İtikâdî Mezheplerde İman-İslam İlişkisi
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
105
savunanlar dahi bu konuda hemfikirdirler. İhtilaf noktası ise bu kavramlarla ifade
edilen mananın aynı olup-olmadığı hususudur.
1-
İman-İslam Kavramlarının Özdeşliği
İman ve islam kavramlarının aynı anlama geldiğini iddia eden Mutezile,
Mürcie ve Matûridîlere göre inanılması gerekenlerle islam esaslarının aynı şeyler
olması bu iki kavramın özdeşliği anlamına gelmektedir. Kur’an’da iman ile islam
terimleri birlikte bir bütünlük oluşturur mahiyette kullanılmıştır. Çünkü Allah’ın
kanununa teslimiyetin imansız var olması mümkün değildir. İman ve islam
kavramlarının özdeşliğini kabul edenlere göre “Havariler: Biz Allah (yolun)un
yardımcılarıyız, Allah’a inandık (âmennâ), şahid ol, biz teslim olanlarız
(muslimûn), dediler.”,
8
“Musa dedi ki: ‘Ey kavmim, eğer Allah’a inandıysanız,
gerçekten Müslüman insanlar iseniz O’na dayanın.”,
9
“Onlar, ayetlerimize
inanmış ve Müslüman olmuş idiler.”
10
gibi ayetler iman-islam eşitliğini ve
ayrılamazlığını ifade eder.
Mutezile’ye göre mümin ile müslim aynı manayı ifade eder. Mümin, tazim
ve övgüye layık olan kişilere şeriatın verdiği isimdir. Müslim de aynı anlama
gelmektedir.
11
Kur’an’da bu kavramların farklı anlamlarda kullanılmasını
Mutezile, mecazi bir kullanım olarak kabul eder. Kadı Abdülcabbar’a göre
“Bedeviler, ‘İman ettik.’ dediler. De ki: Siz iman etmediniz, fakat İslam olduk
deyin. İman sizin kalplerinize henüz girmedi.”
12
ayetinde iman ile islamın farklı
anlamlarda kullanılması Kur’an’ın sıkça başvurduğu mecazi bir kullanımdır.
13
Ebu Hanife’ye göre iman, tasdik, marifet, yakîn, ikrar
ve islam, birbirinden
farklı kavramlar olmalarına rağmen hepsi iman manasına gelmektedir. Hepsi de
Allah’ın rab olduğunun ikrarı, tasdiki, kesin inancı ve kesin bilgisidir. Bütün
bunlar, farklı lafızlar olmalarına rağmen anlamları birdir. Mesela; bir kişiye
seslenirken “Ey insan!”, “Ey adam!” veya “Ey filanca kimse!” diye hitap
edildiğinde hitap eden kimse farklı hitap lafızları kullanmakla beraber aynı
manayı kast etmektedir.
14
Bunun gibi mümin ve Müslüman isimleri aynı sıfatlara
sahip kişilere kullanılabilecek eş anlamlı isimlerdir.
Kelime anlamlarından yola çıkıldığında iman, dil ile ikrar ve kalp ile
tasdik iken; islam, Allah’ın emirlerine teslim olmak ve O’na itaat etmek demektir.
Bu açıdan bakıldığında iman ve islam arasında fark vardır. Zira tasdikin özel bir
mahalli vardır ve o da kalptir, ikrar ise bu tasdikin dil ile ifadesinden ibarettir.
Tam teslimiyet anlamındaki islam ise belli bir mahal ile sınırlı değildir. Kalp ve
8
Âl-i İmrân 3/52.
9
Yûnus 10/52; bak. Âl-i İmrân 3/84.
10
Zuhruf 43/69.
11
Kadı Abdülcabbar, Abdullah b. Ahmed Ebu’l-Huseyn, Şerhu Usulu’l-Hamse, thk.: Abdulkerim
Osman, Kahire 1996, s. 705.
12
Hucurât 49/14.
13
Kadı Abdülcabbar, Şerh, s. 707.
14
Ebu Hanife, Numan b. Sabit, el-Alim ve’l-Müteallim, s. 18-19; Mâturidî, Ebu Mansur
Muhammed b. Muhammed b. Mahmud,
Kitabu’t-Tevhid, Beyrut 2010, s. 494.
Yrd. Doç. Dr. Hilmi
Karaağaç
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
106
dil ile birlikte bütün uzuvları içine almaktadır. İman ve islam arasındaki fark ise
sadece sözlük anlamlarında mevcuttur ve islam, lisanen imandan daha geniş
anlama sahiptir. Çünkü münafıklar, Müslüman sınıfından kabul edilmekle birlikte
Allah katında mümin değillerdir.
İman ile islam arasındaki ilişki bir şeyin içi ve dışı arasındaki ilişki gibi
olup ayrılmaları imkansızdır. İslamsız iman olamayacağı gibi imansız da islam
olamaz. Çünkü kişi imanla, Allah’ın bütün isim ve vasıflarını kalben tasdik edip
diliyle de ikrar etmiştir. Bu tasdik, iman sahibinin kendisini tam anlamıyla Allah’a
ve O’nun emir ve hükümlerine teslim ettiği anlamına gelir ki, bu da islam’dan
başka bir şey değildir. O halde imanı olmayanın islamı da olmaz. Bunlar sırt ve
göbek gibi birbirinden ayrılamazlar.
15
İslam ve imanı aynı anlama gelen iki farklı lafız olarak kabul eden Mürcie,
bu görüşünü, Cibril hadisinin farklı rivayetleriyle destekler. Bu bağlamda her iki
grubun farklı yorumlarla görüşüne delil olarak öne sürdüğü Cibril hadisi, önemli
bir tartışma konusudur. Selefiye ve hadisçilerin kabul ettiği rivayetlerde soru
“İslam nedir?” şeklinde ifade edilirken Mürcie’nin benimsediği rivayetlere göre
ise soru, “İslam’ın şeâiri (alametleri) nedir?” şeklindedir.
16
Rivayetteki bu
değişiklikten yola çıkarak Mürcie, hem iman ve islam’ın aynı anlama gelen
kavramlar olduğu, hem de amellerin imana dahil olmadığı düşüncesini
savunmuştur. Ayrıca hadisin değişik ifadeleri içeren rivayetlerinin bulunması
farklı yorumları ortaya çıkarmıştır.
17
Ebu Hanife’nin itikâdî görüşlerini takip ederek, onları sistematik hale
getiren İmam Maturîdî’ye göre iman ve islam’ın aynı olup-olmadığı konusunda
alimler iki farklı yaklaşım sergilemişlerdir. Bir grup, “islam’dan başka bir din
arayan kimseden, bulacağı din kabul edilmeyecektir.”
18
mealindeki ayetle
istidlâlde bulunarak iman ile islam’ın aynı manaya geldiğini ilke olarak
benimsemişlerdir. Buna bağlı olarak kabul edilebilecek her şey islam, her iyilik
iman, her makbul olan şey iyilik ve her iyilik makbul addedilmiştir. Bu durumda
iman ile islam aynı şey olmaktadır. Diğer bir grup ise Kur’an’ın bu iki kavram
arasında ayırım gözetmesinden dolayı iman ile islam’ın birbirinden farklı olduğu
görüşünü savunmuşlardır. “Bedeviler, ‘İman ettik.’ dediler. De ki: Siz iman
etmediniz, fakat İslam olduk’ deyin. İman sizin kalplerinize henüz girmedi.”
19
ayeti, bedevilerin iman sahibi oldukları iddiasında bulunmalarına izin vermezken,
teslim olduklarını haber vermelerine izin vermiştir. Aynı şekilde Cibril hadisinde
Cebrail’in, “İman nedir?”, “İslam nedir?” şeklindeki sorularına Hz. Peygamber
farklı cevaplar vermiştir. Bu iki delilden yola çıkarak onlar, Kitap ve sünnette
iman ile islam kavramlarının farklı anlamlarda kullanıldığını iddia etmişlerdir.
20
15
Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 75; el-Mağnisavi, Ebu’l-Münteha Ahmed b. Muhammed, Şerhu
Fıkh-ı Ekber, İstanbul 2007, s. 55.
16
Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ebsat, s. 45; en-Nesefi, Ebu’l-Muîn Meymûn b. Muhammed Tabsıratu’l-
Edille fi Usûli’d-Din, Ankara 2003, c. 2, s. 429-430.
17
Mâturidî, Kitabu’t-Tevhid, s. 495 en-Nesefi, age, c. 2, s. 430.
18
Âl-i İmrân 3/85.
19
Hucurât 49/14.
20
Mâturidî, age., s. 491.