28
ÎMÂN ESASLARI VE
ÎMÂNIN KABUL OLMA ŞARTLARI
1
Kendisine sayısız nimetler verilen (
İbrahim 14/34)
yerde ve gökte ne varsa hepsi hizmetine
sunulan
(Lokman, 31/20)
insan, Allah'a ibadet için yaratılmıştır.
نودبعيل لاا سنلاا و نجلا تقلخ امو
"Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"
(Zâriyat, 51/56)
anlamındaki
âyet bu gerçeği ifade etmektedir.
İnsanın, yaratılış gayesi olan "ibadet" görevini ifâ edebilmesi için her şeyden önce îmân
etmesi gerekir. Allah, insanı dünya hayatında imtihana tâbi tuttuğu için
(Mülk, 67/2)
imân edip
etmemeyi insanın iradesine bırakmıştır:
رفكيلف ءاش نم و نمؤيلف ءاش نمف مكبر نم قحلا و
"(Ey Peygamberim!) De ki: Hak (Kur'ân) Rabb'inizden (gelmiş)tir. Artık dileyen imân
etsin, dileyen de inkâr etsin"
(Kehf, 18/29)
anlamındaki âyette olduğu gibi bir çok âyette yüce Allah
insana inanma özgürlüğü vermiştir. Allah, imân veya inkâr etme konusunda insanları serbest
bırakmakla birlikte onlara ısrarla imân etmelerini emretmiştir:
و للهاب اونما اونما نيذلا اهيا اي
لبق نم لزنا يذلا باتكلا و هلوسر ىلع لزن يذلا باتكلا و هل وسر
“Ey müminler! Allah'a, elçisine ve elçisine indirdiği kitaba (Kurân'a) ve daha önce indirdiği
kitap(lar)a imân edin..."
(Nisa 4/136).
Yüce Allah, "îmân edin" emri ile yetinmemiş, pek çok âyet-i kerîmede imân edenlere
mükâfat (cennet ve nimetleri), inkâr edenlere ise ceza (cehennem ve azabı) olduğunu bildirerek
îmân etmeye teşvik etmiş, inkâr etmekten sakındırmıştır..
Müminleri îmâna sevk eden
ve onlara îmânı sevdiren yüce Allah'tır
(Hucurat, 49/17)
. Allah'ın
izni olmadan kimse îmân edemez. Ancak akıllarını kullanmayanlar îmân etmezler, azabı ve
rezilliği onlar hak ederler. Kullarının îmânına muhtaç olmamakla birlikte yüce Allah onların
küfre düşmelerine razı olmaz, aksine îmân edip şükretmelerinden hoşnut olur (
Zümer, 39/7).
"İman” sözlükte; tasdik etmek, bir şeyin doğru olduğunu söylemek ve onu doğru olarak kabul
etmek, güvenmek, inanmak, boyun eğmek ve güven vermek anlamlarına gelir.
2
Din ıstılahında ise
Allah'a ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)'ın Allah tarafından haber verdiği kesin olarak belli olan
şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların hak ve doğru olduğunu içinden şeksiz ve
şüphesiz tasdîk ve itiraf etmek anlamında
3
olup "küfür" kelimesinin zıddıdır.
Îman, " icmâli îman" ve " tafsîlî îmân" olmak üzere iki kısma ayrılır.
"İcmâli îman", îman edilecek şeylere kısa ve topluca îman etmektir demektir ki bu, kelime-i
tevhîd ile ifade edilir: الله لوسر دمحم الله لاا هلالا "Allah'tan başka tanrı yoktur. Muhammed Allah'ın
elçisidir." Kelime-i tevhîd'in الله لاا هلالا kısmı Muhammed suresinin 19., الله لوسر دمحم kısmı Fetih
suresinin 29. âyetinde geçmektedir. Allah'ı ve Hz. Muhammed (a.s.)'ın peygamberliğini kabul eden
onların haber verdiklerini de kabul eder.
1
Bu bölüm Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ tarafından hazırlanmıştır.
2
İbn Fâris, Ahmed, Mu’cemü Mekâyîsi’l-Lüga, I, 153. Kahire, 1948. Rağıb el-İsfehânî, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, s. 25-26.
3
Nureddîn es-Sâbûnî, el-Bidâye fî Usûli’d-Dîn, s. 87. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1979. Ahmed Hamdi Akseki,
İslam Dîni İtikat, İbadet ve Ahlak, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 16. baskı. Güzel Sanatlar Matbaası, Ankara, 1960..
29
" Lâ ilâhe illallah" cümlesinde iki unsur vardır. Birisi olumsuzluk ifade eder. Bu, cümlenin ( lâ
ilâhe) "ilâh yoktur" kısmıdır. Allah'tan başka bütün ilâhları ve ma'budları reddetmek demektir. Diğer
kısmı ise olumluluk ifade eder. Bu, cümlenin (illallah) "ancak Allah vardır" kısmıdır. Bu kısım, sadece
Allah'ın varlığını, birliğini, tek ma'bûd oluşunu ikrar etmeyi ifade eder.
"Tafsîlî îmân", Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine , âhiret gününe, öldükten
sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme, sevap ve ikaba, kaza ve kadere; Kitap ve Sünnet ile Hz.
Muhammed'in Allah tarafından tebliğ ettiği ve tevatür yoluyla sabit olan kesin haber ve hükümlerinin
her birerlerine ayrı ayrı Allah ve Peygamberinin istediği şekilde îman etmek demektir.
ÎMÂN ESASLARI
Ayet ve hadislerde îmân esasları bildirilmektedir. Hz. Ömer (r.a.) anlatıyor: "Bir gün Hz.
Peygamberin yanında idik. Yanımıza beyaz elbiseli, siyah saçlı bir adam geldi. Üzerinde yolculuk
alâmeti yoktu, kendisini kimse tanımıyordu. Peygamberin dizinin dibine diz çöküp oturdu, dizlerini
onun dizlerine dayadı ve ellerini Peygamberin dizlerinin üstüne koydu:
- ملاسلاا نع ينربخا دمجم اي Ey Muhammed İslam nedir bana bildir dedi. Hz. Peygamber (a.s.);
و الله لوسر ادمحم نا و الله لاا هلالا نا دهشث نا ملاسلاا
ت
ؤت و ةولصلا ميق
ليبس هيلا تعطتسا نا تيبلا جحت و ناضمر موصت و ةاكزلا يت
ا
" İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık etmen,
namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirebilirsen Ka'be'yi
ziyaret etmen (hac yapman) dır" diye cevap verdi. O adam,
تقدص doğru söyledin dedi. Onun hem sorup hem de verilen cevabı doğrulaması tuhafımıza gitti.
Adam Hz. Peygamber (a.s.)'a tekrar.
ناميلاا نع ينربخاف Şimdi de bana îmânı anlat dedi. Hz. Peygamber (a.s.) da;
هرش و هريخ ردقلاب نمؤت و رخلاا مويلا و هلسر و هبتك و هتكءلامو للهاب نمؤت نا
ناميلاا
"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe îmân etmendir, yine kadere,
hayrına ve şerrine îmân etmendir" diye cevap verdi. Adam tekrar
تقدص
doğru söyledin dedi ve
ناسحلاا نع ينربخاف
Peki ihsan nedir, onu da anlat dedi. Bunu üzerine Hz. Peygamber (a.s.);
كاري هناف هارت نكت مل ناف هارت كناك الله دبعت نا ناسحلاا
"İhsan, Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni
mutlaka görüyor" diye cevap verdi. O adam,
تقدص doğru söyledin dedi.
Hz. Ömer, bu adamın Peygamberimize kıyametin ne zaman kopacağını sorduğunu,
Peygamberimizin kendisine cevap vermesinden sonra sessizce çekip ettiğini, Hz. Peygamberin
kendisine bu soruları soran kişinin kim olduğunu bilip bilmediğini sorduğunu, kendisinin de bilmediğini
30
söylediğini, bunun üzerine Peygamberimizin " O, Cebrail idi, size dininizi öğretmek için geldi" dediğini
anlatmıştır.
4
Peygamber efendimiz bu hadiste îmân esaslarını alt olarak saymıştır. Bunlar; Allah'a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine âhiret gününe ve kadere îmân etmektir. Bu hadiste sayılan îmân esasları
Kur'ân-ı Kerimde muhtelif âyetlerde geçmektedir. Mesela Bakara suresinin 177 ve 284 ile Nisa
suresinin 136. âyetlerinde "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe" îmân
geçmektedir. Kur'ân'da "kadere îmân edin" şeklinde bir âyet yok ise de bir çok âyet, "kadere îmânı"
ifade etmektedir. Kur'ân'a îman kadere de îma etmeyi gerektirmektedir. Çünkü Kur'ân'a îmân eden, onda
bildirilen esaslara da îmân eder.
ALLAH'A İMAN
Allah'a îman; Allah’ın varlığına, birliğine, yaratan, yaşatan, rızık veren ve besleyip
büyütenin yalnız Allah olduğuna, O’ndan başka ibadete layık ilah ve mabut bulunmadığına, bütün
kemal sıfatlarla muttasıf ve noksan sıfatlardan münezzeh bulunduğuna îman etmeyi gerektirir.
Allah'ı îman edebilmek için Allah'ın tanımamız gerekir. Biz Allah'ı isim ve sıfatlarıyla
tanıyabiliriz. Allah'ın beş çeşit sıfatı vardır:
a) Zâtî sıfatları; vücut (vardır), kıdem (varlığının evveli yoktur), beka (varlığının sonu
yoktur), vahdâniyet (tektir, eşi ve benzeri yoktur) muhalefetün lihavadis (yaratıklarından hiç
birine benzemez), kıyam binefsihî (varlığı kendindendir, yaratılmış değildir).
b) Sübûtî sıfatları; hayat (diridir, yaşamaktadır), ilim (her şeyi bilir), semi' (her konuşulanı
işitir, gizli âşikâr bütün sesleri ve duaları duyar), basar (küçük büyük her şeyi görürü), irade
(dilediği olur, dilemediği olmaz), kudret (her şeye gücü yeter), kelam (peygamberlerle vahiy
yoluyla konuşmuştur), tekvin (yaratıcıdır, her şeyi O yaratmıştır).
c) Selbî sıfatları. Allah hakkında düşünülmesi mümkün olmayan sıfatlardır. Mesela
دمصلا الله
دحا اوفك هل نكي مل و دلوي مل و دلي مل
"Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır . O'ndan çocuk olmamıştır
(kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O'na
denk ve benzer değildir"
(İhlas,112/2-4)
,
هل كيرشلا “Onun hiçbir ortağı yoktur
…”(En'am, 6/163),
كلملا يف كيرش هل نكي مل و
“Onun mülkte hiçbir ortağı yoktur”
(İsrâ, 17/111).
مونلا و ةنس هذحات لا “O’nu ne uyuklama tutabilir ne de uyku ”
(Bakara, 2/253).
معطي لا و معطي وه و
“O (yaratıkları) besleyendir ve (kendisi) beslenmeye ihtiyacı olmayandır”
(En'am, 6/14).
الله نا
ديبعلل ملاظب سيل
"Allah, kullarına asla zulmedici değildir ”
(Al-i İmrân, 3/182)
anlamındaki
âyetlerde geçen sıfatlar selbî sıfatlardır.
d) Haberî sıfatlar. Âyet ve hadislerde bildirilen ancak mahiyetini insanların tam
kavrayamadığı sıfatlardır. Allah'ın yüzü, gözü, eli, gelmesi, dünya semasına inmesi, arşı istiva
etmesi gibi nitelikler bu tür sıfatlardır.
4
Müslim, Îmân, 1, 5. I, 37, 40. bk. Buhârî, Îman, 37. I, 1 8. Ebû Dâvud, Sünnet, 17. V, 72. İbn Mâce, Mukaddime, 9. I, 24.
31
e) Fiilî sıfatlar. Rızık vermesi, canlıların hayatlarına son vermesi gibi sıfatlar bu türü
sıfatlardır. Kelam âlimleri Allah'ın fiilî sıfatlarını "tekvîn" sıfatı ile ifade etmişlerdir.
MELEKLERE ÎMAN
Meleklere îmân, âyet ve hadislerle sabittir. Melekler şu özelliklere sahip varlıklardır:
a) Nurdan yaratılmış, latif ve ruhanî varlıklardır. Onlarda; yemek, içmek, erkeklik, dişilik,
evlenmek, uyumak, gençlik ve ihtiyarlık gibi insanlara ait özelliklerden hiç biri yoktur.
(Enbiya, 21/19-20)
b) Allah'a isyân etmezler. Hangi iş için yaratılmış iseler o işi yaparlar. Daimî olarak Allah'a ibadet
ve itaat ederler
(Nahl, 16/50),
نودجسي هل و هنوحبسي و هتدابع نع نوربكتسي لا كبر دنع نيذلا نا
“Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten asla kibirlenmezler. O'nu tesbih eder ve yalnız
O'na secde ederler”
(A’raf, 7/206).
c) Melekler bir anda Allah'ın emrettiği bir mekândan diğer bir mekâna intikal edecek, hatta yerleri
ve gökleri dolaşacak bir kabiliyette yaratılmışlardır. Onların kanatları vardır
(Fâtır,35/1)
Melekler çok az bir
zamanda çok uzak yerlere gidebilirler
(Meâric, 70/4).
d) Allah'ın emirleriyle farklı şekillere girebilirler.
e) Gözle görülmezler. Gözle görülmeyişleri onların yok olduklarından değil, gözlerimizin o
kabiliyette yaratılmamış olmasındandır
Melekler görevleri yönünden bir kaç gruba ayrılır. Melekler yerde, arşta veya semada bulunurlar.
Yerde bulunanlara arzî, gökte bulunanlara semavî, arşta bulunanlara ise arşî denir.Melekler yüklendikleri
görevler itibariyle farklı isimlerle anılmışlardır. Bunlardan dördü, büyük melek olarak bilinmektedir:
Cebrâîl, Mikâîl, İsrâfîl ve Azrail. Bilinen diğer melekler de şunlardır: Münker-Nekir, Kirâmen Kâtibin
(Hafaza), Hamele-i Arş, Hazin, Zebânî, Mâlik, Rıdvân.
KİTAPLARA ÎMAN
Allah ilk insan Adem (a.s.)'dan itibaren her topluma bir peygamber göndermiş ve onlara
kitaplar vermiştir.
لاب انلسر انلسرا دقل
نيب
ا
باتكلا مهعم انلزنا و ت
"Andolsun biz elçilerimi açık mucizelerle gönderdik ve onlarla beraber kitap indirdik…"
(Hadîd, 57/25)
anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir. Ayet ve hadislerde kitap verildiği
bildirilen peygamberler şunlardır. Adem (a.s.)'a 10 sayfa Şît (a.s.)'a 50 sayfa İdris (a.s.)'a 30 sayfa
İbrahim (a.s.)'a 10 sayfa, Musa (a.s.)'a Tevrat, Davud, (a.s.)'a Zebur, İsa (a.s.)'a İncil, Hz.
Muhammed (a.s.)'a Kur'ân verilmiştir. Kur'ân'ın dışındaki diğer kitapların asılları korunamamıştır.
Kur'ân Allah'tan geldiği gibi aynen korunmuştur. Kur'ân'ın korunmasını bizzat Allah kendi
uhdesine almıştır.
ل هل انا و ركذلا انلزن نحن انا
ح
نوظفا
"Şüphesiz ki Zikri (Kur'ân'ı) biz indirdik. Onun koruyucusu da elbette biziz"
(Hıcr, 15/9)
ânlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir.
PEYGAMBERLERE ÎMAN
32
Yüce Allah Adem (a.s.)'dan Hz Muhammed (a.s.)'a kadar her topluma bir peygamber
göndermiştir.
ريذن اهيف لاخ لاا ةما نم نا و "Hiçbir ümmet / toplum yoktur ki aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş
olmasın"
(Fâtır, 35/24)
anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir. Peygamberlerin görevleri
Allah'ın emir ve yasaklarını, helal ve haramların, hüküm ve tavsiyelerini insanlara ulaştırmak
(tebliğ), dİn kurallarını sözlü ve uygulamalı olarak insanlara öğretmek ve onlara örnek olmaktır.
Peygamber; özü, sözü ve davranışları dosdoğru (sâdık), güvenilir (emin), akıllı ve günahsız
insanlardır.
Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e (a.s.) kadar insanlara gönderilen peygamber sayısında ihtilaf
olmakla beraber bazı kaynaklarda 224 bin olduğu bildirilmiştir. Bunlardan 25 tanesinin ismi Kur’ân’da
geçmektedir. Bunlar; Adem, İdris, Nuh, Hud, Sâlih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyub,
Şuayb, Musa, Harun, Davut, Süleyman, İlyas, El-Yesa', Zülkifl, Yunus, Zekeriya, Yahya, İsa ve Hz.
Muhammed’dir. Ayrıca Kur’ân’da haklarında bilgi verilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn adlarında üç
kişinin peygamber mi veli mi olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir.
ÂHİRET GÜNÜNE ÎMAN
Îmân esaslarının en önemli esaslarından biri âhirete îmandır. Pek çok âyet ve hadiste âhirete
îmân detaylı olarak anlatılmaktadır. Kur'ân ve hadislere göre, insanlar ölünce ruhları âlem-i
berzah'ta yaşarlar. Birinci defa sûra üfürülünce bütün canlılar ölür, kıyamet kopar. İkinci defa sûra
üfürülünce bütün insanlar Allah'ın emriyle dirilirler. Mahşer yerinde toplanırlar. Dünyada
yaptıklarından hesaba çekilirler. Netice her insan îmân ve ameline göre ya cennet ya da cehenneme
gider. Kafir, müşrik ve münafıklar cehennemde ebedî olarak kalacaklardır. Günahkâr müminler
Allah affetmez ise cezalarını cehennemde çekecekler, sonra îmânlarının mükafatını görmek üzere
cennete gireceklerdir.
KAZA VE KADERE ÎMAN
Allah'ın ezelden ebede kadar olacak şeylerin zaman ve mekanını, nitelik ve özelliklerini,
kısaca ne şekil ve ne zamanda olacaklarsa onların hepsini ezelde daha bunlar yok iken bilip o
suretle tahdit ve takdir etmesine "kader"; ezelde takdir ve irade buyurduğu şeylerin zamanı
gelince her birisinin ezeldeki ilim, irade ve takdirine uygun bir şekilde icat etmesine ve
yaratmasına ise "kaza" denir. Kader, Allah'ın ilim sıfatına, kaza ise tekvin sıfatına râcidir. Kaza
ve kadere îmana Hadîd sûresinin 22-23. âyet-i kerîmelerinde açıkça işaret etmektedir:
ربن نا لبق نم باتك يف لاا مكسفنا يف لا و ضرلاا يف ةبيصم نم باصا ام
ىلع اوسات لايكل *ريسي الله ىلع كلاذ نا اها
مكاتا امب اوحرفت لا و مكتافام
"Ne yerde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiç bir musîbet yoktur ki biz onu
yaratmadan önce bir kitapta yazılmış (ezelî bilgimizde tespit edilmiş) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a
göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız
diye (böyle yaptık)…"
İMANIN KABUL OLMA ŞARTLARI
Bir insanın îmanın geçerli olabilmesi için şu altı şarta uygun îman edilmesi gerekir:
Îmânda Şüphe Olmamalıdır
Îman edilmesi gereken şeylerin tamamına şeksiz şüphesiz ve kesin olarak îmân edilmesi
gerekir. Şüphe ile îmân bağdaşmaz. Yüce Allah,
33
نيرتمملا نم ننوكت لاف كبر نم قحلا كءاج دقل
"... Yemin olsun sana Rabb'inden hak geldi, sakın şüphelenenlerden olma" buyurmuş
(Yunus,
10/94)
ve müminleri şüphe etmeyen kimseler olarak tanıtılmıştır:
نوقداصلا مه كئلوا الله ليبس يف مهسفنا و مهلاوماب اودهاج و اوباتري مل مث هلوسر و للهاب اونما نيذلا نونموملا امنا
“Müminler ancak Allah’a ve Peygamberine îmân eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat eden kimselerdir. İşte (îmân iddiasında) doğru olanlar
(sâdıklar) bunlardır"
(Hucûrat, 49/15).
Mümin olabilmek için ilk başta kalpten şüpheyi atmak şart olduğu gibi îmânın bekası ve
devamı için de şüpheden uzak olmak da şarttır.
5
Îmân esasları ile ilgili olarak "bunlar, doğru mu,
değil mi? aslı var mı, yok mu? " diye şüphe etmek kesin bir şekilde kalbin huzur ve sükûn içinde
tasdîk etmesi anlamında olan îmân ile ters düşer.
Îmân edilecek şeylerin hepsine inanılmalıdır
İman edilecek şeylerin bir kısmına îman edip bir kısmına îmanı etmeyen kimsenin îmanı
geçerli değildir. Çünkü "îmân", bütünlük ister, îmân esaslarının hepsine inanmayı gerektirir.
Küfür için îmân edilecek şeylerin hiçbirine inanmamak şart değildir. Bir kısmına veya birine
inanmamak da küfürdür.
6
Nisa sûresinin 150-151 âyetinde peygamberlerden bir kısmına îmân edip bir kısmına îmân
etmeyenlerin " hakîkî kâfir" oldukları bildirilmiştir:
Âl-i İmrân sûresinin 119. âyetinde Allah, müminleri;
هلك باتكلاب نونمؤت و مكنوبحي لا و مهنوبحت ءلاوا متنا اه
"İşte siz öyle kimselersiniz ki onları (ehl-i kitabı) seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler.
Siz kitabın hepsine inanırsınız..." şeklinde tanıtmıştır.
Aynı sûrenin 7. âyetinde ise,
سارلاو
خ
انبر دنع نم لك هب انما نولوقي ملعلا يف نو
"...İlimde ileri gidenler, "Ona (Kur'ân'a) îmân ettik. Hepsi Rabb'imiz katındandır" derler”
buyurulmuştur.
Allah Bakara suresinin 85. âyetinde
ضعبب نورفكت و باتكلا ضعبب نونمؤتفا
"... Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?" buyurarak
Yahudileri kınamış ve böyle yapanların cezasının dünyada rezillik, âhirette ise şiddetli azap
olduğunu bildirmiştir.
Kur'ân'a, başından sonuna kadar bütün sûre ve âyetlerine, âyetlerde geçen hüküm ve
tavsiye, emir ve yasak helâl ve haram, bilgi ve haberlerin tamamına inanmak, hak ve doğru
5
Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur'ân Dili, VI, 4484. Eser Neşriyat, İstanbul, 1971.
6
Yazır, I, 208.
34
olduğunu tasdîk etmek mü'min olmak için şarttır. Kur'ân'ın bir hükmüne, bir farz veya yasağına,
bir âyetine inanmayan veya uygulanmasını, geçerliliğini kabul etmeyen îmân sahibi olamaz.
Yeis halinden önce îmân edilmelidir
Hayattan ümidi kesip ölümle karşı karşıya gelmeden
7
ve ilâhî azapla karşılaşmadan önce
îmân edilmesi gerekir. Bu halde yapılacak îmânın, insana faydası olmaz. Dünyada itaat ve isyan
imkânı varken îmân edilmesi gerekir. İlâhî azabın geldiğini görünce, yaşamanın mümkün
olmadığını anlayınca ve can boğaza gelince yapılan îmânın geçerliliği yoktur. Askerleri ile
birlikte Musa (a.s.) ve ona îmân edenleri takibe koyulan Firavun, Kızıldeniz'de boğulmak üzere
iken "îmân ettim, ben de müslümanlardanım" demiş fakat îmânı kabul olmamıştır
(Yunus, 10/90-91).
Firavun'un îmânı niçi kabul olmamıştır? Kabul olmamıştır, çünkü ilâhî azabı görmüş,
ölümden başka seçeneği ve yaşama imkânı kalmadığı bir zamanda îmân etmek istemiştir.Yüce
Allah Mümin suresinin 85. âyetinde
انساب وار امل مهناميا مهعفني كي ملف
"Azabımızı gördükleri zaman, îmânları kendilerine fayda sağlamadı..." buyurmuştur
(bk. En’am, 6/158).
İlâhî azap ile karşılaşıp son nefese gelince îmân kabul olmadığı gibi tövbe de kabul
olmaz:
و
رافك مه و نوتومي نيذلا لا و نلاا تبت ينا لاق توملا مهدحا رضخ اذا ىتح تايسلا نولمعي نيذلل ةبوتلا تسيل
اميلا اباذع مهل اندتعا كئلوا
"Kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca; 'Ben şimdi tövbe
ettim' diyen kimseler ile kâfir olarak ölen kimselerin (tövbeleri geçerli) değildir Bunlar âhirette
elem dolu bir azap hazırlanmıştır"
( Nisa,4/18).
Îmâna şirk karıştırılmamalıdır
Allah katında îmânın makbul olabilmesi için insanın tevhît üzere bulunması gerekir.
Îmânına şirk karıştıran kimsenin îmânı da ibadetleri de geçerli değildir. Böyle bir kimse hidayete
ermiş sayılmaz. Yüce Allah, En'âm sûresinin 82. âyetinde şöyle buyurmaktadır:
وا ملظب مهناميا اوسبلي مل و اونما نيذلا
نودتهم مه و نملاا مهل كئل
“İman edenler ve îmânlarına zulüm (şirk) karıştırmayanlar varya, işte güven onlarındır ve
hidayete ermiş olanlar da onlardır."
Allah'a zatında, sıfatlarında, ibadetinde, Rab ve ilah oluşunda ortak koşan kimsenin îmânı
geçerli değildir. Böyle bir kimse mümin değil müşriktir.
نيكرشملا نم ننوكت لا و افينح نيدلل كهجو مقا نا و
"Yüzünü hanîf (Allah'ı birleyen) olarak dîne çevir, sakın (Allah'a) şirk koşanlardan olma
"
(Yunus, 10/105)
buyuran Allah, îmânlarına şirk karıştırarak îmân edenleri kınamaktadır:
7
Yazır, III, 2105.
35
نوكرشم مهو لاا للهاب مهرثكا نمؤي ام و
"Onların çoğu, Allah'a şirk koşmadan îmân etmezler"
(Yusuf, 12/106).
Îmân esasları kalp ile tasdîk edilmelidir
Îmânın geçerli olabilmesi için bir insanın sadece diliyle îmân ettiğini söylemesi
yeterli değildir. Îmân esaslarının tamamını kalbi ile tasdîk etmesi gerekir. Çünkü îmânın yeri
kalptir.
8
Bakara suresinin 8. âyetinde Allah'a ve âhiret gününe îman ettik dedikleri halde onların
mümin olmadıkları bildirilmektedir:
ي نم سانلا نم و
نينمؤمب مه ام و رخلاا مويلاب و للهاب انما لوق
"İnsanlardan Allah'a ve âhiret gününe îman ettik diyen kimseler vardır. Halbuki onlar
mümin değillerdir"
Niçin mümin değillerdir. Mümin değillerdir çünkü sadece dili ile "îmân ettim" demek
yeterli değildir, kalp ile de îmân edilmesi gerekir.
9
Mâide sûresinin 41. âyetinde bu husus, şöyle
ifade edilmektedir:
مهبولق نمؤت مل و مههاوفاب انما اولاق نيذلا نم رفكلا يف نوعراسي يذلا كنزحي لا لوسرلا اهيا اي
"Ey Peygamber! Ağızlarıyla "îmân ettik" deyip kalpleriyle îmân etmemiş olanlardan ve
Yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin..."
Peygamberimiz (a.s.)'in yanına girip inanmadıkları halde îmân ettiklerini söyleyen bir grup
Yahudi ile ilgili olarak ,
هب اوجرخ دق مه و رفكلاب اولخد دق و انما اولاق مكؤاج اذا و
"Size geldiklerinde "îmân ettik" dediler. Oysa küfürle (yanınıza) girmişler yine küfürle
(yanınızdan) çıkmışlardı..."
(Mâide, 5/61).
Bu tür kimselere din dilinde "münafık" denir. Münafık kalbiyle iman etmediği halde
sadece diliyle îman ettiğini söyleyen kimsedir. Nitekim Bakara sûresinin 14. âyetinde
münafıklarla ilgili olarak;
نؤزهتسم نحن امنا مكعم انا اولاق مهنيطايش ىلا اولخد اذا و انما اولاق اونما نيذلا اوقل اذا
و
"(Onlar), müminlere rastladıkları zaman "îmân ettik" derler. Fakat şeytanlarıyla (önderleri
ve ileri gelenleriyle) yalnız kaldıkları zaman, "biz sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay
ediyoruz" derler" buyurulmuştur.
10
Bir kıtlık yılında Medine'ye gelip îmân ettiklerini söyleyen ve sadaka isteyen Benî Esed
kabîlesinin bedevîleriyle ilgili olarak;
8
Mâtürîdî, Ebû Mansur, Kitâbü’t-Tevhîd, s. 375. Çağrı Yay. İstanbul, tarihsiz.
9
bk. Tevbe, 9/84, Al-i İmrân, 3/167.
10
bk. Bakara, 2/8-16; Nisa, 4/142-143; Tevbe, 9/65-66; Münâfikûn, 1-8.
36
مكبولق يف ناميلاا لخدي امل و انملسا اولوق نكل و اونمؤت مل لق انما بارعلاا تلاق
"Bedevîler, "îmân ettik" dediler. (Ey Peygamberim!Onlara) de ki: "Îmân etmediniz (öyle
ise îmân ettik demeyin) fakat "boyun eğdik" deyin. Henüz îmân kalbinize girmedi…."
buyurulmuştur
(Hucûrât, 49/14).
Îmânın yeri kalp olduğu gibi şüphenin
(Tevbe, 9/45)
ve inkârın yeri de kalptir
(bk. Nahl, 16/22).
Kalpten gelmeyen ve zorlama sonucu dil ile ifade edilen "inkâr" sözü bu sebeple insanın îmânını
yok etmez
(Nahl, 16/106)
Hatta kalpten gelmeyen ve yanılarak yapılan şeylerde günah da yoktur
(bk.
Ahzab, 33/5).
Kalbin içinde olanı ancak Allah bilir. Kalben inanmadığı halde dili ile inandığını söyleyen
kimseye biz "mümin değil" diyemeyiz. Biz zâhire göre hükmederiz. Dili ile "müminim" diyen
insan, kalben de inanmış mı inanmamış mı bunu bilemeyiz. Bu sebeple "müminim" diyen insana
"sen mümin değilsin" denilmez
(bk. Nisa, 4/94).
Âyetler ve Dini Hükümler Alay Konusu Yapılmamalıdır
Ayetleri ve dînî hükümleri inkâr edip kabul etmemek îmana mani olduğu gibi Kur'ân'ı,
hatta bir âyeti, dînî bir hüküm, emir ve yasak, helal ve haramı beğenmemek, küçümsemek, hafife
ve alaya almak da îmana engeldir. Ayetleri ink3ar edenler ve alaya alanlar mümin değillerdir. Bu
husus Kur'ân'ın bir çok âyetinde açıkça bildirilmektedir. Şu âyetleri örnek olarak zikredebiliriz:
لق
كئلوا * اعنص نونسخي مهنا نوبسخي مه و ايندلا ةايحلا يف مهيعس لض نيذلا * لاامعا نيرسخلااب مكؤبنن له
زو ةمايقلا موي مهل ميقن لاف مهلامعا تطبحف هئاقل و مهبر تاياب اورفك نيذلا
يتايا اوذختا و اورفك امب منهج مهوازج كلذ * ان
اوزه يلسر و
“(Ey Peygamberim!) De ki: Amel bakımından en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını
zannettikleri halde dünya hayatındaki çalışmaları kaybolup giden kimseleri haber vereyim mi”
Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan ve
bu yüzden kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir. İşte böyle,
inkâr etmeleri, âyetlerimi ve peygamberlerimi alaya almaları yüzünden onların cezası
cehennemdir”
(Kehf, 18/103-106)
.
Ayette, âyetleri inkâr edenler ile alaya alanlar aynı kategoride zikredilmişlerdir. Bir ayeti
inkâr ile onu küçümsemek ve alaya almak aynı anlamı ifade eder. Bu yüzden mümin olabilmek
için bir hiçbir dini hükmü küçümsememek ve alay konusu yapmamak gerekir. Hatta âyetlerin
inkâr edildiği ve alaya alındığı bir mecliste bulunmak bile Kur'ân'da yasaklanmıştır
(bk. Nis, 140).
Îmân ettiğini söylediği halde Allah ve Resulü'nün hükümlerinden yüz çeviren ve
hükümlerini beğenmeyenler
(Nur, 24/47-50).
Allah ve Peygamberin hükümlerine razı olmayanlar
îmân etmiş sayılmazlar
(Nisa, 4/460, 461, 65. Maide, 5/43).
Mümin, Allah'a ve Peygambere îmân ettiği gibi onların koyduğu hükümleri de kabul edip
uygular
(Nur, 24/51).
Allah ve Resulü bir konuda bir hüküm verdikten sonra artık müminin onu
kabulden başka bir seçeneği yoktur
(Ahzab, 33/36).
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
İnsanın en kıymetli varlığı, îmânıdır. Çünkü insanı ebedî saadete erdirecek ve amellerinin
makbul olmasını sağlayacak olan îmânıdır. Kur'ân'da; îmânı olmayanların amellerinin boşa
gideceği
(Maide, 5/5)
îmânsız amelin kabul olmayacağı bildirilmektedir (
Nisa, 4/38; Bakara, 2/264; Tevbe, 9/17,
19).
37
Îmân etmeyenlere acıklı azap hazırladığını bildiren (
İsra, 17/10; Sebe’, 34/8)
, îmân edip sâlih amel
işleyenlere cennet ve nimetlerini va'deden
(Bakara, 2/25, 82. Nisa, 4/57; Ra’d, 13/29
), îmân edenleri öven ve
îmân etmeyenleri yeren yüce Allah, ancak kendisine yazık edenlerin îmân etmeyeceklerini haber
vermektedir
(En’am, 6/12, 20).
Îmân eden de inkâr eden de kendi leh ve aleyhine yapmış olur
(Yunus, 10/108).
Îmân eden
hidayete ermiş ve ebedî saadeti kazanmış olur. "Kulluk" görevini ifâ edebilmek, "dünya
imtihanını" başarı ile noktalayabilmek ve neticede Allah'ın rızasını ve cennetini kazanabilmek
için "hakikî bir îmâna" sahip olmak, bunun için de "îmân gerçeğini" ve "îmânın kabul olmasının
şartlarını" çok iyi bilmek gerekir.
"İmân"; Allah'a ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)'ın Allah tarafından haber verdiği
kesin olarak belli olan şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların hak ve doğru
olduğunu içinden şeksiz ve şüphesiz tasdîk ve itiraf etmek demektir. Ayet ve hadislerde îman
esasları altı olarak bildirilmiştir: Bunla, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret
gününe, kaza ve kadere - hayır ve şerrin Allah'ın yaratmasıyla meydana geldiğine îman etmektir.
Îman, "lâ ilâhe illallah" tevhit cümlesinde toplanmıştır. İman sarayına bu cümle ile girilir. Buna
icmâlî iman denir. Ancak mümin icmâlî iman ile yetinmez. Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine , âhiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme, sevap ve ikaba,
kaza ve kadere; Kitap ve Sünnet ile Hz. Muhammed'in Allah tarafından tebliğ ettiği ve tevatür
yoluyla sabit olan kesin haber ve hükümlerinin her birerlerine ayrı ayrı Allah ve Peygamberinin
istediği şekilde îman etmek eder. Buna da tafsîlî îmân denir.
Bir îmanın kabul olması için şu altı şartın birlikte bulunması gerekir:
1. İmanda şüphe bulunmamalıdır.
2. İmanda bütünlük olmalı, iman edilecek şeylerin tamamına iman edilmelidir.
3. Îmana şirk karıştırılmamalıdır.
4. İman son nefese bırakılmamalıdır.
5. İman esasları kalp ile tasdik edilmelidir.
6. Ayetler ve dînî hükümler alay konusu yapılmamalı, küçümsenmemelidir.
Mümin şartlarına uygun iman etmeli, îmanın kendisine yüklediği görevleri de eksiksiz
yapmaya çalışmalıdır. Çünkü amel ve ibadetlerle beslenmeyen iman zayıflayabilir, hatta
kaybedilebilir. Kur'ân’da pek çok âyette îmân sâlih amel hep birlikte zikredilmiştir.
ا نم
رخلاا مويلا و للهاب نم
و
نونزحي مهلا و مهيلع فوخ لا و مهبر دنع مهرجا مهلف اخلاص لمع
“…. Kim Allah’a ve âhiret gününe îmân eder ve sâlih amel işlerse onların Rableri katında
mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir” (
Bakara, 2/62. bk. Maide, 5/69).
راهنلاا اهتحت نم يرجت تانج مهل نا تاحلاصلا اولمع و اونما نيذلا رشب و
"İman edip Salih amel işleyenlere kendileri için içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu
müjdele…"
(Bakara, 2/25).
Dostları ilə paylaş: |