Evrim Teorisi Ortaya Konmadan Önceki Felsefe, Bilim ve Biyoloji Tarihi
55
ürünü olduğunu ortaya koymakta kullanılmaktadır. (Bu konu
tasarımın anlatıldığı ilerdeki bir bölümde ayrıntılı bir biçimde
işlenecektir.) Bir teist nedenlerden sonuca giden bilimsel bir
yaklaşımı (mekanik yaklaşımı) benimseyebilir, nitekim bu-
nun örneği Descartes gibi birçok ünlü teist vardır. Bir teistin
kabul edemeyeceği, evrenin veya canlıların tesadüfen oluş-
tuğu iddiasıdır.
Mekanizm ile gayeselliğin arasındaki zıtlığın bazılarınca te-
izm ile ateizm arasındaki zıtlığa eşitlenmesinin sebebini düşün-
düğümüzde şu sonuç karşımıza çıkmaktadır: Teist, Tanrı’nın
iradesini kabul ettiği için, Tanrı’nın mekanik süreçleri takip et-
meden bir anda sonucu (gayeyi) yaratmasını mümkün görebi-
lir. Kısacası teist, evrendeki mekanizmi reddedebilir ama ev-
rendeki bilinçli yaratılışı kabul ettiği için evrendeki gayeselliği
reddedemez. Aslında büsbütün mekanik işleyen süreçleri red-
deden bir teist bulmak oldukça zordur. Hiç kimse sağduyuyu
reddetmeden; annesi doğurmadan (sebep), çocuğun dünyaya
geldiğini (sonuç) söyleyemez; demek ki teistler ya tamamen ya
büyük ölçüde ya da kısmen mekanizmi kabul etmektedirler.
Fakat evrendeki tüm oluşumları maddenin çeşitli kombinizas-
yonları sonucu, bilinçli bir müdahale olmaksızın oluşmuş gibi
gören materyalist-ateistler, biyoloji gibi alanlarda gayesel termi-
nolojiyi kullansalar da kendilerini mekanizmi kabule mahkûm
görmüşlerdir. Çünkü mekanizmin dışına çıkmak, maddenin ve
doğa kanunlarının dışına çıkmak demekti; bu ise varlık anla-
yışlarında (ontolojilerinde) madde dışı hiçbir cevhere yer olma-
yan materyalist ateistler açısından mümkün değildir.
Kısaca özetlemek gerekirse teistler, ister gayeci ister me-
kanik açıklamayı benimsesinler, varlık anlayışları gereği ev-
rende Tanrı’nın planının (gayeselliğin) gerçekleştiğini kabul
etmek durumundadırlar. Materyalist ateistler, ise ister gayeci
ister mekanik terminolojiyi kullansınlar, varlıktaki her tür
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
56
oluşumun bilinçli bir gücün müdahalesi olmadan mekanik bir
süreçle oluştuğunu varlık anlayışlarının gereği olarak kabul
etmek durumundadırlar. Teistlerin çoğu, gayenin mekanik sü-
reçlerle oluştuğunu kabul ettikleri için; bir teistin mekanizmi
kabul etmesi mümkünken, bir ateistin gayeci yaklaşımı bir
terminoloji olarak kullanmanın ötesinde kabul etmesi müm-
kün değildir. Ateistlerin biyolojinin gereklerinden dolayı ga-
yeci terminolojiyi kullanınca Ernst Mayr gibi ‘teleonomi’
105
,
Ayala gibi ‘doğal gayecilik’
106
kavramlarını kullanarak fark-
lılıklarını gösterme çabaları da bu yüzdendir.
DİRİMSELCİLİK VE MEKANİZM
Descartes, sadece metodolojisiyle değil, felsefesindeki diğer
unsurlarla ve canlılar üzerindeki çalışmalarıyla da biyoloji ve
biyoloji felsefesi üzerinde derin izler bıraktı. Descartes’ın felse-
fesinde Tanrı gerçek cevherdir, diğer bütün varlıklar Tanrı’nın
sayesinde var olabilirler. Descartes, bu şekilde Tanrı ve diğer
tüm varlıkları ayırdıktan sonra, insan zihnini ve maddeyi de
iki farklı cevher olarak ayırır. Düşünme insan zihninin, uzam
ise maddenin en temel özelliğidir. Burada düşünen zihnin
maddi bedenle nasıl iletişime geçtiği, maddi bedeni nasıl ha-
reket ettirdiği sorusu ortaya çıkar. Descartes bu felsefi sorunu
biyolojik bir açıklamayla çözmeye çalışmıştır. O, beyindeki
küçük bir epifiz bezi sayesinde bu ilişkinin kurulduğunu söy-
ledi. Akıl sahibi ruhu, epifizde yerleşmiş; boru ve kanallarla
oluşan yapay bir sistemde suyun akışını kontrol eden ve can
ruhlarının akışını şu ya da bu uzva yönlendiren bir musluk
başına benzetti.
107
Descartes’tan sonra beden-ruh uyumunun
105 Ernst Mayr, Toward A New Philosophy of Biology, s. 45.
106 Francisco J. Ayala, Teleological Explanations, s. 497-504.
107 John Cottingham, Descartes Sözlüğü, çev: Bülent Gözkan ve Diğerleri, Sarmal
Yayınevi, İstanbul (1996), s. 96.
Evrim Teorisi Ortaya Konmadan Önceki Felsefe, Bilim ve Biyoloji Tarihi
57
nasıl sağlandığı sorusuna hem felsefi akıl yürütmelerle hem
de beyin üzerindeki biyolojik çalışmalarla cevap bulunmaya
çalışılmıştır. Hâlâ bu konudaki tartışma devam etmektedir.
Bu tartışmaya felsefecilerle beraber biyologlar, fizikçiler, psi-
kologlar da katılmakta, beden-ruh uyumu ile beraber özgür
irade sorunu da bu tartışmaya dâhil edilmektedir.
108
Bu tar-
tışmanın arka planını anlatan hemen her yazıda Descartes’a
göndermeler yapılmaktadır. Descartes, sadece insanın madde
dışında düşünen bir cevhere (ruha) sahip olduğunu düşündü-
ğünden hayvanları birer makine olarak gördü. Bu makineler
Tanrı tarafından yapılmış olduğu için insan üretimi otomatlar
ve makinelerden çok daha üstün özelliklere sahip olsalar da
bu, hayvanların hareketlerinin makineler gibi mekanik kanun-
lar çerçevesinde açıklanabileceği gerçeğini değiştirmiyordu.
109
La Mettrie ve Holbach gibi mekanizm anlayışının en koyu
savunucuları ile bunlara karşı en aktif dirimselcilik (vita-
lism
) görüşünü savunan iki zıt yaklaşımın Fransa’da çıkması
Descartes’ın etkisine bağlanır.
110
Metabiyolojide akla ilkin
karşıt iki görüş gelir; bunlar mekanizm ve dirimselciliktir.
111
Dirimselciler canlının fiziko-kimyasal süreçlerle açıkla-
namayacağını, canlı ile cansız ayırımı yapmayan mekanizm
savunucularının hatalı olduğunu söylerler. Canlıların beden-
lerindeki fiziko-kimyasal süreçlerin, canlılıkla ilgili tüm olu-
şumlardan sorumlu olduklarını kabul etsek bile; bunlarla, can-
lılığa dair tüm olguların açıklanamadığı, yine de apaçıktır.
Hücrelerin birleşmesi bir ölçüde canlıların açıklamasını ve-
rir ama canlının sahip olduğu görme, işitme, zevk alma, acı
108 Werner Heisenberg, Fizik ve Felsefe, çev: M. Yılmaz Öner, Belge Yayınları, İstan-
bul (2000), s. 62.
109 Rene Descartes, Metod Üzerine Konuşma, s. 46.
110 Ernst Mayr, The Growth of Biological Thought, s. 97-98.
111 Teoman Duralı, Canlılar Sorununa Giriş, Remzi Kitabevi, İstanbul (1987), s. 61-
62.
Dostları ilə paylaş: |