10
TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI / NİKEL RAPORU
bir metaldir. Sanayinin gelişmesiyle birlikte kendisine duyulan ihtiyaç giderek
artan nikel, ilk kez, 1751’de İsveç’li kimyacı Baron Axel Frederik Cronstedt
tarafından saptanmıştır. Nikolit (nikelin) mineralinden (aslında bakır içermeyen,
ama bakır kırmızısı rengi olan nikel arsenit (NiAs)) bakır çıkarmaya çalışan
Cronstedt, bakır yerine beyaz metal elde edince, ona, Almanca’da “Old Nick’s
copper - Şeytanın bakırı” anlamına gelen “nikel” adını vermiştir. Kimyasal olarak
saptanması yalnızca birkaç yüzyıl öncesine dayanmasına karşın, birçok toplum,
yüksek olasılıkla bilincinde olmaksızın, binlerce yıl bu metalin alaşımlardaki
üstünlüklerinden faydalanmıştır.
Kullanımının M.Ö. 3500’lere kadar uzandığı bilinmektedir. Suriye’de
bulunan bronz eserlerde % 2’ye varan oranlarda nikele rastlandığı kayıtlara
geçmiştir (http://www.minara.com.au/files/docs/ 8_FactSheet_Nickel.pdf).
“Pai thung” veya “beyaz bakır” olarak bilinen alaşım ise 1700’lerin sonlarında
Çin’den Avrupa’ya getirilmiştir ve gümüşe karşı ucuz bir seçenek olarak
sunulmuştur (Mudd, 2010). Nikel açısından önemli bir diğer tarih, Avusturya’da,
Gersdorff tarafından ilk metalurjik tesisin açıldığı 1824’tür. Bu arada, 1823’de,
Ernest August Geitner yeni bir Cu-Ni alaşımı bulmuş ve “Alman gümüşü” olarak
adlandırılan bu alaşım, 1830’larda Almanya ve İngiltere’de çok tutulur hale
gelmiştir. Sonrasında, nikelin insan yaşamındaki yeri giderek sağlamlaşmıştır. İlk
madeni para, ki altındır, M.Ö. 700’lerde Lidya’da kullanılmışken, saf nikelden
yapılmış paralar, 1881’de İsviçre’de tedavüle girmiştir (Molloy, 2001).
Modern anlamda ilk nikel üretimi 1848 yılında Norveç’te gerçekleştirilmiştir.
Sözü edilen dönemde, tüm Avrupa’da ufak çaplı nikel madenciliği ve izabesi
yapılırken, Güney Norveç’te de, 1870 itibariyle, 40 kadar küçük nikel madeni faal
haldedir. Bunlar, yaklaşık % 1-2 civarında Ni içeren sülfürlü yataklardır (Mudd,
2010). Aynı dönem içinde, 1863’de, Yeni Kaledonya’nın Fransız topraklarındaki
Dumbea Nehri’nde Jules Garnier, daha sonra “garniyerit” adı verilen bir nikel
minerali keşfetmiştir. Oldukça yüksek tenörlü (başlangıçta % 12 ve 1909’larda
% 5’e inmiştir) bu lateritik (kalıntı) yatak 1875’de üretime geçirilmiş, 1880’de
de Yeni Kaledonya’nın doğu kıyısındaki Thio’da bir izabe tesisi kurulmuştur.
Kısa bir süre sonra da, Kanada’daki Sudbury Ni-Cu yatağı bulunmuş, önce bakır
olduğu düşünülen yatağın, 1886’da Ni-Cu cevherleşmesi olduğu fark edilmiştir.
Hemen ardından, aynı yatak için, Cu ile Ni’in birbirlerinden ayrılması amacıyla
“Orford süreci” geliştirilmiştir.
Çelik endüstrisinde kullanılmaya başlanıp, 1889 senesinde, paslanmaz
çelik üretimine geçilmesi ile birlikte nikel en önemli metallerinden biri haline
gelmiştir (http://www.metanikel.com.tr/en/nickel). Öyle ki, I. Dünya Savaşı
öncesinde, aşağı yukarı 20.000 t mertebesindeki üretim, 1918’de 44.000 t’u
aşmıştır. Dünya ekonomik krizinin yaşanmaya başlandığı 1920’lerde azalan nikel
üretimi, 1936’da 95.500 t’a ulaşmış, II. Dünya Savaşı sırasında, 1943’de 130.000
11
TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI / NİKEL RAPORU
t’u geçmiştir. Bu artışlarda, 1930’lu yıllarda Sovyetler Birliği tarafından Kola
ve Taimyr Yarımadaları’nda (Peninsula) bulunan sülfürlü sahaların rol oynadığı
söylenebilir.
Bir yandan teknoloji gelişir ve talep artışı yaşanırken, dünyanın farklı
bölgelerinde yeni yatakların keşfi de sürmüştür. Kanada’da, Kuzey Manitoba’daki
Thompson nikel yatağı 1956’da, Çin’in Kuzey-batısındaki Gansu Bölgesi’nde
sülfürlü büyük Jinchuan nikel cevherleşmesi ise 1960’ların başlarında
bulunmuştur.
Özellikle lateritik nikel yataklarını kapsayan çok sayıda proje, başta Yeni
Kaledonya, Karayipler ve Batı Pasifik takımadalarında ve daha küçük çaplıları
Doğu Avrupa ve Rusya’da olmak üzere, 1950’lerden itibaren hız kazanmıştır
(Mudd, 2010). Öte yandan, 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başlangıcı itibariyle,
alaşımlarda nikel, özellikle çelik, ilâveten kimyasal ürünler ve piller gibi bir
dizi kullanım alanlarında, önemli rol oynamaya devam etmektedir. Norilsk
ve Rusya’nın yanı sıra, Avustralya, Yeni Kaledonya, Endonezya ve Çin gibi
diğer üreticilerin yükselmesiyle, Kanada’nın en baştan beri süren egemenliği
gerilemiştir (Mudd, 2010).
Tüketim alanı genişlemeye devam eden nikele talep ve doğal olarak üretim
yıldan yıla hatırı sayılır ölçüde artmaktadır. Artık, son derece önemli bir metal
haline gelen nikelin fiyatı, arz yetersizliği ile dönemin ekonomik ve siyasal
koşulları içinde, 2007 Mayıs ayında 50.000 ABD $/t’u dahi aşabilmiştir.
2.1- Doğada Bulunuşu
Yerkabuğunun % 0,008 kadarını oluşturan nikel, çekirdeğin derin kısımlarında
demir, oksijen, silis ve magnezyumdan sonra en bol bulunan beşinci elementtir.
Nikel doğada oksitler, sülfitler ve silikatlar halinde bulunur. Belli başlı nikel
mineralleri arasında pentlandit ((Ni, Fe)
9
S
8
), nikelin (NiAs), kloantit (NiAs
2-3
),
milerit (NiS), anaberjit ((Ni)
3
(AsO
4
)
2
.8H
2
O) ve garniyerit (Ni, Mg)
3
Si
2
O
5
(OH)
4
sayılabilir. Yine, sıklıkla nikel ile birlikte bulunan bazı kobalt mineralleri de
bunlara dâhil edilebilir. Lateritik nikel cevherleşmelerinde, mineralden çok Co,
Fe, ve Mn oksitleri ile silis ve alüminyumun karışımı olarak tanımlanıp (Gültekin,
http://web.itu.edu.tr/~gultekin/Kalinti.htm),
(Co,Ni)
1-y
(MnO
2
)
2-x
(OH)
2-2y+2x
.
nH
2
O) veya (Ni,Co)
x
(Mn(O,OH)
4
.nH
2
O) gibi farklı formüllerle verilen asbolan
ile litiyofanit’e (Al,Li)MnO
2
(OH)
2
) de rastlanır.
Pentlandit: Kübik sistemde kristallenen, yoğunluğu 4,5-5,0 g/cm
3
ve
sertliği 3-4 (Mohs ölçeği) arasında olan pentlandit, açık bronz sarısı rengindedir.
Görünümü metalik parlaklıkta ve çizgi rengi yeşilimsi siyahtır. Pirotin, kalkopirit
ve bazik, ultrabazik kayaçlarla ilişkili diğer sülfit cevherleri ile birlikte bulunur.