Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İKTİsat anabiLİm dali



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/42
tarix14.05.2018
ölçüsü5,01 Kb.
#44066
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   42

24 
 
 
ödenmesi  gerekli  toprak  rantının,  emeğin  ve  kârın  tüm  değerini  ödemeye  hazır 
olanların talebi arasındaki oranla düzenlenir” (ibid, s. 61).  
Toprağın mülk edinilip sermayenin bazı ellerde birikmesinden önce, toplumun 
ilkel durumunda, emek ürününün tümü emekçinindi. Bu koşullar böyle devam etmiş 
olsaydı, emek ürününün tümü emekçiye ait olmaya devam edecek ve işbölümündeki 
gelişmelerle emeğin üretici gücü ve ürettiği ürün gitgide artacak, mallar ucuzlayacak 
ve emeğin gerçek ücreti artacaktı. Fakat tarihsel bir üretim tarzı olarak kapitalizmin 
gelişimiyle, üretim araçları sahipleri emeğin ürettiği değerin bir kısmına el koymaya 
başladı

Kapitalizmde  ücretler,  çıkarları  birbirine  karşıt  bu  iki  sınıf,  çalışanlar  ve 
işverenler  arasındaki  sözleşmeyle  belirlenir.  Bu  sözleşmede,  işverenlerin  açık  bir 
üstünlüğü  vardır  çünkü  sayıları  azdır  ve  birleşmeleri  çalışanlara  göre  çok  daha 
kolaydır.  Birleşmelerini  cezalandıran  yasalar  yoktur  fakat  çalışanların  birleşmeleri 
yasaklanmıştır.  Ayrıca  iki  sınıf  arasındaki  çatışmalarda,  mülk  sahibi  işverenler, 
ücretleri  ancak  kıt  kanaat  yaşayabilmelerine  yeten  işçilerden  daha  uzun  süre 
dayanabilirler.  Bu  yüzden,  işgücü  talebinin  arzı  aştığı  istisnai  durumlar  dışında 
ücretler, işverenlerin lehine oluşur.  
Emeğin  para-ücretini,  emeğe  karşı  olan  talep  ve  yaşam  için  gerekli  maddeler 
belirler ve “herhangi bir mal için olan gibi, insana karşı olan talep de insan üretimini 
kaçınılmaz şekilde yoluna koyar” (ibid, s. 88); fazla ise azalmasını, az ise çoğalmasını 
sağlar. Talep, artan bir çalışan nüfusuna gerek duyuyorsa ücretler geçimlikten yüksek, 
durağan  nüfusa  gerek  duyuyorsa  geçim  düzeyinde,  çalışan  nüfusundan  fazlaysa 
geçimlik düzeyden düşük olur.  


25 
 
 
Emeğin ücretinin artması, ona olan talebin artmasına bağlıdır. Peki talebin artışı 
neye  bağlıdır?  Emeğe  olan  talebi  artıracak  tek  şey,  ulusal  zenginliğin  sürekli  artışı 
(verili zamandaki büyüklüğü değil), yani büyümedir (ibid, s. 75). Bu da iş bölümünün
16
 
gelişmesiyle emeğin üretici güçlerinin artışı sayesinde gerçekleşir. Aksi durumda işçi 
nüfusunun sürekli artışı, çalışanların iş bulabilmek için aralarında “açık eksiltme”ye 
girişmelerine  sebep  olur.  Ücretler  (Malthus’un  daha  sonra  “insanlığın”  ücretlerin 
düşüşünü  önleyemeyeceğini  söyleyerek  eleştireceği)  “insanlığa  yaraşır  en  düşük 
kerte”ye iner (ibid, s. 77-78). 
Daha önce de belirttiğimiz gibi emeğin para-ücreti, emeğe karşı olan talep ile 
yaşam  için  gerekli  ve  elverişli  maddelerin  fiyatına  bağlıdır  (ibid,  s.  35,  94,  985). 
Emekçinin “yaşamı için gerekli ve elverişli maddeler”, Smith’in analizinde, emekçinin 
hayatını sürdürmesi için tüketmesi gereken salt biyolojik değil tarihsel ve toplumsal 
olarak da belirlenmiş gereksinimleri içerir: 
Tüketim malları ya zorunlu maddelerdir ya da şatafat maddeleridir. 
Zorunlu  maddelerden,  hem  yaşamı  sürdürmek  için  vazgeçilemeyecek  kadar  gerekli 
malları hem de, kendini bilen kimseleri, en alt tabakadan da olsalar, ülke âdetine göre 
yoklukları halinde edebe aykırı bir duruma düşürecek her şeyi anlıyorum. Örneğin, bir 
bez gömlek, doğrusu, yaşam için zorunlu bir madde değildir. Yunanlılarla Romalıların 
çamaşırları yoktu ama, öyle sanırım ki pek rahat yaşarlardı. Gelgelelim, şimdiki zamanda 
Avrupa’nın çoğu yerinde, kendini bilen bir gündelikçi, bir bez gömleksiz ortaya çıkmaya 
utanır (Smith, 2011: 984-85). 
Smith’in  ücret  düşüncesinde  ele  aldığı  insan,  biyolojik  değil,  toplumsal  bir 
öznedir; “mutluluğa”, “rahata”, “itibara” sahip olmayı bekleyen toplumsal bir varlıktır. 
                                                 
16
  Smith,  işbölümünü,  insan  doğasının  mübadele  eğiliminin  kaçınılmaz  sonucu  olarak  görmüştür. 
Mübadeleyi, onu doğuran tarihsel ve toplumsal koşullardan yalıtıp, insan doğasının sonucuna bağlamıştır. 


26 
 
 
İşçinin  geçinmek  için  sarf  ettiği  emek  de  “işçinin  rahatından,  özgürlüğünden  ve 
mutluluğundan özveride bulunmasıdır” (ibid, s. 35). 
Smith’in  kapitalist  ekonomi  üzerine  analizinde  toplumun  adalete,  eşitliğe, 
mutluluğa  sahip  olması  gerektiğine  vurgu  vardır.  “Kapitalizmi,  sadece  ekonomik 
lojistik  değil,  başarısı  adalet  ve  özgürlüğe  bağlılığı  gerektiren  bir  etik  tasarı  olarak  
görmüştür” (Wells, 2014: 90). 
Halkın alt tabakaları durumundaki bu düzelme, topluluk için bir fayda mı, yoksa sakınca 
mı  sayılmalıdır?  Daha  ilk  bakışta  bunun  cevabı  pek  basit  gözükmektedir.  Her  büyük 
siyasal  topluluğun  en  büyük  kısmını,  türlü  türlü  hizmetçiler,  ırgatlar,  işçiler  oluşturur. 
Büyük  kısmın  alın  yazısını  düzelten  şey  ise,  bütün  için,  hiç  de  sakınca  sayılamaz. 
Üyelerinin  pek  çoğu  yoksul  ve  sefil  olan  bir  topluluk,  elbette  serpilip  mutlu  olamaz. 
Sonra, halk topluluğunun tümünü besleyip giydirenlerin ve barındıranların, emeklerinin 
ürünü üzerinde, kendilerini oldukça iyi besleyip, giydirecek ve barındıracak kadar payları 
olması, yalnızca adalet gereğidir (Smith, 2011: 86).  
Fransa, Kuzey  Amerika’ya  göre  çok zengin bir ülkedir. Ama  servet  bölüşümü eşitliğe 
daha  aykırı  olduğu  için,  bu  ülkelerin  birincisinde,  ötekinden  çok  fazla  yoksulluk  ve 
dilencilik vardır (ibid, s. 533). 
Büyük mülkiyet bulunan yerde büyük eşitsizlik olur. Çok varlıklı bir zengine karşılık, en 
aşağı beş yüz yoksul bulunmak gerekir ve tek tük kimsenin bolluk içinde yüzmesi, yokluk 
çekenlerin çok olması demektir. Zenginin bolluk içinde oluşu, yoksulu çileden çıkartır. 
Yoksulu  çoğu  kez,  zenginin  mallarına  saldırmaya  hem  ihtiyaç  dürter,  hem  kıskançlık 
kışkırtır. Nice yılların, yahut belki birbirini kovalayan birçok kuşakların emeğiyle elde 
edilmiş  bulunan  o  değerli  mülkiyetin  sahibi  için  güven  içinde  bir  tek  gece  bile  bile 
uyuyabilmek, ancak mülki makamın kanat germesi ile kabil olur (ibid, s. 789-790). 
Bütün  hayvan  çeşitleri,  tabii,  beslenme  araçları  oranında  çoğalır.  Hiçbir  hayvan  türü 
bundan öteye çoğalamaz. Ama uygar toplulukta, yiyecek kıtlığı yalnız alt tabakalardaki 
insan türünün fazla çoğalmasına set çekebilir (ibid, s. 87). 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə