150 | Hüseyin Bal
farklılıklar kadar, bu kurumsal farklılıklardır. Yine de çoğulculuk kavramı he-
men her hükümet sisteminin analizinde kullanılabilir.
35
Sonuç Yerine: Çoğulculuk ve Demokratik Performans
Bu çalışmanın birinci bölümü, çoğulculuğun liberalizm ile ilişkisini konu
edinen bir sonuç bölümüyle sona ermişti. Bu bölümü ise Birch’in sistemati-
ğine uygun bir şekilde, çoğulculuk ile demokrasi arasındaki ilişkiye ve çoğul-
culuğun demokratik performansa sunduğu katkılara dâir bir analizle bitirmek
daha uygun olacaktır. Kaldı ki, demokrasi deyince bugün akıllara ilk anda
genellikle “liberal” demokrasi geldiğine göre, her iki sonuç bölümü birbirini
tamamlar nitelikte olacaktır.
Demokrasinin performansı meselesi, siyaset biliminde zengin bir literatür
oluşumuna kaynaklık eden ilginç bir meseledir. Demokrasinin performansını
belli bir ekonomik refah/zenginlik düzeyiyle,
36
belli bir sosyo-ekonomik mo-
dernleşme düzeyiyle,
37
belli bir sosyo-politik gelişme düzeyiyle
38
ve nihâyet
belli başlı alanlardaki başarı derecesiyle
39
bağlantılı olarak açıklama girişim-
leri bilinmektedir. Bunların içerisinde Lipset’in analizi, çoğulculuk-demok-
ratik performans ilişkisi açısından özellikle önemlidir. Çünkü Lipset’e
40
göre,
bir demokrasinin istikrarı, sâdece ekonomik gelişme durumuna değil, ayrı-
ca onun siyasal sisteminin etkililiğine ve meşruluğuna da bağlıdır. Etkililik
siyasal başarı profiline bakarak, ilgili sosyo-politik örgütlenmede, özellikle
hükümet sisteminin temel işlevlerini nüfusun çoğunluğunun ve güçlü çıkar
gruplarının beklentilerine uygun bir tarzda yerine getirip getirmediğine iliş-
kin bir fikir sâhibi olunur. Buna karşın meşruluk, siyasal sistemin dinî ve sı-
nıfsal bağlantılı çatışma çizgileri ve orta ve alt toplumsal tabakaların siyasal
bütünleşmesi gibi toplumsal sistemi bölen yapısal çatışmaların üstesinden
Birch, a.g.e., s. 185.
36 Pourgerami, Abbas, “The Political Economy of Development: An Empirical Examination of the Wealth Theory of
Democracy”, Joumal of Theoretical Politics 3, 1991, 189-211; Bollen, Kenneth A.ve, Robert W. Jackman, “Democracy,
Stability and Dichotomies”, American Sociological Review 54, 1989, 612-621.
37 Lerner, Daniel, The Passing of Traditional Society, Imprint New York, The Free Press, 1964; DIAMOND, Larry,
“Economic Development and Democracy Reconsidered”, Marks, Gary ve Larry Diamond, Reexamining Democracy,
içinde, Newbury Park, 1992, 93-139.
38 Lipset, Seymour M., Siyasal İnsan, Çev., Mete Tunçay, Teori Yatınları, Ankara, 1986, s. 59 ve “Reflections on
Capitalism, Socialism and Democracy”, Joumal of Democracy V. 4, No. 2, 1993, 43-55; Dahl, Robert A, Polyarchy.
Participation and Opposition, New Haven/Londra, 1971; Huntington, Samuel P., Üçüncü Dalga: Geç 20. Yüzyılda
Demokratikleşme, Çev. Ergun Özbudun, Kilit Yayınları, Ankara, 2011 ve S. P. Huntington ve J.I. Dominquez, Siyasal
Gelişme, Çev. Ergun Özbudun, Siyasi İlimler Derneği Yayınları, Ankara, 1985.
39 Powell, G. Bingham, Jr., G. Bingham Powell, Çağdaş Demokrasiler: Katılma, İstikrar ve Şiddet, Çev. Mehmet Turhan,
S Yayınları, Ankara, 1980.
40 Lipset, a.g.e., s. 59.
Demokrasinin Performans İmkânı Olarak Çoğulculuk (2) |
151
gelip gelmediği ile alâkalı bir başarı profilidir. Bu açıklamalardan, Lipset’in
demokrasinin meşruluk sorununu, çoğulculuğun en önemli unsurlarından
olan toplumsal kesim, grup ve sınıflar temelinde ele aldığı görülmektedir.
Lipset’e ilâveten, aralarında Birch’in de yer aldığı çoğulcu teorisyenlerin,
çoğulculuğun demokratik performansa sunduğu hayatî katkılara ilişkin te-
mel iddiaları, onun çatışma ve ihtilâf alanlarına direkt yönelerek, çoğulcu ku-
rumlar ve demokratik forum ve müzakereler yoluyla bunları çözüme kavuş-
turma potansiyeline sâhip bir yöntem olduğu şeklindedir. Çoğulcu kurumlar
ile kastedilen, siyasal sistemin yapılanma ve örgütlenme yönünden çoklu bir
karakter taşıması, kuvvetler ayrılığı ve (“olmazsa olmaz” vasfı taşımamakla
birlikte) federatif bir sistemdir. Demokratik forum ve müzakereler ise siyasal ço-
ğulculuğun en önemli ayağını oluşturan farklı çıkar gruplarını öne çıkarmak-
ta, bunların varlıklarının ve birbirleriyle olan ilişki tarzlarının siyasal süreç
üzerindeki pozitif veya negatif etkilerini imâ etmektedir.
Peki, gerçekten böyle midir? Çoğulcu teorisyenlerin iddia ettikleri gibi,
çoğulcu bir siyasal yapı demokratik performansa gerçekten olumlu katkılar
sağlar mı? Bu sorunun cevabı, büyük oranda, çoğulculuğun en önemli ayağı-
nı oluşturan çıkar gruplarının siyasal süreçler üzerindeki etki ve fonksiyon-
larında yatmaktadır.
Modern çıkar gruplarının siyasal sistem ve süreçler üzerindeki etkisi me-
selesi, çağdaş demokrasilerde önemli problemler ortaya çıkarmaktadır. Ha-
gue ve Harrop’ın
41
da belirttikleri gibi, ister büyük kütleleri isterse küçük
azınlıkları temsil etsinler, çıkar grupları siyasal hayatta ve siyasa oluşturma
süreçlerinde çok faal rol oynamaktadırlar. Bu rollerden biri temsil ile alâka-
lıdır. Çıkar grubu faaliyeti, seçimsel temsil ile paralel işleyen bir fonksiyonel
temsil sistemi yaratır. Ancak grupların siyasal sistem için böyle hayatî önem
taşımaları da birtakım soru ve sorunların doğmasına yol açmaktadır. Meselâ,
siyaseten hesap vermek zorunda olmayan bir çıkar grubu gerçek iktidar sâhi-
bi olabilir mi, ne oranda? Bu sorunun cevabı olumlu ise, bu kez akıllara başka
sorular gelmektedir: Bir toplumda çıkar gruplarının çok ve çeşitli olması ve
bunların siyasal sitem üzerinde bâriz şekilde etkili olmaları, esasen demokra-
tik yönetimin kokuşması, bozulması veya yozlaşması anlamına mı gelir? Yok-
sa sâdece bazı spesifik amaç ve çıkarların savunulması açısından örgütlenme
hakkını mı ifade eder? Kısaca, çıkar grupları demokrasiye destek mi yoksa
köstek midirler? Bu soru –daha doğrusu bu sorunun cevabı– siyasal çoğul-
culuğun demokratik performans üzerindeki etkisi açısından çok önemlidir.
41 Hague, Rod & Martin Harrop, Political Science a Comparative Introduction, Palgrave Macmillan, UK, 2007, s. 213.
152 | Hüseyin Bal
Öte yandan çoğulculuk, özgürce örgütlenmiş gruplar arasındaki rekabeti,
demokrasinin yokluğu veya zaafı olarak görmekten ziyâde, onun bir formu
telâkki etmekle, baskı veya çıkar gruplarının liberal demokrasilerde oynadıkla-
rı rol hakkında farklı ve önemli bir perspektif sunmaktadır. Böylece, çoğulculuk
sâdece çıkar gruplarının nasıl faaliyet yürüttükleri hakkında açıklama sunmak-
la kalmaz, ayrıca liberal demokrasinin kendisi hakkında da bir perspektif sâhibi
olunmasına yardım eder. Daha önce de belirtildiği gibi, çoğulculuğun baş tacı
edildiği bir siyasal sistemde devlet, gruplar arasındaki rekabette aktif veya ku-
rucu bir irade olarak değil, bir hakem olarak yer alır. Devletin her gruba eşit
mesafede olduğu böyle bir sistemde her türlü çıkarın temsil ve talep edilme
hakkı vardır. Toplumda yeni çıkar ve kimlikler ortaya çıktıkça, onları temsil
etmek üzere derhâl gruplar oluşur ve bunların sesi çok geçmeden iktidar katın-
dan yankı bulur.
42
Bu ise, çoğulcu bir siyasal örgütlenmede, gruplar açısından
siyasete giriş kanallarının tıkalı olmadığını ve rekabetçi bir piyasanın oluşma-
sını sağlamaya çalışan açık ve özgürlükçü tavrın egemen olduğunu gösterir.
Bunun yanında, çoğulculuğun demokrasinin başarılı bir şekilde işlemesine
katkıda bulunmasını sağlayan çok önemli iki özelliği daha var: Çıkarların loka-
lizasyonu ve –bu sayede– iktidar temerküzünün engellenmesi. Çoğulcu sistemde
çıkarların her birinin âit olduğu siyasa alanına tâbi ve onunla sınırlı (çıkar lo-
kalizasyonu) olmasından ötürü, yönetimler faaliyetlerinin bir bölümünü o ala-
na tahsis etmek zorunda kalmakta, böylece iktidarın kümülatif bir karakter ka-
zanarak yoğunlaşma imkânı ortadan kalkmakta, aksine dağılması, yayılması ve
sağlıklı bir şekilde bölünmesi mümkün olmaktadır. Bu sistemde, çoğulculuğun
temel prensiplerinden biri olan tek bir grubun yönetimin tüm alanlarını domine
etmemesi ilkesine uygun olarak, tüccarlar ticaret, tıpçılar sağlık, öğretmenler
ise eğitim politikalarıyla ilgilidirler ve talepleri de o alanlarla sınırlıdır. Sonuç
olarak çoğulculuk, toplumsal grupların sâdece ekonomik çıkarlarının değil,
aynı zamanda uzmanlıklarının da yankı bulup değerlendirildiği bölünmüş bir
siyasa oluşturma sürecinin oluşumuna katkıda bulunur. Ayrıca, çoğulcu bir si-
yasal yapıda çıkar ve baskı grupları,
yönetimin icraat ve faaliyetlerinin detaylı
bir şekilde incelenmesine neden olur. Meselâ, iktidarın vaat ve taahhütlerini
yerine getirip getirmediği, gruplar eliyle ortaya çıkarılır.
43
Demokratik işleyiş ve performansa sunduğu bu katkılara rağmen, çoğul-
culuğun bazı yönlerden yoğun eleştirilere tâbi tutulduğu da bir vâkıadır. Ha-
gue ve Harrop, bu eleştirileri beş madde altında toplamaktadırlar:
• (Birch’in de işaret ettiği gibi), çıkar ve baskı grupları eşit şartlar altında
42 Hague ve Harrop, a.g.e., s. 213.
43 Aynı yer.
Demokrasinin Performans İmkânı Olarak Çoğulculuk (2) |
153
ve eşit bir alanda rekabet etmezler. Meselâ işadamları gibi bazı gruplar
diğerlerinden çok daha güçlüdürler. Keza, meslekten siyasetçiler de po-
litikaların uygulanmasında merkezî rol oynarlar. Esasen gruplar, yöne-
time katkıları açısından, düzenli bir etkinlik hiyerarşisi oluştururlar.
• Çoğulculuk, siyasal kültürün veya siyasal sistemin fonksiyonunu ço-
ğunlukla ihmâl eder. Oysa bu fonksiyon, genellikle bazı grupların lehi-
ne ve diğer bazılarının aleyhine tezâhür eder. Meselâ müesses nizamın
nazarında, mutedil değişiklik veya yenilikleri savunan gruplar, radikal
reformları savunan devrimcilere oranla daha sempatik ve tercihe şayan-
dırlar.
• Devlet her zaman tarafsız bir hakem olamamakta, çoğu zaman bir gruba
veya bazı gruplara diğerlerinden daha yakın durmakta veya bu izlenimi
vermektedir. Hangi grubun veya grupların daha fazla önemseneceğine
veya nazar-ı itibara alınacağına karar vermenin yanında, bazı grupla-
rın faaliyetlerini yönlendirmekte, hatta varlığı gerekli görülen alanlarda
grupların kurulmasına bizzat önayak bile olabilmektedir.
• Çoğulcu bir yapının teşvik ettiği çatışma, genellikle ana akım grup li-
derlerinin tümü tarafından paylaşılan çıkarların üzerini örterek, aslında
ortak olan bu çıkarların farklı çıkarlar olduğu izlenimini yaratır. Meselâ
bunlardan ilk akla gelenler, aynı sınıfa veya etnik gruba mensup olmak
gibi ortak mensubiyetlerden kaynaklanan çıkarlardır.
44
Muhtemelen bu eleştirilerin etkisiyle, gözden geçirilmiş veya neo-plüralizm,
modern toplumlarda iktidarın dağılımının mükemmel olmadığını ve grup re-
kabeti temelinde elit ve imtiyazlı çıkarların varlıklarını ısrarla koruduğunu
kabûl etmektedir. Bu açıdan Batılı demokrasilerin, büyük şirketlerin sistem
üzerinde oransız bir etkiye sâhip olduğu “bozulmuş poliarşiler” oldukların-
dan söz edilmektedir.
45
Yine de, çoğulcu demokratik bir yapının, şeffaf bir toplumun ve siyasal
süreçler üzerinde etkili olan aktif birey ve grupların oluşumuna önayak ol-
mak suretiyle, bir yandan yönetilenlerin iktidarı kontrol etmelerine imkân
tanırken, öte yandan da yönetenlere yönettikleri kişi ve kesimlerin ilgi, is-
tek ve çıkarları hakkında bilgi edinmelerine imkân sağladığı aşikârdır. Bel-
lami’ye
46
göre bu iki fonksiyon, demokratik performans açısından birbiriyle
alâkalı dört yarar sağlar. Birincisi, keyfî iktidarı kontrol etmek ve ortak iyiyi
yansıtan ortak yasaların formüle edilmesine ön ayak olmak suretiyle, birey-
sel hak ve özgürlüklerin hem tespit edilmesine hem de korunmasına yardım
44 Hague ve Harrop, a.g.e., s. 214.
45 Heywood, Andrew, Key Concepts in Politics, Palgrave, 2000, s. 176.
46 Bellamy, Richard, “Globalization and Democracy – an Afterworld”, Global Democracy: Key Debates, Barry Holden
(Ed.) içinde, Routledge, Florence, KY, USA, 1999, 202– 217.
154 | Hüseyin Bal
eder. İkincisi, demokratik mekanizmalar, sosyal eşitliğin gelişip kök salması-
na önemli oranda katkıda bulunur. Çünkü demokratik çoğunluklar, –çoğulcu-
luğa yöneltilen eleştirilerde de belirtildiği gibi– kaçınılmaz olarak imkân ve
imtiyazları sınırlı toplumsal kesimler içerecektir. Demokratik çoğulculuğun
hüküm sürdüğü bir sosyal siyasal örgütlenmede sosyo-ekonomik ve politik
açıdan imtiyazlı konumda olanlar, bundan mahrum olanları –sözgelimi fakir-
leri– görmezden gelme lüksüne sâhip olamayacak ve en azından bazı kaynak-
ların bazı oranlarda yeniden dağıtılmasına razı olacaklar veya olmak zorunda
kalacaklardır. Üçüncüsü, demokrasi ortak iyinin tespit edilmesine, öğrenil-
mesine ve desteklenmesine yardım eder. Demokrasi, genel iradenin oluşması
için gereken mütekabiliyeti teşvik eder. Demokratik eşitlik, toplum üyeleri-
ni ortak sorunlar üzerinde, başkalarının çıkar ve tercihlerine saygı temelin-
de, pazarlık ve müzakereler yürütmeye zorlar. Bunlardan bir kısmının kendi
çözümlerini nihaî çözüm olarak diğerlerine empoze etmesine fırsat vermez.
Bütün bu süreçler, bireyi vatandaşa dönüştürmek suretiyle pür veya mutlak
kişisel çıkar argümanlarını elimine eder. Bu dönüşüm, meselâ savunma gibi
ortak yararların vücut bulmasına destek olurken, kirlilik gibi ortak zararların
izole edilmesini sağlar. Dahası, vatandaşların katılımı, toplumda dayanışma
ve güven ortamının oluşmasına katkıda bulunur. Demokratik bir sistemde
azınlıklar çoğunluğun kararlarını kabûl etmek zorunda olduklarına göre, bu
ortam önemlidir. Bundan da önemlisi, bu sistemde çoğunluklar, azınlıkların
çıkar ve tercihlerini dikkate almak için, kendi taleplerini gözden geçirmek
zorunda kalırlar. Dördüncüsü, demokratik performansın önemli kriterlerinden
biri olan şiddet unsuru göz önüne alındığında, çoğulcu demokrasinin çok açık
bir şekilde iç ve dış barışa katkıda bulunduğu görülmektedir. Çünkü çoğulcu
demokrasilerde insanlar kurşunları değil, kelimeleri piyasaya sürerler.
Sonuç olarak, çoğulculuğun demokratik performans açısından önemi, onun
çağdaş demokrasi anlayışı ve pratiği üzerindeki etkisinde ortaya çıkar. Ço-
ğulcu teorisyenler, siyasal çoğunluğun yanlış bir yöntem olmamakla birlikte,
kusursuz da olmadığını ve pratikte ortaya çıkan veya çıkması muhtemel tüm
sorunları çözme kapasitesine sâhip hazır bir reçete sunmadığını kabûl eder-
ler. Keza çoğulcular, azınlıkların da yönetime dâhil edilmesine ve bu suretle
sistemin güçlendirilmesine taraftardırlar. Bu sistemde, devletin hakemliğin-
de, azınlık gruplarından her biri kendi özel siyasa alanında faaliyet yürütecek
fakat aynı alanda faaliyet yürüten diğer grupları kontrol ederken, onların da
fren ve kontrolüne tâbi olacaktır. Çoğulcu bir demokratik siyasal sistem, siya-
sal partiler ve seçimler yoluyla vücut bulan siyasal temsile paralel bir çıkar
temsilî sistemi yaratarak, genel siyasete ilişkin en temel kararların, devlet ku-
rumlarıyla, baskı veya çıkar grupları arasında cereyan eden müzakere süreci
Demokrasinin Performans İmkânı Olarak Çoğulculuk (2) |
155
sonucunda alındığı çok aktörlü bir sistem öngörmektedir. Çoğulculuk, tercih
yoğunluğunu hesaba katarak, oylardan ziyâde çıkarları dikkate alır. Bunu ya-
parken, örgütlenmiş kanaâtin en çok paylaşılan kanaât olduğunu varsayar.
47
Çoğulcu bir demokratik sistem içinde birbirleriyle yarışan çıkar grupları, si-
yasal partilerin oynadıkları rolü tamamlamak suretiyle, geleneksel bakış açısı
açısından bir çoğunluk yönetimi olan demokratik siyasal sistemlerde, azın-
lıkların da söz sâhibi olmasını sağlamakta ve demokratik yönetim üzerinde
genel bir konsensüsün oluşmasına katkıda bulunarak, sistemin performansına
olumlu katkılar sunan temel enstrümanlar hâline gelmektedirler.
Demokrasi kırılgan bir rejim, demokratikleşme –dalga metaforunda tasvir
edildiği gibi– med-cezîrli bir süreçtir. Sorun demokrasiyi muhkem kılmak,
demokratikleşmeyi konsolide ederek düzenli, kararlı ve istikrarlı bir trend hâ-
line getirmektir. Hiç şüphesiz bunun en sağlıklı ve garantili yolu, çoğulculu
zihniyet, kurum, yapı ve örgütlenme tarzını içselleştirmekten geçer.
47 Hague ve Harrop, a.g.e., s. 213.
Dostları ilə paylaş: |