Kur’an Açısından Fatalism
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
102
madır. Muhataplarının yani Müslümanların kader anlayışlarını alaycı bir tarzla
tartışma konusu yapmışlardır. İnkârcılar gerçek anlamda Allah’ın kaderine ina-
nıyor olsalardı, mü’min olmaları gerekirdi. Hem Allah’ın kaderini öne sürmeleri
hem de O’na iman etmemeleri, onların alaycı tavırlarının bir göstergesidir.
46
Yüce Allah, inkârcıların iddialarını reddetmek amacıyla, “Elçilere düşen,
yalnızca tebliğ etmek değil midir?” ifadesine yer vermiştir. İşin aslının, inkârcıla-
rın iddia ettikleri gibi olmadığını, her topluluğa, her dönemde peygamberler
gönderdiğini ve onların insanları Allah’a kulluğa çağırdığını, O’na ortak koş-
maktan alıkoymaya çalıştığını açıklamıştır.
47
Allah’ın cebrî yani zorunlu olarak
inkârcıların müşrik olmasını dilemesi, sonra da onlara iman etmeleri için pey-
gamberler göndermesi düşünülemez. Allah’ın elçiler göndermesi, insanlara
inanma ya da inanmama konusunda seçme hürriyeti tanındığını gösterir.
İnkârcılar akıl yürütme yoluyla kendi anlayışlarını haklı gösterecek bir
yol bulmak istemişlerdir. Fakat Kur’an, onların mantığıyla hareket etmenin tu-
tarsızlığını göstermiştir:
“Dediler ki: “Rahmân dileseydi, biz onlara tapmazdık.” Onların bu hu-
susta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece saçmalıyorlar.”
48
İnkârcılar, kendilerini mazur gösterebilmek için, putlara tapmanın, Al-
lah’ın dilemesine dayanan bir durum olduğunu açıklamışlardır. Oysa iddialarını
destekleyecek herhangi bir bilgileri, bu konuda öne sürebilecekleri kanıtları bu-
lunmamaktadır. İnkârcıların bu iddiası, gerçeğe dayanmaksızın ortaya atılan bir
bahaneden ibarettir.
49
Onların, “Rahmân dileseydi, biz onlara tapmazdık.” şek-
lindeki ifadeleri, açıkça cebriyeci/fatalist anlayışı ortaya koymaktadır.
50
İnkârcıların iddialarına göre, Allah, onları şirkten alıkoymaya ve
imana yöneltmeye kâdir olduğu halde, bunu gerçekleştirmemiştir. Dolayısıyla
46
Ebû Muhammed Abdulhak İbn Ğâlib İbn Atıyye el-Endelûsî, el-Muharreru’l-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz,
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1993, III/391-392; el-Kurtubî, X/69; en-Nesefî, II/58; Muhammed Ali es-
Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, tsz., II/126; Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, Çev. Cahit
Koytak, Ahmet Ertürk, İşaret Yayınları, İstanbul, 1997, 535; Bilmen, IV/1776.
47
İmâduddîn Ebu’l-Fidâ İsmail İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1997, II/589.
48
Zuhruf, 43/20.
49
el-Kâdi Nâsiruddîn el-Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988,
II/370-371; Bilmen, VII/3269-3270.
50
Fahreddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1997, IX/626.
Abdurrahman KASAPOĞLU
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
103
Allah onların kendisine ortak koşmalarını istemektedir. Eğer Allah onların müş-
rik olmasından razı olmasaydı, mutlaka buna engel olurdu. Bu iddialarıyla in-
kârcılar, Allah’ın kevnî iradesinin aynı zamanda O’nun rızası, istemesi anlamına
geldiğini ileri sürmüşlerdir. İnkârcıların bu yaklaşımı gerçek dışıdır. Çünkü Al-
lah’ın bir şeyi dilemesi onu emrettiği, yapılmasını istediği anlamına gelmez. Al-
lah’ın dilemesiyle insan, iyiyi ya da kötüyü, mümkün olan şeylerden bazısını
tercih edebilir. İlâhî irade emretmediği bir şeyi de dileyebilir. Ama Allah sadece
iyi olanı yapmayı emreder ve ona teşvik eder.
51
İnkârcılar, dünyada her şeyin Allah’ın dilemesine bağlı olarak gerçekleş-
mesini yanlış yorumlamışlardır. Allah’ın dilediği her şeyin, aynı zamanda rızası-
na da uygun olduğunu savunmuşlardır. Onların bu çıkarımına göre, sadece Al-
lah’a ortak koşmak değil, her türlü suç ve erdemsizlik de Allah’ın rızasına uy-
gundur. Çünkü bunlar O’nun iradesine bağlı olarak gerçekleşmektedir. Oysa
Allah’ın bir inanç ve davranışı onaylamasının şartı, onların ortaya çıkmasını di-
lemesine bağlı değildir. O, doğru ve yanlışın ölçüsünü, peygamberler aracılığıyla
gönderdiği kitaplarda açıklamıştır.
Değerlendirme ve Sonuç
Felsefe tarihini gözden geçirdiğimizde, fatalist anlayışın ilk çağlardan iti-
baren var olduğu görülür. Bundan da anlaşılıyor ki, fatalizm, insanın bulunduğu
her zaman ve mekânda ortaya çıkabilen bir düşünce biçimidir. Nitekim Kur’an,
Mekkeli inkârcıların fatalist düşüncelerini eleştirirken, onlardan önce de bu an-
layışa sahip olan insanların varlığına dikkat çekmiştir. Bu açıklamayla, insanın
bulunduğu her yerde fatalizmin ortaya çıkabileceğine işaret etmiştir.
Fatalist anlayış bilgiden yoksun toplumlarda daha belirgindir. Müslüman
toplumlarda cebriyeci kader anlayışı da daha çok avam tabakası arasında yay-
gınlık kazanmıştır. Kur’an da inkârcıların fatalist anlayışlarının bilgisizlikten ve
herhangi bir kanıta dayanmadan fikir yürütmekten kaynaklandığını açıklamıştır.
İnkârcıların fatalist yaklaşımlarının, yanlış, gerçekle örtüşmeyen, tahmin ve ku-
51
Muhammed İbn Muhammed İbn el-Muhtâr eş-Şankîtî, Azvâu’l-Beyân fî Îzâhi’l-Kur’ân bi’l-Kur’ân, Dâru’l-
Fikr, Beyrut, 1995, VII/94-95; Muhammed Mahmûd Hicâzî, et-Tefsîru’l-Vâzıh, Dâru’l-Ceyl, Beyrut, 1991,
III/389.
Kur’an Açısından Fatalism
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
104
runtulara dayanan boş iddialar olduğunu belirtmiştir. Bundan da anlaşılıyor ki,
fatalizm bilgi eksikliğinin olduğu ortamlarda gelişme imkanı bulmaktadır.
İnkârcılar, Allah’a ortak koşmalarının ve bazı şeyleri haram kılmalarının
suçunu Allah’a atmışlardır. Hz. Peygamber ve Kur’an tarafından istenmeyen,
beğenilmeyen, onaylanmayan inanç ve davranışlarını kadere bağlamaya çalış-
mışlardır. Kur’an’ın onları suçlaması ve ilâhî cezayla tehdit etmesi karşısında
tutum ve davranışlarından Allah’ın sorumlu olduğunu iddia ederek, bahane
aramışlardır. Kader konusundaki gerçekleri çarpıtmışlar ve yanlış yorumlamış-
lardır. İnkârcılar bu tutumlarıyla savunma mekanizmalarından biri olan projek-
siyon mekanizmasını kullanmışlardır.
İnkârcılar, Allah’a ortak koşmalarının ve bazı şeyleri haram kılmalarının
gerçek sebebini açıklamak yerine; Müslümanlar karşısında kendilerini haklı çıka-
racak, inanç ve davranışlarını makul gösterecek gerekçeler uydurmuşlardır. Hz.
Peygamber’in ve Kur’an’ın güçlü-etkili mesajları karşısında çaresiz kalan ve çıkış
yolu bulamayan inkârcılar, kendi akıllarına uygun, fakat gerçekte doğru olma-
yan mazeretler ileri sürmüşlerdir, kendilerince kabul edilebilir bahaneler aramış-
lardır. Onların bu tutumlarında rasyonalizasyon mekanizmasının etkili olduğu
açıkça görülmektedir. Çünkü bu tutumlar rasyonalizasyon mekanizmasının kul-
lanıldığını gösteren belirtilerdir.
Rasyonalizasyon mekanizması açıklanırken verdiğimiz Eşref peygamber
örneği ve komutanın “alkol öldürür” yazısına, “asker ölümden korkmaz” karşı-
lığını veren askerlerin tutumu, inkârcıların, kaderin arkasına sığınarak Hz. Pey-
gamber’e karşı haklı çıkma çabalarına benzemektedir.
İnkârcılar, Eşref peygamber örneğinde olduğu gibi, kendi suçlarını Al-
lah’ın bir isteği olarak nitelemişlerdir. Yine yukarıda verdiğimiz örnekte, komu-
tan askerleri alkolün zararıyla korkutmak istemiştir. Askerler ise buna, “bir aske-
rin kalbinde korkuya yer olmadığı” ilkesiyle karşılık vermişlerdir. Vatan savun-
masında hiçbir şeyden korkmaması gereken askerin bu durumunu, alkolün zara-
rından korkmama şeklinde değiştirmişlerdir. İnkârcılar da aynı şekilde,
mü’minlerin sahip olduğu kader inancını kendi istek ve amaçları doğrultusunda
çarpıtarak yorumlamışlardır. İnkârcıların bu tutumu aynı zamanda oların
distortion mekanizmasını kullandıkları anlamına gelir. Çünkü onlar kader konu-
Abdurrahman KASAPOĞLU
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
105
sundaki gerçeği olduğu gibi değil, kendilerini destekleyecek tarzda benimsemiş-
lerdir. Kader inancını kendilerine yarar sağlayacak şekilde değiştirmişlerdir.
Fatalist anlayış geliştiren kimseler sahip oldukları bu bakış açısı hakkında
kesin bir kanıta ve yargıya sahip değillerdir. Fakat bu şekilde inanmak ve iddia-
da bulunmak işlerine geldiği için, fatalizmi benimsediklerini açıklamışlardır.
Onlar gerçeği değil, o an için kendilerini rahatlatan, görüntüyü kurtaran bir çıkış
yolunu tercih etmişlerdir. Bu yaptıklarıyla, muhataplarından çok, kendilerini
aldatmışlardır. Kendini aldatma durumu rasyonalizasyon mekanizmasının so-
nuçlarından birisidir.
Fatalist kimselerde genellikle güçlükler karşısında çaresizlik duyguları
hâkimdir. Fatalist kimseler, hiçbir güç ve etkinliğe sahip olmadıklarını, nihaî
anlamda bir sorumluluklarının bulunmadığını düşünürler. Pasif kalmayı, hal ve
koşullara boyun eğmeyi tercih ederler. Kur’an, Allah’a ortak koşma inancını eleş-
tirdiğinde inkârcılar tam bir çaresizlik sergilemişlerdir. Kendilerine, yanlış inanç
ve davranışları yüzünden cezalandırılacakları söylendiğinde, bu inançları değiş-
tirme konusunda irade sahibi olmadıklarını iddia etmişlerdir. İnanç ve davranış-
larından doğacak sonuçların sorumluluğunu üstlenmekten kaçınmışlardır. İçin-
de bulundukları koşullara boyun eğmeyi, Peygamber’in iman çağrısı karşısında
pasif kalmayı tercih etmişlerdir.
İnkârcılar, bir yandan Allah’a ortak koşup, O’nun peygamberine karşı çı-
karken; öte yandan batıl inanç ve yanlış davranışlarının asıl sorumlusunun Allah
olduğunu iddia etmişlerdir. Hem Allah’ın iradesine karşı gelmenin mümkün
olmadığını ileri sürmüşler hem de Allah’ın gönderdiği peygambere ve mesajlara
karşı çıkmışlardır. Bu durum, müşriklerin, Allah’ın iradesi konusunda tam bir
çelişki ve kafa karışıklığı yaşadıklarını göstermektedir. Yine müşriklerin, gerçeği
ortaya koymak ve onu kabul etmek gibi bir amaçlarının olmadığını, sadece için-
de bulundukları durumu haklı gösterecek bir bahane aradıklarını ortaya koy-
maktadır.
Bazı müfessirler, inkârcıların fatalist yaklaşımlarının alaycı bir tavır içer-
diğini söylemişlerdir. Buna göre, müşrikler alaycı bir tavırla Müslümanların ka-
der inancını dillerine dolamışlardır. Müslümanlara adeta şöyle demişlerdir: “Her
şey nasıl Allah’ın dilemesiyle gerçekleşiyorsa, bizim ortak koşmamız da O’nun
Kur’an Açısından Fatalism
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
106
iradesinin bir sonucudur. Ey Müslümanlar, siz de her şeyin Allah’ın iradesine
bağlı olduğuna inanıyorsunuz. Allah’ın müşrik olmamızı dilemesinde bizim
herhangi bir sorumluluğumuz yoktur.” Müşriklerin bu tavırlarında gizli bir is-
tihza bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu tarz bir istihzaya rasyonalizasyon
mekanizmasında da rastlamaktayız. Konuyu ele alırken verdiğimiz örnekte, ko-
mutanın “alkol öldürür” sözüne, “asker ölümden korkmaz” karşılığını verenler,
aslında ince bir istihzaya başvurmuşlardır.
Fatalizm, birtakım insanların her zaman için kesin olarak inandıkları ve
bağlı kaldıkları bir inanç olarak anlaşılmamalıdır. İnsanlar daha çok belli koşul-
larda, ihtiyaç duydukları durumlarda fatalist bir anlayış geliştirirler. Hz. Pey-
gambere karşı çıkan inkârcıların Allah’ın kaderine gerçekten inandıklarını ve her
zaman için bu konuda güçlü/kesin bir kanaat oluşturduklarını söylemek zordur.
Onların, kararlı ve sonuna kadar fatalist olduklarını gösteren bir kanıt bulun-
mamaktadır. Mekkeli müşriklerin, fatalizmi, geçici bir çıkış yolu olarak kullan-
mak istedikleri anlaşılmaktadır.
Yüce Allah, inkârcıları fatalizmden vazgeçirebilmek için onları gerçek
bilgi ve kanıtlara uygun olarak düşünmeye çağırmıştır. Arzu ve eğilimleri doğ-
rultusunda tahminde bulunmamalarını, yalan söylememelerini istemiştir. Kader
konusunda gerçek bilginin kaynağının Kur’an olduğunu açıklamıştır. İnsanlar
için peygamber gönderilmesinin ve onların birtakım görev ve yükümlülüklerle
sorumlu tutulmasının fatalizmi geçersiz kıldığını vurgulamıştır. Allah, daha önce
yaşamış fatalist inkârcıları, müşrik olmaları ve olumsuz davranışları yüzünden
cezalandırdığını açıklamıştır. Böylece Mekkeli fatalist inkârcıların da cezalandırı-
lacağını, fatalizmin ardına sığınarak sorumluluktan ve cezalandırılmaktan kurtu-
lamayacaklarını belirtmiştir. Allah bu tür açıklama ve uyarılarla, Mekkeli müş-
rikleri ve onların yolundan giden bütün insanları, fatalizmin arkasına sığınmak-
tan vazgeçirmek istemiştir.
Kader inancına sığınma, sadece ilâhî çağrıya karşı çıkan inançsız kimsele-
rin değil, günah işlemiş bazı mü’minlerin de başvurdukları bir savunma meka-
nizmasıdır. Böylesi kimseler, günahı, kaçınılmaz bir ilâhî takdir şeklinde yorum-
layarak, içlerindeki dinî ve ahlâkî duyarlılığın etkisini kırma çabası içerisine gi-
rerler. Kur’an’da inkârcı fatalistlere getirilen eleştiriyi genelleyecek olursak, bu
Abdurrahman KASAPOĞLU
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
107
eleştirinin, fatalizmin etkisine giren günahkâr mü’minler için de geçerli olduğu-
nu söyleyebiliriz. Kaldı ki cebriyeci anlayış, sadece günah işleme konusunda
değil, pek çok alanda Müslümanları etkisi altına alabilmiştir. Allah’ın, inkârcı
fatalistlere yapmış olduğu uyarı ve tehditleri, cebriyeci anlayışla hareket eden
mü’minlerin de dikkate alması gerektiğini ifade edebiliriz.
Yüce Allah, kaderci / fatalist düşünce ve yaşam biçimini, inkârcıların tu-
tum ve davranışlarını örnek göstererek açıklamıştır. Bu örnekleme tarzı,
mü’minlerin fatalist düşünce ve tutumlardan kendilerini korumaları ve uzak
tutmaları anlamına gelir. Fatalist düşünceye yatkınlık, özellikle belli koşullarda
her insanda ortaya çıkabilmektedir. Müslümanların bile bazı koşullarda fatalist
yaklaşım sergileyebileceği görülmüştür. Kur’an’da inkârcıların şahsında ortaya
konan fatalist dünya görüşünün, aynı zamanda günümüz Müslümanları için bir
uyarı niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Bu tür âyetlerin Kur’an’da yer almasının
amaçlarından birisinin, Müslümanları, belki her zaman olmasa da, hayatlarının
belli dönemlerde fatalist anlayış geliştirme konusunda eğitmek ve yönlendirmek
olduğunu belirtebiliriz. Burada, Müslümanların inkârcılar gibi fatalizmi, inkâr /
küfür için bir bahane saydıklarını söylemek istemiyoruz. Müslümanlar, fataliz-
mi, tembelliğin, miskinliğin, ataletin, zulme ve haksızlığa boyun eğmenin bir
bahanesi olarak kullanabilirler. İşte bu gibi konularda kaderci bir anlayış geliş-
tirmek Müslümanlar için doğru değildir. Kur’an’ın, kaderciliği, inkârcılıkla öz-
deşleştirmesi, dolaylı olarak mü’minlere bu tutumdan uzak durmaları yönünde
mesaj vermektedir.
Dostları ilə paylaş: |