Test Soruları



Yüklə 48 Kb.
tarix08.12.2017
ölçüsü48 Kb.
#14671

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

CEZA HUKUKU GENEL HÜKÜMLER DÖNEM SONU SINAVI

04.01.2006
YÖNERGE: 1. Sınav, test ve klasik kısımlardan oluşmaktadır. 2. Klasik sınav birinci soru seçimlik olmak üzere iki sorudan oluşmaktadır. Birinci soruda istenen bir soru cevaplanmalıdır. Her ikisinin de cevaplanması durumunda yalnızca ilk cevap değerlendirmeye alınacaktır. 3. Klasik sınavın değeri yüz puan üzerinden toplam yirmi puan, her sorunun değeri on puandır. 4. Klasik sorular için bir tek cevap kağıdı verilecektir. İstenilen sorudan başlanabilir. Notsuz, açıklamasız yalnızca metin içeren kanun kullanmak serbesttir. 5. Test, çoktan seçmeli kırk sorudan oluşmaktadır. Testin değeri her soru iki puan olmak üzere toplam seksen puandır. 6. Testte ihtimal sayısından bir eksik yanlış bir doğruyu götürür. Öğrencilerin bu konuda dikkatli olmaları gerekmektedir. 7. Sınav süresi 120 dakikadır. 8. Her test sorusuna iki dakikadan fazla zaman verilmemesi tavsiye olunur. 9. Klasik soruların cevaplarının gerekçeli olması zorunludur. Temel hata halinde cevap değerlendirme dışı bırakılır. 10. Yanıtlarda özenli dil kullanımı, dilbilgisi kurallarına uygun anlatım, okunaklı yazı ve noktalama işaretlerinin düzgün kullanımına dikkat gösterilmelidir.

KLASİK SINAV SORULARI

Soru I.

  1. Aşağıdaki Yargıtay kararını tahlil ediniz.

“Suç günü “orman alanı” olan yer, suç gününden sonra orman dışına çıkarılsa ya da suç konusu yere tapu tahsis edilse dahi, “sanığın suçluluğu” ortadan kalkmaz. Cezalandırılması gerekir.” (Yargıtay 3.C.D. E:2001/11117, K:2001/11596, 14.11.2001)

2. Turistik bir beldenin belediye başkanlığı, olası bir tatsızlığın ortaya çıkmaması için, önceden yabancı turistleri uyarmak ister ve beldenin görülebilir yerlerine aşağıdaki ilanı koydurtur.


“DUYURU

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 102/1. maddesi hükmü “cinsel saldırıda bulunmak fiilini” yasaklamaktadır.

Bu bağlamda, kanunun 102/2. maddesi hükmü, eşlerden birinin diğerinin “vücuduna organ veya sair bir cisim sokma” fiilini, eşin şikayetine bağlı olarak, yedi yıldan az olmamak üzere, hapis cezası ile cezalandırmaktadır.

Durum, özellikle, ülkemizde konuk bulunan yabancı uyruklu kişilere önemle duyurulur.”


Duyuruyu gören Av. Ahmet Tunç, 5237 sayılı Kanunun 278nci maddesinin emrine uyarak, mahalli Cumhuriyet Savcılığına, belediye görevlilerinin, hadlerini aşarak, ülkenin onuru ile oynadıkları ve turizmi baltaladıkları isnadı ile, suç duyurusunda bulunur.
Cumhuriyet savcısı sizsiniz, ne işlem yaparsınız?

Soru II. Beşeri nedensellik düşüncesinin esaslarını kısaca açıklayınız.
TEST SORULARI

(İki yanlışın bir doğruyu götürdüğünü unutmayınız.)


1. Niteliği mutlak olarak demokratiklik olan bir hukuk düzeninde Kanun koyucu beşeri bir davranışı suç sayarken keyfi davranmak hakkına sahip değildir. Bu nedenledir ki, kanun koyucu, a) mutlaka ülkede cari olan din kurallarını dikkate almak zorundadır, b) ülkede cari din kurallarına aykırı olacak hiç bir düzenlemeyi yapamaz, c) mutlak surette beşeri-toplumsal ihtiyaçları göz önüne almak zorundadır.
2. Bir ülkede cari örf-adet kuralları ile o ülkede cari ceza hukuku kuralları çatıştığında, a ) Etkin olan örf-adet kuralı ceza hukuku kuralını ortadan kaldırır, b) Hakim bu iki kuraldan failin lehine olan kuralı uygular, c) Hiçbir örf-adet kuralı, ne kadar etkin olursa olsun, bir ceza kanununu ilga etmek, yani ortadan kaldırmak gücüne sahip değildir.
3. “Ceza kanunun amacı” şeklindeki Türk Ceza Kanununun 1. maddesi hükmünün tarihi kanun koyucunun bilgisizliğinin ürünü olması bir yana, a ) bir ceza kanununun amacı, onu oluşturan kurallardan, kuralların meydana getirdiği ilişkilerden, ilişkilerin doğurduğu kurumlardan ortaya çıkar, b) Ceza Kanunda kanunun amacının gösterilmesi bir zorunluluğun ifadesidir, çünkü böyle olursa, kanun koyucular, amaca aykırı ceza kanunları çıkaramazlar, c) Ceza kanununun amacı olarak kurulu düzenin korunmasına işaret etmek kimsenin zararına değildir.
4. Anayasanın 2, 5, 38. ve 1954 yılından bu yana ülkede yürürlükte bulunan AİHS’nin insan haklarına ve temel hürriyetlerine ilişkin maddeleri karşısında, a ) Ceza Kanununa bir amaç hükmü koymak mevcut kanun boşluğunu doldurmuştur, b ) Ceza Kanununa bir amaç maddesi koymak tabiri caizse işgüzarlıktan öte bir anlam ifade etmemektedir, c ) Hakim her olayda Ceza Kanununun amaç maddesi olan 1. maddesini uygulamak zorundadır.
5. Kim ne derse desin, Türk Ceza Kanununun 1. maddesi hükmü, modern ceza hukukları bakımından bir devrim niteliğindedir. Bu cümleden olarak, a ) Kanun koyucular ceza kanunları koyarken Ceza Kanununun 1. maddesi hükmüne harfiyen uymak zorundadırlar, b ) Anayasaya aykırılık iddialarında Anayasa Mahkemesi hukukun genel ilkesi olan Ceza Kanununun 1. maddesi hükmünü göz önüne almak zorundadır, c) Ceza Kanununun 1. maddesi hükmünün muhatabı, ne kanun koyucudur, ne hakimdir, ne de Ceza Kanununun muhatabı kişilerdir. Ceza Kanununun 1. maddesi hükmü, tabiri caizse Türk Ceza Hukuku Düzeninde “avara kasnak” konumundadır.
6. “Suç ve cezanın kanuniliği”, “Kanun önünde eşitlik”, “Ayırımcılık yasağı”, “Lehte kanun”, “Ceza kanununun bağlayıcılığı” ilkeleri, a ) Çok önemli bir yenilik, hatta bir devrim olarak, ilk kez, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun " Temel ilkeleri " arasında yer almıştır, b) sayılan ilkelerin tümü, ifadesi düzgün, daha anlaşılır ve daha mükemmel bir biçimde, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğünden buyana oluşan Türk Ceza Hukuku Düzeninde zaten mevcut bulunmaktadır, c ) 5237 sayılı Kanununun, genel hükümlerine, “özel ceza kanunlarının” ve “ceza içeren” diğer kanunların aykırı olamayacağı hükmü ( m. 5 ), evrensel bir hukuk kuralı olarak kanun koyucuları, hakimi ve herkesi bağlar.
7. Kanunilik ilkesi karşısında, a ) Tarihçi okul toplumsal gerçekliğine ne kadar önem verirse versin, örf ve adet, ne suç ve ceza koyan bir hükmü değiştirir veya ortadan kaldırır, ne de yeni bir suç ve ceza koyabilir, b ) özü biçime kurban etmek istemiyorsak örf ve adete ceza kanunlarını ortadan kaldırma veya en azından revize etme etkisi tanınmalıdır, c ) Bir ülkede bir dinin kuralları o ülke vatandaşlarını birleştiren “çimento” olarak telakki edildiğinde, çoğunluğun kabul ettiği Dinin kurallarının, “örf ve adet hukuku” olarak, ceza hukukunun dolaylı kaynağı olmasına engel bir durum bulunmamaktadır.
8. Kanunilik ilkesi karşısında, a ) Yoruma yol açacak bir biçimde daraltılmamak kaydıyla kıyasın ceza hukukunun kaynağı olması mümkündür, b ) İdare düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza koyabileceği gibi, kanunun suç saydığı bir fiili de kamusal ihtiyaçlar gerektirdiğinde belli bir süre suç olmaktan çıkarabilir, c ) İdarenin düzenleyici işlemleri ile açık ceza normlarının doldurulması mümkündür.
9. En azından semavi dinlerin düzen kurallarının, sadece "uhrevî " değil, aynı zamanda ve öncelikle " dünyevî " düzen kuralları olduğu düşünülmektedir. Böyle olunca, a ) Dinî düzen kurallarının, kamusal hayatı düzenleyen kurallarının, ceza hukukunun kaynağı kılınması, Anayasanın 24 ve AİHS' in 9. maddesinde ifadesini bulan din ve vicdan özgürlüğünün zorunlu bir sonucudur, b ) Madem Dinsiz Devlet olmaz, öyleyse hukukun kaynağının beşeri irade olması anlamında laikliği kabul eden bir Devletin Ceza Kanunu’nun son tahlilde dinî kurallara uygun olması zorunludur, c ) Dinin kamusallaştırılması anlamına gelen böyle bir düşüncenin ceza mevzuatı olarak ifadesini bulması, maddi kaynağı beşeri irade, şekli kaynağı kanun olan laik ceza hukuku düzeninin sonu, buna karşılık teokratik ceza hukuku düzeninin canlandırılması olur.
10. Ceza hukuku bilimi, a) İslamî teokrasinin eseridir, Osmanlı İmparatorluğunda hukuk devleti ve insan hakları değerlerini sağlayan bir ceza hukuku biliminin varlığı inkâr edilemez. b) Roma İmparatorluğu döneminde yeterince gelişmiş bir ceza hukuku bilimine rastlanmaktadır, c) Uygar toplumların ceza hukuku ve bu hukukun doktrini olan ceza hukuku bilimi, Ümanizma, Rönesans ve Reformun sonucu olarak ortaya çıkmış olan Aydınlanma çağının eseridir. İlk temsilcileri, Beccaria ve Carrara' dır. Ülkemizde ceza hukuku bilimi, Cumhuriyetin eseri olmuştur. Türk Ceza Hukuku Bilimi, Türk Hukuk Devriminin muhteşem bir ürünü olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu temelinde biçimlenmiştir.
11. Normatif bir yapı olarak ceza hukuku düzeni, a) Salt emirlerden oluşmaktadır, b) Yasaklar ve eminlerden oluşmaktadır, c) Emirler, yasaklar ve tecviz eden, yani emredilen veya yasaklanan davranışlara belli koşullarda izin veren normlardan oluşmaktadır.
12.Hukuku olduğu toplumun bir üstyapısı olarak ceza hukuku düzeni, a) Olanı değil, olması gerekeni ifade ettiğinden, ayrıca o toplumun bir değerleri sistemi bütünüdür, b) Salt olanı ifade ettiği içindir ki, toplum denen cihazı oluşturan bir mekanik kurallar sistemi bütünüdür, c) Her zaman ve her yerde geçerli, yani mutlak, evrensel bir davranış kuralları sistemi bütünüdür.
13. Açık ceza normu, a) suç ve ceza koymak suretiyle idarenin etkin kılınmasını sağlayan ceza normlarıdırlar, b) Bir ceza normunun yer ve zaman bakımından uygulanabilirliğini sağlayan ceza normlarıdırlar, c) Suç ve ceza koyan bir normun, çerçevesi kanunla belirlenmiş olan hükmünün, günün ihtiyaçlarına göre, çerçeve ile sınırlı kalınarak, idarenin düzenleyici bir işlemi ile doldurulan ceza normudur.
14. Kanunilik ilkesinin zorunlu sonucu olarak, a) Bir fiil kanunla suç olarak öngörülmüş, açıkçası tanımlanmış ve cezası belirlenmiş olmadıkça, o fiil ne suç sayılabilir, ne de o fiile bir ceza verilebilir, b) Hakim, Anayasanın 38. maddesi hükmü gereğince, suçlunun kişiliğini gözeterek, kanunda belirlenen cezadan başka bir ceza da verebilir, c) Haksız fiilde olduğu gibi, suç sayılan davranışın tanımlanmasına, yani tipikleştirilmesine gerek bulunmamaktadır, sadece davranışın maddi veya manevi bir zarar doğurması yeterlidir.
15. Ceza hukuku bilimi, a) Fizik, kimya, tıp vs., bilimler gibi olgular arasında neden-sonuç bağıntısını araştıran, araştırmasının sonucunu bir " kanuna " bağlayan nedensel bir bilimdir, b) çatışan beşeri ihtiyaçlar, dolayısıyla irade uyuşmazlıkları üzerine etik- siyasî olarak oluşturulan, uyulması zorunlu davranış kurallarını inceleyen, normatif, yani “isnadî” bir bilimdir, c) Matematik, mantık, dilbilgisi, vs. gibi, kendisine özgü bir konusu olmayan salt "formel " bir bilimdir.
16. Kanun Kuvvetinde Kararname ile, kanunun suç saydığı bir fiilin kapsamı ve sınırları fail lehine olarak daraltılmıştır, a ) Bu halde fiil suç olmaktan çıkarılmadığı için lehte kanun ilkesi uygulanmalıdır, b) Kanun Kuvvetinde Kararname ile, şarta bağlı olarak da olsa, kanunun suç saydığı bir fiil ne kaldırılabilir, ne de değiştirilebilir, c) Bu halde, Kanun Kuvvetinde Kararnamenin kanunlaşması beklenir, Kararnameyi TBMM onayladıktan sonra lehte kanun ilkesi uygulanabilir.
17. Avrupa Birliğine girme müzakereleri içinde olan Türkiye AB' ye girdikten sonra, a ) Türk karasularında, bir AB üyesi ülkenin bayrağını taşıyan ticari bir gemide işlenen bir suçta, bayrak kanunu uygulanır, b) Fransa karasularında, Fransa Hükümeti’nin izini ile seyretmesine izin verilen Deniz Harp Okulu öğrenci gemisinde işlenen bir suçta, karasuyu anakaranın bir uzantısı olduğundan, doğal olarak Fransız Ceza Kanunu uygulanır, c) Türkiye ister AB'ye girsin isterse girmesin, Türk Karasularında işlenen suçlarda Türk Ceza Kanunu uygulanır.
18 ) TCK' un 18/ 7. maddesi hükmü “Ceza verme talebinin kabul edilebilir olduğunun kabul edilmesi halinde, ayrıca Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Hükümlerine göre tutuklama kararı verilebilir” demektedir. a) Bu hüküm tarihi kanun koyucunun yüksek başarısının ürünüdür, çünkü bu atıf hükmü ile yürürlükten kalkmış olan bir kanuna geçerlilik kazandırılmıştır, b ) Tarihi kanun koyucu maddi hata yapılmıştır. Hakim, normun amacına bakarak, yani amaçsal yorumla maddi hatayı düzeltebilir. Bu bağlamda olmak üzere, söz konusu hükümden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununu anlamak gerekmektedir, c ) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlükten kalkmıştır. Hakim, bu hükme dayanarak tutuklama yapamaz.
19) Bir Alman, ülkesinde, Türkiye'de suç işlemek amacı ile örgüt kurarak TCK' un, 220/1. fıkrası hükmünü ihlal eden bir fiil işlemiştir. Bu fiil ülkesinde suç olmadığı için Alman hakkında Almanya’da adli hiçbir işlem yapılmamıştır. Alman, tatilini geçirmek üzere Türkiye'de bulunmaktadır. a) Alman hakkında Türk Ceza Kanunu uygulanır, çünkü söz konusu suçtan her Türk vatandaşı zarar görmektedir. b) Alman hakkında Türk Ceza Kanunun uygulanması için bir özel hukuk tüzel kişisinin şikayette bulunması şarttır. c ) Adalet Bakanının istemde bulunması halinde, Alman hakkında TCK uygulanabilir.
20. Türkiye ile arasında suçlunun geri verilmesi anlaşması bulunmayan A ülkesinin vatandaşı B, ülkesinde adam öldürdükten sonra kaçıp Türkiye'ye sığınmıştır. a) B, suçu ne Türkiye' de işlemiştir ne de bir Türk vatandaşına, karşı işlemiştir, dolayısıyla B hakkında TCK uygulanmaz, b) Kanun emri gereği B, suçu işlediği A ülkesine sınırda teslim edilir, böylece, ülkesinde yargılanmasına katkıda bulunulur, c ) B, ülkesinde işlediği suçtan dolayı Türkiye'de yargılanır. Bu bağlamdan olmak üzere, B hakkında TCK' un 18 ve 19. madde hükümleri uygulanır.
21. İtalya’nın Perugia kentinde serbest muhasebecilik yapan Giusseppe, eşi Anna ile birlikte yaz tatili için Antalya’ya gelirler. Bir gece kulübünde eğlenen karı koca, çakır keyif otellerine dönerler. İçkinin etkisi ile zaten cinsel arzuları kabarmış olan Giusseppe, eşi Ana’nın, ısrarla karşı çıkmasına rağmen, kaba kuvvet kullanarak, TCK. 102/ 2. maddesi hükmü anlamında, “vücuda organ sokmak” fiilini işleyerek, vücut dokunulmazlığını ihlal eder. Kocasına çok kızan Anna, Antalya Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunarak kocasının cezalandırılmasını ister. a ) İtalyan Ceza Kanunu’nda “zorla cinsel saldırıda bulunma” fiilini (m. 609 bis) suç sayan hüküm bulunmasına rağmen, rızası hilafına karının vücuduna organ sokarak onun vücut dokunulmazlığını ihlal etme fiilini suç sayan bir ceza normu mevcut bulunmamaktadır. O nedenle, fiil Türkiye’de işlenmiş olsa bile, Cumhuriyet savcısı Giusseppe hakkında ceza kovuşturması yapamaz, b ) TCK’nun 6. maddesi gereğince, Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır, dolayısıyla Cumhuriyet savcısı Giuseppe hakkında ceza kovuşturması başlatmak zorundadır, c) Giusseppe, Avrupa Birliğinin üyesi bir devletin vatandaşıdır. Avrupa Birliği üyesi devletlerin vatandaşlarının dokunulmazlıkları vardır. Bunlar ancak “istenmeyen kişi” sayılarak ülkeyi terk etmeleri istenebilir. Bunlar hakkında Cumhuriyet savcısı ceza kovuşturması yapamaz.
22. Suç; a) Doğada mevcuttur. Kanun koyucunun görevi sadece varlığını keşfetmesidir, b) Doğada mevcut değildir, kaynağı kanundur, c) ceza olmadan da mevcut olabilir.
23. Suç; a) Sadece “sentetik” veya tümel olarak incelenebilir, çünkü örneğin mermer gibi tek bir bloktan ibarettir, dolayısıyla parçalarına ayrılamaz. b ) sadece “analitik” olarak, yani unsurlarına ayrıştırılarak incelenebilir, c ) Eğer doğru bir bilgisine ulaşılmak isteniyorsa, toplumsal gerçeklikten kopuk olmamak kaydıyla, hem sentetik, hem de analitik olarak incelenmelidir.
24. Ceza evinde arama yapan Jandarma, mahkum Hüseyin’in yatağının kolayca bulunamayacak bir yerine gizlediği bir defter bulur. Defter cezaevi müdürüne teslim edilir. Defteri inceleyen müdür, kaçma planı yaptığını, kaçmayı başarırsa öldürmek istediği kimselerin adlarını, adreslerini ve diğer şahsi bilgilerini bulur. Ceza evi müdürü bu durum karşısında sizce ne yapmalıdır? a) Failin, ortada, henüz haricileşmiş, başkalarınca algılanabilen bir fiili yoktur. Fiilsiz suç olmaz kuralı gereğince, hükümlü hakkında cezaî hiç bir şey yapılamaz, b) Hükümlünün fiili, suç olmaz, disiplin suçu olur, c) Hükümlünün hukukun anladığı anlamda bir fiili vardır, ama fiili suç oluşturmaz, haksız fiil oluşturur.
25. Gece, kentte, genel arama yapan polis, M’nin çantasında TCK’ un 226. maddesi anlamında “müstehcen” olan bir video kaseti bulur. M kaçmaya çalışırken yakalanır. Polis, M’ye sorduğunda M, “bu gece evlerinde arkadaşlarıyla seks partisi olduğunu, yabancı uyruklu iki de kadın bulunduğunu, o nedenle de, video kaseti evine götürdüğünü” ifade etmiştir.

a) Üstünde müstehcen eşya bulundurmanın suç olduğunu düşünerek, polis, M’yi yakalar, gözaltına alır. b) Ne amaçla olursa olsun, kişinin üzerinde müstehcen bir video kaset bulundurması veya taşıması kanun emrine aykırıdır, c) Üstünde müstehcen kaset bulundurmak fiili, ceza hukuku anlamında bir fiil değildir, dolayısıyla her hangi bir suça vücut vermez.


26. Türk Ceza Kanunu; a) Her nedense, “Fiilsiz suç olmaz” evrensel kuralını ihlal ederek, 267/1. maddesi hükmünde fiilsiz suç yaratmıştır, b) İcra suçlarına nazaran, ihmal hareketi ile işlenen icra suçlarını daha ağır bir ceza ile cezalandırmaktadır, c ) İhmal hareketinden cezaî bir sorumluluğun doğabilmesi için, kişinin ihmalde bulunmamak şeklinde ahlakî bir yükümlülüğünün bulunmasını aramaktadır.
27. TCK’nun 102/1 ve 2. maddesi hükmünü inceleyiniz ve aşağıdaki önermelerden doğru olan önermeyi seçiniz. a) Kanunun 102. maddede öngörmüş olduğu suç neticeli bir suçtur, çünkü suçun mağdurunun üzüntüsü bir neticedir. b) Kanunun 102. maddesinde öngördüğü suç neticesi harekete bitişik bir suçtur, çünkü Kanunun ifadesiyle “ fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokularak işlenmesi başlı başına bir neticedir. c) Kanunun 102. maddesinde öngörülen suç neticesiz bir suçtur, çünkü kanunun tanımladığı davranışın yapılması ile birlikte, suç da, tamamlanmaktadır.
28. Ceza hukukunda hareket, a) kişinin organları aracı ile harici, başkalarınca algılanabilir her çeşit devinimidir, b) Kişinin her çeşit düşüncesi, inancı ve kanaatidir, c ) Sadece yapma olarak tezahür eden icra hareketidir, dolayısıyla yapmama, ihmal şeklinde tezahür eden bir hareket yoktur.
29. Ceza hukukunda, a) Fiilsiz suç olmaz kuralının istisnası, salt durum suçu denen suçlardır, b) 765 sayılı Kanun, malvarlığına karşı bazı suçlardan mahkûm olmuş bir kimse üzerinde, hali ile münasip olmayan, kaynağını açıklayamadığı değerli bir şey bulunduğunda, o kişi, sırf bu durumda bulunduğu için cezalandırıyordu. Öyleyse, hukuk düzenimizde, dün de bugün de fiilsiz suç mevcut bulunmaktadır, c ) Ne dün, ne de bugün, hukuk düzenimizde, fiilsiz suç olmaz kuralının bir istisnası olmamıştır. Açıkçası, hukuk düzenimizde, suç sayılan bir durum mevcut bulunmamaktadır.
30. Evlerinin kanalizasyonu bozulan yönetici Ahmet, ASKİ’den görevli çağırarak kanalizasyonun onarımını yaptırır. İşçiler açtıkları çukuru kapatmaya vakit bulamadan akşam olur. Ahmet, nasıl olsa, ikinci gün geleceklerini söyleyerek, işçilerin işi bırakmalarını ister. İşçilere teklif uygun gelir, çukuru öylece bırakıp giderler. Gece, meyhanede demlenen Hüseyin, çakır keyif evine giderken, koca çukurun farkında olmaz ve çukura düşer. Çıkamaz, orada sızıp kalır. Sabah, işbaşı yapan işçiler, Hüseyin’i ölü bulurlar. a) İçki içmek ne ahlaken ne de dinen tasvip edilen bir davranış değildir. İçen sonuçlarına katlanır. Hüseyin ölümünden kendisi sorumludur, b) Olay talihsiz bir kazadır. Keşke Hüseyin daha dikkatli davransaydı, ortada kimsenin bir ihmali bulunmamaktadır, c ) Kim başkaları için tehlike yaratıyorsa, işin icabından olarak, gerekli güvenlik önlemlerini almak zorundadır. İşin icap ettirdiği güvenlik önlemlerini almayan, dolayısıyla ihmalî hareketleri ile ölüme neden olan yönetici Ahmet ve işçiler ölümden sorumludurlar.
31. İkinci Dünya Savaşından sonra, “Uluslararası Ceza Mahkemesi” ve “ Uluslararası suçlar” tartışması süredursun, a) İster kanun isterse örf ve adet olarak ortaya çıksın, Ceza Hukuku, hâlâ Devletin egemen iradesinin tezahürüdür. O nedenle, ceza hukukunu vurgulayan özellik ulusallığıdır, b) Bugün “ Ulus Devleti” giderek ortadan kalkmaktadır. Kısa bir süre sonra tüm dünyada tek egemen, tek devlet olacaktır. O gün geldiğinde ceza hukukunun ulusallık niteliği kalmayacaktır, c) Ceza hukukunu Devletin iradesinin tezahürü görmek, gerici ve ayrıca tutucu bir düşüncedir. İnsan hakları önündeki en büyük engel Devlettir ve Devletin hukuku ceza hukukudur. Ulusal hukuk olan ceza hukuku ortadan kalktığında, insan hakları en üstün düzeyine ulaşacak, dolayısıyla insan, hiçbir sınırlama olmadan düşündüğü, inandığı, istediği gibi yaşayacaktır.
32. Nedensel, araçsal, normatif bilimler ayırımında, formel bir bilim olarak, Matematik veya Mantığın, a ) Hukukî düşüncede yeri yoktur, çünkü hukukun kendisi zaten mantıktır. Böyle olunca, Mantıktan ayrı olarak, bir de hukukçunun kullandığı, hukuka ait bir Hukuk Mantığı vardır, b ) Nasıl diğer bilimlerin, ör. fizik, kimya, tarih vs., kendilerine ait bir mantıkları yoksa, yani Mantık yanında ondan başka bir de Fizik Mantığı, Kimya Mantığı, Tarih Mantığı yoksa, aynı şekilde, mantık yanında ondan başka bir Hukuk Mantığı da yoktur. Hukuk bilimi, tıpkı öteki bilimler gibi, Mantığı kullanmaktadır, c ) Hukuk, özgün bir bilimdir, insanlık kadar eskidir. Hammurabi’den bu yana o kadar kristalize bir hale getirilmiştir ki, artık mantığa ihtiyacı yoktur.
33. Türk Hukuk Düzeninde suç ve cezanın kaynağı Kanundur ( Ay. m.38, CK. m.2 ).a ) Böyle olunca, Anayasa da bir “kanun” olduğundan, ceza hukuk düzeninde, ayrıca müeyyidesi Anayasa’da gösterilen “Anayasal suçlar” vardır, b ) “Anayasal suç”, yahut kiminin ifadesiyle “Anayasa suçu” ifadesi ceza hukukunda ifadesini bulan bir düşüncedir, c) Ceza hukukunun kaynağı kanundur. Kanun kaynağını Anayasa’dan alır. O nedenle, ceza kanunları, Anayasa’ya aykırı olamazlar. Böyle olunca, Ceza hukuku, hukuku olduğu Devletin Anayasasının koyduğu değerlerin teminatıdır.
34. Nedensellik bağını açıklayan düşüncelerden, a ) Şart nazariyesinde, kanunun yasakladığı neticeyi meydana getirmeye uygun şart, neticenin nedenidir, b ) Uygun sebep nazariyesinde, geriye doğru gidildiğinde, neticeyi meydana getiren her şart, neticenin nedenidir, c) Beşeri nedensellik düşüncesi, ne şart ne de uygun sebep düşüncesini inkâr eder. Ancak, onlardan farklı olarak, bu düşünce, hukukta nedenselliği, beşeri iktidarla, yani insanın egemen olduğu alanla sınırlı tutmakta, dolayısıyla insanı, iktidarını aşan neticeden sorumlu tutmamaktadır.
35. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1954 yılında imzalayarak yürürlüğe koyduğu, ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bireysel yargısı kabul edilinceye kadar her nedense kimsenin ilgilenmediği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, a ) Ceza normunun aslî, doğrudan kaynağıdır, b ) Ceza normunun talî, dolaylı kaynağıdır, c) Hukuk düzenimizde kaynaklık değerine sahip değildir, sadece bir bildiridir, dolayısıyla bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
36. Avcı A, bir kış günü avdan dönerken yolu üzerindeki kır kahvesine uğrar. Silahını emniyete almadan masanın üzerine kor ve barda, ısınmak için, kendi aleminde bir duble viskisini içmeye koyulur. Kahvede başka insanlar vardır. Bir ara iki kişi karşılıklı atışmaya başlarlar. Bunlardan biri, kaşla göz arasında, masada bulunan silahı alır, başkaları engel olma imkânını bulmadan, silahı ateşler, arkadaşı ölür ( örnek olay Antolisei’ e aittir ). a ) A, ölümden sorumludur, çünkü, her şart eğer neticeyi meydana getirmede eşit değere sahipse, A’nın silahını omzunda tutmak yerine, üstelik bir de emniyetini açık bırakarak masanın üzerine koymuş olması, neticeyi meydana getiren bir şarttır, dolayısıyla neticenin nedenidir, b) A, silahı kullanarak arkadaşını öldüren kimse yanında ölümden sorumludur, çünkü insanlığın genel deney kuralları karşısında, A’nın silahını emniyetini açık bırakarak insanların bulunduğu bir yerde başkalarının alıp kullanabileceği bir biçimde koyması, ölüm sonucunu doğuran uygun nedendir, c ) A, ölüm neticesinden sorumlu değildir, çünkü silahı masadan alarak kullanan kişinin öldürme fiili A’nın iktidar alanı içinde olmayan, onun fiilinden tamamen bağımsız bir fiildir, dolayısıyla burada A’nın fiili ile ölüm neticesi arasında nedensel bir bağ bulunmamaktadır.
37. Kesintisiz ( mütemadî ) suç; a ) neticenin tabiatçı anlayışında neticeli bir suçtur, neticenin normatif anlayışında neticesi harekete bitişik bir suçtur, b ) yapısı gereği olarak, hareketin yapılması ile birlikte, neticenin meydana geldiği suç türüdür, c ) hareketle birlikte ortaya çıkan hukuka aykırılığın, failin iradesi ile veya iradesin dışında bir neden ile kesintiye uğrayıncaya kadar, her an yeniden tekrarlandığı, yani kesintisiz olarak devam ettirildiği suçlardır. Bu suç türünün en tipik örneği, Kanunun 109. maddesinde öngördüğü “ Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçudur.
38. Suçun, -madem fiilsiz suç olmamaktadır, öyleyse- fiilin, dolayısıyla hareketin tekliği-çokluğu söz konusu olduğunda, a ) birden çok hareket “hemzaman” olduğunda, yani kesintisiz olarak tekrarlandıklarında, hareket tektir, b) Birden çok hareket, farklı zamanlarda yapılmış olsalar bile, bir suç plânının gerçekleştirilmesi cümlesinden olarak gerçekleştirildiğinde, hareket tektir, c ) Hukukta, fizik dünyadan farklı olarak, birden çok hareket, aralarında zamanda birlik ve amaçta birlik olduğunda, tek bir hareket sayılmaktadır.
39. TCK’nun 102, 213, 220, 225, vs, maddelerinde yer alan suçlar, a ) Zarar suçudurlar, b) Zarar tehlikesi suçudurlar, c ) Salt tehlike suçudurlar.
40. TCK’nun 170, 179, 181,183, 194, vs, maddelerinde yer alan suçlar, a ) Salt tehlike suçlarıdırlar, b ) Zarar tehlikesi suçlarıdırlar, c ) Zarar suçlarıdırlar.

SINAV SORULARINI HAZIRLAYANLAR:


Prof. Dr.Zeki Hafzoğulları

Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı

Günal Kurşun

Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi



BAŞARILAR DİLERİZ.




Yüklə 48 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə