Nebevî Yöntem
692
Yeryüzünde şahitler olmak. Yani uyanıklığınızla, işinizi
aranızda istişare ile yürütmeyi emreden Allah’ın emrini yakın-
dan takip edecek kadar hazır olmadıkça, hatta durum gerekti-
rirse onlara karşı çıkmadıkça olmaz.
Zulmetmesi hâlinde yöneticiyle savaşmanın ve ona karşı
çıkmanın önemi dolayısıyla bizim ona karşı çıkmamız meşru
kılınmıştır. Hâkim’in, sahih olduğunu belirttiği, Zehebî’nin de
bu hususta ona uyduğu bir hadise göre, Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Şehitlerin efendisi,
Abdulmuttalib’in oğlu Hamza ile zalim bir imamın kar-
şısına dikilip ona (hakkı) emredip (münkeri) yasakla-
dığı için öldürülen kişidir.”
412
Örnek kıyam ise İmam Hü-
seyin radıyallahu anh’ın kıyamıdır.
Ümmet arasında işleri ile ilgilenmek, ruhu fetrete uğrayıp
ölünce tek taraflı olarak yönetici hakkında herhangi bir ka-
yıt ve şart koşmaksızın biat yapmak şeklinde, hakkını arayış
gerileyince işte o vakit -çağımızdaki mücahidlerden birisinin
dediği üzere- “o dehşet verici kayboluş” ortaya çıktı.
Yetmiş Yedinci Şube: Yüce Allah’a Davet Etmek
Yüce Allah, Rasûlüne hitaben şöyle buyurmaktadır: “Biz
seni, ancak bütün insanlar için bir müjdeleyici ve bir
korkutucu olarak gönderdik.”
413
Risaletin bütün insan-
lara tebliğ edilmesi, Allah’ın, rasûllerini insanlara gönderiş
sebebini teşkil eden amaçtır. O risaleti miras olarak yüklenip
onu savunmak, ümmete ve bütün insanlara tebliğ etmek ise
yeryüzünde halifelik makamına getirilmeleri kendilerine va-
dolunmuş Allah’ın erlerinin amacıdır.
412 Hâkim,
Müstedrek, III, 215.
413 Sebe 34/8.
Imanın Şubeleri 693
Kıyam aşamalarında daveti Allah’ın erleri taşır. Bununla
birlikte bölgesel İslâm devletinin kurulması ile birlikte davet
görevleri sona ermez. Aksine daha geniş bir aşama başlamış
olur.
Allah’ın erleri, ümmetin ortasında Kur’ân-ı Kerim’de oluş-
turulması emrolunmuş ümmetin kendisidirler. Yüce Allah şu
buyruğu ile onların hedeflerini tayin etmiştir: “Sizden hay-
ra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir
topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir. Siz kendilerine apaçık deliller geldikten
sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.”
414
İşte
bunlar “Müslümanların cemaatidir.” İyiliği emredip münker-
den alıkoymak ve ümmetin dağınıklığını bir araya toplamak
görevi, onların yerine getirmeleri gereken bir görevdir. İslâm
devletinin kuruluşundan önce ve sonra Nebevî risaletten,
onun korunup tebliğ edilmesinden sorumlu olan mirasçılar
onlardır. Eğer Yüce Allah’ın şu ilahî tebliğde Nebisi sallalla-
hu aleyhi ve sellem’i nitelendirdikleriyle kendileri, amelleri ve
imanları örtüşecek olursa bu mirasçılığı da hak ederler ve Al-
lah, onlara yeryüzünde imkân ve iktidar verir:
“Ey Nebi! Şüphe yok ki biz seni,
Bir şahit
Bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak gönderdik.
Allah’a, izni ile çağıran bir davetçi
Ve nur saçan bir kandil olarak da.”
415
1. “Şahitlik,” sorumluluk gerektiren, hazır bulunmak de-
mektir. Eğer Allah’ın erleri, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
414 Âl-i İmrân 3/104-105.
415 Ahzâb 33/45-46.
Nebevî Yöntem
694
sellem’in toplum ile iç içe olduğu gibi iç içe olmaz, varlıklarını
açıkça ispatlamaz, ümmetin arasına iyiden iyiye, sabırla, gay-
retle, faal hareketlilikle, ısrarla onun yaptığı gibi girmeyecek
olurlarsa, o yüce sünnetin kemâlinden Allah’ın erlerinin bir
payı olmaz. Ümmet, İslâm tarihinde ihmal edilmiş bir kemi-
yettir. Çünkü davet ricali, uzun asırlardan beri alanda görün-
müyor. Ya dervişlikle ya Allah için zahitlikle ya da la havle
çekmekle meşguller! Allah’ın erlerinin şahitliğinin ise genel
vasıflı olması gerekir. Böylelikle hem yerel vakıada hem de
küresel çapta güçlü ve etkin bir hazır oluş ile temsil edilsinler.
Ömer radıyallahu anh, Kûfelilere, “Hayır! Allah’a yemin ede-
rim ki sizler onları alıp hakka getirmedikçe yeryüzünde şahitler
olamazsınız…” demişti.
Yeryüzünde şahitler, kıyam aşamalarında siyasî bir güçtür.
Ondan sonra da devlete egemen olan bir güçtür. Çevremizi sa-
ran düzenlerde egemen olan partiden hükümetin çıktığını ve
hükümeti onun yönlendirdiğini görüyoruz. Komünist ülkelerde
tek partinin kendisi hem hükümet hem devlet hem her şeydir.
Peki, İslâm devleti altında davetin makamı ne olacaktır?
Bu davet makamı, devlet kalsın diye eriyecek midir, yoksa
iyiliği emredip münkerden alıkoymak, gemiyi yönlendirmek
hususunda hükümetten bağımsızlığını ve birliğini koruyarak
görevini yerine getirebilecek midir?
İslâm hükümetinin teşriî ilahidir ama uygulaması beşerîdir.
Beşerî her hükümet ise hatalarla ve doğrudan sapmakla karşı
karşıya kalabilir. O hâlde davetin, doğrultmak ve ıslah etmek
için egemen ve bağımsız kalması bir zorunluluktur. Hazırda
bulunup şahitlik edenin o olması bir gereklilik olduğu gibi da-
vetin meclislerinin, kurumlarının ve adamlarının olması, onun
yanında da yönetimin kurumlarının, organlarının ve adamla-
rının olması gereklidir.