582
a r a l ı k 1 1
Bu noktada“devrimin gençleri birleştirdiği ama
seçimlerin gençleri böldüğü” gerçeği öne çıkı-
yor. Gençlerin seçim bölgelerinde tabanlarının
olmaması, siyasi deneyim eksiklikleri, maddi
imkânlarının kısıtlılığı, kendi aralarında ör-
gütsel ve ideolojik bir bütünlük arz etmemeleri
ve çeşitli partiler çatıları altına dâhil edilmeleri
gibi faktörlerin bu sonuçtaki payı büyüktür.
Gelinen nokta itibariyle seçimlerin ikinci ve
üçüncü turunun belirtilen takvim çerçevesinde
gerçekleşeceği düşünülüyor. İlk turda % 60’ları
bulan seçimlere katılım oranı, devrim sonrası
düzenlenen seçimler olması itibariyle bazı göz-
lemciler tarafından düşük görülse bile bu ora-
nın önümüzdeki iki turda artması öngörmek
mümkündür. Selefi seçeneğe karşı ılımlı bir se-
çenek olarak öne çıkan Müslüman Kardeşlerin
söylemlerinin bu süreçte keskinleşmesi beklen-
miyor. Buna karşılık yavaş yavaş netleşen siya-
si tablonun, askeri yönetimin rejimin özünü
korumaya dönük hamlelerini zayıflatacaktır.
Devrim sonrası Tahrir meydanında temsil edi-
len meşruiyet seçimlerle birlikte parlamentoya
geçecek, siyasi partiler yönetimin sivilleşmesi
sürecine önemli bir ivme kazandıracaktır.
www.setav.org, 08.12.2011
Partisi’nin aldığı görülüyor. Bununla birlikte El
Vefd’in gelecek iki turda oylarını arttırmasına
dair beklentiler de bulunuyor. Seküler partiler
arasında başı çeken Özgür Mısırlılar Partisi ise
seçimlerin ilk turunda beklentilerin biraz üs-
tünde oy çıkarmış gibi gözüküyor. Ancak bu
partinin kullandığı keskin seküler dil nedeniy-
le kurulacak hükümette yer alma şansı el Vefd
Partisi’ne göre çok düşük görülüyor. Ayrıca
Özgür Mısırlılar Partisi’nin keskin çıkışlarının
Müslüman Kardeşler ve Selefi akımları birbirle-
rine yaklaştırma ihtimali de bulunuyor. Netice
itibariyle liberal-seküler partilerin, seçmenleri-
ni sandıklara yönlendirmekte başarısız olduğu,
seçimlere yeterince hazırlanamadığı ve Tahrir
meydanındaki son gösterilerin bu partilerin ta-
banlarını seçimlere katılma noktasında olum-
suz yönde motive ettiği açıktır.
Mısır’da devrim sürecini tetikleyen gençlik
hareketlerine baktığımızda ise gençlerin ken-
dilerini siyasi arenaya taşıyamadığı, kendi ara-
larında bölündükleri ve sadece örgütlü siyasi
yapıların önlerini açtıkları gözlerden kaçmıyor.
“
Devrim sonrası Tahrir meydanın-
da temsil edilen meşruiyet seçimlerle
birlikte parlamentoya geçecek, siyasi
partiler yönetimin sivilleşmesi sürecine
önemli bir ivme kazandıracaktır.
583
o r t a d o ğ u ’ d a y e n i d ü z e n a r a y ı ş l a r ı
ÖZET
Libya yönetimine karşı Ocak 2011’de
başlayan ve daha çok ekonomik problemlerin
dile getirildiği protestolar kısa sürede siyasi bir
nitelik kazanmış ve 17 Şubat’ta organize edilen
“Öfke Günü” Libya’daki rejim karşıtı ayaklan-
manın da dönüm noktası olmuştur. Kaddafi’nin
gitmesi ve reform talebi ile Bingazi’de başlayıp
diğer şehirlere sıçrayan gösterilerin güvenlik
güçleri tarafından şiddetle bastırılması ve son-
rasında çıkan çatışmalar, bu ülkede değişim
rüzgârını kısa sürede bir iç savaşa dönüştür-
müştür.
Uluslararası kamuoyunun dikkatinin henüz
Mısır’da olduğu olayların ilk patlak verdiği
günlerde Libya’daki durumun tam olarak vaha-
meti anlaşılamamasına karşın, çok geçmeden
çekilmeyeceğini açıklayan Kaddafi’nin aşırı güç
kullanma eğilimi içinde olması endişeleri artır-
mıştır. Tunus ve Mısır’da yaşanan yumuşak ge-
çişin Libya’da yaşanmayacağının kesinleşmesi,
Libya’da olası bir katliamın veya iç savaşın önü-
ne geçmek için uluslararası toplumun harekete
geçmesi yönünde seslerin yükselmesine neden
olmuştur. 26 Şubat’ta silah ambargosu, Kadda-
fi ve ailesinin mal varlığının dondurulması ve
uluslararası seyahat yasağını içeren 1970 sayılı
BMGK kararı kabul edilmiştir. Libya’daki du-
rumun vahameti üzerine 17 Mart 2011 tarihin-
de bir kez daha bir araya gelen BMGK’da, oy
çokluğu ile işgale varmayacak şekilde gerekli
tüm önlemler alınarak sivillerin korunmasını,
uçuşa yasak bölge ilanını, silah ambargosunu
ve Kaddafi ve yakın çevresinin mal varlığının
dondurulmasını içeren 1973 sayılı karar kabul
edilmiştir. Kararın üzerinden 48 saat geçmeden
Paris toplantısını düzenleyen Fransa’nın öncü-
lüğünde ABD, İngiltere, İtalya ve Kanada’nın
katıldığı bir koalisyon Libya’ya operasyon baş-
latmışlardır.
Koalisyon güçlerinin yürüttüğü operasyonun
BM kararını aştığı ve kontrolsüzlüğüne yöne-
lik eleştiriler sonrasında 27 Mart’tan itibaren
SETA RAPOR
Isyan, Müdahale ve Sonrası:
Libya’da Dönüşümün Sancıları
Libya’da tarihsel olarak hem ordu içindeki hem de ülke genelindeki güç dengelerin-
de, kabile yapısı ve bağlılıkları büyük rol oynamaktadır. Bu durumun farkında olan
Kaddafi, ülkede güç dengelerindeki kabile faktörünü her zaman gözetmiş ve maddi
mükâfatlarla kendisine bağlı kıldığı kabilelerle birlikte bir ittifak içerisine girmiştir.
SELIN M. BÖLME, UFUK ULUTAŞ, TAHA ÖZHAN, MÜJGE KÜÇÜKKELEŞ
584
a r a l ı k 1 1
BMGK’nın Libya hakkında aldığı kararların
bütün unsurlarıyla NATO tarafından üstlenil-
mesine karar verilmiştir. Başlangıçta planla-
ma, koordinasyon ve isyan güçlerinin askeri
alandaki yetersizlikleri nedeniyle etkili sonuç
veremeyen NATO operasyonu, ilerleyen dö-
nemde bombardımanın yoğunlaştırılması ve
muhalif güçlerin eğitilmesiyle ilk zamanlarda
yaşanan tıkanıklığın üstesinden gelmiştir. 22
Ağustos’ta başkent Trablus’un ele geçirilmesi ve
daha sonra Kaddafi’nin öldürülmesinin ardın-
dan NATO, operasyonlarını 31 Ekim’de sona
erdirmiştir.
Libya, Tunus ve Mısır’dan farklı olarak Türkiye
için zorlu bir sınav olmuştur. Mısır ve Tunus’ta
güçlü bir kurum olarak toplumsal desteğe sahip
ordunun varlığı ve halkın yanında yer alması,
Türkiye’nin kararını netleştirmesini kolaylaştır-
mış ve mevcut rejimlerin yıkılması sonrasında
doğabilecek istikrarsızlığa karşı endişelerini
nispeten gidermiştir. Libya’da ise böyle bir or-
dunun yokluğu, karar verme sürecinin uzama-
sına ve Ankara’nın gelişmeleri daha uzun süre
izlemeyi ve ona göre adımlar atmayı tercih et-
mesine neden olmuştur. Türkiye, Libya’da yaşa-
nan gelişmeleri iki perspektiften ele alan bir dış
politika izlemiştir. Birincisi, Libya’nın bağımsız
bir ülke olarak, geçmişte Irak’ın ve Afganistan’ın
içine düştüğü ve yıllarca süren savaş ortamı-
na girmesini engelleyecek bir çözüm üretmek.
İkincisi ise Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da ya-
şanan değişim ve demokrasi sürecini sekteye
uğratacak bir görüntünün ortaya çıkmasını en-
gelleyecek bir yol bulmak. Libya’da çatışmalar
başladıktan sonra sürüncemeli bir iç savaş veya
bir bölünme olmak üzere iki potansiyel felake-
ti önlemek için yoğun bir diplomasi kullanan
Türkiye, Libya’daki savaşın içinden çıkılmaz bir
hal almaya başlaması ile birlikte gayretlerini ta-
raflar arası görüşmeleri mümkün kılacak kısmi
bir ateşkes üzerine yoğunlaştırmıştır.
Bu nedenle Türkiye, askeri müdahalenin pa-
sif bir üyesi olarak, sivillerin korunması, silah
ambargosunun sağlanması ve insani yardımın
Libya’ya ulaştırılması yönünde operasyona des-
tek verirken, asıl çabalarını çatışmaların sona
erdirilmesi üzerine yoğunlaştırmıştır. Bu sırada
gerek rejimle gerekse muhalefetle konuşmaya
devam edebilen tek aktör olması ile ön plana
çıkan Türkiye, taraflarla görüşerek sonuç alma-
ya çalışmıştır. Türkiye, Kaddafi’nin var olduğu
bütün senaryoların tüketildiğinin kesinleşmesi
üzerine yeni bir yol haritası oluşturmuştur. Ulu-
sal Geçiş Konseyi’ni Libya’nın meşru temsilcisi
olarak tanıyan Türkiye, daha sonra UGK’ya
Libya’daki krizi aşmak ve halkının sorunlarının
çözümüne katkıda bulunmak için 300 milyon
dolarlık bir yardım yapmıştır. Önce Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, daha sonra Baş-
bakan Recep T. Erdoğan’ın Libya gezilerinde
UGK ve Libya halkı tarafından coşku ile karşı-
lanması, 15 Temmuz’da İstanbul’da düzenlenen
Libya Temas Grubu toplantısında görüşülen
ateşkes sonrası Libya’ya dair raporda Türkiye’ye
merkezi bir rol biçilmiş olması Türkiye’nin sü-
reçteki başarısını ortaya koymaktadır.
Kaddafi’nin 20 Ekim’de öldürülmesi ile Libya
için yeni bir süreç başlamıştır. Ancak eski kor-
kuların bertaraf edilmesi, Libya’nın yeni kor-
“
Libya’nın 2000’li yıllarda izlediği
dış politika anlayışının daha önceki dö-
nemlerle kıyaslandığında süreklilik ve
değişimi aynı anda temsil ettiği görü-
lecektir. Uluslararası konjonktürün ge-
reklerine göre ulusal çıkarlarını yeniden
tanımlayan Libya, bu çıkarlar doğrultu-
sunda sadece daha pragmatik ve ideo-
lojinin eskisi gibi keskin olmadığı bir dış
politika uyarlamasına gitmiştir.
Dostları ilə paylaş: |