KİNDÎ, FELSEFEYİ KABULÜ VE KONUMLANDIRMASI
19
d. Felsefe Tanımları
Felsefe; “etkisi açısından; insanın gücü yettiği ölçüde yüce Allah’ın fiil-
lerine benzemesidir. Bununla filozofun tam faziletli olması kastedilmiş-
tir.”
19
Bu ifadelerden İlahî olan fiillerin ve esmanın
anlam içeriklerinin fel-
sefe ile uğraşan kimsenin zihnine ve fiillerine tecellisini anlamaktayız.
Felsefe kemal yolunda yürümek olup, bu da; Allah’ın esma ve sıfatlarının
bir Müslüman üzerinde varoluş alanına çıkmasıdır ki, bu ahlâka konu olan
faziletli yaşama imkânıdır.
20
Allah mutlak ilim sahibidir. Bir Müslüman
düşünür bu ilimden ne kadar pay alırsa o kadar İlahî isimler ahlakına etki
etmiş olur.
21
Felsefe; “ölümü tercih etmektir. Bundan kasıt, insanın arzularını öldür-
mesidir. Çünkü fazilete giden yol arzuları öldürmekten geçer.”
22
Arzularını
frenleyen ya da arzularını aklının kontrolünden geçiren kimse, güçlü biri-
dir. Aynı zamanda böyle bir insan arzularının değil aklının
önderliğinde
yürüyen kimse olacağından, o kimsenin hayattan ve ölümden korkmasına
gerek yoktur. Ölüm; insanın dünyevî beklentilerinin son bulmasından do-
layı insana zor gelen bir durumdur. Ancak dünyevî beklentilerini aklî ola-
rak sonlandıran ve onların peşinde olmayan kimsenin ölümden korkmasına
gerek yoktur. Diğer taraftan ölüm mutlaka gerçekleşecekse ve bir insan da
ölümle yok olmayacak şeyler kazanıyorsa (bunlara Kindî aklî kazanımlar
demektedir) o insanın yine ölümden korkmasına gerek yoktur.
“Felsefe, sanatların sanatı ve hikmetlerin hikmetidir.”
23
Bu tanımla şunu
anlıyoruz. Her sanatın ve her ilmin metodolojisini/usulünü felsefî akıl verir
ya da oluşturur. Akla, mantığa ya da kıyasa uygun tarzda oluşmamış bir
ilme, ilim demek mümkün değildir. Böyle bir şeye malumat denir, ama ilim
denmez. Bu bağlamda -büyük çoğunlukla- Kindî’den sonra İslâmî ilimler;
metodolojilerini felsefî usûlden devşirmiştir.
“Felsefe, insanın kendini (nefsini) bilmesidir.”
24
İnsanın kendi kendini
bilmesi, kendi kendinin faili olmadığını bilmesi demektir. İnsan kendi ken-
disinin faili değilse o zaman dış âleme bakılır. Dış âlemde
insandan daha
üstünü yani kendisini var kılacak daha üstün bir fail yoksa ve insan da
kendi kendisinin faili değilse elbette o zaman Mutlak bir faili ya da Kin-
dî’nin ifadesiyle mutlak bir sebebi aramak ve kabul etmek gerekecektir.
19
Kindî, Tarifler Üzerine”,
Felsefi Risâleler içinde, 191.
20
Müfit Selim Saruhan,
İslâm Meşşaî Felsefesinde Filozof (Ankara: Divan Kitap,
2017), 81.
21
Bkz. Gürbüz Deniz, İlahî İsimlerin Müslüman Ahlakına Etkisi (İslâ
m Ahlak Esasları
ve Felsefesi Kitabı İçinde), (Ankara: Grafiker Yayınları, 2013), 75-100.
22
Kindî, “Tarifler Üzerine”, 191.
23
Kindî
, “Tarifler Üzerine”,
191.
24
Kindî, “Tarifler Üzerine”, 191.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
20
Diğer taraftan kendini bilmek, insanın çapını, yani ne yapıp yapamayaca-
ğını bilmesi demektir. İnsanın haddini/tarifini bilmesi, felsefe bilmekle ya
da felsefî bakış açısıyla kendine bakmasıyla mümkündür.
“Konusu itibariyle felsefe, insanın gücü ölçüsünde ebedî ve külli olan
varlıkların hakikatini, mahiyet ve sebeplerini bilmesidir.”
25
“Yani bu âlem-
de şanı yüce Yaratıcı ile akıl âlemi hakkında soru sormak (felsefenin temel
görevidir.)”
26
İşte
felsefe, varlığın ve var olmanın anlamlandırılması ve
konumlandırılmasıdır. Aynı zamanda insan zihnini meşgul eden muhtemel
soruyu ya da soruları sormaktadır. “Bilgelik; küllî varlıkların hakikatini
bilme ve bu bilgiyi hakikat doğrultusunda gerektiği gibi kullanmadan iba-
rettir.”
27
Bu açıklama ile felsefenin insanda ilim ve amel bütünlüğünü sağ-
ladığını anlamaktayız. İlim ve amel bütünlüğünü nefsinde sağlamamış bir
kimse Kindî’ye göre; huzura ve fazilete ulaşmamış kimsedir.
e. Felsefenin Gayesi
“İlahiyât (ilk felsefe) vahdaniyyet ve ahlâk bilgisi, hatta tüm yararlı olan
şeylerin ve yararlıyı elde etmeye vesile olan her
şeyin bilgisi ile tüm zarar-
lılardan sakınma ve korunmaya ait bilgiler, varlığın hakikatinin bilgisi (fel-
sefe) çerçevesine girer. Peygamberlerin, şanı yüce Allah’tan getirdikleri de
tümüyle bu türden bilgilerdir. Zira Peygamberler, Allah’ın birliği, O’nun
hoşnut olduğu ahlâkî faziletlerin gerekliliği ve fazilete aykırı olan rezilet-
lerin terk edilmesi fikrini getirmişlerdir.”
28
Kindî; felsefe ile dinin aynı ha-
kikatin peşinde olduklarını bu ifadeleri ile çarpıcı
bir şekilde ortaya koy-
maktadır. Zımnen Müslümanlara da eşyada var olan hakikatin sebebinin
bilgisini Allah’ın yaratması ve bu bilgi O’nun bilgisinin bir gereği olduğu-
na göre, Müslümanın bu hakikat bilgisinden kaçınmaması gerektiğini ifade
etmektedir.
Kindî’ye göre; felsefî bilgiyi savunmayan biri varsa onun da şu şahsi-
yetli tavrı ortaya koyması gerekmektedir. ”Felsefeye karşı olanların mantı-
ğına göre kendilerinin de felsefe yapmaları gerekir. Şöyle ki,
onlar felsefe
yapmanın ya gerekli ya da gereksiz olduğunu söyleyeceklerdir. Eğer ge-
reklidir derlerse bu gerçeği yerine getirmeleri icap eder. Gereksiz olduğunu
söylerlerse, bunun sebebini ortaya koyup ispat etmeleri gerekir. Oysa se-
bep gösterme ve ispat etme, varlığın hakikatini bilmenin (felsefeyi bilme)
25
Kindî, “Tarifler Üzerine”, 192.
26
Kindî, “Tarifler Üzerine
”, 192.
27
Kindî, “Tarifler Üzerine”, 194. Zikri geçen felsefe tanımlarının ve felsefî görüşlerinin
çoğunun kaynağı Grek felsefesidir. Bkz. Adamson,
Great Medieval Thinkers, 25 vd.
Ancak Kindî kendi yorumunu bu tanımlarla bütünler bir tarzda meseleye dâhil etmiş-
tir.
28
Kindî
, “İlk Felsefe Üzerine”, 142.