Alım satımla uğraşan kişi, müşterisini bulmuşsa elin deki her malı satışa sunar



Yüklə 1,72 Mb.
səhifə3/25
tarix25.06.2018
ölçüsü1,72 Mb.
#51175
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25

Araba devrilince (teker kırılınca) yol gösteren çok olur.

İnsanlar her nedense her şey olup bittikten, işler bozulduktan, ortaya kötü bir sonuç çıktıktan sonra “niçin böyle yaptın, şöyle yapsaydın, bu yolu tutmalıydın” gibi sözler söylemeyi alışkanlık edinmişlerdir. Önemli olan yapma biçimindeki yanlışlığı, tutulan yoldaki tehlikeyi önceden görmek ve uyarıda bulunmaktır.


Araba ile tavşan avlanmaz.

Hemen her iş ayrı bir araç, yol ve yöntemi gerekli kılar. Başarıya ulaşılmak isteniyorsa o iş için uygun olanlar seçilmelidir. Eğer bunun dışına çıkılırsa başarıdan söz edilemez.


Arabanın ön tekeri nereden geçerse arka tekeri de oradan geçer.

1. Büyükler nasıl bir davranış veya yaşayış yolu tutmuşlarsa çocuklar da onları taklit eder, onların izinden gider. 2. Yönetenlerin tavır biçimi, zamanla yönetilenlere geçer.


Ar dünyası değil kâr dünyası.

1. Yaptığı iş eğer namusuna dokunmuyor, onurunu zedelemiyorsa geçim için şu ya da bu işi yapmalı insan; utanıp sıkılmadan para kazanmalıdır. 2. Kimi insanlar vardır ki, namus ve onur denen değerleri bir tarafa fırlatmış, çıkar için her türlü işi yapmaktadırlar.


Arı bal alacak çiçeği bilir.

Bazı kimseler, açıkgöz insanlar ve işinin uzmanı olanlar, çıkar sağlayabilecekleri, kazanç elde edecekleri yerleri gayet iyi bilirler.


Arı, kızdıranı sokar.

Hiçbir insan durup dururken çoklukla birinin canını yakmaz. Kişi ancak kendisini kızdırıp bunaltana, sataşıp ilişene, kötülük yapana karşı ister istemez eyleme geçer; saldırır ve zarar verir.


Arık öküze bıçak çalınmaz.

Güçsüz, zayıf, kendisini zor ayakta tutan kimselerden yararlanmaya çalışmak, onlara eziyet edip çile çektirmek doğru değildir; bu yiğitliğin ve insanlığın şaşına yakışmaz.


Arpa eken buğday biçmez.

1. Kötü bir davranışta bulunan insan iyilik göremez. 2. Yapmaya çalıştığı işin üzerinde lâyıkıyla durmayan ondan iyi sonuç alamaz.

Arsızın yüzüne tükürmüşler, “yağmur yağıyor” demiş.

Arsız insan kişiliğini, saygınlığını, utanma duygusunu yitirmiş insandır. Dolayısıyla o ne kadar ağır hareket görse, söz işitse yine de aldırış etmez; pişkinliğe vurup iyi bile karşılar.


Arslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).

İnsanların kişilikleri ile sürekli bulundukları yerler arasında bir özdeşlik kurmak mümkündür. Bir kimsenin kişiliği çalıştığı iş yerinin niteliğinden; yatıp kalktığı evin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.


Asil azmaz, bal kokmaz (kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır).

Kendine has özellikleri bulunan bir nesne ne denli biçim değiştirirse değiştirsin, aslî özelliğini yitirmez. Bu durum insan için de söz konusudur. Soylu bir aileden gelen insanlar ne denli büyük bir sarsıntı geçirirlerse geçirsinler, bayağı bir duruma düşüp yozlaşmazlar; soyluluklarını yitirmezler. Ama mayalarında kötülük, noksanlık bulunan kimseler için böyle bir şeyden söz edilemez; onlar eninde sonunda bir açık verirler, olumsuz yanlarını dışa vururlar.


Aslını inkâr eden (saklayan) haramzadedir.

Bir insan çarpık bir ailenin üyesi olabilir; yoksul, eğitim görmemiş kaba bir aileden gelebilir. Bu durumunu birilerinden saklamak ve onlara karşı bir utanç kaynağı olarak görmek son derece yanlıştır. Çünkü insan, böyle bir aileden gelmekle değersiz olamaz. Kendisini değerli ya da değersiz kılmak kendi elindedir. Böyle bir tavrı da ancak zayıf karakterli insanlar gösterebilir ya da bu tavır ancak piçlere yaraşır.


Âşığa Bağdat sorulmaz (ırak değildir).

Kim ki bir şeyi elde etmek ister, ona taşkın bir kavuşma isteğiyle yanıp tutuşur, o kimseye zor şartlar ağır gelmez; o, her türlü çabayı gösterir; her türlü fedakârlığa katlanır.


Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır.

Aşk duygusuyla dolup taşan kişi, bu derin sevginin etkisiyle ne yaptığını bilemez; hoşa gitmeyecek davranışlarda bulunur, sanki bilincini kaybetmiş gibidir; yapıp ettiklerini kimse bilmez, görmez ve söylediklerini kimse işitmez sanır.


Aşını, eşini, işini bil.

Doğru, düzgün, sağlıklı, mutlu ve verimli bir hayat mı yaşamak istiyorsun? O hâlde yiyeceğine dikkat et, temiz ve helâl ye. Eşini ve arkadaşını iyi seç, kötülerden uzak dur. Bir iş edin, edindiğin işe sahip çık, onu lâyıkıyla yap.


Aş taşınca kepçeye paha olmaz.

Kimi değersiz görülen, bir kenara atılmış bulunan araçlar bir zaman gelir gerekli olurlar; bir zararı önlemeye yararlar. İşte o zaman değerleri birden bire artar, kıymet biçilemez olurlar.


At, adımına göre değil, adamına göre yürür.

Bir atın yürümesi ya da koşması, doğrudan sırtındaki binicisinin yönetimine bağlıdır; binici ne isterse onu yapar; koşar, durur ya da yavaş gider. Bir işin akışı da böyledir. İşin sonucu, verimli yahut verimsiz oluşu, o işi yapanın bilgi, beceri çaba ve tutumuna bağlıdır.


Ata eyer gerek, eyere er gerek.

Çıplak ata binmek oldukça zordur. Ata binmeyi kolaylaştıran eyerdir. Ancak bu yeterli değildir. Atın üzerinde oturacak kimse eyerin hakkını vermeli ve başarılı olmalıdır. Bunu da ancak yiğit olan yapar. Bir iş için de durum bundan farklı değildir. Yapılan işten verim alınmak isteniyorsa, önce işte kullanılacak araçlar sağlanmalı; sonra da iş ve araçlar işini iyi bilen, bunları kullanabilecek birine teslim edilmelidir.


Atanın (babanın) sanatı oğula mirastır.

Çocuklar küçük yaşlarda öncelikle babalarının yaptıkları işlerle ilgilenirler. Babanın oğulla yakın ilişkisi, çocuğun giderek babasının yaptığı işi öğrenmesine yol açar. Baba da bunun için özel bir çaba sarf etmişse, çocukta, bu işi öğrenme yolu kalıcı olur. Büyüyünce kendisi de bu sanatla uğraşır, geçimini bu yolla sağlamaya çalışır.


Atasını tanımayan Allah`ını tanımaz.

Ana-babaya değer vermek, onlara saygı-sevgi göstermek, onlara dar günlerinde yardımcı olmak, onlara “öf” bile dememek Yüce Allah`ın buyruklarındandır. Bu buyruklara itaat etmeyen, ana-babaya gerekli ilgiyi göstermeyen, onlara karşı gelen bir kimse Allah`a da karşı geliyor demektir.


At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.

1. Kim ki bir işi beceriyor, bir şeyi kullanıyor, bir şeyden gerektiği gibi faydalanıyor, o şeye sahip olmalıdır; en uygunu, yakışanı da budur. 2. Kim ki başkasının yararlanmadığı, yararlanmasını bilmediği bir şeyi elinde tutuyor ve ondan yararlanıyorsa, o şey, mal sahibinden çok onun sayılır.


At binicisini tanır (bilir).

Emir altında çalışan kişi, kendisini yönetenin işten anlayıp anlamadığını, ne isteyip istemediğini, hangi olay karşısında nasıl tavır takındığını bilir; işini de ona göre yapar ve yürütür.


Ateş düştüğü yeri yakar.

Bir felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana, yalnızca ilgili kimselere acı verir; onların yüreklerini yakar. Başkalarının, uzak kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir; kalıcı değil, gelip geçicidir.


Ateşle barut bir yerde durmaz.

Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerde tutulmalıdırlar.


Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Bir olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup olmadığı, belirtisinin görülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer meydanda bir belirti varsa, olay veya durum da var demektir.


Atılan ok geri dönmez.

Kimi zaman iyi düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan bazı eylemlere girişir ve sonuçta pişman olur insan. O anda ilk durumuna dönmek ister ama bu mümkün değildir. Çünkü olan olmuş, iş işten geçmiştir çoktan.


Atın bahtsızı arabaya düşer.

Kimi değerli, yetenekli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uymayan kötü ve bayağı işlerde çalıştırılır; görevlere itilir.


Atın ölümü arpadan olsun.

Bir şeye tutkun olan, bir şeyin uzun süre yokluğunu çeken kimi kişiler, kendilerine zarar vereceğini bile bile o şeyi kullanmaktan çekinmezler ve şöyle düşünürler: “Sevdiğim şeye özlem duyarak yaşamaktansa, onu çokça (aşırı ölçüde) kullanıp (yiyip) hasta olayım; hatta öleyim.”


Atın ürkeği, yiğidin korkağı.

1. Yiğit de, at da doğacak bir tehlikeye karşı hep tetikte bulunmalı; uyanık davranıp duyarlı olmalıdır. 2. Atın da, yiğidin de korkağından kaçınmalı; onlardan hayır gelmez.


Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz.

Meydanda olan şu ki, insana değer, nitelik ve kişiliğine göre davranılır; iş verilir. Bu bakımdan kişi başkalarını ilgilendiren konularda ortaya atılmamalıdır. Ayrıca, değersiz bir kimse de kıymetli ve nitelikli kişilere gösterilen ilgiyi ne beklemeli, ne de ummalıdır.


Atlasa kıl yapışmaz.

Dürüst, temiz, kötülükten uzak, işinde başarılı kimseler hakkında söylenen karalayıcı sözler, yapılan iftiralar havada kalır; boşuna söylenmiş olur, onlara bu sözlerin mazarratı bulaşmaz.


At ölür, itlere bayram olur.

Kimi yararlı, kıymetli, şahsiyet sahibi kimselerin ölmesi; bulunduğu görevden ayrılması ya da alınması kimi çıkarcı, kıskanç ve aşağılık kimselerin işine gelir; onların sevinmesine yol açar.


At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.

Dünyadaki her canlı gibi at da ölümlüdür. Günü gelince o da bu dünyadan ayrılır. Ama onun koştuğu, gezdiği meydan onunla gitmez; kendisinden sonrakilere kalır ve onu hatırlatır. İnsan için de durum atınkinden farklı değildir. O da ölümlüdür. Doğacak, yaşayacak ve ölecektir. Ne var ki, bu dünyadan ayrılırken bıraktığı izler sürüp gidecektir. İnsanlar bu dünyada bu izleriyle anılacaklardır. Önemli olan dünya hayatında iyi bir iz (nam) bırakmak ve rahmetle anılmaktır. Bu bakımdan kişi daha yaşarken adını yaşatacak iyi işler yapmalıdır. Unutulmamalıdır ki, yaşarken iyi işler yapan, iyi eserler bırakan kişiler öldükten sonra da unutulmazlar; onları tanıtan eserleriyle de gelecek kuşaklara taşınırlar.


At sahibine (biniciye) göre eşer (kişner).

Yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da çalışmasını yöneticisinin tavrına göre ayarlar. Bu sebeple yönetilen değil yöneten, çalışan değil çalıştırıcı daha önemlidir.


At yiğidin yoldaşıdır.

Çok açık olarak bilinen bir şey ki, göçebe bir millet olan Türkler için at, savaşta ya da barışta candan bir dosttur. Hemen her saati onunla geçer. At, Türkler için soyluluğun, yiğitliğin, vefakârlığın, yararlılığın ve inceliğin bir sembolüdür. Silâhsız er düşünülemediği gibi, atsız er de düşünülmemiştir. Dolayısıyla at, Türk`ün edebiyatına girmiş ve önemli bir motif oluşturmuştur. At hakkında şiir, menkıbe, masal, atasözü söylenmiş; risaleler kaleme alınmış, âdeta ona insan gibi muamele edilmiştir.


Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz.

Uçsuz bucaksız gökyüzünde uçan, istediği yere ulaşabilen kuşlar bile avlanmak tehlikesinden kurtulamazlar. Hele usta avcılar da varsa tehlike daha da artar. İnsanlar da benzer biçimde tehlikelerden uzak değillerdir. Hiç ummadıkları çeşitli felâketlerle karşılaşabilir, dert ve sıkıntılara düşebilirler. İnsan kendini ne kadar güvenlik alanına çekmeye çalışırsa çalışsın dert, sıkıntı, tehlike, kaza ve türlü işlerden yakasını kurtaramaz.


Ava giden avlanır.

Bir çıkar sağlamak için birilerine tuzak kuran, onları aldatan, onlara zarar vermeye çalışan kimse, yapmaya çalıştığı kötülüğe kendisi düşer; zarara uğrar.


Av avlayanın, kemer bağlayanın.

Bir uğraş vererek bir şeyi ele geçiren kimse, onu hak eder; o, onundur. Doğrusu ve yakışık alanı da budur. Aksini düşünmek yanlıştır. Bunun yanında, bir şey, onu kullanmasını becerip faydalanmasını bilenindir.


Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.

Kimi becerikli, iyi huylu kadınlar vardır ki, yoksulluk içinde bile olsa onlar eve bir çeki düzen verir; temiz tutar, evi yaşanacak hâle getirirler; içten, samimî davranışlarıyla yuvalarını mutlulukla doldururlar. Kimi kadınlar da vardır ki, huysuzlukları, beceriksizlikleri, kötü davranışlarıyla ailenin düzenini ve mutluluğunu bozarlar. Bolluk içinde bile olsalar, onların tertipsizlikleri, düzensizlikleri, beceriksizlikleri yüzünden ailede huzur kalmaz; onların bu tabiatları yüzünden aile kötüye gider, perişan olur ve sonunda yıkılır.


Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.

Hayat öyle pürüzsüz, gailesiz değildir. İnsanoğlu yaşadığı hayat süresince çeşitli engeller, güçlükler ve olaylarla karşılaşır. Sıkıntılara, çeşitli felâketlere uğrar. Kimi zaman tersi de olmaz değildir, rahata ve mutluluğa da kavuşur.


Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin.

Sağlıklı olmak, türlü hastalıklardan korunmak için ayağı sıcak, başı da serin tutmak oldukça faydalıdır. Beden sağlığımızı düşündüğümüz gibi ruh sağlığımızı da düşünmek zorundayız. Bunun için de her sorunu dert etmemeli, olur olmaz şeylere üzülmemeliyiz; sabırlı ve geniş gönüllü olmalı, rahat hareket etmeliyiz.


Ayağını yorganına göre uzat.

Dengeli yaşamak isteyen insan mutlaka gelirini, giderine göre ayarlamalıdır. Harcamalar geliri aşmamalı, imkânlar zorlanmamalıdır. Aksine bir hareket bütçeyi sarsar, dengeyi bozar, insanı sıkıntıya sokup rahatsız eder.


Ayağı yürüten baştır.

Bedensel hareketlerimizin tümü beynin bulunduğu kafaya bağlıdır, kafaya göre bir yön tutar ve gelişir. Bunun gibi bir işçinin verimli iş yapmasını, bir toplumun dirlik düzenlik içinde yol tutmasını da başta bulunan yöneticiler sağlar.


Ayı görmeden bayram etme.

Müslümanlar Ramazan orucuna gökte hilâli (ay`ı) görünce başlarlar; oruç bitince, yani bir ay sonra yine gökte hilâli görünce bayram ederler. Ayı görme işi de son derece dikkat isteyen bir iştir. İnsanlar ayı görmeden nasıl bayram yapamıyorlarsa, sen de bir iş gerçekleşmeden ona oldu gözü ile bakıp de sevinme; dikkatli ol, ola ki bir sebep yüzünden iş gerçekleşmeyebilir, üzülebilirsin.


Ayıpsız yâr (dost) arayan, yârsız (dostsuz) kalır.

Hemen her şeyin, her insanın bir kusuru, bir eksiği vardır. Hatasız kul olmaz. Dolayısıyla insanın mükemmel bir dost, arkadaş ve sevgili aramaya çalışması boşunadır. Böyle bir dost bulamayacağı gibi, dostsuz kalması da mümkündür. Bu bakımdan insan bir şey elde etmek, bir dost bulmak istiyorsa onları kusurları ile kabul etmeye hazır olmalıdır.


Ay ışığında ceviz silkilmez.

Bir işten iyi, verimli bir sonuç alınmak isteniyorsa, o işin şartları da, araçları da yeterli ve uygun olmalıdır. Aksi takdirde kötü bir sonuçla karşı karşıya kalması mukadder olur.


Aza demişler: “Nereye?”, “Çoğun yanına” demiş.

Çok, her zaman azdan daha baskın çıkar. Bu bakımdan genellikle her şeyin azı, çoğa boyun eğer; yahut az, çoğa uyar. Büyük sermaye, küçük sermayeye fırsat vermez; onu idare eder. Bir toplumda çoğun oyu, azın oyunu geçersiz kılar; dolayısıyla az oy sahipleri, çok oy sahiplerine uymak zorunda kalırlar.


Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.

Kim ki elindekinden hoşnut olmuyor, onu yeter bulmuyor, onunla yetinmiyor, daha fazlasını istiyor ve onu hor görüp geri çeviriyorsa büyük bir hata işliyor demektir. Çünkü çoklar, azların (küçük şeylerin) birikmesiyle meydana gelir. Küçük şeylere sahip çıkmayan, onların birikmesiyle olmuş olan çoğu da kaybetmiş sayılır.


Azıcık aşım, kaygısız (ağrısız) başım.

Aralıksız çalışarak, çeşitli sıkıntılara katlanarak, amansız zorluklara göğüs gererek zenginlere özgü bir hayat yaşamaktansa, didişmelerden ve çekişmelerden uzak, gösterişsiz ve sakin bir hayat sürmek daha yeğdir.


Az söyle, çok dinle.

Dinlemek, öğrenmenin güzel bir yoludur. Kulak vererek dinleyen insan pek çok şey öğrenebilir. Oysa çok konuşan insanda yanılma payı (özellikle bilmediği konularda) çok olur, hata yapma ihtimalî de artar. Ayrıca kişi yanlış ve çok konuşmalarıyla çevresindekileri rahatsız da edebilir.


Az tamah çok ziyan getirir.

Elindekiyle yetinmeyen, daha fazlasını isteyen, isteklerine kavuşmak için çeşitli yollara başvuran insan, bu tutumundan ötürü zarara uğrar. Çünkü aç gözlülüğün sebebiyle ihtiyatsız davranmış ve tehlikenin içine düşmüştür. Bu gibi kişiler kimi zaman ellerindekileri de kaybederler.


Az veren candan, çok veren maldan.

Varolalı beri insan, insanın yardımına ihtiyaç duymuştur. Bu bakımdan ihtiyaç sahibine yardımda bulunmak bir insanlık görevi hâline gelmiştir. Kimi yoksul kimseler birilerine yardım ya da armağan olarak bir şey verirlerse (küçük de olsa) bu onlar için bir fedakârlıktır. Çünkü verdikleri şeyden kendilerinde de yok denecek kadar az bulunmaktadır. Dolayısıyla yardımları ya da armağanları yürekten, içten ve candandır. Bunun yanında zengin olanın yapacağı yardım, fakirin yaptığı yardımdan daha fazla olabilir. Ancak bu onun için fedakârlık sayılmaz. Çünkü ihtiyacından fazla olan malından vermiştir. Dolayısıyla verdiği malın yoksulluğunu çekmiyordur o.

Akıl yaşta değil baştadır. Doğru bir söz fakat aklı da başa yaş getirir. C. SAHABETTİN

Akıllı adam hem kitapları ,hem de doğrudan doğruya hayatı okur. LIN YUTANG

Akıllı olmak da bir şey değil,mühim olan o aklı yerinde kullanmaktır. DESCARTES

Akılsız, hesapsız kişiler, ellerine geçen malları gereksiz yerlere harcayıp kısa zamanda bitirirler.

Akla gelmeyen eğelen) başa gelir.

Aklın üç ilkesi , iyi düşünmek , iyi söylemek , iyi yapmaktır. DEMOKRİT

Aklın ve ilmin üç büyük düşmanı vardır: Kötülük, bilgisizlik ve tembellik. HAECKEL

Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.

Akmasa da damlar.

Akşam ise yat, sabah ise git, (Akşam oldu kon, sabah ol du göç).

Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.

Akşamın hayrından sabahın şerri'' iyidir, (yeğdir/, (sa¬bah ola, hayr ola).

Al elmaya taş atan çok olur

Al giyen alınır

Al gömlek gizlenemez

Al ile aslan tutulur, güç ile sıçan (gücügen)28 tutulmaz. (Al aslan tutar, güç sıçan tutamaz).

Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağrısı) olan gocunur (gocunsun).

Al malın iyisini çekme kaygısını

Ala keçi her vakit,püsküllü oğlak doğurmaz

Alacağım olsun da alakargada olsun, (Alakargada alaca¬ğım olsun, alamazsam gönlümü oysun)

Alacağımız malların, yapacağımız işlerin cinsini aslını bilerek almalıyız. Çünkü her şeyin kalitesi soyuna, as¬lına bağlıdır.

Alacakla verecek (borç) ödenmez.

Alçacık eşeğe herkes biner, (Alçak eşek binmeye kolay, öksüz çocuk dövmeye kolay).

Alçak gönüllü olan, büyüklük taslamayan Kişiler, saygı görür, yükselirler. Kibirli kişiler, kendisini herkesten üstün görenler ise sevilmez, toplum içinde iyi bir yer edinemezler.

Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar

Alçak yer, yiğidi hor gösterir.

Alçak yerde tepecik kendini dağ sanır, (Alçak yerin tepeciği dağ görünür).

Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır

Alet işler, el övünür

Âlim unutmuş, kalem unutmamış

Alın yazısı değişmez

Alışkanlıklar bırakılmazlarsa , zamanla ihtiyaç haline gelirler. ST. AGUSTİNE

Alışkanlıkların zincirleri,önce duyulmayacak kadar hafif,sonra kırılamayacak kadar güçlü olurlar. BENJAMIN DIZRAELI

Allah bilir ama kul da sezer

Allah bir kimseyi zengin etmeyi dilerse, onun şansını açarsa o kimseye hiç umulmadık yerlerden para, mal gelir. Ummadığı anlarda işleri kolaylaşır. Ummadığı anlarda elindekiler yok olur gider.

Allah cam isteyene cam, mum isteyene mum verir)

Allah dağına göre kar verir (verir kışı).

Allah doğrunun yardımcısıdır.

Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz.

Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar

Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış.

Allah kulundan geçmez

Allah kulunu kısmeti ile yaratır

Allah sabırlı kulunu sever.

Allah sabredenleri, derdin kendisinden geldiğine inana¬rak yakınmayanları, mutlaka ödüllendirir.

Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.

Allah sevdiğine dert verir,

Allah son gürlüğü versin

Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.

Allah verince kimin oğlu, kimin kızı demez.

Allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir.

Allah, balmumu yakana balmumu, yağmumu yakana yagmumu verir.

Allah, dolu ellere değil, temiz ellere bakar. P.SYRUS

Allah, herkesin dayanabileceği kadar dert ve sıkıntı ve¬rir.

Allah, insanlara verdiği ömrü süresi dolmadan almaz. Eceli gelmeden kimse ölmez.

Allah, yarattığı canlılara yeteneklerine göre bir yaşama düzeni vermiştir. Her canlı, doğada kendi yapısına uygun ya¬şama imkanı bulur.

Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz.

Allah'ın ondurmadığını peygamber sopa ile kovalar.

Allah'tan sıska, ne yapsın muska

Allah'tan umut kesilmez

Alma alı, sat yağızı, bin doruya besle kırı.

Alma mazlumun ahım çıkar aheste aheste

Alma sarı, satma sarı, kapındaysa tutma sarı.

Alma umudu az olsa, borçlu ile mücadele etmek gerekse bile alacaklı olmak, her zaman borçlu olmaktan iyidir.

Almadan vermek, Allaha mahsus (yaraşır)

Almadığın hayvanı kuyruğundan unutma

Alna yazılan (alında yazılı olan) başa gelir, (başa yazılan gelir)

Alt değirmen güçlü akar.

Altı olur, yedi olur, hep Allah'ın dediği olur.

Altın anahtar her kapıyı açar

Altın ateşte, insan mihnette belli olur

Altın eli bıçak kesmez.

Altın leğenin kan kusana ne faydası var

Altın pas tutmaz, (deli yas tutmaz)

Altın yerde paslanmaz, taş yağmurdan ıslanmaz

Altın yere düşmekle pul olmaz.

Altın, harcandıkça bir gün tükenir. Oysaki toprak, işlen¬dikçe verimi artar, para getirir.

Altına benzeyen bir maddenin altın olup olmadığı, ateşe dayanıklılık derecesi ile anlaşılır. Bir kişinin değeri de sıkın¬tılara katlanmak, zorlukları yenme ve benliğini koruma gücü ile ölçülür.

Altının kıymetini (kadrini) sarraf bilir.

Aman diyene kılıç kalkmaz.

Amcam (emmim) dayım herkesten (hepsinden) aldım payım.

An beni bir kozla oda çürük çıksın.

Ana ailenin güneşidir. Bir ailede o olmazsa orada büyüyen çocuklar gölgede kalmış meyveler gibi olgunlaşmazlar. PESTALOZZI

Ana baba hiçbir çocuğunu diğerinden ayırmaz. Birin¬den birine bir zarar gelse bunun acısını içinde duyar.

Ana baba, kızlarına rahat mutlu bir yaşayış sağlayabilir¬ler. Ancak geleceğini etkileyemezler. Çünkü kızın mutlulu¬ğunu sağlayacak olan kocasıdır. Aileler kızlarına her şeyi sağlasalar da mutlu bir evlilik veremeyebilirler.

Ana babalar çocuklarına, mal sahipleri mallarına iyi ba¬karlarsa istedikleri sevindirici sonucu alırlar.

Ana babalar çocuklarının geleceği, mutluluğu için her türlü çabayı harcarlar. Ama çoğu kez çocuklarının mutsuz¬luğunu, kaderini önleyemezler.

Ana babalar evlâtları için her türlü özveride bulunur¬lar. Yemez yedirirler, giymez giydirirler. Evlâtlar ise çoğu kez büyüdükten sonra, onlar için küçük bir sıkıntıya bile girmezler. Bu nedenle toplumda kınanırlar. Başka koruyu¬cular ve korunanlarda da durum budur.

Ana babalar, ne kadar çok çocukları olsa da onlara ba karlar. Kendileri yemez, onlara yedirirler. Oysaki evlâtlar büyüyüp bir iş sahibi olduktan sonra ana babalarına bak¬mazlar.

Ana gibi yâr olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz.

Ana ile kız, helva ile koz

Ana kızına taht kurar, kız bahtı kocadan arar

Anadan olur daya, hamurdan olur maya

Analı kuzu, kınalı kuzu

Analık ferahlık (kara yamalık)

Anamın (babamın) öleceğini bilseydim kulağı dolu darı ya satardım (acı soğana değişirdim).

Anan güzel idi, hani yeri, baban zengin idi, hani yeri

Ananın bahtı kızına.

Ananın bastığı yavru (civciv) incinmez (ölmez)

Anası sağ olan çocuk her yönü ile bakımlı ve mutludur. Anası olmayan çocuk ise analı çocuklara göre daha bakımsız ve sevgiden yoksundur. Çünkü anneler bütün sıkıntılara kat¬lanarak çocuklarını mutlu etmeye çalışırlar.

Anasına bak kızını ak kenarına (kıvısına) bak bezini al.

Anlavana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az

Anlayışlı insan bir söz veya bir davranıştan kendisinden ne istendiğini anlar, ona göre davranır. Anlayışsız insan ise bin defa söyleseniz anlamaz, davranışını düzeltmez.

Anlayışlı, arif kişiler, üstü kapalı sözleri de, davranışları da hemen anlarlar. Anlayışı kıt olan kışilerse ne kadar açık söylense de, tekrarlansa da anlamazlar. Anlayışlı kişilere kü¬çük bir imâ yeterlidir.

Annelerin acı sözleri, bedduaları çocuklarını etkilemez, çünkü anneler bunları yürekten söylemezler. Bir anne çocu¬ğunu dövse de, bağırsa da bunları onun iyiliği için yapar. Hiç bir anne çocuğunu kıyasıya dövüp incitmez.


Yüklə 1,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə