66 Hukuk Gündemi
|
2017/1
Klişe
Ama Değil de
Stj. Av. Merve AKPINAR
Y
önetmen koltuğunda Francis Ford
Coppola’nın oturduğu, Matt Damon ve
Danny DeVito’nun başrollerini paylaştığı
1997 yılı yapımı The Rainmaker aslında aşina
olduğumuz, bugünlerde klişe olarak nitelendiri-
lebilecek bir “hukuk filmi”. Film, bu anlamda günü-
müzde aynı temalı film ve dizilerde gördüğümüz,
hatta zaman zaman görmekten sıkıldığımız figür-
lerin, izlencelerin prototipi niteliğinde.
“Yağmurcu” olarak Türkçeye çevrilen The Rain-
maker, hukuk fakültesinden yeni mezun olmuş
çiçeği burnunda avukat Rudy
Baylor (Matt Damon) ve baro
sınavlarını geçemediği için bir
türlü mesleğe “resmi” anlamda
başlayamayan Deck Shifflet’in
(Danny DeVito) oldukça güçlü bir
sigorta şirketiyle girdiği hukuki
mücadeleyi konu edinmekte.
Sağlık sigortası ailesi tarafından
ödenmesine rağmen kemik iliği
ameliyatı reddedilen lösemi
hastası Donny Ray Black ve bu
ödemeyi reddeden Great Benefit
sigorta şirketi bu hukuki müca-
delenin tarafları olarak karşımıza
çıkarken filmin bütünü Amerikan
sağlık, sigorta ve hukuk sisteminin başarılı bir
eleştirisini sunmakta.
Tahmin edileceği üzere ne yaptığını bilen,
başarılı birçok avukatın karşısında ilk duruşma-
sına çıkacak yeni yetme bir avukat ve lisansı bile
olmayan bir hukuk fakültesi mezununun -her
ne kadar !!spoiler!! vermemek için çırpınsam da,
tahmin edebileceğiniz üzere- bir şekilde davayı
kazanması, filmi klişe olarak nitelendirmeye sebe-
biyet vermekte. Zayıf olan tarafın avukatı, davayı
kazanmalarını sağlayacak oldukça güçlü bir delil
bulur, ama her nasılsa (çoğunlukla usul hukuku-
nun şekilciliğine bodoslayarak) onu mahkemeye
sunamaz, sonra sistemin başka bir açığını bularak
delili mahkemeye kabul ettirir ya da elindeki o
çok mühim delil artık kullanılamaz olduğunda
hukuki anlamda hiçbir dayanağı olmamasına rağ-
men bir kere jüriye “vauv” dedirttiği için davayı
her hâlükârda kazanır. Film bize bu sırada birkaç
eleştiri sunar, ama çoğu zaman verilen mesaj “iyi
bir avukat” olmak üzerinedir. Sistemin eksiklikle-
rinin olması kötü bir şey değildir, onu kullanmayı
beceremeyen avukatlar başarısızdır. Görünürde
bir sistem eleştirisi olsa da aslında yapılan sistem
ve oyunu kuralına göre oynayan avukat güzelle-
mesinden başka bir şey değildir.
İşte bu noktada her şeyiyle
klişe bir “hukuk filmi” olan The
Rainmaker, sisteme yönelttiği
eleştiriler anlamında diğerle-
rine nispeten daha samimi bir
tavır takınmaktadır. Rudy Bay-
lor, ülke çağında ses getiren bir
davayı kazandıktan sonra bu
mesleğe devam etmenin son
durağının sigorta şirketinin avu-
katı olan Leo Drummond oldu-
ğunu kabul eder. İlke sahibi yeni
yetme bir avukat olmasına kar-
şın oyunu kuralına göre oyna-
mazsa hayatta kalamayacağını;
sisteme ayak uydurursa bir gün
elbet acımasızca “satılmış” olarak nitelendirdiği
Drummond olacağını çok iyi bilmektedir. Bu
noktada Drummond olmak kaçınılmaz göste-
rilmekle birlikte sistemin açıklarını kullanmak ya
da oyunu mükemmel oynamak övülmemiş, suç
kişilere isnat edilmemiş, sistemin eksikleri “eksik
ama evet” denilerek tatminkar bir şekilde izleyiciye
sunulmamıştır. Bunun yanı sıra her hukukçunun
(ya da hukukçu adayının) yüzünü gülümsetecek,
güldürürken düşündürecek aforizmalar da cabası.
The Rainmaker, birçok açıdan klişe olarak nitelen-
dirilebilecek bir film olmasına karşın bu klişilerin
atası olması, sisteme yönelik samimi eleştiriler
sunması ve satır aralarına gizlenmiş önermele-
riyle izlemenizi önerebileceğim başarılı bir yapım.