Psikolojik Açýdan Ýnanç,
Ýman ve Þüphe
HASAN KAYIKLIK
DOÇ. DR., ÇUKUROVA Ü. ÝLAHÝYAT FAKÜLTESÝ
e-mail: hkayiklik@cu.edu.tr
abstract
Belief, Faith and Doubt from Psychological Perspective. In this study, we evaluated
belief, faith and doubt according to the psychology of religion. Firstly, we explained the differences
between belief and faith. Because, belief is a more static term, on the other hand faith is a much
more dynamic term. Secondly, we studied “how does belief become faith?” and saw that some
influences are stimulating the growth of belief into faith. Finally, we discussed the relationship of
belief and faith with doubt. To sum up, we understood that belief is different from faith and that
belief and faith have a relation with doubt.
key words
Belief, Faith, Doubt, Psychology of Religion
Giriþ
Ýnanç, dinlerin merkezî kavramlarýndan biridir ve din bilimcileri dini ta-
nýmlarken genellikle iki konuya vurgu yaparlar. Bunlardan birincisi inanç
ya da inançlar, ikincisi ise güdüleri bu inanç veya inançlardan kaynaklanan
uygulamalardýr (Donald, 1998, s. 21). Bu açýdan bakýldýðýnda, inanç, din-
lerin olmazsa olmaz kavramlarýndan biri olarak deðerlendirilebilir. Konu
din psikolojisiyle iliþkilendirildiðinde ise þöyle bir tablo ortaya çýkmakta-
dýr: Din psikolojisinin konusu en kýsa ifadeyle “öznel dinsel yaþayýþ” olarak
belirlenebilir. Dinsel yaþayýþ ise çeþitli boyutlar içermektedir. Bu boyutlar-
dan biri de inanç boyutudur. Öyle ise “inanç” din psikolojisinin incelemesi
gereken bir konudur.
Bu çalýþmada, böyle bir gereklilikten hareketle inanç konusu psikolojik
bir baðlamda ele alýnacaktýr. Bunun için, önce, bazen birbirlerinin yerine,
bazen de birbirinden farklý anlamlarda kullanýlan inanç ve iman kavramlarý
üzerinde durulacak ikinci olarak inancýn geliþimi ele alýnacak, daha sonra
ise bunlarýn þüphe ile iliþkisi ve þüphenin kaynaklarý araþtýrýlacaktýr.
AÜÝFD XLVI (2005), sayý I, s. 133-155
134
AÜÝFD XLVI (2005), sayý I
Ýnanç ve Ýman:
Bu iki kavram Türkçe’de olduðu gibi diðer dillerde de farklý anlamlar taþý-
makla birlikte zaman zaman birbirlerinin yerine kullanýlmaktadýr. Örneðin
Ýngilizce’de “belief” (inanç) ve “faith” (iman) kavramlarý böyle bir özellik
göstermektedir. Ama alanýn uzmanlarý bunlarýn birbirinden farklý anlamlar
taþýdýklarýný açýk bir biçimde ortaya koymaktadýrlar. Anlam bakýmýndan
aralarýnda fark olmasýna raðmen iman (faith) ve inanç(belief)ýn, birbirleri-
nin yerine sýk sýk kullanýldýðýný belirten ünlü psikolog G. W. Allport, bu
kavramlar arasýndaki farký þöyle açýklamaktadýr: Az emin olduðumuz inanç-
larý ifade etmek için iman kavramýný kullanmaya eðilimliyiz. Gözlerimize
inanýrýz, iki kere ikinin dört ettiðine inanýrýz. Oysa iyiliðin kötülüðe zaferi-
ne iman ederiz. Ýman, yalýn bir inançtan daha çok, sýcak bir etki de taþýr.
Sorulduðu zaman çoðu insan, Tanrý’ya inandýðýný söyler. Fakat bir insan
“Tanrý’ya iman ediyorum” derse, bu cümle onun kiþilik yapýsýnda, din duy-
gusunun önemli bir yere sahip olduðunu gösterir (Allport, 1950, s. 140).
Bu düþünceye göre inanç, imandan daha kesindir. Diðer bir ifadeyle kesin-
lik bakýmýndan iman inanca göre daha zayýf bir özellik göstermektedir. Ayrýca
inanç yalýn ve etkisiz olarak nitelenirken imanýn insan üzerinde daha derin
ve daha sýcak bir etkiye sahip olduðu ve onun kiþilik yapýsýnda yer aldýðý
vurgulanmaktadýr.
Ýmanýn insan üzerinde güçlü ve derin etkiler yapmasý, kelamcýlarýn iman
tanýmýndan da çýkarýlabilir. Örneðin Aydýn’a (1984) göre imanda, insaný
emniyet, sükûn ve huzura kavuþturan, kesin olarak ve içten gelerek inan-
ma ve doðrulama vardýr (s. 149). Buna göre iman, içten ve arzulu bir kabul
ile gerçekleþir ve böyle bir kabul, insana güven ve huzur verir. Bazý Ýslam
bilginlerine göre, iman, yalnýzca ve belirgin olarak kalbin iç eylemidir ve
onun yeri kalptir (Ýzutsu, 1984, s. 78–79). Nitekim Ýmam-ý Azam’a göre
iman “Allah’ý ve Allah katýndan gelen þeyleri kalb ve lisan ile tasdik” (1981, s.
17) anlamýna gelmektedir. Kalp ise “iç dünyada oluþan bir seziþ, bir kavra-
yýþtýr” (Ýkbal, 1984, s. 34). Öyleyse iman, insana dýþarýdan yüklenen bilgi-
lerin kabulünün ötesinde bir süreçtir. Ýnsan, bu süreçte ‘kalp’ diye ifade
edilen sezgi ve kavrama güçlerini harekete geçirerek iman nesnesine, yani
Allah’a ulaþmaktadýr. Buradan hareketle, imanýn aklýn ve duyularýn ön planda
olduðu bilgiden daha farklý özelliklerinin bulunduðu sonucuna varýlabilir.
Ýmaný bilgiden ayýran bu farklý özellik ise imanda kalbin devreye girmesi-
dir. Kalbin devreye girdiði, yani kalbin etkin olduðu kavrama biçimi, bu
kavrayýþýn öznesi için çok önemli ve saðlam olmakla beraber diðer insanlar
için o kadar önemli olmayabilir. Çünkü imanýn bu yönü öznel bir özellik
taþýmaktadýr.
135
Ýnançla imanýn birbirinden farklý olduðunu söyleyen Allport, iman ile
bilgiyi de birbirinden ayýrýr. Ona göre duyu algýsý, akýl yürütme ve baþkala-
rýnýn inançlarýyla uyumlu olan inançlara bilgi (knowledge); bütün bu des-
teklerden mahrum olan inanca vehim (delusion); inançlarýn çoðunda oldu-
ðu üzere yukarýda anýlan ölçütler arasýnda yer alan olasýlýklar üzerine te-
mellenen inanca da iman (faith) denir. Ýman olasýlýklar üzerine temellendi-
ði için bütün iman ifadelerinde, zihinsel yapýda fiilen etkin olmasa bile,
þüphe kuramsal olarak olasýdýr (1950, s. 157). Buradan þu anlam çýkarýla-
bilir: Ýman, bilgi kadar kesin olmamakla birlikte vehim gibi desteksiz de
deðildir. O, bazý kanýtlara sahip olmakla birlikte kesinlik ifade etmez. Ama
inanan insanýn iman nesnesine yönelik olarak taþýdýðý derin ve sýcak duy-
gular, imaný bireyin kendisi için bilgiden daha güçlü hale getirir. Buradan
da imanýn bireyselliðine geçilebilir. Nitekim iman ile inanç arasýndaki farký
bu açýdan ele alan Catalan’a (1994) göre dinsel tecrübenin çeþitliliði içinde
farklý biçimlerde görülebilen iman, bireysel bir özellik taþýr. Buna karþýn
inanç, içinde yaþanan toplumun kültürüne baðlý olarak geliþir. Bu, inancýn
imana göre daha toplumsal bir özellik taþýdýðý anlamýna gelir (s. 98–100).
Buna göre toplumda yaþanan deðerler, bireylere inanç olarak geçerken, bu
inançlarýn bireyin duygularýyla beslenmesi, onlarý iman haline getirmekte-
dir.
Ýman-inanç ayýrýmý üzerinde duran psikologlardan biri de W. H. Clark-
’týr. Ona göre bu kavramlarýn arasýnda anlam bakýmýndan bir fark vardýr
ama asýl fark büyük ölçüde psikolojiktir. Ýnanç (belief), statik bir kavramdýr
ve inanýlan nesneye karþý güçlü, pozitif bir duygusal tutum içermez. Yarýn
yaðmurun yaðacaðýna inanmam beni çok fazla etkilemez. Uyarýcý-tepki
düzeyinde, Tanrýya inanmak da böyledir. Daha zengin bir çeþitlilik içer-
mekle beraber, entelektüel anlayýþ düzeyinde dinsel inançlar da ayný özel-
liði taþýr. Buna karþýn iman (faith), daha canlý bir terimdir ve insana heye-
can verir. “Tanrýya iman etmek”, ona sözel bir inancý ifade etmez, inananda
saygý uyandýran bir sadakati ifade eder. Ýman teriminin içinde barýndýrdýðý
bir diðer özellik, inanan için bir risk taþýmasýdýr. Yarýn yaðmur yaðacaðýna
inanmam benim için bir risk taþýmaz. Çünkü burada her olasýlýk benim için
küçük farklar meydana getirir. Diðer taraftan Tanrýnýn varlýðýna inanma dik-
kate alýndýðýnda, burada fark vardýr. Çünkü Tanrýnýn varlýðýný iki kere ikinin
dört ettiði gibi bilmiyorum. Bu da Tanrýnýn varlýðý konusunda bir çeþit riske
dayandýðým anlamýna gelir (Clark, 1961, s. 224–225). Bunun anlamý þu-
dur: Ýnanç, daha çok bilgi ve kesinliðe dayanýrken, imanda daha çok tesli-
miyet ve baðlýlýk ön plana çýkmaktadýr. Dolayýsýyla konuya bilgi açýsýndan
bakýldýðýnda, iman daha yüksek risk taþýmaktadýr. Çünkü birbirleriyle karþý-
Psikolojik Açýdan Ýnanç, Ýman ve Þüphe
Dostları ilə paylaş: |