Makedonya’da 6, 7 ve 8. Sınıf Türkçe Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı-Türk Algısı
[813]
Savaşının genel manada sebepleri üzerinde dururken yine Osmanlı Devletinin
mevcut durumuyla alakalı izahat yapılmadan savaşın başlangıcı itibariyle
Almanya ve Avusturya-Macaristan’la beraber olduğu izlenimi verilmiştir
(Ristovski ve diğerleri, 2010: 6-7).
Ancak bu durum mutlak bir açıklamaya ihtiyaç duymaktadır. Çünkü
Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşının başlayacağı sırada Trablusgarp Savaşı ve
hemen sonrasındaki Balkan Savaşlarından yeni çıkmıştır. Ayrıca bu savaşlarda
uğradığı yenilgilerden dolayı da büyük toprak parçalarını kaybetmiştir. Bu
durum Osmanlıların hem askeri hem de siyasi etkisizliğini bir kez daha ortaya
koymuştur. Ayrıca Osmanlılar savaşın başlangıcında seferberlik ilan ettiği gibi
bir taraftan da tarafsız olduğunu her iki gruba da resmen bildirmiştir (Renouvın,
2004: 293). Ancak Osmanlılar bir yandan askeri ve siyasi düzenlemelerini
yapmaya çalışırken diğer yandan da olası savaşta siyasi yalnızlıkta kalmamak
için bazı diplomatik girişimlerde de bulunmuştur (Uçarol, 2000: 465-466).
Nitekim Osmanlı Devleti savaş öncesinde İngiltere, Fransa, Rusya ve
Bulgaristan ile birlikte hareket etmek istemiş ve bu doğrultuda bazı girişimlerde
de bulunmuştur. Örneğin Hakkı Paşa’nın İngilizlerle görüşerek onlara Basra ve
Güney Arabistan’da nüfus bölgeleri, Fırat ve Dicle nehir taşımacılığında
imtiyaz, Bağdat ve Basra mahalli tren inşa imtiyazı verdiği bilinmektedir.
Ayrıca Fransa ile de Maliye Nazırı Cavid Bey ve Cemal Paşa bazı görüşmeler
yapmıştır. Bu görüşmelerde Suriye’de ulaşım işleri, yeni tren ve liman
imtiyazları, Sivas-Samsun-Erzincan-Harput-Diyarbakır arasındaki demiryolu
inşası ve 35 milyon altın borç para alınması sağlanmıştır. Rusya ile de Talat
Paşa görüşmüş ancak Ruslar da hem İstanbul ile boğazlar üzerindeki emelleri
hem de Osmanlıların Alman askeri heyetleriyle dirsek temasında olduğu
gerekçeleriyle teklifleri geri çevirmiştir (Yalçın ve diğerleri, 2005: 73-75).
Bulgaristan’ın teklifi üzerine bir ittifak girişimi de 1913 yılı yaz aylarında
İstanbul’da yapılmıştır. Bulgaristan bu teklifinde özellikle Balkan savaşlarında
kaybettiği toprakları geri kazanabilmeyi düşünürken, Osmanlılar da kaybettiği
Yunan adalarını geri alabilmek ümidinde olmuştur. Ancak bu girişim de
sonuçsuz kalmıştır (Armaoğlu, 2005: 107). Tüm girişimleri sonuçsuz kalan
Osmanlı Devleti bir bakıma da mecburiyet ve hükümetindeki bazı Alman
hayranlarının da gayretiyle Almanya’nın yanında yer almak zorunda kalmıştır
(Sarçelik, 2007: 174). Kitapta Osmanlıların savaşa girmesi noktasında bu gibi
önemli bilgiler verilmediği için de Osmanlının ittifak girişimlerine İngiliz,
Fransız ve Rusların ret cevabı verişinin arka planındaki asıl gerçek olan savaş
Selçuk Ural
[814]
sonrasındaki Anadolu topraklarını bölüşme heves ve isteği de ortaya
konulamamıştır.
Öğrencilerin Osmanlıların I.Dünya Savaşındaki tercihleri ve durumunu
daha iyi anlayabilmeleri açısından İtilaf grubundaki ülkelerin daha savaşın
başlarında yaptıkları ve temelinde Osmanlı İmparatorluğunu paylaşmak olan
gizli anlaşmalardan da kesinlikle söz etmek gerekir. Ancak kitapta 1915’teki
İngiliz-Fransız-Rus anlaşmasıyla boğazların başlangıçta Ruslara bırakılması,
1915’deki Londra Anlaşmasıyla Antalya ve civarındaki Akdeniz havzasının
İtalya’ya ayrılması, Temmuz 1915-Mart 1916’daki McMahon Mutabakatıyla
Arapların Türklere karşı bağımsızlık isyanları desteklenerek Suriye, Mersin ve
İskenderun bölgeleri haricinin Araplara ayrılması, 1916’daki İngiliz-Fransız
Sykes-Picot anlaşmasıyla Suriye, Irak ve Anadolu’nun güneyinin İngiliz-
Fransız bölgesi sayılması, 1916’daki İngiliz-Fransız-Rus Petrograd
Protokolüyle Rusya’nın Sykes-Picot anlaşmasını kabul etmesine karşılık,
boğazlar bölgesine ek olarak Trabzon’a kadar Doğu Karadeniz kıyıları ile
Erzurum, Van ve Bitlis’in bırakılması, 1917’deki İngiliz-Fransız-İtalyan Saint-
Jean de Maurienne anlaşmasıyla da Konya, Aydın, İzmir’in İtalyanlara (Akçam,
1999: 332, Aybars, 2005: 66-67; Gül, 2006: 42-43; Helmreich, 1996: 3, Uçarol,
2000: 493-498) bırakılmasını öneren gizli anlaşmalardan hiç bahsedilmemiştir.
Böylelikle bu hususta sadece Osmanlı Devletinin I.Dünya Savaşından mağlup
ayrılan devletlerden sayıldığı ve Paris Barış Konferansında öne sürülen Versay,
Sen-Jermen, Nöyyi, Triyanon, Mondros ve Sevr gibi ağır şartlar içeren
anlaşmaların altına imza attığı aktarılmıştır (Ristovski ve diğerleri, 2010: 6-8).
Oysaki Paris Barış Konferansında İtilaf Devletleri grubu Osmanlı topraklarının
paylaşılması hususunda anlaşmazlığa düştüğünden dolayı Osmanlının
paylaştırılmasını konu alan anlaşmazlıklar çözüme kavuşmamıştır (Tunçay ve
diğerleri, 1995: 58).
Yine I.Dünya Savaşının sonuçları sadece Makedonya özelinde
değerlendirilirken, Osmanlı Devleti’ne dair hiçbir çıkarım yapılmamıştır. Ancak
kitabın ileriki sayfalarında Osmanlıların Balkanlardan çekilmesi sonrasında
Makedonya’da Makedon dilinin kullanılamaması, şenlik ve ölüm
merasimlerinin bile yapılamadığından yakınılmıştır (Ristovski ve diğerleri,
2010: 47). Sadece bu durum bile I.Dünya Savaşı sonuçlarının bir tek
Makedonya özelinde değerlendirilmesinin eksikliğini ortaya koyarken, esasen
Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren bu savaş ve sonuçlarının doğrudan Makedon
halkının yaşayış ve özgürlüğünü de olumsuz etkilediği gerçeğini de gözler