Uluslararası Sosyal Ara tırmalar Dergisi
The Journal of International Social Research
Cilt: 8 Sayı: 37 Volume: 8 Issue: 37
Nisan 2015 April 2015
www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581
UNSURLARA B R BAKI
A VIEW ON PROSE STORIES’ EXTRAORDINARY COMPONENTS IN CLASSICAL TURKISH
LITERATURE
brahim SONA
••••
Öz
Klasik Türk edebiyatı, dönemini ve döneminden sonraki edebiyatları az veya çok etkilemi tir. Osmanlı
Devletinin sınırlarının geni li i, bu etkile imin en önemli sebeplerindendir. Edebiyatlar arasında kurulan bu ba ,
tercümeler sayesinde kuvvetlenmi , döneminin be enilen Arapça ve Farsça eserleri Türkçeye çevrilmi tir. Tercüme
metinler içerisinde yer alan mensur hikâyeler de ba langıçta tercüme yoluyla Türkçeye aktarılmı , daha sonra da te’lif
hikâyeler yazılmı tır. Tercüme ve te’lif hikâyeler, birçok kültürün izlerini barındırmakla birlikte içerikleri açısından
dikkat çekmektedir. Hikâyelerdeki ola anüstülükler de bu dikkat çekici unsurlardandır. Bu yazıda bu unsurların tespit
edilip bir bakı geli tirilmeye çalı ılmı tır.
Anahtar Kelimeler: Klasik Türk Edebiyatı, Mensur Hikâye, Ola anüstü Unsurlar
.
Abstract
Classical Turkish Literature has an effect on the other literatures which are same and later it. One of the most
important factors of this interaction is the wide borders of Ottoman Empire. The most popular Arabic and Persian
works are translated to Turkish and the network between the literatures gets strong thanks to the translations. Prose
stories, included in the translated works, transpose to Turkish in the beginning and then copyright stories are written.
Translated and copyright stories, containing the traces of many cultures, take attention because of their contents.
Extraordinariness is one of the remarkable elements in the stories. In this study, it is tried to develop a view by
determining some components.
Keywords: Classical Turkish Literature, Prose Story, Extraordinary Components.
Klasik Türk edebiyatının altı yüzyıllık geçmi inde nazım ve nesir olmak üzere sayısız eser
verilmi tir. Divanlar, mesneviler ve tezkireler bu eserlerden öne çıkanlardır. Nazmın nesirden üstün kabul
edildi i klasik edebiyat gelene inde, mensur eserler dendi inde akla genellikle tezkireler gelmektedir.
1
Tezkireler, tarihler, menâkıbnâmeler gibi nesir metinleri içerisinde yer alan mensur hikâyeler, içerikleri
yanında hitap etti i kitlenin geni li i açısından da dikkate de er metinlerdir.
Mensur hikâyeler, kaynaklarına göre tercüme, telif ve uyarlama-adaptasyon olmak üzere üç grupta
ele alınmakta; konularına göre de a k, kahramanlık, serüven, macera hikâyeleri, dini-tasavvufi, ahlaki
hikâyeler ve latifeler olarak yedi kısma ayrılmaktadır. (Kavruk, 1998: 14).
2
Her ne kadar mensur hikâyeler
konu açısından bu ekilde tasnif edilse de bir metinde a k, kahramanlık ve macera aynı anda olabildi inden
bu sınıflamalardan hangisine dâhil edilebilece i sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu sorunun temel
nedenlerinden birisi, Binbir Gece,
3
Firuz ah
4
ve Cevâmiu’l-Hikâyât ve Levâmiu’r-Rivâyât
5
gibi hacimli eserler
•
Yrd. Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
Nef’i’nin “tenezzül eylemem in aya” diyerek dile getirdi i bu durum, klasik Türk edebiyatında genel kabul gören bir anlayı tır.
Tenezzül eylemem in âya eylesem belki/ Müsebbihân-ı felek vird ederdi in âmı.Akku , 1993: 116.
2
Mensur hikâyeler, Mustafa Nihat Özön, Agah Sırrı Levend ve HasibeMazıo lu tarafından tasnif edilmi tir. Bu tasnifler için bkz. Agâh
Sırrı Levend (1967), “Divan Edebiyatında Hikâyeler”, TDAY, Belleten, s.72-73; HasibeMazıo lu (1992), “Divan Edebiyatında Hikâye”,
Do umunun Yüzüncü Yılında Ömer Seyfettin, AKM Yay. Ankara, s.19-20.
3
Elf leyle ve’l-leyle olarak bilinen Binbir Gece Hikâyeleri, Arap edebiyatında kar ımıza çıkmı , birçok dünya diline tercüme edilmi ve on
ciltten olu maktadır. Özellikle Mardrus ve Galland’ın Fransızca tercümeleri en me hurlarıdır. Türkçeye de tercüme edilen bu
hikâyelerin Türkçe çevirisi BibliothekNationale’dedir. Son cildi eksik olmak üzere dokuz ciltten olu maktadır. Bkz. Elf Leyle ve’l-Leyle,
Paris BibliothekNationaleAncienFonds No: 356. Âlim erif Onaran’ın hazırlamı oldu u Binbir Gece Masalları, Mardrus’un
çevirisinden yapılmı tır. Ayrıca Bkz. Mehmet Kalpaklı, Neslihan Demirkol Sönmez, Binbir Geceye Bakı lar, stanbul, Turkuaz Yay. 2010.
yanında Hikâyet-i Anabacı
6
gibi muhtasar olanlarının da bulunmasıdır. Konu bakımından çe itlenmeye sebep
olan bu geni li in yanında mensur hikâyelerde genelde bir amaç vardır. Bu amaç da okuyucunun
hikâyelerden ders çıkarmasıdır. Tûtînâme’nin Türkçe ikinci çevirisinde:
Egerçi ben dahi tâzeyümammâ bu ‘âlemde çok ey görüp ve her birinden ‘ibretalmı umdur dahi vakâyî’ ve
tevârîhdinleyüp her birinden bir hissealmaglaumûr-ı dünyânuncüz’iyyât ve külliyâtına vâkıf olmu umdur ( Tûtînâme
Üniversite TY.7420: 97b).
denilerek, papa anın dünyada çok ey görüp her birinden dersler aldı ı; olayları ve tarihleri
dinleyip bunlardan hisse alarak dünya i lerinin tamamını kavradı ı söylenmi ve amacın da “kıssadan hisse
çıkarmak” oldu u böylelikle belirtilmi tir. Amaç birlikteli inin yanında mensur hikâyelerde az ya da çok
ola anüstü unsur ve olaylara rastlanır.
7
Bu sıra dı ı hikâyelerin ba langıçlarında okuyucu acîb ve garîb
kelimeleri ile uyarılır. “Bir acîb ü garîb keleci i itdüm”; “Sergüze tüm uzundur hem acebdür” (Hazai, 2006:
287) söz gruplarıyla anlatılacakların sıra dı ı olaca ı belirtilmi olur.
8
Acîb, acibe kavramının, klasik edebiyatta kullanım alanı geni tir. Bu geni lik, sözlük anlamından
olsa gerektir. Lugat-ı Remzî’de “acâ’ib”, “acîbeler, ta’accüb olunacak eyler” yine “acîbe ve acîb” kavramları
da “mutlaka pek ta’accüb olunacak ey, cem’iacâ’ibgelür ve hadd-i acebdenbirun olan ey”; “sebeb-i
ta’accüb olan ey” (Lugat-ı Remzi, 1305: 820, 822) anlamlarında verilmektedir. Acîb, “ a ılacak ey”
oldu undan, kavramın kullanım alanı geni lemi ve kelime birçok durumda kullanılır hale gelmi tir.
9
Mensur hikâyelerde acîb ve garîb olaylar çok oldu u gibi acâyib ve garâyib olarak ayrıca bölümlerin yer
aldı ı da görülür.
10
Mensur telif veya tercüme hikâyelerde acîb-garîb unsurlara rastlansa da bu, hikâye külliyatına göre
de i ebilmektedir. El-FerecBa’de- - idde’de
11
ola anüstü unsurlar çokça görülürken Kırk Vezir,
12
Sindbâdnâme
13
ve Tûtînâme’de
14
hem ola anüstü hem de günlük hayatta kar ıla ılabilecek olaylara rastlanır. Kelile ve
Dimne’de
15
ise hayvan hikâyeleri geni yer tutar.
4
Aslı Farsça olan eser, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Celalzâde Salih Çelebi tarafından çevrilmi hacimli bir hikâye külliyatıdır,
ilk be cildi stanbul Üniv. Nadir Eserler TY. 1165-1169’dadır.
5
Farsça ilk tezkire olan Lübâbü’l-Elbâb’ın yazarı Avfî’nin (öl.629/1231) aynı addaki eserini, ehzade Bayezid’in emriyle Celalzâde Salih
Çelebi çevirmi tir.
6
lk telif hikâye olma özelli ini ta ıyan eser, Vahdî adlı air tarafından 16. yüzyılda kaleme alınmı tır. Hoca Abdurrauf adlı ki inin
ba ından geçenlerin anlatıldı ı bu hikâye, zamanında çok me hur olmu tur. Bkz. Hasan Kavruk (1998), Eski Türk Edebiyatında Mensûr
Hikâyeler, stanbul: MEB Yay. s.171-185.
7
Fantastik, ola anüstü, masalsı veya daha eski deyi le acîb ü garîb olarak isimlendirilebilecek bu unsurlar, hemen her hikâye
külliyatında benzer ekillerde kar ımıza çıkar.
8
Acibe ve garibe kullanımı sadece bu örneklerle sınırlı de ildir. çerisinde a ılacak hiçbir ey olmayan hikâyeler için de bu tabir
kullanılabilir. Batılı ara tırmacılar, ola anüstü anlatılar için “acâib edebiyatı” olarak bir adlandırma yapsalar da acibe kavramının
sadece ola anüstülükleri ifade etmedi i açıktır. Bir gergedanın boynuzuyla bir fili kaldırması motifinden hareket eden SynrixVonHees,
acâib kavramının kaynaklarda çok çe itli ekillerde kullanıldı ını, sadece acibe kavramıyla ola anüstülüklerin anla ılmaması gerekti i
tezini savunur. SyrinxVonHees (2014), “ a ırtıcı: Acâib Edebiyatının Bir Ele tirisi ve Yeniden Okunması” Milli Folklor, (Çev. Yeliz
Özay), S. 103, s.142-162.
9
Acîb ve garîb kavramlarının tezkirelerde kullanımı için bkz. Ali Emre Özyıldırım (2011), ‘GarîbMa’nâlar, Acîb Hayâller Latîfi ve  ık
Çelebi Tezkirelerinden Hareketle Belâgat Terimi Olarak Garîb Sıfatı’, Â ık Çelebi ve airler Tezkiresi Üzerine Yazılar, (Derleyenler: Hatice
Aynur, Aslı Niyazio lu), stanbul: Koç Üniv. Yay. s.147-166.
10
Te’lif hikâyelerden olan Bedâyiu’l-Âsâr’ın sonunda Cinânî tarafından acîbe ve garîbe olarak bir bölüm eklenmi tir.
11
Arap kaynaklı bir hikâye külliyatı olan El-FerecBa’de’ - idde ‘sıkıntıdan feraha erme’ anlamındadır. Tenûhî’nin bu eseri Türkçeye
çevrilmi , bu çeviriler üzerine iki çalı ma yapılmı tır. Birinci çalı ma için bkz. Hasan Kavruk, Süleyman Çaldak, Kazım Yolda (2000),
El-FerecBa’de’ - idde, Malatya. Di er çalı ma ise GyörgyHazaiundAndreasTietze (2006), Ferecba’de’ - idde, 2 Band. Berlin:
KlausSchwarzVerlag. Bu çalı malardan ikincisi daha fazla hikâyeyi barındırdı ı için ara tırmamızdaki örnekler, bu eserden alınmı tır.
12
Edebiyatımızda Subh u Mesa, ErbaînSabâh u Mesâ gibi isimlerle anılan Kırk Vezir hikâyelerinde ran ahının o luna üvey annesinin
â ık olması ve iste ine cevap alamayınca onu öldürtmek istemesi üzerinedir. Vezirler de âhın, ehzadeyi öldürmemesi için her gece bir
hikâye anlatır. Bu hikâyeler için bkz. Mübeccel Kızıltan (1991), Kırk Vezir Hikâyeleri, 2 C. Doktora Tezi, stanbul Üniversitesi.
13
Yedi vezirler, yedi âlimler veya Tuhfetü’l-Ahyâr olarak bilinen bu hikâyelerde padi ahın, kendi o lunu idam kararı alması üzerine yedi
vezirin anlattı ı hikâyeler üzerine kuruludur. Bu metin için bkz. Gül ah Gaye Fidan (2012), Türk Edebiyatında Sindbâdnâme Çevirileri:
Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı Sindbâdnâme, Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi.
14
Aslı Sanskritçe ukasaptati olan, Farsçaya Tûtînâme adıyla tercüme edilen, Türkçeye aynı adla çevrilen eserde, Said adlı gencin sefere
gitmesi üzerine Said’in e i Mâh eker’in bir gence â ık olması ve her gece evden çıkaca ı vakit, papa anın bir hikâye anlatması üzerine
kuruludur. brahim Sona (2012), Türk Edebiyatında Tûtînâme Hikâyeleri ( nceleme-Tenkitli Metin), Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi.
15
Aslı Sanskritçe olan ve Pançatantra olarak bilinen hikâyeler, önce Pehlevice’yeKelile ve Dimne adıyla, daha sonra bnü’l-Mukaffâ
tarafından Arapçaya; Nasrullah tarafından Farsçaya çevrilen eser, Mes’ud bin Ahmed ve Alaaddin Ali Çelebi tarafından da Türkçeye
çevrilmi tir. Bu çeviriler için bkz. Zehra Toska (1989), Türk Edebiyatından Kelile ve Dimne Çevirileri ve Kul Mesûd Çevirisi. 2 C. Doktora
Tezi, stanbul Üniversitesi ve Tuncay Bülbül (2009), Hümâyûnnâme ( nceleme-Metin), DoktoraTezi, GaziÜniversitesi.
ncelenen mensur telif ve tercüme hikâyelerdeki
16
acîb ve garîb olaylar u ekilde sınıflanabilir:
1.
Ola anüstü özellikli nesne ve hayvanlar
17
2.
nsan dı ı varlıklar
3.
ekil de i tirme
18
1.
Ola anüstü özellikli nesne ve hayvanlar
19
Ola anüstü özellikli nesneler, genel itibariyle hikâye kahramanlarına yardımcı konumdadır.
Kahraman, istedi i hedefe ula abilmek için bu nesneleri kullanarak zorlukları a ar. Tûtînâme’de Çin
padi ahı, Medînetü’l-Ka’r padi ahının kızını alabilmek için istenildi i kadar altın çıkaran kese, istenildi i
kadar yemek hazırlayan a açtan çanak, istenilen yere götüren iki ayakkabı, kınından çıkarıldı ında harap
olmu yeri süsleyip bayındır hale getiren kılıç’tan yararlanır ve amacına ula ır (Sona, 2012: 154-5). Kese,
çanak, ayakkabı ve kılıç, insanların sürekli kullandıkları nesnelerdir ve ola anüstü özelliklere sahiptir.
Kahramanların sevdiklerine kavu maları yanında yoksulları birden zenginli e ula tıran nesneler de
vardır. Yine Tûtînâme’de oduncu, bir çölde perilerin bir testi çevresinde e lendiklerini görür, bu testiden
istedikleri her eyi çıkarırlar. Onlardan testiyi ister ve testiden çıkardıklarıyla kısa sürede zengin olur (Sona,
2012: 149).
Kırk Vezir’de keramet gösterme olarak görülen ola anüstülükte eyh ihabeddin, Mısır Sultanını bir
le ene sokar ve padi ah kendisini ba ka bir diyarda bulur (Kızıltan, 1991: 197). Burada da le en
ola anüstüdür; ancak maharet le ende de il, eyh ihabeddin’dedir. Bir di er keramet ise ba ka bir eyhin
hırkasında ortaya çıkar. Hatip, namaz kılarken ihtilam olur ve eyh hırkasını açar. Hatip orada dokuz yıl
ya ar. Camidekilere göre be dakika, hatibe göre ise dokuz yıl geçmi tir (Kızıltan, 1991: 244-245). eyhin
hırkasına yüklenen kutsilikte hikâyenin bitiminde söylenen “zaman içinde zaman vardır” sözü dikkate
de erdir. Hırkanın özelli i yanında eyhin kerameti ve zamanın göreceli i bu hikâyeyle okuyucuya
gösterilmi tir. A açtan yapılmı at da ilgi çekici nesneler arasındadır. Bir kıza talip olanlardan biri, kızı
devin kaçırması üzerine a açtan bir at yapar. Bu at, bir aylık mesafeyi çok kısa sürede gider ve kahraman,
kızı bu sayede devlerin elinden kurtarır (Sona, 2012: 136).
Ola anüstü özelliklere sahip hayvanlarda birçok canlıyla kar ıla ılabilir. At, ejderha, murg-ı heft-
reng (yedi renkli ku ), gülen pi mi tavuk, gülen balıklar, kurt ve yılan bu kategoride de erlendirilebilir.
Bu hayvanların ba ında at gelir. Sindbâdnâme’de; ehzade, güzel kızın pe ine takıldı ında çölde
gulyabanilerin arasında kalır. im ek gibi hızlı atıyla oradan uzakla ır (Fidan, 2012: 37). El-FerecBa’de’ -
idde’de halife, yel ayaklı atına binerek yönünü Basra’ya tutar (Hazai, 2006: 88). Yine Ferruhruz adlı
kahraman yel ayaklı ata biner (Hazai, 2006: 168). At, kahramanın en yakın dostudur ve uzak mesafeleri çok
kısa sürede alır. At, yel ayaklıdır çünkü yakın zamanlara kadar en önemli ula ım aracı konumundadır.
Böylelikle ata fantastik özellikler kazandırılmı ve hikâyeler ilgi çekici hale getirilmi tir. Atın yel ayaklı
olması, millî bir halk hikâyesi olan Köro lu’nda çamurda ko turup hiçbir ekilde aya ına çamur
bula maması eklini alır (Alptekin, 2009: 131). Ayrıca Yunan mitolojisindeki kanatlı at “pegasus”la
hikâyelerdeki atların benzerli i de göz ardı edilmemelidir.
Ola anüstü hayvanların bir di eri ise ejderhadır. Ejderha, fantastik bir hayvandır ve eski anlatılarda
sıklıkla kar ımıza çıkar. A zından ate saçan, dört ayaklı bazen yedi ba lı, kuyuların dibinde a zını açmı
bekleyen aynı zamanda uçabilen ve insanlara zarar vererek onları yiyen bir varlık olarak gösterilir.
20
Kırk
Vezir’de ejderha a zından ate saçtı ında orman tutu ur (Kızıltan, 1991: 290). El-FerecBa’de’ - idde’de bir
adam, birini yarısına kadar yutmu da gibi bir ejderhaya u rar (Hazai, 2006: 477). Kelile ve Dimne’de esrik
bir deveden kaçan adam, kuyuya sı ınır; fakat kuyunun dibinde a zını açıp bekleyen bir ejderha vardır
(Toska, 1989: 57); yine Ma ribi, â ık oldu u gence kuyudaki iki zengiyi ve ejderhayı geçmesi için efsun
ö retir (Kızıltan, 1991: 202). Kuyunun a zının, ejderha a zıyla benzerlik göstermesinin yanında “her
16
ncelenen hikâye külliyatları El-FerecBa’de’ - idde, Tûtînâme, Kırk Vezir, Sindbadnâme, Kelile ve Dimne, Bedâyiu’l-Âsârve Hikâye-i Çehâr
Dervi ’tir. Ayrıca Hikâye-i Padi âh-ı Rum, Hikâye-i Kuhi, bni Sina Hikâyeleri, Bahtiyarnâme gibi birçok metin gözden geçirilmi tir. Binbir
Gece, Kıssa-i Firuz ah ve Cevâmiu’l-Hikâyât’ın Türkçe çevirileri yazma halinde oldu u için bu çalı maya dâhil edilmemi tir.
Bu sınıflama yapılırken Motif-Index of Folk-Literature’da kontrol edilmi tir. Ola anüstü hayvanlar, -kıyaslama yapılabilmesi için-
StithThompson’un hazırladı ı kitabın B maddesindeki “Animals” bölümüne; ekil de i tirme için de D maddesindeki “Magic”
bölümüne bakılabilir. StithThompson (1955-1958), Motif-Index of Folk-Literature, 5 Vols. London: Indiana UniversityPress.
18
Bu sınıflama, tüm ola anüstü unsurları kapsamamaktadır; okuyucuya bir fikir vermeaçısından bu tasnif yapılmı tır.
19
Hikâyelerde geçen ola anüstülükler, hangi eserde yer alıyorsaeser adı verilerek belirtilmi tir. Bir hikâye külliyatında birçok hikâye
oldu u için her hikâyenin adını anmak bir karma aya sebep olaca ından bu yöntem tercih edilmi tir.
20
Ejderha, u ekilde tanımlanır: Nefesiyle insanları, hayvanları çeken, a zından ate ler saçan, geçti i yerlerde ekinleri otları yakan,
bazen yedi ba ı olan ve boynuzları bulunan yılan. Rivayete göre yılan öldürülmedikçe ölmezmi ve bin yıl ya ayınca ejderha olurmu ;
zararı fazlala tı ı zaman melekler onu zincirlerle gökyüzüne çekerek “Kafda ı”nın ardına atarlarmı (Sabahat ve Ali Rıza Alp, 1958:
302).
kuyunun dibinde bir ejderha vardır” dü üncesinin varlı ı anla ılmaktadır. Tûtînâme’de ejderha kemiklerini
gören sihirbaz, maharetiyle ejderhayı canlandırır ancak ejderha canlandı ında en yakınındaki sihirbazı yer
(Sona, 2012: 156). Yi it bir genç, padi ahın kızını alabilmek için atları ve insanları yiyen etrafına korku salan
bir ejderhayı uykuda iken zehirli okuyla öldürüp ba ını keser. Bunun üzerine padi ahın kızıyla evlenir
(Sona, 2012: 159). Bu hikâyenin benzerleriyle, hem Türk halk hikâyeleri hem de dünya hikâyelerinde
kar ıla ılır. Kahraman, bir dizi sınavdan geçmek ve zorlukları a mak mecburiyetindedir (Campbell, 2010:
113). Farklı bir acibe de Hikâye-i Çehâr Dervi ’te kar ımıza çıkar. Salim, karde leri tarafından zulme
u ramı tır. Salim’in anlattıklarını dinleyen kadın, bir ejderhanın üzerine biner, yukarıdan su dökünce hain
üvey a abeyler, köpe e dönü ür (Yıldırım, 2010: 23). Ejderha, uçan bir varlık olarak, cadıyı üzerinde ta ır.
Tûtînâme’demurg-ı heft-reng yani yedi renkli ku sahibine her gün kanatları altında samur getirir ve
ku un sahibi samur satıcılı ı ile zengin olur. Yine bu ku un ba ını yiyen genç, bir süre sonra padi ah olur
(Sona, 2012: 159-160).
Hayvanların konu ması ola an bir durum gibi görünse de tabaktaki pi mi ku ve le endeki
balıkların gülmesi ola anüstüdür. Tûtînâme’de iffetsiz bir kadın olan Kâmcûy, kocasının yanında
namusluluk taslayınca balıklar gülmeye ba lar, kimse bu sırrı çözemez. bnü’l-gayb, hayvanlarla konu ma
ilmini bildi i için balıklardan olayın içyüzünü ö renir (Sona, 2012: 136). Oldu undan farklı görünmek
isteyen bir kadın, abarttı ı durumundan ötürü sonunda utanmı tır. Hayvanların gülmesi acayip iken
hayvanlarla konu mayı bir ki i bilmektedir. Hayvanlarla konu ma ilim olarak görülmektedir.
21
Hikâye
kahramanları bu ilmi farklı hayvanlardan ö renirler; ancak hayvanların bu ilmi ö retirken bir artları vardır:
Hayvanların konu masını bildiklerini kadınlara söylerlerse öleceklerdir (Hazai, 2006: 527). Sırrın kadınlara
söylenmemesi veya kadınların aldatan konumunda olmaları çok eskiden beri i lenen bir konudur (Goldman,
1995: 31).
Kırk Vezir’de hamamın içerisindeki kurdun, a zından ate ler saçarak gelmesi (Kızıltan, 1991: 291);
Bedâyiu’l-Âsâr’daFerâgî adlı kahramanın, ba ı at ba ı kadar olan bir yılanı öldürmesi (Ünlü, 2009: 94) di er
ola anüstü canlılar olarak kar ımıza çıkar.
2.
nsan dı ı varlıklar
nsan dı ı varlıklar, cinler, periler, gulyabaniler, ifritlerdir. Bu varlıkların, insano lu dı ında bir
bilinmezli i vardır, görülemezler ve korku uyandırırlar. Cin, “duyularla idrak edilmeyen ve insan gibi ilahi
emirlere uymakla yükümlü tutulan varlık türüdür. Cinlerin atalarına cân denir; gûl, ifrit gibi çe itli türlerden
olu tu u kabul edilir. Farsçada cin kar ılı ında perî ve dîv kelimeleri kullanılır.” (M. Süreyya ahin, 1993: 5)
Cin türü olan gûl, ifrit, periler, insano lunda korku uyandırmakta ve hikâyelere konu olmaktadır.
Cinlerin ayrı ülkeleri ve kendi padi ahları vardır. Kahramanlar, bazen cin padi ahlarının kızlarıyla
yakınla ırlar. Zeynü’l-asnâm adlı kahraman, cinler ahının ülkesine gider; cinler ahı her yıl saygısından
ötürü Zeynü’l-asnâm’ı ziyarete gelir (Hazai, 2006: 207-221). Seyfü’l-müluk, cin padi ahının kızı Bedîu’l-
cemâl ile sohbet eder (Hazai, 2006: 443).
Periler, cinlerin di ileridir ve perilere â ık olunur veya tam tersi söz konusu olabilir. Kuyunun içinde
bir peri kızı, kar ısında zayıf bir ihtiyar, aralarında da kızgın ya la dolu bir çömlek vardır (Sona, 2012: 123).
htiyarın, peri kızını alabilmesi için bu çömlek içerisinde yıkanması gerekmektedir. Yine padi ah, canını
kurtardı ı perinin kız karde i ile evlenir (Hazai, 2006: 282). Bir gence â ık olan cin, yılan kılı ına girerek her
gece gencin evine gelir (Ünlü, 2009: 89).
fritler ise güzel kızları kaçırmakta, devler kuyuların dibinde beklemekte, gulyabanilerle ise aniden
kar ıla ılmaktadır. Padi ahın güzel kızını gören ifrit, onu kaçırır (Fidan, 2012: 77). Oduncunun karısı kuyuya
dü er ve oradan bir dev çıkar (Kızıltan, 1991: 232). Kapı çalınır ve gelen bir gulyabanidir (Kızıltan, 1991: 293).
nsanların evrende kendi ba larına olmadı ı dü üncesi, sürekli zihinleri me gul etmi , böyle olunca
da insanların cinlerle ve di er varlıklarla ilgili hikâyeleri do al olarak çe itlenmi tir.
3.
ekil De i tirme
ekil de i tirme, don de i tirme olarak da bilinir. Bu motifle, destanlarda, masallarda, efsanelerde
neredeyse birçok anlatıda kar ıla ılmaktadır. ekil de i tirmenin tanımı Saim Sakao lu tarafından “Bir
efsanede yer alan canlı veya cansız unsurların bir üstün güç tarafından cezalandırılması veya bir felaketten
kurtarılması için o andaki eklinden daha farklı bir ekle çevrilmesidir.” (Sakao lu, 1980: 29) eklinde
yapılmı tır. Sakao lu’nun tanımında odaklanılan nokta cezadır. Ta kesilme motifinden hareket ederek
yapılan tanım, cezalandırılma ile ilgilidir. Namık Aslan ise ekil de i tirmenin ya kahramanın iradesine
21
Hz. Süleyman, tüm hayvanlara ve varlıklara üzerinde ism-i azam yazılı yüzü üyle hükmeder ve onların dilini bilir. Agâh Sırrı
Levend (1943) Divan Edebiyatı, Kelimeler ve Remizler, Mazmunlar ve Mefhumlar. 2. Bs. stanbul: Burhaneddin Matbaası. s. 120.
ba lı meziyet ya da kahramanın iradesi dı ında birtakım sihirli objeler vasıtasıyla gerçekle en
fevkaladelikler oldu unu belirtir (Aslan, 2004: 38).
Mensur hikâyelerde ekil de i tirme, genellikle kahramanın amacına ula abilmesi için kullandı ı
ola anüstü bir yetenektir. Kahraman, kimi zaman ba ka bir insanın kılı ına girebilir veya çe itli gereçler
kullanarak hayvanların ekline dönü ebilir. Ancak ekil de i tirme, ya ö renilen bir ilimdir ya da bir araç
vasıtasıyla olur. Bu araç, kimi zaman bir yüzük kimi zaman da bir ism-i eriftir.
ekil veya suret de i tirme çok farklı ekillerde kar ımıza çıkmı olsa da
22
insanların dönü ümü iki
grupta de erlendirilebilir:
1.
nsanın ba ka bir insanın kılı ına girmesi
2.
nsanların hayvan bedenine girebilmesi
nsanlar, amaçlarına ula abilmek için di er insanların kılıklarına girebilirler. Bunu ö reten ise
genellikle bir cadı, sihirbaz veya zahittir. Galatnümâ, padi ahın kızına â ık olur ve kendisine cadının verdi i
yüzü ü kullanır. Bu yüzük, a za alındı ında kadını erkek, erke i kadın göstermektedir (Sona, 2012: 145).
Galatnümâ, bu sayede padi ahın kızını kaçırarak onunla evlenir. Sindbâdnâme’de can çe mesinden içenlerin
cinsiyeti de i ir. Dua ederek cinsiyetlerine geri dönerler (Fidan, 2012: 52). Kadınken erkek gibi görünme
veya erkek iken kadın gibi görünme bir vasıta (yüzük ve can çe mesi) sayesinde olmaktadır. Yine kötü bir
kahraman olan Fer’i, â ık oldu u evli kadını kandırabilmek için, zahidin ö retti i ism-i erif vasıtasıyla
kadının kocasının kılı ına girer (Sona, 2012: 130). sm-i erif, dendi i zaman akla hemen ism-i a’zam
gelmektedir.
23
sm-i a’zam’ınKur’ân’da gizli oldu u ve onu okuyunca istenilenlerin gerçekle ece i inancı
sıklıkla kar ımıza çıkar. El-FerecBa’de’ - idde’de bir pîr, Süleyman peygamberin yüzü ündeki ism-i a’zamı
duymu tur ve istedi i her eyi gerçekle tirmektedir (Hazai, 2006: 158).
kinci gruptaki de i melerde ise insanlar, çe itli hayvanların bedenlerine girebilmektedirler.
Bedenlere girebilme, iki kahramanın birbiriyle mücadeleleri eklindedir. Kırk Vezir’deremmal (fal bakıcı) ve
agirdi (ö renci) birbiriyle mücadele eder. Ö renci, horoz suretine giren ustasının kafasını kopararak galip
gelir (Kızıltan, 1991: 219). Yine Kırk Vezir’de padi ah, ekil de i tirme ilmini vezirine ö retir. Ancak vezir,
padi ahın ba ka bir bedende oldu u sırada onun yerine geçer. Padi ah, bir zaman sonra vezir ördek kılı ına
girince kendi suretine döner (Kızıltan, 1991: 240). Medinetü’l-ka’r ülkesinde ya ayan iki karde , Çin
padi ahına ba ka canlıların suretine girmeyi ö retir. Bunu vezirin o lu da duyar. Bir ekilde vezirin o lu ile
padi ah arasında çeki me ba lar ve kazanan padi ah olur (Sona, 2012: 155). Bu tip ekil de i tirmede dikkat
çekici özellik, girmek istenilen ekil, hâli yani bo olmalıdır. E er bo olmazsa o bedene duhul edemez yani o
bedene giremez. Bu nedenle o bedeni ta ıyan di er ki i bir ekilde o bedenden çıkmalıdır.
Sonuç
Klasik Türk edebiyatında her yüzyılda telif veya tercüme birçok hikâye bulunur. Bu hikâyelerde her
tür olay ve durum yer aldı ı gibi ola anüstü unsurlara da rastlanır. Ola anüstü hikâyelerin ba ında acib ve
garib olduklarını belirten ifadeler görülür. a ılacak unsurlarla hikâyelerde kar ıla ılması yazıldı ı yüzyıla,
hangi dilden tercüme edildi ine ve telif olup olmadı ına ba lıdır. El-FerecBa’de’ - idde’de acayipliklerin
fazlalı ı onun hem Arap edebiyatından bir tercüme hem de ilk dönem çevirilerinden olmasından
kaynaklanır. Yine bu sıradı ılıkların da nasıl algılandı ı önemli bir olgudur. Yani günümüzde bizim
fantastik veya tuhaf olarak kabul etti imiz bu olay ve durumlara El-FerecBa’de’ - idde’de öyle bir açıklama
getirilir:
Bir ki i eydür: orbayıdeldüm, yanumaasdum, bundan yalan görmedüm, der herze söyler. Noldı kim geregise
görür ki suyı delerler, a aca geçürürler, doñdugundan sonra germsîrî yerlerde buna hiç inanmazlar. Um r-ı
mümkinimuhaldür demek revâdegildür. Hudâ-yıtebâreke ve teâlânın kudretine inkâr etmek manidârdegildür(Hazai,
2006: 312).
Bir ki i çorbayı deldim, yanıma astım da bundan yalan bir söz görmedim derse bo bir söz söylemi
olur. Öyle bir ey olur ki suyu delip a aca geçirirler donduktan sonra çok sıcak memleketlerde buna hiç
inanmazlar. Olabilecek i lere, olmayacak ey demek uygun de ildir. Yüce ve ulu Allah’ın kudretini inkâr
etmek anlamsızdır. Allah’ın kudretinin her eyin olabilmesine imkân sa ladı ı, aslında yukarıdaki metnin
özüdür.
22
ekil de i tirme, cinlerin hayvanlar eklinde görünmesi, bir hayvanın insana dönü mesi veya bir insanın ceza sonucunda hayvana ve
çe itli nesnelere dönü mesi eklinde ortaya çıkar. Kapsam çok geni leyece i için bu kısımda sadece kahramanın amacına ula mak için
ekil de i tirmesi de erlendirilecektir.
23
sm-i a’zam hakkında Hz. Peygamberin: Bu duayı yapan Allah’ın ism-i a’zamı ile dilekte bulunmu olur. Allah, ism-i a’zamı anılarak
kendisinden talepte bulunuldu unda talebi yerine getirir, ism-i a’zamla dua edildi inde duayı kabul eder. Ayrıntılı bilgi için Bkz. Bekir
Topalo lu (2001), “ sm-i A’zam”, TDV A, C.23, stanbul: Diyanet Vakfı Yay.
Mensur hikâyelerin içerdikleri bilgiler, kültürel bir ortaklı ın göstergesidir. Bir hikâye külliyatında
hem Hint hem Arap hem Fars hem de Türk kültürüne ait unsurlara rastlamak mümkündür. Bu nedenle bu
metinler çe itli açılardan incelendikçe farklı bilgilerle kar ıla ılacaktır.
KAYNAKÇA
Akku , Metin (1993). Nef’i Divanı, Ankara: Akça Yayınları.
Alp, Sabahat ve Ali Rıza Alp (1958-1961). Büyük Osmanlı Lûgatı, 4 C. stanbul: Türk-ar Ne riyat Yurdu.
Alptekin, Ali Berat (2009). Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, 4. Bs. Ankara: Akça Yayınları.
Aslan, Namık (2004). “ ekil De i tirme Motifinin Anlatılarımızdaki Bazı Yansımaları Üzerine”, Milli Folklor, S. 64, s. 37-43.
Bülbül, Tuncay (2009). Hümâyûnnâme ( nceleme-Metin), Yayınlanmamı DoktoraTezi, GaziÜniversitesiSosyalBilimlerEnstitüsü.
Campbell, Joseph (2010). KahramanınSonsuzYolculu u, 2 Bs. (Çev.SabriGürses), stanbul: KabalcıYayınevi.
Çelebi, CelalzadeSalih. Kıssa-iFiruz ah, stanbul Üniversitesi Nadir Eserler TY. 1165-1169.
Elf Leyle ve’l-Leyle, Paris BibliothekNationaleAncienFonds No: 356.
Fidan, Gül ah Gaye (2012). Türk Edebiyatında Sindbâdnâme Çevirileri: Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı Sindbâdnâme, Yayınlanmamı Doktora
Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Goldman, Shalom (1995). TheWiles of Women, TheWiles of Men, New York: StateUniversity of New York Press.
HazaiGyörgyundAndreasTietze (2006). Ferecba’de’ - idde, 2 Band. Berlin: KlausSchwarzVerlag.
Hees, SyrinxVon (2014). “ a ırtıcı: Acâib Edebiyatının Bir Ele tirisi ve Yeniden Okunması”, Milli Folklor, (Çev. Yeliz Özay), S. 103, s. 142-
162.
Kalpaklı, Mehmet ve Neslihan Demirkol Sönmez (2010). Binbir Geceye Bakı lar, stanbul, Turkuaz Yayınları.
Kavruk, Hasan (1998). Eski Türk Edebiyatında Mensûr Hikâyeler, stanbul: MEB. Yayınları.
Kavruk, Hasan, Süleyman Çaldak, Kazım Yolda (2000). El-FerecBa’de’ - idde, Malatya.
Kızıltan, Mübeccel (1991). Kırk Vezir Hikâyeleri, 2 C. Yayınlanmamı Doktora Tezi, stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Levend, Agâh Sırrı (1943). Divan Edebiyatı, Kelimeler ve Remizler, Mazmunlar ve Mefhumlar. 2. Basım. stanbul: Burhaneddin Matbaası.
Levend, Agâh Sırrı (1967). “Divan Edebiyatında Hikâyeler”, TDAY, Belleten. s. 71-117.
Mazıo lu, Hasibe (1992). “Divan Edebiyatında Hikâye”, Do umunun Yüzüncü Yılında Ömer Seyfettin, AKM. Yay. Ankara, s. 19-36.
Onaran, Âlim erif (2011). J. C. Mardrus’ten çeviri. Binbir Gece Hikâyeleri, 8 C. 17. Baskı, stanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Özön, Mustafa Nihat (1959). Büyük Osmanlıca-Türkçe Sözlük, 3. Baskı. stanbul: nkılâp Kitabevi.
Özyıldırım, Ali Emre (2011). “GarîbMa’nâlar, Acîb Hayâller Latîfi ve  ık Çelebi Tezkirelerinden Hareketle Belâgat Terimi olarak Garîb
Sıfatı”, Â ık Çelebi ve airler Tezkiresi Üzerine Yazılar, (Derleyenler: Hatice Aynur, Aslı Niyazio lu), stanbul: Koç Üniversitesi Yayınları,
s.147-166.
Remzi, Hüseyin (1305). Lugat-ı Remzî, 2 C. stanbul: Hüseyin Remzi Matbaası.
Sakao lu, Saim (1980). Anadolu Türk Efsanelerinde Ta Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin Tip Katalo u, Ankara: Kültür Bak. Yayınları.
Sona, brahim (2012). Türk Edebiyatında Tûtînâme Hikâyeleri ( nceleme-Tenkitli Metin), Yayınlanmamı Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ahin, Süreyya M (1993). “Cin” TDV A, C.8, stanbul: Diyanet Vakfı Yayınları.
Thompson, Stith (1955-1958). Motif-Index of Folk-Literature, 5 Vols.London: Indiana UniversityPress.
Topalo lu, Bekir (2001). “ sm-i A’zam”, TDV A, C.23, stanbul: Diyanet Vakfı Yayınları.
Toska, Zehra (1989). Türk Edebiyatında Kelile ve Dimne Çevirileri ve Kul Mesûd Çevirisi, 2 C. Yayınlanmamı Doktora Tezi, stanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Tûtînâme, stanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, TY. 7420.
Ünlü, Osman (2009). CinâniBedâyiü’l-Âsâr, 2 Parts. Harvard: Harvard University.
Yıldırım, Selâmi (2010). Hikâye-i ÇihârDervî , Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Ara tırmaları
Enstitüsü.
Dostları ilə paylaş: |