15
kambiyo bankacılığı gelişti, çeşitli yasal araçlar (kambiyo senetleri ve farklı tiplerde
ortaklık sözleşmeleri) yaygınlaştı. Tüccarlar okuma yazma öğrendi (ibid, s. 5).
Ekonomideki dönüşüm, düşünme biçiminde de dönüşüme yol açtı.
Üniversitelerde
11
teoloji ve hukuk düşünceleri gelişti. Ekonomik konulardaki
düşünceler de bu gelişmeden etkilendi. Mülk sahipliği kurumu henüz gelişmemişken
var olmayan doğal hukuk-pozitif hukuk çatışması ortaya çıktı. Zenginliği kötülükle,
fakirliği iyilikle ilişkilendiren eski teolojik yaklaşımlar, zenginliği iyilikle, fakirliği
kötülükle ilişkilendiren yaklaşımlara evrildi (ibid, s. 43).
Orta Çağda ücret, önemli bir tartışma konusu değildi çünkü ücretli çalışma
yaygın değildi. Ücretler genellikle fiyatlarla birlikte “adil fiyat” kavramı kapsamında
tartışılırdı.
12
Adil ücretin belirlenmesinde esas olan, çalışan ve işveren arasındaki
sözleşmeydi.
13
Fakat bu ücretin geçimliğin altına düşmemesi gerekirdi (Epstein,
11
“12. yüzyıl Rönesansı”nın ilahiyat dışı öğrenimin önemli olduğu ilkesinin etkisiyle, hukuk, tıp, sanat,
felsefe ve müzik fakültelerinden oluşan üniversiteler, kilise beratıyla kurulmaya başlanmıştır. Süreç 1088 yılında
Bologna Üniversitesi’nin kurulmasıyla başlamıştır; 1300 yılına gelindiğinde İtalya, Fransa, İngiltere ve İspanya
gibi başlıca Avrupa ülkelerinde bir dizi üniversite bulunmaktadır (Davies, 2011: 390).
12
Adil fiyat, üzerine uzun tartışmaların yapıldığı bir konudur. Kavramı basitçe tanımlamak, anlaşılması
açısından eksiklik barındırmakla birlikte, fikir sahibi olabilmek adına, “verilenle alınanın nesnel eşitliğini sağlayan
fiyat” olduğunu söyleyebiliriz (Nell-Breuning, 1950: 1).
13
İncil’de bununla ilgili bir kıssa vardır. Kıssaya göre, üzüm bağı sahibi, sabahın erken saatlerinde, bir
peni karşılığında bir gün bağda çalıştırmak üzere işçilerle anlaşır. İşçiler işe başladıktan üç saat sonra, bağ sahibi,
pazarda aylak gezen adamlar görür, bağında çalışmalarını teklif eder, adamlar kabul eder ve çalışmaya başlarlar.
Bu, altıncı, dokuzuncu ve on birinci saatlerde de tekrarlanır. İş gününün sonunda, ücretler, işe son giren işçiden
başlamak üzere dağıtılır. Son giren işçiye bir peni verilir, diğer gruplara da öyle. Sıra çalışmaya ilk başlayan işçi
grubuna geldiğinde, işçiler, bir peniden daha fazlasını alacaklarını düşünmektedirler fakat onlar da bir peni alırlar.
Bunun üzerine itiraz ederler: Bir saat çalışan kişiyle aynı ücreti almaları yanlıştır. Bütün gün boyunca işin yükünü
16
1991:53). Papa IV. Innocent (1195–1254), yoksul kişiyi sefalete düşüren, geçimliğin
altında ücretin, kesinlikle adaletsiz olduğunun altını çizmişti (ibid, s. 63).
13. yüzyıl sonrası iktisat düşüncesinin gelişiminde, Aristo’nun çalışmalarına
ulaşılmasının da etkisi vardır. Geç Orta Çağ düşünürleri, Aristo’nun, insanların iyi bir
yaşam sürmeleri için maddi donanıma sahip olmaları gerektiği görüşünden
etkilenmişlerdir. Paris Üniversitesi’nden Jean de Meun (1240–1305), yoksulluğun
günaha yol açtığını, ruhun aşırı zenginlikle de aşırı yoksullukla da bozulacağını
söylemiştir. Augustine'e göre zenginlik yararlıdır ve insanın kutsal yolculuğunda işe
yarayabilir fakat kendisi için istenilmemesi gereken bir şeydir. Ünlü Alman Kilise
Doktoru Albert the Great (1200–1280) aşırı servet gibi aşırı yoksulluğun da iyi yaşama
engel olabileceğini, çünkü yoksulluğun gerekli kişisel donanımların uyum ve
yeterliğini bozacağını söylemiştir. Skolastik düşüncenin en önemli filozoflarından
Aquinas (1225-1274)
zenginliğin erdeme yol açtığı sürece iyi olduğu, ölçüsünü aşarsa
erdemi engelleyeceği, iyi değil, kötü olacağı düşüncesindedir (Wood, 2004: 46, 50).
13. yüzyılın en etkili düşünürlerinden Giles of Rome (1243–1316), maddi
sahipliklerin önemine dikkat çekmiş ve kralların ve prenslerin halkın iyi yaşayabilmesi
için maddi sahipliklerce zengin olmalarını sağlamaları gerektiğini söylemiştir (ibid, s.
117).
Giles of Rome, adil ücretten daha azını ödemenin, işçinin özgürce pazarlık
edebilecek pozisyonda olmamasından kaynaklandığını ifade etmiştir. İşçinin kendisi
ve ailesini besleme ihtiyacı istismar edilemez. Bu adaletsiz ve günahtır. Aquinas da
onlar çekmişlerdir. Bağ sahibi ise, bunda bir yanlış olmadığını, işçilere, anlaştıkları bir peniyi verdiğini söyler
(Matthew 20: 1-16). Sözleşme “kutsal”dır.
17
işçilerin genellikle var olma mücadelesinde olan yoksul insanlar olduklarını ve
ücretlerin tam ve zamanında ödenmesi gerektiğini düşünür (ibid, s. 152; Langholm,
1998: 118). Orta Çağ’ın en önemli filozof ve teologlarından John Duns Scotus (1265-
1308), bir kişinin ihtiyacını gidermek için metanın adil fiyattan fazlasına
satılabileceğini fakat diğer kişinin ihtiyaç durumundan yararlanılamayacağını söyler
(Epstein, 1991: 62).
Orta Çağ düşüncesinde ücret kavramsallaştırması, Antik Çağ düşüncesinden
farklı olarak genellikle teolojik kökenlidir. Fakat insanın geçimini temel alması
bakımından, Antik Çağ düşüncesiyle süreklilik gösterir. Bu dönemde de ücretin
belirlenmesinde ahlaki yargılar belirleyicidir. İnsanın geçiminin güvenceye alınması,
(kimi görüşlere göre daha fazlası, örneğin iyi bir yaşam sürme) kişiler arası
sözleşmelerden tartışmasız biçimde üstün tutulmuştur. Hatta bazı düşünürlere göre
yasalardan bile: Aquinas, acil ve bariz ihtiyacı olan biri, başka seçeneği
yoksa, hırsızlık yapabilir, demiştir (Wood, 2004: 60).
Orta Çağ’ın düşünce sistematiğinde belirgin öneme sahip düşünürlerin ücret ile
ilgili yazılarından, dönemin ücret düşüncesine dair genel bir fikir edindikten sonra,
yeni üretim tarzı, kapitalizm, ve bu üretim tarzının klasik iktisat teorisi ile devam
edebiliriz.
Dostları ilə paylaş: |