Hüseyin arslan, Rahmi Deniz Özbay


Şehr-i Zol’da Zulüm ve Baskıdan Dolayı Yurtlarını Terk Eden Ahalinin Durumu



Yüklə 97,06 Kb.
səhifə2/3
tarix19.07.2018
ölçüsü97,06 Kb.
#56989
1   2   3

Şehr-i Zol’da Zulüm ve Baskıdan Dolayı Yurtlarını Terk Eden Ahalinin Durumu

13 Ş. sene [986]/15.10.1578'de Şehr-i Zol Beylerbeyisi’ne hitab eden hüküm'de; Mektub gönderip Şehr-i Zol'a tâbi’ Mekri Sancağı Beyi olan Mustafa, mektup gönderip sancağı ile sınırdaş olup Yukarı Cânib’e tâbi' olan Şeyh Haydaroğlu Kara Bey Sancağı yakınında Lih (?) adlı mevzi'de topraktan bir kale ihdas edip daima adamlar gelip livâ-i mezburun re'âyâsını göçürmek ile on pare karyeler haraba müteveccih olup daima fitne ve fesaddan yana boş durmamaktadır, diye bilgi verdiğinden, bildirdiğin sebepten dolayı buyurdum ki vardıkda te'hir etmeyip sen kendi canibinden mezbur Kara Bege mektup ve adam gönderüp mâbeynde olan sulha muhalif kale ihdas olunup ve adam göçürülüp karyelerin harap olmasına sebep olmak münasib nesne degildir. Tarafeynden şerâ'it-i emn u emana ri'ayet olunmak lazımdır diye vech u münâsib olduğı üzere haber gönderip kaldırılmasına gayret eyleyesin. Amma re'aya yurdlarını bırakıp o tarafa gittiklerinden asude hal olmayub zulüm ve te'addiden firar etmek [nasıl kabul] olunur, bir ferde zulüm olunmasına rızâ-yı şerifim yoktur. Ümeraya tenbih eyleyesin (Mühimme; 31, 388, 863.Fi 13 Şaban Sene [986]/ 15.10.1578).

buyurulmaktadır.

Bu belgede Osmanlı Devleti ile Sâfevî idaresi arasında bir barış anlaşmasının bu tarihte geçerli olduğu vurgulanarak Sâfevî idaresi tarafında yer alan Şeyh Haydaroğlu Kara Bey’in buna aykırı davranarak Osmanlı’ya bağlı köylerden nüfus çektiği, dolayısı ile dış göçe yol açtığı anlaşılmaktadır. Ancak Osmanlı re’âyâsının İran tarafına göçmesinin zulüm ve haksızlık eseri olduğu ifade edilerek buna padişahın rızasının olmadığı belirtilmektedir. Buna bağlı olarak Şehr-i Zol Beylerbeyine; re’âyâ’ya zulüm ve haksızlık etmemeleri yönünde uyarıda bulunması emredilmiştir. Bu tarihte Osmanlı Devleti’nde tahtta III. Murad (h 982-1003/ m 1574-1595) bulunmaktadır. Sözü edilen sulh ve barış anlaşmasının Kanuni Sultan Süleyman (926-974/1520-1566) döneminde gerçekleştirilen Amasya (1555) anlaşmasıdır. Kaynakların belirttiğine göre Amasya muâhedesi’nin gerçekleşmesine kadar (8 Receb 962/ 29 Mayıs 1555) Sâfevî idaresi ile herhangi bir anlaşmaya bağlı olarak uzlaşmaya girişilmemiştir (Uzunçarşılı,1973, s.65-68).

Yukarıda vurgulanan dış göçün ekonomik ve güvenlik etkenlerine bağlı olarak gerçekleşmiş olduğu ama devletin bunu uygun bulmadığı anlaşılmaktadır. Buna yol açanların sorgulanması üst yönetici olan beylerbeyinden talep edilmiştir.
Ekonomik ve İdari Uygulamaların Etkisi: Aşiret Göçleri

Bir başka belgede ise dışarıya göç eden, Osmanlı sınırlarını aşarak daha güvenli, huzurlu ve yaşanabilir yerler arayışında bulunan aşiretlerin ülke içi ve sınır aşan yer değiştirmelerinden söz edilerek buna yol açan ekonomik, idari, sosyal ve siyasal sebeplerin ortadan kaldırılması, yönetim ve arazi dağıtımında gerekli adaletin sağlanması talep edilmiştir.



Sivas, Erzurum, Diyarbekir, Zulkadirlu- Yukaru Canib Hattında Bozulus-Karausul Göçü

Fi 29 Ra.[976] Vilâyet-i Erzurum muharriri Ömer Bey'e hüküm ki vilâyet-i Erzurum kadılarına hükm ki sen ki Ömer Beysin mektup gönderip Erzurum ve Ulus kâdılarına hükm-i hümayunum gönderilip Hazine-i 'Amire'min Diyarbekir cânibi defterdarı olan Ahmed mektup gönderip Diyarbekir'e tabi' olan havass-ı hümayun9dan Bozulus10 ve Karaulus halkı kethüdaları gelip kadimi yaylak ve yurdumuz olan olan yerlere sancakbeyleri hali ve harabe ve haric ez-defter diyerek timarlar ta'yinle arz ve beylerbeyiler başkasına verdiklerini arz etdüğümüzde yine bize verilüb Diyarbekir ve Van ve Erzurum ve Rum ve Zul'kadirlu beylerbeyilerine hükm-i hümayun verilmişken yine verilmeyüb yurdsuz kalmağla yukaru canibe perakende olmak mukarrerdir. Bundan ma'ada avarız ve rüsum-ı örfiyeden gayrı Bozulus ve Karaulus külli mukata'a iken ol dahi zayi' olub mal-ı miriye külli ğadr olmuşdur, diye arz olundukda niza' olunan mahaller kadimden karye ve mezra'a olmayub konageldükleri yaylak ve güzlükleri ve kadimi davarları mer'aları olub....ve beglerbegiler birer ara koyub haric ez-defter diye vermiş ise onun gibi mer'a ve gözlelere hükm edüb bana verilmiş karye ve mezr'adır, ma'mur ettim diye kimesneyi ta'allül etdirmeyesin. İnad edenleri arz eyleyesin deyü ferman olunub Ulus taifesi sahile gitmiş bulunub ve evvel-i baharda Karahisar mevzi'ine Ulus gelmezden mukaddem gitmiş bulunub sonra avdet edenlerinden Erzurum beylerbeyisi mektub gönderüb Tekman çeribaşısı11 elinden hükm-i hümayun varid olup şenlik olan yerde ...(?) diye ferman olunmuştur. Zikr olunan yaylaklar ekseri Tekman sancağında olmağla haric ez-defterden timar olan sipahilere tevzi' tezkeresi verilmeyüb tahrir olunan sayir vilâyetler defteri ile geldükte aslı üzerine arz eyleyesin deyü ferman olunduğı bildirmeğin buyurdum ki vusul buldukta Tekman nahiyesinde ma'mur olub ba'zı sipahilere timara verilen nahiyelerden ulus taifesi niza' ederlerse bu babda sabıka dahi hükm-ü hümayun gönderilmiştir. Ol şenle[na]n karyeleri kaldırmayıp ve Ulus taifesine dahi bir yer ta'yin edüb onlara da tenbih eyleyesin ki bunların terekelerin çekinmeyip ta'addi etmeyeler (Mühimme; 7, 848, 2321. Fi 29 Rebi’ü’l-evvel Sene [976]/ 21.9.1568).

Bu belgede dikkat çeken önemli bir husus; Bozulus ve Karaulus diye isimlendirilen iki taifenin yaylak ve kışlakları arası seyir trafiğidir. Bu belgeden anlaşıldığına göre bunlar Diyarbekir taraflarından kalkıp Karahisar12 mevzii’ne gelip buradan sahile ulaşmaktadır. Söz konusu olan Karahisar neresi olabilir? Varılan sahil neresidir? diye düşünüldüğünde akla en yatkın olanı Erzurum ve Tekman’a yakın bir yer olan Şebin-karahisar olması en makul olanıdır. Yine sözü edilen sahilden maksadın da Karadeniz sahili olduğu anlaşılabilir. Afyon Karahisar ve bu bölgeye yakın olan Akdeniz veya şimdiki adıyla Ege Denizi olması coğrafi uzaklık itibariyle uzak bir ihtimaldir.

Boş ve harap, tapu kaydı yok diye yerlerinin sancakbeyleri tarafından başkalarına verildiğini dile getirerek oldukça geniş bir alanda; Diyarbekir, Van, Erzurum, Rum (Sivas) ve Zulkadirlu (Maraş)'da, yurtsuz kalan Bozulus ve Karaulus taifelerinin Sâfevî ülkesine dağılacağı hususu işlenip vilâyet ilgililerinden ve kâdılardan gerekli tedbirlerin alınması istenmektedir. Bunların Sâfevî ülkesine gitmesi halinde devlet gelirlerinde ciddi anlamda azalma olacağı vurgusu yapılmıştır.

Bu belgede adı geçen aşiretlerin yurtsuz kalma riski üzerinde durulmuştur. Bu sorunun çözüme kavuşturulması istenir. Daha önce, bunların kullandığı ileri sürülen ama tapu defterlerinde kaydı yok diye başkasına kullanıma ve yerleşime açılmış yerlerde bulunanlara dokunulmaması ama adı geçenlere boş olan başka yerlerin verilmesi emredilmiştir. Aynı zamanda bu ulusların da bu hükme itaat etmeleri vurgulanmıştır.

Bir başka belgede şöyle denilmektedir;



Çifte vergilendirme ve Haksız Kazanç Kaynağı Görülen Ulusların Göçü

[Yev]m ü'l-hamis fi 26 Rebi'ü'l-evvel sene 972 Konstantiniyye... Kethüdaya verildi....fi 972. Diyarbekir beylerbeyisine hüküm ki haliya dergah-ı mu'allama mektub gönderüb havass-ı hümâyûn olan Ulus taifesinin cümle kethüdaları ve a'yanı sana gelip kadimi yaylağımız ve yurdumuz olan yerleri hali ve harabedir deyü sancakbegleri ba'zı re'aya taifesine timara arz vermekle beylerbegi berâtiyle timâr alub, gelüb şenledüb yaylağa mani' olub ve bundan gayri sancakbeyleri sancağımız toprağındadır toprağımızda yaylarsız deyü yaylak hakkı taleb edüb andan ma'ada kadimi yaylağımızı yüz elli ve iki yüz koyuna ahara satub ol ba'isden niçe cema'at naçar Kızılbaşa çıkub gidüb ve Kızılbaş dahi tekrar resm-i yaylak alur ve yaylaka gidüb gelince her sancakbeyi her sürüden birer koyunumuz ve her obadan birer keçe ve her haneden birer nögi yağ alub ziyade zulm ederler, şöyle ki kadimi yaylağımız inayet olunmaya ve sancakbeylerinin zulümleri def' olunmaya cümlemiz perakende olmak mukarrerdir deyü arz olunmasın taleb ve tazarru' edüb fi'l-vaki' mukaddema sen emr-i şerifimle Malazgird Beyi’nin teftişine vardığında, Ulusun kadimi yaylağı olan Malazgird ve bağlı yerlerin ve kırk ahur ve küsur ve Zerduman ve Belican13 nam yerleri ba'zı ra'iyyet taifesi harabeden timar alub hidmete yarar kimesneler dahi olmayub ulus taifesi ol ecilden iki üç yıldan berü Kızılbaş vilâyetine varıp, yer resmi dahi Kızılbaş alduğı sahih mukarrer olub ve Kızılbaş tarafına giden ulus döndürmek murad eyledük yaylakları şenlik olmakla döndürmek müyesser olmadı ve'l-hasıl emr-i şerifle bir mu'temed kul gelüb ulus taifesinin ahvallerin teftiş edüb görüb harabeden timarlar alanlar men' olunub kadimi yaylakları alıverilüb ve sancakbegleri aldukları resm ref' olunub cânib-i miriden bir def'a resm-i yaylak alındıktan sonra ahardan tekrar alınmak ref' olunmaya Kızılbaşa gitmeleri mukarrerdir. Mal-ı miriye külli ğadr ve zarardır. Tedariki lazımdır, deyü arz eylemişsin. İmdi bundan akdem Erzurum Beylerbeyisi tarafından bu husus i'lam olundukta Malazgird kal'asının, Karayazı ve Hınıs'ın ve etrafında ulus taifesinin kadimi davarları yürüyügeldiği yaylak ve mer'alarından haric ez-defter timar alanlar ref' olunması için mumâ-ileyh beglerbegine hükm-i şerif irsâl olunup gereği tenbih ve te'kid olmuş idi. Buyurdum ki hükm-i şerifim vardığında ulus taifesi Berriye14 canibinde olan kışlaklarından gelip yaylalarına çıkmalı oldukta, olduklarında bi'z-zat mevazi'-i mezkura varub ulus taifesinin kadimi davarları yürüyügeldügi mer'aları ve yaylakları ve sevadları ne mahaller ise ma'lum edinüb kadim ü'l-eyyâmdan ma'mulün-bih olan sınırların ta'yin ve tebyin edüb sınırları dahilinde olan yaylak ve mer'a ve sevadlarından sonradan haric ez-defter diye ne mikdar tımara verilmiş yerleri var ise şenletip ma'mur edenleri ve şenletmeğe mübaşeret edenleri bil'külliye ref' edüb kadimi mer'a ve yaylakların kemâ-kân taife-i mezbureye mahsus kılub korudub sinurları dahilinde asla bir ferdi komayub men' ve def' edesin. Ol asıl yerlerin şenletmek yolu ile timar alanların cümlesinin beratların ellerinden alıp bir kiseye koyup mühürledikten sonra südde-i se'adetime irsal eyleyesin. Ve Berriye canibinden yaylaklarına varınca ve Berriye canibine inmelü olduklarında mürur etdükleri yerlerden beglerbegilığında vaki' olan sancakbeglerine ve voyvodalarına ve zü'ema ve erbab-ı timara ve ummal ve mübaşirîne toprağımızdan geçdiginuz otlak hakkı deyü ve sair bahane ile koyunlarına ve davarlarına dahl etdirmeyüb defter ve kanuna muhalif nesnelerin aldırmayub kendü canibinden yolları üzerinde olan sancakbeglerine ve kadılara mektub gönderüb gereği gibi yasağ etdürüb ve nasıl sancakdan ve kadılıkdan mürur ve ubur edegelmişler ise ol sancakların ve kadılıkların isimlerin yazub bildiresin ki taife-i mezbureye asla dahl olmamağ içün herbirine mü'ekked ve müşedded ahkam-ı şerife gönderilüb tenbih oluna ba'de 't-tenbih eslemeyenlerin mansıbları ve dirlikleri alınmağla konulmayub bir vecihle haklarından geline ki işidenlere mucib-i ibret ve nasihat vaki ola ki taife-i mezbureye kimesne hilaf-ı şer' u kanun dahl etmege mecalleri kalmayub eyyam-ı adalet-hümayun ve hengam-ı se'adet makrunumda taife-i mezbure yaylaklarına ve kışlaklarına varub gelmelerinde müreffeh ü'l-hal olalar inşaallah ü'l-e'azz vakti ve mevsimi gelüb ol câniblere varduğunda yaylakların ve mer'aların ne vecihle ta'yin ve temyiz ve tedarik etdügın a'la t-tafsil yazıp südde-i se'adetime bildiresin. Bu emr-i şerifim üzere yaylakların ahvallerin görülüb ber-taraf olduğu ma'lum-ı şerifim ola, şöyle bilesin15 (Mühimme; 6, 206-207, 445. 26 Rebi'ü'l-evvel Sene 972/ 1.11.1564).

Sancakbeylerinin yasa dışı yollarla, el koyarak yaylaklarını başkasına tımara verdiğinden dolayı sınır ötesine (İran'a) göç eden uluslardan orada da çeşitli adlar altında vergiler alındığından bahisle çifte vergilendirmeye son verilmesi ve haksız yere yaylaklarından uzaklaştırılan ulusların, Osmanlı hudutları içerisine geri dönüşünün sağlanması, yaylaklarının iade edilerek yaylak ve kışlaklarına huzur içinde varıp dönmeleri temin edilerek hiçbir şekilde haksızlık yapılmaması hususunda gerekli bütün önlemlerin bir an önce alınarak adaletin sağlanması, zulüm ve haksızlığa yol açanların adalet üzere cezalandırılması ve bütün bunlara ilişkin tafsilatlı bir raporun padişah'a gönderilmesi hususlarını konu alan bu hükümler Diyarbekir ve Erzurum Beylerbeyilerine gönderilmiştir.

Yukarıda verilen hükümde, dikkat çekici diğer bir konu bu ulusların bugünkü Urfa-Birecik-Diyarbakır-Erzurum-İran gibi geniş coğrafi alanlarda yaylak-kışlak hayatı yaşamalarıdır. Bu uluslar, yani aşiretler iki devlet ve yöresel idareciler için vergi ve gelir kaynağı olarak görülmektedir.
Dıştan İçe Göçün Teşvik Edilmesi

Doğu Sınırlarında: Luristan Hakimliği16

Osmanlı idaresi tarafından Luristan Hakimi Muhammedi Mirza’ya yazılan mektuba göre; kendisine, Gazi Han’a verilen ülkelerden olmak üzere ailesi, bağlıları ve aşiretiyle birlikte iltica edip yerleşmesi için tahsis edilen araziden bahisle ve buna bağlı olarak kendisinden İslam dinini savunma konusunda, Osmanlı Devleti’nin düşmanlarını gözetlemede ve devleti korumada gerekli gayret ve çabayı göstermesi talep edilmiştir. Aşağıda vereceğimiz belgeden anlaşıldığına göre; bütün aşiret, aile ve bağlılarıyla Osmanlı sınırları içine gelmek isteyenlere Osmanlı idaresi yer ve imkân sağlayarak nüfus artışını gözetmektedir. Hedeflenen diğer konular arasında; güvenliğin sağlanması, söz konusu yerlerin şenlendirilip mamur hale getirilmesi, yani üretim ve vergi artışı sağlanarak ekonomiye ve sosyal hayatın geliştirilmesine katkı sağlanması gibi konular sayılabilir.



İltica Eden Luristan Hakimi Muhammedi Mirza ve Bağlılarına Davet

Cenab-ı emâret-me'âb, eyâlet-nisâb, devlet ittisâb, se'âdet iktisâb....Muhammedi Mirzâ dâmet me'âlihi....sermâye-i devlet ve ikbal ve pirâye-i rıf'ât ve iclâl mülahazasıyla akvâm ve aşâir-i ve ehl u iyali iltica içün memalik-i mahrusa'ya irtihal eylemek tedarikinde olub...Gazi Han'a verilen ülkâlardan olunmak istid'a olunduğı iş'âr olunmuş, imdi,...hala sancakları görülüb zât-ı fırsat sıfatınıza erzâni kılınmak hususı...olunub ol-babda ...atebe-i ulya'dan berât-ı sa'adet ayât yazılub savb-ı ... irsal olunmuşdır. İnde'l-vusul nihad-ı mekremet mü'tadlerinde merkuz olan vüfur-ı fehm ve firâset ve kemâl-i akl u kiyâsetleri ve asitâne-i sa'adet-aşiyaneye olan hulus-ı taviyyetleri müsted'asınca oldur ki bu def'a emr-i celil ü'l-kadr... ittisal eyleyüb aşâ'ir ve ehl u iyaliniz ile ol canibden irtihal ve zikr olunan sancaklara intikal eyleyüb hıfz ve hiraset ve zabt ve siyanetde mucidd u merdane olub a'da tarafına nazır ve akvam u aşa'irunuz ile daima hazır bulunub ol etrafdan umur-ı din-i mübin ve uğur-ı hümâyun-ı devlet karin-i padişâhiye müte'allik hususlara bezl-i makdur ve sa'y-i nâ- mahsur olunub envâ'ı yüz aklıkları tahsiline mesâ'iyi cemile ve asâr-ı celileleri istid'a ile buyrulur (Mühimme; 32, 376-377, 668. 19 Rebi’ü’l-evvel Sene 986./27.05.1578 Pazartesi).

Osmanlı idaresi aynı gerekçelerle tam aksi bir strateji de izliyordu. Yine sınır boylarında güvenlik gerekçesi ile bu kez Osmanlı topraklarına girmek isteyen ve sınır boylarında asayiş sorunu ortaya çıkartma potansiyeli olan hareketleri engelliyordu.

Yukarı Canib’ten Osmanlı Ülkelerine Ulusâtın Girişine İzin Verilmemesi

Yukarı canibden memalik-i mahrusa'ya gelen ulusât taifesinin fesâd ve şena'atte bulunmalarına mebni duhullerinin men'i hakkındaki emr serhad beylerine tenbih edilerek bu sene kimsenin içeri sokulmadığı hakkında Bağdad beylerbeyinin arzından bahisle... (Mühimme; 12, 42, 86. 23 Ramazan Sene 978/ 18.02.1571).

Yukarıda verilen belgede, Bağdat Beylerbeyine bağlı beylere gönderilen bir hükümde, fesat ve kötülüklerde bulunmak üzere Yukarı Cânib olarak adlandırılan İran yönünden, Osmanlı topraklarına giriş yapılmasını yasaklıyordu. Bu belgede, Osmanlı ülkesine gelmek isteyen ve ulusât olarak belirtilen aşiret ve grupların asayiş bozucu, fesat ve kötülük yapıcı olduklarından dolayı Osmanlı Ülkelerine girişlerinin önlenmesi konusunda sınır bölgesinde bulunan beyler uyarılarak, bu tür kimselerin sınırdan içeri sokulmaması üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda verilen hükümde; İran’dan gelen aşiretler, asayişi bozduğundan (fesat ve kötülükler yaptıklarından) Osmanlı ülkesinin Bağdad Beylerbeyliği’ne bağlı sınırlardan, içeri sokulmadığı ifade edilmiştir. Bu belgede dikkat çekici bir başka durum ise ulus sözcüğünün Arapça çoğul yapılarak ulusât= uluslar=aşiretler anlamında kullanılmış olmasıdır.

Bu belgede dikkatimizi çeken önemli bir husus dışarıdan göç alırken özen gösterildiği, kontrollü bir dıştan göç alma siyasetinin takip edildiğidir. Çepnîlerle ilgili belgelerde göz önüne alınırsa fesat yapıcı, kötülük ve zarar verici nüfus hareketlerine çift yönlü olarak izin verilmediği anlaşılmaktadır.
Batı Sınırlarında: Erdel Krallığı

Batı sınırları ile kastettiğimiz bölge Osmanlı Devleti’nin Avrupa kıtasındaki topraklarında yer alan sınır boylarıdır. Bu alana bugünkü Macaristan ve Avusturya gibi ülkeler girmektedir.

Aşağıda verilen belgede görüleceği gibi Osmanlı Devleti kendisine bağlı krallıklar ve vilayetler-eyaletler arasında yer değiştirmelere de sıcak bakmamıştır. Bu belgede belirtilen temel endişe, yer değiştirmelerin re’âyanın sadakat ve samimi bağlılık hislerine zarar vereceği olarak gösterilmektedir.

Ekonomik etkenlerle Erdel Krallığına Bağlı Yerlerde Yer Değiştirmeler

Atlas kise ve gümüş kozalak ile Paşa hazretlerine, Yahya Çavuş17 ile gönderildi. Fi 25 S.sene m.[973] Erdel18 kralına nâme-i hümayun ki haliya sana tabi' olan Seyeş ve La'uş [Sebeş ve Lugoş]19 hakimleri etraf ve cevânibine sid ve sada bırağub re'ayadan her kim gelüb bu yerlerde mütemekkin olur ise üç yıla degin mu'af ve müsellem olalar demekle memâlik-i mahrusamdan Vidin ve Feth ü'l-İslam ve Tuna etrafında olan kefere bu makule haber istimâ' etmekle ekseri kalkub ol tarafa gitmek üzere olduğı istima' olundı. İmdi zikr olunan hakimler eger bu makule vaz' edüb memâlik-i mahrusam re'âyası anda varub tavattun etmek atebe-i ulyama olan sadakat ve ihlas muktezası degildir. Gerekdir ki nâme-i hümayun'la dergah-ı mu'allam çavuşlarından Hasan zîde kadruhu vusul buldukta bu babda mukayyed olub anun gibi mezkurların bu vecihle fi'illeri olub memâlik-i mahrusam re'âyasından anda kimesne varmış ise tetebbu' edüb buldurasın. Asitane-i se'adetime olan vufûr-ı ihlas ve hüsn-ıihtisâsın mucebince kangi yerden kalkmış ise gerü yerlerine gönderüb min ba'd mezkur hakimleri ol vecihle vaz' etdirmeyüb men' ve def' etmek babında enva'-ı mesâ'i-yi cemile zuhura getüresin ve bi'l-cümle memâlik-i mahurusam re'ayasından anda olub tavattun edenleri girü yerlerine avdet etdiresin (Mühimme; 5, 108, 252. 25 Safer Sene m.[973]/ 21.9.1565 Cuma).

Bu hükümden anlaşıldığı üzere 1565 yılında Erdel krallığı, Osmanlı Devleti'ne tabiidir. Sebeş ve Logoş hakimleri ise adı geçen krallığa tabiidir. Bunlar, duyuru yaparak ve çağrıda bulunarak; civarlarına yerleşmek isteyenlere üç yıla değin vergi muafiyeti tanıdıklarını yaymışlardır. Bununla hakimliklerin nüfusunu artırma amacını gütmektedirler. Bunu duyan Osmanlı Devleti teba’asından Vidin, Feth ü'l-İslam ve Tuna etrafında yerleşik Müslüman olmayan tebaanın çoğu kalkıp o taraflara gitmek üzeredir. Bir kısmının da gittiği anlaşılmaktadır. Yukarıda verilen hükümde kraldan bu yerlere göçmüş teba'ayı buldurması ve önceki yerlerine iâdesi istenmektedir. Ayrıca bu göçün Osmanlı Devletine sadakatla bağlı olmak ile bağdaşır bir davranış olmadığı ve göç edenler nereden gelmiş ise geldikleri yerlere geri gönderilmeleri emredilmiştir.

Erdel Kralı, nüfus çekme aracı olarak üç yıla değin vergi muafiyeti imkanı sağlamıştı. Osmanlı Devleti, bu uygulamayı kendi genel nüfus ve yönetim politikalarına uygun bulmamaktadır. Bu şekilde Osmanlı ülkeleri reayası olup yer değiştirenlerin tespit edilerek geri geldikleri yerlere yerleştirilmeleri emredilir. İsmi verilen yerlerin Hakimlerinden de böyle bir uygulamaya girişmemeleri istenir.

Bu göç, her ne kadar Osmanlı'ya tabi olan bir krallığa bağlı yerlerde geçmekte ise de Osmanlı Devleti’nin iç bölgelerinden nüfus çektiğinden ve direk etkisi altında olan alanlardan göç aldığından içten dışa göç olarak değerlendirmek mümkündür. Nitekim bu yer değiştirmeler sonucu vergi kaybının yanı sıra nüfus azalması endişesi de duyulmaktadır.

Semendire, Alacahisar, İzvornik, Vidin ve Temeşvar’da Nüfus Hareketliliği

1567 tarihli şu hükümde de benzer bir durum söz konusudur: Semendire20, Alacahisar, İzvornik21 ve Vidin'den harac22 toplamaya gidenler haracın noksan olduğunu görüp inceleyip araştırdıklarında Temaşvar vilâyetinde haraç, ispençe ve koyun hakkı hane başına yazılmış olup diğer yerlerde nüfus başına yazılmış olmakla o yerlerin re'ayasının Temeşvar vilâyetine hicret ettiklerini anlarlar. Buradan oraya adam geçirilmemesi, gidenlerin iadesi ve memleketin ma'mur olması amaçlanıyorsa Şebeş ve Lagos ve Macar'dan reaya getirmeğe çalışıp yoksa bir tarafı boşaltıp diğer tarafı doldurmakta bir yararın olmadığı ifade edilmiştir (Mühimme; 7, 170, 448.11 Cemaziye’l-evvel Sene 975/13.11.1567 Perşembe).

Belirtilen dört yerleşim yerinden haraç toplamaya gidenler haracın noksan olduğunu görüp incelediklerinde, Temaşvar vilâyetinde, hane başına bu belirtilen vergilerin defterlere yazıldığı, diğer yerlerde ise nüfus başına yazıldığından belirtilen yerlerdeki re'ayanın Temeşvar vilâyetine göç ettiklerini anlamakla buradan oraya adam geçirilmemesi, gidenlerin iadesi ve memleketin mamur ve bayındır olması isteniyor ise Şebeş ve Lagos ve Macar'dan Temaşvara ve buraya reaya getirilmeye çalışılması gerektiği uyarısında bulunulur. Bir taraftan nüfusu boşaltıp diğer tarafa aktarıp bu yeni yerdeki nüfus boşluğunu aktarılan nüfus ile doldurmakla bir fayda elde edilmeyeceğine dair ilgililere gösterilen hükümde içlerden nüfus çekilmesi yerine dıştan içe doğru bir nüfus akışının temin edilmesi istenmektedir.

16. Yüzyıl boyunca Macaristan’da merkezleri Buda (Budapeşte) ve Temeşvâr (Temeşvar veya Tımışvar okunuşları vardır) şehirleri olmak üzere iki beylerbeylik varlıklarını kesintisiz olarak sürdürebilmişlerdir. Her ikisine de pek çok sancak bağlıydı. Feth edilen bölgelerle sayıları giderek artmış, daha sonraları ise başka sebeplerden dolayı bir miktarı azalmıştır. Stratejik durumu, tarihi geçmişi ve topraklarının genişliği nedeniyle Buda Beylerbeyliği hep daha ünlü ve itibarlı bir konumdaydı.1560’lı yıllarda bu vilâyete yirmi beş sancak (liva-il) bağlıydı (Geza, 1999, s. 20-121).


Batı Sınırlarında: Segedin Sancağı23

Aşağıda verilen hükümde ise kâdı, naib, voyvoda, zâ’im, sipahi ve diğer görevliler tarafından zulme ve baskıya maruz kalan halkın çoğunun vatanını terk ederek dar ü’l-harb olan yere (Macaristan’a) sığındıkları bilgisinin halk tarafından bildirildiği, bundan dolayı adı geçen İshak Bey’in kınandığı belirtilir:



Segedin Beyi’ne ve Yöneticilere Vatanını Terk Edenlerle İlgili Adalet Çağrısı

Segedin beyi İshak Beye hüküm; Segedin beyi İshak, kadı, naib, voyvoda, zaim, sipahi ve saire tarafından zulüm ve te'addi edilmesinden dolayı halkın ekserisi terk-i vatanla dar ü'l-harbe (Osmanlı ile barışık olmayan yurtlara) iltica ettiği ahali tarafından bildirildiğinden itaba müstehak olduğu, gelecekte zulüm ve haksızlığa meydan vermeyip livanın gereği gibi şenlenip mamur olmasına çalışması, aksi halde azil edilmekten başka acı bir şekilde kınanacağı vurgulanan hükmün suretleri Peçoy, Sekçoy, Kuban, İstolni, Şemontorne, Seksar, Filek, Seçen, Novigrad, Solnuk, Sirem, Pojega, İzvornik, Estergon, Hatvan, Semendire, Arad,...beylerine gönderilmiştir24 (Mühimme; 35, 262, 664. 27 Receb Sene 986/ 10.10.1577 Perşembe).

Bu belgeden de anlaşıldığı üzere nüfusun; zulüm, haksızlık, baskı gibi adalete aykırı sebeplerden dolayı ülke sınırları dışına çıkması uygun görülmemiştir. Adı geçen vilayetin gelişmesi arzu ediliyorsa bunun aksi bir nüfus politikası izlenerek, dışardan nüfusun bu vilayete göç ettirilerek yerleştirilmesi ve çekilmesi çerçevesinde politikaların izlenmesi üzerinde durulmuş ve emir niteliğinde önerilmiştir.
Değerlendirme ve Sonuç

Çalışmada yararlanılan ve değerlendirilen Mühimme Defterleri’nden ve kayıtlarından; 16. yüzyıl sonlarında doğuda İran ve batıda ise Macaristan-Avusturya sınır bölgelerinde, Osmanlı tebaası ve reayası olan nüfusun ülkeden dışarıya göçlerine ilişkin olarak, merkezi yönetim tarafından, bu tür nüfus hareketlerinin sakıncaları belirtilerek engellenmesi amacıyla gerekli tedbirlerin acil olarak alınmasının talep edildiği anlaşılmaktadır. Tedbir olarak haksızlığın giderilmesi, zulüm ve baskı uygulayanların cezalandırılması ve adaletle hükmedilmesi vurgusu yapılmıştır.

Bu belgeler ışığında; güvenlik arayışı, yaylak ve kışlak yerlerinin farklı gerekçeler ileri sürülerek idareciler tarafından ellerinden alınıp başkalarına verilmesi, vergi yükünün ağır gelmesi, Osmanlı Devleti’nin yer ve imkân sağlayarak iltica edenleri davet ve teşvik etmesi, Doğu sınırlarında sancak olarak Behram Beye verilen yerlerin bu zat tarafından yeterli bulunmaması, Çepnilerin mezhep birliği sebebiyle Safevîlere katılma düşüncesiyle hareket etmeleri, Batı sınırlarında üç yıla kadar vergi muafiyeti imkanı sağlanarak içten nüfus çekilmesi, gibi sebeplere dayalı dış göç hareketleri görülmektedir.

Osmanlı yönetimi; yöneticilerin haksız uygulamalarının, zulüm ve baskılarının önünün alınması üzerinde özellikle durur. Ülkelerinin gelişmesine, vergi gelirlerinin düşmemesine ve özellikle yükseltilmesine özen gösterdiği, insanların ve sınırların güvenliğinin sağlanmasına önem verdiği için buna yol açan sebeplerin ortadan kaldırılmasını ilgili yöneticilere hükümler ile iletir.

Bu belgeler dikkate alındığında; üretim, güvenlik, imar, huzur ve refahın gelişmesine katkı sağlamak amacı ile Osmanlı Devleti’ni doğuda ve batıda sınır komşusu olan ülkelerden, dıştan içe doğru bir göçü devletin dış nüfus politikası olarak tercih ettiği görülmektedir. Dıştan içe nüfus çekme aynı zamanda ülkenin ilgili bölgelerinin insan ile şenlendirilmesi, canlandırılması, imar edilmesi, ekonomik ve mali yönden değerlerin üretilmesi bakımından devlet tarafından önemsenmiştir. İçten dışa nüfus göçmesini de bu anlayışın yanı sıra rakip devletleri ekonomik, askeri, siyasi, idari ve güvenlik ve insan kaynağı açısından güçlendireceğinden uygun görülmemiştir. Ayrıca ekonomik, sosyal ve siyasal yönden iç huzuru bozduğu için içten dışa göçün önlenmesi konusunda adalet üzere gerekli önlemlerin alınmasını önemle belirtmiştir.

Nüfus hareketliliğine konu olan iç-dış göçmelerinin; kiminin mevsimlik sınır aşan göçler olduğu, kiminin taraflar arası anlaşmazlıktan ve idarecilerin uygulamalarının sebep olduğu memnuniyetsizlikten kaynaklandığı anlaşılmaktadır. İnsan unsurunun ve nüfusun bir devletin varlığını sürdürmesi için temel ve vaz geçilmez olduğu görülmektedir. Bir devletin dışardan nüfus çekme ya da ülkesinde var olan nüfusu koruyabilmesi için olduğu kadar ülkenin refah ve gelişmesini sağlayabilmesi için de bu insan unsurunu ve nüfus kütlelerini başta güvenlik, ekonomik, politik, idari, hukuk ve adalet noktalarından olduğu kadar yaşadıkları alanlarının kendilerine yeterliliği ve uygunluğu bakımından da tatmin etmesi gerekir.

Dış ekonomi politikası kapsamında; kendine yeterliliği sağlamak amacı ile ekonomik kaynakların ithalatını serbest bırakma, buna karşın silah, binek, erzak, mühimmat ve benzeri savunma ve hayatî değeri olan belirli maddelerin ihracatını sınırlandırma, izne tabi kılma veya tamamen yasaklama politikasını (Genç, 2013) takip ettiği gibi nüfus politikası olarak bununla senkronize bir şekilde içerden dışarıya nüfus göçmesine izin vermediği ama dıştan içe nüfus çekmeyi, kontrollü ve tercihli bir yöntemle teşvik ettiği görülmektedir.

Bir ülkenin gelişmesi ve her yönü ile büyümesi nüfus ve ekonomik kaynakların yeterliliğine dayalı olduğuna göre bugün de insan hak ve özgürlükleri engellenmeksizin, nüfusun bulunduğu yerde yaşamasını teşvik ederek ve refah şartlarını sağlayarak ülkede kalmasının sağlanması yönünde nüfus politikalarının uygulanması önerilir. Bugün az gelişmiş ülkelerin beyin göçü diye nitelenen nitelikli insan unsurunun gelişmiş ülkelere göçmesi ile göç veren ülkelerde fert ve toplumun entelektüel, bilimsel ve hayatı algı düzeyi düşmektedir. Buna karşın göç alan ülke sosyolojik, ekonomik, askeri, stratejik ve benzeri birçok yönden avantajlı duruma yükselmektedir. Bunun sonucu olarak göç veren ülkelerin yarı veya tam sömürge haline getirilmesi, bağımlı ülke konumuna düşürülmesi söz konusu olabilmektedir.


Arslan, H. ve Özbay, R. D. (2015). [Extended Abstract] Emigration in the Ottoman state due to economic and political factors: ın the muhimmah books in the 16th century. Turkish Journal of Sociology, 2015/1, 3/30, ???-???.
Yüklə 97,06 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə