ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ
ISSN: 1308–9196
Yıl : 4 Sayı : 7 Aralık 2011
FUZÛLÎ’NİN DİVANINA SOSYAL PSİKOLOJİ AÇISINDAN BİR BAKIŞ
(ÖTEKİLEŞTİRİLMİŞ FUZÛLÎ)
Zülfi GÜLER
*
Özet
Fuzûlî’nin şiirinin genel temaları, tasavvuf düşüncesiyle de geniş bir uyum sağlayan aşk, hicran ve
hüzün, mihnet ve gam, yalnızlık, fakirlik, talihsizlik gibi hususlardır. Yalnızlık Fuzûlî’nin en çok ve en
hoş işlediği temalardan biridir. Kaderden, talihten, felekten yakınma Fuzûlî’de çok görülen ifadelerdir.
Fuzûlî, her fırsatta kendisinin mazlum, talihsiz, zavallı, fakir olduğunu söyler. Onun bu kötümser,
karamsar psikolojik durumunun içinde yaşadığı toplumdan kaynaklandığı bellidir.
Fuzûlî’nin doğup büyüdüğü ve yaşadığı topraklar, Kerbela olayının meydana geldiği, ondan sonra da
sürekli çatışmaların yaşandığı yerlerdir. 16. yüzyılda Bağdat ve çevresinde Şii ve Sünni halk arasındaki
düşmanlık ve nefret iyice artmıştır. Fuzûlî’nin yaşadığı çatışma ortamı onda o kadar derin psikolojik
izler bırakmıştır ki onun kötümserliği ve yalnızlık hissi bütün eserlerinde daima hissedilir.
Fuzûlî Şii’dir, önce Şii Şah’a ve valisine kasideler sunmuştur. Bundan dolayı Sünni yönetimin ve Sünni
halkın Fuzûlî’ye pek yakınlık göstermedikleri anlaşılmaktadır. Osmanlı yönetimi zamanında, Kanuni’ye
ve yöneticilerine yaklaşması da Şii arkadaş ve dostlarının kendisinden uzaklaşması sonucunu
doğurmuş olmalıdır. Böylece Fuzûlî, birbirini dışlamış olan bu iki dini kesim tarafından da dışlanmış,
ötekileştirilmiş yalnız kalmıştır. Fuzûlî’nin kötümserliğinin en önemli sebebi bu yalnızlıktır.
Anahtar Kelimeler: Fuzûlî, Ötekileştirme, Yabancılaşma, Yalnızlık, Melamet.
OVERVIEW OF SOCIAL PSYCHOLOGY IN TERMS OF THE COURT OF FUZULİ
(ISOLATED FUZULİ)
Abstract
The general themes of Fuzuli’s love poetry are bitterness of heart and sadness, trouble and sorrow,
loneliness, poverty, misfortune, such as issues. Fuzuli’s most common complaints are the
expressions of destiny, fate and luck. At every opportunity, Fuzuli says that he is innocent, luckless,
miserable and poor. His pessimistic, pessimistic mood is evident due to the society in which he lived.
Fuzuli was born and raised and lived in the land where the event of Kerbela, then a permanent
places of conflict. At 16. century in and around Baghdad, the Suni-Shiite enmity and hatred among
the population have increased well. Fuzuli lived in it so deep psychological conflict that has left
traces of his pessimism and feelings of loneliness always felt in all his works.
Fuzuli is Shiite. He has presented Qasidas to the Shah and governor. Therefore, it is understood
that Fuzuli has not been taken much affinity by the Sunni and the Sunni government of the people.
At the time of Ottoman rule, the approach of Kanuni and his managers has also resulted in the
Shiite friends, and friends should be moving away from him. Thus, Fuzuli was really isolated and
leaved lonely by these two religious slaughter people. The most important reason for his pessimism
is loneliness.
Key Words : Fuzuli, isolation, otherization, alienation, reproach.
*
Doç. Dr., Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. zguler@kmu.edu.tr
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
86
Zülfi GÜLER
GİRİŞ
Divan şairinin diğer bütün sanatkârlar gibi içinde bulunduğu çevre ve toplumdan etkilendiği araştırıcılarca kabul
edilmekle beraber, divan şiirinin bazı genel kurallara bağlı, çevre ile ilgilenmeyen ve toplumdan uzak bir sanat
olduğu genel kanaati yüzünden, eski Türk edebiyatı mahsullerini sosyoloji ve sosyal psikoloji disiplinleri
çerçevesinde incelemek adet haline gelmemiştir. Biz, bu yazımızda Fuzûlî’nin içinde bulunduğu içtimai yapı ve
karşılaştığı sosyal davranışların ve olayların onun kişiliğini ne derece ve ne yönde etkilediği hususuna sosyal
psikoloji açısından baktık. Onun, bu etkiyi eserlerine nasıl aksettirdiğini de göstermeğe çalıştık.
İnsanın kişiliği sosyal ortamda oluşur ve şekillenir. Kişinin, diğer insanlarla münasebetleri, eğitim öğretim ile
öğrendikleri, belleğinde, ruhunda, gönlünde iz bırakan tüm tecrübeleri kişiliğinin şekillenmesini sağlar. İnsanlar
davranışlarını ayarlamada, kültür ve bilgi kazanımında, duygu ve düşüncelerinin hatta hayallerinin oluşumunda,
toplumsal ilişkilerden ve diğer insanlarla olan birlikteliklerden etkilenirler. “Bir insanın kendi gerçeklerini
algılayış biçiminde diğer insanların onun hakkında söyledikleri ve düşündüklerinin payı oldukça önemlidir”
(GEÇTAN 1996:109).
Fuzûlî’nin kişiliği ve psikolojisi üzerinde inceleme yapanlar onun aşk ve ıstırap şairi olduğunu, hicranın ve
yalnızlığın acılarından, zulümden, fakirlikten, melametten çok bahsettiğini, talihsizlikten, kimsesizlikten çok
yakındığını tespit etmişler; onun bu bedbin ruh halinin sebebini, daha çok yaşadığı ortamın mistik düşünceye
müsait olmasına, kendisinin de tasavvufa yönelmesine bağlamışlardır. Yine aynı araştırıcılar “Fuzûlî’nin eski
şairlerimiz içerisinde hayatını eserlerine en çok aksettiren bir şair” (Mazıoğlu 1997:2663) olduğunu da
belirtmişlerdir.
Demek ki Fuzûlî, içinde bulunduğu sosyal ortamdan büyük ölçüde etkilenmiş ve bu etkiyi eserlerine geniş
ölçüde yansıtmıştır. Onun yaşadığı sosyal ortamı kendi tasvirleriyle ana hatlarıyla tanıyalım, sonra da bu
ortamın onun kişiliğini ne yönde etkilendiğini ve bu tesirin eserlerine ne biçimde yansıdığını ifadeye çalışalım.
Hz. Peygamberin vefatından hemen sonran İslam toplumunda muhalefet ve tefrika başlamıştır. Hz. Ali’nin
öldürülmesinden sonra bu tefrika iyice alevlenmiş; Kerbela hadisesi ile de İslam ümmeti, Şii ve Sünni diye,
birbirine düşman iki büyük kesime ayrılmıştır. Bu ayrılık ve düşmanlık hemen bütün İslam memleketlerinde
yaşanmakla beraber, en çok Bağdat ve çevresinde siyasi çekişmelere, büyük çatışmalara ve katliamlara sebep
olmuştur.
Fuzûlî’nin yaşadığı 16. yüzyıl başlarında “Şah İsmail, güçlü ve cesur şahsiyetinde şeyhlikle şahlığı birleştirip
Safevî devletini kurunca Şiilik, kendi devletine bağladığı her memlekette kuvvetli bir dinî propaganda silâhı
olmuştur. Gerek Şah İsmail gerek Şah Tahmasb devirlerinde Bağdat ve yöresi Safevîlere ait iken, Irak’ta Şiilik çok
revaçtadır. O zamanlarda da Irak’ta Şiiler tarafından kutsal sayılan yerlere her yıl Muharrem ayında binlerce
insan taşınmaktadır. Ancak, sosyal hayatta ve edebiyatta bu Şii-Sünni düşmanlığı sürüp gitmektedir” (Karahan,
2989:54-55).
Şah İsmail’in devlet sınırlarını genişletme, bilhassa Bağdat ve yöresini kendine bağlama amacıyla, Şii-Sünni
düşmanlığından yararlanması, Osmanlıların da onunla mücadeleye girmesi sonucunda 16. yüzyılda Bağdat’ta Şii