Yazısında hatırladığım kadarıyla Türkiye’de tabu addedilen meseleleri çevreleyen



Yüklə 14,02 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix14.05.2018
ölçüsü14,02 Kb.
#43552
növüYazı


RIFAT N.BALİ 

 

ANARŞİST 



1

TÜRKİYE’NİN EN İYİ GİZLENEN SIRRI: ANTİSEMİTİZM 

 

Bundan birkaç yıl önce Taner Akçam Yeni Binyıl’ın Pazar ekinde yayınladığı bir 

yazısında hatırladığım kadarıyla Türkiye’de tabu addedilen meseleleri çevreleyen 

kalın duvarların bir bir yıkıldığından bahsediyordu. Bunlar aklımda kaldığı kadarıyla 

Ermeni jenositi, Kürt meselesi, alevilik, azınlıklar,  İslamcılık gibi Türkiye’nin yıllar 

boyunca yüzleşmek istemediği ancak varlığı inkâr edilemez meseleleriydi.  

 

Son yıl zarfında geçmişe kıyasla göreceli olarak gittikçe daha özgürleşen bir kültürel 



ortamda azınlıklar konusunda birçok araştırma yayınlandı ve böylece Türkiye çok 

daha uzak olmayan geçmişiyle yüzleşme fırsatını elde etti. Ancak Türkiye’de hangi 

ideolojik aidiyete ait olurlarsa olsunlar değişik kesimlerdeki siyasal, toplumsal kültürel 

seçkinlerin ortak tavır aldıkları bir konu antisemitizmin mevcudiyetini inkâr etmektir... 

Bugün aşırı sağ ve İslamcı basında her gün yazılıp çizilenler ortada olmasına rağmen 

kendilerini “kanaat önderleri” ve “aydınlar” olarak tarif eden bir zümre bu gerçeği 

görmezlikten gelmektedir. Son 5-6 yıldır neredeyse sabah akşam Dönmelerin isimleri 

“ifşa edilmekte”, sözüm ona şecereler ortaya atılmakta, sözüm ona dilbilim 

denklemleriyle hangi Türk soyadının hangi İbrani/Yahudi soyadına tekabül ettiği 

deşifre edilmektedir. Aşırı sağ ve milliyetçi düşünce ve yayınlarla beslenen bir 

“medraklı” okur kitlesi de bu tür “araştırmacılar”  ın yayınlarını büyük bir iştahla 

okumakta böylece de genç beyinler zehirlenmeye devam etmekte ırkçılık ve 

antisemitizm alabildiğine yaygınlaşmaktadır. 

 

Yıllardan beri devam eden bu inanılmaz manzara 1930’lu yılların Türkiye’sindeki 



antisemitizme kayan azınlık karşıtı popüler edebiyatı neredeyse aratmayacak bir 

zenginliktedir. Dönme kökenli ailelere mensup olmalarına rağmen birkaç kuşaktan 

beri Türkleşmiş , herhangi bir dini inanca ait olmayan veya müslümanlığı içtenlikle 

benimsemiş insanların isimlerinin listeler halinde sıralanması,  şecerelerinin 

incelenmesi ve Yahudiliklerinin “ifşa” eden sözüm ona araştırmacıların yaptıkları 

1930’lu yıllarda Nazilerin Almanya’da yürüttükleri ırkçı soy ve kan temizliği 

politikasından hiçbir farkı yoktur. Keza aşırı sağ ve İslamcı basında sabah akşam 

“Yahudiler”, Yahudi ile eşanlamda ve birbirine ikame edilir bir şekilde kullanılan 

“Siyonistler” ve “Dönmeler” veya daha zarif (!!) ifade şekliyle “Sabetaycılar” az karşı 

yürütülen antisemit yayınlar karşısında ilgili herkes seyirci kalmaktadır. Son yıllarda 




RIFAT N.BALİ 

 

ANARŞİST 



2

“demokrat” olmak, “herkesle eşit mesafede bulunmak”, “düşünce özgürlüğü” 

kavramları doğrultusunda hareket eden sol ve demokrat kesime mensup entelektüel 

elitler bu ırkçı ve antisemit basının köşe yazarları ve ideologları ile bir arada 

bulunmakta, bildirilere birlikte imza atmakta, açık oturumlara katılmakta hiçbir şekilde 

rahatsızlık duymamakta ve böylece onlara karşı çıkıp mücadele etmeleri gerekirken 

tam aksine ırkçılık ve antisemitizmi vaaz etmekten bıkmayan bu şahıslara meşruiyet 

sağlamaktadırlar.  

 

Gayrimüslim yurttaşların geçmişte veya günümüzde maruz kaldıkları taciz ve 



haksızlıklara duyarlı olan sol ve demokrat çevreler ise konu antisemitizm ve 

Dönmelerin kan saflığı olunca garip bir şekilde körleşiyor, körleşmenin ötesinde 

şecereleri inceleyerek aniden Dönmeler konusunda otorite kesilen sözde araştırmacı 

ve bilim adamlarıyla mülakatlar yapıp dergilerinde yer vermekte hiçbir mahzur 

görmemekteler.  

 

15 Kasım günü yaşanan Sinagog baskınları onlarca yıldan beri süre gelen Yahudi 



düşmanlığının ifşa edilmesi için bir talihsiz “fırsat” idi. Ancak merkez medya başta 

olmak üzere kamuoyunu oluşturan elitler bu fırsatı tepmeye son derece kararlı idi ve 

nitekim de öyle davrandı. Herkes Türkiye’de antisemitizmin mevcut olmadığı 

konusunda hemfikirdi. Küçük bir azınlık cemaati olduğundan Devlet’in koruması 

şemsiyesi altına girip Devletçi bir yaklaşım sergilemeyi strateji olarak benimsemiş 

Türk Yahudi Cemaati sözcülerinin de “Antisemitizm mevcut değildir” beyanlarında 

bulunmaları bu gerçekle yüzleşmekten kaçınan kesimin tam aradığı beyanlardı. 

Netice de antisemitizmden şikayetçi olacak olan kesimin resmi sözcüleri de böyle 

konuşuyorlarsa kim başka ne diyebilirdi ki ?? Aksini iddia edenler çatlak ve marjinal 

seslerdi... 

 

Sinagog baskınlarının cereyan ettiği 15 Kasım ila ikinci saldırıların meydana geldiği 



20 Kasım arasında kamuoyunun antisemitizm gerçeğiyle cepheden yüzleşme ve 

hesaplaşması için bir fırsat penceresi açılmıştı. Ancak hiç kimse bu pencereden içeri 



bakmak istemiyordu zira bakıldığı takdirde görülen mide bulandırıcı bir manzaraydı... 

Yüklə 14,02 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə