İşveren sınıfı bile gelişimin gerçek gidiş diyalektiğini örtbas eder-
ken, bir davranışta bulunmaktan kendini alamaz: Diyalektiği İNKÂR
eder. Demek burjuvazi bile, kendi düşüncesine rağmen, davranırken
başvurmaktan kendisini alamadığı İNKÂR ile davranır. Diyalektik süre-
cin bütün zembereklerindeki işleyişe damgasını vuran da bu kesinliği-
dir. Hiçbir şey ötekini inkâr etmeksizin gelişemez.
Gerçeklik, Tez ile Antitezin ilişkilerinde hep karşılıklı zıtlaşmalar ve
dolayısıyla da birbirini inkârlar gidişini gösterir. Tezin karşısına Anti-
tez çıkar çıkmaz; Teze karşı çelebice ikiyüzlü okşamalarda bulunmaz.
Onu düpedüz temelinden İNKÂR eder.
Sonra sıra Senteze gelir. Gelir gelmez; Tezin başına gelen inkâr-
dan, Antitez dahi yakasını kurtaramaz. Bu yol Sentez, Antitezi inkâr
eder. Antitez İNKÂRI mı temsil ediyor? Öyle ise, Sentez o İNKÂRIN
İNKÂRI olur.
Ve bütün Varlığın diyalektik gidişi deyince, o gidişin en büyük biri-
cikliğini temsil eden kanun İNKÂRIN İNKÂRI KANUNU olur:
"Öyle ise inkârın inkârı nedir? Doğanın, Tarihin ve Düşüncenin ola-
ğanüstü genel olan ve sırf bu yüzden de en büyük yaygınlık ve önem
taşıyan bir gelişim kanunudur; görmüş olduğumuz gibi, hayvanlar ve
bitkiler dünyasında, jeolojide, matematikte, tarihte, felsefede uygu-
lanışını bulduğunu gördüğümüz bir kanundur.
Şurası kendiliğinden besbellidir: Örneğin bir arpa tanesinin çimlen-
mesinden meyveyi taşıyan bitkinin ölümüne dek geçirdiği kendine özgü
(spesial) evrim süreci üzerine, bu bir İnkârın İnkârıdır demekle yetin-
diğim sürece (zaman), hiçbir şey söylememiş olurum. Çünkü, İntegral
hesap da keza bir İnkârın İnkârı olduğuna göre, aksini öne sürersem,
şöyle bir manasızlığı öne sürmüşe dönerim (sürmüş olmam icabeder):
bir arpa sapının Biyolojik süreci bir İntegral hesaptır yahut ve hatta,
daha ileri giderek, Sosyalizmdir, deyip çıkıveririm. Oysa, Metafizikçi-
lerin boyuna Diyalektiğe karşı savurdukları suçlama da budur. Bütün
o süreçler İnkârın İnkârıdırlar dediğim vakit, onların hepsini şu biricik
evrim kanununa yüklemiş (hamletmiş: je les subsume) olurum ve bu
yoldan da, her sürecin kendine özgü olan özelliklerini ihmal etmiş bu-
lunurum. Oysa Diyalektik doğanın, insan toplumunun ve düşüncenin
evrim hareketinin genel kanunlarından başka bir şey değildir.
Bununla birlikte, şöyle bir itiraz yürütülebilir: İnkâr diye bildiğimiz
şey doğru bir inkâr değil: bir arpayı öğütürsem, bir böceği çiğnersem,
(a) artı büyüklüğünü bir kalemde çözersem ve bunun gibi şeyler ya-
parsam, ben o şeyleri inkâr ederim. Yahut: 'Gül bir güldür' sözünü;
'Gül bir gül değildir' demekle pekâlâ inkâr etmiş olurum; bu sefer o
inkârı da tekrar inkâr ederek; 'Bununla beraber gül bir güldür' der-
sem, iş nereye varır?
Bu itirazlar, doğrusu Metafizikçilerin Diyalektiğe karşı öne sürdük-
leri belli başlı argümanlardır. Ve o türlü darkafalıca düşünmeye layık
argümanlardır. Diyalektikte İnkâr etmek sadece Hayır demek değildir
veyahut bir şeyin var olmadığını bildirmek değildir yahut da bir şeyi
şöyle veya böyle yok etmek değildir. Daha önce Spinoza şöyle demiş-
ti: "Omnis determinatio est negatio": yani her sınırlandırma veya be-
lirlendirme aynı zamanda bir inkârdır. Ondan başka, İnkârın özel türü
burada hem genel karakteriyle, hem sürecin kendine özgü mahiyetiyle
[özüyle, aslıyla] belirlenmiştir. Ben yalnız inkâr etmemeliyim, belki
inkârı yeniden kaldırmalıyım (aufheben) da demek, ben birinci inkârı
öylesine kurmalıyım ki ikincisi mümkün kalsın veya olağan olsun. Bu
nasıl olur? Her özel durumda kendine özgü doğasına göre olur. Ben
arpa tanesini öğütürüm, böceklerin üstüne basarım: Birinci eylemi
pekâlâ yapmışımdır, ama ikincisini imkânsız kılmışımdır. Demek, her
çeşit şeyin inkârından bir gelişim çıkması için, kendine özgü bir inkâr
edilişi vardır; her tasavvur veya kavram çeşidi için de iş tıpkı öyledir:
infinitesimal hesapta, eski kökler aracılığıyla artı puisanslar teşkil et-
mek için başka türlü inkâr yapılır (edilir) ve başka her şey gibi bunun
da öğrenilmesi lâzımdır. Sırf arpa sapı ile infinitesimal hesap İnkârın
İnkârı kuralına uyar diye bilmek insanı, ne başarılıca arpa ekmeye, ne
Diferansiyel (Tefazulî) ve İntegral (Tamamî) hesap yapmaya elverişli
kılmaz; nitekim ben, tellerin boylarına göre ses çıkar diyen kanunu
bilir bilmez, hemen keman çalmayı öğrenmiş olmam.
Şurası besbelli ki: (a)yı bir yazıp bir silmek yahut gülün gül ol-
duğunu, sonra gül olmadığını art arda söylemek gibi çocukça dav-
ranışları İnkârın İnkârı saymak, öylesine saçma sapan işlere kendini
vermek sersemliğinden başka hiçbir kapıya çıkmaz. Bununla birlikte,
biz İnkârın İnkârını başarmaya giriştik miydi, Metafizikçiler (yapıla-
cak en iyi şeyin nerede ise) öyle sersemlikler yapmanın pek yerinde
olduğuna bizi bile inandırmak isterlerdi."(F. Engels, age., s. 219-221
(Marks-Engels, Werke, C. 20, s. 131-132))
ÖRNEKLER
a) Cansız Doğadan Örnekler:
Yeryüzünün bugüne dek geçirdiği gelişime Formel Mantıkla ba-
karsak, durgunluktan başka bir şey göremeyiz. Mademki Evet, Ha-
yır olamaz, öyleyse Dünyanın bugünkü biçimi dünkü biçiminin aynı-
dır. Olsa olsa kürenin kabuğu biraz daha kalınlaşmış, yani "çoğalıp
büyümüş"tür.
Oysa yeryüzünün gerçek tarihi bunun tam tersini gösterir. Küremi-
zin kabuğu şimdiki biçimini alıncaya dek binbir altüstlük geçirmiştir.
Bugün bizim dağ tepesi olarak gördüğümüz en büyük yükseklikler,
bir zamanlar yeryüzünün en büyük derinlikler gösteren deniz dipleri
idi. Himalaya Dağları'nın yüksekliği ile Umman Denizinin derinliği bu
süreci ispatlar. Ve bugün yeryüzünde gördüğümüz kara kıt'aları, tek-
tonik batıp çıkmalarla, bugünkü son biçimine gelmek için eski biçim-
lerini inkâr etmişlerdir.
Engels der ki:
"Bütün jeoloji bir sıra inkâr edilmiş inkârlardır, yıkılmış eski for-
masyonların ardından yeni konulmuş formasyonların gelişidir. İlkin,
akıcı yığının soğumasından donmuş bulunan ilkel yer kabuğu, suların
etkisiyle, meteoroloji etkisiyle ve atmosferin şimik [kimyasal] terkibi
[bileşimi] yüzünden kırılır ve böylece paramparça olan yığınlar deniz
diplerinde tabaka tabaka sıralanırlar. Bu ilkel jismanların dibinden su
yüzeyinin üstüne çıkan yer yer kabarıp kalkışmalar, o bölümleri yeni-
den yağmurun, mevsimle değişen sıcağın, atmosferdeki oksijenin ve
karbon asidinin etkilerine bırakır. Bu aynı etkiler kaya yığınları üstüne
tesir ederler. Bu kaya yığınları yer kabuğunun içinden gelirken arka
arkaya duran tabakaları geçerler, erirler ve sonra yeniden soğurlar.
Milyonlarca yüzyıllar boyu hiç durmaksızın yeni yeni tabakalar biçim-
lenir, bunlardan birçoğu tekrar yıkılarak daha sonraki yeni tabakalar
için materyal hizmetini görürler. Ama bütün bunların sonucu olum-
ludur: Bir yer teşekkül eder, bu yerde mekanik granülasyon (tane-
leşme) halinde en çeşitli kimya elemanları birbirine karışır, bu hal en
civcivli ve en değişik bitkilerin yetişmesine elverişli olur."(F. Engels,
age., (Marks-Engels, Werke; C. 20, s. 127))
Dostları ilə paylaş: |