 1 0. su "Bamsi Beyrek"tir. Gökyay' a
göre b u alanda yapılan işlemelerin e n başarısızlanndan biridir. 
Eflatun Cem Güney, Dede Korkut Masalları adı altında altı 
hikayeyi işlemiştir, dördüncüsü "Bey Böğrek"tir 190• 
Bazı makalelerde, Bamsı Beyrek 

Bey Böyrek 
çeşitlemelerini yayımlayan araştırmacıların çalışmalarında yer 
almamış olan metinlerden haberdar olabiliyoruz. Ali Berat 
Alptekin, "Bamsı Beyrek Hikayesinin Motif Yapısı"nı 
incelerken yukarıdaki çeşitlemelerde yer almayan metinlerden 
de haber vermiş olur191 : 
1 88 
Orhan Şaik Gökyay (Hazırlayan ), 
Dedem Korkudun 
Kitabı, 
İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 2000, s. XXVII. 
1 89 
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, 
Kadirlili Aşık Halil Karabulut 
Destan Destan Üstüne, 
Kadirli, 2002, s. 241 - 250. 
1 90 1 90 
Orhan Şaik Gökyay (Hazırlayan 
), Dedem Korkudun 
Kitabı, 
İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 2000, s. XXVIII - XXX. 
1 9 1
Doç. Dr. Ali Berat Alptekin, "Bamsı Beyrek Hikayesinin 
Motif Yapısı", 
Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri 
( 1 9-2 1 Ekim 1 999, Ankara), (haz. : Dr. Alev Kahya Birgül, Aysu 


1 18 
Seyit Küçükbezirci, "Dede Korkut Beğbirya", 
Özdemokrat, 
Konya, 30 Aralık 1 95 8 . ,
Fırat Kızıl tuğ, "Bir Bayburt Masalı: Bey Böyrek", 
Tarla, 
(97/3), Mart 1 997, s. 1 5 ., 
Duygu Kayba!, 
Adana ve Osmaniye İllerinden Halk 
Edebiyatı Örnekleri, 
Selçuk Üniversitesi Fen -
Edebiyat Fakültesi Lisans Tezi, Konya, 1 999. 
"Böybörek Şehzade Masalı" başlığıyla yapmış 
olduğu derleme metnini yayımlayan Kösemihal, Dede 
Korkut'un yurttaki yaygınlığında hareketle sürekli Bamsı 
Beyrek, Beyböyrek gibi isimleri hatırlatarak «bunlardan 
bildiğiniz hikayeler var mı ?» diye her an sorduğunu ifade 
ederek tecrübelerini yazıyor: 
"Yürük Veli isimli bir 
muhatabım 
Bengi 
Boz'u 
hatırladı, 
fakat 
hikayeyi 
toparlayamadı ! İskilibin Karakısık köyünden Ali oğlu 
Mustafa (Molla Yusufun yeğeni diye aranacak imiş) 
<kavak kızı» masalını bilir diye tavsiye ettiler; fakat bu zatı 
bulamadık ! . Bir başkası, böyle hikayelerin Amasya' nın 
ötesinde bulunabileceği kanaatını ilave etti. 
Her bakımdan hissettik ki Çorum tarafında Dede 
Korkuttan izler hala var: ancak, uzunca zaman orada kalıp 
yaşlıları 
kazanmakla ele geçirilebileceklerdir. . . 
Dede 
Korkut'un matbuunda Kay! aslından olan Osman oğullarından 
bahsedildiğine bilmem dikkat edildi mi ? Bu hesapça Bursa 
havalisinde de onun izleri bulunmak icap eder 192• 
Şimşek Canpolat), Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 
2000, 
s. 
3 5-48. 
1 92 
Mahmut R [agıp] Gazimihal, "Dede Korkut Hakkında", 
Halk Bilgisi Haberleri, 
1 939, S. 98, 
s. 
26. 


119 
Sözlü 
kaynaklardan 
zamanında 
yapılmayan, 
yapılamayan derlemeler gerçekleştirilmiş olsa idi anlatının 
bugün elimizde çok daha fazla çeşitlemesinin olabilmesi 
mümkündü, gerçekleştirilirse bugün de mümkündür. 
Orhan Şaik Gökyay, 
Kethüdazade Hacı Mehmed 
Arif Efendi Menakıbı
'nda 
Bey 
Böyrek'ten 
nasıl 
bahsedildiğini nakleder. "Bey Böyrek (kitapta dizgi yanlışı 
olarak 
Bey 
Böbrek 
diye 
basılmıştır) 
dahi 
çovur 
şuarasındandır. Ve bunun eş ' arını ekser sakallı Ermeniler 
meyhanelerde okurlar, çalarlar ve bunlar Bey Böyrek' in 
kerametine zahiptirler. Halep'te bir han vardır, Toprak Han 
derler, o handa bir odada Bey Böyrek oturur, çalar imiş. 
Şimdi o odada kimse oturmaz ve hala o odayı ziyaret ederler." 
Kethüdazade Hacı Mehmed Arif Efendi 'nin 1 23 8 / M. 1 823 
tarihinde Halep'te kadı olduğu düşünülünce anlattığı rivayete 
doğrudan tanık olduğu söylenebilir193. 
Halep dahil olmak üzere Osmanlı kültür coğrafyasının 
tamamında Bamsı Beyrek' in izleri bulunabilir. Başka 
menakıpnamelerde ve benzer eserlerde bilgiler çıkabilir. 
Yukarıda "Ermenice Olarak Akkavak Kızın Hikayesi" alt 
başlığında bahsi geçen Ermenice metin ve Boratav' ın 1 934 
tarihinde Beyşehir' de tespit ettiği metnin Karabet Ağa adında 
bir Ermeni ' den alınmış 1 94 olması düşünülünce Türk 
edebiyatının Ermeniler üzerindeki etkisiyle Ermenice veya 
Ermenilerce yazılmış malzemeler içinde başka metinler ortaya 
çıkabilir. 
1 93 
Orhan Şaik Gökyay, "Bey Böyrek Üzerine'', 
Türk 
Folkloru, 
Eylül 1 979, S. 2, s. 3. 
1 94 
Pertev, N[aili] Boratav, "Bey Böyrek Hikayesi'', 
Ülkü, 
Şubat 1 938, C. 1 
O, 
S. 
60, 
s.483-492. 


120 
Oğuznameler, yazılı olarak teşekkül etmiş halk 
hikayeleri, mecmualar, cönkler, biyografik mahiyette halk 
hikayeleri, menakıpnameler, bibliyografik nitelikli yayınlar 
başta olmak pek çok farklı formda ve muhtevada 
oluşturulmuş eserlerde Bamsı Beyrek anlatısının veya 
bahsinin geçmesi mümkündür. 
Şahısların özel kütüphanelerinde bulunan eserler gün 
yüzüne çıktıkça, arşivlerin içerikleri listelenip paylaşıldıkça, 
kütüphane kataloglarındaki kısa ve bazen yanıltıcı künye 
bilgilendirmeleriyle sınırlı kalmayıp metinlerin başlıkları 
yerine, 
okunarak 
içerikleri 
dikkate 
alındıkça, 
ağız 
araştırmaları kapsamında derlenip yayımlanmamış çalışmalar 
yayımlandıkça, çalışmalar zamanla derinleştirildikçe çok daha 
fazla bilgiye sahip olabileceğiz. 
Dede Korkut'un yayınlarının bibliyografyaları 195 
genişletilerek ve mümkünse açıklamalı olarak ve sürekli 
güncellenerek yayımlandıkça araştırmacılar için yeni yeni 
ufuklar açılabilecektir. 
1 95 
20 1 3 yılına kadar olan yayımları kapsayan bibliyografya 
çalışması için bk. : Doç. Dr. Salahaddin Bekki, 
Dedem Korkut 
Kitabı Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme (Türkiye'deki 
Yayınlar 
1916-2013 ), 
Ankara, Berikan Yayınevi, 20 1 5. 


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 

"' 


ŞAH KASIM HIKA YESl'NIN 
İNCELENMESİ 
A. Şah Kasım Hikayesinin Tanıtımı 
Çalışmamızda yararlandığımız eserin bibliyografik 
künye kaydında muharriri: "Himmetzade S. Abdullah 
Şah 
Kasım Hikayesi, 
meşhur, eski ve meraklı bir hikayedir" 
kaydı bulunmaktadır. Çalışmamıza konu olan yayım H. 1 33 3
(M. 1 9 1 7 ) ' de ikinci basım olarak Cemiyet Kütüphanesi 
tarafından gerçekleştirilmiştir ve 48 sayfadan ibarettir. 
Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi S. Özege Salonu 
Basma ve Yazma Nadir Eserler kısmında 26277 / SÖ arşiv 
numarası ve 0 1 33 806 demirbaş numarası ile kayıtlı olan 
Şah 
Kasım Hikayesi'nin 
Orhaniye Matbaası tarafından yine 
Himmetzade S. Abdullah imzasıyla yayımlanmış olduğu 
anlaşılmaktadır 
1 96• 
Eserin üçüncü sayfasında hikaye başlığının üzerinde 
"Eski masallarımızdan" ibaresi dikkat çeker. 
Şah Kasım Hikayesi'
nin yayımlanmasının üzerinden 
neredeyse bir asra yakın zaman geçmiş olmasına rağmen 
büyük ölçüde araştırmacıların ilgisinden uzak kalmıştır. 
196 
Çevrim içi: http ://kutuphane.atauni.edu. tr/yordambt/yordam. php 
( 1 7 Haziran 20 1 2 ) 


122 
Özellikle Bamsı Beyrek boyu ve çeşitlemeleriyle ilgili olarak 
de�:erlendirilmesi gereken anlatı bu anlamda saklı kalmıştır 
denilebilir. Dede Korkut ile ilgili kendi devrindeki hemen 
hemen bütün yayınlara ulaşmış, konu hakkında çalışanlar ve 
bilgi sahibi olanlarla temas kurmuş ve büyük emekler vermiş 
olan Orhan Şaik Gökyay, 
Şah Kasım Hikayesi 
hakkında 
kısaca bilgi verir, kanaat bildirerek "Yazar, herhalde 
yaşamakta olan rivayetlerden yararlanarak, oldukça geniş 
ölçüde tuttuğu bu hikayeye yazılı halk hikayelerinin üslubunu 
vermeye çalışmış ve onu hiç olmazsa dili bakımından 
aslından uzaklaştırmıştır. 197" değerlendirmesinde bulunur. 
Şah Kasım Hikayesi
'nin yazarının İstanbul'da matbuat 
hayatının aktif olarak içinde bulunmasını, anlatının yapı ve 
içerik incelemesini dikkate aldığımızda "yaşamakta olan 
rivayetlerden yararlanmak" ifadesini yazılı olan yayımlardan, 
eserlerden de faydalanmış olabileceği şeklinde anlayabiliriz. 
Dede Korkut Kitabı 'nın Arap harfli ilk neşrinin Kilisli Rifat 
Bilge tarafından 
1 9 1 6
yılında gerçekleştirildiği hesaba 
katılınca 198, bundan bir yıl sonra Bamsı Beyrek boyunun Şah 
Kasım olarak karşımıza çıkmış olması yazılı metinden 
faydalanmış olma ihtimalini arttırmaktadır1 99• 
1 97 
Orhan Şaik Gökyay (Hazırlayan 
)

Dedem Korkudun Kitabı, 
İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 
2000, 
s. CDLXII. 
1 98 
Dede Korkut Kitabı ile ilgili ilk çalışmalar için daha 
ayrıntılı bilgi için bk. : Muharrem Ergin, 
Dede Korkut Kitabı 
-
1 ,
8 .
bs., Ankara, 
20 1 1 ,
s. XIII-XIV. 
1 99 
Orhan Şaik Gökyay ' ın yaşamakta olan rivayetlerle yazıl ı
olanları m ı yoksa sözlü olanları m ı kastettiği açık olarak 
anlaşı lamamaktadır. Şah Kasım Hikayesi 'nin Bamsı Beyrek boyu ve 
Bey B öyrek anlatılarıyla etkileşiminin olduğu açıktır, Kitabın 
müellifi Kırımlı Süleyman Sudi B ey'in hangi ortam yaratıcılığı 
eserinden, eserlerinden faydalanmış olduğu ise kesin değildir. 


123 
B. Şah Kasım Hikayesi'nin Özeti 
Hikaye, çocuksuzluk motifiyle başlamaktadır. Oğuz 
ili şahlarından biri evliliğinin üzerinden seneler geçtiği halde 
çocuk sahibi olamamıştır. Evlat sahibi olamayınca saltanat ve 
servetin anlamı yoktur. 
Vezirler ve ahali, şahın böyle haftalarca meydana 
çıkamamasındaki sebebin ne olduğunu bilmediklerinden bin 
türlü rivayet çıkarırlar. Vezirlerden biri, şahın huzuruna kabul 
edilir ve şaha seyahate çıkılması tavsiyesinde bulunur, karar 
verilir ve şah ile ihtiyar vezir yola koyulurlar. Bir çeşmeye 
vardıklarında aniden yanlarına bir derviş gelir. Tebdil geziyor 
olmalarına rağmen bu derviş, şah ve veziri tanır, dertlerini 
bilir, şaha bir elma vererek Cuma gecesi hanımı ile elmayı 
soyup yemelerini, kabuklarını da bindikleri 
kısrağa 
yedirmelerini, böylece oğul sahibi olacaklarını, kısrağın da bir 
tay doğuracağını söyler. Çocuğun isminin Kasım, lakabının 
Bey Böyrek, tayın isminin de Bengiboz konulması gerektiğini 
bildirir, gözden kaybolur. Memleketlerine döndüklerinde 
dervişin söyledikleri bir bir gerçekleşir. 
Kasım, sekiz on yaşına geldiğinde okula başlar, her 
okuldan geldiğinde önce tayı sevmeye, ardından annesinin 
yanına gider. Bir seferinde tay dile gelip annesinin bir zenci 
ile görüştüğünü söyler. Kasım, tayın söylediklerinin 
doğruluğuna şahit olur. 
Annesi, Kasım'a yakalanınca bir cadı karı ile iş ve 
fikir birliği yaparak Kasım' ı zehirleyerek öldürmeye 
kalkışırlar. Kasım, tayın dile gelip konuşarak bildirmesiyle bu 
tertipten ve ardından zehirli gömlekle öldürülmekten kurtulur. 
Son çare olarak kendisiyle evlenmek isteyen delikanlıların 
başlarını verdikleri Akkavak güzelini düşünürler. Akkavak 
güzelinin resmini gösterip ona meyletmesini sağlarlar. Kanlı 
ve zalim olarak nitelenen Akkavak güzelini alıp geleceğini 
söyleyen Kasım, anne ve babasıyla vedalaşıp birkaç gün 
sürecek olan yola koyulur. 


124 
Akkavak güzelinin belirlediği at yarışı, taş atmak ve 
güreş şartlarıyla Kasım da yüz yüze gelir. Binlerce kişinin 
seyrettiği at yarışını Kasım, dualarla ve Allah'ın yardımıyla 
kazanır, ahali mutlu olur. Taşı Akkavak güzelinden daha ileri 
atan Kasım ikinci yarışta da başarılı olur. Güreşe 
tutuştuklarında iki defa Akkavak güzeli, son güreşte de 
Şehzade Kasım kazanır. Kasım, mağlubiyeti ve zevceliği 
kabul eden Akkavak güzelini alarak memleketine döner. 
Babası bu duruma memnun olurken annesi ile cadı kadı 
telaşlanırlar ve Kasım'ı ortadan kaldırmanın bir yolu olarak 
düşman şahın kızını getirmesi isterler. 
Kasım, 40 bahadırı yanına alıp yine yola revan olur, 
birkaç gün sonra bir gece düşman olan şahın memleketine 
ulaşırlar. Dinlenmek üzere uykuya dalarlar. O diyara gidip 
uyuyanlar 40 gün kadar uyanamazlar imiş. Kasım ile 
yanındaki 40 bahadır ve Bengiboz dışındaki atlar dahil hepsi 
uykuda yakalanıp tutsak olurlar. 
Zindanda yedi yıl geçtikten sonra traş edilmeleri için 
çıkarıldıklarında yolunda giden kervanın kervancıbaşı ile traş 
olmayı reddeden Kasım, manzum olarak söyleşirler. Oğuz 
İli 'nden, 
ana 
babasından, 
Akkavak 
güzelinden 
ve 
Bengiboz'dan haber alınır. Akkavak güzelinin Baltacıoğlu 
Kel Vezir'e verildiğini öğrenen Kasım' ın ağladığını gören 
şahın kızı 
meraklanır ve vaziyeti öğrenmek ister. 
Zindancı başı ' nı bir kese altın verip ikna eden kız, babasının 
haberi olmadan Kasım ile görüşür. Kasım, gelme nedeninin 
kızı alıp götürmek olduğunu açıklar. Zindandan kurtuluş için 
çare ararlar. Kız, babasının ateşten çok korktuğunu ve ateş ile 
tehdit edilmesini tavsiye eder. Zindanbaşı 'nın yardımıyla 
Kasım, hapisten çıkarılır. Hızır' dan ve Bengi boz' dan yardım 
ister. Kasım, kale civarında kendisini beklemekte olan yaralı 
Bengiboz' a binerek 
uzaklaşır. 
Bir 
derviş 
gorunur, 
Bengiboz'un yaralarını derhal iyileştirir ve Oğuz İli'ne doğru 
yol alırlar, akşamüzeri, babasının şah olduğu şehre ulaşırlar. 


125 
Saçı sakalı uzun olduğundan tanınamayan Kasım, 
düğün evini bulur. Kız almaya gitmeden önce gerçekleştirilen 
adetlerden olan silah ile kabağı vurmada muvaffak olur, 
karşılık olarak güveyi Kel Vezir'in takkesini alır. Saraya gidip 
şehzadenin tamburasını ister, alır, düğün evine dönüp önce 
çocuklar, ardından merakları uyanmış olan kadınlar için çalıp 
söyler. Derviş kılığında bulunduğundan tanınamayan Kasım, 
40 
bahadırdan İsmail'in annesini, Kel Mustafa'nın hanımını 
çalıp söylerken oynatır ve onları tanıdığını belli eder. Vezire 
şikayet edilince cellatlara kellesinin vurulması için emir 
verilir. 
Söylediği "beyit"ler sayesinde cellatlardan kurtulan 
Kasım, Akkavak güzeli için de çalar söyler. Akkavak güzeli, 
bu dervişin şehzade Kasım olabileceğini düşünür. Kasım, 
kimliğini açıklayınca cellatlar firar eder. Düğünde bulunan 
halk Şehzade Kasım gelmiş diye sevinirler. Güveyi olan vezir 
korkup kaçar. Kasım, veziri buldurarak, affedip babasının da 
rızasını alarak kız kardeşi ile nikahlar, üç gün düğün yapılır. 
Şehzade Kasım'ın gelişinden çok memnun olan 
babası, Kasım'ı saraya davet eder ve şenlikler yapılması için 
emir verir. Babasıyla görüşen şehzade, zindanda tutulan 
mahpusları kurtarmak üzere 
40 
beygir yükü meşale ve on sürü 
keçi ile 
40 
süvari hazırlatıp tekrar yola koyulur. B irkaç gün 
gittikten sonra düşman şahın şehrine yaklaşırlar. Vaktin gece 
olmasını beklerler. Gece olunca şehre girip keçilerin 
boynuzlarına meşaleleri bağlayıp bir sürü keçiyi de sarayın 
bahçesine götürüp meşaleleri ateşe ve şehri de velveleye 
verirler, sarayı kuşatırlar. İsteklerinin ne olduğu sorulunca, 
40 
mahpusun serbest bırakılmasını istediklerini söylerler. Telaşla 
pencereye koşup her yanı ateş içinde gören şah, neye 
uğradığını anlamadan mahpusların salıverilmesini emreder. 
Zindancılar, mahpusların sayısının 
40 
değil de 
39 
olduğunu 
görüp hayrete düşerler. 
40 
kişi olması gerektiği konusunda 
ısrar eden Şehzade Kasım, bir mahpusa karşılık düşman şahın 


126 
kızını talep eder, talep kız ile babası arasındaki görüşmelerin 
ardından kabul görür. Babası ile vedalaşan kızı, cariyelerini 
ve bütün yüklerini alarak Oğuz İli 'ne doğru yola çıkarlar. 
Şehzade Kasım ve şahın kızı muratlarına nail olurlar. 
Birkaç gün sonra seksen atlı Oğuz İli 'ne varır. 
Şehzade Kasım, babasının duasını alır. Dönüşünün ilk 
haftasında Şehzade Kasım' ın büyük düğünü yapılır. Akkavak 
güzeli ile ertesi hafta da yeni nişanlısı şah kızı ile gerdeğe 
girerler. Şehzade Kasım ile birlikte yedi sene hapis hayatı 
yaşayan bahadırlar da hasretlerine kavuşurlar. Şehzade 
Kasım, kayınpederi olan düşman şaha pek çok kıymetli 
hediyeler gönderir, aralarındaki soğukluk ortadan kalkar. İki 
sene sonra Kasım, babasının hastalanıp vefat etmesi üzerine, 
vezirlerin ve ahalinin biat etmeleriyle Şah olur. Şah Kasım, 
senenin altı ayını kayınpederinin memleketinde ve altı ayını 
Oğuz İli 'nde geçirerek mesut bir ömür sürer. 
C. Şah Kasım Hikayesi'nin Yapısı, Dili ve Üslubu 
Şah Kasım Hikayesi, 
"Raviyan-ı ahbar ve nakilan-ı 
asar" şeklinde yazılı hikaye kalıbıyla başlar. Kitabın başında 
"Meşhur, eski ve meraklı bir hikayedir" ve "Eski 
masallarımızdan" ibareleri görülür. 
Bu metin bir hikayedir. "Masal" ibaresi anlatıyı 
terminoloj ik olarak masal yapmaz. "Az gidip çok gidip dere 
tepe düz gidip" (s. 
4)200 
ve "Az gider çok gider dere tepe düz 
gider" (s. 
34) 
şeklindeki masal kalıplarını andıran kalıplar 
metnin masal olarak nitelendirilmesini gerektirmez. Ayrıca 
200 
Başka bibliyografik künye verilmeden parantez içinde (s. 
) şeklinde gösterilen alıntılar Himmetziide S. Abdullah, 
Şah Kasım 
Hikayesi, 
2. bs., İstanbul, Cemiyet Kütüphanesi H. 1 333 / M. 1 9 17. 
bibliyografik künyeli esere aittir. 


127 
masal üslubundan uzak itibari zaman ve mekan tanıtımları 
dışında bu hikaye masal izi taşımaz. 
Şah Kasım Hikayesi, Dede Korkut Kitabı 'nda yer 
alan boyların iç içe oluşu özelliğini barındırmayan, bağımsız 
bir anlatı karakterindedir. 
Bamsı Beyrek boyunun bir 
çeşitlemesi hüviyetindedir. 
Hikaye hem nazma hem nesre yer vermekle birlikte 
nesir ağırlıklıdır. Yerleşik hayatın ve şehrin konuları anlatıda 
baskındır. Entrika, anlatının temel kurgusunda önemli ölçüde 
kendini hissettirir. 
Anlatıda metin içinde bazısı bağımsız bir dörtlük, 
bazıları karşılıklı olarak söylenmiş dörtlükler şeklinde 
nazımla karşılaşılınr. Hikayedeki 
33 
manzum metnin ikisi 
dışında kalanlarında dörtlük nazım birimi kullanılmıştır. 
Metin içinde nazım karşılıklı konuşmalarda, haber 
sorma, haber ve yardım çağırmada kullanılmıştır. Karşılıklı 
konuşmaların merkezinde Şah Kasım vardır. Şah Kasım, atı 
Bengiboz ile manzum olarak söyleşir, kervanbaşından haber 
sorup alırken karşılıklı söylenen şiirler devrededir. Şehzade 
Kasım tarafından söylenen, ama karşılıklı olmayan şiirler de 
vardır. Kasım, Hızır babadan imdat dilediğinde, atı 
Bengiboz' dan yardım istediğinde, düğün evine gelirken, 
düğün evinde ve Akkavak güzeline hitap ederken tamburasını 
çalarak kendisi söyler. 
Hikayedeki manzum metinler genellikle 
1 1
'li hece ile 
düzenlenmiştir. Aynı dörtlük içinde 
1 1
'li hecenin dışına 
çıkılarak 
1 O 
heceli, 
1 2
heceli, 
1 3 , 
hatta 
1 4
heceli mısralara da 
yer verilebildiği görülmektedir. Bir dörtlükte 

O, 1 1
ve 
1 2
'li 
hecenin kullanılabildiği olmuştur. Dörtlüklerin yapısına 
baktığımızda ilk üç mısra kendi içinde kafiyelidir, dördüncü 
mısra serbesttir. Karşılıklı söylenmiş dörtlüklerde de aynı yapı 
korunmuştur. Bir birine cevap niteliğindeki dörtlüklerin 
kafiyeleri de aynı değildir. 


128 
Şah Kasım Hikayesinde yazı dili kullanılmıştır. Yazılı 
hikayelerin giriş kalıp sözleri tercih edilerek anlatıya giriş 
yapılmıştır. Metinde Türkçe kelimelerin hakimiyeti vardır, 
ama Arapça ve Farsça kelimeler, kalıplar da kullanılmıştır. 
Şah Kasım Hikayesi 'nin destani üsluptan yoksun oluşu, epik 
karakterler ve özellikleri zayıf nitelikli olarak vermesi, 
yazıldığı devrin dil ve üslup özelliklerini yansıtması şu örnek 
cümle ile anlaşılabilir: 
Aman oğlum senin için bu kadar büyük bir diyarda 
kız yok mu da öyle kanlı ve zalim bir kız için peder ve valideni 
terk edip diyar-ı ahere gidiyorsun, ben bu ihtiyar yaşımda 
senden ayrılabilir miyim, sen olmayınca nasıl müteselli olur 
ve rahat ederim! diye feryad ü figan edip oğlunu bu 
arzusundan vazgeçirmek için çalıştı ise de muvaffak olamayıp 
çar- na-çar gitmesine müsaade ederek ve yol tedarikini görüp 
hazırlattı 
(s. 1 0). 
D. Şah Kasım Hikayesinin Kahramanları 
Şah Kasım Hikayesinin "iyi" vasıflı kahramanları 
Oğuz neslinden olmakl'a birlikte bozkırın soyluları değil, şehir 
hayatının aristokratlarıdır. Beyler ve hanlar yerine biz Şah 
Kasım Hikayesinde şah ve vezirleri görürüz, mücadelede 
kahraman, yardımcıları ve mücadele ettikleri kişi ve gruplar 
anlatının geniş kahraman kadrosunu teşkil eder. 
Hikayenin ana kahramanı Kasım'dır. Kasım'dan olay 
örgüsüne, kahramanın yaşına, içinde bulunduğu duruma ve 
mevkiine göre farklı sıfat ve yaklaşımlarla söz edilir. Eğitim 
aldığı sırada kahraman çocuktur, zor durumda kaldığında 
biçare genç, esir olduğunda mahpus, kılık değiştirince fakir 


129 
derviş, evlendiğinde zevç ve çoğunlukla şehzade nihayet şah 
olarak anılır201 • 
Hikaye kahramanı Kasım' ın yer yer ağladığı ve 
destek beklediği görülmektedir 
"Şehzade Kasım pusulayı 
şaşırıp doğru atı Bengiboz 'un yanına koştu ve orada atından 
teselli ve nasihat bekleyerek ağlayıp . . . " (s. 12, 13.) 
ve 
"Diğer 
taraftan şehzade Kasım ile kervanbaşının konuştuğunu ve 
şehzade Kasım 'ın ağladığını ve nihayet 
.
. . " ( s. 
25) 
örneklerinde olduğu gibi. 
Şehzade Kasım' a teselli ve cesaret veren atı Bengi boz 
olmaktadır: 
Gelir Hızır baba imdada bize 
Korkma ağam korkma meydan senindir ( s. 1 3 .) 
Şah Kasım Hikayesinde kahramanın babası şah, 
annesı de Hanım sultan olarak tanıtılır, isimleri verilmez. 
20 1 
Dede Korkut Kitabı 'nda Bamsı Beyrek için "Boz aygırlu 
Beyrek'', Bay Büre Han oğlu Bamsı Beyrek", "Yüzü nikablu Bamsı 
Beyrek" ve uzatılmış klişe olarak "Parasarın Bayburd Hisarından 
parlayıp uçan, ap alaca gerdeğine karşı gelen, Kalın Oğuz imrencesi, 
yedi kızın umudu, Kazan Beyin ınağı, Boz aygırlı Bamsı Beyrek" 
gibi epitetler kullanılmıştır. bk.: Prof. Dr. İlhan Başgöz, "Dede 
Korkut Destanında Epitetler", 
Milli Folklor, 
Bahar 1 998, S. 37, s. 
30. Şah Kasım hikayesinin kahramanı Kasım için bu anlamda hiçbir 
epitet kullanılmamıştır. Kasım, nadiren anlatıcı tarafından sadece 
ismiyle, çoğunlukla şehzade unvanıyla ve metnin sonunda da şah 
unvanıyla hikayede anılır. Bamsı Beyrek ile Şah Kasım'ın epitet 
kullanımı açısından farkını iki ayrı noktadan değerlendirmek 
mümkündür. Dede Korkut'un bütün boyları ve kahramanların 
niteliklerinin epitetler kullanılarak anlatımı dahil tanıtılması bir 
bütünlük gösterirken Şah Kasım hikayesi müstakil bir hikaye olarak 
kurgulanmıştır. İkinci ayrılık noktası da Şah Kasım' ın destan 
niteliklerinden çok uzak hikaye karakterli oluşudur. 


130 
Kendilerinden ayrıca peder, valide, hanımefendi, baba ve ana 
şeklinde söz edilir. 
Kasım' ın iki eşi olmuştur anlatıya göre. Kanlı zalim 
diye de nitelendirilen Akkavak güzeli ve metinde çoğunlukla 
kendisinden düşman şahın kızı olarak bahsedilen Huri Çere, 
Kasım ile nikahlanmıştır. 
Hikayede kahramanlar yerine göre birey olarak veya 
bir grup halinde takdim edilmiştir. Ana kahramanın yanında 
yahut karşısında bulunmalarına göre bu şahıs kadrosunda 
bulunanların sıfatları ve okuyucuya tanıtılmaları farklılık 
gösterir. 
Birey 
olarak 
hikayenin 
şahıs 
kadrosunda 
bulunanların çoğunun adları bildirilmez. Bir derviş, bızır baba 
(ortaya çıkınca derviş) , bir kadın, kadıncağız (ev sahibi), 
zindancıbaşı, düşman şahın kızı, kervancıbaşı ve gelin 
kahramanın yanında ve yardımında bulunan bireylerdir. 
Mektep hocası, Kasım'ın bacısı, hemşiresi ve berber 
kurgu içinde önemli bir yer işgal etmeden adından söz edilen 
şahıslar olurken Kasım' ın validesi, cadı kan, bir zenci olarak 
anılan ve Kasım' ın annesiyle yasak ilişkisi bulanan şahıs ile 
düşman şah, Baltacıoğlu Kel Vezir, cellatbaşı, kendilerine 
karşı mücadele verilen, kötü nitelikli kimselerdir. Mücadele 
bittikten sonra şahısların anlatı içindeki rolleri ve vasıflan da 
değişebilmektedir. Düşman şah, kahraman tarafından kızı 
alındıktan sonra kayınpeder olarak anılır. 
Şah Kasım Hikayesinde kahramanla 
ilişkileri 
bakımından ağırlıkları bulunmamasına rağmen isimleri geçen 
şahıslar da bulunmaktadır. Zindan esaretinde kahramanla 
birlikte bulunanların bir birlerine hitaplarında Ahmet, 
Mehmet diye seslenmeleri, Kasım' ın düğün evinde çalıp 
söylerken İsmail ve Kel Mustafa isimlerinin geçmesi bunun 
örnekleridir. 
Kendilerinden birey olarak değil de topluluk halinde 
bahsedilen şahıslar da vardır. 


131 
Vezirler, 
şahın 
maiyetindekiler, 
şehzadenin 
maiyetinde bulunanlar, Kasım' ın arkadaşları, şehzadenin 
refikleri, arkadaşları, 40 kişi, 40 bahadır (esir düştüklerinde 
40 biçare), ahali, dayeler, hizmetçiler, hademeler, cariyeler, 
atlılar, kervanda bulunanlar kastedilerek söz edilen hocalar, 
kervan, çocuklar, kadınlar, düğün halkı kahramanın 
çevresinde bulunan toplulukları; 
Adamlar (cadı karının 
topladığı adamlar) Güveyin (Baltacıoğlu Kel Vezir' in) akraba 
ve ehibbası, cellatlar, düşman şahın zindan kapısını bekleyen 
adamlar, şahın maiyeti, askerler ise karşısında bulunan ve 
mücadele etmek durumunda olduğu toplulukları anlatmak 
üzere metinde yer bulmuşlardır. 
Başta at olmak üzere hayvan kahramanlar anlatıda yer 
almaktadır. Kasım ' ın atı Bengi boz, lisana gelip konuşan, her 
güçlüğü aşmasında kahramana destek olan, fikir veren bir 
yardımcı olarak görülmektedir. Kahramanın 40 yiğidinin 
atlan, 40 katır, beygirler, keçiler, güzel kuşlar, köpek, tazı, 
bülbül, ördek, kaz, şahin ve baz da adları geçen hayvan 
kahramanlardır. 
E. Şah Kasım Hikayesi'nin Zaman Unsurları 
Hikayede kullanılan zaman ifadelerinin hiç biri tarih 
zamanına karşılık gelecek şekilde kullanılmış değildir. 
Çoğunlukla itibari denilebilecek ve masal metinlerinde 
kullanılan zaman ifadelerinin edası bu metinde de görülür. 
Metnin giriş kısmında kullanılan "Evvel zamanda" 
kalıp ifadesi bilinmeyen geçmiş zamana işaret eder. 
Kahramanın yolculuğu anlatılırken kullanılan "Az gidip çok 
gidip dere tepe düz gidip nihayet bir gün . . . " ifadesi de 
metnin, hikaye yerine masal olarak nitelendirilmesini 
gerektirmeyecek olsa da masal karakterinden izler taşıdığını 
gösterir. 


132 
Hikayede gün adı olarak sadece Cuma'nın yer 
aldığını görürüz. "Cuma gecesi" derviş tarafından verilen 
elmanın 
ne 
zaman 
yenilmesi 
gerektiği 
anlatılırken 
kullanılmıştır. Metinde geçen "yarım saat" ifadesi zamanın bir 
gün için 24 saatlik dilimle anlatıldığının ve saatin dilimlerinin 
kullanıldığının göstergesidir. 
Zaman formelleri olarak üç, yedi ve kırk sayılarına 
bağlı formeller metinde yer almıştır. Düğünün süresi üç 
gündür. Şah Kasım ve bahadırlarının zindan esaretinin 
müddetinden bahsedilirken hikaye metninin nesir kısmında 
hep yedi "sene" olarak süre belirtilirken; manzum kısımlarda 
yedi sene ile birlikte yedi "yıl" ifadesi de kullanılır. 
Ömür, yedi sene, birçok seneler, seneler, iki sene, 
günler ve haftalar, haftalar ile günlerce zaman ifadeleri, 
çoğunlukla kahraman ile doğrudan ilgili olan uzun zamanı 
gösteren ifadelerdir. 
Bir an evvel, bir müddet, birkaç gün sonra, bu gün, bu 
kadar zamandır, daha evvel, epey bir müddet, günlerden bir 
gün, o güne kadar, yakın bir zamanda şeklindeki belirsiz 
zamana dair ifadeler metin içinde sıklıkla görülür. 
Şafak atma vakti, sabahleyin, akşamüzeri, akşam, 
gece gibi bir günlük zaman diliminin vakitleri farklı 
biçimleriyle metinde yer almıştır. Metinde "öğle"ye dair 
kullanım yer almaz. 
"Sonra", zaman edatı olarak ve olaylar arasındaki 
geçişleri, bağlantıları kurmak için kullanılmışken metinde 
"önce" zaman ifadesine yer verilmeyip "evvel" kullanımı 
tercih edilmiştir. 
Kırımlı Süleyman Sudi Bey'in dili kullanma gücü ve 
üslubu hakkında fikir sahibi olmamızı da sağlayacak tezlik 
ifadelerindeki çeşitlilik dikkat çekicidir: Ansızın, bir dakika 
zarfında, birden bire, dakikasında, nagihani, o dakika. 
Sürekliliği nakletmek için akşam sabah, her gün, sabah 
akşam, 
gece 
gündüz 
şeklinde 
zaman 
kalıplarına 


133 
baş
vuru
lmuştur. Aynı şekilde, ertesi gün ve ferdası gün gibi 
aynı zaman dilimini anlatmak için farklı kelime tercihleri 
metinde kullanılmıştır. 
Eğlenme kelimesi "Eğlenip bir haber verin hocalar" 
mısraı içinde oyalanma, " vakit geçirme anlamında hikaye 
metninde yer almıştır. 
F. Şah Kasım Hikayesi'nin Mekan Unsurları 
Hikaye 
metninde 
mekanlar 
adlarıyla 
yer 
almamışlardır, hiçbir yer adı zikredilmemiştir. Oğuz ili en 
geniş mekan olarak ve sıklıkla anılırken hikaye kahramanının 
babasının ve şah olduktan sonra da kahramanın hüküm 
sürdüğü yerin bir şehir olduğunu anlarız. 
Yer adı kullanmayan yazar, okuyucuya itibari 
denilebilecek mekanları uzun uzadıya anlatmayı tercih 
etmiştir: Pek uzak olmayan mahal, bu kadar büyük bir diyar, 
Kanlı Kavak namında kızın bulunduğu memleket, Şehzade 
Kasım'ın pederinin şah olduğu şehir. Oğuz ili yerine zaman 
zaman memleket ve vatan tabirlerinin kullanıldığı da 
olmuştur. 
Seyahat sırasında kat edilen yollar, iller, şehir, şehrin 
kenarı, civarı, sahralar da geniş açık mekanlar, şehrin 
dışındaki meydan, yarış meydanı da dar açık mekan örneği 
olarak metinde görülür. Dağlar, metnin manzum kısmında 
kahramanın yaşadığı güçlükleri anlatan engel motifinin 
ifadesini 
güçlendirmek üzere işlev kazanmış olarak 
karşımızda durur. 
Kapalı mekanlar arasında geniş kapalı mekan olarak 
saray ve saraya dair ayrıntılar hikaye metninde yer almıştır. 
Saray' dan 
Kasım' ın 
kullandığı 
odasıyla, 
haremiyle, 
bahçesiyle birlikte bahsedilir. Sarayın ayrıca "ev" diye de 
nitelendirildiği 
görülür. 
Saray 
dışında 
anlatının 
kahramanlarının statüsünü de göstermeye yarayacak şekilde 


134 
adı geçen ve ikametgah niteliğinde bulunan konaktan, 
Akkavak güzelinin konağından söz edilir. 
Aristokrat kahramanların ve onların dışındaki 
şahısların yaşadığı yerler de ev, düğün evi veya hane şeklinde 
anlatılır. Ahır, kale ve mektep ikametgahların dışında kalan 
kapalı dar mekanlardır. Bu çerçevede sayılabilecek zindan ise 
ikametgah olmasa da kahraman ve yiğitleri için yedi yıl 
kalınan bir esaret mekanı olarak metinde görünmektedir. 
Çeşme, pınar ve pınarın başı su ile ilgili mekanlardır. 
Yazar tarafından sözü edilen, işlenen mekanlar, 
anlatının kurgusunda kahramanın psikoloj isini, toplumun 
sosyal ve ekonomik yapısını yansıtmak için, anlatıya konu 
olan zaman ve şartların kültürel zeminini tayin etmek için 
okuyucuya fikir verir202. Bu anlamda hikayede bahsi geçen 
tarlalar yerleşik hayatın hüküm sürmesinin, tarımın ekonomik 
değer oluşunun, konaklardan ve salondan söz edilmesi de yine 
yerleşik hayatın, şehir hayatının dolayısıyla metnin hikaye 
karakterinin göstergeleridir denilebilir. 
G. Şah Kasım Hikayesi'nin Epizodik Metin 
İncelemesi 
Halk hikayelerinin belli bir plan dahilinde incelenmeleri, 
giderek 
"bu 
tür 
anlatıların 
ortak 
bir 
şemaya 
bağlanabilecekleri" fikrini doğurmuştur. Nitekim Fikret 
Türkmen gerek derleme ve arşivleme, gerekse hikayelerin 
202 
Anlatılarda coğrafyanın, mekanın rolü ve önemi açısından 
bk. : Yrd. Doç. Dr. Ömer Solak, "Vüs'at 
O: 
Bener'in Dost­
Yaşamasız Adlı Kitabındaki Öykülerin Kurgusal Coğrafyası'', 
Turkish Studies 
-
Intemational Periodical For The Languages, 
Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 
6/4, 
Fall 
20 1 1 , 
s. 
79 1 .


135 
yapısı üzerindeki yoğun araştırmaları sonunda söz konusu 
ürünlerin dört bölümde incelenebileceklerini tespit etmiştir203 : 
1. 
Hazırlık bölümü 
a) 
Zaman 
b) 
Mekan 
c) 
Ailenin tanıtımı 
d) 
Çocuksuzluk 
e) 
Çare arama 
t) 
Ad verme 
g) 
Eğitim 
2. 
Aşık olma 
a) 
.Aşık olma 
b) 
Saz çalma ve şiir söyleme yeteneğini kazanma 
c) 
Sevgiliyi arama 
3. 
Sevgiliyi isteme ve engeller 
a) 
Memleketten ayrılma, 
b) 
Sevgilinin başkasıyla evlendirilmek istenmesi 
c) 
Kahramanın geri dönüşü 
4. 
Sonuç 

düğün)204 
Biz de bu inceleme şemasını bazı değişiklikler 
yapmak suretiyle esas alarak Şah Kasım Hikayesi 'nin 
epizodik yapısını veriyoruz. 
203 
Yrd. Doç. Dr. Nerin Köse, "Türk Halk Hikayelerinde 
Yapı", 
Araştlrmalar 
1, 
Ankara, Milli Folklor Yayınları, 1 996, s. 23 . 
204 
Fikret Türkmen' i n hikaye incelemeleri için ortaya 
koyduğu şema ve başka yapı inceleme modelleri için bk. : Y rd. Doç. 
Dr. Nerin Köse, 
age., 
s. 20-60. 


136 
1. 
Hazırlık Epizotu 
1. 
Zaman 
Şah Kasım Hikayesinde, yazılı hikayelerin gınş 
kalıplarından olan "Raviyan-ı ahbar ve nakilan-ı asar şöyle 
hikayet ederler ki . . . " (s. 3 .) girişi okurları geçmiş zamana 
götürürken "evvel zamanda" ifadesi çoğunlukla masallara 
özgü diyebileceğimiz "itibari" zaman unsurunun, başlama 
kalıplarından birinin hikayede 
kullanıldığını gösterir. 
Hikayenin bütününü dikkate aldığımızda da zaman unsurunun 
tarih zamanı ve belirli bir zaman kesitiyle değil, bilinmez bir 
geçmişle ilgili olduğu söylenebilir. 
2. 
Mekan 
Hikayenin girişinde mekan dolaylı olarak, şahın 
tanıtımıyla karşımıza çıkar. "Oğuz İli şahlarından . . . " 
ifadesiyle mekan anlaşılır. Hikayede mekana dair unsurlar 
açık ve konvansiyoneldir. Hikayede en çok geçen mekan adı 
"Oğuz İli"dir (s. 3 , 22, 23 , 34 vd.) . Oğuz ili dışında "Düşman 
olan şahın memleketi" (s. 20.) ve "Düşman şahın şehri" (s. 
44.), pek uzak olmayan bir mahal (s. 
8) 
şeklinde yine 
"itibari" 
diyebileceğimiz 
mekan 
anlatım 
tercihleri 
görülmektedir. 
Anlatıda olaylar çoğunlukla açık geniş mekanlarda 
geçerken saray, mektep ve başkahraman Şah Kasım ile 
yiğitlerinin yedi yıl kaldıkları zindan da hikayenin 
kurgusunda fonksiyonel karşılıkları olan geniş ve dar kapalı 
mekanlar olarak dikkat çeker. 


3. 
Ana - Baba (Ailenin tanıtımı) 
137 
Dede 
Korkut 
anlatılarının 
bütün 
boylarında 
başkahramanlar bir bey veya han ailesine mensuptur. Bu 
yönüyle Dede Korkut anlatılarının idareci ve aristokratları 
konu edindiği anlaşılmaktadır. Şah Kasım Hikayesinde de ana 
"Hanım Sultan" ve baba da "Oğuz ili şahlarından" (s. 3 .) diye 
tanıtılır. 
4. 
Çocuksuzluk 
Metinde çocuksuzluk "Oğuz İli şahlarından birinin 
izdivacından sonra seneler geçtiği halde hiç evladı dünyaya 
gelmemişti." (s. 3 .) şeklinde verilir. Çocuk sahibi olmak 
istemeleri iki nedene bağlanarak nakledilir: Ana babanın 
ölümünden sonra arkalarından dua etmesi ve devredilecek 
saltanat ile 
miras 
kalacak servete sahip olması için. 
5. 
Çocuksuzluğa Çare Arama 
İhtiyar veziri, çocuksuzluk nedeniyle derin üzüntüye 
düşen şahın huzuruna çıkar ve "Efendim Cenab-ı Hakk'ın 
hazinesi büyüktür. İnşallah yakın bir zamanda size bir evlat 
ihsan eder. Eğer arzu ederseniz bir müddet seyahate çıkalım, 
belki ağzı hayırlı bir adama tesadüf eder ve hayır duasını 
alırız" (s. 4.) diye 
teklifte bulunur. 
Çareyi 
Allah 'tan bekleme 
esastır. Dua, seyahat ve "ağzı hayırlı" adam çocuk sahibi 
olmada birçok başka hikayede de görülebilecek vasıtalardır. 
Seyahatleri sırasında aniden ortaya çıkan derviş, 
tebdil-i kıyafet geziyor olmalarına rağmen şah ve veziri tanır, 
dertlerini bilir, dermanı söyler. Cebinden çıkardığı elmayı 
şaha vererek bir Cuma gecesi sultan hanım ile birlikte soyup 
yemelerini, elmanın kabuklarını da bindikleri kısrağa 


138 
yedirmelerini söyler. Şah, söylenenleri yerine getirir, şahın 
oğlu, kısrağın tayı olur (s. 4, 5.) 
6. 
Ad Verme 
Dede Korkut boylarından Kam Pürenün Oğlı Bamsı 
Beyrek'te "Ol zamanda bir oğlan baş kesmese kan dökmese 
ad komazlardı " şeklinde ifadesini bulan kahramanlık ruhunun 
ve epik üslubun Şah Kasım Hikayesi 'nde görülmediğinin de 
delili sayılabilecek adlandırma ile karşılaşırız. 
Şah Kasım Hikayesinde henüz doğum olmadan, 
derviş tarafından adlar belirlenir: "Bu elmayı alıp 
memleketinize avdet ediniz, bir Cuma gecesi elmayı soyup 
sultan hanım ile yerseniz ve kabuklarını dahi bindiğiniz 
kısrağa yedirirseniz, dokuz ay, dokuz gün, dokuz gece, dokuz 
saat tamam olunca sizin bir oğlunuz olacağı gibi kısrak dahi 
bir tay doğuracaktır. Çocuğun ismini Kasım koyunuz lakabı 
dahi Bey Böyrek olacaktır. Tayın ismini de Bengiboz 
koyunuz! (s. 5 . ) Hikayede derviş ad vermek için tekrar 
ortaya çıkmaz205, doğumlar gerçekleşince hemen isimler 
verilir (s. 6). 
7. 
Eğitim 
Halk hikayelerinde iki farklı eğitim görülür: İlmi 
eğitim ve silah eğitimi. Hikayenin konusu ve üslubu 
çoğunlukla eğitim hususunda belirleyici rol oynar. Şah Kasım 
Hikayesini bu yönüyle değerlendirdiğimizde sadece ilmi 
205 
Bamsı Beyrek boyu ve Bey Böyrek hikayelerinde 
doğumdan yıllar sonra (çoğunlukla yedi, bazen on yıl vb.) derviş 
tekrar gelerek ad verir. Örnek için bk.: Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, 
Dede Korkut Kitabı İncelemeler - Derlemeler - Aktarmalar 
il, 
Konya, Selçuk Üniversitesi Yaşatma ve Geliştirme Vakfı, 1 998, 
s.960. 


139 
eğitimden ve dolaylı olarak bahsedildiğini söyleyebiliriz. 
Kahramanlık hikayelerinde kimi zaman silah eğitimiyle 
birlikte ilmi eğitimden de söz edilirken Şah Kasım 
Hikayesinde eğitim "Çocuk sekiz on yaşına kadar geldiği 
zaman mektebe ve tahsil-i ilme başladı." (s. 6) şeklinde geçer. 
Nasıl bir eğitim verildiği konusunda da ayrıntı yer almaz. 
8. 
Entrika ve tertipler 
Kasım, mektepten geldiği bir gün, her zaman olduğu 
gibi sevmek için tayının yanına gider. Tay, dile gelir ve 
annesinin bir zenci ile görüştüğünü bildirip onu engellemesini 
söyler (s . 6). Annesi, odasında iri vücutlu bir zenci ile 
yakalandığından 
ve 
Kasım' ın bu 
durumu 
babasına 
söyleyebileceği endişe ve korkusuyla türlü entrika ve 
tertiplere başvurur. Kasım' ı uzaklaştırmak veya ortadan 
kaldırmak için çareler arar. Önceden tanıdığı bir cadı karıyı 
saraya çağırır, onun düşündüğü tertipleri uygulamaya 
koyarlar. 
Yemeğine zehir konulması, zehirli gömlek 
giydirilmesi hilelerine başvururlar, her seferinde Kasım, atı 
Bengiboz'un olacakları bildirip uyarması sayesinde canını 
kurtarır (s. 7-8). 
Cadı karı üçüncü çare olarak Akkavak güzeli 
sayesinde Kasım 'dan kurtulma yolunu önerir (s. 8). Akkavak 
güzeli kendisiyle evlenmek isteyen delikanlıları ileri sürdüğü 
şartları 
yerine 
getiremedikleri 
ıçın başlarını 
alarak 
öldürmektedir (s. 8-9). Kasım'ın Akkavak güzeline karşı ilgi 
ve merak duymasını sağlayarak ortadan kaldırılması da bir 
başka tertip örneğini teşkil ederken, diğer taraftan hikaye 
kurgusunda aşık olma epizoduna geçişi de sağlar. 


140 
il. 
Aşık Olma Epizotu 
Şehzade Kasım'ın Akkavak güzeline ilgi duyması bir 
resim vasıtasıyla sağlanır. Kasım' ın mektepten dönüşünde, 
sarayın önünde verdiği fikir neticesinde sultan hanımdan bin 
altın alan cadı karının etrafında toplanan kalabalık ve 
ellerindeki Akkavak güzelinin resmi ile hakkında anlatılanlar 
kendisinde merak uyanmasını sağlar. Ne olduğunu anlamaya 
çalışan şehzade, ileri sürdüğü üç şartı ne olursa olsun 
karşılayıp Akkavak güzelini alıp getireceğini söyler (s. 8-9). 
Şah Kasım Hikayesi 'nde, şehzadenin aşık olduğundan söz 
edilmez, aşk, telaffuz edilmeden, adı anılmadan vardır. 
"Kulaktan duyma" ve "Kızın resmini görerek" aşık olma söz 
konusudur. 
ili. 
Sevgiliyi İsteme ve Engeller Epizotu 
Şehzade Kasım, Akkavak güzelinin resmını gorup 
hakkında anlatılanları dinleyip uyanan isteğiyle harekete 
geçer. Şehzade kendisini engellerin beklediğini bilir, ama 
hangi engellerle karşılaşacağından habersizdir. Şehzade 
Kasım, kendisiyle evlenmek isteyenler için üç şart ileri süren 
kızın engellerinden önce, bu engellerle karşılaşmaması için 
ikaz niteliğindeki engelleme gayretleriyle karşılaşır. 
1. 
Engellerin Engellenme Gayretleri 
1.a. 
Babanın Engelleme Gayreti 
Şah, oğlunu karşılaşacağı zorluklar, hatta canından 
olma tehlikesi karşısında engellemek ister. Şehzade Kasım, 
babasının engellemesi karşısında gitme kararından vaz 
geçmez ve şah çaresiz izin verir (s. 1 0). Hikayede, anlatıya 
yeni bir yön veren memleketten ayrılma durumu şöyle 
anlatılır: "Şehzade Kasım, peder ve validesiyle vedalaşıp 


141 
kendisiyle büyüyen Bengiboz' a binerek yola revan olup gitti. 
Birkaç gün bu suretle neredesin zalim kız ! . diye gidip nihayet 
bir gün Kanlı Kavak güzeli namında kızın bulunduğu 
memlekete vasıl oldu" (s. 1 0). Daha önce kendisinden 
Akkavak güzeli olarak bahsedilen kızdan "Kanlı" diye söz 
edilmesi engellerin zorluğu hakkında okuyucı.ıda algı 
yönelmesini de sağlayan bir unsur olarak dikkat çeker. 
1.b. 
Yaşlı Kadının Engelleme Gayreti 
Şehzade Kasım, kızın memleketine ulaşınca geceyi 
geçirmek için misafir olduğu yaşlı kadına gelme nedenini 
açıklar. Kadın, şehzadeyi engellemek ister, ama gayretinde 
başarılı olamaz: "Akkavak güzelinin kanlı ve zalim bir kız 
olduğunu, şimdiye kadar pek çok gençleri mat ettiğini beyan 
ve hikaye ederek bu sevdadan vaz geçmesini söyledi ise de 
Şehzade Kasım kabul etmeyerek: 
- Valide, ben şehzadeyim. Peder ve validemi, memleketimi 
terk ederek o kız ile görüşmek için geldim. Ya mağlup olurum 
yahut da onu mağlup ederek beraber alıp giderim! diye 
fikrinde musır olduğunu beyan etti ( s. 1 1 ). 
2. 
Kızı Alabilmek İçin Öne Sürülen Şartlar 
Şehzade Kasım, evinde misafir olarak kaldığı yaşlı 
kadın vasıtasıyla Akkavak güzelinin, kendisine talip olanlar 
için öne sürdüğü şartları öğrenir. Şartların neler olduğunu 
soran yaşlı kadına Akkavak kızı "Valide, bütün cihan bilir ki 
benim üç şartım vardır. Her kim bunların üçünü de icra ederse 
ben onunla evlenerek bu hale hatime çekeceğim. Aksi 
takdirde başlarını kesmekte devam edeceğim! cevabını verdi ..
Kadıncağız Akkavak güzeline: 
Mademki öyledir; şartlarınızı söyleyiniz de kendisine 
(s. 1 1 ) bildireyim! dedi. Akkavak güzeli : 


142 
Şartlarımdan birinci at yarışı, ikinci taş atmak, 
üçüncüsü de güreştir. Git kendisine böyle haber ver. Yarın 
sabah hazır olsun ! dedi. Kadıncağız melül ve mahzun 
hanesine avdet ederek Şehzade Kasım' a Akkavak güzelinin 
söylediklerini hikaye etti (s. 1 2). 
İlk şart olan at yarışında Şehzade Kasım, manevi 
gücün desteğiyle ve Bengiboz sayesinde galip gelir: " . . .
şehzade Kasım duasını itmam ettikten sonra tekrar atına 
binerek koşturmaya başladı, Bengiboz, kuş gibi uçarak 
Akkavak güzelinden evvel yarış meydanına erişti. Ahalinin 
meserreti kıyas kabul etmeyecek bir dereceyi bulmuş idi, 
Bengiboz'u, Akkavak güzelinin konağındaki ahırlardan birine 
çektirdi. Aradan yarım saat geçtiği halde Akkavak güzeli, güç 
hal ile yarış meydanına gelebilmiş idi (s. 1 6). 
İkinci şart olan taş atma yarışını da Şehzade Kasım 
kazanır. Akkavak güzeli, ilk taşı delikanlının atmasını teklif 
eder, şehzade kabul etmez. Delikanlının attığı taşlar, kızın 
attıklarından çok daha ileri düşünce bu yarışta da kız yenilmiş 
olur (s. 1 6- 1 7). 
Üçüncü şart güreşte galip gelmektir. 
Güreş 
müsabakası oldukça zorlu geçer. Akkavak güzeli ilk hamlede 
şehzadeyi mağlup eder ve galibiyetini, delikanlının at yarışını 
kazanmasının bedeli sayar, ikinci defa kazandığı güreşi taş 
atma · yarışının karşılığı olarak değerlendirir, son güreş ise 
bütün yarışların galibini belirleyecektir. 
Bengiboz'un verdiği taktikle şehzade, Akkavak 
güzeline hücum ederek memelerini sıkıp kızı yere yatırır ve 
mağlup eder. Akkavak güzeli, Şehzade Kasım' ın münasip eş 
olduğunu kabullenip206 ne kadar cariyesi varsa azad eder, 
206 
Kasım 'ın bu şartları yerine getirmesi evliliği, alplara 
mahsus evliliği hak etmesi anlamına gelmektedir." Alplara mahsus 
evlilik, epik baş kahramanın kendisine uygun eşi arayıp bularak her 
türlü şartı yerine getirip, sınavlardan geçtikten sonra onunla 
evlenmesidir." bk.: Kıdırbayeva, Burul - Abdıkerim Muratov 


143 
emlakini satıp kıymetli eşya ve mücevherlerini 40 katıra 
yükletip şehzade ile birlikte delikanlının babasının şah olduğu 
şehre giderler ( s. 
1 8). 
3. 
Memleketten Ayrılma ve Kahramanın Esir Düşmesi 
3.a. Memleketten Ayrılma 
Şehzade 
Kasım' ın 
karşılaştığı 
engelleri 
aşıp 
memleketine geri dönmesi, annesi ile cadı karının yeni 
planlarını icraya koymalarını gerektirir. Halk hikayelerinde 
kahramanın memleketinden ayrılması, uzaklaşması yaşanacak 
olaylar ve anlatı kurgusu açısından önemlidir. Halk 
hikayelerinde anlatının kahramanının epik karakterli bir 
kahramanlık mı göstereceği, yoksa aşk nedeniyle mi hareket 
edeceği, yani memleketinden ayrılma nedeninin ne olduğu 
anlatının konusu ve niteliği için belirleyici özellik gösterir 
denilebilir. 
Şehzade Kasım' ın memleketinden ayrılması, annesi 
ve cadı karı tarafından, ortadan kaldırılmak üzere tertiplenen 
planların devamı niteliğinde bir nedene dayanır. Şehzadenin 
annesi ile cadı karı arasında geçen konuşmalar bu durumu 
açıklar: 
Bu defa da kurtuldu, şimdi ne yapacağız ! diye sual (s. 
1 8) 
edince cadı kan : 
Hele gelsin bakalım. Bir de bizim düşmanımız olan 
şahın kızını getirmesi için iğfal ederiz! diye karar verdiler (s. 
1 9). 
Şehzade Kasım: "Gördünüz mü valide. İşte mağlup olmaz 
Akkavak güzelini mağlup edip getirdim!" deyince validesi: 
(Aktaran: Mehmet Aça )

"Alplara Mahsus Evlilik", 
Milli Folklor, 
Bahar 1 998, S. 37, s. 78. 


144 
"Oğlum bir kız getirmışsınız ne olabilir. Eğer yiğit iseniz 
düşmanımız olan şahın kızını git getir ki o vakit sizin kuvvet 
ve şecaatinizi tasdik edeyim! " dedi (s. 1 9). Bunun üzerine 
şehzade Kasım, onu da getirim diyerek kendi dairesinde 
birkaç gün dinlenir, anne ve babasından izin alarak Akkavak 
güzeli ile vedalaşır ve birkaç gün sürecek yolculuğa çıkar, 
memleketinden ayrılır. 
3.b. 
Kahramanın Esir Düşmesi 
Şehzade Kasım ve yanındaki 40 yiğit, düşman olan 
şahın memleketine ulaştıklarında vakit gecedir, kale kapıları 
kapalıdır. O gece orada istirahat edip sabah erkenden kaleye 
girmek için atlarının gemlerini kollarına takarak uykuya 
dalarlar. Hikayede başkahraman ve yiğitlerinin baskına 
uğrayıp esir düşmeleri şöyle anlatılır: "Çünkü o diyara giden 
her yolcu yetiştiği gün uykuya yatarsa 40 gün kadar uyanmaz 
imiş. Bu zavallılar da uyudular ve sabahleyin kalkmaya 
muvaffak olamadılar. Ertesi gün sabahleyin düşman şah kale 
civarındaki köşküne çıktığı zaman gördü ki kale civarında pek 
çok atlı var. Hemen maiyetine gidip bunların kim olduklarını 
anlamak için asker gönderilmesini emretti. Şahın emri ile 
giden askerler gelip bu biçareleri uykuda oldukları halde esir 
edip getirdiler." (s. 20) Bu baskın ve esaretten şehzade 
Kasım'ın atı Bengiboz haricinde kurtulan olmaz ve yedi sene 
sürecek zindan hayatları başlar (s. 2 1 ). 
4. 
Sevgilinin Başkasıyla Evlendirilmek İstenmesi · ve 
Kahramanın Durumu Öğrenmesi 
Şehzade Kasım ve beraberindeki 39 yiğidi yedi yıl 
zindanda tutan şahın, maiyetine esirlerin tıraş edilmelerini 
emretmesiyle hikaye yeni bir yön bulur (s. 2 1 ) . Zindan ve 


145 
karanlıkla birlikte güneş ve ışık hikayede yer almaya başlar 
ki; bu kurtuluş için ümit yollarını da gösterir. 
Şehzade Kasım, yaklaşmakta olan kervanı bekler, 
geldiği zaman kervancıbaşı ile manzum olarak söyleşir, 
sırasıyla Oğuz İli 'nden, ana babasından, Akkavak güzelinden 
ve Bengiboz'dan haber alır (s. 23, 24). Şehzadenin aldığı 
haberler olumsuzdur, hele de 
Biz gelmeden pazarlığı kurdular 
Kimden kime nasip oldu dediler 
Baltacıoğlu Kel Vezire verdiler 
İşte böyle gördüm illeriniz[i] (s.24) 
diye kervancıbaşı Akkavak güzeli ile Baltacıoğlu Kel Vezirin 
evlilik hazırlığında olduğunu bildirir. 
iV. 
Kahramanın Dönüşü ve Tekrar Ortaya Çıkması 
Epizotu 
1. 
Kahramanın Yardım Alması ve Dönüşü 
Şehzade Kasım, aldığı haberlere üzülerek ağlamakta 
iken düşman şahın kızı, delikanlıyı görür, meraklanır. 
Zindancıbaşını söylediği sözlerle, verdiği bir kese altınla ikna 
eden şahın kızı zindancıbaşından yararlanarak delikanlı ile 
görüşmenin ve ona yardım etmenin yolunu açar. Şehzadenin 
kendisi için geldiğini anladıktan sonra da kurtuluş çaresini 
gösterir (s. 24-28). 
Şahın kızı tarafından kahramanın nasıl kurtulacağı, 
arkadaşlarını nasıl kurtaracağı belirlenmiştir. Kahramanın 
hikaye akışı içinde kadınların doğrudan veya dolaylı olarak 
yönlendirilmeleriyle harekete geçtiğinin bir başka göstergesi 
de kurtuluş için verilen fikir ve gösterilen yardımlardır. Şahın 
kızı, memleketine gittikten 40 gün sonra geri dönmesi şartıyla 


146 
delikanlıya yardım edecektir (s. 28). Babasının ateşten çok 
korktuğunu ve ateşle tehdit edilmesini söyler. Mahpuslar 
teslim edileceğinde 40 kişi olmaları gerekirken sayının 39 
olduğunu görüp eksik olan mahpus yerine kendisinin talep 
edilmesini, böylece bütün arzularına kavuşacağını bildirir. 
Şehzade Kasım, yaşanacakları hapiste olan arkadaşlarına 
anlatır, sabretmelerini söyler ve zindancıbaşını takip eder, 
kale duvarından bir iple sarkarak kurtulmuş olur (s.29-30). 
Kahramana dönüş yolundaki yardımların başlangıcı 
düşman şahın kızı ve zindancıbaşının katılımıyla olurken, 
diğer taraftan memlekete ulaşabilmesi de kahramanın atı 
Bengiboz'un imdada yetişmesi ve yardımlarıyla mümkün olur 
(s. 32). Bengiboz da yaralı ve yardıma muhtaçtır. Kahramanın 
Hızır'ı şiir ve dua ile çağırması sonucunda bir derviş ortaya 
çıkar, yaralarına okuyup üfler, at iyileşir, derviş gözden 
kaybolur (s. 34). Gerçekleşen yardımlar sayesinde şehzade 
Oğuz İli 'ne dönebilir. 
2. 
Kahramanın Tekrar Ortaya Çıkması 
Kahramanın memleketinden ayrılmasının üzerinden 
yedi yıl geçmiştir. Varlığına bağlı olarak cereyan eden olaylar 
yön değiştirmiştir, daha doğrusu şehzadenin öldüğü 
düşünülmektedir. Kahraman, memleketinde (hikaye metnine 
göre saçı sakalı uzadığından ve fakir bir derviş kılığında 
geldiğinden) tanınmaz (s. 34-35, 37). Akkavak güzeli, 
Baltacıoğlu Kel Vezirle düğündedir, kız kardeşi, ağabeyini 
tanımaz, annesi şehzadenin tamburası istenildiğinde oğlundan 
yadigar olduğunu söyleyip vermek istemez ( s. 3 7). 
Şehzade Kasım düğün evine gider, düğün adetleri icra 
edilirken dahil olur. Damadın evinde ortaya konulan kabağın 
silahla nişan alınıp vurulmasında muvaffak olur. Kabağı 
vurana büyük bir hediye verilmektedir, şehzade, damadın 
takkesini ister, alır, damadı mat eder (s. 36). 


147 
Kahramanın ortaya çıkması ve tanınması düğün 
evinde olur. Önce erkeklerin bulunduğu kısımda tambura 
eşliğinde şarkılar söyleyen derviş (şehzade Kasım), daha 
sonra da kadınların ricasıyla onların yanında çalıp söylemeye 
başlar. Oğlu zindanda olan İsmail'i ve annesini (s. 38), Kel 
Mustafa ve hanımını (s. 39), tanıdığını belli edecek şeyler 
söyler. Vezir, dervişin (şehzade Kasım) harem dairesinde 
olduğunu şikayet üzerine öğrenince hiddetlenir ve kafasının 
kesilmesi emrini verir (s. 39-40). 
Kahraman, çalıp söyleyerek, başını kesmek üzere 
gelmiş olan cellatları oyalar (s. 40). Kendisini dinlemeye 
gelen Akkavak güzeli, söylenenlerden dolayı bu dervişin 
şehzade Kasım olabileceğinden şüphelenir, bu düşüncesi 
metinde kadınlar arasındaki konuşmalarla verilir: 
"Bu derviş benim kanlı olduğumu nereden biliyor diye 
düşünmeye başladı ve bu düşünce ile yanında bulunan 
kadınlara: 
Acaba bu derviş Şehzade Kasım mıdır diye sual 
eyledi ise de kadınlar: 
Neye bu suretle düşünüyoruz. Şehzade Kasım'ın 
kemikleri bile çürümüş olmalıdır!" (s.4 1 ). 
Cellatlar, başını vurmak üzere iken derviş (şehzade 
Kasım) kimliğini açıklayarak ortaya çıkar: 
Müsaade ediniz şu geline dahi bir beyit söyleyeyim de 
sonra istediğiniz gibi hareket ediniz! diyerek Akkavak 
güzeline: (s.42) 
Ağalar hançerden aktır bileğim 
Hak yanında kabul olur dileğim 
Beyazlar mı giydin benim meleğim 
Seni gelip görmek idi dileğim 


148 

Cellatbaşı hançerini koy kına 
Şehzadedir çıktı şimdi karşına 
Gidin haber verin Şah babamıza 
Derviş değil ben Şehzade Kasımım 
deyince cellatlar karşılarındakinin Şehzade Kasım olduğunu 
anlayarak derhal firar ettiler (s. 43). 
V. 
Sonuç Epizotu 
Şah Kasım Hikayesi mutlu son ile biter. Şehzade 
Kasım, korkusundan saklanmış olan Baltacıoğlu Kel Vezir'i 
buldurur, affeder, hatta babasının da müsaadesini alarak kız 
kardeşiyle evlendirir (s. 42-43). 
Şehzade Kasım, düşman şahın şehrine giderek daha 
önce planlandığı şekilde mahpusları kurtarır (s. 43-45). 
Dönüşlerinin ilk haftasında büyük bir düğün yapılır ve 
şehzade, Akkavak güzeli ile ardından ertesi hafta da yeni 
nişanlısı olan düşman şahın kızı ile gerdeğe girer. Şehzade 
Kasım ile birlikte yedi sene hapis kalmış olan yiğitler de 
hasretlerine kavuşurlar ( s. 4 7). 
İki sene sonra şehzade Kasım'ın babası hastalanır, 
ölür. Bütün vezir vüzera ve ahali şehzadeye, şah olması için 
biat ederler. Kasım, şah olur. Senenin altı ayını 
kayınpederinin yanında, diğer altı ayını da Oğuz İli 'nde 
geçirip mesut bir ömür sürer (s. 48). 


H. Alpamıs, Bamsı Beyrek, Bey Böyrek ve 
Şah Kasım Anlatılarının Epizodik İnceleme 
Tablosu 
149 
Anlatı metinlerinin epizot incelemelerini tablolar 
halinde vererek karşılaştırmanın daha açık görülebilmesi 
hedeflenmiştir. () işaretleri arasında hangi açıdan konuya 
yaklaşıldığı belirlenmiştir. - işareti bulunan yerler, metnin 
ilgili kısmında bir bilgi verilmediğini ifade etmektedir. 
İncelemeye esas tuttuğumuz dört anlatının her birinin, 
bir birinden az çok farklı çeşitlemeleri bulunmaktadır ve o 
çeşitlemeler değerlendirildiğinde de dil ve anlatım özellikleri 
bakımından, isimlendirmeler, olayların gerçekleşme sırası ve 
nedenleri açısından bazı değişiklikler görülebilir. 
Şah Kasım Hikayesi, konumuzun odağını teşkil 
ettiğinden düzenlemede bu metin esas alınmıştır, olayların 
gerçekleşme sırası aynı olmayabilmektedir. Tabloda Alpamıs 
Destanı207, Alpamıs; Kam Pürenün Oğlu Bamsı Beyrek 
Boyı208, Bamsı Beyrek; Bey Böyrek Hikayesi209; Bey Böyrek 
ve 
Şah Kasım Hikayesi210 
de Şah Kasım olarak 
kaydedilmiştir. Tablolar epizotlara göre ayrı ayrı başlıklar 
altında verildikten sonra gerekli görülen açıklamalar 
yapılmıştır. 
207 
Metnin tamamı için bk.: Prof. Dr. Fikret Türkmen -Yrd. 
Doç. Dr. Metin Arıkan (haz. ), 
Kazak Destanları 
-

Alpamıs ve 
Kambar Batır, 
Ankara, Türk Dil Kurumu, 20 1 1 , s. 37- 1 73 .
208 
Metnin tamamı için bk. : Muharrem Ergin, 
Dede Korkut 
Kitabı 
-
1, 
8. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 20 1 1 ,
s. 
1 1 6- 1 53 .
209 
Metnin tamamı için bk.: Saim Sakaoğlu, "Bey Böyrek 
Hikayesinin Bayburt Rivayeti", 
Türk Kültürü Araştırmaları, 
yıl: 
1 966-1 969, (Ankara 1 973), C. 3-6, s. s. 1 70 - 1 80. 
2 1 0 
bk.: Bu kitapta ilk defa olarak Latin harfleriyle verilen 
Şah Kasım Hikayesi Metni. 


150 
1. 
Hazırlık Epizodu Tablosu 
Anlatının 
Alpamıs 
Bamsı 
adı 
Zaman 
Eski 
zamanda 
-
Jiydeli 
Baysın 
Mekan 
bozkırı, 
-
Konırat21 1
denilen el 
Ana-Baba, 
Ailenin 

tanıtımı 
Analık / 
-
(Anne / 
Bayböri 
Pay Püre Big, 
Pay Piçen Big 
Çocuksuzluk 
Bayböri 'nin 
(süresi) 
80. 
yaşına 
-
kadar 
Bey Böyrek 
Şah Kasım 
Vaktin 
Evvel 
birinde 
zamanda 
-
Oğuz İli 
- / Bir 
Hanım 
padişah 
Sultan / Şah 
-
Seneler 
2 1 1
Kazak cüzlerinden Orta Cüz, altı boydan (Kıpçak, Argın, 
Nayman, Kerey=Girey, Vak=Yak ve Konğırat) meydana gelmiştir. 
Irgız ve Turgay nehirlerinden Sir Derya'ya kadar ve Altay ile 
Tarbatağay Dağları'ndan Balkaş Gölü'ne kadar uzanan toprakları 
kapsıyordu. bk. : Baymirza Ha yit, 
Türkistan Devletlerinin Milli 
Mücadele Tarihi, 
Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1 995, s.24. Bu altı 
boy adından biri olan Konğırat, boy adı olmakla birlikte bu boya 
mensup olanların yaşadığı yeri anlatmak için Alpamıs Destanı 'nda 
"Konırat denilen elinde" şekliyle kullanılmıştır. . bk. : Türkmen, 
Prof. Dr. Fikret-Yrd. Doç. Dr. Metin Arıkan (haz. 
), Kazak 
Destanları 
-

Alpamıs ve Kambar Batır, 
Ankara, Türk Dil 
Kurumu, 20 1 1 , s. 38. 


151 
Çocuksuzluğa 
Seyahat, 
Seyahat, 
çare arama 
Seyahat, 
dervişin 
hayır dua, 
(çare bulma 
dua, toy 
Dua 
verdiği 
dervişin 
yolu) 
kılma 
elma 
verdiği 
elma 
Ad verme 
Şaştı Aziz 

Dede 
(Ad veren I 
Oğul için 
Korkut 

Derviş 

Derviş 

Verilen ad I 
Alpamıs, 
Boz aygırlı 
Kasım / 
Lakap) 
kız için 
Bamsı 
Bey Böyrek 
Bey Böyrek 
Okul, ok ve 
Eğitim 
-
-
yayla ilgili 
Mektep 
silah 
eğitimi 
Entrika ve 
Kasım'm 
tertip 
Cadı 
annesi ve 
(yapanlar) 
kocakarı 
-
-
cadı karı 
Metinlerde "zaman" unsuruna eski zamanda, vaktin 
birinde, evvel zamanda gibi "itibari" ifadelerle yer verildiğini 
görmekteyiz. Bamsı Beyrek boyunun hazırlık epizotunda 
zaman ifadesi bulunmaz, ama metin içinde "Oğuz 
zamanında"212 şeklinde yer alır. Yine aynı şekilde Bamsı 
Beyrek ve Bey Böyrek metinlerinin giriş kısmında 
zikredilmeyen mekanlar "Oğuz" veya "Oğuz eli" .şeklinde 
metin içinde verilir. 
Ana-babanın, ailenin tanıtıldığı kısımlarda Alpamıs 
ve Şah Kasım metinlerinde babalar ile birlikte Analık ile 
Hanım Sultan, yani anneler ısım veya unvanlarıyla 
kendilerinden bahsedilen kadınlardır. Bamsı Beyrek ve Bey 
Böyrek anlatılarında ise sadece babaların tanıtımı yapılmıştır. 
2 12 
Muharrem Ergin, 
age., 
s. 
1 29. 


152 
Alpamıs'ta baba adı Bayböri, Bamsı Beyrek'te baba adları 
olarak Pay Püre Big ve Pay Piçen Big olarak verilirken Bey 
Böyrek ve Şah Kasım'da isimleri zikredilmeden, bir padişah 
ve şah şeklinde unvanlarıyla babalar tanıtılmıştır. Bamsı 
Beyrek boyunda çocuğu olmayıp oğul isteyen Pay Püre Big 
ve kız çocuk sahibi olmayı isteyen Pay Piçen Big'in adları 
verilir, anne adlan yoktur. 
Çocuksuzluk motifi ele aldığımız bütün metinlerde 
ortaktır. Çocuksuzluğun çok uzun süredir devam ettiği 
Alpamıs 'ta Bayböri 'nin 80. yaşına gelmiş olmasıyla, Şah 
Kasım' da evliliğin üzerinden seneler geçmiş olmasına rağmen 
çocuk sahibi olmayışları ile anlatılır. 
Çocuksuzluğa çare aramada seyahate çıkma bütün metinlerin 
ortak yoludur, seyahatin yanında hayır dua ve derviş 
tarafından verilen elma da çare arayışta dikkat çeken unsurlar 
olarak görünür. 
Kahramanlara ad veren kişinin manevi güç sahibi olmak ortak 
özelliğinin bulunması dikkat çecicid�r. Alpamıs 'ta Şaştı Aziz, 
Bamsı Beyrek'te Dede Korkut, Bey Böyrek ve Şah Kasım'da 
ise derviş, kahramana isim verir. Alpamıs 'ta kahraman ile 
birlikte kız kardeşine de isim verilir. Şah Kasım'da 
kahramana Kasım adıyla birlikte bir de lakap verilir: Bey 
Böyrek 
Ad vermenin zamanına gelince; Alpamıs 'ta ve Şah 
Kasım'da doğumlardan önce adların verildiği, Bey Böyrek'te 
yedi yaşında, Bamsı Beyrek'te ise kahramanlık gösterdikten 
sonra ad koyma işinin gerçekleştiği anlaşılmaktadır. 
Alpamıs ve Bamsı Beyrek metinlerinde eğitim konusu 
işlenmemiştir. Şah Kasım'da sadece mektep eğitiminden söz 
edilir, Bey Böyrek'te ise okul eğitimi ile ok ve yay ile ilgili 
silah eğitimi de anlatılır. 
Entrika ve tertiplerden bahsedilen anlatılarda kadın 
tipler vardır: Anne ve cadı kan. 


il. 
Aşık Olma Epizodu Tablosu 
Anlatının 
Alpamıs 
Bamsı 
adı 
Kızın adını 
Kızın adını 
Aşık olma 
duyarak, 
duyup 
biçimi 
mektubunu 
kendisini 
okuyarak 
görerek 
153 
Bey 
Şah Kasım 
Kızın 
Kızın 
resmini 
adını 
görerek, 
duyarak 
hakkında 
anlatılanları 
Aşık olma epizotunda kahramanın aşık olma 
biçimlerinden kızın adını veya hakkında anlatılanları duyma, 
ele aldığımız metinlerin tamamında bulunur. Alpamıs'ta 
ayrıca kızın yazmış olduğu mektubun, kahraman tarafından 
okunması da etkilidir. Kahramanın aşık olması, incelediğimiz 
Alpamıs, Bamsı Beyrek, Bey Böyrek ve Şah Kasım 
metinlerinde ilk eşle ilgili ve sınırlıdır. İkinci eş olan düşman 
idarecinin kızının aşkı tek taraflıdır. Kahramanlar esaretten 
kurtulmak için yardımını gördükleri kızla evlenirler, ama kıza 
aşık olmamışlardır. Aşk, bu anlamda anlatılarda hakim konu 
ve uzun uzadıya anlatılan bir mevzu değil, bir kurgu unsuru 
şeklinde kalmıştır denilebilir. 
111. 
Sevgiliyi İsteme ve Engeller Epizodu Tablosu 
Anlatının adı 
Alpamıs 
Bamsı 
Bey 
Şah 
Kasım 
Engellerin 
Bamsı 
Kasım'ın 
engellenmesi 
Beyrek'in 
babası ve 
gayreti 
Halk 
babası, Oğuz 
-
yaşlı 
(engellemeye 
beyleri 
kadın 


154 
40 
arşınlık 
kuyudan At yarışı, 
Kızı alabilmek 
atlama, 
için öne 
At yarışı 
At yarışı, ok 
devler 
taş 
sürelen şartlar 
atma, güreş 
bahçesin 
atmak, 
den gül 
güreş 
getirme, 
ok atışı 
Babası 
Bayböri 
Annesi 
Kahramanın 
'nin yılkı 
ve cadı 
memleketten 
atlarının 
Otuz dokuz 
Akkavak 
karının 
ayrılma 
Kalmuk 
yiğidiyle 
kızını 
tertibiyle 
hanı 
birlikte esir 
düşman 
(neden 
Tayşık 
düşmek 
almak 
şahın 
açısından) 
han 
kızını 
tarafından 
getirmek 
alınması 
içki 
Kahramanın 
tesiriyle 
Uyku / 
esir düşme 
kendinden 
Bayburt 
Uyku / 
Uyku / 
(esaret nedeni 
geçme, 
Hisarı 
zindan 
kale 
/ yeri) 
uyku / 
zindan 
Sevgilinin 
başkasıyla 
Baltacıoğ 
evlendirilmek 
lu Kel 
Baltacıoğ 
istenmesi 
Ultan / 
Yalancı oğlı 
Vezir / 
lu Kel 
(evlendirilmek 
Tortay 
Yaltaçuk / 
kervanda 
Vezir / 
istendiği kişi / 
Bezirganlar 
bulunan 
Kervancı 
durumu haber 
Keloğlan 
başı 
veren) 


155 
"Engellerin engellenmesi gayreti" kahramanın 
karşılaşacağı engel ve zorlukları göstermektedir. Bazı 
anlatılarda bu durum, kahramanı yolundan alıkoyma, 
kahramanın gitmesine karşı çıkma şeklinde görünürken bazı 
anlatılarda da adeta yaşayacağı ve karşılaşacağı zorluklar 
hakkında ikaz mahiyeti arz etmektedir. Bu ikazlar, 
kahramanlık gösterilecek konular hakkında okuyucuyu 

dinleyiciyi bilgilendirirken, anlatı kahramanı için ise cesaret 
ve kararlılığını göstermenin yolunu açar. Bey Böyrek 
Hikayesinde kahraman engellenmez. Bey Böyrek'in babası 
Akkavak kızını aramaya çıkacak olan kahraman için "Eee . . .
Ben ne yapayım kendi gidip bulsun213" der. 
Kızı alabilmek için öne sürülen şartlar fizik güç ve 
aklı kullanmayı gerektirmektedir. Kahramanın atı, bu şartları 
yerine getirmede kahraman kadar etkili bir rol üstlenmektedir. 
Bamsı Beyrek ve Şah Kasım anlatılarında yarışmayı 
gerektiren şartlar sevgili ile; Alpamıs ve Bey Böyrek'te ise 
kıza talip olanlar arasında geçen mücadeleyi gösterir. At 
yarışı, Alpamıs, Bamsı Beyrek ve Şah Kasım metinlerinde 
ortak şarttır. Güreş ise Bamsı Beyrek ve Şah Kasım 
anlatılarının at yarışıyla birlikte ortak şartlarındandır. Ok atma 
şartı da Bamsı Beyrek ve Bey Böyrek'in karşılaştığı ortak 
şartlardandır. Bamsı Beyrek'te ok atmada Bam Çiçek ile yarış 
vardır. Bamsı Beyrek'in oku Bam Çiçeğin okunu yarar. Bey 
Böyrek'te ise yarışma evlenilmek istenen kıza talip olan 
adaylar arasındadır. Bey Böyrek anlatısındaki ok yarışı Selvi 
kavağının başına konulan yüzüğün içinden okun geçirilmesi 
esasına dayanır. 
2 1 3
Saim Sakaoğlu, "Bey Böyrek Hikayesinin Bayburt 
Rivayeti", 
Türk Kültürü Araştırma/arı, 
yıl: 1 966- 1 969, (Ankara 
1 973), 
C. 
3-6, s. 1 59- 1 80. s. 1 72. 


156 
Evlilikle ilgili şartlar ilk eş olacak sevgiliyi elde 
etmek içindir, ikinci eş olarak kahramanların nikahlarına 
aldıkları eşleri için değil. 
Kahramanın "Memleketten ayrılma" nedeni anlatılar 
arasındaki farklılık noktalarından biridir. Alpamıs destanı ve 
Bamsı Beyrek boyunda düşmanın verdiği zarar ve eksiklik 
söz konusudur. Alpamıs, babasının yılkı atlarını Kalmuk hanı 
Tayşık handan geri almak için memleketinden ayrılır. Bamsı 
Beyrek otuz dokuz yiğidiyle birlikte esir düşerek 
memleketinden ayrılmak zorunda kalır. Bey Böyrek ve Şah 
Kasım hikayelerinde de sevgiliyi almak amacına bağlıdır. Şah 
Kasım Hikayesinde kahramanın memleketinden ayrılması 
annesi ve cadı karı tarafından gerçekleştirilen bir tertibe 
bağlıdır. Amaç düşman şahın kızını getirmeye teşvik ederek 
ve 
bunu 
başaramayacağı 
düşünülerek 
Kasım' dan 
kurtulmaktır. 
Ele alıp incelediğimiz bütün anlatılarda kahramanın 
esir düşmesine neden olan "uyku"dur. Uykuda, gaflet halinde 
yakalanan kahraman, bir zindan veya kalede tutsak olur. 
Sevgilinin başkasıyla evlendirilmek istenmesi 
epizotunda Alpamıs Destanı farklılık gösterir. Alpamıs 
Destanı 'nda başkasıyla evlendirilmek istenen sevgili değil, eş 
olarak görülür. Memleketinden ayrıldıktan sonra kendisinden 
haber alınamayan Alpamıs'ın Gülbarşın eşiyle Ultan, 
evlenmek üzeredir, düğün kurulmuştur. Alpamıs'ın babasının 
amcaoğlu Kultay'ın biricik oğlu olarak destanda tanıtılan 
Tortay, durumu Alpamıs'a haber verir214• 
Bamsı Beyrek boyunda "Pay Püre 'yle Pay Piçen, 
çocuklarını doğumlarından önce nişanlıyorlar. Anlatıdaki tüm 
214 
Prof. Dr. Fikret Türkmen -Yrd. Doç. Dr. Metin Arıkan 
(haz. 
)

Kazak Destanları 
- 8 
Alpamıs ve Kambar Batır, 
Ankara, 
Türk Dil Kurumu, 201 1 ,
s. 
136 - 1 40. 


157 
sürtüşmenin, tüm çatışmanın bu nişanlanmanın bir evlilikle 
sonuçlandırılması ya da sonuçlandırılmaması için ortaya 
çıktığı düşünülürse, doğumdan önceki bu nişanlanmanın 
önemi de ortaya çıkmaktadır. Anlatının evrenindeki tüm "iyi 
güçler" bu iki çocuğun birleşmesine adanmış durumda. 
"Böyle olmalı" diyor sanki anlatı215• 
Karşılaştırmalı olarak ele aldığımız anlatıların evlilik 
konusunda birleştikleri ortak noktaların iyi - kötü karşıtlığında 
iyilerin, istedikleri evlilikleri gerçekleştirerek kazanmaları, 
aile birliğini kurmaları ve böylelikle mutlu sona ulaşmaları 
olarak görülmektedir. 
iV. 
Kahramanın Dönüşü ve Tekrar Ortaya 
Çıkması Epizodu Tablosu 
Anlatının adı 
Alpamıs 
Bamsı 
Bey 
Şah Kasım 
Kahramanın 
Düşman padişahın 
Kafir 
Düşman 
Düşman şahın 
yardım alması 
kızı Karaköz, 
Beyi 'nin 
kralın 
kızı, 
ve dönüşü 
hizmetçisi 
kızı, Bamsı 
kızı 
zindancı başı, 
(yardımcılar) 
Keykuvat, 
Beyrek' in 
Kasım'ın atı 
Alpamıs 'ın atı 
atı Boz 
Bengi boz, 
Şubar, Gayıp 
aygır 
Hızır-derviş 
erenler, Kırklar, 
Kahramanın 
Divane / düğün 
Ozan / 
Keloğlan 
Derviş 

düğün 
tekrar ortaya 
düğün 
/ düğün 
evi 
çıkması, 
tanınması 
(hangi kılıkta 
olduğu / 
tanınma 
2 1 5
Seyfi Karabaş, 
Bütüncül Türk Budunbilimine Doğru, 
İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1 999, s. 228. 


158 
Kahramanın tutsaklıktan kurtulmasında düşman 
idarecinin (padişah, bey, kral veya şah) kızı yardımcı olur. 
Kahraman, kendisine aşık olan ve yardım eden kıza 
evleneceği sözünü vererek yardım alır. Kahramanların atları 
da esirlikten kurtulup memlekete dönüş yolunda çok 
etkindirler. Esaret gerçekleşirken kahramanlar, yanlarındaki 
yiğitler ve yiğitlerin atları esir alınır. Kurtulup esarete 
düşmeyen, zindandan, kaleden çıkışına kadar - genellikle yedi 
yıl- kahramanı bekleyecek olan atlardır. 
Kahraman ilk anda tanınmak istemediği için kılık 
değiştirerek memleketine döner. Divane, Ozan, Keloğlan veya 
Derviş kılığında düğüne gelir. Anlatının niteliğine göre adları 
bildirilen kopuzu, sazı, tamburayı çalar ve düğün sırasında 
asıl kimliği ile tanınarak tekrar ortaya çıkar. 
"Dönüş (kahramanın geri dönüşü) şarkıları" tarihinin 
büyük bir kısmı Alpamış 'ta ve Dede Korkut Kitabı 'ndaki 
"Bozatlı Bamsı Beyrek"te bir bütün halinde tertip 
edilmiştir216." 
V. 
Sonuç Epizodu Tablosu 
Anlatının 
Alpamıs 
Bamsı 
adı 
Mutlu son, 
Sonuç 
murada erme 
Mutlu 
hain Ultan' ın 
son, 
öldürülmesi, 
düğün 
halkın birliğini 
sağlama 
Bey 
Şah Kasım 
Mutlu son, 
Mutlu 
düğünler, 
son, 
Kasım'a 
düğün 
şahlık 
makamı 
verilmesi 
2 1 6
Albert Bates Lord, " Orta Asya ve Balkan Destanları 
Arasındaki İlişkiler" (Türkçeye çeviren: Metin Ekici 
), Türk 
Kültüründe Nevruz Uluslararası Bilgi Şöleni (Sempozyumu ) 
Bildirileri, 
(Yayına hazırlayan: Prof. Dr. Sadık Tural ), Ankara, 
Atatürk Kültür Merkezi, 1 995, s. 275. 


159 
Alpamıs Destanı, Bamsı Beyrek Boyu, Bey Böyrek ve Şah 
Kasım Hikayeleri hep mutlu son ile, düğünle biter. Alpamıs 
Destanı 'nda hain Ultan öldürülür. Hikaye karakteri daha 
baskın olan metinlerde ise hain öldürülmez, çoğunlukla 
affedilir. 






ŞAH KASIM HIKA YESl'NIN 
METNİ 
"Meşhur, eski ve meraklı bir hikayedir 
Eski masallarımızdan:" 
Raviyan-ı ahbar ve nakilan-ı asar şöyle hikayet 
ederler 
ki 
evvel zamanda Oğuz İli şahlarından birinin 
izdivacından sonra seneler geçtiği halde hiç evladı dünyaya 
gelmemişti. Şah ile Hanım Sultan ziyadesiyle me 'yus olup 
buna bir çare bulmak için çalışıyorlardı. 
Günlerden bir gün Şah, harem dairesinde oturup 
hanım sultan ile görüşmekte iken hanım sultan derin bir ah 
çekip: 
- Bu ne bedbahtlıktır ki çaresini bulamıyoruz! deyince şah 
merak edip sebebini sual eyledi. Sultan hanım: 
- Ne olacak! bu kadar zamandır Cenab-ı Hak bize bir evlat 
ihsan eylemedi ve biz öldükten sonra yerimizde oturup hayır 
dua eyleyecek kimsemiz yoktur. Evladımız olmayınca bu 
kadar saltanat ve servetin ne ehemmiyeti var! dedi. Şah dahi 
her vakit bu hali düşünmekte olduğundan derin bir ah çekerek 


161 
hiçbir söz söylemeden kendi (s. 3) dairesine çekildi. Günler 
ve haftalar geçtiği halde dışarı çıkmadı. 
Vezirler ve ahali, şahın böyle haftalarca meydana 
çıkamamasındaki sebebin ne olduğunu bilmediklerinden bin 
türlü rivayet çıkardılar. Vezirlerden biri birkaç defa huzura 
çıkmak için müsaade istedi ise de kabul olunmayarak cevab-ı 
red aldı. Ahali daha ziyade meraka düştüler. 
Nihayet, şahın ihtiyar bir veziri ahaliyi bu halden 
kurtarmak ve şahın derdini anlamak için huzura kabulünü rica 
etti. Şah, ihtiyar vezirin ricasını kabul ederek huzuruna kabul 
etti ve kalbinde olan bütün kederlerini söyledi. İhtiyar vezir, 
bir müddet düşündükten sonra: 
- Efendim Cenab-ı Hakkın hazinesi büyüktür. İnşallah yakın 
bir zamanda size bir evlat ihsan eder. Eğer arzu ederseniz bir 
müddet seyahate çıkalım, belki ağzı hayırlı bir adama tesadüf 
eder ve hayır duasını alırız! dedi. 
Şah, ihtiyar vezirin bu cevabından memnun olup 
kalbinde bir ümit hissederek seyahate karar verdi ve o günden 
itibaren tedarik görüp tebdil-i kıyafet ederek ihtiyar vezir ile 
yola revan oldular. 
Az gidip çok gidip dere tepe düz gidip nihayet bir gün 
yorularak bir çeşmeye tesadüf edip istirahat için oturdular. Bu 
sırada nagihani bir derviş zuhur edip yanlarına geldi: (s. 4) 
- Selamün aleyküm şahım! Vezir ile seyahate çıkmışsınız. 
Mübarek olsun! dedi. Şah ile vezir dervişin kendilerini nasıl 
olup da tanıdığını ve böyle birden bire nereden geldiğini 
düşünerek hayrete düştüler, vezir sabredemeyerek: 
- Derviş baba bizim kim olduğumuzu bildin derdimizi dahi 
bilirsin! dediği zaman derviş gülerek: 


162 
Evet efendim! Sizin evladınız olmadığı için seyahate 
çıktınız! dedi. Şah ile vezir dervişin bu cevabından bütün 
bütün hayrete düçar olarak biri birinin yüzüne bakmaya 
başladılar. Derviş sözüne devam ederek: 
İnşallah arzunuza muvaffak olursunuz ben sızın 
derdinize çare bulurum! deyip, cebinden bir elma çıkarıp şaha 
verdi: 
Bu elmayı alıp memleketimize avdet ediniz, bir Cuma 
gecesi elmayı soyup sultan hanım ile yerseniz ve kabuklarını 
dahi bindiğiniz kısrağa yediriniz, dokuz ay, dokuz gün, dokuz 
gece, dokuz saat tamam olunca sizin bir oğlunuz olacağı gibi 
kısrak dahi bir tay doğuracaktır. Çocuğun ismini Kasım 
koyunuz lakabı dahi Bey Böyrek olacaktır. Tayın ismini de 
Bengiboz koyunuz! dedi. 
Şah, dervişin bu sözlerinden memnun olup elmayı 
aldı ve dervişe ihsanda bulunmak için elini heybesine sokup 
bir avuç altın aldı. Dervişe vereceği zaman gördü ki dervişin 
yerinde yeller esiyor. Şah (s.5) dervişin birden bire 
kaybolmasından mükedder oldu ise de arzusuna nail 
olduğundan memnun oldu. 



Şah ile vezir memleketlerine avdet edip dervişin tarifi 
vechile elmayı soyup sultan hanım ile yediler ve kabuklarını 
dahi kısrağa yedirdiler. Hakikaten sultan hanım hamile kalıp 
dokuz ay sonra nur topu gibi bir erkek çocuk doğurdu, 
kısraktan dahi bir tay oldu. Dervişin dediği gibi çocuğa Şah 
Kasım ve lakabına da Bey Böyrek ve taya da Bengiboz diye 
isim koydular. 


163 
Çocuğa dayeler tayin edip çocuk ve tay bu suretle 
büyümekte idiler. Çocuk sekiz on yaşına kadar geldiği zaman 
mektebe ve tahsil-i ilme başladı. Çocuk her gün sabah akşam 
tayın yanına gidip sever ve sonra peder ve validesinin yanına 
gider idi. Şah Kasım bir gün yine mektepten avdet ettiği 
zaman doğru ahıra gidip tayı yine sevdi. Gideceği zaman tay 
lisana gelip: 
Şehzadem şimdi sarayda valideniz bir zenci ile 
görüşüyor. Gidip men ediniz! deyince çocuk düçar-ı hayret 
oldu. Taydaki bu hali ilk defa olarak görüyordu, derhal süratle 
saraya avdet edip doğıuca validesinin odasına koştu. içeri 
(s.6) girdiği zaman tayın dediği gibi validesinin yanında iri 
vücutlu bir zenci gördü ve bir kenara çekilip düşünceye daldı. 
Validesi çocuğun böyle ansızın yanlarına gelip esrarına vakıf 
olduğunu görünce bir gün pederine söyler havfıyla başından 
def etmek veyahut ortadan kaldırmak için bir çare düşündü ve 
kendi kendine bir şeye karar vermiş olmalı ki hiçbir şey 
söylemeyerek süküt etti, çocuk kendi odasına gittikten sonra, 
evvelce tanıdığı bir cadı karıyı saraya celp ettirerek bu hale ne 
yapılmasını sual ettiği zaman cadı karı: 
Sultanım! Yarın çocuk mektepten geldiği zaman 
yemeğine zehir katıp yediriniz. Bu suretle kurtulmuş 
olursunuz! cevabını verdi. Sultan hanım, cadı karının bu 
sözlerinden memnun olup ertesi gün çocuğu zehirlemeye 
karar verdi. 
Ertesi gün şehzade mektepten avdetinde tayın yanına 
uğradı, tay yine lisana gelip: 
Şehzadem zinhar bugün evde yemek yemeyiniz. 
Çünkü zehir katılmıştır. Eğer valideniz ısrar edecek olursa 
bugün hocamızın evinde kızı bize yemek ikram etti karnım 


164 
toktur cevabını veriniz! dedi. Çocuk saraya avdet edip yukarı 
çıktığı zaman validesi karşılayarak: 
Vah benim yavrumun kamı acıkmış. Getirin yemeğini 
yesin diye hizmetçilere emrettiği zaman çocuk: ( s. 7) 
Valideciğim bugün arkadaşlarımız ile birlikte 
hocamızın hanesine gittik. Hocamızın kızı yemek ikram etti 
kamım toktur, dedi. Validesi gördü ki o günkü hilesi boşa 
çıktı. Ertesi gün tekrar cadı karıya müracaat ederek bir çare 
sual etti. Cadı kan: 
Bugün mektepten avdetinde giydiği gömleği 
zehirleyip giydiriniz! diye cevap verdi ve öyle yapmaya karar 
verdiler. 
Şehzade mektepten avdetinde yine tayın yanına gidip 
yemek meselesini anlattı. Tay yine lisana gelip: 
Şehzadem bugün de giyeceğiniz gömleği zehirlediler! 
dedi. Şehzade meseleden haberdar olup saraya geldi. Validesi 
karşılayıp çamaşırlarını değiştirmeleri için hizmetçilere emir 
verdi ise de şehzade validesine: 
Valideciğim biraz evvel gelip değiştirmiş idim. 
İnşallah başka zaman cevabını verince validesi bugünkü 
hilesinin dahi boşa gittiğini görünce hiddetlenerek başka bir 
çare düşünmeye başladı. 
Ertesi gün tekrar cadı karıya müracaat ederek: 
Bu çocuk burada kaldıkça hiçbir şey yapmak 
mümkün değil. Bunu başımızdan def etmenin çaresini 
düşünelim! dedi. Cadı karı: 


165 
Ondan kolay ne var buraya pek uzak olmayan bir 
mahalde Akkavak güzeli namında cesur bir kız vardır. 
Şimdiye kadar pek çok delikanlılar ile evlenmek istemiş ise 
de üç şartı var. Hiçbir kimse (s.8) bu şartları yapamadıkları 
için başlarını da üste vermişlerdir. Bizim şehzadeye söyleriz, 
o da cahildir, kalkar gider bir daha gelmez! dedi ve öyle 
yapmak için karar verdiler. 
Bu karardan bir kaç gün geçmiş idi. Bir gün şehzade 
Kasım, mektepten saraya avdet ettiği zaman kapının önünde 
cadı kan birçok adamları yanına toplamış elinde bir resim 
olduğu halde bir şeyler nakletmekte olduğunu gördü, merak 
ederek ne olduğunu anlamak için yanına yaklaşarak: 
Valide nedir o resim! diye sual edince cadı maksadına 
muvaffak olacağından memnun olarak: 
Evladım bu bir güzel kız resmidir. Bu resmin sahibi 
olan kızın şimdiye kadar pek çok talibi çıkmış ise de 
dermeyan ettiği şartları yapmağa muvaffak olamadıklarından 
başlarını da üste vererek zararlı çıkmışlardır cevabım verdi. 
Şehzade Kasım daha ziyade merak ederek: 
Şartları ne kadar ağır olursa olsun ben gider onun 
şartlarını yapar ve kendisini de alır gelirim! diye saraya geldi. 
Cadı karı vazifesini tamamen icra ettiğini sultan hanıma 
müjdeledi. Sultan hanım pek ziyade memnun olarak cadı 
karıya bin altın vererek savdı. 
Diğer taraftan şaha gelince oğlunun bu teşebbüsünden 
pek çok mükedder oldu ve şehzade Kasım'ı huzuruna celp 
edip: (s.9) 
Aman oğlum senin için bu kadar büyük bir diyarda 
kız yok mu da öyle kanlı ve zalim bir kız için peder ve 


166 
valideni terk edip diyar-ı ahere gidiyorsun, ben bu ihtiyar 
yaşımda senden ayrılabilir miyim, sen olmayınca nasıl 
müteselli olur ve rahat ederim! diye feryad ü figan edip 
oğlunu bu arzusundan vazgeçirmek için çalıştı ise de 
muvaffak olamayıp çar- na-çar gitmesine müsaade ederek ve 
yol tedarikini görüp hazırlattı. Şahın emriyle şehzadenin 
heybesini hazineden altın ile doldurdular. 
Şehzade Kasım, peder ve validesiyle vedalaşıp 
kendisiyle büyüyen Bengiboz'a binerek yola revan olup gitti. 
Birkaç gün bu suretle neredesin zalim kız! diye gidip nihayet 
bir gün Kanlı Kavak güzeli namında kızın bulunduğu 
memlekete vasıl oldu. 
Memleket kenarındaki tarlaların birinde çör çöp 
toplamakta olan bir kadına tesadüf ile yanına yaklaşarak: 
Valide buralarda misafir olacak bir mahal bulunur 
mu? diye sual etti . Kadıncağız derin bir ah çekip: 
Oğlum ben çok fakirim. Misafir kabul edecek gibi bir 
yerim yoktur. Belki başka bir yerde bulursun cevabını verdi. 
Şehzade Kasım: 
Valide ben sana para veririm! diye heybesinden bir 
avuç altın alıp fakir kadıncağıza verdi, kadıncağız memnun ve 
mesrur olarak Şah Kasım ile birlikte hanesine gittiler (s. 

O). 
O gece orada kalıp ferdası sabah kalktıkları zaman Şehzade 
Kasım ev sahibine hitaben: 
Valide burada Akkavak güzeli isminde bir kız var 
imiş. Ben onun için geldim? dedi. Hane sahibi olan 
kadıncağız Akkavak güzelinin kanlı ve zalim bir kız 
olduğunu, şimdiye kadar pek çok gençleri mat ettiğini beyan 


167 
ve hikaye ederek bu sevdadan vazgeçmesini söyledi ise de 
Şehzade Kasım kabul etmeyerek: 
Valide, ben şehzadeyim. Peder ve validemi, 
memleketimi terk ederek o kız ile görüşmek için geldim. Ya 
mağlup olurum yahut da onu mağlup ederek beraber alıp 
giderim! diye fikrinde musır olduğunu beyan etti ve bir 
müddet süküt ettikten sonra: 
Valide, sen Akkavak güzeline gidip benim geldiğimi 
haber ver, şartlarını bildirsin! diye rica etti. Kadıncağız tekrar 
rica edip bu sevdadan vazgeçmesi için çalıştı ise de muvaffak 
olmayıp çar- na-çar kalkıp Akkavak güzeline gidip meseleyi 
olduğu gibi söyledi. Akkavak güzeli kadıncağıza hitaben: 
Valide, bütün cihan bilir ki benim üç şartım vardır. 
Her kim bunların üçünü de icra ederse ben onunla evlenerek 
bu hale hatime çekeceğim. Aksi takdirde başlarını kesmekte 
devam edeceğim! cevabım verdi. Kadıncağız Akkavak 
güzeline: 
Mademki öyledir; şartlarınızı söyleyiniz de kendisine 
(s. 1 1) bildireyim! dedi. Akkavak güzeli: 
Şartlarımdan birinci at yarışı, ikinci taş atmak, 
üçüncüsü de güreştir. Git kendisine böyle haber ver. Yarın 
sabah hazır olsun! dedi. Kadıncağız melfıl ve mahzun 
hanesine avdet ederek Şehzade Kasım'a Akkavak güzelinin 
söylediklerini hikaye etti . . .
Gerek Akkavak güzeli, gerek Şehzade Kasım ferdası gün için 
hazırlık görüp kaderlerine razı olup sabrettiler. Şehzade 
Kasım, cadı karının elinde görmüş olduğu Akkavak güzelinin 
resmi gözleri 
önünde tecessüm 
ederek 
sabaha 
kadar 
onunla 
uğraştı. 


168 
Şehzade Kasım, sabahleyin daha yataktan kalkmamış idi. 
Olduğu yerde güya hareket oluyormuş gibi sarsıldı ve bir de 
kadın sadasının: 
Haydi delikanlı gel bakalım meydana! diye 
haykırmakta olduğunu duydu. Şehzade Kasım, Akkavak 
güzelinin böyle ansızın gelip kendisini bastığını anlayınca 
hayrete duçar olarak yatağından fırladı. Hemen giyinerek 
dışarı çıktı ve gördü ki heybetli bir kız atın üzerine binmiş 
elinde demirden bir topuz (gürz) olduğu halde kendini 
bekliyor. . .
Biraz evvelki hareket Akkavak güzelinin demir topuzundan 
ileri gelmiş idi. Çünkü evin duvarına vurup bir tarafını 
yıkmış, Şehzade Kasım pusulayı şaşırıp doğru atı 
Bengiboz'un yanına (s. 12) koştu ve orada atından teselli ve 
nasihat bekleyerek ağlayıp şu beyti söyledi: 
(Aldı Şehzade Kasım) 
Akkavak güzeli çıktı yanşa 
Baktın mı gözümden akan yaşlara 
Gele Hızır baba bize erişe 
Kaçalım mı ne dersin Bengiboz'um 
Şehzade Kasım' ı atı, şehzadenin ağladığını görünce lisana 
gelip şu cevabı verdi: 


169 
Akkavak güzeli çıktıysa yarışa 
Yazık değil mi gözünden akan yaşa 
Gelir Hızır baba imdada bize 
Korkma ağam korkma meydan senindir 
diye şehzadeyi teselli ederek: 
Şehzadem sen hiç merak etme, şimdi biz şehirden 
dışarı çıkarken nazar değmesin için ben topallayarak 
yürüye[ce]ğim ondan sonrası kolayr dedi (s. 1 3). 
O gün şehirde bütün ahali Akkavak güzeli ile 
güreşecek delikanlıyı seyretmek için evlerde pencerelere ve 
sokaklara dolmuş idiler. Kız mağrur bir tarzda elinde büyük 
bir demir topuz olduğu ·halde atına binmiş kendisi galip 
geleceğine emin olarak ileride yürüyor, Şehzade Kasım ise 
korkusundan sararmış ve atı ise topallayarak arkasından 
gidiyordu. 
Ahali biçare gence acıyarak: 
Zavallının atı bile topal. Şimdiye kadar ne yiğitleri 
geldi de yarışta geçemediler ve zavallı ne yapabilecek diye 
teessüf ediyorlardı. 
Nihayet bu suretle şehrin haricinde büyük bir meydan yerine 
geldiler. Orada dahi binlerce ahali yarışı seyretmek için 
toplanmışlar idi. Akkavak güzeli şehzadeye hitaben: 


170 
İşte meydan yeri burasıdır ben sağ taraftan gideceğim 
siz de sol yolu takip edeceksiniz herhangimiz buraya ewel 
yetişecek olursa meydan onundur! diyerek ve atını 
mahmuzlayarak yarışa başladı ve bir dakika zarfında gözden 
nihan oldu şehzade Kasım dahi atına: 
Haydi bakalım! dedi ve besmele çekerek başını 
bıraktı, kudret-i ilahiye ile Bengiboz ayaklarını yere vurunca 
yerden kesilerek kuş gibi uçmaya başladı, geçtiği yollar toz ile 
dumandan göıiinmez oldu. Yolun yarısına geldikleri zaman 
Bengiboz şehzadeye hitaben: (s. 1 4) 
Benim ağam şu pınara insene 
Abdest alıp namazını kılsana 
Yüzünü Hak Mevla 'ya dönsene 
Korkma ağam korkma meydan senindir 
diye söyleyince şehzade Kasım o dakika atından aşağı inip 
abdest aldı, namazını kılıp duasını tamam etmek üzere iken 
uzaktan bir atlının gelmekte olduğunu gördü. Kalbine havf 
geldi ve kendi kendine: 
Acaba ne yapayım? diye düşünerek duasını yarı 
bırakıp ayağa kalkmak üzere iken atı lisana gelip: 
Korkma ağam korkma ayağa kalkma 
Kalkıp da etrafına hiç bakma 
Nişanlının geldiğinden hiç korkma 
Korkma ağam korkma meydan senindir 


171 
deyince şehzade Kasım ayağa kalkmayarak duasını 
tamamladı, Akkavak güzeli delikanlıyı orada görünce hayrete 
duçar olup kendi kendine: 
Acaba rüya mı görüyorum? Şimdiye kadar benimle 
yarışa çıkanların hiçbirine burada tesadüf etmemiş idim! 
diyerek yoluna devam etti.(s. 1 5) 
Diğer taraftan şehzade Kasım duasını itmam ettikten 
sonra tekrar atına binerek koşturmaya başladı, Bengiboz, kuş 
gibi uçarak Akkavak güzelinden evvel yarış meydanına erişti. 
Ahalinin meserreti kıyas kabul etmeyecek bir dereceyi 
bulmuş idi, Bengiboz'u, Akkavak güzelinin konağındaki 
ahırlardan birine çektirdi. Aradan yarım saat geçtiği halde 
Akkavak güzeli, güç hal ile yarış meydanına gelebilmiş idi ve 
derhal adamlarına: 
- Şu keratanın başını gidin getirin! diye emir verince 
adamlarından: 
O sizden yarım saat evvel geldi ve atı dahi sizin ahıra 
gönderdi cevabını alınca kız ilk şartında yenildiğini 
anlayarak: 
Lakin benim üç şartım vardır, daha ancak birini 
yapmış. Bir adam nasıl olur da atını benim ahırıma 
çektirebilir! diyerek ertesi gün taş atmak yarışına hazırlanmak 
için şehzade Kasım'a haber gönderdi. 
Ferdası sabah yarış meydanı ahali ile küme küme dolmuş, 
yarışı görmek için hazırlanıyorlardı. Gerek Kasım ve gerek 
kız yarış meydanına geldikleri zaman ahali tarafından 
alkışlanmışlardı. 


172 
Akkavak güzeli ilk defa taş atmak için delikanlıyı 
teklif etti ise de delikanlı kabul etmeyerek ilk defa taşı 
Akkavak güzelinin atması kararlaştırılarak kız taşı attı. ( s. 1 6) 
Sonradan delikanlının attığı taşlar daha çok ileriye 
düşerek bu yarışta dahi kız yenildi. 
Akkavak güzeli, delikanlıdaki bu kuvvet ve şecaatten 
memnun olarak 
Eğer güreşte dahi beni yenecek olur iseniz benim için 
sizden daha layık bir zevç olamaz! diyerek ertesi gün için 
hazırlanmasını söyledi. 
Ertesi gün sabah erkenden güreşe başladılar, Şehzade Kasım, 
kızın kendisine söylediği sözlerden ve bir de iki yarıştaki­
galibiyetten mağrur olarak herhalde bu defa da galip 
geleceğinden ümitvar olarak gevşek davranıyordu, kız ile 
karşı karşıya geldikleri zaman Akkavak güzeli şehzadeyi ilk 
hamlede mağlup ederek: 
Bu sizin at yarışında galibiyetinize bedel diyerek ikinci defa 
güreşe başladılar, bu defa da şehzade yenilerek kız: 
- Bu da taş atmak yarışındaki galibiyetinize bedel. Eğer 
üçüncü defa 
- Bu[n]da [da] yenilecek olur iseniz artık başınızı kesmeye 
hükmolacaktır deyince Şehzade Kasım ko[ r ]kınaya başladı. 
Bunların güreşini uzaktan gören Bengiboz acı acı kişnemeye 
başladı, şehzade Kasım, Bengiboz'un kişnemesini duyunca 
bir sebebi var diye Akkavak güzeline: 
- Bir dakika müsaade ediniz. Atım sancılanmış olacak acı acı 
kişnemektedir diyerek atının yanına yaklaştı. Bengiboz, 
şehzade Kasım'a hiddet ile: (s. 1 7) 


173 
- Karşınızdaki bir kadındır. Nasıl oluyor da yeniliyorsunuz. 
Uzaklaşıp göğsünden tutarak yere yatıramıyorsunuz! diye 
nasihat verdi, o zamana kadar hatırına gelmemiş olan bu 
meseleyi öğrenmesinden şehzade Kasım memnun olarak 
tekrar güreş meydanına avdet etti. 
Bengiboz'un söylediği gibi uzaktan Akkavak güzeline. 
hücum ederek memelerini sıkıp dakikasında yere yatırdı, bu 
defa da Akkavak güzeli yenilmiş idi. 
Etrafta bu hali gören ahali sevinerek şehzadeyi tebrik 
ıçın yanına koşarak alkışlıyorlardı. Akkavak güzeli ise 
yenildiğini kabul ederek: 
Ben de artık zevcimi buldum deyip delikanlı ile 
birlikte konağa avdet ettiler. O günden itibaren ne kadar 
cariyesi var ise azad ederek bütün emlakini sattı ve kıymetli 
eşyalarını ve cevherlerini kırk katıra yükletip şehzade ile 
birlikte yola çıktılar. Birkaç gün sonra şehzade Kasım'ın 
pederinin şah olduğu şehre yaklaştılar. Şehzade, maiyyetinde 
bulunanlardan birini pederine müjdeci gönderdi. 
Şah ve bütün vezirleri bu müjdeden memnun oldular. 
Diğer taraftan hanımefendi bu haberden ziyadesiyle telaşa 
düşüp derhal cadı karıya haber gönderip saraya celp etti. 
Geldiği zaman: 
- Bu defa da kurtuldu, şimdi ne yapacağız! diye sual (s. 1 8) 
edince cadı kan: 
- Hele gelsin bakalım. Bir de bizim düşmanımız olan şahın 
kızını getirmesi için iğfal ederiz! diye karar verdiler. Diğer 
taraftan şah, vezirleri ile birlikte oğlunu istikbale çıktı. 
Şehzade Kasım pederinin geldiğini görünce koşup ellerini 
öptü ve: 


174 
- Duanız berekatıyla gidip geldim! diye memnun ve mesrur 
saraya avdet eylediler. Saraya geldikleri zaman, şehzade gidip 
validesinin elini öptü ve: 
- Gördünüz mü valide. İşte mağlup olmaz Akkavak güzelini 
mağlup edip getirdim! deyince validesi: 
- Oğlum bir kız getirmişsiniz ne olabilir. Eğer yiğit iseniz 
düşmanımız olan şahın kızını git getir ki o vakit sizin kuvvet 
ve şecaatinizi tasdik edeyim! dedi. Şehzade Kasım, 
validesinin bu sözlerini işittiği zaman kemal-i cesaretle: 
- Onu da getiririm diye kendi dairesine çekildi ve birkaç gün 
istirahat ettikten sonra peder ve validesinden müsaade alarak 
ve Akkavak güzeli ile de vedalaşıp bütün hazırlıklarını ikmal 
eyledikten sonra şehirde bulunan kırk bahadır delikanlıyı dahi 
beraber alıp atlarına bindiler yola revan oldular, gece ve 
gündüz istirahat (s. 1 9) etmeksizin birkaç gün gittikten sonra 
bir gece düşman olan şahın memleketinin önün[ e] vasıl 
oldular. Vakit gece olduğundan ve kale kapıları kapalı 
bulunduğundan o gece dışarıda kalmaya mecbur oldular. 
Birkaç günden beri çekmiş oldukları meşakkat ve 
yorgunlukları çıkarmak için pek çok istirahate muhtaç idiler. 
O gece orada istirahat edip sabaha erkenden kaleye girmek 
için atlarının gemlerini kollarına takarak uykuya daldılar ve: 
Olacak olur çar- na-çar ister kalbini geniş tut ister dar 
fehvasınca biçareler çaresiz olarak [uykuya] mağlup 
oluyorlardı. Çünkü o diyara giden her yolcu yetiştiği gün 
uykuya yatarsa kırk gün kadar uyanmaz imiş. Bu zavallılar da 
uyudular ve sabahleyin kalkmaya muvaffak olamadılar. 
Ertesi gün sabahleyin düşman şaha kale civarındaki 
köşküne çıktığı zaman gördü ki kale civarında pek çok atlı 


175 
var. Hemen maiyetine gidip bunların kim olduklarını anlamak 
için asker gönderilmesini emretti. 
Şahın emri ile giden askerler gelip bu biçareleri 
uykuda oldukları halde esir edip getirdiler ve şaha düşman 
memlekete mensup olduklarını haber verdiler. Bunların 
cümlesinin atlarını tuttukları halde şehzade Kasım'ın 
Bengiboz ismindeki atını tutmaya muvaffak olamadılar ve 
kendi fikirlerince: 
- Bugün yarın o da ele geçer! diyerek avdet ettiler, biçare (s. 
20) şehzade ve refikleri bu suretle esir edilmişlerdi. 
Kırk biçare zindana atıldıktan sonra otuz dokuz gün 
uyudular, kırkıncı gün sabahleyin uyandıkları zaman başlarına 
gelen felaketi anladılar ise de iş işten geçmiş bulundu. Şah, 
bunların bulunduğu zindanın kapısına hususi adamlar 
koydurmuş içerde her ne konuşurlarsa gidip şaha haber 
veriyorlardı. Biçareler ilk uyandıkları zaman biri birine: 
- Ahmed, Mehmed kalkın şafak atıyor çabuk gidelim! diye 
kalkmışlar. Hangi tarafa gittiler ise karşılarına duvar çıkınca 
meseleyi anlamışlar ve kadere razı olarak sabredip neticeyi 
bekliyorlardı. 
Şehzade Kasım ile refiklerinin zindana düştüklerinden 
yedi sene kadar bir müddet geçtiği halde hallerini sual eden 
bulunmamış ve ne için hapsedildiklerini dahi bilen yoktu. Bir 
gün şahın aklına düşüp maiyetine: 
- Bundan yedi sene evvel kırk kişi hapsetmiş idik. Gidin 
onları hapisten çıkarıp saç ve sakallarını tıraş ediniz diye 
emretti. Şehzade Kasım ve otuz dokuz arkadaşını o gün 
zindandan çıkardılar. Yedi seneden beri güneş yüzü görmemiş 
olduklarından birden bire kendilerini kaybettiler. Ayaklarında 
derman kalmamış, son derece zayıf bir halde bulunuyorlardı. 


176 
Saç ( s. 2 1) ve sakalları uzamış, insandan başka her şeye 
benziyorlardı. Şahın emri veçhile birer birer çağırıp saç ve 
sakallarını tıraş ediyorlardı. Şehzade Kasım uzakta durup 
kendi kendine: 
- Şu kervan gelsin sual edeyim belki bir haber verebilirler 
deyip daha ziyade yaklaşmalarını bekledi. Kervan geldiği 
zaman kervanbaşının yanına gidip den1n-ı dilden bir 
ah 
çekip 
şöylece suale başladı: 
Y astığımız oldu zindanın taşı 
Gözümden akıttım kan ile yaşı 
Gelişiniz nereden kervanbaşı 
Eğlenin bir haber verin hocalar 
deyip söze başlayınca kervanbaşı cevaben: 
Gelişimizi dersen Oğuz elinden 
Alırız satarız dünya malından 
Bizler kervanız kalmayız yoldan 
Söyle yiğidim kelam gelsin dilinden (s.22) 
deyince şehzade Kasım tekrar: 


Oğuz illerinden beri gelirsin 
Tesadüf gönlümün gamın alırsın 
Benim babamı anamı nasıl bilirsin 
Eğlenip bir haber verin hocalar 
diye sual etti. Kervanbaşı da şu cevabı verdi: 
Sana bir mani söyliyeyim figanın artsın 
Tesadüf kalbinin gamın dağıtsın 
Babana ne derler sen ne yiğitsin 
Söyle yiğidim kelam gelsin dilinden 
Şehzade Kasım tekrar söze başlayarak: 
Kervanbaşı: 
Çıkarım bakarım vatanım uzak 
Bir dalga gelir de of çeker yürek 
Babam şahdır ismim Şah Kasım Bö[y ]rek 
Eğlenip bir haber verin hocalar 
Babanı sorar isen bendi söküldü 
Ananı sorar isen beli büküldü 
Kölelerin mezatlarda satıldı 
İşte böyle gördüm illerinizi (s.23) 
177 


178 
Şehzade Kasım: 
Kervanbaşı: 
Şehzade Kasım: 
Kervanbaşı: 
Belki vadem biter hurda kalırım 
Bizi soranlara çok eyle selam 
O hain anamdan bacımdan kelam 
Eğlenip bir haber verin hocalar 
Ananı sorarsan daima inler 
Dertli olanların derdini dinler 
Gülistanda bülbül olmuş cıvıldar 
İşte böyle gördüm illerinizi 
Destur ile indirdim şahini, bazı 
Çifte ile öldürdüm ördeği kazı 
Bengiboz ile Akkavak güzeli 
Ondan da bir haber verin hocalar 
Biz gelmeden pazarlığı kurdular 
Kimden kime nasip oldu dediler 
Baltacıoğlu Kel Vezir'e verdiler 
İşte böyle gördüm illeriniz[i] (s.24) 


179 
Kervanbaşı gördü ki bu sual cevabın nihayeti 
gelmiyor, kervan da epeyce uzaklaşmış olduğundan veda 
etmek üzere şehzade Kasım'a son defa olarak şu beyitleri 
söyledi: 
Karlar yağmış şu karşıki dağlara 
Yürek dayanmıyor ah ü zarlara 
Mevlam kavuştursun nazlı yarlara 
Yiğidim Allah'a ısmarladım sizleri 
Süratle şehzade Kasım'ın yanından ayrılıp kervanına 
doğru ilerledi. O vakte kadar otuz dokuz kişi tıraş olup sıra 
şimdi kendisine gelmiş berber bekliyordu. 
Berber kendisini tıraş olmak için davet etti ıse de 
şehzade Kasım: 
- Ben bu kadar felaketleri duyduktan sonra tıraş olmak 
haramdır! diyerek tıraş olmaksızın tekrar hapse avdet etti. 



Diğer taraftan şehzade Kasım ile kervanbaşının 
konuştuğunu ve şehzade Kasım' ın ağladığını ve nihayet tıraş 
olmaksızın tekrar zindana avdet ettiğini şahın kızı pencerede 
oturmuş seyretmekte imiş, bu hale fevkalade merakı mucip 
olduğundan kendi kendine: ( s.25) 
- Acaba nedir? Bunun sebebini nasıl öğrenirim! diye düşündü 
ve nihayet kendi fikrince bir şeye karar vermiş olmalı ki 


180 
hiçbir şey söylemeden akşama kadar sabreyledi, akşam olunca 
zindancıbaşıyı yanına çağırdı ve: 
- Bugün tıraş olmayan mahpusu kimse görmeden zindandan 
çıkarıp buraya getiriniz! diye emretti. Zindancıbaşı: 
- Emriniz başım üstüne, lakin onları pederiniz zindana 
koydurmuş olduğundan, kendileri emretmedikçe bunu icra 
edemem. Başımdan korkarım. Siz babanıza söyleyip izin 
alırsanız daha iyi olur. 
- Evet. Ancak o mahpusu gördüğümü pederimin duymasını 
istemem. Onun için buna herhalde bir çare bulmanı arzu 
ediyorum. Ben o mahpusu görüp bir şey sorduktan sonra yine 
zindana göndereceğim. Onun için sana korkacak bir şey 
yoktur. Şayet babam duyarsa senden sorar ise o zaman seni 
ben kurtarmayı vaat eylerim. 
Hanım kız zindancıbaşıya bu sözleri söylediği sırada 
eline bir kese de altın verdiğinden zindancı artık her şeyi 
gözüne alarak ve: 
- Baş üstüne efendim! diyerek derhal eline kalın bir kement 
alıp zindanın kapısından aşağı uzatarak: ( s.26) 
- Şehzade Kasım kim ise bu ipi tutup dışarı çıksın! diye 
bağırdı. Zindanda bulunan biçareler belki halas olurum 
ümidiyle ben, sen diye her birisi daha evvel çıkmak için niza 
ederek gürültüye başladılar. 
Zindancıbaşı gördü ki bu suretle kabil olmayacak 
derhal: 
- Eğer tıraş olanlardan biri dışarı çıkarsa boynunu vuracağım! 
diye bağırdı. Biçareler tekrar felaket başlayacağını anlayarak 


181 
kadere razı olup şehzadenin dışarı çıkması için yardım etmek 
istedilerse de şehzade Kasım: 
- Hacet yok. Bırakınız, ben kendim çıkarım. Belki hakkımızda 
hayırlı bir şey vardır. Eğer kabil olur ise sizin dahi bir an 
evvel dışarı çıkmanıza yardım ederim! diyerek kendisi ipi 
tutarak dışarı çıktı. 
Zindancıbaşı gürültü etmeden kendisini takip etmesini 
söyleyerek doğruca şahın kızının bulunduğu salona götürdü. 
Hanım, şehzadeyi huzuruna kabul edip oturması için yer 
gösterdi ve: 
- Bugünkü feryat ve fıganınızın sebebini öğrenmek için sizi 
buraya celp ettim deyince şehzade Kasım: 
- Buraya sizi götürmek için gelmiş ve haberimiz olmadan esir 
edilmiş idik! diyerek şimdiye kadar vuku bulan ahvali min­
evvel [ila] ahıra beyan etti. Şahın kızı şehdazenin bu acayip 
sergüzeştini (s.27) dinledikten sonra merhamete gelerek 
şehzadeye hitaben: 
- Pekala, sizin ile desise düşünelim. Ben sizi kurtarayım, siz 
dahi cesur ve alicenap bir zatsınız. Herhalde arkadaşlarınızı 
kurtarmaya gayret ediniz. Ümit ederim ki muvaffak olursunuz 
dediği zaman şehzade Kasım pek ziyade mesrur olup: 
- Teşekkür ederim efendim, inşallah muvaffak olur ve sizi 
dahi birlikte götüreyim! deyince hanım: 
- İnşallah ona da muvaffak olursunuz, yalnız ben sizi tahlis 
ettikten kırk gün sonra avdet ederek arkadaşlarınızı 
kurtarmayacak olursanız namusum hakkı için buradaki otuz 
dokuz arkadaşınızı cellat ettiririm dedi. Şehzade Kasım: 


182 
- Geleceğimden emin olunuz o zavallılar da benim yüzümden 
bir felakete düçar olmuşlardır. Nasıl olur da ben onları cellat 
ettiririm! diye cevap verince şahın kızı: 
- Çünkü buna da sebep belki o güne kadar zindancıbaşı tebdil 
edilir ve mahpuslar da sizin gidip gelmediği[ni]zi söylerler. 
Benim namusuma halel gelir! Şehzade Kasım: 
- Pekala inşallah o gibi hallere meydan kalmaz, ben belki 
daha evvel gelebilirim dedi. Şahın kızı: 
- Ne yolda hareket edeceğinizi ve pederimden mahpusları ne 
suretle talep edeceğinizi düşündünüz mü? diye sual edince 
şehzade Kasım: (s. 28) 
- Hayır. Bu işleri yolda giderken düşünür ve münasip bir 
tarzda hareket ederim! diye cevap verdiği zaman kız güldü ve: 
- Bu böyle pek kolay olacak iş değildir. Eğer arzunuza bir an 
[evvel] muvaffak olmak isterseniz pederimi ateş ile tehdit 
etmelidir. Öyle olmalı ki sabahleyin herkes kalktığı zaman 
şehri ateş içinde görsün ve sizin kim olduğunuzu sual ettikleri 
zaman kendinizi bildirir ve kırk mahpusunuz olduğunu söyler 
ve talep edersiniz, çünkü pederim ateşten ziyadesiyle havf 
eder ve bu suretle her arzunuz yapılmış olur, mahpusları size 
teslim ettikleri zaman da bir tanesi eksik olduğunu söyler ve 
bedeline de şahın kızını talep edersiniz, pederim de çar- na­
çar beni size teslim etmeye mecbur olur. Bu suretle bütün 
arzularınız husul bulmuş olur! dedi. 
Şehzade Kasım, kızın bu tedbirinden ziyadesiyle 
memnun olarak veda etti, zindancıbaşı ile birlikte tekrar hapse 
avdet eyledi. Zindancıbaşı ertesi sabah şehzadeyi gizlice tahlis 
edecek idi. 


183 
Hapse avdet eylediği zaman bütün arkadaşları etrafını 
alıp meseleyi sual eyledikleri zaman! 
- İnşallah kırk güne kadar hepiniz kurtulacaksınız! diye şahın 
kızı ile aralarında cereyan eden muhavereyi bertafsil nakl 
eyledi, cümlesi memnun olup artık kurtulabileceklerinden 
ümitvar olup sabreylediler. (s.29) 
Ertesi sabah şafak atmadan zindancıbaşı gelip 
Şehzade Kasım'ı çağırdı, Şehzade Kasım da arkadaşlarıyla 
vedalaşarak hapisten çıkıp zindancıbaşıyı takip etmeye 
başladı. 



Şehzade Kasım, zindancıbaşı ile birlikte kale kapısına 
giden yolu takip etmeyerek başka bir tarafa gidiyorlardı. Bir 
müddet sonra önlerine bir kale duvarı çıktı ve oradaki taş 
merdivenden kale duvarlarının üzerine çıktılar, zindancıbaşı: 
- Sizi buradan ip ile aşağı sarkıtacağız! Kale kapısından 
çıkmak tehlikeli olduğu için bu suretle hareket etmeye 
mecburuz! dedi. Şehzade Kasım: 
- Pekaia, dışarı çıkabileyim de ne suretle olursa olsun! dedi . . .
Zindancıbaşının kendisine verdiği ipi beline bağlayarak yavaş 
yavaş aşağı sarkmaya başladı, ip bittiği halde daha yere 
yetişememiş idi, zindancıbaşı: 
- Yere yetiştiniz mi? diye sual edince Şehzade Kasım tekrar 
yukarı çekerler havfıyla: 


184 
- Evet yetiştim! dedi. Yukarıdan ipi kestiler. Biçare teker 
meker aşağı yuvarlandı. Halbuki Şehzade Kasım evet yetiştim 
dediği zaman yere inmek için beş altı kulaç daha var idi. 
(s.30) 
- Zavallı genç yedi seneden beri hapiste kalıp güneş yüzü 
görmemiş ve zayıflamış olduğundan bu düşmek onu yerden 
kalkamaz bir hale getirdi. Bir müddet blhuş yattıktan sonra 
aklı başına geldi ve sabah yaklaşmış olduğundan şafak atınca 
kendisini orada görüp tekrar hapsedeceklerini ve bu ümidinin 
dahi boşa çıkacağını anlayarak ağlamaya başladı ve Hızır 
Baba'dan İmdad talep ederek bu beyiti söyledi: 
Kaleden düştüm tutmaz oldu dizlerim 
Saç bürüdü görmez oldu gözlerim 
Yedi yıldır yollarını gözlerim 
Neredesin Hızır Baba gelsene 
Bir müddet durdu ve tekrar şu beyitleri söyledi: 
Yüksek idi ben kaleden atladım 
Akşam sabah yollarını gözledim 
Hasretinle gece gündüz ağladım 
Neredesin Bengiboz'um gelsene 





Sabah olup tan yelleri esmeden 
Destur alıp güzel kuşlar ötmeden 
Zalim şah da seyrana çıkmadan 
Neredesin Bengiboz'um gelsene (s.3 1 )
185 
diyerek me'yusane beklemeye başladı, filhakika yedi seneden 
beri Bengiboz, ele geçmeden kalenin etrafında dolaşarak 
Şehzade Kasım'ı bekliyordu, bu akşam dahi bir müddet 
bekledikten sonra ümidi kalmayarak otlamak için biraz 
kaleden uzaklaşmıştı, otlar iken uzaktan Şehzade Kasım'ın 
hazin sesini duyup derhal imdadına yetişti. 
Bengiboz, kale duvarlarının yanına geldiği zaman 
yerde yatan bir adam görür ise de kim olduğunu birden bire 
fark edemeyerek başka bir tarafa gitmek üzere iken Şehzade 
Kasım: 
- Bengiboz! diye bağırdığı zaman hayvan yaklaştı. Biçare 
Şehzade Kasım yerden kalkmağa mecali olmadığından güç 
hal ile hayvanın üzerine binebildi. 
Bengiboz Şehzade Kasım'ı aldığı gibi kaleden 
uzaklaşmak için kuş gibi uçtu gitti. Epey bir müddet gittikten 
sonra durdu ve lisana gelip: 
- Ah benim ağam ben seni buraya kadar getirip tehlikeden 
kurtardım, siz de benim yaralarıma bakınız! dedi. Şehzade'nin 
biraz kuvveti yerine gelmiş olduğundan yere indi ve atın 
eyerini çıkardı. Gördü ki eyerin altı yara olmuş yedi sene�en 


186 
beri eyer arkasından çıkmamış. Yaralarını oradan akmakta 
olan su ile yıkadı. Ayakları nal görmemiş tırnaklar uzamış. 
Biçare hayvan cidden acınacak bir hale gelmiş idi. (s.32) 
Şehzade Kasım'ın gözlerinden yaşlar dökülmeye 
başladı ve şu beyitleri söyledi: 
Yedi sene sahipsiz kalıp dolaşmış 
Nedir halin diye soran olmamış 
Yarasından kanlar akıp sızlamış 
Yarasını gelip saran olmamış 



Bengiboz'u Tanrı bize gönderdi 
Ağlayarak inim inim inledi 
Yedi senedir sahraları dolandı 
Derdi için çare bulan olmadı 



Büyük Allah bize imdad gönderir 
Mazlumların gözyaşını dindirir 
Hızır Baba şimdi imdad getirir 
Bengiboz'um kaderde böyle yazılmış 


· 187 
Şehzade Kasım böyle söyleyerek gözyaşını sildi, 
sonra hayvanın ağzından gemi çıkardı, dili damağı şişmiş bu 
haller şehzadeye daha ziyade tesir edip gözlerini duman 
büıiidü yüksek ses ile: (s.33) 
Ya Hazreti Hızır! İmdadımıza yetiş diye bağırdı, 
gözlerini açtığı zaman karşılarında uzun boylu siyah sakallı 
elinde büyük bir asa olduğu halde bir zat gördü ve: 
- Oğlum ne için ağlıyorsun? diye sual edince Şehzade Kasım, 
dervişin ellerini öpüp sergüzeştini birer birer naklettiği gibi 
Bengiboz'un yaralarını gösterip: 
- Derviş baba, buraya kadar gelebildik. Hayvanın yaraları 
fazla olduğundan ileri gidemiyoruz! dedi. Derviş: 
- Oğlum, merak etme diyerek okuyup Bengiboz'un yaralarına 
üfledi, derhal yaralar iyi olup hiçbir şeyi kalmadı, Şehzade 
memnun olup dervişin ellerini öpmek üzere iken derviş 
gözden nihan oldu. Şehzade Kasım Bengiboz'u okşayarak 
üzerine bindi ve neredesin Oğuz ili diye yola revan olup gitti. 



Şehzade Kasım az gider çok gider dere tepe düz gider 
nihayet bir gün akşamüzeri memleketine vasıl olur. Pederinin 
şah olduğu şehrin kenarına yaklaştığı zaman civarda bulunan 
pınarın başında bir kız görür, bu kız bir küçük tayın 
yularından tutup sulamakta idi ve bir elinde dahi bir testi 
bulunuyordu. 
Civarda bulunan bir köpek atlı bir yabancı geldiğini 
görünce onlara (s.34) 


188 
doğru koştu, kız köpeğin yabancıya doğru koştuğunu görünce 
eline bir taş alarak köpeğe attı: 
- Geberesice! O gelen ağa kimdir ki öyle koşuyorsun! dedi. 
Şehzade Kasım, bu kızı kendi hemşiresi zannederek şu beyiti 
söyledi: 
Vurma bacım vurma tazıya taşı 
Gözümden akıttım kan ile yaşı 
Koyuver gelsin o güzel tazı 
Gördüğün gardaşının Bengi [B]oz'u 
diye söyledi ise de kız bir şey anlamayarak garip bir surette 
bakarak kendi kendine: 
- Acaba bu kim imiş! diye söylenip bir şey söylemeye cesaret 
edemeyerek hanesine avdet eyledi. 
Şehzade Kasım bir müddet daha pınarın başında 
oturup istirahat ettikten sonra hangi yolu takip ederek saraya 
gireceğini düşünmekte iken uzaktan bir takım çalgı sesleri 
işitiliyordu. 
Kendi kendine: 
- Acaba ne oluyor! diyerek sadanın geldiği tarafa doğru 
yürümeye başladı, Şehzade gidip atını bir hana bağladı. Ve 
kendisi de çalgının olduğu düğün evine gitti. Saç ve sakalı 
(s.35) büyümüş olduğundan orada kimse kendisini tanımadı. 
Oğuz ili memleketinde garip bir adet vardı ki gelin 
olan kızı almaya gitmezden güveyin evinde ortaya kabak 
koyup silah ile nişan alırlar imiş, düğün evinde dahi güveyinin 
akraba ve ehibbası ellerine birer silah alıp kabağı vurmaya 


189 
çalışıyorlardı. Şehzade Kasım dahi şöyle atın böyle tutun gibi 
sözler ile karışmak istediği zaman güveyi hiddetlenerek: 
- Be pis adam! Sen vur bakalım! diye Şehzade'yi meydana 
sürdü. 
Şehzade ise: 
- Pekala, bakın nasıl vurulur diyerek ortaya düştü. 
- Bir çifte veriniz! diye Şehzade Kasım bir çifte istedi. Güveyi 
Kel Vezir olduğundan daha ziyade hiddetlenerek adamlarına: 
- Gidin şu boynu kopası adama bir çifte getirin! diye emretti, 
adamları derhal giderek bir çifte getirip Şehzade'ye verdiler. 
Şehzade Kasım ilk atışında hedefe isabet ettirdi. 
Kabağı vurana büyücek bir hediye vermek adet 
olduğundan düğün sahipleri ne istediğini şehzadeden sual 
ettiler. 
- Bana güveyinin takkesini veriniz dedi. Her ne kadar para 
vermek istedilerse de kabul etmeyip talebinde musır oldu. 
Düğün halkı gördüler ki başka çare yok, güveyinin takkesini 
(s.36) getirip verdiler, Şehzade Kasım, takkeyi eline alıp baktı 
ve: 
- Güveyinin başı kelmiş! diyerek içine tükürüp takkeyi yere 
attı ve hiçbir tarafına bakmadan haneden çıkıp saraya doğru 
yürüdü, saraya geldiği zaman harem kapısının önüne varıp 
şehzadenin tamburasını vermelerini rica ederek: 
- Bir fakir dervişim. Bugün düğüne gidip birkaç para 
kazanmak arzu ediyorum. İnşallah yarın yine getirir size 
teslim ederim dedi. Kendi kız kardeşi, biraderini tanımayıp 
doğru validesine giderek meseleyi söyledi, validesi: 


190 
- Oğlumdan yadigardır, olmaz! diyerek reddetmek istedi ise 
de kerimesinin ibram ve ısrarı üzerine ertesi gün iade etmek 
üzere tamburayı getirip şehzadeye teslim ettiler. 
Şehzade Kasım, tamburayı aldığı gibi doğruca düğün 
evine gidip kapının önünde toplanmış olan çocukları etrafına 
alarak tamburayı çalmaya başladı. Düğün evinde bulunan 
kadınlar ziyadesiyle merak edip: 
- Şu dervişi içeriye alın da biraz dinleyelim diye hane sahibine 
rica ettiler. Güveyinin akrabası dışarıya çıkıp derviş 
kıyafetinde bulunan şehzadeye: 
- Gel bakalım derviş biraz da içerideki kadınlara çal diyerek 
haneye çağırdılar. (s.37) 
Şehzade Kasım dahi zaten bu daveti beklemekte olduğundan 
derhal: 
- Pekala diyerek icabet etti ve içeride tamburayı çalmaya 
başladığı zaman kadınlar Şehzade Kasım' a şarkı söylemesi 
için rica ettiler, kabul edip şu beyitleri söyledi: 
İşte kalktı İsmail 'in anası 
Elinde ne güzel düğün kınası 
Oğlun zindandadır Hak'tan bulası 
Kalmamış dünyanın arı namusu 





Yedi yıl geçince artık unuttu 
Günlerce oğlunun yasını 
tuttu 
Biçare İsmail ne halde kaldı 
Sormayıp oynarsın ey koca karı 
191 
Meğer bu kadın Şehzade Kasım ile birlikte yedi sene 
hapiste kalmış olan İsmail namındaki delikanlının validesi 
imiş, biçare kadıncağız oğlunun ismini işittiği zaman aklı 
başından gidip bihuş bir halde yere yuvarlanıp kaldı. 
Oynamakta olan kadınlardan biri dahi şehzadeye 
devam etmesi (s.38) 
için rica etti, şehzade kabul edip şu beyitleri söyledi: 
Evinizin önü çardak değil mi? 
Tazınızın adı bardak değil mi? 
Seni saran Kel Mustafa değil mi? 
Zindanda inleyene yazık değil mi? 





192 
Günlerce ağlayıp gözyaşı döktü 
Nedir halin diye soran olmadı 
Şimdi de karısı vefasız çıktı 
Yas tutmayıp düğünlerde oynadı 
Bu kadın dahi yedi sene evvel şehzade ile beraber 
gidenlerden Kel Mustafa'nın karısı olduğundan kocasının 
ismini işitince oyundan çekildi. O sırada düğün sahiplerinden 
olan bir kadın erkeklerin bulunduğu daireye geçerek: 
Biraz evvel kabağı vuran derviş harem dairesindedir! 
diye feryad ü figan etmeye başladı ve olan meseleleri izah 
etti. 
Vezir son derece hiddetlenerek derhal iki cellada gidip (s.39) 
Dervişin kafasını kesmeleri için emir verdi, cellatlar 
şehzadenin yanına gidip: 
- Haydi bakalım derviş kısmetin çıktı diyerek sürüklemeye 
başladılar. Şehzade cellatlara hitaben: 
- Cellatbaşı bir dakika müsaade edin bir beyit söyleyeyim. 
Sonra istediğiniz gibi yapınız dedi. Cellatbaşı gördü ki bu 
öyle zannettiği gibi fakir bir derviş değil, hal ve etvarından 
asil bir adam olduğu göıülüyordu. Cellatbaşı: 
- Pekala söyle bakalım diyerek müsaade etti ve şehzadenin 
söylediği şu beyitleri dinlemeye başladı: 


İki cellat geldi boynum vurmaya 
Bırakmazlar hasretimi almaya 
Ser alıp sır cevabım vermeye 
Nazlı yari bir defacık görmeye 



Şu uyuyan gelin ne güzel gelin 
Beni abdal etti şu kanlı zalim 
Akkavak güzeli sormadı halim 
Bana ah çektiren şu kanlı zalim 
193 
Şehzade Kasım'ın hazin beyitlerini dinlemekte olan 
cellatlar (s.40) bir birine: 
- Nasıl olsa kafasını keseceğiz. Biraz daha dinleyelim! 
diyerek devam etmesini söylediler, diğer taraftan gelin olan 
kız Akkavak güzeli oldu
ğlı
ndan dervişin beyitlerini dinlemeye 
merak edip seyretmeye başladılar. 
Ayağına giymiş gümüş nalini 
Geliyor salınarak evin hanımı 
İşte kalktı Kel Vezirin gelini 
Şu oynayan gelinler ne güzel gelin 
Beni abdal eden o kanlı zalim 


194 
deyip Şehzade Kasım sükut edince Akkavak güzeli bütün 
bütün hayret ederek evvelce kocasına Kel Vezir dediği için 
hiddetlenmiş olduğu halde şimdi de kanlı zalim diyerek 
kendisini tanıdığına taaccüp etti ve kendi kendine: 
- Bu derviş benim kanlı olduğumu nereden biliyor diye 
düşünmeye başladı ve bu düşünce ile yanında bulunan 
kadınlara: 
- Acaba bu derviş Şehzade Kasım mıdır diye sual eyledi ise 
de kadınlar: 
- Neye bu suretle düşünüyoruz. Şehzade Kasım'ın kemikleri 
bile çürümüş olmalıdır! diyerek yanlış fikre zahib olduğunu 
söylediler ( s.4 1 .) ise de Akkavak güzelinin kalbindeki şüpheyi 
izale edemediler. Diğer taraftan vezir giden cellatların dervişi 
henüz idam etmediklerini anlayarak daha iki cellat gönderip 
derhal idamını emreyledi. Cellatlar geldiği zaman Şehzade 
Kasım işi anlayarak cellatlara hitaben: 
İşte cellat iki iken dört oldu 
Yürek yandı kebap ile od oldu 
Kel Vezir'in sözü bana dert oldu 
Verdiği emir yine boş oldu 



Akkavak güzeli gelin olur mu? 
Hôd-be-hôd dervişler idam olur mu? 
Kel Vezir sözünü geri alır mı? 
Beni abdal eden o kanlı zalim 


195 
dediği zaman cellatlar Şehzade Kasım' a: 
- Haydi gel boynunu vuracağız! diyerek gitmeleri için ısrar 
ettikleri zaman Şehzade Kasım: 
- Müsaade ediniz şu geline dahi bir beyit söyleyeyim de sonra 
istediğiniz gibi hareket ediniz! diyerek Akkavak güzeline: 
(s.42) 
Ağalar hançerden aktır bileğim 
Hak yanında kabul olur dileğim 
Beyazlar mı giydin benim meleğim 
Seni gelip görmek idi dileğim 



Cellatbaşı hançerini koy kına 
Şehzadedir çıktı şimdi karşına 
Gidin haber verin Şah babamıza 
Derviş değil ben Şehzade Kasımım 
deyince cellatlar karşılanndaki[nin] Şehzade Kasım olduğunu 
anlayarak derhal firar ettiler. Erkeklerin bulunduğu daireye 
dahi haber yıldırım gibi gitti. Bütün düğün halkı: 
- Şehzade Kasım gelmiş! diye sevinerek yanına gelip 
görüştüler. Güveyi olan vezir ise korkusundan firar edip 
civarlarında bir evde saklandı, Şehzade Kasım ise güveyiyi 
arattırdı ve saklanmış olduğu mahalde bulunarak getirildiği 
zaman: 


196 
- Mademki bu kadar masraf ettınız ben de sana kendi 
hemşiremi vereceğim! diye vaad ederek düğüne devam 
edilmesini söyledi. 
Diğer taraftan şahın haberi olup oğlunun geldiğinden 
ziyadesiyle (s.43) memnun oldu ve derhal saraya gelmesi için 
haber gönderdi ve bütün şehirde şenlik yapılmasını dahi 
emreyledi. Şehzade saraya gelip pederiyle görüştükten sonra 
hemşiresinin vezire nikah edilmesi için rica etti. Pederi dahi 
kabul ve nikah eyledi ve üç gün düğün işi hitam bulduktan 
sonra Şehzade Kasım peder ve vezirlere hitaben: 
- Bizim otuz dokuz kişi mahpusumuz vardır. Ben kırk gün 
müsaade alıp buraya geldim! Eğer kırk güne kadar gidip 
onları tahlis edemeyecek olursam idam olunacaklardır. Bize 
düşen bir vazife var ise gidip onları tahlis etmektir dedi. 
Orada hazır b\llunanlar her ne yapmak lazım ise bir an evvel 
tedarik edip gidilmesine karar verdiler. 
Şehzade Kasım'ın emri veçhile yol tedariki görülüp 
kırk beygir yükü meşale ve on sürü keçi ile kırk süvari 
hazırlanarak Şehzade Kasım ile birlikte yola revan olup 
gittiler. 
Bu suretle birkaç gün gittikten sonra düşman şahın 
şehrine yaklaştılar. Geceyi bekleyerek civarda dolaştılar. 
Akşam olunca şehre girip keçilerin boynuzlarına meşaleleri 
bağlayıp yaktılar ve şehrin içinde bir velveledir koptu ve bir 
sürü keçiyi de şahın bulunduğu sarayın bah
Ç
esine götürüp 
bıraktılar. 
Gece vakti sarayı muhasara edip kapıyı çaldılar, 
içeriden ne (s.44) istedikleri sual olunduğu zaman: 
- Bizim burada kırk mahpusumuz vardır. Onların tahlisini 
istiyoruz, verir iseniz ne ala, aksi takdirde bütün şehir ve 


197 
konağı yakacağız! diye haber verdiler, hademeler derhal gidip 
bu vukua[ t ]tan şahı haberdar eyledikleri zaman şah hayrete 
düşerek pencereye koşup dışarı baktı gördü ki her taraf ateş 
içinde, ne olduğunu birden bire anlayamayıp şaşırdığından 
derhal mahpusların tahlisini emreyledi. 
Zindancılar gidip mahpusları getirdilerse de kırk 
olmayıp otuz dokuz tane idi. Hayrete düşüp mahpusun bir 
tanesinin nerede olduğunu kimse bilmiyordu. Ve her tarafı 
aradıkları halde kabil değil bulunamadı. 
Bu meseleyi şaha haber verdiler. 
Diğer taraftan Şehzade Kasım diğer bir mahpusu 
musırran talep ediyordu, nihayet bulunamayacağını haber 
verdikleri zaman: 
- Bir mahpusumuzun bedeline şahın kızını isteriz! dediler. 
Şah korkusundan bir defa kızından sual etmek için müsaade 
istedi ve derhal kızını huzuruna celp ederek: 
- Kızım bizim burada kırk mahpusumuz vardı. Bu gece 
şehrimizi muhasara edip bizden mahpusları talep ediyorlar. 
Halbuki şimdi zindanda otuz dokuz mahpus olup bir tanesinin 
nereye gittiğini kimse bilmiyor. Kaybolan mahpus için sizi 
talep ediyorlar. Vermediğimiz takdirde bütün şehri 
yakacaklarını söylüyorlar, bu hale ne (s.45) 
çare 
bulacağımı bilemiyorum dediği zaman kız: 
- Muhterem pederim, sizin ve vatanımızın selameti için ben 
giderim. Beni teslim ediniz dedi. Şah, kızının bu sözlerinden 
ziyadesiyle memnun olup: 
- Cenab-ı Hak seni muhafaza buyursun diyerek alnından öptü 
ve sonra bütün cariyeleriyle birlikte cihazatını Şehzade 


198 
Kasım'ın getirmiş olduğu beygirlere yükletip mahpusları dahi 
alıp neredesin Oğuz ili diyerek yola revan oldular. 
- Kız, Şehzade Kasım'ın bu tedbirinden son derece memnun 
olmuş ve bu suretle muratlarına nail olmuşlardı. 



- Birkaç gün sonra Şehzade Kasım yeni nişanlısı mahpuslarla 
beraber seksen atlı oldukları halde Oğuz İli 'ne vasıl oldular, 
şehre yaklaştıkları zaman müjdeciler gönderip peder ve 
validesini haberdar eyledi. 
- Şah bütün maiyeti erkanı ile birlikte istikbale çıktı. Oğlunun 
bu meşakkatli seferi dahi böyle sühuletle başa çıkardığından 
memnun olup gözlerinden öptü ve: 
- Cenab-ı Hak kollarına kuvvet ve vücuduna sıhhat versin, 
kılıcını dahi keskin etsin diye dua eyledi. Bu suretle şehre 
dahil oldular. (s.46) 
- Şehzade Kasım' ın avdetinin ilk haftası büyük bir düğün 
yapılarak ilk hafta Akkavak güzeli ile gerdeğe girdi ve ertesi 
hafta dahi yeni nişanlısı düşman şahın kızı Huri Çere ile 
gerdeğe girip zevk u safa ile meşgul oldular. 
- Şehzade Kasım ile birlikte gidip yedi sene mahpus kalan 
biçareler dahi hasretlerine kavuştular, yedi senelik meşakkati 
bu suretle unutmuş oldular. Diğer taraftan Şehzade Kasım, 
kayınpederi olan düşman şaha pek çok hediyeler ile birlikte 
bir elçi gönderip meseleyi haber verdi. Şah ziyadesiyle 
memnun olup aralarındaki burudet kalktı, damat ve kızına 
kıymettar hediyeler gönderdi. 


199 
- Şehzade Kasım'ın validesi oğlundan daima havf edip oğlunu 
başından def edemediği için mükedder olmuş ve bir gün olur 
da beni rezil ve rüsvay eder korkusuyla yaşamakta bulunmuş 
idi. 
İki sene sonra Şehzade Kasım'ın pederi hastalanıp 
Gider ahir gelen adem cihane 
Ecel gelse baş ağrısı bahane 
fehvasınca reha-yab olamayıp vefat eyledi, bu suretle 
pederinin (s.47) yeri boş kalmış idi, bütün vüzera ve ahali 
Şehzade Kasım'a pederinin yerine Şah olmak üzere biat 
eylediler. . . Şehzade Kasım, pederinin yerine hükumet sürdü. 
Validesinin havfı dahi bertaraf olarak mesudane yaşamaya 
başladı. Şah Kasım, senenin altı ayını kayınpederinin 
nezdinde, diğer altı ayını dahi Oğuz ilinde geçirip birçok 
seneler mesut bir ömür ile vakit geçirdi. 


SONUÇ VE 
DEGERLENDİRMELER 
Dünya edebiyatı içinde destan ve destani hikaye söz 
konusu olunca Türk edebiyatı ve Türk edebiyatı sahasında da 
Dede Korkut Kitabı 'nın bu anlamda tarihi derinlik, yayılma 
sahasındaki genişlik ve edebi verımın çeşitlenmesi 
bakımından özel bir yeri vardır. Oğuzları anlamada ve 
anlatmada Dede Korkut boyları kıymetli bir anahtar 
hüviyetindedir. 
Dede Korkut boylarından Bamsı Beyrek 

Bey 
Böyrek' in bir çeşitlemesi olarak Kırımlı Süleyman Sfıdi 
Bey'in telif edip yazılı olarak Himmetzade S. Abdullah 
imzasıyla yayımladığı Şah Kasım Hikayesi 'nin kaynağı 
tartışmalıdır, fakat Bamsı Beyrek boyu ile ve Bey Böyrek 
anlatılarıyla yapı, tip, motif ve muhteva yönünden büyük 
benzerlikler gösterdiği ortadadır. Farklı müstear isimlerle 
derleme ve telif eserlerde imzası bulunan Süleyman Sfıdi Bey, 
Şah Kasım Hikayesini 
XX. 
yüzyılın ilk yarısının yazılı hikaye 
anlatım diline uygun olarak, destan formu ve üslubundan 
uzak, şehir hayatını ve entrikaları genişleterek kurgulamış, 
nazım ve nesrin birlikte kullanıldığı bir hikaye meydana 
çıkarmıştır. 
Türk kahramanlık destanlarında terennüm edilen 
olaylar ve bu olaylarda rol alan bahadırlar Türk toplumunun 
tarihi ile düşünüş ve inanış sistemleriyle destanları meydana 
getiren 
toplum 
ve 
çevre 
şartlarıyla 
birlikte 
değerlendirilmelidir. 


201 
Türklerin destan devrini yaşayacak kadar köklü tarihe 
ve destan türünü oluşturacak yaşayış tarzı ve düşünce 
dünyasına, coğrafi zemine, mücadele şartlarına ve kültürel 
zenginliğe sahip oluşu çok sayıda "doğal" destan meydana 
getirmesini sağlamıştır. Atlı bozkır kültüründe, açık ve geniş 
mekana bağlı yaşama, Türkler için destani hayatın edebi türde 
ifadesini bulması anlamına gelmiştir. 
Destanlarda inanç, çoğunlukla din faktörü destan 
kahramanının hareket nedenlerinden biri olarak karşımıza 
çıkar. Din uğruna veya din farklılığına bağlı mücadele, 
destani olmak için engel teşkil etmez, epik karakteri ortadan 
kaldırmaz; kahramana bağlı olarak ortaya konulan hedefin ve 
mücadelenin ne uğruna gerçekleştirildiğini gösterir. 
Dede Korkut Kitabı'nda yer alan anlatıların bu kitap 
dışındaki çeşitlemelerini dikkate aldığımızda "kafırler"in 
yerleri ve adlarında değişiklikler olur, ama Türk destan 
kahramanlarının temel nitelikleri ve destani karakterleri aynı 
kalır. Dede Korkut Kitabı'nda da alplık en büyük değer 
olmasına rağmen cihangirlik ülküsü görülmez. Kahramanlar 
daha çok kendilerini korumak, mallarını, yerine göre 
namuslarını muhafaza için mücadele ederler. 
Dede Korkut Kitabı 'ndaki anlatıların yapısına 
baktığımızda nazım ve nesir bir arada görülür. Bir destan, 
hem nazım şeklinde ve hem de nazım ve nesir karışık şekilde 
düzenlenmiş olabilir. Oğuz Türklerinin Dede Korkut 
Kitabı 'nda görüldüğü gibi, nazım ve nesrin karışık halde 
bulunması, Türk boylarının edebi yaratmalarında oldukça eski 
bir geçmişe sahiptir. İngilizce 'de bu şekli ifade edebilecek bir 
terim 
bulunmamaktadır 
ve 
Dede 
Korkut'ta 
başka 
edebiyatlardan alınma bir yer yoktur. 
Manzum ve mensur ölçülerle dile getirilen Dede 
Korkut hikayelerinde, Oğuzca'nın, çok canlı, elle tutulur 
tasvir ve benzetmelere dayanan, akıcı ve etkileyici halk dilini 


202 
yansıtan 
gelişmiş 
üslup 
özelliklerinin 
sergilendiği 
görülmektedir. 
Türklerin, Oğuz Türklerinin tarih boyunca verdikleri 
mücadeleler, tarihi ve biyografik mahiyetli eserlerde olduğu 
kadar edebiyatta da işlenmiştir. Mitolojik anlatılarda, 
menkıbevi tarihte, tarih eserlerinde, destanda, destani 
hikayelerde, menakıpnameler ve atasözlerinde Oğuzların 
konu edinildiği eserler "Oğuzname" olarak nitelendirilmiştir 
ve bu anlamda Dede Korkut anlatıları da Türk tarihi, devlet ve 
düşünce sistemi ile Oğuzların yaşayışı hakkında verdiği 
· bilgilerle bir Oğuznamedir. Dede Korkut Oğuznamesi, Dede 
Korkut Kitabı ve onun metinleriyle sınırlı değildir. Dede 
Korkut anlatılarının gerek yazılı, gerek sözlü ve gerekse sözlü 

yazılı yaratıcılık ortamlarında meydana getirilmiş yüzlerce 
çeşitlemesi de birer Oğuzname hükmünde düşünülüp 
değerlendirilebilir. 
Bamsı Beyrek 

Bey Böyrek anlatıları Dede Korkut 
boyları içinde tarih bakımından kökleri en derine uzanan 
anlatılardandır, halen yaşamakta oluşu ve yayıldığı coğrafi 
alan genişliğiyle de dikkat çekici bir yere sahiptir. Dede 
Korkut Kitabı'ndaki boyların bazıları, en başta da 'Bamsı 
Beyrek", Türk kültür coğrafyasında hayatiyetini kaybetmeden 
farklı yaratıcılık ortamlarında yaşamaya devam etmektedir. 
Bamsı Beyrek boyu gerek yazılı ve gerekse de sözlü 
edebiyatta bütün boylar içinde en yaygın olanlarındandır. 
Bozkır kültüründen yerleşik hayata, destandan destani hikaye 
ve hikaye formuna geçişte Dede Korkut anlatılarının köprü 
vazifesi gördüğü anlaşılmaktadır. 
Bey Böyrek anlatılan, destan türünden nazım içerme 
özelliğini koruyarak destani hikayeye ve halk hikayesine, 
zamanla nazım kısımlarının tamamen ortadan kalktığı bazı 
örnekler yoluyla hikayeden masala doğru bir seyir izlemiştir 
diyebiliriz. Bu husus bir yandan terminoloji problemi ortaya 


203 
çıkarırken diğer taraftan türler ve kültürler arası 
karşılaştırmalı çalışmalar için zemin hazırlayan bir husustur. 
Alpamıs, Bamsı Beyrek, Bey Böyrek ve Şah Kasım 
anlatılarını aynı boyun farklı zaman, başka coğrafya ve 
değişik kültür ortamlarında tespit edilmiş, yaşamış, yaşamakta 
olan çeşitlemeleri olarak değerlendirmek mümkündür. Türk 
boyları arasında bir destan dairesi oluşturan Alpamış 
destanının dört ana rivayeti vardır. Bunlar sırasıyla Kongrat, 
Oğuz, Kıpçak ve Altay rivayetleridir. Batı Türklerinde Bey 
Böyrek, Doğu Türklerinde Alpamış olarak devam eden Bamsı 
Beyrek'i bugün de Türk dünyasını birleştiren önemli 
motiflerden biri sayabiliriz. 
Türk epik karakterli anlatılarının pek çoğunda ortak 
özellik olarak karşımıza çıkan motiflerden çocuksuzluk ve 
tutsaklık motifleri "aile" ve "devlet" ilişkisi bakımından 
değerlendirilebilir. Türk destanlarında çocuksuzluk ve 
tutsaklık bir eksikliğin oluşması demektir. Destan ailesinin 
devletin devamlılığı ile bağı düşünüldüğünde bu eksikliklerin 
ortadan kaldırılması gereklidir. 
Çocuksuz ailenin çoğunlukla bir erkek evladı dünyaya 
gelir ki bu evlat destan anlatılarının da ana kahramanı olarak 
boy gösterir. Aile bağları, kahraman ve onun etrafında gelişen 
olaylar millet olarak hür, devlet olarak güçlü yaşamanın nasıl 
olacağını bize anlatır. 
Dede Korkut boylarının önemli mesajlarına bakacak 
olursak bir olay karşısında toplumun bütün ferlerinin 
kenetlendiğine, istisnasız herkesin -özellikle kahramanın 
erkek yahut kadın akrabalarının- kahramanın tutsaklıktan 
kurtarılması için bir gayret ettiklerine, eşsiz bir sadakat ve 
fedakarlık sergilediklerine tanık oluruz. 
Türkler tarih boyunca atlara çok büyük kıymet 
vermiş ve hürmet göstermişlerdir. Türk boylarının sözlü 
destani eserlerinde atların, destan kahramanı ve arkadaşlarına 
eş değerde oldukları anlaşılmaktadır. Türk destan 


204 
anlatılarında atlar alelade bir figür değil, esaslı birer 
kahramandırlar. Destanlar; bir yanıyla alpm, diğer yanıyla 
atlarının hikayesidirler denilebilir. Türk boylarının destani 
şiirinin karakterleri masallardaki karakterlere benzetilebilir. 
Şah Kasım Hikayesi ve benzeri yeniden yazılıp 
kurgulanmış hikayelerin karşılaştırılmalı olarak ele alınıp 
incelenmesinin edebi tür tarihi, çeşitlenme, tarihi köken, 
yayılma sahası, yönü ve şekliyle edebi verimin şöhret ve 
tesiri, aynca türler arası etkileşim çalışmaları açısından 
faydalı olacağı görülmektedir. 
Bamsı Beyrek 

Bey Böyrek çeşitlemeleri 
araştırmalarına baktığımız zaman araştırmacıların "ilk metin" 
!erinin sürekli değiştiğini ve pek çok "yeni" çeşitlemenin 
yayın veya yazı konusu olduğunu görmekteyiz. Bu durum, 
anlatının yüzyıllardır Türk kültür havzasında yaşamakta 
olduğunun bir delili olarak düşünülmelidir. 
Bamsı Beyrek boyunun çeşitlemeleri yaygın olan Bey Böyrek 
dışında şu birkaç örnekte de görülebileceği gibi çok farklı 
adlar 

adlandırmalarla karşımıza çıkmaktadır: 
Akkavak Kızı ile Beğbörek 
Bfı b8rek 
Bal Böğrek Masalı 
Beg Boreg u Bengi Bozan 
Bengiboz - Şah İsmail Hikayesi 
Beybüreynen Bengiboz Masalı 
Güzel Ahmet Masalı 
Oğuz Destanından (Bey Böyrek) Menkabe ve Destanı 
Seğrek Basan 
Şah Kasım Hikayesi 
Yurt Değiştirme 
Sözlü kaynaklardan yapılan derlemeler profesyonel 
aşıklardan da okuma yazması olmayanlardan da yapılmıştır. 
Anlatı destan formunda da işlenmiştir, hikaye tarzında da 
masal üslubunda da. 


205 
Gelecekte büyük ihtimalle ve Bamsı Beyrek boyu için 
kuvvetle muhtemel - yazılı veya sözlü kaynaklardan tespit 
edilmiş- Selçuklu devri anlatıları veya kim bilir Uygur 
yazıcılarının farklı farklı Bamsı Beyrek metinleri ortaya 
çıkacaktır. 
Şah 
Kasım 
Hikayesi'nin 
incelemesini 
gerçekleştirdiğimizde H. 1 333 (M. 1 9 1 7) yılında basılmış 
olan Şah Kasım Hikayesi 'nin Bamsı Beyrek 

Bey Böyrek 
anlatılarının hikaye formunda işlenmiş bir çeşitlemesi olduğu 
anlaşılmaktadır. 
Şah Kasım metni bazı masal unsurlarını bünyesinde 
barındırmakta ise de dili ve üslubu bakımından yazılı olarak 
teşekkül etmiş bir hikayedir. 
Kahramanın 
nitelikleri 
kardeş 
metinlerdeki 
kahramanlarla büyük benzerlikler gösterir. Zaman ve mekan 
çoğunlukla itibari diyebileceğimiz özellikler göstermektedir. 
Kardeş metinler olarak nitelendirilebilecek Alpamıs, 
Bamsı Beyrek, Bey Böyrek ve Şah Kasım anlatılarının 
karşılaştırmalı epizodik inceleme tablosuna baktığımızda, 
metinlerde göıülen dil, üslup, form gibi bazı farklılıkların 
neredeyse ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Epizodik yapılan 
bakımından bu kardeş metinler büyük benzerlik ve yakınlık 
göstermektedirler. 
Metinlerin oluştuğu, yayıldığı coğrafyaların farklı 
oluşu şahıs adlarında, yer adlarında ve kültürel unsurlarda 
bazı değişmelere neden olmuştur, ama bunlar anlatıların asll 
yapısındaki birliği bozmamaktadır. 
Bu çalışma Bamsı Beyrek boyunun Türkiye' deki 
durumu hakkında bir derece fikir verebilir. Türk devlet ve 
topluluklarında, Türk kültür havzasının her bölgesinde aynı 
amaca bağlı olarak ayrı ayrı gerçekleştirilecek çalışmalarla, 
bunların bir araya getirilip karşılaştırmalı tetkiklerinin 
gerçekleştirilmesiyle Dede Korkut'a bağlı olarak Türk 
kültürüne hizmet etme yolu genişletilebilir. 


KAYNAKÇA 
Acaloğlu, Arif, "Türk Destan Geleneğinin Tarihi Kökenlerine 
Dair", 
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, 
C. 2, S. 4, 
Aralık 2005, s. 144-1 57. 
Aça, Y rd. Doç. Dr. Mehmet, "Türk Destancılık Geleneğine 
Bütüncül Yaklaşabilme ve Alp Kavramı Üzerine Bazı Yeni 
Yaklaşım Denemeleri" 

Approaching Completely to Turkish 
Epic Tradition and New Approaching Tests on "Alp" 
Concept, 
Milli Folklor, 
Yıl: 12, S. 48, s. 5-1 7. 
Akalın, L. Sami, 
Dede Korkut Hikayelerinin Folklor 
Bakımından Değerlendirilmesi, 
İstanbul Üniversitesi 
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Doktora 
Tezi, İstanbul, 1 967. 
Akbaş, S. Burhanettin, "Bey Böyrek Hikayesi 'nin Bünyan ve 
Felahiye Rivayetleri", 
Erciyes, 
( 1 0), 1 24, Nisan 1 988, s. 28-
32. 
Aksoy, Dr. Mustafa, "Oğuzname", 
Türkler 
(Editörler: Hasan 
Celal Güzel, Prof. Dr. Kemal Çiçek, Prof. Dr. Salim Koca) , 
C. 
3 ,
Ankara, Yeni Türkiye Yayınlan, 2002, s. 8 1 9-824. 
Aliyarlı, Prof. Dr. Süleyman, "Dede Korkut Kitabı ve Türk 
Tarih Öncesi", 
Türkler 
(Editörler: Hasan Celal Güzel, Prof. 
Dr. Kemal Çiçek, Prof. Dr. Salim Koca) , 
C. 
3, Ankara, Yeni 
Türkiye Yayınları, 2002, s. 801 -805. 


207 
Alptekin, Ali Berat, "Türk Üniversitelerinde Yapılan Talebe 
Tezlerindeki Halk Hikayeleri Bibliyografyası", 
Türk Dünyası 
Araştırmaları, 
23, Nisan 1 983, s. 207- 228. 
Alptekin, Doç. Dr. Ali Berat, "Bamsı Beyrek Hikayesinin 
Elazığ Varyantı Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma", 
Türkiyat 
Araştırmaları 
Dergisi, 
Selçuk Üniversitesi Türkiyat 
Araştırmaları 
Enstitüsü, 
Konya, 
yıl: 
200 1 , S. 

9, 
s. 
255-270. 
Alptekin, Doç. Dr. Ali Berat, "Bamsı Beyrek Hikayesinin 
Motif Yapısı", 
Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni 
Bildirileri 
( 1 9-2 1 Ekim 1 999, Ankara), (haz. : Dr. Alev 
Kahya Birgül, Aysu Şimşek Canpolat), Ankara, Atatürk 
Kültür Merkezi Başkanlığı, 2000, s. 35-48. 
Alptekin, Prof. Dr. Ali Berat, "Doğu Anadolu Bölgesinde 
Anlatılan Halk Hikayelerinde Dede Korkut Hikayelerinin 
Etkileri", 
Uluslararası Türklük Bilgisi Sempozyumu, 
25-27 
Nisan 
2007, 
Bildiriler-1 (A-J), 
Erzurum, 2009, s. 85-92. 
Altay, Doğan, 
Destanlarımız, 
Mut, Yeni Matbaa - Mutlular 
Gıda, 1 992. 
Arabacı, Dr. H. Murat , "Türkiye'de Kurulan İlk Kırım Türk 
Teşkilatlan" 
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 
The 
Joumal Of Intemational Social Research, Volume . 1/2 Winter 
2008, s. 47 - 65. 
Arvas, Yard. Doç. Dr. Abdulselam, ''Alıp-Manaş" ve "Bamsı 
Beyrek" Destanlarının Ortak Motifleri" = Common Motifs of 
"Alıp-Manaş" and "Bamsı Beyrek" Epos", 
The Journal of 
Academic Social Science Studies, 
Febnıary 20 1 3, Volume 6, 
Issue 2, p. 63-7 1 .
Aslan, Namık, 
Yozgat Masallarında Motif ve Tip 
Araştırması (inceleme-metinler), 
Erciyes Üniversitesi 


208 
Sosyal Bilimler Enstitüsü Halk Bilimi, Türk Dili ve Edebiyatı 
doktora tezi, 1 994. 
Aslan, Dr. Namık "Beyrek Hikayesinin Y ozgat'ta Derlenen 
İki 
Yeni Varyantı Üzerine", 
Milli Folklor, 
Güz 1 995, S. 27, s. 
70-72. 
Aşırov, Prof. Dr. Annagurban, "Türkmen Nüshasının Değeri", 
Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri 
( 1 9-2 1 
Ekim 1 999, Ankara), Yayına haz. : Dr. Alev Kahya Birgül, 
Aysu Şimşek Canpolat, Ankara, 2000, s. 49 - 54. 
Bahadırova, Sarıgül, "Dede Korkut Kitabı ve Alpamıs 
Destanı'nın Karakalpak Varyantı", (Aktaran: Pınar Dönmez 
Fedakar), 
Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi 
Journal of 
Turkish World Studies, C. 

5, Yaz 2005, S. : 1 , s. 1 1 3-120. 
Balcı, Ayşe Altınbaş, 
Türklerin Sherlock Holmes'ü 
Amanvermez Avni, 
Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal 
Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Disiplini Yüksek lisans 
tezi, Ankara, 2005. 
Balyan, D[ırtad] V[vartabed], "Cormag Gavakhi Azgin", 
Püragn, 
24 Eylül 1 898, S. 32, s. 580 - 582. 
Banarlı, Nihad Sami, "Milli Romantizmin İdraki", 
Kubbealtı 
Akademi Mecmuası, 
Yıl: 1 , Ocak 1 972, S. 1 , s. 1 7-32. 
Bars, Mehmet Emin, "Epik Anlatıdan Masala Ana-metinlerin 
Ciddi Düzende Dönüşümüne Bir Örnek: Bey Böyrek", 
Turkish Studies 
- International Periodical For The 
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 
Volume 9/6, Spring 20 1 4, p. 1 33-146. 
Baş göz, Prof. Dr. İlhan, "Dede Korkut Destanında Epitetler", 
Milli Folklor, 
Bahar 1 998, S. 37, s. 23-35. 


209 
Bayat, Fuzuli, "Sözlü Tarihten Destana, Destandan 
Oğuznamelere", 
Hacettepe 
Üniversitesi 
Türkiyat 
Araştırmaları Enstitüsü, 
Oğuzlar Dilleri, Tarihleri ve 
Kültürleri 
5. 
Uluslararası Türkiyat Araştırmaları 
Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: Tufan Gündüz, Mikail 
Cengiz), 
Ankara, 
Hacettepe 
Üniversitesi 
Türkiyat 
Araştırmaları Enstitüsü Yayınlan, 20 1 5, s. 285- 290. 
Bayat, Prof. Dr. Fuzuli, 
Oğuznamelerin Tarihi, Mitolojik 
Kökenleri ve Teşekkülü, 
İstanbul, Ötüken, 2006. 
Bayrı, Mehmet Halit, "Oğuz Destanından "Bey Böyrek"e 
Dair Son Araştırmalar ve Bey Böyreğin Erzurum Varyantı", 
Halkbilgisi Haberleri, 
Yıl: 5, Nisan 1 936, 
S. 
54, s. 8 1 -87. 
Bekki, Doç. Dr. Salahaddin, 
Dedem Korkut Kitabı 
Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme 
(Türkiye' deki Yayınlar 
1 9 1 6-20 1 3), Ankara, Berikan Yayınevi, 20 1 5 .
Bolatova, Laura, 
Bamsı Beyrek ve Deli Dumrul Boyunun 
Alpamış ve Er Töstük Destanlarıyla Mukayeseli 
İncelemesi, 
İstanbul Üniversitesi Sosyal Biliml�r Enstitüsü 
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Halk Edebiyatı 
Bilim Dalı yüksek lisans tezi, İstanbul, 20 14. 
Boratav, Pertev Naili, (yayıma hazırlayan: M. Sabri Koz), 
Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği, 
İstanbul, Türkiye 
Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 2002. 
Boratav, Pertev Naili, "Dede Korkut Hikayelerindeki Tarihi 
Olaylar ve Kitabın Telif Tarihi", 
Türkiyat Mecmuası, 
C. XIII, 
1 958, s. 3 1 -62. 
Boratav, Pertev Naili, 
Bey Böyrek Hikayesine Ait Metinler, 
Ankara, 
yy., 
1 939. 


210 
Boratav, Pertev Naili, "Bey Böyrek Hikayesine Ait Metinler", 
Halk Bilgisi Haberleri, 
Birincikanun 1 938, yıl: 8, S. 

86, s. 
35-42. 
Boratav, Pertev Naili, "Bey Böyrek Hikayesine Ait Metinler", 
Halk Bilgisi Haberleri, 
Birincikanun 1 939, yıl: 8, S. : 87, s. 
52-64. 
Boratav, Pertev Naili, "Bey Böyrek Hikayesine Ait Metinler", 
Halk Bilgisi Haberleri, 
Şubat 1 939, yıl: 8, S. 

88, s. 85-88. 
Boratav, Pertev, N[aili], "Bey Böyrek Hikayesi", 
Ülkü, 
Haziran 1 938, C. 1 1 , S. 64, s. 348-350. 
Boratav, Pertev, N[aili], "Bey Böyrek Hikayesi", 
Ülkü, 
Mart 
1 938, C. 1 1 , S. 6 1 , s. 2 1 -32. 
Boratav, Pertev, N[aili], "Bey Böyrek Hikayesi" 
Ülkü, 
Şubat 
1 938, C. 1 0, S. 60, s. 483-492. 
Boratav, Pertev, N[aili], "Bey Böyrek Hikayesi" 
Ülkü, 
Temmuz 1 938, C. 1 1 , S. 65, s. 425-433. 
Büyükarman, Dr. Didem A., "Moralızade Vassaf Kadri ve 
Süleyman Sfidl'nin Ortak Ramanları Milli Cinayat 
Koleksiyonu" 
A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü 
Dergisi, 
S. : 40, yıl: 2009, s. 1 90-208. 
Çağıran, M. Önder, "Ba - Börek Destan Hikayesi'nin Dede 
Korkut Hikayeleri'nden Bamsı Beyrek'le Karşılaştırılması", 
Erciyes, 
yıl: 12, S. 43, 1 989, s. 30-3 1 .
Çapanoğlu, Münir Süleyman, 
Basın Tarihimizde Mizah 
Dergileri, 
İstanbul, Garanti Matbaası, 1 970. 


211 
Çınar, Yard. Doç. Dr. Ali Abbas, "Türk Destanlarında Alp 
Tipi At" / The Horses Like the Heroes in Turkish Epics 
Cheval herorque dans les epopees Turques, 
Milli Folklor, 
C.7, Yıl: 14, S. 56, s. 1 53-1 57. 
Çimen, Musa, 
Bamsı Beyrek Hikayesinin Türkiye 
Varyantları Üzerinde Karşılaştırmalı Bir Araştırma, 
Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve 
Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 2004. 
Çobanoğlu, Doç. Dr. Özkul, 
Türk Dünyası Epik Destan 
Geleneği, 
Ankara, Akçağ, 2003 . 
Demir, Doç. Dr. Necati, 
Tokat İli ve Yöresi Ağızları, 
Tokat, 
Niksar Belediyesi, 2005. 
Demir, Necati-Mehmet Dursun Erdem, "Türk Kültüründe 
Destan ve Battal Gazi Destanı" / Epic in Turkish Culture and 
Epic of Battal Gazi, 
Turkish Studies, 
Intemational Periodical 
F or the Languages, Literature and History of Turkish or 
Turkic, Volume 111, Summer 2006, p. 106- 1 59. 
Durbilmez, Bayram, 
Sorgun (Yozgat) ve Yöresi Ağızları 
(inceleme - metinler), 
Erciyes Üniversitesi, Fen Edebiyat 
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü lisans tezi, Kayseri, 
Haziran 1 99 1 .
Dündar, Orhan, 
Dede Korkut Bamsı Beyrek, 
Ankara, Kültür 
Bakanlığı, 200 1 .
Ekici, Metin, "Dede Korkut Kitabı ve Slav Destanları", 
Türk 
Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 199811, 
Ankara, Atatürk 
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu 
Yayınları, 2004, s. 5 1 -78. 


212 
Ekici, Metin, 
Dede Korkut Hikayeleri Tesiri ile Teşekkül 
Eden Halk Hikayeleri, 
Ankara, Atatürk Kültür Dil ve Tarih 
Yüksek Kurumu, 1 995. 
Elçin, Şükrü Murat, 
Kerem İle Aslı Hikayesi, 
Ankara, Milli 
Eğitim Basımevi, 1 949. 
Elçin, Şükrü, "Türk Dilinde Destan Kelimesi ve Mefhumu", 
İslamiyet Öncesi Türk Destanları: İncelemeler - Metinler, 
haz. Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Prof. Dr. Ali Duymaz, İstanbul, 
Ötüken Neşriyat, 2002, s. 1 8-27. 
Elekbarlı, Nazif, "Azerbaycan Edebiyatşünaşlığında", 
Kitabı 
Dede Korkut Ensiklopediyası, 
C. 

il, 
Bakü, Yeni Neşrler 
Evi, 2000, s. 38-42. 
Emeksiz, Dr. Abdulkadir, 
Bir İstanbul Kahramanı Bekri 
Mustafa 
(inceleme - metin), İstanbul, Mühür, 20 10. 
Emeksiz, Doç. Dr. Abdulkadir, "Dedem Korkut'un Saklı 
Kalmış Bir Hikayesi", 
Türk Dünyası Araştırmaları, 
S. 

209, 
Ekim 20 1 3 , s. 379-397. 
Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet B., "Zikredilen Şahıslara 
Dayanılarak Dede Korkut Boylarının Kronolojik Sıralanması" 
I. Milletler Arası Dede Korkut Kollokyumu 'nda 
(
2 1 -26 Aralık 
1 999 Bakü) Sunulan Bildiri, 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı -
Belleten 1998 / 1, 
TDK, Ankara, 2004, s. 6 1 -69. 
Eren, Prof. Dr. Hasan, "Bey Böyrek Hikayesinin Yeni Bir 
Varyantı", 
Dünya Edebiyatından Seçmeler, 
S. 4, 1 977, s. 38 
- 43 . 
Ergin, Muharrem, 
Dede Korkut Kitabı-1, 
8. bs., Ankara, 
Türk Dil Kurumu Yayınları, 201 1 .


213 
Ergin, Prof. Dr. Muharrem, 
Dede Korkut Kitabı-2 İndeks -
Gramer, 
4. 
bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınlan, 
2009. 
Ergun, Metin "Bamsı Beyrek ile Alpamış Destanının 
Coğrafyası", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1992, 
Ankara, 
1 995, 
s. 
75- 80. 
Fedakar, Selami, "Alpamış Destanı ve Bey Böyrek Hikayesi 
Arasında Bir Karşılaştırma" 

Comparasion entre l 'epopee 
"Alpamış" et le recit "Bey Böyrek", 
Milli Folklor, 
yıl: 
1 3 ,
S. 
5 1 ' 
s. 
5 1 -64. 
Gayıbov, Seyran "Kitab-ı Dede Korkut'taki 'Tutsaklık' 
Durumu Karşısında Oğuz'un Tutumu" 

Captivity in Dede 
Korkut's Tale and Oghuz's Reaction, 
Turkish Studies, 
Intemational Periodical For the Languages, Literature and 
History of Turkish or Turkic, Volume 
3/2, 
Spring 
2008, 
p. 
324-353. 
Gazimihal, Mahmut R [agıp], "Dede Korkut Hakkında", 
Halk 
Bilgisi Haberleri, 
1 939, 
S. 
98, 
s. 
25 - 3 1 .
Gökalp, Ziya, 
Türkçülüğün Esasları, 
(haz. : Mehmet 
Kaplan), İstanbul, MEB Yayınlan, 
1 990. 

Gökoğlu ], A. Baha, "Oğuz Destanından (Bey Böyrek) 
Menkabe ve Destanı", 
Milli Mecmua, 
C. 
44, S. 1 22, 
İkinci 
Kanun 
1 934, 
s. 
1 23-1 26. 
Gökoğlu, A. Baha, "Oğuz Destanından "Bey Böyrek' e Dair 
Son Araştırmalar ve Bey Böyrek'in Erzurum Varyantı", 
Halkhilgisi Haberleri, 
Nisan 
1 936, 
yıl: 
5, 
S. 
: 54, 
s. 
8 1-86. 
Gökoğlu, A. Baha, 
"Oğuz Destanları"nın İzlerinin Anadolu 
Halkı Arasında Yaşadığını İsbat Bey Böyrek, 
Ankara, 
Ulusal Matbaa, 
1 94 1 .


214 
Gökyay, Orhan Şaik (Hazırlayan), 
Dedem Korkudun Kitabı, 
İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı, 
2000. 
Gökyay, Orhan Şaik, 
Bugünkü Dille Dede Korkut 
Masalları, 
İstanbul, Muallim Ahmet Halit Kitabevi, 
1939. 
Gökyay, Orhan Şaik, "Dede Korkut Hikayeleri ve Önemi", 
Türk Dili, 
Ekim 
1 968, 
S. 
205, 
s. 
424-435. 
Gökyay, Orhan Şaik, "Dede Korkut", 
Türkiye Diyanet Vakfı 
İslam Ansiklopedisi, 
C. 
9, 1 994, 
s. 
77-80. 
Gökyay, Orhan Şaik, "Bey Böyrek Üzerine", 
Türk Folkloru, 
Eylül 
1 979, 
S. 
2, 
s. 
3. 
Görkem, Doç. Dr. İsmail, 
Halk Hikayesi Araştırmaları 
Çukurovalı Aşık Mustafa Köse ve Hikaye Repertuarı, 
Ankara, Akçağ, 
2000. 
Gülensoy, Doç. Dr. Tuncer, "Doğu ve Güneydoğu 
Anadolu'da Yaşayan Dede Korkut Hikayeleri: Kam Püre 
Bamsı Beyrek Destanı 'nın Poyraz (Elazığ) Varyantı" 
Türk 
Kültürü Dergisi, 
Ağustos 
1 983, 2 1 .
yıl, S . :
244, 
s. 
547 - 558. 
Gülensoy, Tuncer, "Dede Korkut Hikayelerinin Anadolu ve 
Rumeli ' deki İzleri "Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek 
Destanı"nın Bünyan; "Deli Dumrul Destanı"nın Rumeli 
Varyantı", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1988, 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk 
Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 
1 994, 
s. 
97-1 1 1 . 
Gülensoy, Tuncer, "Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek, "Deli 
Dumrul, Salur Kazan ve Tepegöz Boylarının Anadolu 
Varyantları ve Dede Korkut Hikayeleri Coğrafyasının Tespiti 
Sorunu", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1998 

1, 


215 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 2004, 8 1 -92. 
Günay, Prof. Dr. Umay, "Dede Korkut Hikayelerindeki 
Karakterlerin Tahlili", 
Milli Folklor, 
Bahar 1 998, S. 37, s. 3-
1 2. 
Güngör, Şeyma, "Dede Korkut Kitabı'nda Aile", 
Türk Halk 
Edebiyatına Dair, 
İstanbul, Çantay, 2005, s. 1- 79. 
Günşen, Yrd. Doç. Dr. Ahmet, 
Kırşehir ve Yöresi Ağızları 
(İnceleme-Metinler-Sözlük), 
Ankara, Türk Dil Kurumu, 
2000. 
Gürsoy - Naskali, Emine, "Destanın Tarifi", 
Türk Dili 
Araştırmaları Yıllığı Belleten 1992, 
Ankara, Atatürk Kültür, 
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara Üniversitesi Basımevi, 
1 995, s. 1 - 8. 
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 
Oğuzlar Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 
5. 
Uluslararası 
Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: 
Tufan Gündüz, Mikail Cengiz), Ankara, Hacettepe 
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 201 5. 
Hayit, Baymirza 
Türkistan Devletlerinin Milli Mücadele 
Tarihi, 
Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1 995. 
Himmetzade S. Abdullah, 
Şah Kasım Hikayesi, 
2. bs., 
İstanbul, Cemiyet Kütüphanesi H. 1 333 / M. 1 91 7 .
http://kutuphane.atauni.edu. tr/yordambt/yordam. php 
( 1 7
Haziran 20 12) 
Hüseynoğlu, Dr. Kamil, "Dede Korkut'un Tarihi Şahsiyeti ve 
Yaşadığı Kültür Ortamı" 
Türkler, 
C. 5 (editörler: Hasan 


216 
Celal Güzel, Prof. Dr. Kemal Çiçek, Prof. Dr. Salim Koca, 
Ankara, Yeni Türkiye Yayınlan, 2002, s. 845-852. 
İnan, Abdulkadir, "Dede Korkut Kitabındaki Bazı Motiflere 
ve Kelimelere Dair Notlar", 
Ülkii, 
Şubat 1 93 8, C. 

X, S. 60, 
s. 
545-547. 
İşli, Emin Nedret, "Kitabhane-i Sudi Tarihçesi ve Süleyman 
Sudi Bey (Bir Deneme)", 
Müteferrika, 
Kış 1 994, S. 

4, s. 33-
44. 
İvgin, Hayrettin, "Çorum'dan Bir Dede Korkut Hikayesi: 
Akkavak Kızı", 
Türk Folklor Araştırmaları, 
yıl: 1 976, C: 
1 6, S. 

320, s. 7604 - 7605. 
Jirmunskiy, V. M., 
Türk Kahramanlık Destanları. 
1.-11. 
Bölüm 
(çev. : Mehmet İsmail, Hülya Arslan Erol, Ankara, 
Türk Dil Kurumu, 20 1 1 .
Kanar, Prof. Dr. Mehmet, 
Kanar Farsça-Türkçe Sözlük, 
İstanbul, Deniz Kitabevi, 2000. 
Karabaş, Seyfi, 
Bütüncül Türk Budunbilimine Doğru, 
İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1 999. 
Karakaş, Rezan, Dede Korkut Hikayelerinde "Tutsaklıktan 
Kurtarma Motifi" ve "Bey Oğullan Arasındaki İlişki" / 
Relation Between "The Motif of the Captive Breaking Free" 
and the Sons of Lord" in the Dede Korkut Narratives, 
Turkish 
Studies 
-
International Periodical For The Languages, 
Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 8/1 ,
Winter 201 3, 
p .
1 867 - 1 879. 
Keskin, Alev - Betül Sayın, "Geçmişten Günümüze Türklerde 
Bayrak, Sancak ve Fors", 
Silahlı Kuvvetler Dergisi, 
S. 4 1 5, 
Ocak 20 13, s. 98- 1 03. 


217 
· 
Kıdırbayeva, Burul - Abdıkerim Muratov (Aktaran: Mehmet 
Aça), "Alplara Mahsus Evlilik", 
Milli Folklor, 
Bahar 1 998, S. 
37, s. 78-84. 
Kırzıoğlu, Fahrettin, "Dede-Korkut Oğuznameleri Coğrafyası 
ve Düşünceler", 
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 
Türkiyat Enstitüsü Birinci Milli Türkoloji Kongresi 
(İstanbul, 6-9 Şubat 1 978), İstanbul, Kervan Yayınlan, 1 980, 
s. 269 - 3 1 7. 
Kırzıoğlu, M. Fahrettin, 
Dede-Korkut Oğuznameleri, 
Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 2000. 
Korkmaz, Zeynep, "Oğuzcanın Orta Türkçe Dönemini 
Oluşturan Eski Anadolu Türkçesinin Tarihi, Sosyal ve 
Kültürel Gelişmelerden Kaynaklanan Dil Yapısı Ü zerinde 
Genel Bir Değerlendirme", Hacettepe Üniversitesi Türkiyat 
Araştırmaları Enstitüsü, 
Oğuzlar Dilleri, Tarihleri ve 
Kültürleri 
5. 
Uluslararası Türkiyat Araştırmaları 
Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: Tufan Gündüz, Mikail 
Cengiz), 
Ankara, 
Hacettepe. 
Üniversitesi 
Türkiyat 
Araştırmaları Enstitüsü Yayınlan, 201 5, s. 705-7 1 6. 
Köktürk, Y rd. Doç. Dr. Şahin, "Türk Destanlarında 
Hapsedilme Motifi", 
TÜBAR-XIX 
-
/ 2006 
-
Bahar, s. 384-
400. 
Köprülü, Ord. Prof. [Dr.], M. Fuad, 
Türk Edebiyatı Tarihi, 
(Sadeleştirme ve notlarla yayımlayanlar: Dr. Orhan F. 
Köprülü, Nermin Pekin) 
2. 
bs., İstanbul, Ötüken, 1 980. 
Köse, Yrd. Doç. Dr. Nerin, "Türk Halk Hikayelerinde Yapı", 
Araştırmalar 
1, 
Ankara, Milli Folklor Yayınları, 1 996, s. 20-
60. 


218 
Kösemihalzade, Mahmut Ragıp "Bey Böyrek Destanının 
Türküleri", 
Milli Mecmua, 
Mart 1 93 1 , C. : 1 1 , S. 124-125, s. 
1 63- 1 64. 
Lord, Albert Bates, " Orta Asya ve Balkan Destanları 
Arasındaki İlişkiler" (Türkçeye çeviren: Metin Ekici), 
Türk 
Kültüründe 
Nevruz 
Uluslararası 
Bilgi 
Şöleni 
(Sempozyumu) Bildirileri, 
(Yayına hazırlayan: Prof. Dr. 
Sadık Tural), Ankara, Atatürk Kültür Merkezi, 1 995, s. 273-
299. 
Mehmed Zeki - Mahmud Paçacı, 
Türkiye Teracim-i Ahval 
Ansiklopedisi Teracim-i Ahval Kamusı, 
C. 

1 , İstanbul, 
1 928. 
Muratoğlu, Ali İhsan, "Dedem Korkut'tan: Bamsı Beyrek'in 
Bolvadin Varyantı", 
Türk Folklor Araştırmaları, 
yıl: 1 976, 
S. : 3 1 2, s. 7380. 
Oflazoğlu, Turan, 
Korkut Ata, 
Ankara, Türk Dil Kurumu, 
1 998. 
Oğuz, Prof. Dr. M. Öcal, "Destan Tanımı ve Eski Türk 
Destanları" / A Defini ti on of the Term Epic and Old Turkish 
Epics La defini ti on de l' epopee et les anciennes epopees 
turques, 
Milli 
Folklor, 
2004, Yıl 1 6, S. 

62, s. 
5-7. 
Omorov, Timurlan, "Türkistan' daki Özbek Hanlığının Kısaca 
Tarihi ve Özbek Boyları", 
Tübav Bilim Dergisi, 
yıl: 20 12, C. 
: 5, 
S. : 2, s. 7-1 8. 
Orkun, Hüseyin Namık "Bayböre Efsanesi", 
Varlık, 
C. : 6, S. 
126, 1 938, s. 9 1 -92. 
Orkun, Hüseyin Namık, " Masal : Bey Böyrek", 
Ülkü, 
120, 
16 Eylül 1 946, s. 1 4- 1 5 .


219 
Önal, Ülkü "Ardanuç Yöresinden Masallar ve Efsaneler 

Ardanuç'ta Beybörek Masalı", 
Erciyes, 
S. 1 60, Nisan 1 99 1 , s. 
28-29. 
Özçelik, Sadettin, "Dede Korkut Destanlarında Oğuzların 
Teşkilatlanması Hakkında Bazı Kültürel Unsurlar", Hacettepe 
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 
Oğuzlar 
Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 
5. 
Uluslararası Türkiyat 
Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: Tufan 
Gündüz, Mikail Cengiz), Ankara, Hacettepe Üniversitesi 
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 20 1 5, s. 523-532. 
Özen, Rahmi, 
Bamsı Beyrek ile Bam Çiçek, 
İstanbul, MEB, 
2000. 
Özer, Seyhan, "Çan'dan İki Halk Hikayesi 

Akkavak Kızı" 
Türk Folkloru, 
Ağustos 1 982, S. 37, s. 24-27. 
Özkan, İbrahim Ethem, 
Ardanuç ve Yöresi Ağızları, 
Erciyes 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı 
yüksek lisans tezi, Kayseri, 1 994. 
Özkan, İsa, "Türkmenistan' dan Derlenmiş Dede Korkut 
Boyları", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1995, 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk 
Dil Kurumu Yayınları, 1 997, s. 263-3 14. 
Özkan, Nevzat, "Gagavuz Kültüründe Oğuz Unsurları", 
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 
Oğuzlar Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 
5. 
Uluslararası 
Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 
(Editörler: 
Tufan Gündüz, Mikail Cengiz), Ankara, Hacettepe 
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 20 1 5, 
s. 455-464. 


220 
Özkan, Tuba Saltık, "Bamsı Beyrek ve Bey Böyrek 
Anlatılarında Arketipik İmgeler"/ The Archetypal Images in 
Bamsı Beyrek and Bey Böyrek Narratives, 
Milli Folklor, 
20 1 0, 
yıl: 
22, 
S. 
85., 
s. 
8 1 - 90. 
Özkan, Tuba, 
Bey Böyrek Anlatılarının Kahramanın 
Yolculuğu Açısından İncelenmesi, 
Gazi Üniversitesi Sosyal 
Bilimler Enstitüsü Türk Halk Bilimi Ana Bilim Dalı Yüksek 
Lisans Tezi, Ankara, 
2006. 
Öztelli, Cahit "Bamsi Beyrek'in Sıvas Söylentisi", 
Türk 
Folklor Araştırmaları, 
Ekim 
1 958, 
S. 
1 1 1 , 
s. 
1 77 1 - 1 773. 
Öztelli, Cahit "Bamsi Beyrek'in Sıvas Söylentisi II", 
Türk 
Folklor Araştırmaları, 
Kasım 
1 958, 
S. 
1 1 2, 
s. 
1 798- 1 800. 
Öztelli, Cahit "Bamsi Beyrek'in Sıvas Söylentisi III", 
Türk 
Folklor Araştırmaları, 
Aralık 
1958, 
S .
1 1 3 ,
s. 
1 8 1 4-1 8 1 6. 
Öztelli, Cahit, "Dede Korkut Bamsi Beyrek'in Zile Varyantı", 
Türk Folklor Araştırmaları, 
Ocak 
1 954, 
C.: 
3, 
S.: 
54, 
s. 
853-
856. 
Öztelli, Cahit, "Dede Korkut Üzerine Bazı Notlar", 
Türk 
Folklor Araştırmaları, 
yıl: 
1 967, 
S. 
2 1 3 , 
s. 
4375 - 4377. 
Öztelli, Cahit, "Halktan Derlenen İlk Dedem Korkud Bay 
Böğrek Hikayesi", 
Sivas Folkloru, 
Aralık 
1 977, 
C. 
5, 
S. 

59, 
s. 
3-6. 
Öztelli, Cahit, "Unutulan Dede Korkut", 
Türk Folklor 
Araştırmaları, 
İstanbul, Nisan 
1 968, 
C: 
1 1 , 
S. 
225, 
s. 
4 709-
47 1 2. 


221 
Reichl, Karl, 
Türk Boylarının Destanları - Gelenekler, 
Şekiller, Şiir Yapısı 
-
, 3 . bs., (çev. : Metin Ekici), Ankara, 
Türk Dil Kurumu Yayınları, 20 14. 
Rossi, Ettroe, İl Kitab-ı Dede Qorqut Racconti epico -
cavalereschi dei Turchi Oguz tradotti e annotati con 
"facsimile" del MS. Vat. Turco 1 02. Studi i Testi, 1 59, 20 
Decembris 1 952, Citta del Vaticano, s. 59. 
Rossi, Ettore, (Çeviren: Mahmut H. Şakiroğlu), "Dede Korkut 
Kitabı Üzerine Araştırma", 
Erdem, 
C. : 1 2, S. : 34, yıl: 1 999, 
s. 1 83- 276. 
Ruben, Walter, 
Ozean der Marchenströme; 
1. 
Die 
25 
Erzahlungen des Damons (Vetalapancavimsati). Mit 
einem Anhang über die 
12 
Erzahlungen des Dede Korkut, 
FF 
Communications, 1 33, Helsinki 1 944. 
Sakaoğlu, Prof. Dr. Saim, 
Dede Korkut Kitabı İncelemeler­
Derlemeler-Aktarmalar 
1, 
İncelemeler-Derlemeler, Konya, 
Selçuk Üniversitesi Yaşatma ve Geliştirme Vakfı, 1 998. 
Sakaoğlu, Prof. Dr. Saim, 
Dede Korkut Kitabı İncelemeler­
Derlemeler-Aktarmalar 
il, 
Aktarmalar, Konya, Selçuk 
Üniversitesi Yaşatma ve Geliştirme Vakfı, 1 998. 
Sakaoğlu, Prof. Dr. Saim, 
Kadirlili Aşık Halil Karabulut 
Destan Destan Üstüne, 
Kadirli, 2002. 
Sakaoğlu, Saim, "Bey Böyrek Hikayesindeki Kıyafet 
Değiştirme Motifi İle Diğer Bazı Motiflerin Anadolu 
Masallarında Görülmesi", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı 
Belleten, 
Ankara, 1 988, s. 1 29-1 39. 


222 
Sakaoğlu, Saim, "Bey Böyrek Hikayesinin Bayburt Rivayeti", 
Türk Kültürü Araştırmaları, 
yıl: 
1 966- 1 969, 
(Ankara 
1 973), 
C. 
3-6, 
s. 
1 59- 1 80. 
Sertkaya, Prof. Dr. Osman Fikri, "Adana, Begrek 

Beyrek 
ve Elma Kelimelerinin Kökeni Üzerine", 
Ankara 
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji 
Dergisi, 1 9, 2 (20 1 2) 
s. 
1 05- 1 08. 
Seyidoğlu, Bilge, 
Erzurum Halk Masalları Üzerine 
Araştırmaları Metinler ve Açıklamalar, 
Ankara, Baylan 
Matbaası, 
1 97 5 .
Solak, Yrd. Doç. Dr. Ömer Solak, "Vüs'at O . Bener'in Dost­
Yaşamasız Adlı Kitabındaki Öykülerin Kurgusal Coğrafyası", 
Turkish Studies 
- Intemational Periodical For The 
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 
Volume 
6/4, 
Fall 
201 1 , p.789-804. 
Söylemez, Dr. Orhan-Lezzet Aliyeva, "Alpamış Batır ve Er 
Targın Destanlarında Kahraman, Kadın ve At Motifleri 
Üzerine Bir Deneme", 
Atatürk Üniversitesi Türkiyat 
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 
S. 
1 4, 
yıl: 
2000, 
s. 
35�46. 
Sümer, Prof. Dr. Faruk, 
Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri­
Boy 
Teşkilatı-Destanları, 
İstanbul, 
Türk 
Dünyası 
Araştırmaları Vakfı, 
1 992. 
Şahin, Halil İbrahim, 
Türkmen Destanları ve Destancılık 
Geleneği, 
2. 
bs., Konya, Kömen Yayınları, 
20 1 1 .
Şahin, Yrd. Doç. Dr. Seval, "Nahid Sami: Yirminci Asrın 
Kibar Hırsızı - Süleyman Sudi ve E. Ali'nin 
Gece Kuşları 
Romanı Üzerine, 
Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları 
Modem 
Turkish Literature Researchs, S. 
1 ,
Ocak - Haziran 
2009, 
s. 
1 79 - 1 88 .


223 
Şimşek, Yrd. Doç. Dr. Esma, "Bey Böyrek Hikayesinin Türk 
Dil Kurumunda Bulunan Yazma Nüshası Üzerine", 
Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri 
( 1 9-2 1 
Ekim 
1 999, 
Ankara), Yayına haz. : Dr. Alev Kahya Birgül, 
Aysu Şimşek Canpolat, Ankara, 
2000, 
s. 
32 1 -333 . 
Tekin, Feridun, 
Kaman ve Yöresi Ağızları (Giriş-İnceleme­
Metin-Sözlük), 
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 
1 994. 
Tezcan, Semih- Hendrik Boeschoten (haz.), 
Dede Korkut 
Oğuznameleri, 
İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 
2000. 
Togan, Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidi, "Türk Destanının 
Tasnifi", 
Türkler, 
C. 
3, 
Ankara, 
2002, 
s. 
907-9 1 9. 
Tulum, Mertol, "Dede Korkut Oğuznameleri Üzerine Notlar'a 
Notlarla Katkılar 
I", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 
C. : XXX, yıl: 
2003 , 
s. 
5 1 7-
5 3 8 .
Turan, Osman, "Bey Böyrek Hikayesi", 
Ülkü, 
İkincikanun 
1 93 8, 
C. : 
1 0, 
S. 
59, 
s. 
403-4 1 3 .
Türk, Vahit, "Ocak Sözü ve Ailesi" 

Ocak And Family Of 
Such, 
Gazi Türkiyat, 
Güz 
2009, 
S. : 
5, 
s. 
25 1 -258. 
Türkan, Arş. Gör Kadriye, "Dede Korkut Hikayelerinin 
Türkiye' de Basılan Kitap Halindeki Yayımları, 
Türk Dünyası 
Araştırmaları, 
Ekim 
2003, 
S. 
1 46, 
s. 
1 89- 2 1 2. 
Türkeş, A. Ömer. "Biz Bu Romanı Okumamış mıydık?", 
Virgül, 
Ekim 
200 1 ,
S. 
44, 
s. 
62- 66. 
Türkmen, Fikret, "Dede Korkut Hikayelerinin Anadolu ve 
Rumelinde Yaşayan Kolları", 
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı 


224 
Belleten 1988, 
Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek 
Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 
1 994, 
s. 
1 57-
1 77. 
Türkmen, Prof. Dr. Fikret, "Bamsı Beyrek Hikayesinin Yeni 
Bulunan Kahire Nüshası ile Türk Dil Kurumu 
Kütüphanesindeki Eksik Yazma Nüshası Hakkında", 
Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri 
( 1 9-2 1 
Ekim 
1 999, 
Ankara), (haz. : Dr. Alev Kahya Birgül, Aysu 
Şimşek Canpolat), Ankara, Atatürk Kültür Merkezi 
Başkanlığı, 
2000, 339-343 . 
Türkmen, Prof. Dr. Fikret-Yrd. Doç. Dr. Metin Arıkan (haz.), 
Kazak Destanları-8 Alpamıs ve Kambar Batır, 
Ankara, 
Türk Dil Kurumu, 
20 1 1 .
Uçkun (Kocaaslan), Rabia, "Bey Böyrek'in Kayseri 
Anlatmaları", Kayseri, 
200 1 ,
Kayseri ve Yöresi Kültür, 
Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni 
( 1 2- 1 3
Nisan 
200 1 )
Bildiriler 
2 .
C .
(haz. : Prof. Dr. Mustafa Argunşah, Doç. Dr. 
İsmail Görkem, Doç. Dr. Hülya Argunşah, Yard. Doç. Dr. 
Atabey Kılıç, Kayseri, 
200 1 ,
s. 
775-784. 
Ümüt, Adem, 
Yozgat Sorgun İlçesi Ağzı, 
Gazi Üniversitesi 
Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim 
Dalı Türk Dili Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 
2006. 
Üstünova, Kerime, "Dede Korkut Kitabını Oluşturan 
Destanlardaki Ortak Özellikler", 
Turkish 
Studies 
Intemational Periodical For the Languages, Literature and 
History of Turkish or Turkic, Volume 
3/1 
Winter 
2008, 
p. 
1 3 8- 1 44. 
Üyepazarcı, Erol, "Türkiye' de Polisiye Romanın 
1 29 
Yıllık 
Öyküsü 'Korkmayınız Mister Sherlock Holmes" 

The 
1 29 


225 
Year Story of Detective Novels in Turkey 'Fear Not Mister 
Sherlock Holmes" , 
Skylife 
Aralık 
1 999, 
s. 
94- 1 05 .
Yanbey, Mahmut Kemal (Derleyen), "Dede Korkut'tan: 
Beyböyreğe Ait İkinci Hikaye", 
Türk Folklor Araştırmaları, 
C. 
7, 
S. 
1 53 ,
Nisan 
1 962, 
s. 
2699-2702. 
Yanbey, Mahmut Kemal "Bey Böyrek Hikayesi, 
Türk 
Folklor Araştırmaları, 
C. 
: 6, 
S. : 
1 3 7, 
s. 
2283-2286. 
Yaşar Kemal, 
Sarı Defterdekiler Folklor Derlemeleri, 
2. 
bs., (Haz. : Alpay Kabacalı), İstanbul, Yapı Kredi Yayınlan, 
2007. 
Yılar, Ömer, "Dede Korkut Kitabındaki Bamsı Beyrek ile 
Anadolu'da Anlatılan Bey Böyrek Hikayeleri ve Masalları 
Üzerine Motif Bakımından Bir Karşılaştırma Denemesi" / Un 
essai comparatif au regard du motif sur Bamsı Beyrek dans le 
livre "Dede Korkut" et les contes et les recits Bey Böyrek en 
Anatolie, 
Milli Folklor, 
Yıl: 
1 2, 
S. 
48, 
s. 
43-47. 
Yıldırım, Dursun, 
Türk Bitiği Araştırma 

İnceleme 
Yazıları, 
Ankara, Akçağ, 
1 998. 
Yıldırım, Prof. Dr. Dursun, "Hikayeciliğimizde Üçüncü 
Yaratıcılık Ortamı ve Hikayeci Eyyübi-i Garib", 
Türkbilig, 
200315, 
s. 
1 34 - 1 43 .
Yıldırım, Prof. Dr. Dursun, "Kitab-ı Dedem Qorqud Metinleri 
Hangi Yaratıcılık Ortamından Geliyor", 
Türkbilig, 
2002 

3, 
s. 
1 3 0- 1 7 1 .
Yıldırım, Prof. Dr. Dursun, "Qam Böri Oğlu Bamis Börik 
[Qam Böre oğlu Bamıs Börek] Boyunda Sorunlar ve 
Çözümlemeler", 
Türkbilig Türkoloji Araştırmaları, 
Temmuz 
200 1 ,
S. : 
2, 
s. 
1 29- 1 67. 


226 
Yıldız, Naciye, "Türk Destancılık Geleneği", 
Modern 
Türklük Araştırmaları Dergisi, 
C. : 
6, 
S. : 
1 ,
Mart 
2009, 
s. 
7-
1 5 . 
Yoloğlu, Güllü, "Gagauz Destanları", 
Kitabı Dede Korkut 
Ensiklopediyası, 
C. 

il, 
Bakü, Yeni Neşrler Evi, 
2000, 
s. 
1 67. 
Yüksel, Dr. Hasan Ali (derleyen) , "Babörek", 
Milli Folklor, 
Bahar 
1 998, 
S. 
37, 
s. 
54-66. 



Yüklə 0,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə