Imanın Şubeleri 695
Devletin kurulması ile davetin ortadan kalkmaması gere-
kir. Bu varlığın, başı üzerinde değil de ayakları üzerinde yürü-
mesi için her bir işin yeniden yerli yerince oturtulması gerekir.
Devlet, davetten çıkan bir düzendi. Yönetim bozulunca devlet
her şey oluverdi. Davet ve davetin adamları ise iradesi ol-
mayan ya da ona yakın ikinci derecede bir uyruk ve vakıayı
değiştirebilme gücünden mahrum bir uydu oldu.
İslâmî vaziyette belirleyici olan ve genel kararları alan da-
vet olmalı, hükümet de yürütme organı olmalıdır.
Vücut zayıf, araç iri ve ağır olursa o takdirde araç, sahi-
binin aleyhine çalışarak onu ölüme sürükler. Kıyam esnasın-
da davetin görevleri ağır ve büyüktür ama devletin kurulması
ve yönetim işlerinin yürütülmesi esnasında ağırlığı daha da
artar. O hâlde yürütme görevleri, davetin birinci hedefinin
kaybolmasına sebeb teşkil edecek şekilde davet üzerinde bir
hegemonya kurmamalıdır. Eğer yönetimin problemleri dave-
tin enerji ve dinamiklerini tüketecek olur, ortalama çözümleri
kabul etmek zorunda bırakacak olursa artık ona elveda de-
mek gerekecektir.
2. “Müjdecilik ve uyarıcılık,” teşvik ve korkutma… Müj-
denin kendisi ve güleryüzü olan hayra çağırmak, iyiliği em-
retmek olan davet ile devlet arasında bir yardımlaşma söz
konusudur. Eğer kişi, Kur’ân’ın, vazgeçmeyi isteyen emrine
rağmen vazgeçmeyecek olursa devletin, münkerin boynun-
dan yakalama hakkı ve görevi vardır.
İmam Osman bin Afvân radıyallahu anh, “Allah, Kur’ân ile
alıkoymadığını sultan ile (devlet otoritesiyle) alıkoyar.” demiştir.
O, bu sözünü, Kur’ânî eğitimin gerileyişini ve devlet otoritesinin
dilinden başka bir dili çok az anlayabilen, pek iyi olmayan bir
kuşağın ortaya çıktığını gördükten sonra söylemişti.
Nebevî Yöntem
696
Peki, ya bugün ümmet bu anlamda dibe vurmuşsa nasıl
olsun?.. Yüce Allah’tan korkmak değil de beşerî baskı kor-
kusu genel olarak insanların davranışlarını yönlendiren korku
haline gelmişse nasıl olacak? Kıyam aşamalarında diktatör bir
yönetim davete karşı savaşacaktır. Şer eli, hayır işlemek üzere
uzatılmış eli vuracaktır.
Kıyamdan sonraki inşa ve yeryüzünde Allah’ın hükmü-
nün uygulanması döneminde ise devletin otoriter gücünün
üstünlük ve baskın hâlinden davetin eli olan sağ elin çalışması
ile demir yumruk olarak kalması gereken sol eli arasındaki
dengeye doğru tedrici bir şekilde geçmeye ihtiyacımız olacak-
tır. Peki, rahmet ve hikmet eli nasıl yardımlaşacaktır?
İşte bu, Yüce Allah’ın izniyle yönetimin başında oldukları
zaman Müslümanların önüne gelecek en önemli sorudur.
3. Allah’ın izniyle O’nun yoluna davet etmek. Allah’ın
rasûlleri
-salat ve selam olsun onlara-
açısından durum bir pey-
gamber olarak gönderilmeleri ve vahiy almaları şeklindedir.
Allah’ı bilen, Allah’ın erleri açısından ise ilham ve ilahî tevfik
söz konusudur.
Davetçiler hareketle ilgili sebepler dairesi dışındaki başa-
rısızlıkların sebebini çok az sorgularlar. Onlar kendilerini koru-
ması için acaba Allah’ın emirlerine riayet ediyorlar mı? Ken-
dilerine başarı ihsan etmesi için O’na gereği gibi itaat etmekte
midirler? Allah’ı anmak ve kendilerine ilham ihsan etmesi için
dua ve yakarışla kapısında durmak suretiyle kalplerini ve akıl-
larını arıtmışlar mıdır?
Ey Allah’ın erleri! Bana, nasıl bir eğitim aldığınızı, yüce
Mevlanıza nasıl bir kulluk gerçekleştirdiğinizi söyleyin, ben de
Kur’ân diliyle size, burada ve orada sizi nasıl bir akıbetin ve
nasıl bir hidayetin beklediğini söyleyeyim.
Imanın Şubeleri 697
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Yolumuzda cihad
edenleri elbette Biz yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki
Allah ihsan edenlerle beraberdir.”
416
Yani itaate ve Allah
yoluna hızlıca koşanlarla beraberdir. Yüce Rabbimiz yine şöy-
le buyurmaktadır: “Şüphesiz Allah kendi (dini)ne yardım
edene elbette yardım eder. Muhakkak Allah güçlüdür,
azizdir.”
417
Yüce Allah, kendi çare ve tedbirine güvenip meselenin
kendi meselesi değil, Allah’ın meselesi olduğunu unutan kim-
selere yardım va’detmemektedir. O, tedbir almada, güç ha-
zırlamada, emri yerine getirmek için atılganlıkta bütün çaba
ve gayretini harcayarak Yüce Allah’a yalvarma ve niyaz kapı-
sından girip O’ndan yardım, güç ve imdat isteyen kimselere
vaadde bulunmuştur.
Kötülüğü emreden nefsimiz, başarının Yüce Allah’tan ol-
duğunu, O’nun hidayetinin, ilhamının ve yardımının bizim ilk
ve son azığımız olduğunu bize unutturmaktadır.
Nebiler ve rasûller hakkındaki bütün bu hususlar ilahî bir
bağıştır, bir doğruluk makamıdır (kadem-i sıdktır) ve güzel bir
şekilde onlar hakkında takdir edilmiştir.
Bizim için ise bunlar Allah için içtihat ve cihaddır. Kadem-i
sıdk ve güzelliğin takdiri ise her durumda varılacak ve ulaşıla-
cak olan makamlardır.
Allah’a dönmek, işi O’na teslim etmek, O’na güvenmek,
bununla birlikte sebeplerin konumunu kabul edip güç hazır-
lamak, tedbir almak, çağın ve geleceğin düzeyinde silah ve
araçlar edinmek. İşte işin özü olan Allah’a iman ile; örgütlen-
me, yapılanma ve hareket arasındaki dengeyi sağlayan budur.
416 Ankebût 29/69.
417 Hac 22/40.
Dostları ilə paylaş: |