17
bütün alanlarında örnek almaktır.‖
23
―Hakikatlara sarılma ve halkın elindekilerden
ümit kesmektir.‖
24
―Allah‘ın ahlâkı ile ahlâklanmaktır.‖ ―Hiçbir şeye sahip olmamak,
hiçbir şey tarafından sahip olunmamaktır.‖
25
Tasavvufu her sûfî içinde bulunduğu
hâle göre tanımlamıştır.
Sühreverdi, tasavvuf ve bilgi arasında çok yakın bir ilişki kurmaya çalışır.
Ona göre, ahlâkî davranışın takip ettiği bilgi, tasavvufi hayatın temel özelliğidir. Bu
tip bilgiyi fıkıh olarak nitelendirse de kelimeyi genel hukuki anlamda değil, Kur‘an‘da
kullanıldığı gibi manevî anlayış anlamında kullanır. Bu görüşünü desteklemek için de
bazı Kur‘an âyetlerine müracaat eder. İlk olarak ―O (Allah) insana bilmediğini
öğretti.‖
26
âyetini naklederek buradan insanın manevî statüsünün tamamen bilgi
üzerine dayandığı sonucuna çıkarır. İkinci olarak, sufîlerin dine manevî anlayış
getirdiklerini ve bunun da insanları doğru yola iletmelerinde onlara yardımcı olduğunu
söyler. Ona göre bu manevî anlayış akla değil, kalbe aittir. Buna delil olarak da,
Kur‘an‘da bilgi ve ahlâkî doğruluğun, gerçekten bilen insanın özellikleri olarak
gösterildiğini söyler. Bilginin takva‘nın sonucu olduğuna inanır. Bir
23
Komisyon, Dini Terimler Sözlüğü, Ankara 2009, MEB Yayınları, s.351.
24
Süleyman Ateş, İslâm Tasavvufu, Ankara 1972, Elif Matbacılık, s.43.
25
Müslim Akdemir, “Felsefî Açıdan M. Ali Aynî’de Felsefe ve Tasavvufa Bir Bakış”,
Felsefe Dünyası, Ankara 1992, sayı: 6, s.52.
26
Câsiye, 45/ 5
18
âyette‖...Allah‘tan ancak takva sahibi kulları korkar.‖
27
denir. Bu âyet Sühreverdî‘nin
yaptığı gibi, bilgi ve ahlâkî davranış arasında bir ilişki kurmak için önemlidir.
28
Tasavvuf: Şeriata ve nassa dayanan bir sezgiciliktir. Burada keşf ve ilhâm
tamamen hür ve müstakil değildir, nasslara bağlıdır.
29
Tasavvuf hicrî üçüncü asır ortalarında, İranlı olan Maruf el-Kerhî ile birlikte
başkalaşmaya başlamıştır. Kaynaklar onun tasavvufu ilk tanımlayan kişi olduğunda
birleşmektedir. O güne kadar ―İslâm zühdü‖ olarak tanımlanan harekete o, yeni bir
27
Fatır, 28
28
Şerif, a.g.e. s.394.
29
Abdulkerim Kuşeyrî, Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyrî Risâlesi, Hazırlayan:
Süleyman Uludağ, İstanbul 2003, Dergâh Yayınları, s.22; Tasavvuf: 1—Bir çeşit
tecrübi tipi. 2—Bir çeşit bilgi yolu ve bir çeşit şuur halidir. Tasavvuf, gerçek yönü ile
Allah‘ı bilme yolunda transandantal bir tatmin iştiyakı ve ihtirası olmaktan ziyade
Allah‘a kavuşma yolunda bir aşkın kemal ve tatmini iştiyakıdır. Ve Allah, Zaman ve
Mekândan münezzeh olmakla beraber, her yerde hazır ve nazır olduğundan ötürü de
O‘na belirli bir yoldan değil, her yoldan ulaşılabilir. Ancak, bu yolların en şaşmazı
ve kestirmesi insanın kendi nefsidir. Şöyle de diyelim: Tasavvuf, pek mükemmel ve
pek yüksek bir duygulanma çeşidi; daha doğrusu, bir hayat şeklidir ve bu şekildeki
hayatın da başlıca iki yönü vardır: 1—O, bir hayat prosesidir. 2—O, bir mistik
algının tatminidir. Mutasavvıfın hayat prosesi olması bakımından o, Allah‘a doğru
seyr ve sülük halleri içinde (Tasfiye, İşrâk, Vecd ve İstiğraak) kademelerinden
geçerek, şahsiyetin yeniden yapılışıdır. Bkz. Cavit Sunar, Ana Hatlarıyla İslâm
Tasavvufu Tarihi, Ankara, 1978, s.89.
19
misyon daha yüklemiştir: ―Hakikatlerin peşine düşmek‖. Bu yaklaşımla artık
tasavvufun amacının, zühdle birlikte ―Marifet‖ olduğu ilan edilmiştir. Zamanla,
tasavvufun ―zühd‖ anlamından ―marifet‖ anlamına doğru kaydığı görülmektedir.
30
Tasavvuf tanımına getirdiği yeni boyutla tasavvuf tarihinde derin izler
bırakan Maruf el-Kerhî tasavvufta tarikat fikrini, marifet ve velâyet kavramlarını ilk
ortaya atan kişidir.
31
Tasavvuf kültürünü izah edenlerin bir kısmı onu tahalluk ve tahakkuk diye
ikiye ayırmıştır. Tahalluk boyutu tasavvufun ahlâkî yönünü, tahakkuk boyutu ise
felsefî yönünü anlatmaktadır. Tahalluk kısmı insanî eğitimi, tahakkuk kısmı ise ilmi
tecessüsü temsil etmektedir. Bunun neticesi olarak tasavvuf erbabını bir kısmı ahlâk
ilminin temsilcisi olurken bir kısmı da tefekkür dünyasının vazgeçilmez şahsiyetleri
arasına girmiştir. Örneğin; Kuşeyrî‘nin tasavvuf ilmine dair Risâle‘si nefis ve ruh
eğitiminin önemli bir kaynağı olurken; İbn Arabî‘nin Fusûs veya Fütûhât‘ı İslâm
felsefesinin önemli açılımlarından birini teşkil etmektedir.
32
Kuşeyrî Risâlesi‘nde sufîlere hitaben şöyle demektedir: Sufî kardeşlerim
Allah sizi rahmet ve merhametine nail kılsın iyi biliniz ki Müslümanların en faziletli
şahısları, Resûlullah (s.a.v)‘ın vefatından sonraki çağda: ―Resûlullah (s.a.v)‘ın ashabı‖
30
Uysal, a.g.e., ss.16-17; Ateş, a.y; Hasan Er, İlk Sufîlerin Diğer Dinlere Bakışı,
Bursa 2005, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s.56.
31
eş-Şeybi, Kamil Mustafa, es-Sıla Beyne’t-Tasavvuf ve’t-Teşeyyü’, Dâru‘l-Enfâs,
Beyrut 1982, I., s.241.
32
Mustafa Kara, “Tasavvuf”, İslâm’a Giriş- Evrensel Mesajlar, Ankara 2008, DİB
Yayınları, s.166.
Dostları ilə paylaş: |