Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
70
gayesellik’ ile ayırarak, mekanizm ve gayeselliğin her ikisini
birden kullanırken aralarındaki çatışkıyı (antinomiyi) çözmeye
çalışır. Kant’ı izleyen Alman biyologlar, canlının bütünündeki
planı keşfetmeye çalıştılar; Lenoir onları ‘gayeci-mekanizm-
ciler’ olarak adlandırdı. Bu felsefe ve metoda uygun araştır-
malarda önemli başarılar elde edildi; örneğin ‘gayeci-meka-
nikçi’ Von Baer’in memeliler hakkındaki keşifleri, bunların
arasındadır. Gayeci-mekanizmciler, canlıların bütünsel orga-
nizasyonunun değişmesini mümkün görmedikleri için ‘Evrim
Teorisi’ne karşı çıktılar.
140
Kant’ın ‘ Yargı Gücünün Eleştirisi’ adlı eserinde biyoloji-
nin farklı bir bilim dalı olduğunu söylemesi ve fiziksel bilim-
lerin metodolojisinin biyolojiye uygulanamayacağını belirt-
mesi, biyoloji felsefesi ve metodolojisi açısından önemlidir.
Kant 1790’da bu fikirlerini söylemeden birkaç yıl önce 1786’da
‘Doğa Bilimlerinde Metafiziksel Unsurlar’ adlı eserinde, bir
bilimin ancak matematiksel olduğu oranda gerçek bilim oldu-
ğunu söylemişti. Kant’ın bu görüşü ise biyoloji felsefesi açısın-
dan özellikle evrimsel biyoloji açısından çok değişik sonuçlara
götürecektir. Bunlardan en önemlisi, temelde matematiksel bir
formülasyona dayanmayan ‘Evrim Teorisi’nin, böylesi bir gö-
rüş açısından bilimsel bir teori sayılmasındaki güçlüktür. Ev-
rim Teorisi’nin bilim felsefesinde ortaya konan kriterler açı-
sından değerlendirilmesi 3. bölümde yapılacaktır.
WILLIAM PALEY VE SAAT USTASI ANALOJİSİ
Hume’un ve Kant’ın tasarım deliline getirdikleri itirazlar-
dan kısa bir süre sonra William Paley (1743-1805) ünlü ‘Do-
ğal Teoloji
’ (Natural Theology) kitabındaki yaklaşımıyla, bu
kanıt açısından bir klasik olan eserini yazdı. Paley’in konuyu
140 John D. Barrow-Frank J. Tipler, The Anthropic Cosmological Principle, s. 76.
Evrim Teorisi Ortaya Konmadan Önceki Felsefe, Bilim ve Biyoloji Tarihi
71
ele alış şekli Darwin’in de içinde olduğu birçok kişiyi çok
uzun yıllar etkiledi.
141
Paley, doğadaki varlıkların gelişimin-
den çok yapısal özellikleri üzerinde durur. Doğada ‘tasarım’ı
ve ‘gaye’yi gözlemlediğimizi; var olan tasarımın Tasarımcı’ya
işaret ettiğini söyler. Paley, sürekli olarak tasarımı vurgula-
masına rağmen skolastiklerin yaklaşımıyla karıştırılmamak
istediğini ve bu yüzden ‘gayesel sebepler’ kavramını kullan-
madığını söyler.
142
Yunanlıların dünya görüşü organikti; bu görüş toplumla
doğal dünya arasında benzerlik kurmaya (analojiye) dayanı-
yordu. 16. yüzyıldan sonra incelediğimiz gelişmelerin netice-
sinde dünyayı saat gibi gören mekanik görüş hâkim oldu ki
bu görüş de aslında analojikti. Önceki yaklaşımda varlıkların
bir gaye için yaratılmasına vurgu varken sonraki yaklaşımda
var olan düzene dikkat çekiliyordu. Bazı felsefeciler bu ikisi
arasında ayırım yapmak için birincisini ‘teleolojik delil’ ikin-
cisini ‘eutaksiolojik delil’ olarak adlandırmışlardır.
143
(Ben, bu
kitap boyunca ‘tasarım delili’ ile ‘teleolojik delil’ tanımlama-
larını birbirinin yerine kullandım, bu delilin düzene mi gayeyi
mi atıf yaptığı hususunda bir ayırım yapmaya çalışmadım.)
Paley, eserinin başında, yerde bulduğu bir saatin nasıl orada
olduğunu düşündüğü zaman; ayağına rastgelen bir taş için dü-
şündüğünden daha farklı sonuçlara varacağını söyler. Saatin
değişik parçaları bir amaç için konmuştur, bu parçalar düzenli
bir hareketi gerçekleştirerek zamanı göstermektedirler. Bu par-
çalar değişik bir şekilde bir araya gelseler, ne saatin içindeki
hareket gerçekleşir ne de saat bir işe yarar.
144
141 James Rachels, Created from Animals, Oxford University Press, Oxford (1990),
s. 116-117.
142 John D. Barrow-Frank J. Tipler, The Anthropic Cosmological Princple, s. 76-77.
143 John D. Barrow-Frank J. Tipler, The Anthropic Cosmological Principle, s. 28-
29.
144 William Paley, Natural Theology, (ed: Michael Ruse, ‘Philosophy of Biology’
içinde), Prentice Hall, New Jersey (1989), s. 36.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
72
Paley’in analojisini güçlü kılan unsur, saatin kökenini bil-
meye gerek duymadan, sırf saatin yapısından sonuca gidebil-
mesidir. Ayrıca, onun analizinde sırf bir organı ele alıp so-
nuca gitmek mümkündür. Kişi insan gözünü ele alıp sonuca
gidebilir; ayrıca karaciğerin, akciğerin de incelenmesi gerek-
mez. Canlı organizma makineye benzetilir ve makinenin ya-
pılma aşaması gözlemlenmese bile, makinenin bir tasarım-
cısı olması gerektiğine dair benzetme ile canlıların da bir
tasarımcısı olduğu ortaya konur. Paley’in bu argümantasyo-
nuna karşı, Hume’un, canlılarla makine arasında analoji ku-
rulamayacağı itirazı delil olarak gösterilir. Michael Denton,
haklı olarak, moleküler biyolojideki gelişmelerin Paley’i doğ-
rulayıp Hume’u yanlışladığını söylemektedir. (Bu gelişmeler
özellikle son 60 yılda gerçekleşti.) Gerçekten de canlı hücre-
lerin içinde mikro seviyedeki faaliyetleri gerçekleştiren ya-
pılar, çok gelişmiş makinelerin benzer vazifelerini yapmakta
ve Paley’i desteklemektedirler.
145
Paley, analojisini yaparken,
canlıların karmaşıklıkta ve maharette, makinelerden çok üs-
tün olduklarını da belirtmektedir.
146
Paley, incelediğimiz saatin, ilaveten yeni saatler üreten bir
mekanizmaya da sahip olduğunu düşünmemizi ister. Saat, başka
saatler üretme yeteneğiyle daha da mükemmel bir makineye
dönüşecek ve ustasının maharetini daha fazla sergileyecektir.
Eğer daha mükemmel bir saat (saat oluşturan saat) gördükten
sonra, saatin bir ustası olduğu kanaatimizi değiştirirsek hata
yapmış oluruz. Daha mükemmel olan bir saatin ustasının sa-
natını daha çok takdir etmemiz gerekir; yoksa Paley’e göre
ateistlerin düştüğü hataya düşmüş oluruz.
147
Bu analojisinde
Paley, makineye benzettiği canlıların üreme faaliyetlerinin
145 Micheal Denton, Evolution A Theory in Crisis, Adler and Adler, Wisconsin
(1996), s. 340-341.
146 William Paley, Natural Theology, s. 39.
147 William Paley, Natural Theology, s. 39.
Dostları ilə paylaş: |