T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 0,61 Mb.
səhifə5/7
tarix25.06.2018
ölçüsü0,61 Mb.
#51112
1   2   3   4   5   6   7


Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi verildi: “Değerli Başkanım Sayın Üyeler hakkımda açılan iddianamede sözde örgütün hukuk departmanının üyesi olarak suçlandığımı biliyorum. Bu suç isnat ediliyor. Daha doğrusu sözde örgüt içerisinde bana verilen vazife bir hukukçu olarak herhalde mesleğimden olsa gerek hukuksal çalışmalarımdan mütevellit sözde örgütün hukuk departmanının üyesi. Nitekim iddianamenin 1. cildinin sayfa 116’sında şu açıklama var; hukuk departmanı başlığı altında, şahsımın Nusret Senem’in ve Fuat Turgut’un hukuk departmanını oluşturduklarını, örgütün tüm faaliyetlerini hukuk kuralları çerçevesinde yapılması için gerekli yasal zemini oluşturmaya çalıştıkları. Örgütün amacı doğrultusunda gerçekleştirilen tüm eylem ve faaliyetlere ilişkin davaları meccanen takip ettikleri anlaşılmıştır cümlesi var efendim. Ayrıca iddianamenin benimle ilgili bölümün 3. cildi 1860. sayfasında da Lobi Aralık 1999 Belgesi konmuş. Burada da yine şahsıma uyarlanarak hukuk departmanı 1 başkan ve 5 yardımcıdan oluşmaktadır. Organizasyonu girişim ve faaliyetlerini mevcut yasaların hukuksal temeline dayandırılabilmesi çalışmalarını yürütür. Bu departmanda yer alacak personel hukukçulardan oluşacaktır ve nitekim bu departmanda yer alan üyeler olarak ilk iddianamede 3 hukukçu olduğundan 3 hukukçuda bu departmanda gösterilmiş. Daha sonra gözaltına alınıp tutuklananlarla beraber bu sayı 6’ya ulaştırılmıştır. İlk iddianamede az önce saydığım isimler 2. iddianamede de buna ilaveten Yusuf Erikel, Emcet Olcaytu ve Levent Temiz isimlerine rastlıyoruz. Tabi diğer hukukçularda olmakla beraber o diğer hukukçulara avukat olanlara veya avukatlık faaliyetini yapmasa da hukuk fakültesinden mezun olanlara bu departmanda her nedenle yer verilmemiş. Burada dikkatimizi çeken husus Değerli Başkanım, Sayın üyeler şu cümle çok önemli; örgütün tüm faaliyetlerini hukuk kuralları çerçevesinde yapılması için gerekli yasal zemini oluşturmaya çalıştırdıkları. Eğer bu cümleyi biz doğru olarak algılayacaksak bir hukukçu olarak ben şunu algılıyorum bu örgütün tüm faaliyetleri hukuk kuralları çerçevesinde yürüyecektir. Diyeceksiniz ki bu bölümün dışında cebir ve şiddet kullanılarak baskı, sindirme, tehdit, yıldırma, korkutma buna benzer yöntemlerinde bu örgüt tarafından sözde örgüt tarafından kullanılacağı zaten benimsenmiş derseniz sadece şu olaya bakmayın derseniz bu anlayışı kabul etmek mümkün değildir. Çünkü iddianamenin kendi içerisinde bir bütünlük taşıması bir insicama sahip olması dengeye ulaşması lazım. Ben bu cümleden çok açık bir şekilde örgütün tüm faaliyetlerini hukuk kuralları çerçevesinde yapılması için gerekli yasal zemini oluşturmaya çalıştıkları. Diye bu cümleyi algıladığım nokta şudur, bu örgüt bütün faaliyetlerini hukuk kuralları çerçevesinde yapacaktır. O zaman bizim 3713 sayılı yasanın 1. maddesindeki terör tanımlamasına 7. maddesindeki terör örgütü tanımlamasına gitmemize mahal kalmayacaktır. O zaman bu örgüt mademki bütün faaliyetlerini hukuk kuralları içerisinde yürütecektir bir dernek, vakıf, sendika ve benzeri bir oluşumdur, hukuksal bir oluşumdur ama terör örgütü değildir. Bir sivil toplum kuruluşudur doğrudur olabilir ama asla terör örgütü olarak nitelendirilemez. Bu cümle dahil çok açık bir şekilde iddianamede büyük bir dengesizlik olduğu ne dediği anlaşılamadığı bir fikir bütünlüğünün oluşamadığı anlaşılmakta. Bunun sebebi olarakta ben şunu görüyorum, bu iddianame parça parça hazırlandı. Her bir bölümü ayrı kişiler tarafından hazırlandığından bu tür dengesiz, anlamsız, bütünlük taşımayan bir yığın haline dönüştürüldü. Sözde örgüt olayını bir kenara atarsak, benim burada bana verilen vazife kişi olarak Değerli Başkanım tamamen hukuksal bir faaliyet. Çok açık bir ikrar var bütün eylem ve faaliyetlerim benim hukuksal çerçeve içerisinde görülüyor. O zaman şu soru akla geliyor, son derece mantıklı olarak mademki ben bir hukukçu olarak bütün faaliyetlerimi hukuk kuralları çerçevesinde tanzim ediyorum. Peki, o zaman Türk Ceza Kanununun 313. maddesindeki suçu nasıl işleyeceğim? Lütfen bunu ciddi olarak kendimize soralım. Çünkü 313. maddede zaten yol ve yöntem olarak hukuk dışı yol ve yöntem benimsenmiştir. Orada açık bir şekilde hükümete karşı halkın silahlı isyana tahrikinden bahsedilmiştir. Halkın silahlı isyana tahriki yöntem olarak cebir ve şiddet unsurunu barındırır, hukuk dışı yöntemleri barındırır. Ama iddianamenin başından itibaren benimle ilgili bölümde dahil hiçbir şekilde benim hukuk kurallarının dışına taştığım söylenmiyor sürekli olarak hem şahsımın hem de sözde örgütün faaliyetlerini hukuk kuralları çerçevesinde tanzim ettiğim bu yönde çalıştığım söylenmektedir. Bu anlamda, bana atfedilen hadisede ben kesinlikle Sayın iddia makamının söylediklerine göre hukuk dışı yol ve yöntemleri benimsemediğim anlaşılmaktadır. Bu haliyle 313. madde benim açımdan işlenemez bir madde olarak ortaya çıkıyor. Bu son derece önemli bir husustur açıkça iddia makamının ikrarıdır. Kaldı ki birazdan 313. madde kapsamında gerek maddi unsurları gerek suçun diğer unsurları açısından bana isnat edilen eylem ve fiillerimin asla uygun olmadığını ifade edeceğim. Ama iddianamenin bir bütünlüğü içinde şahsımla ilgili bölümde dahi genel bölümde de dahil şahsıma atfedilen hadise hukuksal faaliyetler ise. Yani meşru yol ve yöntemlerin tespiti ve tayini ise benim 313. maddedeki suçu işlemem madden mümkün değil. Bana bu suç isnat edilemez, hukukçuların dışında yani bu yol ve yöntemlerin dışında çalışan kişiler için sözde örgütün diğer üyeleri için pekala yapılabilir. Yani hukuksal bütünlük içerisinde düşünce içerisinde bu makul gelebilir. Ama bana eğer bu şekilde siz bu örgütün faaliyetlerini hukuk kuralları içerisinde tanzim etmeye çalışıyorsunuz, bu yoldan hukukun dışına taşmıyorsanız diyorsanız o takdirde beni 313. maddeden kesinlikle suçlamanız imkansız anlayışı ortaya çıkıyor. Bu hususun özellikle Sayın Değerli heyetin bir defada daha duymasını özellikle istirham ediyorum. 313. madde benim açımdan bu isnatlarla Sayın iddia makamının benim hakkımda kullanmış olduğu şu cümlelerle benim açımdan işlenemez bir suç konumundadır. Açık bir ikrar vardır bu anlamda. Değerli Başkanım az önce ifade ettim hukuk departmanında 1 başkan 5’te başkan yardımcısı ifade edilmiş lobi bölgesinde. İddianamede başkan ve başkan yardımcıları olarak böyle bir görev ayrımı yapılmamış iddianame içerisinde muhteviyatında ve bugüne kadar hukuk departmanında yer alan bütün kişiler tahliye oldu. Sadece ve sadece ben kaldım. Ortada başından itibaren örgütsel bir suç olmadığı inancıyla zaten bu tahliyeler doğrudur, zaten baştan yapılmaması gereken hadiselerdir. Ancak 6 kişilik hukuk departmanında 5 arkadaşımızın eğer kendilerine isnat edilen suçlara baktığımızda bir kısmının bana atfedilen suçlarla aynı bir kısmının ise daha ağır olduğu anlaşılıyor. Tek tek söylememe muhal yok 313. maddeden suçlanan arkadaşlarımız hukukçu arkadaşlarımızda var. Daha ağır suçlarla da suç isnadı yapılan arkadaşlarımızda var. Bu anlamda benim tutuklu kalmam diğer arkadaşlarımızın tahliye edilmesi eşitlik kuralına aykırıdır. Çünkü aynı şartlarda bulunan kişilere eşit şekilde muamele edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu ayrımın sizlerce adil bir şekilde yapılacağına inancımda tamdır. Elbette ki diğer arkadaşlarımızın tahliyesine sevincimiz hukuki anlamda da katılışımız kesinlikle farklı bir şey düşünmüyorum. Ama benimde diğer arkadaşlardan farklı bir noktadan farklı bir suç isnadı farklı bir olayım olmadığından ötürü bu noktada da tahliyemin Değerli heyetçe dikkate alınmasını arz ediyorum. Değerli Başkanım bundan önceki sunumumda, son olarak devam ettirmekte bulunduğum davalarla ilgili bir karar sunmuştum. Nitekim açmış olduğum bu davalarla ilgili iddianamede şahsıma yapılan suç isnatları vardı. Örneğin yine 1863. sayfanın 4. paragrafında şu cümleyle suçlanıyorum; şüpheli Kemal Kerinçsiz örgütün amacı doğrultusunda hukuk alanında yapılması gereken faaliyetleri bizzat yürüttüğü tazminat davalarının açılması vesair gibi davaları örgüt adına takip edip yürüttüğü. Yine bir alt paragrafında 5. paragrafta örgütün Orhan Pamuk’la ilgili davaların, duruşmaların örgüt adına takip ettiği gibisinden birtakım tazminat davaları açmamla suçlandığım vaki. Değerli Başkanım bu davaların ki birçok davada vekil sıfatıyla davaları yürütmüşümdür. Çok az bir kısmında asil sıfatımda vardır diğer asillerin yanında eğer bu davalar sözde örgütün davası olarak nitelendiriliyorsa ilk akla gelen hadise davacıların tümünün sözde örgüt üyesi olması gerekir. En azından davacıların önemli bir kısmının bu sözde örgüt üyeliği araştırılması benimle ilişkileri konumlandırılması ortaya çıkarılması gerekir. Çünkü açık isnat şu; bu tazminat davaları sözde örgüt adına açılıyor, davayı açan vekil sıfatıyla benim. Siz asilleri bir kenara bırakıp onların sözde örgüt üyeliğini araştırmadan vekile sözde örgüt üyesini verirseniz burada bir mantıksızlık ortaya çıkar. Bakıyoruz iddianamede böyle bir araştırma yoluna gidilmemiş bırakınız böyle bir araştırma yoluna gidilmesini, bu davaların herhangi birinin tek bir kararı bile celp edilmemiş. O zaman bu iddianın doğrudan doğruya gazete haberlerinden yapılan alıntılarla suçlama yoluna gidildiği anlaşılmaktadır. Çünkü tazminat davaları diyor. Peki, soruyorum benim eklerimde açmış olduğum tazminat davalarımla alakalı bir satır bir dilekçe var mı, bir bilgi var mı? Herhangi bir dosya celbi var mı? Yok. Peki, Sayın iddia makamı bu tazminat davalarına nereden ulaşmışlar? Yani iddianame öyle bir düzenleniyor ki tamamen internet bilgileriyle, tamamen gazete haberleriyle o anda o iddianameyi yazanın sanıklara bakış açısıyla düzenlenen mücerret genel bilgilerle donanımdan her türlü donanımdan eksik bilgilerle hazırlanıyor. Yani davayı açan aslında normal (1 kelime anlaşılamadı) sözde örgüt üyesi olması gereken kişiler bir kenara bırakılıyor. Ama vekil sözde örgüt üyeliğiyle suçlanıyor. Burada da hukuki düşüncenin ne kadar yanlış ve sakat olduğu ortaya çıkıyor. Tabi benim açtığım davaların hemen hemen tamamında, büyükçe bir kısmında hatta şehit aileleri gaziler bu kişiler başvurdu. Bunlarda sorgulansa çok rahatlıkla bu davaların sahibinin kendilerinin olduğunu kendi istek ve iradeleriyle bu davaların açıldığını ve davaları da başından sonuna kadar takip ettiklerini bilgisi dahilinde vekil müvekkil çerçevesinde bu davaları tarafıma tevdi ettikleri ortaya çıkacaktır. Ben burada iddia makamının tamamen eksik bir bilgiyle bu düzenleme yoluna gittiğini ifade etmek için bu konuya açtım. Diğer taraftan yine iddianamenin 1864. sayfasında şöyle bir suçlama var. Şahsımın iştirak ettiği davalarda ülkemizde insanları etnik ayrımcılığa sevk ettiğim, Ermeni, Türk düşmanlığını körüklediğim yurtiçi ve yurtdışında ülkemizin imajını zedeleyecek çirkin manzaraların oluşmasına yol açmakla suçlanmışımdır 1864. sayfasında. Oysa 15 gün kadar önce yayınlanan en son Yargıtay Genel Kurulu kararından sonra direnmenin ortadan kaldırılan genel kurul kararından sonra mahkemenin vermiş olduğu kabul kararlarında şu okuyacağım paragraf iddia makamının da bu iddialarının ne kadar gerçekdışı ve yanlış olduğunu ortaya koyacaktır. Mahkeme kararının Şişli 3 Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/507 sayılı dosyasından verilen karardan bir paragraf okuyorum. Gerçekten davalının İsviçre’de 5.02.2005 tarihinde yayınlanan Das Magazin isimli dergide Türkiye’de ise Aktüel Dergisinin 23.02.2005 tarihli nüshasında yayınlanan röportajda burada 30 bin Kürt öldürüldüğü 1 milyonda Ermeni ve neredeyse kimse bundan söz etmeye cesaret edemiyor şeklindeki sözlerinin röportajın tamamını birlikte değerlendirildiğinde; tarihi olarak gerçekliği kanıtlanmamış bir konuda sayıda belirtilerek adeta Türk milletinin soykırımcı gibi gösterilmesi suretiyle Türk milletinin manevi şahsiyetine, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu, Türk milletinin alenen aşağılandığı sonucuna ulaşıldığından Türk milletinin birer ferdi olan davacıların manevi tazminat istemlerinin yerinde olduğu davalı tarafın aksi yönde savunmalarının yerinde olmadığı belirlenmiştir. Ayrıca ek olarak şunu söylüyor mahkeme; davalının sözlerinin hem Dünya çapında hem de Türkiye’deki etkisi hak ve nezafet kaideleri göz önüne alınarak davacı tarafın manevi tazminat isteminin kısmen kabulü gerektiği sonucuna ulaşılmıştır diyor. Oysa görüyorsunuz ki iddianamedeki suçlanmam ne kadar farklı, şu kararda varılan sonuç ne kadar farklı ve tezat teşkil ediyor. İddianamede benim bu açmış olduğum manevi tazminat davalarıyla gerçekleştirmiş olduğum nedir? İddianameye göre Sayın savcıların iddialarına göre ülkemizde insanları etnik ayrımcılığa sevk ettiğim Ermeni, Türk düşmanlığını körüklediğim yurtiçinde ve yurtdışında ülkenin imajını zedelediğim. Oysa kararda tam aksine diyor ki sen milli değerleri sahipleniyorsun. Bu anlamda yapılan hakaretler senin şahsiyet haklarının bir parçası olan milli değerlere saldırıdır ve söz konusu saldırıda ülkenin hem Dünya çapında hem içeride imajını aslında bozan davalının bu hakaret teşkil eden beyanlarıdır ve bundan bu fert milletin ferdi olarak zarar görüyorsun ve manevi tazminatı hak ediyorsun diye. Yani ortada 4 tane Yargıtay kararından geçen ki 5. karar olarak nitelendiriyorum bu karardan sonra Sayın iddia makamının bu konudaki beyanlarının çok fazla itibar edilecek beyanlar olmadığı ve gerçek maddi gerçekliği de taşımadığı anlaşılmaktadır. Değerli Başkanım burada benim asıl tutuklu kalmamı isnat daha doğrusu yol açan maddelerden bana isnat edilen maddelerden bir tanesi 313. madde. Sözde örgüt üyeliği ve 313. Madde. 313. madde konusunda 2005 yılından sonra Yargıtay’ın bir uygulamasına rastlamış değiliz zaten bu 5, 6 yıllık süreç içerisinde 313. maddenin unsurlarının veya nasıl uygulanması gerektiği konusundaki içtihatları bugün için tespit etmek mümkün değil zaman itibarıyla yeterli bir zaman yok. 2005 yılından önce 313. maddenin uygulanmasında da sıkıntılar var bizim eski 765 sayılı yasamızın söz konusu 149. maddesi en az uygulanılan maddelerden bir tanesi olarak görüyoruz. Yoğun uygulanmasına 12 Eylül öncesinin hemen öncesinde ve sonrasında sıkıyönetim mahkemelerinden çıkan kararlar var. Yapmış olduğum araştırmada bir tek 2004 yılında Yargıtay’ın eski 149. maddenin uygulanmasını görüyoruz bir tek kararında. Fakat bu kararlara baktığımızda 313. maddenin vahim bir suç olarak ortaya çıktığını unsurlarında son derece ağır olduğu gözlemleniyor. Oysa sözde Ergenekon iddianamelerinde 313. madde adeta basit bir tahrik suçu olarak öngörülmüş ve bu şekilde uygulanma yoluna gidilmiş son derece basit sözde propaganda yöntemleri. Basit basın açıklamaları, basit telefon konuşmaları, dernek üyelikleri, dedikodular, bunlar bir ağır tahrik halinin ötesinde 313. maddenin maddi unsurları olarak görülmüş ve bu şekilde sanıklar suçlanma yoluna gidilmiştir. Bunun doğru olmadığı bir gerçek. Yani bu kadar vahim ciddi bir suçu tutup da adeta basit halkı kin ve düşmanlığa tahrik maddesinin ötesinde çok daha zayıf bir şekilde uygulamak burada başta beni olmak üzere birçok sanıkları mağdur ettiği bir gerçektir. Çünkü sizler tutukluluğun devamına ilişkin kararlarınızda isnat edilen suçtan kalkıyorsunuz ve isnat edilen suçunda 313. madde olduğu katalog suçlardan olduğu vahim bir suç olduğunu dikkate alarak tutukluluğun devamına karar veriyorsunuz. Ve bu aşamada da bu suçun maddi unsurlarını her bir sanık açısından gerçekleşip gerçekleşmediği tartışması noktasında da olmadığımızdan gerçekten bu yanlış isnadın mağduru biz sanıklar oluyoruz. Sıkıyönetim mahkemesi kararları ve sonrası Yargıtay çıkar…. Yargıtay kararlarından yapmış olduğum çıkarımlarda. Değerli Başkanım Sayın Heyet 313. maddenin ne kadar ağır hallerde uygulanacağını açıkça görmekteyiz. Yüksek müsaadenizle ben bu konuda bazı tespitleri çıkardım Yargıtay uygulamasından onları sizlere sunmaya çalışacağım. Türk Ceza Kanununun 313. maddesinde yer alan isyana tahrik birçok kimseyi cebir ve şiddet kullanarak hükümete karşı gelmeye sürüklemek sokmaktır. Yasa koyucu isyana tahrik fiilinin silahlı yapılmasını öngörmüştür. İsyana tahrik fiilinin gerçekleşebilmesi için halkın silahlandırılmaya teşvikinin planlanması organize edilmesi gereklidir. Tahrik eylemin silahlı isyan çıkması amacına yönelik düşmanca davranışlar olduğu, basit propaganda niteliğindeki girişimlerin bu anlamdaki bir tahrik sayılamayacağı tahrikçinin silahlı olarak halkı isyana sevk etmesinin suçun oluşması için gerekli olduğu şüphesidir. Bunları efendim ben Yargıtay kararlarından, sıkıyönetim mahkemesi kararlarından cümle cümle çıkardım. Mahkeme kararlarını tek tek belirtmiyorum sıkıcı olmasın öbür taraftan da zaman almasın diye. Halk tabiri de isyanı gerçekleştirecek olan topluluğu ifade etmektedir. Bu topluluğun hükümetin görev ve yetkisini yok edebilecek ve böyle bir tehlikeyi doğurabilecek güçte olması gereklidir. Silahlı isyana tahrik edenden kasıt isyan öncesi hazırlık hareketlerini gerçekleştiren, düzenleyen planlayan, isyanın başlamasını temin eden, bunda etkin rolü olanlar anlaşılmalıdır. Bu maddede de bir bölge halkının hükümet kuvvetlerine silahlı olarak karşı gelmesi eylemi cezalandırılmıştır eski 149’u kastediyor ama unsurları itibarıyla aynı. İsyana tahrik eylemlerinin nitelik ve nicelik itibarıyla ciddi ve tehlike doğurduklarının kabulü gerekmektedir. İsyana tahrik fiilinin amaca yönelik sonucu elde etmeye uygun elverişli olması, elverişli vasıtalarla icra hareketlerine başlanması gerekir. Suça tahrik fiilinin gerçekleşebilmesi için fiilin hukuka aykırı vasıtalarla işlenmesi zorunludur. Bu suç hukuka uygun fiillerle işlenemez. En önemli tespitlerden bir tanesi çünkü iddianamede şahsımla ilgili 313. maddesinin suçlanmasında temel maddi unsur olarak katılmış olduğum birtakım etkinlikler veya organize etmiş olduğum etkinlikler, basın açıklamaları gösteriliyor. Oysa Yargıtay kararlarında sıkıyönetim mahkemesi kararlarında bu konuda benimsenen yol ve yöntemin mutlaka ve mutlaka hukuk dışı olması gerektiğini ifade ediyor. Kaldı ki benim iştirak ettiğim basın açıklamalarının tamamı hepsi, yasal izinlidir. Kişilerin ki Yargıtay kararları onu da açmış bazı noktalarda kişilerin korsan mitinglere katılması örgüt yayınları bulundurması, satması, dağıtması, örgüt propagandası yapması tahrik suçunu oluşturmaz diyor, maddi unsuru oluşturmaz. Suçun oluşabilmesi için silahlandırmanın yerelliği ve bireyselliği aşan nitelik ve genişlikte olması ve buna bağlı olarak halkın hükümete karşı silahlı çatışmaya yönelik tahrik edilmesi gerekmektedir. Faillerin eylemlerini münferit, dar kapsamlı ve mali nitelikte olmamalıdır. Suçun oluşabilmesi için tahrikin Anayasanın koyduğu meşru yolların dışında hukuka aykırı yol ve yöntemlerle ciddi tehlike yaratabilecek nitelikte olması gerekir. İsyan fiili birkaç kişi arasında cereyan edecek bir olay değildir. Eylem neticesinde bir bölge halkının hükümet kuvvetlerine karşı gelmesi eylemi cezaya bağlanmıştır. Yargıtay bu anlamda bir grubun hedef göstermeksiniz kahvehaneyi taraması olayını isyana tahrik kapsamında görmemiştir. Bu suçun oluşabilmesi için gayeye ulaşılabilecek kuvvet ve teşkilatlanmak şarttır. Kitlelere mal edilemeyecek muayyen bir kitleye yönelmeyen fiiller isyana tahrik suçunun konusu olamaz. Tahrik edilen topluluğun küçük kısmi ve fonksiyonun emniyeti bakımından tehlike doğurmayacak mahiyette olmaması gerekir. İsyan denilebilecek silahlı bir hareketi doğurmaya yetmeyecek çoğunluğun tahriki halinde 313. maddenin 1. fıkrasındaki suç gerçekleşmez. Tahrik hareketi amacına ulaşmasa bile doğabilecek hareketin hükümet fonksiyonlarını engelleyebilecek mahiyette olmalıdır. İsyan hareketi bir kuvvete karşı gelen diğer bir kuvveti ifade eder ve bu kuvvetler arasında mücadeledir. Ancak bu mücadelenin bariz vasfı hukuki ve normal usullerle kurallara uygun olmayışıdır. Bu bakımdan isyan kavramı zorunlu olarak hukukun inkarı başka deyişle hukuka aykırılığı kapsar. Oysa başından itibaren bana verilen bu iddianamede sözde görev hukuk kuralları içerisinde yapılan mücadele hukuk kuralları çerçevesinde örgütün hukuksal sınırlar içerisinde kalmasının sağlanması görevi. Bakınız ne kadar tezat teşkil ediyor. Bir yandan ben hukuk için mücadele edeceğim ama öbür taraftan da 313. madde hukuk dışı yol ve yöntemlerle halkı silahlı hükümete isyana tahrik ettiğim iddia edilecektir ki; bu tespit ve iddia arasındaki çelişki son derece barizdir. Bu tespitlerden sonra; bakınız 313. maddede neden suçlanıyorum? Yani benim iddianamemin bölümünde 313. madde kapsamında suçlanmamın maddi fiili. 4 tane maddi fiil sayılmış efendim bu maddi fiilleri sizin huzurunuza getirdiğimde az önceki tespitlerle karşılaştırdığımda gerçekten şahsımın 313. maddedeki suçla suçlanmamın mümkün olmadığı. Bu unsurların gerçekleşmediği somut olarakta ortaya çıkacak. Birincisi diyor ki yani siz 313’ü şundan ötürü işlediniz diyor Sayın savcılar. Efendim Satılmış Balkaş isimli bir kişi benim cep telefonuma aynen biliyorsunuz onu daha önce savunmalarımda da söyledim. Kemal Bey bazı vatandaşlar Genelkurmay Başkanının darbe yapamayacağı iktidarın ipini çekemez diyorlar peki kim çeker Orgeneral Erdal Ceylanoğlu ve Orgeneral Hasan Iğsız 2. Ordu Komutanı bu generallerden birisi olsa olurdu şeklinde bir mesaj göndermiş. Şimdi bu çekilen mesaj 313. maddenin maddi unsuru olarak algılanıyor iddia makamı tarafından. Peki, bu mesajı ben mi çektim? Hayır. Peki, çekilen mesaja benim katıldığım iştirak ettiğim ispatlanmış mı? Hayır, tam tersine ben tepki göstermişim tepki gösterdiğimde sabit böyle mesajlar çekme yanlış algılanır diye. İddia makamı aynen şöyle diyor bakınız nasıl yorum yapıyor orada? Bu yoruma buradan ulaşmak mümkün müdür sizin hukuki vicdanlarınıza bırakıyorum. Aynen yorum şöyle; şahsımın tespit edilmemiş ama yapmış olduğum başka zaman ve zeminlerdeki görüşmelerde askeri bir darbe yapılması gerektiği yönünde bir düşünce ve eylem ortaya koyduğum. Efendim bu mesaj çekiliyor bu mesaja binaen ben aynen yukarıda ifade ettiğim gibi başka zemin ve zamanlarda görüşmelerde askeri bir darbe yapılması gerektiği yönünde bir düşünce ve eylem ortaya koymuşum bu mesajda. Yani böyle bir mantıksızlık böyle bir hukuksuzluk olabilir mi? Hangi zeminde, hangi zamanda ben bu düşünceyi ortaya koymuşum, var mı somut bir iddianız? Şurada şu konuşmayı yaptın, şurada şu toplantıyı yaptın şu telefon görüşmeniz var, şu mailiniz var veya efendim size şöyle bir talimat geldi var mı böyle bir şey? Yok, peki nasıl böyle bir hayali sonuca varırsınız? Bir mesajdan kalkıp da benim darbe özentisi içerisinde olduğum veya böyle bir olayı istediğim buna yönelik çalışmalar yaptığım toplantılar yaptığımı nasıl çıkarabilirsiniz, mümkün müdür? Her şeyden önce ben nerede, hangi zamanda, hangi zeminde, kimlerle oturup bu darbe yapılması gerektiğine ilişkin görüşleri belirtmişim? Bunların hiç biri yok. Olmayan bir şey varmış gibi gösterip darbeyi savunduğumu iddia etmek ve bunu da Türk Ceza Kanununun 313. madde unsuru olarak göstermek hukukun inkarından başka bir şey değildir. Kaldı ki bu mesajı çekeni de ben hukukçu sorumluluğu içerisinde uyarmışım. Bu uyarımı bile efendim sözde örgüt içerisinde alınan bir tedbir olarak öngörülüyor. Uyarmasam kabul etti denilecek uyarsam tedbir aldın deniliyor. Peki, ne yapayım Sayın savcılarım söylesinler bana 3. bir yol var ise bunu göstersinler. Biri hatalı bir mesaj çekmiş olabilir, uyarıyorum, katılmıyorum, tasvip etmiyorum iradem yok. Böyle bir basit mesaj 313’ün unsuru olamaz. 2. olarak deniyor ki Sayın savcılarım 313’ü 1. fıkrasındaki maddi unsuru. Dursun Koç isimli kişi bana telefonda şunu söylemiş. Benim 12, 15 sene önce eski büromda 2 yıl süre kapıcılık görevi yapan eski müvekkilim, 20 yıllık tanıdığım eski müvekkilim duygusal bağlılığı olan bir insan. Baba biliyorsun ben hazır kuvvetim anında emret iş biter ben Ahmet Mehmet değilim sadece bu cümleyi almış. Ya sonraki benim konuşmam yok. Peki, benim ya sonraki konuşmamda bu konuşmanın ne olduğunu açıkça ortaya çıkarıyor televizyon programlarına gidiyorum geç vakitlerde saat birde ikide dönüyorum. O da duygusal olarak aman güvenlik sorunu olabilir bir sıkıntı olabilir televizyon konuşmaları var takip eden insanlar olabilir gibisinden bu anlamda tek başına gitme açısından söylediği sözcükler. Şimdi bu sözcüklere ben iştirak etmiyorum, ben söylemiyorum katılmıyorum bilakis tam tersine benim sonraki konuşmalarımda katılmadığımı da ifade ediyorum konuşmalarımdan açıkça çıkıyor. Siz bu konuşmayı 313. maddenin unsuru sayabilir misiniz? Mümkün mü, bu benim maddi fiilim mi? Hani bu konuşmaya bir cevabım olsa buraya yazsanız a bakın Kemal Kerinçsiz de buna katılmış bu böyle söylemiş ama o da ona katılmış iradesi var dese tamam. Hem konuşmamı kesiyor hem de böyle bir iradeyi de belirtmiyor. Bunun hukuki vicdan içerisinde kabullenmek, hukuki ölçüler içerisinde tasvip etmek elbette mümkün değil. Efendim 3. unsur olarak şu gösteriliyor; deniliyor ki Vatanseverler Güç Birliği Derneği isimli bir tüzük bulunmuş benim bilgisayarımda. Milli Güç Birliği Derneğinin ismini değiştirmişiz Vatanseverler Güç Birliği koymuşuz bu 313. maddenin 1. fırkasındaki suç unsuru olarak kabul ediliyor. Ben avukatım benim kendi kurduğum kurucusu olduğum veya üyesi olduğum bir derneğin ismini değiştirerek dip tüzük olarak gelen herhangi bir müvekkilime veya bu konuda benden yardım talep eden bir insana ismini değiştirerek bu dernek tüzüğünü bu şekilde kullanabilirsin şekilde vermem tamamen mesleki bir çalışmadır. Bırakınız mesleki çalışmayı avukat olmamı tamamen sosyal bir aktivitedir, bu derneğin isim itibarıyla diğer Ankara merkezli dernekle bir ilgisi yok ismi de farklı zaten. Gelen tüzüklerin farklılığı da ortaya çıktı. Bu anlamda mesleki ve sosyal bir çalışmanın bir yardımı yani bir dip tüzüğün verilmesi 313. madde kapsamında sayılabilir mi? Bu mümkün müdür? 4. olarak efendim, unsur olarak 313. maddenin suçu işlediğim iddia edilen şöyle deniyor; örgütün almış olduğu kararlar doğrultusunda sivil toplum kuruluşları ve derneklerin kurulmasına önayak olduğum. Soruyorum sözde örgütün talimatıyla hangi derneği kurmuşum, somut bir bulgunuz, deliliniz, herhangi iz emare belirti var mı? İddianamede yok. Sadece mücerret bir isnat genel bir suçlama. Sözde örgüt bana nerede, ne zaman vermiş bu talimatı bilakis tam tersine. 2 derneğin kuruluşunu büyük hukukçular birliğinin hep gündem maddelerine almışız, tartışmışız aylar boyunca bu gündem maddeleri sizlere sunuldu. Ya aylar boyuncu biz büyük hukukçular birliği derneğinde oradaki arkadaşlarımızla avukat arkadaşlarımızla tartışmışız bu 2 derneğin kuruluşunu bu bile bu 2 derneğin kuruluşunda kesinlikle kurucuların dışında bir iradenin olmadığının açık bir göstergesi. Bir tek delil bile yok bana gelen bir talimat herhangi bir şekilde elbet sözde terör örgütleri şirketler gibi çalışmaz. Onu kabul ediyorum ama delilsiz suçlama da olmaz bana bu konuda benim irademin farklı şekilde oluştuğunu gösteren başkaları tarafından o irademi yönlendirdiğini gösteren bir delilin ortaya konması lazım. Bir konuşmanın bir izin bir mesajın herhangi bir delilin yazılı veya sözlü yok böyle bir delil. Peki, o zaman nasıl suçlanabiliyorum, nasıl bana talimat veriyor, kim veriyor bu talimatı? Yine büyük hukukçular birliği aynı cümle içerisinde efendim 313. maddenin unsuru olarak sayılmış. Büyük Hukukçular Birliği, Büyük Güç Birliği ve Ayasofya Derneği gibi derneklerin kurucusu ve yöneticisi olduğu, dernek kurmak suç mudur? Dernek üyesi olmak 313. maddenin unsuru mudur? Anayasal haktır evrensel haktır. Anayasanın 33. maddesinde açık bir şekilde göstermiştir dernek kurmak herkes açısından serbesttir. Ve izne de tabi değildir. Peki, az önce Yargıtay kararlarını söyledim hiçbir hukuki yol ve yöntem 313. maddenin unsuru olamaz. Peki, bu dernekler hakkında bir kapatma kararı mı var bir tedbir mi var? Hayır. Peki, yasal olarak kurulmuş yasal olarak faaliyetini sürdüren bir derneğe üyelik nasıl suç unsuru olarak kabul ediliyor? Bu derneklerin etkili eylemlerde bulunması ve genişlemesi için gayret sarf ediliyor. Elbette bir dernek faaliyet gösterecek. Bir dernek niçin kurulur? Kamuoyunu etkilemek, yönlendirmek, siyasi iktidara mesaj vermek için kurulur. Bunun için siz eylem yaparsınız etkili eylemler kamuoyunu oluşturmak amacıyla o iradenizi ortaya koyarsınız demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır. Dernekler, sivil toplum kuruluşları kabul ettirirsiniz ettiremezsiniz demokratik bir mücadeledir bu. Ama maalesef bu iddianamede dernekler öcü gibi gösterilmiştir dernek üyelikleri. Suç işlersiniz ayrı o konuda takibat yapılır peki benim şahsım hakkında bir takibat var mı? Yok. Peki, nasıl gösterebilirsiniz dernek üyeliğini bir suç olarak hem de 313’ün unsuru olarak? Sözde örgütün propagandasını yapmak amacıyla 3.06.2005, 30.11.2007 tarihleri arasında 30 etkinliğe katılımcı ya da organizatör olarak iştirak ettiğim yine suç unsuru olarak kabul edilmiştir. Efendim söz konusu etkinliklerin hepsi yasal izinli. Bakın o yapılan 30 etkinliğin tamamında 1; Ermeni meselesi, 2, Kuzey Irak meselesi Türkmenler, Irak Türkmenleri meselesi. 3, Kıbrıs meselesi, 4, Dağlık Karabağ meselesi, 5, Batı Trakya meselesi bütün bu meseleler hepsi 88 yıllık Cumhuriyetin devletimizin ve hükümetin politikalarıyla uyumlu faaliyetlerdir. Bizim orada konuştuklarımızın hiç biri bir tek cümlesi bile devlet politikasının ötesinde bugüne kadar gelmiş olan bütün hükümetlerin tasvip ettiği politikalardır. Bizim söylediklerimiz devletin politikasının dışında değildir. Ne Dağlık Karabağ meselesinde ne Ermeni meselesinde ne de Batı Trakya meselesinde. O halde ben nasıl oluyorum da bu sözlerimle insanları tahrik etmiş oluyorum? İddianamede var mı? İddianamede diyor mu ki Kemal Kerinçsiz şu sözleriyle şu tahrik fiilini işlemiştir diye? Yok, genel bir suçlama etkinliği katılmıştır efendim 313’ün unsurudur böyle bir suçlamanın yapılması asla mümkün olamaz. Yine bu gösterilerde Türklük, Atatürk, vatan, bayrak sevgisi, milli değerleri öne çıkarıp istikrar ortamını bozmak, siyasi düşünceleri mezhepçiliği etnik kökeni ve dini kullanarak sağ-sol, Alevi-Sünni, laik-antilaik, Türk-Kürt, Müslüman-Hıristiyan ayrımcılık yaparak kin ve nefret tohumları atarak mevcut huzur ve sükunu baltalayarak muasır medeniyet seviyesine ulaşmaya ket vuracak ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesini önleyecek hak ve özgürlüklerinin gelişmesini engelleyecek demokrasinin yerleşmesine engel olacak hükümete karşı halkı ve TSK içerisindeki hiyerarşiye uymayan bir grubu kışkırtarak silahlı bir darbeye zemin hazırlamak olduğu iddia edilmiştir. Son derece genel mücerret beyanlar bunları toparlayacağım efendim az bir şey kaldı. Zaten bu etkinliklere katılan insanların sağ, sol diye bir kavram kabul etmeyen insanlar Kürt, Türk diye ayrımı kabul etmeyen insanlar, laik veya antilaik ayrımını kabul etmeyen insanlar. Bütün bu düşünceden olan insanların katıldığı etkinliklere nasıl böyle bir ayrım yapıldığı iddia edilebilir mümkün müdür? En önemli mesele efendim burada hiç ispat edilmeyen bir cümle geçiyor bakın güya bu etkinlikler yoluyla bu cümle önemli. TSK içerisinde hiyerarşiye uymayan bir grubu kışkırtarak silahlı bir darbeye zemin hazırlamak olduğu iddia edilmiştir. Yani bu etkinliklerle TSK’nin içerisinde güya resmi hiyerarşiye uymayan bir grup var. Bu grubu kışkırtmış oluyorum. Şimdi bu grup bu etkinliklere katılmış mı? Yok, böyle bir iddia yok. Peki, nasıl oluyor da bu etkinliklerden var olduğu iddia edilen bu etkinliklere katılmayan bu hiyerarşiye uymayan grup kışkırtılmış oluyor madden mümkün müdür efendim? Nasıl iletişim sağlanıyor da bu kışkırtma sağlanıyor? Yani benim beyanlarımın o gruba gittiğine ilişkin bir iddia da yok böyle bir grubun varlığı somut olarak ortaya koyulmuşta değil. Benim böyle bir grupla ilişkimde ortaya atılmış değil. Net bir şekilde söylenebiliyor mu? Evet, böyle bir grup var ve sizin bu grupla da ilişkiniz var işte bu ilişkilerinizi kanıtlayan şu telefon görüşmeleri şu tespitler efendim şu yazışmalar şu toplantılar var diyebiliyor mu? Hayır, veya bu gayri resmi hiyerarşiye tabi olmayan, uymayan herhangi bir kişiyle benim bir ilişkim olduğu söyleniyor mu? Biriyle herhangi bir irtibatım veya bir toplantı bu da söylenmiyor. Bütün bunlara rağmen 313. maddeye dayandırılarak suçlanmam hukuki vicdana sığan bir mesele değildir. Toparlıyorum Değerli Başkanım; şunu daha net olarak söyleyebilirim ki bir suçun oluşması için tahrikin cebir ve şiddet kullanılarak hükümete karşı gelmeye yönelik olmalıdır. Oysa tarafımdan hiç kimse cebir ve şiddet kullanmak suretiyle hükümete karşı gelme noktasında tahrik edilmemiştir bu konuda dosyada ne söylenmiş sözüm ne beyanım, ne yazım ne de başkaca hiçbir fiilim mevcut değildir. Suçun gerçekleşebilmesi için tahrikin silahlı isyana yönelik olması gerekir. Dosyada tarafımdan 3. kişilere karşı isyanın yapılması ve bu isyanın silahlı olması gerektiğine ilişkin tahrik teşkil eden hiçbir fiilim mevcut değildir. Tahrikin isyanı gerçekleştirebilecek nitelikte bir topluluğa karşı yapılması lazımdır ki tarafımdan ne bir kişiye ne bir topluluğa silahlı isyana tahrik teşkil edebilecek hiçbir eylemim ve sözüm beyanım olmamıştır. Bırakınız silahlı isyanı benim uhdemde çakı dahi çıkmamıştır, şiddet ve eyleme yönelik en ufak bir unsur bulunmamıştır. Yine herhangi bir sözde örgütsel doküman belge hiç biri. Yapılan etkinliklerde ne Ergenekon sözcüğü anılmıştır ne de böyle bir doküman bulunmuştur. Bütün bunların karşısında bu etkinlikleri 313’ün bir parçası olarak kabul etmek hukukun tamamen dışına taşmak anlamına gelecektir. Değerli Başkanım bir küçük açıklamam daha olacak çok özür diliyorum, Sayın savcımız dünkü beyanında bir avukatla telefonla irtibatım olduğunu söyledi, avukatın ismi de Aydın Mollaoğlu diye tabir etti. Buradaki tanığın kişisel ilişkileri olduğu ifade edilen telefon kayıtlarına baktığımızda ben bu Aydın Mollaoğlu isimli avukatı tanımıyorum fotoğrafından indirdiğim kadarıyla genç bir avukat arkadaşımız. Telefon kayıtlarına baktım 29 Mayıs’ta 13:09’da 18 saniyelik kendisi aramış, 13:12’de 8 saniyelik 2 telefon görünüyor ama bu kişiyi kesinlikle ben yüzünü hatırlamıyorum ne telefonla görüştüğümü ne de yüz yüze herhangi bir şekilde tanıdığımı şuanda hatırlamıyorum. Fakat benim telefon tapelerimde bir avukatla 8 saniye, 18 saniye gibi çok zor yani telefon açılıp kapatılması bile kısa sürede çünkü o zil sesi çalmaya başladı andan itibaren saniyeler başlıyor telefon tapeleri bu şekilde. Yani siz açmasanız bile burada görüşme olarak nitelendiriliyor o anlamda öncelikle ben şunu ifade etmek istiyorum; 18 ve 8 saniyelik bu görüşmelerin gerçekleşme ihtimali çok zayıf. Yani ben böyle bir görüşmeyi çünkü hiç hatırlamıyorum. Ha olabilir bir avukattır herhangi bir hukuki konuda beni aramışta olabilir. Ona da bir şey demiyorum ama bu kişiyle herhangi bir kişisel ilişkimin olmadığı bir gerçek çünkü sadece aynı günde hemen arka arkaya 18 ve 8 saniyelik görüşmenin dışında hiçbir görüşmem rastlanmadı. O anlamda da bu konuda beyanda bulunmak isterim herhangi bir şüphe ve tereddüt kalmaması noktasında. Değerli Başkanım burada Mehmet Ener dinlendi. Ancak bütün tanıkların HTS kayıtları getiriliyor Mehmet Ener’in HTS kayıtları gelmedi geçen celsede de yazılmamıştı özellikle o konuda bir arzım olacak Mehmet Ener’in telefon HTS kayıtları. Yine Osman Yıldırım’ın burada şöyle bir beyanı olmuştu ben hemen Star Gazetesine abone olmuştum demişti. Star Gazetesine abone olduğu tarih önem arz ediyor. Çünkü bu Osman Yıldırım’la, Mehmet Ener ilişkisi ve artı Tayyar Şamil ilişkisinin Star Gazetesi yoluyla sağlanma ihtimalinin de ben yüksek olduğuna inanıyorum. Bu anlamda cezaevi müdürlüğüne teskere yazılarak Osman Yıldırım’ın Star Gazetesine hangi tarihte abone olduğunun sorulmasını da davamız açısından faydalı olabilir diye düşünüyorum. Efendim bir de Şişli Asliye Ceza Hakimi Sayın Değerli Arkadaşım Hakkı Yalçınkaya’yla bir irtibatım olduğu iddia edilmişti davanın başında. Hatta bu konuda bakanlıktan soruşturma evrakları istenmişti, basından duyduğum kadarıyla söz konusu hakim hakkında da soruşturmanın yapılmasına muhal olmadığına ilişkin bir karar verilmiş. Eğer Değerli mahkemeniz bu kişiyle benim sözde örgütsel bağım olduğu kanaatini taşıyorsa bu soruşturmaya muhal olmadığına ilişkin kararında celbi tarafınızdan istenebilir. Bir de efendim son cümlem aştım biliyorum Değerli Başkanım; Değerli 2 üyemizin tutukluluğumun devamına ilişkin kararında şu 2 cümleyi daha sonradan ilave edildi bu cümleler; mevcut belgeler, raporlar ve bir kısım beyanlar diye bir cümle ilave edildi. Şimdi bakıyorum yani mevcut raporlar deyince sizler tabi bunu 16, 17 sanık hakkında toplam 25’e yakın tutuklu sanık hakkında veriyorsunuz. Her sanık hakkında rapor mevcut değil bu benim gerekçemde değil. O zaman şu suali sorabiliyorum acaba benim hakkımda bir rapor var mı ki bu rapor cümlesi yazılıyor. Yani eğer benim hakkımda hiçbir rapor yok ise hiçbir belge yok ise.”

Mahkeme Başkanı: “Her şey dosyada.”

Sanık Kemal Kerinçsiz: “Tamam efendim mutlaka ona tabi ona inanıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Bizde (1 kelime anlaşılmadı) olmaz.”

Sanık Kemal Kerinçsiz: “Ama böyle bir genel gerekçenin yani sanki her sanık hakkında rapor varmış her sanık hakkında belge varmış gibi bir genel gerekçe yazılmasının doğru olmadığı bir gerçek. Çünkü sanıklar hakkında mutlaka şahsileştirme ceza hukukunun en önemli prensiplerinden bir tanesi tutukluluğun devamı konusunda da zorunludur. Eğer benim hakkımda bir rapor yok ise bu karar yanlıştır eğer var ise bu raporda o zaman hangi rapor sorusu akla geliyor bu anlamda da ben bunun doğru olmadığı kanaatini taşıyorum Değerli Başkanım çok teşekkür ediyorum.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi verildi: “Sayın Başkanım bugün yine taleplerim ve heyetinizin kurumlardan istediği gelen cevabi yazılar doğrultusunda aynı zamanda da beyanlarım olacak.”

Mahkeme Başkanı: “Talepleriniz yazılı mı?”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Yazılı.”



Mahkeme Başkanı: “(1 kelime anlaşılamadı) vereceksiniz?”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Sayın Başkanım Sayın Heyet öncelikle 5 Mayıs 2011 tarihinde 3 nolu bir yazılı taleple cezaevinde dijital aygıtlarıma ki bunlar bir tane bir terabayt hard disk bir tanede 8 gigabayt flash disk olmak üzere kalem tarafından doldurulan mahkeme evraklarının olduğu dijital aygıtlardır. Bu konudaki talebimi geri çekiyorum. Çünkü cezaevi kendi planlamış oldukları faaliyet bittikten sonra bana söz konusu dijital aygıtları geri verdiler. Sayın Başkanım aslında konu şu; Başbakana suikast konusunda mahkemenizden talep ettiğim doğrultuda savcılıktan kovuşturmaya yer olmadığı kararının gelmesi gelen kararda 11. Ağır Ceza Mahkemesi Ankara'ya itiraz hakkımın olduğunun yazılması. Bunun üzerine avukatıma faks çekerek durumu bildirmem ve kendisiyle Kadıköy’deki adliyede görüştükten sonra geldiğim sırada görüntüleri yükleyeceğim yeni bir flash diskin bende olması nedeniyle bahane edilerek kurum tarafından bunlar temin ediliyor siz getiremezsiniz denmesi ve bu konuda hiçbir tebligatın yapılmamasına rağmen bahaneyle benden alındı. Aslında Perşembe günü benden alınan bu hard diskler bir sonraki Salı günü 11. Ağır Ceza Mahkemesine yapacağım itirazın ekine koyacağım Başbakana suikast iddiasıyla ilgili mahkemenize gelen heyetinize gelen delilleri alma imkanını kısıtlayarak benden hard diskleri ve flash diskleri almıştır. Sonradan da getirip tarafıma vermiştir. Yapılanlar sadece bunlar değil daha önce heyetinize bu konuda haklı olarak şikayette benimle beraber birçok sanık beyanda bulundu. Artık inanın tahammül edilebilecek seviyede değildir. Çünkü kendilerine mahkeme tarafından verilen evrakların olduğunu söylememe rağmen bana aynen şunu söylüyorlar. O zaman sizde dilekçe verin, kendinize ek savunma süresi isteyin diyebiliyor idarenin 2. müdürü. Sayın Başkanım daha öncede yine cezaevinde bulunduğum sırada gelen cevabi yazılarla ilgili olarak Başbakana suikast konusuyla ilgili olarak 4 tane daha yazılı talepte bulundum onların detaylarına girmeyeceğim heyetinizce onların yeterince irdelendiğini düşünüyorum. Ancak mahkemenizin istemiş olduğu İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yapmış olduğu açıklama 31 Ocak 2011 tarihli açıklama gönderildi denmesine rağmen bir televizyondan gelmemiş. TRT bu konuda çekim ve yayın yapılmadığını belirtmiştir RTÜK’te bu konuda bütün kanalları bütün televizyon kanallarını denetlemesini, kontrol etmesini ve elinde kayıtları olmasına rağmen bu kayıtları göndermemiştir. Sayın Başkanım iddianamenin 774. sayfasında düzeltiyorum 754. sayfasında Mehmet Zekeriya Öztürk’ün Ergenekon terör örgütü adına istihbari faaliyette bulunduğu siyasal iktidar ve TSK arasında bir çatışma ortamının oluşturulması için dezenformasyon amaçlı fişleme mahiyetinde bilgiler toplayarak kaos ortamı ve darbe zemini hazırladığı anlaşılmaktadır iddiası 4 adet köşe yazıma dayandırılarak buna ilave olarak 2 tanede haber bilgi notuna dayandırılarak yapıldığı yönündeki iddianame gerçeğinden yola çıkarak mahkemenizden talep ettiğim doğrultuda gelen cevabi yazılarda önce Vatan Gazetesinin söz konusu köşe yazılarının araştırıldığı ve mahkemenize gönderildiği. Bu yazıların hiç birisi hakkında daha önce yayınlandığı tarihlerde bir soruşturma yapılmadığı ve suç unsurunun olmadığı yönünde savcılık yazıları mahkemenize ulaşmıştır. Sayın Başkanım daha öncede iddianamenin 775. sayfasında ilk paragrafta e-mail görüşmelerinin içeriğinde şüphelinin ülkelerarası casusluk faaliyetlerinde bulunduğu muhtemelen Ergenekon dokümanındaki bu konudaki tecrübeli yabancı devletlerle işbirliği yapılması zorunludur şeklindeki hükmü istinaden şüphelinin diye devam eden bir iddia var hakkımda yine. Zamanında bu konuda heyetinizden yazılı talepte bulunarak 9 Mart 2009 tarihinde bu konuda ilgili kurumlardan uluslararası casusluk yapıp yapmadığım konusunda özellikle MİT ve kontra(1 kelime anlaşılamadı) dairesinde sorulmasını talep etmiştim. Sayın savcılığın mütalaası aynen şöyleydi; aynı havale tarihli başka bir dilekçesindeki yargılanan sanıkların yabancı uyruklar adına casusluk faaliyetlerinde bulunanlar olmadığı hususunun ilgili kurumlardan sorularak araştırılmasını talebinin kendisi ve diğer sanıkların bu suçlar nedeniyle cezalandırılmalarının istenmediği dikkate alınarak reddine. Bu talep üzerine de mahkemeniz aynı tarihli ara kararda; bu talebimi reddetmişti. Şimdi darbeye yönelik 754. sayfadaki iddiaya ilişkin olarak geriye 2 tane bilgi notu kalmakta. Bunlardan 1 tanesi 11 Aralık 2005 Pazar tarihli haber bilgi notu 357. klasörde ek delil klasöründe 290. sayfada tam metin olarak verilmiş. İçeriği özetle şöyle; MİT Müsteşarı Emre Taner’in bu tarihlerde Kuzey Irak'a gittiği Barzani’yle görüştüğü bu seyahate veya geziye Türk Silahlı Kuvvetlerinden kimsenin katılmadığı ve hükümet ve MİT Müsteşarlığının Irak’ın kuzeyinde yapılan görüşme hakkında ayrıntılı bilginin Türk Silahlı Kuvvetlerine bildirilmesi istendiği yönündeki bir haber bilgi notu şeklinde bir not kaynak olarak dibi de aynen şöyle doldurulmuş bu metnin. AKP ve dışişleri denilmiş. Diğer bir belge haber bilgi notu 4, 8 Ocak 2006 Pazar isimli bir Word belgesi bu belgede yine aynı kaynaktan Cüneyt Zapsu’nun Florida Tampa’da ABD Askeri Komuta Merkezinin bulunduğu (1 kelime anlaşılamadı) hava üssünde 2 ay içerisinde 3 kez gittiği. Burası ABD’nin Irak işgalini komuta ettiği 9 merkezden biri olduğu. Cüneyt Zapsu’nun aynı zamanda bir TÜSİAD üyesi ve Başbakan Erdoğan’ın özellikle yurtdışındaki tüm resmi özel görüşmelerini yaptığı. Son 2 ay içerisinde Cüneyt Zapsu’nun 11 kez Amerika Birleşik Devletlerine gittiği (1 kelime anlaşılamadı) hava üssünde Nikson Center’de görevli Zeyno Baron’un da bulunduğu bir toplantıya katıldığı bu toplantıya Nikson Center dışında adı gizli tutulan 2 senatörle görüştüğü belirtiliyor şeklinde bir haber bilgi notu. Şimdi bu notta benim bilgiler toplayarak kaos ortamı ve darbe zemini hazırladığı anlaşılmaktadır şeklinde savcılık iddiasına maruz kaldığım. Sizinde iddianameyi kabulle bana delil toplama fırsatı verdiğiniz ve aynı suçlama kapsamında 4 tane köşe yazısını getirttiğiniz kapsamda bir suçlama. Talebim şimdi şu Sayın Başkanım. Bu gazete köşe yazılarında olduğu gibi böyle bir suçu işlemediğim böyle bir yolda yönde bir davranışım olmadığını ispatlayabilmem için bunlardan ilki Sayın eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in Kuzey Irak'a gittiği veya gitmediği. Bu geziye Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun katılıp katılmadığı yönünde bilgi haber notunun basında ve açık kaynaklarda yer alıp almadığının aynı zamanda Başbakanlıktan ve MİT Müsteşarlığından da araştırılarak sorulmasına. 2. dokümanla ilgili olarak AKP milletvekili Sayın Cüneyt Zapsu’nun Florida Tampa ABD’de eski komuta merkezi Mekdil hava üssüne gidip gitmediği yönünde ise yine MİT Müsteşarlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Amerika Birleşik Devletlerindeki Türk Büyükelçiliğinden sorularak bilgi istenmesini arz ve talep ediyorum. Sayın Başkan 17.12.2010 tarihli 2010/824 değişik iş sayılı kararının 10-H nolu ara kararı gereği talebim doğrultusunda, PKK ana davası dosyasının istenmesini kabul ettiniz. Bu konuda Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazdınız, Cumhuriyet Başsavcılığı yazı yazarak aynen şöyle söyledi. İlgili sayılı yazınıza konu PKK ana davası dosyasının hangi mahkemeye dava açıldığının tespiti istenmiş ise de PKK dosyasının dosya numarasıyla sanık isimlerinin bildirilmesi rica olunur demiş. Bende buna dayanarak elimdeki mevcut yani kafamdaki hatırlayabildiğim bilgilerle 22 Nisan 2011 tarihinde 3 numaralı yazılı talebimle detaylı açıklamalar yaparak mahkemenizden bu doğrultuda PKK ana davası dosyasının istenmesini talep ettim. Mahkemenizin 28.4.2011 tarih ve 2011/254 değişik iş sayılı kararının 9-b maddesinde 2, 3 ile işaretlenen dilekçede belirtilen belgelerin somutlaştırılmadığından reddine demişsiniz. Ancak burada bir hata var 2, 3 değil 3 ile 4 numaralı yazılı taleplerim reddediliyor burada zira 2 numaralı talebim 9-d maddesinde kabul ediliyor Beykoz’da görülen davayla ilgili bu da açık olarak belirtilmiş. 3 numaralı talebim bu, bunu somutlaştırılmadığı için reddetmişsiniz oysa burada hangi yılda başladığı hangi safhalardan geçtiğini belirttiğim davanın lider kadrodaki 7, 8 sanığının da ismini veriyorum. Buna ilave olarak 4 numaralı talebimde de 2 konu talep ediyorum. Bunlardan 1 tanesi 418. ek delil klasöründe belirtilen Abdullah Öcalan’ın görüşme notlarının da olduğu (1, 2 kelime anlaşılamadı) kürdistan yani Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen KCK Davasını kapsayan KCK örgütlenmesinin bilgilerinin ve şemalarının da olduğu ve diğer 2 PKK terör örgütüne ilişkin 417 ve 416 numaralı dosyalara ilave olarak temel dosya olan bu ek delil klasörünün Abdullah Öcalan’a ait görüşme notlarının buraya aktarılan kısımları sadece ve sadece polis tarafından uygun görülen bölümleri seçilip alınmış. Oysa bu davada yargılanan sanıklar olarak bizler PKK terör örgütünün yapmış olduğu eylemlerden dolaylı olarak sorumlu tutularak taşeron olarak kullandığımız ve ilişki içerisinde olduğumuz söyleniyor. Şemada da bu mevcut somut olan bir tarafı bu ikincisi bu davaya giren PKK terör örgütüne ait 3 tane ek delil klasörünün ayrı ayrı olması, somut olması yönünden bir mevcudiyet daha. Ve son olarak, Sayın Başbakanın bizzat kendisinin ifadesiyle eylemlerin son dönemdeki PKK terör örgütü eylemlerinin Silivri-Kandil Hattında yazılan senaryonun neticeleri eylemleri olduğunu belirtmesi aynı zamanda bu beyanına ilişkin olarak birçok televizyon ve gazetede bu yönde yayın ve haberlerin yapılması, birçok akademisyenin Sayın Başbakanın bu açıklamasına, bu beyanına iştirak etmesi. Şimdi 1 kere devam eden davaya ahlaki anlamda dava dışındaki bir kişinin müdahale edip beyanda bulunması ve dışarıda mahkemeye bu şekilde etki etmesi yadırganacak bir durum. Kaldı ki bu ülkenin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta bu davaya atıfta bulunarak PKK terör örgütü ile ilişkili olduğunu buradaki sanıkların isim vermeden tümünü kastedecek şekilde beyanda bulunuyor. Bundan daha somutlaştırılmış bir hali olabilir mi acaba Sayın Başkan, Sayın Heyet? Yarın hangi iddia, eylemlerle burası muhatap kılındığı zaman neye göre cevap verebileceğiz? Burada Abdullah Öcalan’la yapılan tüm görüşmenin sonuçları ortaya konulmuş ama polis bunu kendi istediği şekliyle keserek üstten ve alttan kırparak buraya koymuş. Buraya konacaksa eğer bu görüşme notları sizin heyetinizin buradaki sanıkların, savunma yapıp sizinde karar verebileceğiniz ölçüde o görüşme notlarının üstününde, altınında buraya konması gerekir. Bir talebim buydu bu görüşme notlarının geçmişe dönük ve buradakilerin de tümünün istenmesiydi. Bir diğeri de 2009 tarihinden itibaren şiddetle söylem artırılarak PKK terör örgütü ile ilişkisi kurulan Ergenekon terör örgütünün iddia edilen Ergenekon terör örgütünün sanıklarının osu ya da busu denmeden genel anlamda varsa söylensin. Savcılık burada bu konuda araştırma yapsın kimden bahsediliyor? Neden bahsediyor? Yani hangi delil? Hangi ispatla siz bu konuşmaları yapıyorsunuz ve savcılar bu iddiayı, bu şemayı yarattıktan sonra dönüp burada net olarak yapılmış bir eylemi buradaki sanıklara yükleyemiyorsunuz ama söylem olarak bunu devam ettiriyorsunuz. Ucu açık bir durum ve yarın neyle karşılaşacağımız belli değil. Dolayısıyla 2009 yılından beri artan bu süreçte Abdullah Öcalan’ın yol haritası diye anılan ve devletinde muhatap aldığı ve mahkemenizin de bir tarihte PKK analiz kitabını İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi tarafından hazırlanan kitabı buraya getirttiği, getirttiğini de burada biz sanıklara alenen tebliğ ettiği kitapta da görüldüğü üzere eğer bir ilişki varsa devlet kademesinde birilerinin bu buradaki sanıkların üzerine yıkılarak özellikle bu seçim sürecinde burada zaten ızdırap haline gelen yaşantım üzerine onursuz bir leke sürerek kendi kirlerini, pisliklerini koyarak ve gelecekte de ihtimalende olsa eylem suçlamalarından nasiplenmelerine imkan yaratmamak amacıyla Abdullah Öcalan’ın yol haritasının da istenmesini dolayısıyla 22 Nisan 2001 tarihli, 2011 tarihli 3 ve 4 numaralı yazılı taleplerimde belirttiğim hususların kabulü ve istenmesi yönündeki talebimin karara bağlanmasını arz ve talep ediyorum. Böyle ülkelerin zor zamanlarında insanların özgürlüklerini kaybettiği dönemde söylenmiş bir söz var desminimiz nonkuralli bertis özgürlükler küçük şeylerle uğraşmaz. Bizde burada yargılanmıyoruz ne yazık ki önümüze koyan, konulan koca devasa sorunları adeta burada çözmeye çalışıyoruz Sayın Başkan. Bunlardan bir tanesi de hakkımda Sayın Başbakana suikast yapacağım iddiası. Hem çok komik, hem de inanın şuan göreceksiniz sizinde fark etmediğiniz bazı konular nasıl işlenmiş ve işlenmeye de devam ediyor. Aslında her şey 31 Ocak 2011 tarihinde Sayın Başkan sizin olmadığınız dönemde Sayın Üye Hasan Hüseyin Özese’nin başkanlık ettiği dönemde şöyle başladı. Bakın şu o tarihli duruşma tutanağı siyah çerçeve, Sayın Özese’nin Başbakana suikast yapılacağına ilgili gelen MİT yazısını okuması. Bunu neden çerçeveye aldım? Bu tarihe kadar hiçbir mahkeme belgesi şu çerçevede yer tutacak kadar açıklanmadı. Belgenin tümü üst yazı ve ekleri burada okundu. Şimdi okunduktan sonra ne oldu müsaade eder misiniz? Mahkemenize gelen bir görüntü var. İzleyebilir miyiz, müsaade eder misiniz? Yaklaşık 3, 4 dakikalık. Soru kısmını alalım önce soru ilk CD’de 16:27’de olacak 27, biraz sonra geliyor tamam.”

Salonda sesli ve görüntülü video izletildi.



Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Bitti. Şimdi Sayın Başkanım buradaki MİT belgesinin okunmasının ardından basında çıkan haberler üzerine Sayın Başbakanın Kazakistan’a gittiği sırada 1 Şubat 2011 tarihinde yaptığı açıklama bu. Bir önceki gün Sayın İçişleri Bakanı Beşir Atalay böyle bir bilginin doğru olmadığını ve gündemlerinde de bu konu olmadığını açıklamış olduğu halde. İçişleri Bakanının bu söylemlerini, bu açıklamalara rağmen Sayın Başbakanın yaptığı açıklama bu. Şimdi kaderden, tevekkülden bahseden çok inançlı Sayın Başbakanın vebal konusunda da inancını birazcık geliştirmesi gerektiğine inanıyorum. Bir Başbakanın sıradan bir vatandaşı suçlayan şu konuşması hele yargılaması devam eden bir davada onu hedef haline getirecek açıklamalar yapması bırakın Başbakanlığı şahsın insani değerler anlamında da ne kadar kalibre ve ahlaki değerlerden noksan olduğunu ortaya koyuyor. Mahkemenize İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 9.5.2008 tarihinde MİT Müsteşarlığı tarafından 1101005051/14-160, 15736 sayılı bilgi talebi konulu bir yazı. Ergenekon davası olarak göndermesi üzerine mahkememize ulaşmış, biz sanıklara da verdiniz. MİT Müsteşarlığı şöyle yazmış diğer yandan Ergenekon örgütü ile ilgili olarak kurumumuzda geçmiş tarihlerde yapılmış çalışmalar ve örgütün deşifresine yarayacak bilgi ve belgeler ile ilgili açıklamalardan önce MİT Müsteşarlığının konu bağlamındaki çalışma şeklinin sunulmasında fayda görülmektedir. Aslında MİT şuandan itibaren bütün ülkeye eğer bu terbiyeyi yeni MİT anlayışı yok etmediyse, ret etmediyse bütün Cumhuriyet savcılarına, adli makamlara bunu göndermesi lazım. Şöyle söylüyor 2. sayfasında diğer taraftan, MİT Müsteşarlığı istihbarat üreten bir kuruluştur. İstihbarat ise intikal eden birçok bilgi, belge, haber ve duyumun belli bir sistem içinde işlemesinden sonra oluşturulmaktadır. Dolayısıyla çeşitli kaynaklardan intikal eden birçok haber ve duyum istihbarata dönüştürülmediği takdirde, ilgili devlet organlarına sunulmamaktadır. Bunun tek istisnası ikaz istihbaratı niteliği taşıyanlardır. Bu tür haber ve duyumlar içerdiği tehlikenin büyüklüğü ve aciliyeti nedeniyle teyit beklenilmesizin haber veya duyum halinde sunulmaktadır. Bu bilgilerin bazen verildiği makam tarafından ham duyum iddia olduğu belirtilmeyerek MİT’teki mevcut bilgiler tekrar ediyorum bu bilgilerin bazen verildiği makam tarafından ham duyum iddia olduğu belirtilmeyerek MİT’teki mevcut bilgiler olarak kabul ve takdim edilmesi de doğal olarak bilgilerin yanlış yorumlanmasına neden olmaktadır. Şu paragraftaki bu hatayı Sayın Başkan, Sayın Özese burada yaptı ve hiçbir zaman gelen belgenin okunmadığı kadar süre içerisinde belgeyi açıklayarak açıkça okumasıyla yaptı 2. Defada. Müsteşarlığımıza 100 binleri aşan haber ve duyum intikal etmektedir. Bunlar içinde yanlış, eksik ve yönlendirici olanlarda bulunmaktadır. Bunların birçoğu yukarıda arz edilen özellikler netleştirilmediği için veya netleştirilinceye kadar kayıtlarda muhafaza edilmekte ancak kullanılmamaktadır. Bu çerçevede kimi zaman kamuoyuna her şeyi bilen MİT gibi ifadelerle teşkilatımız elinde geniş bilgiler bulunmasına rağmen zamanında kullanmadığı görüntüsü içeren mesajlar verilerek teşkilatımızın maksatlı veya maksatsız yıpratılmasının söz konusu olabileceği de görülmektedir. Sayın Başkan bu haberlerin şu yayınların ardından ben hemen basın mensuplarına gönderilmek üzere cezaevinde basın açıklaması şeklinde bir yazı kaleme aldım ve ekine de gelen bilgilerin tümünü koydum. Buna benzer MİT’in o sistemli açıklamasında altını çizdim ve gönderdim. Tabi cezaevi ciddi sorunlar çıkarttı. Ancak 2 yere ulaştırabildim, orda da gazetelerin muhtelif köşe yazarları konuya değindiler, isim verilmesini istememiştim ama konuya değindiler ve böyle bir şeyin hayal olduğunu söylediler kaldı ki Radikal Gazetesi de bu konuda açıklama yapmıştı. Şimdi yeni gelen bazı haberler var ve buna rağmen Sevgili medyamız Sayın Başbakanın ileri demokrasi getirdiği ülkemizde çok korkmadıkları için ünlem işareti var korkmadıklarının sonunda çok korkmadıkları için tapınmadıkları için yine ünlem işareti var tapınmadıklarının sonunda bu son gelişmeyi bir türlü haber yapıp gerçeği ortaya koyamadılar. Çünkü majesteleri seçime gidiyor, gazeteleri de onlara hizmet etmek zorunda, tapınmak zorundalar. Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu Mahkemenizin dilekçem doğrultusunda savcılığa göndermiş olduğu yazıya gelen cevabi yazıda benim söz konusu ihbarla ilgili olarak yapılan soruşturmada, soruşturmanın mağduru olduğum, soruşturmanın şüphelisinin MİT Müsteşarlığı olduğu, suçunun da iftira suçu olduğu. Ancak Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 4. maddesi gereği kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiş Sayın Savcılık. Doğru, 4. maddeye paralel bir karar ancak eksiklikler var. MİT’in tamamlaması gereken mutlaka eksiklikler var. Onlarda ortada, ancak bunun öncesinde şimdi mahkemenize ulaşan yazılar doğrultusunda bunlardan bir tanesi de gelen e-posta idi. E-postayı Sayın Başkan bakın gönderen Milli İstihbarat Teşkilatı sadece 3 cümle göndermiş. E-postanın tümünü göndermemiş. E- posta olarak gelen ihbar bahsettiği 35 numaralı bilgi notunun 2. maddesi ve onu da geri kalan kısmını çıkartıp göndermiş Milli İstihbarat Teşkilatı 1. maddesinde ve adımın geçtiği kısmında ise haber olarak bu bilginin kendilerine geldiği ve adımın geçtiği bölüm var. Sayın Başkan gelen İçişleri Bakanlığı namına Emniyet Genel Müdürlüğünün göndermiş olduğu cevabi yazıda soruşturma yapıldığı ve 26.8.2007 tarihinde 26.8.2007 tarihinde Saipir Debzelvidze ve Tuncay Hacıbektaşoğlu’nun da gözaltına alındığı ve soruşturma sonucunda 2008/209 esas sayılı dava konusunun suikast konusunda yargılama yaptığı belirtiliyor. İçişleri Bakanlığının gelen yazısında ve yazının ekinde Saipir Debzelvidze’yle, Tuncay Hacıbektaşoğlu’nun ve Zeki Yurdakul Çağman’la, Mete Yalazangil’in gözaltına alınma kararları, gözaltı ve yakalama emirlerinin olduğu bir dizi evrak. Gelen yazıda benden bahsetmiyor benim hakkımda gözaltına alınma kararı yok. Neden yok? Çünkü ben zaten 23 Haziran 2007’de gözaltına alınmış ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışım ve gelen İçişleri Bakanlığının cevabi yazısında da benimle ilgili suikast haberine yönelik bir soruşturmanın yapıldığı ve bu konuda da mahkemenize intikal etmiş dava konusu olan bir konu yok ama v Saipir Debzelvidze ve Tuncay Hacıbektaşoğlu’nun bu konuda bu konuda ifadelerinin alındığına yönelik bizim iddianamemizde de.”

Mahkeme Başkanı: “Toparlayın lütfen.”



Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “794. sayfa Tuncay Hacıbektaşoğlu ile Saipir Debzelvidze’nin bu konuda gözaltına alındığını belirtiyor. Sayın Başkan hangi tarihte gözaltına alınmış Saipir Debzelvidze? İddianamenin 11. sayfasında 23.8.2007, 26.8.2007’di. Tuncay Hacıbektaşoğlu hangi tarihte gözaltına alınmış? 23.8.2007, 26.8.2007. Şimdi iddianamenin 794. sayfası aynen şöyle söylüyor. Şüphelilerin Başbakana suikast şüphesiyle gözaltına alındıktan sonra 2 şüphelinin şüpheli Mehmet Zekeriya Öztürk ile yaptıkları Tape 3268 şimdi tarihe dikkat edin lütfen 17.7.2007 tarihinde Mehmet Zekeriya Öztürk ile Tuncay Hacıbektaşoğlu arasındaki görüşmede özet diye devam ediyor. Şimdi hem İçişleri Bakanlığından gelen yazı 26.8.2007’diyken hem iddianamenin 11. sayfasında Saipir ve Tuncay’ın 23, 26 Temmuz 2007’de gözaltına alınıp bırakıldığını belirtmesine rağmen burada suikast şüphesi ile gözaltına alınıp bırakıldıktan sonra 17.7.2007 tarihinde Mehmet Zekeriya Öztürk ile görüşme yaptığı söyleniyor. Şimdi demek ki Tuncay Hacıbektaşoğlu ve Saipir Debzelvidze o 23.8.2007’den önce 17.7.2007 tarihinde bırakıldığına göre bu tarihte gözaltından çıkmışlar. Yani bu tarihte Tuncay’a ve Saipir’e soru sorulmuş Başbakana suikastla ilgili. Sayın Başkanım hem iddianamede bu tarihler yok gözaltı tarihleri, hem de bu konuda verdikleri ifade yok kaldı ki ben müteaddit defalar Saipir Debzelvidze için gizli tanık olup olmadığı bugüne kadar sizin arama kararlarınıza rağmen yakalanmadığı ve buraya getirilmediği için kaçak pozisyonunda olduğuna dair karar verilmesini talep etmiştim. Nerde? Sayın Savcılığın bu iddianameyi yazmış olduğu 17.7.2007 İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün belirtmiş olduğu tarihten 1 ay 10 gün önceki bu gözaltı kararları ve burada vermiş olduğu ifadeler nerede? Talebim şu Sayın Başkanım aynı zamanda bu tarihlerdeki gözaltı alınan Saipir Debzelvidze ile Tuncay Hacıbektaşoğlu’nun gözaltına alınma kararları ile polis ve savcılıkta vermiş olduğu ifadelerin mahkemenizce istenmesine karar verilmesini talep ediyorum. Son olarak bir konu daha var arz etmem gereken kısaca Sayın Başkanım. Sayın Fikret Emek kendisi, beni uyardı, kendisine ait 16 nolu klasörde B nokta Fikret Özdemir 0536 7965739 numaralı telefonu rehberimde kaydetmişim doğru rehberimde böyle bir kayıt var. B dediği bölüm arkadaşlarıma yani asker olmayan devre arkadaşım olmayan arkadaşlarıma ait olup Fikret Özdemir Güneydoğu’da görev yapan belediye başkanı ve koruyucudur. Aynı telefon fihristinde Abdullah Özdemir, Babağ Özdemir gibi isimler vardır, bunlarda kardeş ve kuzen pozisyonundadır. Ancak benim Fikret Özdemir isimli Güneydoğu’da görev yapan koruyucu ve belediye başkanı olarak belirttiğim şahsı Fikret’in numarası olarak kaydetmiş olmam hayatın olağan akışına aykırı ama isim karıştırmış olduğumdan dolayı bunu yapabilirim. Ek klasörlerde cep telefonuma ait teknolojik çözümlemelerin yapıldığı tutanakları bulamadım yok çünkü. Bunu yazılı talep haline getirmedim Sayın Başkanım ama talebim şudur cep telefonuma ait Emniyet Müdürlüğü tarafından hangi tarihte açıldığı, kapandığı bu konuda hazırlanmış teknik bilirkişi raporları ve tutanaklar varsa mahkemenizce istenmesini talep ediyorum. Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için saygılarımla. Sayın Başkanım yazılı taleplerimi hemen veriyorum size ben.”

Sanık Fikret Emek söz istedi verildi: “Sayın Başkanım, Sayın Mahkeme Heyeti. 22.04.2011 tarihinde mahkemenizin huzurunda arz ettiğim beyanlarımda iddianamede şahsımda devlete ait gizli bilgi ve belgelerin bulunduğu CD’yi Muzaffer Şenocak vasıtasıyla Aydın Yüksek ve Mete Yalazangil vasıtasıyla Ergenekon terör örgütünün üst düzey sorumlusu Zafer kod Muzaffer Tekin’e ulaştırdığımı ve 16 nolu CD’nin bir benzerinin de bende bulunduğunun belirtildiğini ancak bu iddiaların gerçeğini yansıtmadığını 16 nolu CD’yi benim hazırlamadığımı ve şahsımda bir benzerinin bulunmadığını emniyet ifademde 16 nolu CD’nin içeriğindeki muzo asx isimli dosyanın içeriğindeki dosyaların bir kısmının benzeri bende bulunan 5 numarayla numaralandırılmış tek disketle benzerlik arz ettiğini ve Muzaffer Şenocak’tan başka ismi geçen şahısları tanımadığımı ve tanımadığım şahıslara bahse konu bilgileri göndermediğimi delilleri ile birlikte arz etmiştim. Bahse konu bilgilerle alakalı bende bulunun 5 nolu tek diskettir, bu disketin nasıl ve ne zaman elime geçtiğini arz etmek istiyorum. Kars’tan, Ankara Özel Kuvvetler Komutanlığına tayin oldum. Ağustos 2001, Haziran 2002 tarihlerinde Özel Kuvvetler Komutanlığı istihbarat şubede Temmuz 2002’den itibaren de Özel Kuvvetler Komutanlığı MAK alayı istihbarat kısım amiri olarak görev yaptım. Ankara’da bulunduğum emekli olasıya kadarki dönemde Milli Savunma Bakanlığı Oran lojmanları olarak bilinen ve içinde binlerce lojmanın bulunduğu ancak Ankara garnizonda görev yapan birçok birlik personellerinin de oturduğu lojmanlarda ikametgah ettim. Görevlerim esnasında bazen çeşitli kaynaklardan değişik vasıtalarla elde edilen birkaç kez de ikametgah ettiğim lojmanımın bana ait posta kutusuna bırakılan üzerinde posta vasıtasıyla gönderildiğine dair herhangi bir ibare olmayan isimsiz zarf içerisinde haber, duyum, bilgi içerikli dokümanlar elime geçerdi. Bunlar hakkında gerekli incelemeyi yapıp doğrulukları teyit edilenlerle ilgili gerekli işlemi yapardım. Ancak bunların bir kısmının içinde doğrulukları teyit edilemeyen sahte isimle veya isimsiz olarak yanılmak, yönlendirmek maksadıyla kasıtlı olarak gönderildiği elde mevcut bilgilerle doğrulukları teyit edilemeyen yalan haber, duyum, tehdit ve benzeri içerikli bilgiler olduğunu değerlendiğim bilgileri ayıklar bunları işleme tabi tutmazdım. Bilgileri posta kutusuna bırakan kişi ve kişiler hakkında zaman zaman doğruluğu teyit edilen bilgiler geldiğinden dolayı tedirgin olmamaları için gizli araştırma yaptıysam da bir sonuca ulaşamadım. Bana ait posta kutusuna yukarıdaki arz ettiğim tarzda en son Haziran veya Temmuz 2004 yılı civarında isimsiz büyük zarf bırakılmıştı. Bu zarfın içinde 2 adet disket ile bir kısım evraklar vardı. Disketlerin 1 tanesi 5 numara ile numaralandırılan disket, diğeri de içeriğinde Adana, Mersin bölgesindeki PKK faaliyetleri hakkında bilgi içeren disketti. Yazılı dokümanlar ise İstanbul ilinde PKK ve aşırı sol örgütler ile bazı dernek ve vakıflara ait bilgiler içerikli diğer yazılı dokümanda da Özel Kuvvetler dışındaki birliklerde görev yapan ve tanımadığım şahıslara ait bazı rütbeli şahısların ideolojik görüntüleriyle özür diliyorum, ideolojik görüşleriyle ilgili bilgiler bulunuyordu. Arz ettiğim 5 nolu disketin içeriğine baktığımda hatırladığım kadarıyla Kara Harp Okulu açılış konuşma notu. AKP yasa, bazı şura konuşma notları ve Süleymaniye olayının değerlendirilmesiyle ilgili yazılar ve Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden politika konuşma notu. Dosyaları ile birkaç dosya daha bulunuyordu, tahmini 8, 10 adet dosya olduğunu hatırlıyorum diğer iddia edilen dosyaların olup olmadığından emin değilim. Yukarıda arz ettiğim, hatırladığım dosyaların içeriklerini incelediğimde birçoğunun yanıltıcı, yönlendirici ve düzmece bilgiler olduğunu ve maksatlı olarak hazırlanıp gönderildiği kanaatine vardım. Bu kanaatimin nedeni örnek verecek olursam 30.06.2007 tarihli 16 nolu klasörde 30.06.2007 tarihli dijital verilerin inceleme tutanağında Muzaffer Tekin ile Fikret Emek’te bulunan ortak benzer 14 adet dosyanın şahsımda bulunduğu belirtiliyor. Ancak 316 ve 350. klasörlerde şahsımda bulduğu belirtilen ülke sorunları ile ilgili vurgulanan hususlar başlığı altındaki bilgilerin içeriğinde kuvvet ve ordu komutanlarına Kanarya, Meltem, Sarı Elma gibi isimler verilerek sözde komutanların konuşmaları yer almaktadır. Oysa komutanların kendi isimleri vardır. Eğer isim verilecek olursa Sarı Elma gibi bir isim verilmez. Mutedil, hafif, serinletici tarza esen bir rüzgar ismi olan Meltem ismi verilmez. Yerine Bora, Fırtına ve benzeri kuvvetli, kudretli isimler içeren rüzgar isimleri verilir. Küçük zavallı narin bir kuş olan kanarya ismi verilmez. Kartal, şahin, atmaca gibi güç temsil eden kuşların isimleri verilir. Yine Süleymaniye olayının değerlendirilmesiyle alakalı yazıların bir bölümünü birbirine benzese de diğer bölümlerinde farklı değerlendirmeler içermektedir. Şura konuşma notları ile başka değerlendirmelerin bulunduğu bilgilerin benimle ve görevlerimle alakalı olmayan bilgilerin bana neden gönderildiğini düşündüğümde içeriklerindeki bilgilerin büyük bir kısmının aslı olmadığını diğer kısımları da askeri kaynaklar tarafından hazırlanmış olsa bile ayrı ayrı birimlerin yapacağı birçok değerlendirmelerin bulunduğu bilgilerin bir diskette birleştirilerek şahsıma gönderilemeyeceğini bu nedenlerden dolayı gönderilmesinde kasıt ve art niyet olduğunu değerlendirildiğinden dolayı birliğime götürmedim, üslerimle paylaşmadım, birkaç ay sonrada emekli oldum. Bu bilgiler ile ilgili Genelkurmay Başkanlığı savcılığı tarafından gönderilen bilirkişi raporlarında bilgilerin birçoğunun Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgisinin olmadığı kim tarafından, nerde hazırlandığının bilinmediği, yapılan inceleme neticesinde Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olduğu izlenimi verecek emarelerin bulunduğu. Türk Silahlı Kuvvetlerine ait belgelerin yazım teknikleri taklit edilerek oluşturulabileceği değerlendirilmektedir denmesi benim o dönemde bu belgelerle ilgili kanaat ve değerlendirmelerimi teyit etmektedir. Ben bu belgeler üzerinde hiçbir çalışma yapmadım. Kopyalamadım, çoğaltmadım, yazılı doküman haline getirmedim ve iddia edildiği gibi Muzaffer Tekin’e ulaştırılması için Muzaffer Şenocak’a vermedim. O zamanlarda ihmalden daha sonraki dönemlerde de unuttuğumdan imha edemediğim bu disketin emekli olduktan sonra lojmanın boşaltma esnasında Eskişehir’e taşınan eşyaların arasında bulunarak karışmış olduğunu aramalar esnasında Eskişehir’deki ikametimde bulunmuş olduğunu ek klasörler elime geçtiğinde öğrendim. Şahsımın bu bilgileri Muzaffer Şenocak’a vermediğimi tanımadığım şahıslar vasıtasıyla, tanımadığım Muzaffer Tekin’e göndermediğimin ayrı delillerini arz edeceğim şimdide. 1, iddianamenin hiçbir bölümünde ve ek klasörlerde 5 nolu disketin ve içindeki askeri içerikli bilgilerin tarafımdan Muzaffer Şenocak’a teslim edildiğine ilişkin somut inandırıcı bir delil yoktur. 2, ne şahsımın ifadelerinde ne de Muzaffer Şenocak’ın aşamaları ifadelerinde askeri içerikli bilgilerin olduğu ne bir CD, ne bir disketi Muzaffer Şenocak’a verdiğime ilişkin bir beyanı da bulunmadığı gibi iradem dahilinde herhangi bir sebeple Muzaffer Şenocak’a vermedim. Bu tespitin akside bugüne kadar kanıtlanmış değildir. İddianamede ve ek klasörlerde bulunan yazı, tutanak ve raporların bir kısmı tam bir teknik tespit ve araştırma yapılmadan bir yerde 16 nolu CD’nin benzeri bir CD’nin şahsımda bulunduğu. Başka bir yerde 16 nolu CD’de yer alan bilgiler ile bende bulunan 5 nolu disket içerisindeki yer alan bilgilerin ayniyet arz ettiği şeklinde yanlış yorumlar yapılmıştır. Hatta öyle hatalar yapılmıştır ki ek A’da sunduğum sunacağım ilave vereceğim sizin mahkemeniz heyetinize. 30.06.2007 tarihli inceleme tutanağında Eskişehir’de şahsımda 16 adet disketin bulunduğu ve bu disketin 16 adet disketin içerisinde çıkan bilgilerin 16 nolu CD’de yer alan bilgilerle aynı olduğu iddia edilmiştir. Soruşturmanın başından itibaren şahsımla hiçbir şekilde bahse konu benzeri bir CD çıkmadığını sade ve sadece 5 numara ile numaralandırılmış, bir disket olduğunu ifade etmeme rağmen bu konu üzerinde gereken hassasiyetle durulmadığı kanaatini taşımaktayım. İddianamenin ve ek klasörlerin birçok yerinde bu konuda farklı yazı, rapor ve tutanaklarda bahse konu bilgi içerikli 16 nolu CD’nin bende bulunduğunu benzerinin bulunduğunu. 16 adet disketin bulunduğunu, 4 adet disketin bulunduğunu aynı konu içerikli hepsi. 5 nolu tek diskette bulunduğunu bu bilgilerin yazılı doküman şeklinde de bulunduğu şeklinde iddialar bulunmaktadır. Bu durum son derece haklı olarak savcıların, mahkeme heyetinizin hakkımda şüphe oluşmasına ve kafaların karıştırılmasına sebebiyet veren bir durum oluşturmaktadır. Bu nedenle bu konunun iddia makamı ve mahkemeniz tarafından tetkik edilerek netleştirilmesinde zorunluluk vardır. Şahsımda bulunan 5 nolu disket dışında 16 nolu CD ile hiçbir şekilde ilgi ve alakam olmadığı gibi bu CD’nin hazırlanmasında, verilmesinde herhangi bir katkım mevcut değildir. 16 nolu CD’de çıktığı iddia edilen bilgilerin hiç biri şahsımda CD halinde bulunmamıştır. Aydın Yüksek’te bulunan CD’lerin şahsımda bulunduğundan herhangi bir bilgim olmadığı gibi bu bilgileri kendisinin nereden elde ettiği hususunda da bir bilgim yoktur. Aydın Yüksek tarafından CD’nin kendisi tarafından oluşturulduğu beyan etmiş ise de bu CD’nin hazırlanmasından Mete Yalazangil’e verilmesinden de bilgim yoktur. 5 nolu disketin bir kopyasının Muzaffer Şenocak’a vermediğim gibi bu kişinin bu disketin içerisindeki bilgileri benden veya başka bir yerden aldığı konusunda da bir bilgim bulunmamaktadır. Görevlerimle alakalı hiçbir bilgiyi kesinlikle ortağı olduğum şirketlerimin hiçbir ofisine götürmedim. Özetle şahsımla bahsi konu bilgilere ilişkin tek disketin dışında başka bir disket, başka bir CD ne de yazılı doküman kesinlikle mevcut değildir. İddianamenin birçok yerinde yer alan bu yanlış ve tespit bilgileri kabul etmiyor ve bu konuda yanlışların düzeltilmesini arz ve talep ediyorum. Yine 5 nolu diskette yer alan bilgilerin tarafımdan Muzaffer Şenocak, Aydın Yüksek, Mete Yalazangil vasıtasıyla Muzaffer Tekin’e gönderildiğine dair iddiayı kesinlikle kabul etmiyorum. Yukarıda ismi geçen kişilerden Muzaffer Şenocak haricinde tanıdığım kimse olmadığı gibi bu şahsa da tarafımdan verilmiş hiçbir bilgi yoktur. Eğer bu şahıs bu bilgileri kişisel menfaatler veya başka herhangi bir sebeple bir şekilde temin ettiyse söz konusu bilgileri iradem dışında uhdemden veya başka bir yerden alarak yukarıda ismi zikredilen kişilerin eline geçmesine sebebiyet vermesinde kesinlikle bilgim mevcut değildir. Bu soruşturmadan tutuklanıncaya kadar bu bilgilerin Muzaffer Şenocak’ın eline geçtiğine ilişkin herhangi bir bilgimde bulunmamaktadır. Annem, eşim, ablam ile birlikte gittiğim Umre’den 12 Haziran 2007 tarihinde döndükten sonrada medyadan bu dava ile ilgili haberleri takip ediyordum. 21, 22 Haziran civarı Muzaffer Şenocak’ın gözaltına alındığını medyadan haberdar oldum. 2 buçuk yıllık, yıldır irtibatımı kestiğim Şenocak’ın bizden sonra başını belaya sokacak işlere karışmış olduğunu düşündüm. Eğer bahse konu bilgileri kendisine ben vermiş olsam iddia edilen örgütün üyesi olsam sıranın bana da geleceğini bilerek evlerimde irtibat kuracakları bu bahse konu bilgiler içerikli disketi de silah ve patlayıcıları bulundurmaz, tedbir alırdım. Bu durum beni bile benim hiçbir illegal bir işim olmadığını gösterdiği gibi Muzaffer Şenocak’a bu bilgileri benim vermediğimin ve o dönem tutuklanan şahısları ile ve iddia edilen örgütle hiçbir irtibatımın olmadığının delilidir. Bugüne kadar gerek soruşturma aşamasında, gerekse yargılama aşamasında şahsımda çıkan 5 nolu diskette yer aldığı belirtilen bilgilerle Muzaffer Tekin’de çıktığı iddia edilen 16 nolu CD ile Aydın Yüksek’te çıkan CD’lerde yer alan bilgilerin sanki bire bir benzeriymişçesine yanlış bir kanaat oluşmuştur. Aşağıda tablo şeklinde sizlere aktaracağım bir yerden de anlaşılacağı üzerine şu net tespitlerde bulunmak mümkündür. Muzaffer Tekin’de bulunan 16 nolu CD’de ek B onu da arz edeceğim mahkeme heyetinize. 26 adet dosyanın hiç biri Muzaffer Şenocak’ta bulunmamıştır. Bu 26 adet dosya Aydın Yüksek’te bulunan CD’lerde bulunmaktadır. Aydın Yüksek’in hazırlamış olduğu CD’yi teslim ettiğini beyan ettiği Mete Yalazangil de benzer bir CD bulunmamıştır. Mete Yalazangil’in Muzaffer Tekin’in ofisine bıraktığı iddia edilen ve iddianamede 16 nolu CD olarak geçen CD’de bulunan dosyalardan şahsımda bulunduğu iddia edilen dosyalardan sadece 14 adedinin bir kısmında içeriklerinde farklıklar olmakla birlikte benzer olduğu görülmektedir. Bu 14 dosyanın Muzaffer Tekin’de bulunan dosyaların bir kısmında tarihlerin, dosya isimlerinin ve içeriklerinin farklı oldukları görülmektedir. 30 Haziran 2007 tarihli inceleme tutanağına göre Muzaffer Tekin’de bulunduğu belirtilen 12 adet dosyanın bende bulunduğu belirtilen dosyalarda olmadığı belirtilmektedir. Oysa 16 nolu CD’nin içinde bulunan dosyaların tümünün incelenmesiyle, şahsımda bulunduğu iddia edilen dosyaların incelenmesini gösteren tabloda 16 nolu CD’nin içeriğindeki bilgilerin çoğunun bendeki bilgilerle örtüşmediği görülmektedir. Bu husus 1. tabloda ayrıntıları ile anlattığımda netleşecektir. Sayın Başkanım tabloyu okumak zorunda kalıyorum gösterecektim. Muzaffer Tekin’de 16 nolu CD’de dosya adları, 26 adet dosyanın isimleri var, bir bölümünde. Diğer bölümde 16 nolu CD’de bulunan dosyanın içerikleri ile ilgili konu başlıkları. Bunları da tek tek okumam gerekiyordu ama Muzaffer Şenocak’ta bunların hiç birisinin olmadığını, Aydın Yüksek’te de bu CD’lerin tamamının olduğunu CD’deki dosyalarla benzerlik arz ettiğini, Mete Yalazangil’de olmadığını Muzaffer Tekin, Fikret Emek ortak dosyalar 30 Haziran 2007 tarihli inceleme tutanağında da şahsımda bulunup bulunmadığını gösteren bir tablo. 1, MZ isimli dosya 20.10.2006 tarihli dilekçe yazılı dosya şifreli olduğundan açılamadığı belirtilmektedir. Bu dosya Muzaffer Şenocak’ta bulunmamaktadır. Aydın Yüksek’te bulunmaktadır. Mete Yalazangil’de bulunmamaktadır. Şahsımda bulunmadığı belirtiliyor. İnceleme tutanağına göre. 2, 30 Ağustos 2003 tarihli dosya adı Kara… İçinde Kara Harp Okulu 2003, 2004 eğitim yılı açılış töreni açılış konuşma notu Eylül 2003, 34 sayfa. Muzaffer Şenocak’ta bulunmuyor. 30 Ağustos 2003 isimli Aydın Yüksek’te elde edilen CD’lerde var ve ortak dosyalarda da yine bende bulunduğu 30 Ağustos 2003 doc şeklinde yansıyor. 3. olarak 2003 yılı koop bunun içerisinde 2003 yılı kopbe AB’ye uyum çerçevesinde Türkiye’den yapılması istenen hususlar ve AKP hükümetinin icraatları. 13 sayfa Muzaffer Şenocak’ta bulunmuyor. Aydın Yüksek’te bulunuyor. Mete Yalazangil’de bulunmuyor. Şahsımda bulunmadığı belirtiliyor. 2003 yılı koop Osler raporu 2003 yılı rapora göre AB’ye uyum çerçevesinde Türkiye’den yapılması istenen hususlar ve AKP hükümetinin icraatları 17 sayfa Muzaffer’de bulunmuyor, Mete’de bulunmuyor, şahsımda bulunmuyor, Aydın Yüksek’in CD’sinde bulunuyor. Diğer koop raporu da aynı diğer 6. sırada da koop raporu ayın şahsımda bulunmadığı belirtiliyor. AKP yasa isimli dosyanın Muzaffer Şenocak ve Mete Yalazangil’de bulunmuyor, diğer üçümüzde Muzaffer Tekin, bende ve Adan Yüksek’te bulunduğu belirtiliyor. Ask1 isimli dosyanın şahsımda bulunmadığı belirtiliyor, basından haberler isimli dosyanın bende bulunduğu ve Aydın Yüksek’te bulunduğu belirtiliyor. Program 21, 11 isimli dosyanın şahsımda bulunmadığı belirtiliyor, Aydın Yüksek’te bulunduğu belirtiliyor, Muzaffer Şenocak ve Mete Yalazangil’de bunların hiçbirisi yok. Irak’ta asker görevlendirilmesi büyük harf dikey isimli dosyanın bende bulunduğu belirtiliyor, Aydın Yüksek’te bulunduğu belirtiliyor. 13. dosya Sayın kuvvet komutanın MGK’da yaptığı KO isimli dosya Sayın kuvvet komutanı MGK’da yaptığı konuşma sahsımda bulunmadığı belirtiliyor. Sıkıntılı temalar isimli dosya şahsımda bulunduğu belirtiliyor ve Aydın Yüksek’te bulunuyor. Sosyal etkileri başlığı altında bir yazı bulunmuyor, ismi sosyal etkileri ama bunun başlığı altında hiçbir yazı yok. Şenocak’ta da yok, Mete Yalazangil’de de yok, Aydın Yüksek’te de sosyal etkiler var ama içeriği yok. İnceleme tutanağında şahsımda bulunduğu belirtiliyor. Ancak 350, 316. klasörlerde şahsımda bulunmadığı belirtilmektedir. 16. sıradaki Süleymaniye olayının olayı sonrası Türkiye’nin Kuzey Irak politikası, Süleymaniye olayı sonrası Türkiye Kuzey Irak politikası ve Amerika 5 sayfa 17. sıradaki dosya ile birkaç madde hariç aynıdır, bende ve Aydın yüksek’te bulunduğu belirtiliyor. Yine Süleymaniye olayı sonrası Kuzey Irak politikası Türkiye’nin bu da yine bende ve Muzaffer Tekin, Aydın Yüksek’te bulunduğu belirtiliyor. Süleymaniye olayının değerlendirilmesi bende Aydın Yüksek’te ve Muzaffer Tekin’de bulunduğu belirtiliyor.”

Mahkeme Başkanı: “Bunları bize verecek misin, verecek misiniz bize bunları?”

Sanık Fikret Emek: “Bunları vereceğim.”

Mahkeme Başkanı: “E verecekseniz…”

Sanık Fikret Emek: “Ama önemli olan şahsımda bulunmadığını belirttiklerim Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “E işte şahsında bulunmadıklarını belirtin şunlar şunları şunları deyin onları inceleyelim yani.”



Sanık Fikret Emek: “Tamam tamam Sayın Başkanım. Uhde isimli dosyanın şahsımda bulunmadığı belirtiliyor, uygulanacak strateji isimli dosyanın şahsımda bulunmadığı belirtiliyor. Ülkenin genel gidişatı üzerinde konuşma notu komutan başlıklı dosyanın şahsımda bulunmadığı inceleme tutanağında belirtiliyor. Ancak 16 nolu CD’de 18 sayfa olan yazı 316 ve 350. klasörlerde şahsımda ülkenin genel gidişatı üzerinde konuşma notu Haziran 2003 başlığı altında ilk sayfasının bulunduğu belirtilmektedir. Yine üst düzey komutanlarca ülke sorunlarıyla ilgili vurgulanan dosyanın adı yine şahsımda bulunmadığı inceleme tutanaklarında belirtiliyor. Ancak 350. klasörde ve 316. klasörlerde ülke sorunlarıyla ilgili vurgulanan hususlar başlığı altında şahsımda ilk sayfasının bulduğu belirtilmektedir. Görülüyor ki 1. tabloda 16 nolu CD’de yer alan dosyaların önemli bir kısmının kaynağı ben farkında olmadan benden bir kısmı temin edilmiş olsa dahi esas kaynağının benim olmadığı net olarak görülmektedir. Sayın Heyetinize şahsımda bulunduğu iddia edilen dosyalar ile 16 nolu CD’nin içeriklerindeki benzer olan dosyaların karşılaştırıldığında içeriklerin daha farklı olan dosyalar olduğu çıkacaktır. Yine bu 2. bir tablo var, bu tabloda da özetle bende bulunan benzer dosya adedinin isimlerini okuyacağım bende 350 ve 316. klasörlerde bulunduğu iddia edilen 23 adet aynı konu içerikli ve benzer dosyalar var. Ama 16 nolu CD’de bulunan 14 adedi benzer. Bendeki benzer adet dosyada yine burada 14 adet benzemektedir. Bunların isimleri de 30 Ağustos 2003 tarihleri ve dosya isimleri farklı isimler benziyor ama tarihler içeriğindeki tarihler ve dosya isimleri farklı. Benzer dosya adedinde yine 2. sırada AKP yasa dosya isimleri farklı, 3. sırada Irak’ta asker görevlendirilmesi büyük harf dikey, kısa 22.07. 4. sırada benzer dosya programın değerlendirilmesi. 5, sıkıntılı temalar. 6, Süleymaniye olayı sonrası Türkiye’nin Kuzey Irak politikası. 7, Süleymaniye olayının değerlendirilmesi. 8, Şura konuşma notu. 9, Şura konuşma notu 30.07 doc tarihler farklı. 10, Şura 28 Temmuz doc. 11. Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden politika konuşma notu kurmay başkanı. 12, ülkenin genel gidişatı üzerinde konuşma notu komutan. 13, üst düzey komutanlarca ülke sorunları ile ilgili vurgulanan dosya adları farklı. 14, basından haberler 28.07. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere tarafımda çıktığı iddia edilen bilgilere aktif şekilde müdahale edilerek bir kısmı bende bulunmayan başka bilgi ve dosyaların eklendiği. Bir kısım dosyaların üzerinde oynandığı tahrifatlar yapıldığı ve bir kurgu oluşturulmak istendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bende bulunduğu iddia edilen aynı konularla alakalı 16 nolu CD’de bulunmayan dosyaların eğer ismi geçen şahıslar vasıtasıyla Muzaffer Tekin’e ulaştırdığım iddiası doğru olsaydı bu dosyalarında 16 nolu CD’nin içerisinde bulunması gerekirdi. Bu husus bile bu bilgileri Muzaffer Tekin’e göndermediğimin, Muzaffer Şenocak’a vermediğimin de delilleridir. Sayın Heyetinize sunacağım 3. tabloda da ve son tabloda da 16 nolu CD’de bulunan 26 adet dosyanın 316. ve 350. klasörlerde bende bulunmadığı görülen 13 adet dosya adları içerikleri ve Genelkurmay Başkanlığı bilirkişi raporlarına göre gizlilik dereceli. Burada bende bulunmayan dosyaların isimleri 13 adettir. MZ dosya adı 2003 yılı koop, 2003 yılı koop hosler raporu. 2003 yılı koop hosler raporu gerçekleştirenler, 2003 yılı koop özet gerçekleştirilenler, ask 1 program 21 Sayın MGK komutanın yaptığı konuşma notu, sosyal etkileri UT uygulanacak strateji ülkenin genel gidişatı üzerine konuşma notu komutan üst düzey komutanlarla, ülke sorunları ile ilgili vurgulanan hususlar. Burada isimlerini tablodan da anlaşılacağı üzere 6 adet belgenin bende bulunmayan, 6 adet belgenin Türk Silahlı Kuvvetlerine ait iç mevzuata göre gizli gizlilik derecesiyle sınıflandırılmış bilgilerden olduğu. Diğer geri kalan bilgilerinde Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olmadığı belirtilmektedir. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere kurguyu tertip eden kişi veya kişilerin şahsımda bulunmadığı ek klasörlerde belli olan dosyaların bir kısmında tahribatlar yaparak bir kısmında ise Türk Silahlı Kuvvetlerine ait gizli içerikli bilgileri başka kaynaklardan elde ederek alınan CD oluşturulmuştur. Nitekim Genelkurmay Başkanlığının Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen yazı ve bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere şahsımda bulunmayan ve Muzaffer Tekin ve Aydın Yüksek’te çıktığı iddia edilen konuyla ilgili bilgilerin bir kısmının Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgisinin olmadığı, bir kısmının Türk Silahlı Kuvvetlerine ait iç mevzuata göre gizli gizlilik derecesine haiz bilgilerden olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olmayan bilgilerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin belge formatının taklit edilerek üretildiği yazı dosyalarındaki elektronik özelliklerin benzetilmek suretiyle kurgulandığı açıkça belirtilmiştir. Ancak Genelkurmay Başkanlığının yapmış olduğu bu uyarıdan da anlaşılacağı üzere şahsın üzerinde bir kurgunun yapıldığı ortaya çıktığına göre iddia makamı ve heyetiniz tarafından dikkate alacağınıza inanıyorum. 3. tabloda da arz ettiğim şahsımda bulunmadığı belirtilen Türk Silahlı Kuvvetlerine ait gizlilik derecesine sahip 6 adet belgenin nereden temin edildiği hususu aydınlatılması gereken önemli bir bulgudur. Burada sorulması ve açığa çıkarılması gereken önemli bir husus 6 adet gizli içerikli bilgiyi kim veya kimler, nereden, nasıl ve ne maksatla temin etmiştir? Ayrıca 6 adet gizli bilgi dışındaki bilgilerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yazı formatları taklit edilerek elektronik ortamda kurgulanmış bilgileri kim veya kimler kurgulamıştır. Ben kimseye iftira atarak suizan besleyerek büyük günaha girmekten Allah’a sığınırım. Geçen celselerde arz ettiğim beni görev döneminden tanıyan Mustafa Levent Göktaş Albayım Özel Kuvvetler MAK alayı ve şahsımın bizler hakkında ihbar mektubu yazan kişi veya kişiler acaba evlerinde başka hiçbir yerde olmayan vesikalık fotoğrafımı ben gözaltına alınmadan ve aramalarım yapılmadan önce Muzaffer Şenocak’a gösterilen fotoğrafın nasıl ele geçirildiğini ben annem, eşim, ablam ile umredeyken evlerime bir şekilde nitelikli kişi veya kişiler tarafından girildiğinin delili olduğunu sunmuştum. Bu kişi veya kişiler bende bulunduğu iddia edilen ve kabul etmediğim diğer dijital veriler ile bir kısım dokümanları da evlerime bu gizli girmeler neticesinde bırakılarak emniyet güçlerimizi, savcılarımızı dolayısıyla mahkememizi yanlış yönlendirmek gayesiyle yapıldığını değerlendirmekteyim ve bu ihtimal kuvvetle muhtemeldir. Yine Haziran veya Temmuz 2004 tarihinde lojmanımın posta kutusuna arz ettiğim diğer disket ve dokümanlarla bahsi konu 5 nolu disketi bırakanlar aynı şahıslar mıdır? Bilemiyorum. Şimdi de şahsımla Muzaffer Tekin arasında oluşturulmak istenen zincirin halkalarında bulunan şahıslar veya aşamalı tanıdıkları yukarıda arz ettiğim şahıslarla irtibatlı mıdır? Muzaffer Şenocak, Aydın Yüksek veya Mete Yalazangil bu halkalardan birisi midir? Yoksa 3’ü ya da 2’si bu halkada mı bulunmaktadır? Yalnız veya birlikte mi bu tertibi, bu kurgunun içinde rol almışlardır? Yoksa hangileri masumdur? Bu kurgunun hazırlanmasında şahsımın tanımadığım Muzaffer Tekin ile ilişkilendirilerek iddia edilen örgütün üyesi, silah ve patlayıcıları da iddia edilen örgütün silahları yapılmasına zemin oluşturmuştur. Artık bu profesyonel gibi görünen bir komplonun ayak izleri görünmeye başlanmıştır. Bu kurguları yapan kişiler kendi suçlarını örtmek gayesiyle masum insanlara iftira atmaktadırlar. Bu komplo ile emniyet yetkililerimizi, Sayın Savcılılarımızı yanlış anlamalardan dolayı da olsa suizan beslemelerine ve çok büyük bir günah ve vebale girmelerine sebep olmaktadırlar.”

Mahkeme Başkanı: “Toparlayın lütfen.”

Sanık Fikret Emek: “Bitmek üzere Başkanım. Türk Silahlı Kuvvetlerine ait 6 adet gizli belgeyi Aydın Yüksek ve Mete Yalazangil’de bulunduğu belirtilen CD’lere yükleyen ve yükleten kişi ve kişiler şahsımı iddia edilen örgüte monte etmek için nasıl bir gayret içine girdikleri açığa çıkan bu fotoğraftan da anlaşılmaktadır. Sayın Heyetinizin bu arz ettiğim bilgileri hangi sanık veya sanıklar, hangi kişi veya kişilerle işbirliği kurarak CD’lere yüklendiğini tespit ettiği takdirde şahsımın üzerinde oynanan oyunu da görme imkanına sahip olabilecektir. Ben bu dosyaya bu tarz zoraki uydurma ilave tahrifatlı deliller ile birlikte şahsımda çıkan silah ve patlayıcılardan dolayı kuvvetli suç şüphesi oluştu zannıyla dahil edilen bir sanığım. Henüz mahkemenizin iddia edilen örgütün olup olmadığına dair bir kararı bulunmamaktadır. Ancak Sayın Başkanım, Sayın Heyet ve Sayın Savcılar Türk Devletimizin bölünmez bütünlüğünün korunması, milli birlik ve beraberliğimizin sağlanması ile olmaktadır. Cennet vatanımızda yaşayan tüm vatandaşlarımız ile birlikte huzur içerisinde yaşamak için muhakkak surette her türlü terör örgütlerinin bitirilmesi gerektiğine inanan ve yıllarca teröre karşı mücadele etmiş ve bu uğurda bedel ödemiş emekli bir asker olarak eğer içinde yıllarca binlerce kahraman asker ve polisimizin şehit ve gazi olmalarına neden olan masum halkımızın kanını döken eli kanlı hain bölücü terör örgütü ile diğer eli kanlı terör örgütlerinin içinde barındıran onları yöneten, yönlendiren bu örgüt şayet gerçekten varsa fikri yapımda yaşantım nedeniyle ben bu örgütün apaçık bir düşmanı olacağım ortadadır ve bu örgüt kendi vatandaşının kanını emen dünyanın en alçak ve en zalim bir terör örgütüdür. Şahsımı bu örgütle ilişkilendirmek yanlışlığını yapanlarda Yüce Allah’ın huzurunda bunun vebalini nasıl öder bilemiyorum. Eğer bu örgüt yok ise de iddia edilenlerin işi çok zordur, hem dünyada hem de ahirette. Yapılan bu yanlışlığın biran önce ortadan kaldırılmasını Sayın mahkemenizden arz ve talep ederim.”

Sanık Erhan Timuroğlu söz istedi verildi: “Sayın Başkanım buraya bir sürü tanık geldi, gizli tanıklar geldi buradaki sanıklar dahil hiç kimse beni tanımadıklarını, benimde kimseyi tanımadıklarımı kimsenin beni teşhis etmediklerini ortada. Mahkemenin en önemli tanıklarından birincisi Osman Yıldırım, Osman Yıldırım burada ağzından kaçırdı hatta siz sordunuz bunlar var mıydı sizin yanınızda siz Alparslan’la Danıştay olayını konuştuğunuz zaman yok dedi onlar yoktular dedi. Burada kendisi itiraf etti o isteyerek itiraf etmedi bir anda ağzından kaçırdı, ondan sonra mahkemenin 2. En önemli tanıklarından birisi geldi Aysel hanımefendi Aysel Sağlam o da bizi teşhis edemedi Ankara’da da teşhis edememişti çünkü etmesi mümkün değildi, biz Danıştay’da değildik, biz oteldeydik. Gelen tanıkların hiçbirisi bizi tanımadı bizde buradaki insanların hiçbirisini yani şahsen ben buradaki insanların gelen tanıkların hiçbirisini tanımıyorum. Danıştay’la da benim ilgi ve alakam yoktur, Cumhuriyet Gazetesiyle ilgili olan bölümünü ben zaten size anlattım. 3. bomba eylemiyle o da Alparslan’ın yani Osman, Alparslan’ı sattığı için haline bakıp da öyle yanında beraber gittim bombayı da atan ben değilim Alparslan Arslan’ın kendisi attı. Şimdi biz terör örgütü müyüz yoksa çete miyiz? Bunu da tam olarak bilmiyorum bunu da şundan dolayı bilmiyorum. Şimdi geçen gün siz yoktunuz Sayın Başkanımız Heyette başkanlık ediyordu Veli Paşamın orda sözünü kesti Sayın Başkan tabi süresi doldurduktan sonra süreniz bitti dedi. Paşada ısrar etti ben konuşmak istiyorum deyince Sayın Başkanımız askerleri çağırdı orda rütbeli askerler vardı arkadaşlar gittiler orda Veli Paşaya bunu söyledi komutanım dedi tamam üzülmeyin dedi, sıkmayın canınızı dedi yani bu anlamda eğer terör örgütüysek biz yani Veli Paşayı çok seviyorum sayıyorum önemsediğim bir insan ondanda özür diliyorum bu anlamda ama yani terörist bir örgütsek biz Veli Paşada bir teröristse buradaki asker Veli Paşaya diyor ki komutanım diyor yani subay subay ona komutanım diyor, ordan Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu gibi terörist ilan edersiniz eğer terör örgütüysek. Yok çeteysek gerçektende Sayın Başbakan meydanlara çıkıyor diyor Ergenekon çetesi doğrudur değil mi çete diyor Yani Allah razıda olsun, terörden kurtarıp çeteye sokuyor ama bu anlamda bir tane madde çıkarttırdı 102. maddeden 102. maddede diyor ki çete davasında 5 yılını dolduran diyor tahliye edilmeli, yani Alparslan Arslan dahil tahliye edilmeli ama ben böyle bir örgütün ne üyesiyim ne de böyle bir çetenin üyesiyim ve hadi diyelim ki ben üyeyim. Üyelik süresi de zaten 3 yılla, 5 yıl arasıdır. Beni fazlasıyla yani yatırıyorsunuz, bu anlamda da bunları düşünerek bizzat tahliye mi istiyorum gereği bilginize (1 kelime anlaşılmadı).”

Sanık Sami Hoştan söz istedi verildi. “Sayın Başkanım benim 2 yıl oldu tahliye olalı. Şimdi benim kendi maddi, manevi benim 35 yılım geçtiği yurtdışındaki işlerimin başında duramıyorum, bu mağduriyetinin sona erdirmesini istiyorum. Sayın Başkanım defalarca da bunu size yazılı olarak da söylemiştik. Yani bu ne zaman biteceğini bende bilmiyorum, lütfen bu göz önüne alınmasını rica ediyorum.”


Yüklə 0,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə