Nietzsche’ye göre nihilizm, Avrupa kültür tarihinin büyük değer ve ideallerinin



Yüklə 134,02 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix02.12.2017
ölçüsü134,02 Kb.
#13504


Özet: Nietzsche’ye göre nihilizm, Avrupa kültür tarihinin büyük değer ve ideallerinin 

en son mantıksal sonucunu temsil eder. Herhangi bir felsefi öğreti değil, şimdiye kadar 

sahip olunan değerlerin nihai sonucudur. Böyle olduğu için de Batı kültür tarihinin kaçı-

nılmaz bir yazgısı olarak gelip çatan, bunun için de zorunlulukla yaşanması, yüzleşilmesi 

gereken tarihsel bir olaydır. Nihilizm, on dokuzuncu yüzyıl ve onu takip eden iki yüzyılın 

anlatılabilecek olgunluğa ulaşmış karakteristik değer hastalığıdır.

Anahtar Kelimeler: Nihilizm, Nietzscheci nihilizm, Avrupa nihilizmi, değer, ahlak, 

pesimizm, dekadans, Tanrının ölümü, tarih, nihilizmin tarihsel yolculuğu.

Nietzsche and Nihilism

Nihilism as a Historical Destiny: The History, Origin and Prevalence 

Phases of European Nihilizm

Abstract: Nihilism represents the final logical concomitant of the great/old values 

and ideals of European cultural history. It isn’t any philosophical discipline, but the final 

consequence of the values that have been had hitherto. Even as it is so, it is a historical 

event that be finally at hand as the inevitable destiny of West culture, and becouse of this 

that has to be necessary lived and faced. Nihilism is the characteristic value disease of 

the nineteenth century and two centuries sequent it.

Key  Words:  Nihilism,  Nietzschean  nihilism,  European  nihilism,  value,  morality, 

pessimism, decadence, the death of God, history, the historical headway of nihilism.

Nietzsche ve Nihilizm

Tarihsel Bir Yazgı Olarak Nihilizm: Avrupa Nihilizminin Tarihi, 

Kökeni ve Egemen Olma Aşamaları

*)  Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

 (e-posta: cevikbas@atauni.edu.tr)

Sebahattin ÇEVİKBAŞ (*)

Atatürk  Üniversitesi  Sosyal  Bilimler  Enstitüsü  Dergisi  2011  15  (2):  69-82



70 / Sebahattin ÇEVİKBAŞ

Atatürk  Üniversitesi  Sosyal  Bilimler 

Enstitüsü  Dergisi  2011  15  (2):  69-82

Giriş

Bir düşünme biçimi olarak hiçbir değer tanımayan görüşlerin ortak adı olan nihilizm, 

epistemolojik, etik, politik vb. birçok alanda çeşitli biçimler altında ortaya çıkmaktadır. 

Tarihsel olarak sofistlere ve özellikle de Gorgias’a kadar geri götürülebilecek bir düşün-

ce çizgisinin genel adı olan nihilizm, aslında anlamsızlık, boşluk ve hiçlik duygularının 

telkin ettiği bir düşünme ve yaşama biçimini ifade eder. Batılı düşünce ve yaşama bi-

çimlerine özgülenmediği sürece çok daha gerilere -Budacılığa kadar- götürülebilecek bir 

anlama sahiptir. Bu anlamda nihilizm, hangi dönemde ve nerede olursa olsun, insanların 

bağlı kaldıkları en yüksek değer ve ideallerin işlevlerini yerine getirmediklerinde ortaya 

çıkan bir ruh durumuna eşlik eden bir yaşama ve düşünme biçimidir. Bu nedenle de bir 

varoluş sorunudur. Varoluşsal bir sorun olarak nihilizm, varoluşun anlamsızlık, boşunalık 

ve hiçliğine işaret eder. Klasik anlamıyla bir öğreti ve düşünme biçimi olarak alındığında 

nihilizmin anlamı budur.

Ancak nihilizmin, bu varoluşsal sorunu da içine alan tarihsel bir olay olarak görüldü-

ğü bir başka anlamı daha vardır. Bu anlamıyla nihilizm, tarihsel-kültürel yaşamın temeli-

ni, dolayısıyla zeminini kaybetmesine; bu yaşamı mümkün kılan ve besleyen değerlerin 

‘değersizleşme’lerine ve böylece de kültürel-tarihsel yaşamın çözülmesine işaret eder. 

Nietzsche’nin tanımlayıp anlatmayı üstlendiği nihilizm de bu anlamdadır.

Nietzsche’nin düşüncesinde nihilizm, Batı düşüncesinin herhangi bir anında ortaya 

çıkan bir düşünme biçimi olarak değil, tarihsel bir olay olarak görünür: nihilizm, tarih-

sel bir devinimdir; birinin birine karşı savunduğu bir görüş, bir öğreti değildir. Aslında 

özü itibariyle nihilizm, Batı tarihinin temel olayıdır. Bunun için Nietzsche, Batı kültür 

ve düşünce tarihinin seyrini, metafizik bakımdan nihilizmin serimlenmesi, yükselmesi 

olarak okur (Heidegger, 2001: 11-19). Bu nedenle nihilizm, Batılı yaşama ve düşünme 

biçimlerinin gelişmesiyle yakından ilgilidir. İki bin yıllık Batı kültür ve düşünce tarihinin 

bir yazgısıdır. Bu yazıda Nietzsche’nin nihilizme yüklediği anlam çerçevesinde, sırasıyla 

Nietzsche’nin nihilizmi, Avrupa nihilizmi, Avrupa nihilizminin kökeni, nihilizmin ön bi-

çimleri ve Avrupa nihilizminin egemen olma aşamaları üzerinde durulacaktır.



Nietzsche’nin Nihilizmi

Nietzsche, nihilizmi en açık ve doğrudan Güç İstenci adlı çalışmasında tanımlıyor; 

hem de birkaç yerde: nihilizm, en yüksek değerlerin değerlerini yitirmiş olmaları, herhan-

gi bir amaç ya da hedef konulamamasıdır (Nietzsche, 1968: 2-3). Varoluşun en yüksek 

değerlerden biri ile savunulamayacağı inancı ve bir öte dünya ya da kendinde şeyler dün-

yası varsaymaya hakkımızın olmadığının idrak edilmesidir (s. 3). Hakikatin ve ‘kendinde 

şeyler’in var olmadığı, şeylerin mutlak bir doğaya sahip olmadıklarının kabul edilmesiyle 

her şeyin anlamsız olarak görülmesi; hiçbir şeye anlam verilememesi ile ortaya çıkan 

hastalıklı bir geçiş dönemidir (s. 13). Önceki hedeflerin ve değerlerin kusurlarının ve 

yetersizliklerinin farkına varan güçlü bir ruh halinin ya da bunun farkına vardığı halde 

hiçbir etkide bulunamayan, sadece onlara inancını yitirmiş olarak onlar arasındaki savaşa 

seyirci kalan ve çözülmelerine engel olamayan zayıf bir ruh halinin işaretidir (s. 22-23).

 



71

Nietzsche ve Nihilizm-Tarihsel Bir Yazgı Olarak Nihilizm: Avrupa 

Nihilizminin Tarihi, Kökeni ve Egemen Olma Aşamaları

Kısaca ‘bütün değerlerin değerlerini yitirmiş olmaları’ ve bunun bilincine varılmış olma-

sıdır.

Nietzsche’nin nihilizme yüklediği bu anlamların her biri, ‘yaşamın bir sürü hayali 



nedenler, etkiler, varlıklar, doğa bilimi, psikoloji, ereksellikler yoluyla yadsınmakta ve 

değersizleştirilmekte olduğu’ anlayışından hareket eder. Nietzsche’ye göre modernliğe 

ilişkin  bu  uydurmalar,  gerçekliği  ve  yaşamı  sahteleştirdikleri,  değersizleştirdikleri  ve 

yadsıdıkları için yaşama düşmandır (Nietzsche, 1995: 25-26). Bu uydurmalar arasında 

yaşam bir görünüş olarak temsil edilir ve gerçek dışı hale getirilir: değer açısından yaşam 

bir hiçtir, başka bir ifadeyle yaşam bir hiçlik değeri kazanır. Değerler yaşamdan üstün 

tutulur, sonunda yaşam yadsınır. Buna göre nihilizm, hem yaşama atfedilen değersizlik ve 

hiçlik değerini hem de yaşama bu hiçlik değerini veren üstün değerlerde kendini gösteren 

hiçlik istencini dile getirir. Nietzsche’nin nihilizme yüklediği en temel anlam budur. Ama 

daha gündelik, daha yaygın anlamıyla nihilizm, bir tepkidir; duyuüstü bir dünyaya ve 

en üstün değerlere, başka bir dünyaya -felsefede bir kendinde şeyler dünyasına, hakiki, 

gerçek dünya düşüncesine; dinde ölümden sonraki bir dünyaya, dolayısıyla Tanrı’ya, öze, 

iyi, hakiki olana- bir tepkidir. Başka bir ifadeyle birer uydurma ve kurmaca oldukları için 

ne var ne de gerçek olan şeylere bir tepkidir (Deleuze, 1983: 147-148).

Yukarıdaki tanımların hepsi, ‘yaşamın yadsınması’ ortak paydasında birleşiyor. Bu 

nedenle Nietzsche nihilizmi Deccal’de ‘kalkanına yaşamın yadsınmasını kazımış olan 

bir felsefe’ olarak tanımlıyor (1995: 17). O halde nihilizm, değerlerin değersizleşmesi ile 

başlayan, yaşamın hor görülmesi, değersizleşmesi ve sonunda yadsınması ile son bulan 

bir yaşama ve düşünme biçimini ifade ediyor. Bu anlamıyla nihilizm, özü itibariyle en 

yüksek değerleri değerden düşürme, bir çürütme, yıkma olarak görünür. Sadece bu yö-

nüyle alındığında nihilizm, olumsuz bir anlama sahiptir.

Ama Batı tarihinin temel süreci olması bakımından bu tarihin iç yasası; iç mantığı 

olarak düşünüldüğünde, nihilizmin sadece bir çöküşü ya da bir yıkımı ifade etmediği 

görülecektir. Şimdiye kadarki en yüksek değerler dünyası, değerden düşürülmüştür, ama 

dünyanın kendisi yerinde kalmakta ve yeni değerler koyulmasını gerektirmektedir. Bu 

bakımdan nihilizm, şimdiye kadarki en yüksek değerleri, bütünüyle yeniden değerlendir-

me bilincini uyandırmış olmasıyla olumlu bir anlama da sahiptir.

Avrupa kültür tarihinin büyük değer ve ideallerinin en son mantıksal sonucunu tem-

sil eden nihilizm, şimdiye kadar sahip olunan değerlerin nihai sonucudur. Böyle olduğu 

için de Batı kültür tarihinin kaçınılmaz bir yazgısı olarak gelip çatan, bunun için de zo-

runlulukla yaşanması, yüzleşilmesi gereken tarihsel bir olaydır (Nietzsche, 1968: 2, 4). 

Nihilizm, şimdiye kadarki en yüksek değer ve ideallerin ortaya koyduğu hatalı bir değer 

sisteminin ve en sonunda kendi değerini düşüren ve insani bilincin birçok seviyesinde 

hiçlik deneyimine neden olan yanlış bir değer sisteminin sonucudur. Başka bir ifadeyle on 

dokuzuncu yüzyıl ve onu takip eden iki yüzyılın anlatılabilecek olgunluğa ulaşmış karak-

teristik değer hastalığıdır. Nietzsche’nin anlatmayı üstlendiği şey, tam da Batı kültürünün 

yazgısı olan bu hastalıklı durumdur:



72 / Sebahattin ÇEVİKBAŞ

Atatürk  Üniversitesi  Sosyal  Bilimler 

Enstitüsü  Dergisi  2011  15  (2):  69-82

Anlatacağım  şey,  gelecek  iki  yüzyılın  tarihidir.  Gelmekte  olan,  artık 

farklı bir şekilde gelemeyecek olan şeyi anlatacağım: nihilizmin yük-

selişini. Bu tarih şimdi bile anlatılabilir; çünkü burada iş başında olan 

bizzat zorunluluğun kendisidir. Bu gelecek şimdi bile yüzlerce işaretle 

konuşmaktadır, bu yazgı, kendisini her yerde duyurmaktadır; geleceğin 

bu müziği için bütün kulaklar dikkat kesilmiştir. Bir süreden beri, Av-

rupa kültürümüz, on yıldan on yıla gelişen elem verici bir gerilimle, bir 

felakete doğru yol almaktadır (s. 2).

Her tarihsel dönemde olduğu gibi, bu dönemin de bir kırılma ya da dönüm noktası 

olduğunun farkında olan Nietzsche, bakışını içinde bulunduğu çağa çevirmektedir. İçine 

atıldıkları çağın –yani on dokuzuncu yüzyılın– bir hastalıktan acı çeker gibi, gençliğe acı 

çektirdiğini söyler. Bu çağ, zaaflarıyla ve güçlükleriyle, büyük bir çöküntünün, çözülme-

nin ve azalan canlılığın çağıdır. Bu çağın en büyük özelliği, dağılma, yani belirsizliktir. 

Ona göre bu çağda hiçbir şey ayakları üstünde sağlam durmuyor ve her şey kendine tam 

inançtan yoksun görünüyor. Kaygan ve her şeyin tehlikeli olduğu bir yolda yürümek, bu 

çağın yaşamını nitelendiriyor. Herkes yarın için yaşıyor, çünkü yarından sonraki gün kuş-

kuludur; üzerinde yürünülen buzdan yol, bizden sonra hiç kimsenin yürüyemeyeceği ka-

dar incelmiştir (s. 57-58). Avrupa kültürünün bu durumu Nietzsche’yi endişelendirmekte 

ve onun şimdiye kadar egemen olmuş her türlü değerden yüz çevirmesine ve onların büs-

bütün yeniden değerlendirilmesi talebinde bulunmasına neden olmaktadır. Nietzsche’nin 

büyük endişesini ve o güne kadar görülmemiş taleplerini ortaya çıkaran, içinde bulundu-

ğu zamanı geniş bir perspektiften anlama çabası ve bu çabasında gösterdiği açık görüş-

lülüğüdür. Nietzsche, Avrupa kültürünün durumunu dürüstçe ve eğip bükmeden herkese 

duyurma cesaretini gösterir: “Avrupa kültürümüzün tamamı” der Nietzsche, “… sanki bir 

felakete doğru gider gibi hareket etmektedir; tıpkı sona varmak isteyen, artık düşünme-

yen bir ırmak gibi” (s. 2).

Nietzsche, Batılı kültürün on dokuzuncu yüzyıldaki krizine açıklık getirmek ve yeni 

bir felsefenin yeni bir düşünüş biçiminin yolunu açmak amacıyla, bir yandan eski çağlara, 

antik dünyaya, Hindistan’a, Hıritiyanlığa, Rönesans’a, Reformasyon’a, Aydınlanma’ya 

ve modern halklara kadar uzanan genişlikte bir okuma yapar (Bkz. Nietzsche, 1968: 57-

134); diğer taraftan da o döneme kadar egemen olmuş olan değerlerin topyekûn bir eleş-

tirisine girişir.  Bu  eleştiri,  değerlerin zemini olarak  felsefe,  din  ve  bu  ikisi tarafından 

oluşturulmuş ahlaka yönelir. Bu eleştirilerinde Nietzsche, ısrarla şunu vurgular: Batılı 

düşünce ve yaşama biçimlerinin yazgısı olan bu tarihin yol haritası Platon ve onun yo-

rumları  ile  halkın  Platonculuğu  olan  Hıristiyanlık  tarafından  çizilmiştir.  Platon’un  saf 

ruhu ve kendi başına iyiyi icadı ile başlayan hastalık, Platonculukla karışık Hıristiyan 

ahlak yorumlarıyla katlanarak gelişmiş ve Avrupa’da, yeryüzünde daha önce eşi görül-

memiş bir ruh gerginliği yaratmıştır. Bu tarihsel yolculuğun nihilizme doğru gelişme-

sinden, uzunca bir tarihe sahip olan ve hala tehlikeli serüvenlere kışkırtan hakikat istemi 

sorumludur  (Nietzsche,  1990  a:  12,  15,  23).  ‘Hakikat’  felsefe  ile  din  tarafından  talep 

edilmektedir. Dolayısıyla Batı dünyasının içine düştüğü sapkınlık ve yozlaşmadan boş 

‘hakikat istemi’ kadar onu talep eden felsefe ve din de sorumludur. Bu yüzden Nietzsche 




73

Nietzsche ve Nihilizm-Tarihsel Bir Yazgı Olarak Nihilizm: Avrupa 

Nihilizminin Tarihi, Kökeni ve Egemen Olma Aşamaları

kendi zamanına kadar egemen olmuş en yüksek değerlerin kaynağı olarak din, felsefe ve 

ahlakı sorgulamaya girişir. Nietzsche’nin felsefe ve dinle savaşının ve yıkım ihtirasının 

nedeni de budur.

Nietzsche’ye göre Batı kültür tarihi, insanın metafiziksel, dini, ahlaki içerimlere sahip 

etkili yanılgılar aracılığıyla evcilleştirilmesi yönünde yol almaktadır: neredeyse unutul-

muş, vahşi ve kuralsız bir doğa gücü olarak insandan, sosyalleşmiş, itaat eden köle ruh-

lu, evcilleştirilmiş bir insana doğru.

1

 Bu, en vahşi tutkuların kontrol altına alındığı eski 



çağlarla en ılımlı ve en yumuşak olan çağımız arasındaki farklılığı gözler önüne serer. 

Ancak eski çağlarda yaşananlar varoluşumuzun ön koşuludur. Nietzsche’ye göre, varo-

luşumuzu kendisine borçlu olduğumuz, özümüzü oluşturan olaylardan şunu anlamamız 

gerekir: ‘bütün büyük şeyler sonsuz talepleriyle kendilerini insanlığın yüreğine yazdı-

rabilmek için dünya üzerinde devasa büyüklükleriyle, korku salıcı ucube anıtlar olarak 

dolaşırlar.’ Bu ucube anıtlar, doğmacı felsefelerdir. Bu türden dogmacı felsefelerin önde 

gelenleri, Asya’daki Vedanta öğretisi, Avrupa’daki Platonculuk’tur. Gelmiş geçmiş ha-

taların en kötüsü, en uzun süreli yıkıcı, en tehlikeli olanı olmalarına rağmen doğmacı 

hata, kendisiyle giriştiğimiz kavgada bizim elimizi güçlendirmiştir. Dahası bu hatanın 

etkilerini  ortadan  kaldırdığımızda,  bu  güne  kadar  kazanılmış  olan  tüm  olumlu  şeyleri 

de kaybetmiş oluruz (Nietzsche, 1990a: 12). İşte bunun için geçmişle şimdiyi birlikte 

düşünmemiz gerekir. Ama Nietzsche şu anda ne olduğunu sormaktadır. İçinde bulunulan 

her zaman dilimi, zamanı gelen şeyin kavranılmasıyla anlaşılabilir. Nietzsche’ye göre on 

dokuzuncu yüzyılda olup-biten şey, kültürün yok edilmesinin işaretleriyle dolu olan içsel 

çürüme ve çözülmedir.

“dinin suları çekiliyor ve ardında bataklıklar ve durgun gölcükler bıra-

kıyor; uluslar tekrar düşmanca birbirinden ayrılıyorlar. … bilimler … 

parçalanıyor ve kesin olarak inanılan her şeyi çözüyorlar. … dünya asla 

[bundan] daha fazla dünyasal/maddi olmamıştı, asla sevgi ve iyilikten 

daha yoksul/zavallı olmamıştı. Çağdaş sanat ve bilim de dahil her şey, 

gelmekte olan barbarlığa hizmet ediyor. … güçler vardır orada, çok bü-

yük ama vahşi, ilkel ve tamamen acımasız güçler. … artık dünyada her 

şey sadece en kaba ve en kötü güçler tarafından belirlenmektedir, para 

babalarının  (money-makers)  egoizmi  ve  askeri  zorbalar  tarafından.” 

Daha yeni insanın varoluşu “daha eski kültürlerden borç alınan anla-

tılmaz renkliliğe rağmen anlatılmaz bir fakirlik ve tükenmişlik göster-

mektedir.” Eğitimin yerine eğitim hakkında bilgi geçmiştir. İçinde “gri 

bir belirsizlik, içini kemiren bir huzursuzluk, en çalışkan can sıkıntısı ve 

dürüst olmayan bir sefalet hüküm sürmektedir.” (Nietzsche, 2003: 4)

Nietzsche’nin ifadeleriyle hiçbir şey ayakları üzerinde sağlam durmamakta ya da ke-

sin bir inanca dayanmamaktadır. Şimdiye kadar ıstırap ya da mutsuzluğun çareleri Tanrı, 

1)  Nietzsche’nin ‘daha iyi bir duruma getirme’nin karşılığında kullandığı ‘evcilleştirme’nin anlamı 

için bkz. Nietzsche(1990b). Ahlakın Soykütüğü Üstüne. Çev. Ahmet İnam. İstanbul: Ara Yayıncı-

lık, s. 134.




74 / Sebahattin ÇEVİKBAŞ

Atatürk  Üniversitesi  Sosyal  Bilimler 

Enstitüsü  Dergisi  2011  15  (2):  69-82

ahlak ve boyun eğme olarak görüldüğü için tehlike büyümemiştir, ama nihilizmin yük-

selişini bu çareler de önleyememiştir. Çünkü bu çarelerin yanında felsefi görüşlerin uzun 

süren kavgaları, bütün felsefelere şüpheyle bakılan bir ruhsal durumu, bitkinliği bera-

berinde getirmiştir (Nietzsche 1968: 55). Nereye doğru olduğu bilinmeyen esrarengiz 

bir düşüş yaşanmakta; boşluk ve anlamsızlık, kendi kendini uyuşturma ve nedeni irade 

zayıflığı olan sarhoşlukla örtbas edilmeye çalışılmaktadır (s. 28-29). Tüm bunlar nihi-

lizmden kurtuluş çabası olarak görülmüştür, ama başarısız olunmuştur. Hatta bu yöndeki 

girişimler, problemi daha da keskinleştirmiştir. Bu duruma neden olan değerleri yeniden 

değerlendirmeden nihilizme çaba aramak boşuna olacaktır.

Nietzsche’ye göre bu çağ, kendisinin ne olduğunu bilemediği gibi, durumunun ne-

reden kaynaklandığını da kavrayamamaktadır. Gerçekte insanlar, aslında ne olduğunun 

farkında bile değillerdir (Jaspers, 2008: 378). Nietzsche’nin “çabası sürekli olarak kay-

bolan birlik, telosu daha fazla çöküş” dediği çağına ilişkin açıklamaları asıl bütünlük ve 

derinliğine, onun “ne olmuştur da böyle bir yaşam ve düşünüş biçimi egemen olmuştur?” 

sorusuna verdiği cevap ile kavuşmuş olacaktır. Olan şudur: inançsızlık gerçek olmuştur.

2

 

Nietzsche’nin özlü deyişi ile ‘Tanrı ölmüştür’ (2003a: 125). Çağı anlayabilmek için bu 



özlü ifade biçiminin kavranması gerekir.

Bu durumda Nietzscheci nihilizmin asıl karakteri, bir tür ‘inanç krizi’ olarak belirle-

nebilir. “Her inanç” der Nietzsche, “bir şeyi gerçek olarak düşünmektir.”

 

(1968:15) Ama 



basitçe ifade edildiğinde, hiçbir şey gerçek değildir; ya da hiçbir gerçek dünya yoktur. Bu 

yüzden nihilizmin en aşırı biçimi, her inancın, her gerçek-bir şey-düşünmenin zorunlu 

olarak  yanlış  olduğu  biçimindeki  anlayış  olacaktır.  On  dokuzuncu  yüzyıla  kadar  arzu 

edilen, aranılan en yüksek vasıflar, en üstün değerler, en yüksek mükemmellik hep Tanrı 

ile birlikte düşünülmüştür. Tanrı, verili bir hakikat olarak en yüksek noktada görülmüş-

tür: ‘Tanrı gibi olmak,’ ‘Tanrı’da yok olmak’ binlerce yıldan beri en naif, en ikna edici 

aranılan vasıflar olarak sunulmuştur. Ama Tanrı’nın ölümünden sonra elde kalan tek şey, 

kişinin gerçekliğini kabul etmektir; ancak kişinin gerçekliğini kabul etme alışkanlığı da 

unutulmuş olduğu için, ateist olunmuştur (s. 17). Ne var ki, inançsızlık da nihilizme bir 

çare olamamaktadır. Nihilizm kapıda beklemektedir: kökünden beslendiği sürece yeşer-

meye hazır olan bir ağaç gibi; hem de daha derinlere kök salarak.

Avrupa Nihilizminin Kökeni

Nihilizmi,  toplumsal  ve  fizyolojik  yozlaşmanın  ürünü  olarak  görmenin  bir  yanılgı 

olduğunu (s. 1) düşünen Nietzsche, ısrarla nihilizmin Hıristiyan ahlak yorumundan kay-

naklanan en yüksek değer ve ideallerin mantıksal bir sonucu olduğunu belirtir. Şimdiye 

kadarki değer ve ideallerin sonucu olan Nihilizm, amacın dışarıdan –insanüstü bir otorite 

tarafından– konulması, emredilmesi gerektiği varsayımına ilişkin eski alışkanlıkta kök 

2)  1870’li yılların sonunda şöyle der Nietzsche: inancın kaybı iğrençleşmektedir. … bunun akabinde 

korkunun, otoritenin, güvenin ortadan kalkması gelir; geriye “ona göre yaşamak, en kaba hede-

fe  göre  yaşamak”  kalır.  Böylece  çağın  temel  gerçeği  açığa  çıkmaya  başlamaktadır:  Tanrı  öldü. 

Nietzsche’nin hemen hemen bütün düşüncesine egemen olan bu anlayış, çok erken bir tarihte (1872 

yılından önce) ortaya çıkmaktadır: ya bu dinden dolayı ölürüz ya da bu din bizden dolayı. Şu eski 

Alman sözüne inanıyorum: tüm Tanrılar ölmek zorundadır. Jaspers, 2008: 381.




75

Nietzsche ve Nihilizm-Tarihsel Bir Yazgı Olarak Nihilizm: Avrupa 

Nihilizminin Tarihi, Kökeni ve Egemen Olma Aşamaları

salar. Bu otoriteye inanç unutulduktan sonra, insan hala eski alışkanlığı izler ve kayıtsız 

şartsız konuşabilecek ve amaçlar ve görevler emredebilecek başka bir otorite arar. İnsanın 

kendisini teslim edebileceği otoriteler, vicdan, akıl, sosyal içgüdü ve tarihtir. Nietzsche’ye 

göre şahsi bir otoritenin yokluğunu telafi etmek için öne çıkan otorite, öncelikle vicdanın 

otoritesidir. Ama insan, iradenin, bir amacın istenmesinin ve kendisi için bir amaç koyma 

riskinin üstesinden gelmek, sorumluluğu başından savmak ister. Bu kaderciliğin kabul 

edilmesine neden olur. En sonunda, mutluluk –çoğunluğun mutluluğu– bir otorite olarak 

görülür. Bu noktada insan kendi kendine “belli bir amaç, hiç de zorunlu değildir; önceden 

görmek mümkün değildir, gelecek görülemez” der. Tam burada en yüksek güç istencinin 

zorunlu olacağı beklenirken, o, en zayıf, en az güvenilen bir şey olur çıkar. İstencin bütün 

için organize edici gücüne mutlak bir güvensizlik duyulur (s. 20). Dolayısıyla ortaya çı-

kan otorite boşluğu doldurulamaz.

Nietzsche’ye göre Avrupa nihilizminin kökeni Hıristiyanlığın belli bir yerinde, yani 

dünyanın ahlaki açıdan yorumlanmasında yatar (s. 1-2). Hıristiyanlık, bir gerçek dışılık, 

hakikat ve kurgusal bir dünya yaratmış; değerler de dahil her şeyi bu kurguya bağlamıştır. 

Her şeyin kurgu olduğunun farkına varılmasıyla, insanların daha önce hiç görmedikleri 

bir hiçliğe battıkları da anlaşılmıştır. Tüm olup bitenlerin farkında olarak Nietzsche şun-

ları söyler: şimdi “iki bin yıl boyunca Hıristiyan olmanın bedelini ödeyeceğimiz” zaman 

gelmiştir: “bizi hayatta tutan ağırlığı kaybettik; bir süreliğine ne yapacağımızı şaşırdık. 

…. Şimdi artık her şey sahtedir.” (s. 30). Bu durum, Nietzsche’ye göre kategorileri, an-

lamı ve bütünlüğü dünyadan talep etme yanılgısının bir sonucudur. Bu yanılgının bize 

öğrettiği şey şudur: oluşla hiçbir şey elde edilemez, hiçbir şeye ulaşılamaz. Burada gücün 

uzun süre boşuna harcandığının, ‘boşunalık’ın bilincine varılır: böylece her şeye güven-

sizlik baş gösterir. Bu güvensizlik içinde insan kendi değerine inancını da yitirmektedir. 

Sonuç koca bir hayal kırıklığıdır. Bu hayal kırıklığından kurtulmanın son bir yolu daha 

vardır: bu oluş dünyasının tamamını aldatmaca olarak yargılamak ve oluş dünyasının 

ötesinde bulunan bir gerçek dünya tasarlamak. Ne var ki, bir sığınış ve kaçış olarak uy-

durduğumuz gerçek dünya tasarımı, büsbütün psikolojik bir durumdur. Oysa böyle bir 

gerçek dünya tasarlamaya hakkımız yoktur; çünkü ‘gerçek’ diye bir şey yoktur (s. 616). 

Bu yüzden metafizik bir dünyaya -yani bir gerçek dünyaya- inanmayı kendimize yasakla-

malıyız (s. 12A). Yasaklamalıyız, çünkü:

Biz  dünyanın  gidişinin  hiç  tanrısal  olmadığını;  onun  insan  ölçütleri-

ne  göre  bile  ussal,  acımalı  ya  da  adil  olmadığını  anlayarak  soğuduk, 

katılaştık. İçinde yaşadığımız dünyanın tanrısal olmadığını, ahlak dışı 

olduğunu, “insanlık dışı” olduğunu pek iyi biliyoruz, -biz onu isteğimi-

ze, dileğimize göre, açıkça bir gereksinime göre, fazlasıyla yalan yanlış 

yorumladık (Nietzsche, 2003a: 346).

Nietzsche’ye göre çöküşü ortaya çıkaran büyük Platonik-Hıristiyan kurgudur. Oluşun 

gerçekliğini tek gerçeklik olarak kabul ediyoruz, öte dünyalara ve yanlış tanrılara giden 

her türlü yolu kendimize yasaklıyoruz; ama güvensizlik, hayal kırıklığı ve sahtelik yü-

zünden inkâr etmek istemediğimiz bu dünyaya da katlanamayız. Açığa çıkarılan sahtelik 




76 / Sebahattin ÇEVİKBAŞ

Atatürk  Üniversitesi  Sosyal  Bilimler 

Enstitüsü  Dergisi  2011  15  (2):  69-82

ve kurgu, bu dünyanın bizim sandığımız değerde olmadığını, güvensizliğimizin onu ele 

geçirmesinin hemen hemen kesin olduğunu gösterir. Ancak Nietzsche, onun değerinin 

daha az olduğunu söylemekten kaçınmamız gerektiğini düşünür. Çünkü en son çağdaş 

pesimizmde dile getirilen ‘insanların gerçek dünyanın değerini aşan değerler buldukla-

rını ileri sürmeleri’ gülünç görünmektedir. Eskiden Buda’nın öğretisinde dile getirilen, 

kuşkuyla ve iki anlamlı da olsa Hıristiyanlıkta da var olan bir iddiadır bu. Bu iddiaların 

hiç biri daha az baştan çıkarıcı ve masum değildir. Bu iddiaların gülünçlüğü, insan ile 

dünyayı yan yana koymalarından kaynaklanıyor. ‘Dünyaya karşı olan, dünyayı yadsıyan, 

şeylerin ölçüsü olarak görülen insan’ sonunda kendi varoluşunu terazinin bir kefesine 

koyduğunda kendi varoluşunun hafif geldiğini hep görmüştür. Burada hastalığımızın ne-

deni  olan  yavanlığın  ve  boşluğun  bilincine  varırız.  Farkına  vardığımız  bu  yavanlıkla, 

insanı daha çok aşağılamış, bu yüzden de pesimist olmuş olmuyor muyuz? diye sorar 

Nietzsche ve şöyle devam eder:

… acımasız, köklü, olanaklı en derin kuşku, biz Avrupalıların denetimini 

giderek daha kötü bir biçimde ele geçiriyor. Gelecek kuşakları kolayca 

bir ya/ya da ile karşı karşıya bırakabilecek bir kuşku: “ya saygılarınızı 

ya da kendinizi yok edin.” İkincisi nihilizm (yoksayıcılık) olurdu; ama 

ilki de nihilizm olmaz mıydı? Bizim soru işaretimiz bu (a.e.).

Bu soru işaretini ve tehlikeyi yok etmek için radikal önlemlerin alınması gerekmekte-

dir. Binlerce yıl süren çöküşün üstesinden gelebilecek yenilik insan oluşun/insan varolu-

şunun temelinden çıkartılmalıdır. Zira tüm hastalıklar gibi nihilizm sadece Tanrı hakkın-

daki yanlış anlamalardan değil, bir o kadar da fizyolojik durum hakkındaki yanlış anla-

malardan kaynaklanmaktadır. Bunun için Nietzsche, insan fizyolojisi üzerine düşünmeyi 

tavsiye eder. Fizyoloji temelli bir sorgulama Nietzsche’yi şu sonuca götürür: erdem, bi-

zim en büyük yanlış anlayışımızdır. Erdemler, zayıf olanların değer koymalarına, egemen 

olmalarına ve hayvan insanın içgüdüsünün tepetaklak edilmesine neden olmuştur (1968: 

54). Erdemler zayıf olanları güçlülere karşı korumak için uydurulmuş en büyük yalanlar-

dır. Değerlerin değerlerini yitirmelerinin nedeni budur. Değerlerin değerlerini yitirmeleri, 

bir kavramlar sistemi olarak Batı düşüncesinin irrasyonel hale gelmesine ve içsel tutar-

lılığını yitirmesine ve söz konusu kavramlar ile yaşama yönelik eylemlerde bulunabilme 

imkanının ortadan kalkmasına neden olmuştur. Sonuç, anlamsız, hedefsiz, böyle olduğu 

için de ve boşuna bir yaşamdır: nihilizm burada başlar.

Nihilizmin Belirtileri ya da Ön Biçimleri

Nietzsche’nin belirttiği gibi, nihilizm on dokuzuncu yüzyıldan sonraki iki yüz yılın, 

yani yirmi ve yirmi birinci yüz yılların yazgısıdır. Ancak tarihsel bir olay olduğu için 

bu yazgının bir gelişim çizgisi ya da bazı uğrakları vardır. Nihilizme doğru evrilen Batı 

kültürünün bu uğrakları, sırasıyla çilecilik (asceticism) ve hazcılık (hedonism); pesimizm 

ve dekadanstır. Bu uğrakların her biri Nietzsche’ye göre nihilizmin yol işaretleri ya da ön 

biçimleridir. Dolayısıyla nihilizmden önce çilecilik, hazcılık, kötümserlik ve yozlaşma 

olarak tecrübe edilmiş olan yaşama biçimleri, nihilizme gebe olan yaşama biçimleridir.




77

Nietzsche ve Nihilizm-Tarihsel Bir Yazgı Olarak Nihilizm: Avrupa 

Nihilizminin Tarihi, Kökeni ve Egemen Olma Aşamaları

Acı çekmenin hazza galip gelmesini ifade eden çilecilik ile hazzın acı çekme üzerin-

deki baskınlığını ifade eden hazcılık nihilizm ile sonuçlanır. Çünkü bu her iki durumda 

da haz ve ıstırabın dışında hiçbir nihai anlam varsayılmış değildir. Aslında çileci ve hazcı 

bir insan, hiçbir istenç, amaç, anlam öne sürmeye cesaret edemez. Ama daha sağlıklı bir 

insan türü için yaşamın değeri kesinlikle bunlarla ölçülmez. Böyle bir düşünüş tarzını, 

zayıf ve duygusal bir düşünme tarzı olarak niteleyen Nietzsche, “hayat, yaşamaya değer 

değildir; boyun eğme ya da feragat hiç değildir” der ve sorar “o zaman gözyaşları ne için-

dir?” (s. 35) Haz ve ıstırap, sadece olayların akışındaki araçlar olabilir. Bu pekala anlaşı-

labilir; ama geriye ‘anlamı, amacı anlayıp anlayamayacağımız, anlam ya da anlamsızlık 

sorusunun bizim için çözülebilir olup olmadığı’ sorusu kalmaktadır (s. 36). Burada ortaya 

çıkan durum şudur: ya yaşamı mahkum edeceksiniz; ya da yaşamın kölesi/esiri olacaksı-

nız. Hangisi olursa olsun insan buna katlanabilir mi? Bunun için yaşamın değerini haz ve 

acı ile ölçen her türden yaşama biçimi eninde sonunda nihilizme varır.

Nietzsche’nin farkına vardığı gibi, her büyük büyüme, aslında muazzam bir parçalan-

maya ve yok olmaya eşlik eder. Çöküşün belirtileri olan acı çekme, muazzam ilerleme 

zamanlarına aittir. İnsanlığın yararlı ve güçlü olan her hareketi, aynı zamanda nihilist bir 

hareketi de yaratmıştır. Nihilist bir hareket, hayati ve en gerekli büyümenin, varoluşun 

yeni şartlarına geçişin bir işareti olabilir; böylece pesimizmin en aşırı biçimi olarak ger-

çek nihilizm, dünyaya girmiş olur (s. 112).

Nietzsche’ye göre Avrupalı pesimizm, hala erken safhasındadır. Bu pesimizm, dünya-

nın sahip olduğunu düşündüğümüz değerde olmadığını, başta tecrübe ettiğimizden daha 

az değerli göründüğünü varsayar. Ama dünya, eskiden inandığımızdan çok daha değerli 

olabilir ve onu en üst düzeyde yorumladığımızı düşünürken, varoluşumuza bir dereceye 

kadar ölçülü bir değer vermemiş de olabiliriz. Dünyaya ilişkin bu yorumlamalarımızda 

bazı şeyler, tanrılaştırılmış, bazılarıysa iftiraya uğratılmıştır. Tanrılaştırılan şey, toplum-

ların sürekli varoluşunu ve yaşamasını mümkün kılacak olan değerlerdir. İftiraya uğratı-

lan ise, daha üstün insanları daha aşağı olanlardan ayıran arzular ve içgüdülerdir (s. 32.; 

2003a: 346). Yaşamın en güçlü arzularının şimdiye kadar iftiraya uğratılmış olması, pesi-

mizmin ilk nedenidir. Bu cesaret kırıcı iftiranın ardından pesimizmin ikinci nedeni ortaya 

çıkar: insanı karakterize eden cesaret, dürüstlük ve güvensizlik gibi içgüdülerin yaşamdan 

ayrılamazlığının anlaşılması ve böylece yaşamın aleyhine dönülmesi. İftiraya uğrayan iç-

güdüler ile bu içgüdülerin yaşamdan ayrılamazlığı bir çatışma doğurur. Bu çatışmayı hiç 

hissetmeyen sıradan olanların başarı kazanmaları, pesimizmin üçüncü nedenidir. Pesimiz-

min dördüncü nedeni, küçültme, acıya duyarlılık, huzursuzluk, telaş ve itişip kakışmanın 

sürekli olarak artması; bu kargaşanın gittikçe daha kolay fark edilmesi ve müthiş maki-

neleşme ile yüz yüze gelen bireylerin cesaretlerini kaybetmeleri ve boyun eğmeleridir 

(Nietzsche, 1968: 33). Yaşamın en güçlü arzularının iftiraya uğratılmaları, bireylerin cesa-

retlerini yitirmeleri ve boyun eğmeleri beraberinde pesimist bir ruh halini getirir.

Nietzsche’ye göre pesimizm, değerler skolastisizmi, değerlerin doğal halinden çık-

ması, değerlerin idealistik olarak yaşamdan kopmaları, eylemi yönetme ve egemen olma 

yerine eyleme karşı çıkmaları ve eylemi mahkum etmeleriyle nihilizme doğru gelişir. Pe-

simizmden nihilizme geçerken, doğal derecelerin ve rütbelerin yerine, anlaşılması kolay 



78 / Sebahattin ÇEVİKBAŞ

Atatürk  Üniversitesi  Sosyal  Bilimler 

Enstitüsü  Dergisi  2011  15  (2):  69-82

olduğu için sıradan bir çağa uygun düşen karşıtları konur. Sonunda, ‘gerçek dünya’nın 

hangi malzemenden inşa edildiği keşfedilir: sözde-gerçek dünyanın malzemesi, yaşamı 

mahkum eden değerlerden başka bir şey olmayan terk edilen her şeydir. Bu keşif, en üst 

düzeyde bir düş kırıklığı ile sonuçlanır (s. 37). Gerçek dünyanın reddedilmeyi hak eden 

nedenlerine bu düş kırıklığı da eklendiğinde, nihilizme ulaşılmış olur.

Zorunlu  olarak  nihilizme  evrilen  bir  başka  olgu  dekadanstır.  Nietzsche,  dekadans 

kavramının birine sadakatsizlik, çöküntü, bozulma, ıskartaya çıkarma gibi anlamlara gel-

diğini, ama ayıplanmaması gerektiğini söyler. Çünkü dekadans, yaşamın gelişmesinin 

zorunlu sonucudur.  Dekadansın  ortaya çıkması, yaşamın doğması ve ilerlemesi kadar 

zorunludur; onu yok edecek, ortadan kaldıracak hiçbir durum yoktur. Aksine akıl ona 

hakkını  vermemizi  ister.  Bu  nedenle  Nietzsche,  sosyalist  sistem  kurucularını,  içinde 

ahlaksızlığın, hastalığın, fahişeliğin, ıstırabın gelişmediği durumların var olabileceğini 

varsaymaları dolayısıyla eleştirir; bu varsayım onların “yüz karasıdır” der. Çünkü bu, 

Nietzsche’ye göre yaşamı mahkum etmek, suçlamak anlamına gelir. Hiçbir toplum genç 

kalmak özgürlüğünde değildir; gücünün zirvesinde bile, pislik ve atık maddeleri oluşmak 

zorundadır. Toplum ne kadar enerjik olarak ve cesurca ilerlerse, o kadar çok başarısızlık-

lar ve biçimsizlikler içinde olacak, çöküşe o kadar çok yaklaşacaktır. Yaşlılık kurumlarla 

ortadan kaldırılamaz; ne hastalık ne de ahlaksızlık yok edilebilir (s. 40). Nietzsche’ye 

göre insan, çareler ürettiğine inanır; oysa onun seçtiği ya da ürettiği çareler, aslında yor-

gunluk ya da tükenmişliği hızlandırır. Bu durumu en iyi örneklendiren Hıristiyanlık ve 

“ilerleme”dir. Uyarıcıya karşı direnme gücünün yitirilmesi, “kişilik yitimi,” iradenin bö-

lünmesi, kişiliğin zayıflığı ile ayırt edilen özgeci (altruist) ahlak, sebep ve sonucun birbi-

rine karıştırılması dekadansın en genel tipleri olarak görülür (s. 44).

Her türden bozulma ve hastalık, sürekli olarak değer yargıları oluşturmaya zorlar, ama 

burada kabul edilmiş değer yargılarında dekadansın belirleyici olduğu görülür (s. 38, 39). 

Buradaki gerçek soru işareti, gerçek muamma şudur: nasıl oluyor da insanlık temel iç-

güdülerinden toptan sapıyor ve değer yargıları toptan bozuluyor/yozlaşıyor? Bu sorunun 

cevabı yaşamın kendisindedir. Dekedans, kendisiyle mücadele edilecek bir şey değildir: o 

kesinlikle zorunludur ve her çağa ve halka aittir. Etkin bir şekilde savaşılacak olan şey, bu 

yozlaşmanın organizmanın sağlıklı kısımlarına sirayetidir. Nietzsche’ye göre bunun tam 

aksi yapılıyor, hem de insanlık adına. Buna rağmen Nietzsche, ‘uygarlığı doğal düşma-

nı sayan Napolyon’la başlayan militarizmi’n dekadansa çare olabileceğini düşünür. Ama 

düşünülen çarelerin hangisi olursa olsun, bunlar dekadansın ahlaksızlık (ahlaksızlığa alış-

ma); şüphecilik; hastalık, suç/suçluluk; dinsel nedenlerden dolayı evlenmeme (kısırlık); 

histeriklik, irade zayıflığı; alkolizm; pesimizm; anarşizm; hovardalık gibi sonuçlarından 

sadece bazılarına karşı yatıştırıcı olmuşlardır. Bu çarelerle dekadansın önüne geçildiğini 

düşünmek bir yanılgıdır. Tedavi etme ve tedavi edilmeyi bir tür yozlaşma olarak gören 

Nietzsche’ye göre, psikolojik ve ahlaki tedavi girişimleri de dekadansın seyrini değiştir-

mezler (s. 41-43). 



Avrupa Nihilizminin Dönemleri ve Nihilizmin Egemen Olma Aşamaları

Nietzsche’ye göre kültürün büyük anları, ahlaken söylendiğinde, her zaman bozulma 

zamanlarıdır. “İnsanın evcilleştirilmesinin istendiği ve (buna) zorlandığı dönemler” der 



79

Nietzsche ve Nihilizm-Tarihsel Bir Yazgı Olarak Nihilizm: Avrupa 

Nihilizminin Tarihi, Kökeni ve Egemen Olma Aşamaları

Nietzsche, “en cesur ve en manevi mizaçlara tahammülsüzlüğün zamanlarıdır.” (s. 121). 

Her kültür dünyasında olduğu gibi, Batı kültüründe de böylesi önemli anlar, kırılgan dö-

nemler yaşanmıştır. Her tarihsel olay, yanılgılarla ve kırılmalarla belirlenir. Bu genel yar-

gı, nihilizm için de geçerlidir.

Nietzsche, Putların Alacakaranlığı ya da Bir Çekiçle Nasıl Felsefe Yapılır adlı kitabı-

nın “ ‘Gerçek Dünya’ sonunda Nasıl Bir Masal Oldu: Bir Yanılgının Tarihi” başlıklı bö-

lümünde Batı kültürü ve düşüncesindeki kırılma ve yanılgıları ortaya koyar. Burada esas 

itibariyle Platonculuğun değişik versiyonları olan Batı metafizik geleneği, altı döneme 

ayrılır: düşüncenin en eski biçimi, görece akla uygun, basit ve inandırıcı olan, “ben, Pla-

ton, hakikatim” cümlesinin dolaylı bir anlatımı olan birinci dönemde, gerçek dünya, bilge, 

dindar, erdemli insan için ulaşılabilir bir dünyadır; kişi bu dünya içinde yaşar, dahası o bu 

dünyanın kendisidir. Daha güç fark edilen, daha sinsi ve anlaşılamaz olan ikinci dönemde 

gerçek dünya, şu an için ulaşılamayan, ama bilge, dindar ve erdemli kişilere vaat edilen 

bir dünya haline gelir. Nietzsche’ye göre bu dönem, gerçek dünyanın “dişileştiği ya da 

kadınlaştığı, Hıristiyanlaştığı” bir dönemdir. Batı metafizik geleneğinin, Nietzsche’nin 

ifadesiyle “aslında, sis ve şüphecilik içinde görülmesi dışında, eski düşüncenin aynı olan, 

düşüncenin, ele geçmez olduğu, solgunlaştığı, Kuzeyli, Königsberg’li” olduğu üçüncü 

aşamasında gerçek dünya, ne ulaşılabilen, ne kanıtlanabilen ne de vaat edilen bir dünyadır; 

gerçek, bir düşünce, bir teselli, bir yükümlülük, bir buyruk olmuştur. Nietzsche’nin “tan 

ağarması, aklın ilk esneyişi, pozitivizmin şafağı, horoz ötüşü” olarak nitelediği dördüncü 

dönemde gerçek dünya, ulaşılamayan, bir şekilde ulaşılamamış olan, ulaşılamadığı için 

de bilinmeyen, teselli edici, kurtarıcı ve bağlayıcı olmayan bir dünyadır. Nietzsche’nin, 

‘gün doğumu, neşeli yolun ve neşeliliğin geri dönüşü, Platon’un utançtan kızarması ve 

bütün özgür tinlerin kargaşası’ olarak betimlediği Beşinci dönem, gerçek dünyanın artık 

hiçbir işe yaramayan, bağlayıcı bile olmayan, yararsız, fazladan bir düşünceye dönüştü-

rüldüğü dönemdir; böyle olduğu için de yok edilmesi gerekir. Nietzsche’nin ifadeleriyle 

“öğle vakti, en kısa gölge anı, en uzun yanılgının sonu, insanlığın en üst noktası” olarak 

tasvir edilen Altıncı dönem, gerçek dünya ile birlikte görünen dünyayı da kaldırdığımız 

dönemdir (Nietzsche, 2000: 29-30). Nietzsche’nin Batı kültürü ve düşüncesinin tarihsel 

seyrini gözler önüne seren bu açıklamalarından hareketle Avrupa nihilizminin tarihi de 

belirlenebilir. Bunun için Batı kültürü ve düşüncesinin yukarıdaki altı dönemi, aynı za-

manda Avrupa nihilizminin egemen olma aşamaları olarak da okunabilir.

Nietzsche’ye göre Avrupa nihilizminin dört döneminden bahsedilebilir: Bu dönemle-

rin ilki, yeni olana kapıyı açmadan eskiyi koruyan kararsız insanların her türden belirsiz-

lik ya da bulanıklık dönemidir. Bunu eski ve yeninin aslında karşıt olduklarının anlaşıl-

dığı açıklık dönemi izler. Avrupa nihilizminin ikinci dönemi, alçalan, bozulan yaşamdan 

doğan eski değerler ile yükselen yaşamdan doğan yenilerinin temelde birbirlerine karşıt 

olduklarının farkına varıldığı dönemdir. Bu dönemde bütün eski ideallerin yaşama düş-

man oldukları tüm açıklığıyla ortaya konulur. Böylece eski ideallerin yeni bir şey için 

yeterince güçlü olmadıklarının farkına varırız. Bu Nietzsche’nin içinde yetiştiği çağdır. 

Nietzsche’ye göre Avrupa nihilizminin üçüncü dönemi, sahtelik, yapmacıklık ve sun’îliği 

içine alan üç büyük özentinin dönemdir: hor görme/aşağılama, acıma/merhamet ve yı-



80 / Sebahattin ÇEVİKBAŞ

Atatürk  Üniversitesi  Sosyal  Bilimler 

Enstitüsü  Dergisi  2011  15  (2):  69-82

kım/yok etme dönemi. En belirgin özelliği çözülme ve güvensizlik olan son dönem, in-

sanları elekten geçiren, onları iyi kötü ayıran bir öğretinin gelip çattığı felaket ya da yıkım 

dönemidir (Nietzsche, 1968: 56).

Nietzsche, Batı insanının içinde bulunduğu krizin -yani nihilizmin- nasıl egemen ol-

duğunu Ahlakın Soykütüğü Üzerine ile Deccal adlı eserlerinde insan psikolojisi ve bir tür 

dinler tarihi bakış açısından anlatır.

Deleuze kapsamlı Nietzsche okumalarının sonucunda bu evreleri sırasıyla “hınç, vic-

dan azabı, çileci ideal, tanrının ölümü, son insan ve batmak isteyen insan” olarak belirler. 

Yansıtıcı bir suçlama ve yakınmayı ifade eden hınç evresinde eylem utandırılır; yaşamın 

kendisi suçlanır, gücünden, yapabileceği şeyden koparılır. Bu evreyi ifade eden en iyi 

anlatım şudur: bu senin hatan. Nihilizme doğru giden yolun ikinci evresinde, vicdan azabı 

vardır: içe yansıtma evresi olan bu evrenin en iyi anlatımı, ‘bu benim hatam’dır. Burada 

hata içselleştirilir, kişi kendini suçlu görür. Üçüncü evre daha da önemlidir: yüceltme 

evresi. Zayıf ya da tepkisel yaşamın isteği olan yaşamın olumsuzlanması bu evrede ger-

çekleşir: hiçliği isteme. Hiçlik istenci, zayıf yaşamdan başka bir şeye izin vermez. Burada 

kaygı verici bir ittifak -hiçlik, Tanrı, zayıflık ve insan arasında bir ittifak- kurulur. Yaşam 

ondan üstün olduğu kabul edilen değerlere göre yargılanacaktır. Ama bu değerler yaşama 

karşı çıkar, onu mahkum eder, hiçliğe doğru sürüklerler; yaşamın sadece en zayıf, en has-

talıklı biçimlerine kurtuluş vaad ederler. Her şey tersine çevrilir: köleler efendi, zayıflar 

kuvvetli, bayağılık asalet adını alır. Nihilizmin buraya kadar olan evrelerinin Yahudilik 

dinine sonra da Hıristiyanlığa karşılık geldiğini düşünen Nietzsche, bu evrelerin düşün-

cenin ben, dünya, tanrı, nedensellik, ereksellik vb. büyük kategorinin doğuşuna denk düş-

tüğünü belirtir (Deleuze, 2006: 28-30).

 

Ama nihilizm burada durmaz, tüm Batı tarihini 



oluşturan bir yol izler. Buraya kadar nihilizm şu anlama gelmektedir: en üstün değerler 

adına yaşamın olumsuzlanması; değerinin azaltılması; yaşamın hor görülmesi.

Deleuze’e göre Nietzscheci nihilizmin dördüncü evresi, Tanrı’nın ölümüdür. İnsan bu 

ölümün mantıksal sonucunu ister: kendisinin Tanrı’ya dönüşmesi, Tanrının yerini alması 

(s. 30). Tanrının ölümü şüphesiz büyük bir olaydır, ama nihilizmin tarihi açısından bakıl-

dığında bir son nokta değildir. Tanrı’nın ölümünden önce nihilizm, üstün değerler adına 

yaşamın olumsuzlanması anlamına geliyordu; ama Tanrı’nın ölümünden sonra, bu üstün 

değerlerin olumsuzlanması, yerine insanca –pek insanca- değerlerin konulması anlamına 

geliyor: dinin yerine ahlak; tanrısal değerlerin yerine yararlılık, ilerleme ve tarihin ken-

disi konulur. Ancak Deleuze’e göre burada hiçbir şey değişmemiştir. Çünkü daha önce 

tanrısal değerlerin gölgesinde zafer kazanan nihilizm, şimdi de onların yerine konulan 

insanca  değerlerle  üstünlük  kazanmıştır.  Burada  bütün  gerçekliğin  kucaklandığı  iddia 

edilir, ama kucaklanan sadece reddedilen üstün değerlerden geriye kalan ne ise odur; 

yani tepkisel kuvvetlerin ve hiçlik istencinin tortularıdır (s. 30-31). Böylece nihilizme 

doğru bir adım daha atılmış olur. Bunun içindir ki, Nietzsche, Zerdüşt’ün dördüncü kita-

bında “üstün insanlar”ın sefaletinden bahseder: bunlar Tanrı’nın yerine geçmek isterler, 

insanca değerleri taşırlar, hatta gerçekliği yeniden bulduklarına ve olumlamanın anlamını 

geri aldıklarına inanırlar (Nietzsche, 1972: 337-348). Ama becerebildikleri tek olumlama, 

Eşeğin “Evet”i, i-a; tek olumladıkları, nihilizmin ürünleridir.



81

Nietzsche ve Nihilizm-Tarihsel Bir Yazgı Olarak Nihilizm: Avrupa 

Nihilizminin Tarihi, Kökeni ve Egemen Olma Aşamaları

Deleuze’e göre Nietzscheci nihilizmin beşinci evresi, sona erme evresidir. Tanrının 

ölümü, hala anlamını ve değerini bulmayı bekleyen büyük bir olay olarak durmaktadır. 

Tanrı’nın ölümüyle, insan Tanrı’nın yerine geçip onsuz da yapabileceğini iddia etmekte-

dir. Ama yaptığı şey sadece zayıf tepkisel kuvvetler ve hiçlik istenci arasında yeni ilişkiler 

kurmak suretiyle eski değerlerin yerine yenilerini geçirmekten ibarettir. Burada da bir 

takım değerlerin -eski, yeteneksiz ve yetersiz değerlerin- egemenliği altında olduğumuz 

için aslında hiçbir şey değişmiş değildir (Deleuze, 2006: 31-32). Bunun farkına varıldı-

ğında nihilizm biraz daha ileri gider, anlamsızlık ve boşunalık kendini daha çok hissetti-

rir. Bundan sonra her yönüyle nihilist olan bir dünya üstünlük kazanmış olur.

Nihilizmin üstünlüğünü gösteren bu son evresiyle birlikte üstün insanlar sona ererken, 

son insan belirip şöyle der: her şey boş, en iyisi edilgince sönüp gitmek, Hiçlik isten-

cindense, istenç hiçliği!

 

(Nietzsche, 1972: 28-33, 163). Bu yeni bir insan türünü ortaya 



çıkarır: batmak isteyen insan.

Ve insanlığın üstüne büyük bir kederin çöktüğünü gördüm. En iyiler işlerinden bıkar 

hale geldiler. Bir öğreti çıktı ortaya, bir inanç onun yanı sıra gidiyordu: ‘hepsi boş, hepsi 

bir, hepsi geçmiş!’ … doğru, mahsulü topladık: peki neden bütün meyvelerimiz çürüdü, 

yandı? Boşa gitti bütün emeğimiz, … ateşi bile usandırdık biz. Bütün pınarlarımız kuru-

du, deniz bile çekildi. Yer yarılmak ister, yutmak istemez ki ama derinlikler! Ah! Nerede 

var hala insanın kendini boğabileceği bir deniz? (s. 163)

Burada insan batmak, yok olmak ister; artık yorumlama gücüne, kurgular yaratma 

gücüne sahip değildir. Varoluş hiçbir anlam ifade etmez (Nietzsche, 1968: 585). Bu du-

rumda anlam ya da amaca ilişkin bir anlayışımız da yoktur.



Sonuç

Nihilizmin tarihsel yolculuğu ve adım adım egemen olması, yaşamın bütün alanlarında 

kendini göstermeye başlaması, bir tür hayal kırıklığı yaratmış olabilir, ama Nietzsche’ye 

göre yaşam söz konusu olduğunda, bu hayal kırıklığının uzağında olmalıyız. Nietzsche’ye 

göre, bu hayal kırıklığının ve kendimizi hor görmemizin nedeni, “idealizm” adı verilen 

kontrol altına alamadığımız saçma güdülerdir (Nietzsche, 2003a: 372). Şimdiye kadarki 

insanlığın bütün idealizmi, birden bire nihilizme, mutlak değersizlik inancına, yani an-

lamsızlığa dönüşmek üzerdir. Bu nedenle ideal olan her şeyin Zerdüşt’ün tavrıyla –cesa-

retle, sabırla, geri dönmeden ve ileriye gitmekte aceleye kapılmadan– yok edilmesi ge-

rekir (Nietzsche, 1968: 617). Bu yapılmadığı sürece, ‘her şeyin boş ve anlamsız olduğu; 

yapılacak en iyi şeyin yok olmak olduğu’ anlayışı varlığını sürdürür. Bu nihilizmin devam 

ettiğine işaret eder. 

Nietzsche’ye göre ne gelişi ne de yaşama egemen oluşu engellenebilen, böyle olduğu 

için de tarihsel bir yazgı olan nihilizm, boş yere bir düşünme olmadığı gibi, her şeyin yok 

olmaya değer olduğu inancı da değildir. Bu yaşamın olumsuzlanması olarak olumsuz 

anlamda nihilizmi kabullenmek olurdu. Ama Nietzsche burada kalmaz; onda yok olmaya 

çare bulunduğunu düşünür (s. 24). Bu çare, yaşamı olumlamadır. Nietzsche bu yola, “ 

‘evet’e götüren yeni yolum” der. Nietzsche’ye göre tüm acımasızlığı ve çıplaklığıyla ya-




82 / Sebahattin ÇEVİKBAŞ

Atatürk  Üniversitesi  Sosyal  Bilimler 

Enstitüsü  Dergisi  2011  15  (2):  69-82

şanılan nihilizm deneyimini aşmanın yolu, günlük yaşam, toplum, gerçeklik ve yok oluş 

uçurumunun üzerinden geçmeyi; daha karanlık, daha dolu, daha tereddütlü durumlara 

tutkulu-acı verici bir taşışı; yaşamın bütün yönlerine heyecan verici bir “evet” deyişi; 

yaşamın en korkunç ve en kuşku uyandırıcı niteliklerini tasvip eden ve kutsayan sevince 

ve acıya katılışı ve aynı zamanda ebedi dönüşe, yaratma ve yok olmanın zorunlu olarak 

bir birlik oluşturduğuna inanışı ifade eden Dionisosça olan her şeye “Evet” diyebilmektir 

(s. 1050). Nihilist bir yaşama katlanmak, dahası “dünyayı ‘insanlaştırmak,’ yani dünyada 

kendimizi daha çok efendi olarak hissetmek” (s. 614) için gereken şey budur. Zira nihi-

lizm kaçışı ve çıkışı olmayan bir girdaptır. Artık kökten değişiklik için her şey hazırdır, 

eksik olan sadece büyük ikna edici insanlardır.

Kaynakça

Deleuze, Gilles (1983). Nietzsche and Philosophy. Trans. Hugh Tomlinson. London: The 

Athlone Press.

----------. (2006). Nietzsche. Çev. İlke Karadağ, İstanbul: Otonom Yayıncılık.

Heidegger, Martin (2001). Nietzsche’nin Tanrı Öldü Sözü ve Dünya Resimleri Çağı. Çev. 

Levent Özşar. Bursa: Asa Kitabevi.

Jaspers, Karl (2008). Nietzsche. Çev. Murat Batmankaya. İstanbul: Alkım Yayınevi. 

Nietzsche, Friedrich (1968). The Will to Power. Trans., Walter Kaufmann-R.J. Hollingda-

le. New York: Vintage Books Edition. 

----------. (1995). Deccal. Çev. Oruç Aruoba. İstanbul: Hil Yayınları. 

----------. (1990a). İyinin ve Kötünün Ötesinde. Çev. Ahmet İnam. İstanbul: Ara Yayın-

cılık. 


----------. (1990b). Ahlakın Soykütüğü Üstüne. Çev. Ahmet İnam. İstanbul: Ara Yayıncı-

lık.


----------. (2003a). Şen Bilim. Çev. Levent Özşar, Bursa: Asa Kitabevi.

----------. (2003b). Eğitimci Olarak Schopenhauer: Çağa Aykırı Düşünceler III. Çev. Ce-

mal Atila, İstanbul: Say Yayınları.

----------. (1972). Zerdüşt Böyle Diyordu. Çev. Osman Derinsu, İstanbul: Varlık Yayın-



ları.

----------. (2000). Putların Alacakaranlığı, Çev. Hüseyin Kaytan. İstanbul: Tüm Zamanlar 



Yayıncılık.

Yüklə 134,02 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə