1
ŞAİRNAMELER
*
Dr. Doğan KAYA
Âşıklar tarafından genellikle on bir hece ile yazılan / söylenen, çağdaşı yahut
kendilerinden önce yaşamış olan şairlerin mahlaslarına ve onları niteleyen birtakım
vasıflarına yer verilen şiirlerdir.
“Âşıklara Methiye,
Âşıklar, Âşıklar Destanı, Âşıklar Serencâmı, Âşıknâme, Ozanlar,
Ozanlar Şiiri, Tekerleme, Şairler Destanı, Şairname”
gibi adlarla anılan şairnameler,
divan şairlerinden bahseden Şuarâ Tezkireleri kadar olmasa da şairlerimizin
memleketi, adı, tarikati, fiziki ve ruhi yapısı gibi vasıflarını yansıtmaları bakımından
asıl önemlisi de bir şairin başka şair tarafından değerlendirilmesi bakımından önem
kazanırlar. Sözü edilen şaire ait ipuçları bir araya getirildiğinde, o şair hakkında yeni
bilgiler elde etmek mümkün olur. Ayrıca, hangi şairlerin kendisinden sonraki
şairlerce tanındığını ve şöhret bulduğunu, hangi sıfatlara sahip olduğunu yine bu
eserlerde görmemiz mümkündür. Şairnamelerde, sözü edilen belli bir şaire ait
ipuçları bir araya getirildiğinde, o şair hakkında yani bilgiler elde etmek
mümkündür. Sözgelişi, kıymetli halkbilimci M. Sabri Koz, Yazıcı hakkında bilgi
toplarken, şairnamelerden faydalanmıştır.
1
Bu yüzdendir ki şairnameler, şairler
hakkında yapılacak araştırmalarda önemli bir kaynak niteliğindedir. Fakat bir şair
hakkında verilen hükümde şairname sahibinin şahsi kanaatinin bulunacağından,
bilgiyi ihtiyatla karşılamak gerekir.
Yeri gelmişken, edebiyatımızda ilk şair namenin kime ait olduğu açıklık
getirmek gerekir. Buna cevap olarak, elimizdeki örneklerden hareketle, divan şairi
İşretî
(XVI. yüzyıl)’nin ilk şair name sahibi olduğunu söyleyebiliriz.
Âşık Edebiyatında ise, ilk şairname örneğini Âşık Ömer ortaya koymuştur.
Sadettin Nüzhet Ergun’un Âşık Ömer Hayatı ve Şiirleri adlı kitabında 38 dörtlük
olarak yayımladığı bu şiir daha sonra Şükrü Elçin tarafından 59 dörtlük olarak tekrar
yayımlanmıştır. Elçin, Halk Edebiyatı Araştırmaları I, adlı eserinde (Ankara, 1988)
Gubarî’nin, Hızrî’nin, Noksanî ve Sun’î’nin dört şairnamesini daha yayımlayarak bu
alanda yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Üzerinde durmamızı gereken iki
şairname de yine XIX. yüzyılda ortaya konulmuş olup, bunlar da Bosnavî ve
Şem’î’ye ait şairnamelerdir. İlk şairnamelerde Halk ve Divan şairleri birlikte
zikredilmiştir. Bu, bizi, bugün tefrik edilmeye çalışılan şairlerin ilk zamanlar birlikte
mütalaa edildiği fikrine götürdü. Ancak geçen zaman içinde şairleri birlikte mütalaa
etme fikri-Fuzulî, Nesimî, Niyazî gibi birkaçının dışında giderek zayıflamış, yerini
bugünkü fikir almıştır.
Şairnamelerde salt âşıklara / halk şairlerine değil, aynı zamanda (Fuzulî, Nef’î,
Necatî) gibi divan şairlerine; (Hurşit ile Mahmihri, Elif ile Mahmut, Leylâ ile
Mecnun, Ferhat ile Şirin) gibi halk hikâyeleri kahramanlarına; (Hz. Yusuf, Hz
Süleyman) gibi peygamberlere, (Hallac-ı Mansur, İbrahim Edhem, Hacı Bektaş Veli)
*
Yayımlandığı yer: Âşık Edebiyatına Giriş, Bişkek, 2003, s. 187-202.
1
M. Sabri KOZ, XVII. Yüzyıl Şairlerinden Yazıcı Üstüne, Sivas Folkloru, 6 (70), Kasım 1978, s. 15-17
2
gibi sofilere, ( Seyyid Nesimiî, Şah Hatayî, Şemseddin Sivasî) gibi tekke şairlerine ve
(Kemalettin Kamu, Abdülhak Hamit, Feyzi Halıcı, Mehmet Yardımcı) gibi şairlere ve
(Hafız, Nevai, Cami, Sa’dî, Firdevsi) gibi İran şairlerine de yer verildiği olmuştur.
Elimizdeki şairnamelerin dörtlük sayısı 3-59 arasında değişmektedir. En
hacimli şairname olarak dörtlük sayısı 59 olan Âşık Ömer’le, Gubarî’nin şairnamesini
görmekteyiz. Bunları dörtlük sayısına göre şu âşıkların şairnameleri izlemektedir:
Hızrî (51), Noksanî (35), Bosnavî (34), Şem’î (32), Şeref Taşlıova (26), Sun’î (21), Sabri
Dil (19), Kul Gazi (18), Kul Semaî (17), Baharözlü Feryadî (16), Tokatlı Püryanî,
Gürünlü Gülhanî (15), Âlimî, Çobanoğlu ve Nurşah (14).
Diğer taraftan bazı âşıklar, birden fazla şairname yazdığı olmuştur. Gürünlü
Gülhanî, Hasan Güldiken (Coşarî) ve Eskişehirli Nurşah’ın 4, Akın, Cemal Hoca,
Devranî, Pervanî, Reyhanî, Ruhsatî, Sefil Selimî ve Sümmanioğlu gibi âşıkların da
2’şer şairnamesi vardır.
Şairnameler, koşma tipinde söylenilen/yazılan şiirlerdir. Gerçi burada
kaydettiğimiz örnekler içinde sekiz heceli veya divani tarzda ortaya konulmuş
olanları da vardır. Ancak bu genel durumu değiştirmez. Yazılış sebebi ne olursa
olusun, muhteva yönüyle şairleri konu edinen şiirlerdir. Bu bakımdan gerek hacim
ve gerekse muhteva yönünden değerlendirildiğinde, şairnameleri destan türü içinde
mütalaa edebiliriz.
Âşık edebiyatındaki kadar olmasa da şairlerin konu edildiği şiirlere Divan
Şiirinde de rastlamaktayız. Ne var ki, bunların Divan Edebiyatında başlı başına ele
alındığı nadirdir. Divan şiirinde şairlerden söz edilmesi genellikle müstakil olarak
değil herhangi bir bölümde yer vermek suretiyle olur. Sözgelişi Yenipazarlı Vâlî
(1571/72- 1598/99), Hüsn ü Dil Mesnevîsi’nin “Hatime” bölümünde, yad ettiği
şairlerden on bir şairin adını zikretmiştir.
Zâtî ve Celilî vü Mu’idî
Sağ olsa olurdı müstefidi
Hamdî ile Lâmi’î, Fuzulî
Urur idi hatm-i Kabulî
‘Âlî dahi ‘Ârifî vü Yahyâ
Tahsîn ile olur idi gûyâ
Rûmî şu’arâda mesnevî-gûy
Meşhur hünerdür iy hüner-cûy
Her birine sada hezâr rahmet
Kim eylediler bu resme himmet
2
2
M. Fatih KÖKSAL, Yenipazarlı Valî’nin Hüsn ü Dil Mesnevîsi (İnceleme-Metin-Sözlük),
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, 1996, s. 455-456 (Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi).
3
XVI. yüzyıl şairlerinden İşretî (Öl. 1566/67) de âşık şiirinde olduğu gibi bir
şairname örneği ortaya koymuştur. Metinde İran’daki şairlerden söz edilmiş, bazı
özelliklerine yer verilmiştir.
Maârif bahrinin yokdur eğerçi hadd ü payânı
Velî nâdânı söyletsin temam etmiş geçer anı
Budur bî-bahr-ı bî-pâyân muhit olmaz anı insan
Hüdadır cümlesin âlim budur Sünnîler imânı
Muradullah olup bu bahr-ı fülk-i nazm ile tezyin
Getirdiler melekler ehl-i
Nazmî bir yere anı
Tekellüf etdiler anlara fülk-i nazmın esbabın
Belâgat kûhuna azm eyledi her tab-ı nûrânî
Varup sa’y-i beliğin bezl idüp şâir-i Horasani
Getirdi her ne ise ma-hasal takdir-i Yezdanî
Hemandem tîşe-i hikmet salındı dest-i kudretden
Taalluk eyledi keşti-i nazma sun’-ı
Rabbanî
Biçüp sandal ağacı levhalar
Sâdî Gülistânı
Anın idlaını kavs-ı kazhıdan etdi
Hakânî
Dakikî mîhler düzdi dekayıkdan edüp dikkat
Hasan meşk ile ibrişimdir etdi kır u kettanı
Nihal-i bağ-ı cennetdir direkler dikdi
Firdevsî
Serenler kesdi şah-ı sadreden
Assar-ı sehbanı
Anasırdan sütuna
Unsurî bir bad-ı bân etdi
Gülüp gül gibi gülen etdi
Camî mihr-i rahşanı
Kemaleddin resen takdı hayal-i zülf-i dilberden
Mücevher yelken etdi
Hace Selman ebr-i nisanı
Şua-i mihrden etdi görükler
Kasım-ı envâr
Dümen etdi
Hilâlî mah-ı nevden ol kerem-kânı
Meh-i tabanı fanus etdi ana
Nuri çün filhâl
Kevakibden alemler dikdi
Hüsrev cümle sultânı
Ana top atdı ra’d-ı can-güdâzı
Hatifî yer yer
Tüfenkler atdı yer yer
Azerî her berk-i cevzani
4
Eder kıble-nüma âyine-i İskender-i
Hocu
Ki keşti olmaya güm-rah olursa Nuh tufanı
Gemiye
Kâtibî nakş etdi Bismillah-i mecreyha
Yüridi ol sefine oldı bir taht-ı
Süleymanî
Kılağuzdur
Zahir ol keştiye gam yok bihamdillah
Açar
Hafız hemişe ol gemide fal-ı Kur’an’ı
Nizamî, Rudekî, Molla Siyamî cümle fazıllar
Kapudanlardır anlar her birinin akl-ı hayranı
Elimden gelse yüz bin can ile ben haste-yi miskin
Olurdum ol geminin
İŞRETÎ sandâl oğlanı
Necat ehlidir anlar cümlesinin ruhu şad olsun
Saadetdir biri ben hake etse meyl-i ruhani
*
Divan Edebiyatında şairname tarzında ortaya konulmuş bir şiir de Antepli
Aynî (1766–1839)’ye aittir. Aynî divanının sonunda (Mefâîlün Mefâîlün Feûlün)
kalıbıyla yazılmış 134 beyitlik mesnevî şairname özelliği göstermektedir. Mesnevî
Mehmet Arslan tarafından tanıtılmıştır.
3
Aynî sırayla, Arap şairlerinden (9 şair);
Arap şairlerinin tabakalarından (19); Fars şairlerinden (36), şair olan Osmanlı
padişahlarından ve şehzadelerinden (14), vezirlerinden (22), şeyhülislam şairlerden
(9); Enderun (15), İstanbul (70), Anadolu ve Rumeli şairlerinden (18); kadın
şairlerden (4) bahsetmiştir.
Daha ziyade Divan Edebiyatı alanında eserler veren Tahirü’l-Mevlevî (Tahir
Olgun, İstanbul, 1877–1951) de Şair Anıtları adlı eserinde şairleri söz konusu etmiştir.
Yazar yakınen tanıdığı 24 şair hakkında biyografik bilgiler vermiş ve ölümlerine
tarihler düşürmüş, bunları ölüm tarihlerine göre sıralamıştır. Eserin üzerinde yazılış
tarihi olarak 6 Kânunıevvel 1944. Eser müellif hattı olup Ali Emirî (Millet)
Kütüphanesinde (Şer’iye 1168) de kayıtlıdır. Eserde yer alan şairler sırasıyla
şunlardır: Bursalı Eşref Paşa, Ebu’l-Burhan Mehmed Celaleddin Dede Efendi, Rıza Saffet
Bey, Şair Eşref Efendi, Ahmet Mithat Efendi (Ahmet Remzi Efendi’nin Kardeşi), Yaşar Şadi
Bey, Ali Emirî Efendi, Bergamalı Cevdet Efendi, Şeyh Elif, Hüseyin Vassaf Bey, Şeyh Ali
Fakrî Efendi, Tokadîzade Şekib Bey, Cenap Şahabeddin Bey, Babanzade Ahmet Naim, Şeyh
Abdül Efendi, Sezaî Bey, İhsan Mahvî Bey, Mehmet Akif, Giritli Ali İffet Bey, Abdülaziz
Mecdî Efendi, Elmalılı Mehmet Hamdi Efendi, Kalkandelenli Sabrî Bey, Ömer Ferid Bey,
Şeyh Ahmet Remzî Efendi
.
4
*
Şiir Araştırmacı Rasim Deniz’deki bir cönkte (Cönk no: 16, Varak: 8/a) bulunmaktadır. 14.4.2001
günü Kayseri’de okuyup buraya aldığımız bu şiirin daha önce yayımlandığını sanmıyoruz. Bir
vesile ile Rasim denize içten teşekkürlerimi sunuyorum. (D.K.)
3
Mehmet ARSLAN, Aynî’nin “Şairname” Özelliği Taşıyan Mesnevîsi Üzerine, Yedi İklim, S. 4,
Temmuz 1992, s. 21-27.
4
Atilla ŞENTÜRK, Tahir’ül Mevlevî Hayatî ve Eserleri, İstanbul, 1991, s. 105-106.
5
Divan şiiri tarzında ortaya konulmuş bir şairname günümüz bilim
adamlarından Cem Dilçin’e aittir. Şiir Şairname- Kaside-i Kâr-ı Natık Der-Hakk-ı Şuara-
yı Sabık
başlığını taşımaktadır. Cem Dilçin şiirinde mahlas olarak adını kullanmıştır.
Şiir, 162 beyittir ve Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün kalıbıyla yazılmış olup 20 Ağustos
1993 tarihinde tamamlanmıştır. Şairnamede Divan Şiirinin önde gelen isimleri konu
edinilmiştir. Bunlar; Mevlâna, Yunus, Kadı Burhaneddin, Necatî, Ali Şî Nevaî, Fuzulî,
Bâkî, Ruhî, Nefî, Nailî, Nâbî, Nedim, Şeyh
Galib’dir. Cem Dilçin şiirinde, zikrettiği
şairler hakkındaki kanaatlerine yer vermiş ve bunu da oldukça ayrıntılı olarak
işlemiştir.
5
Şairnâmeler farklı gayelerle ve usullerle söylenmiş eserlerdir. Bu bakımdan
onları bir tasnife tâbi tutmak gerekir. Aşağıdaki tasnif, eldeki şairnâmelere göre
yazılmış bir tasniftir. Ancak şairnamelerle ilgili bu tasnifin ileride eser sayısı
çoğaldıkça ve bunların gösterdiği özelliklere göre değişebileceğini de unutmamak
gerekir.
1. Elifname düzeninde şairnameler
a. Arap alfabesindeki harf sırasına göre şairnameler
b. Latin alfabesindeki harf sırasına göre şairnameler
2. Bektaş î inancı ile yazılmış ş airnâmeler
3. Âşıkların yakınen tanıdığı şairlerden bahseden şairnâmeler
a. Şairlerin tanıtıldığı ve özelliklerinin konu edildiği şairnameler
b. Kıyasa dayalı şairnâmeler
c. Âşıkların dertlerinin konu edildiği şairnâmeler
4. Yöre âşıklarını konu alan şairnâmeler
5. Âşık kolunu konu alan şairnâmeler
6. XX. Yüzyıl âşıklarını konu alan şairnâmeler
7. Âşıklık geleneğini konu edinen şairnameler
8. Âşık karşılaşması olarak şairnameler
Şairnâmelerin yazılma sebebi nedir? Bir şâirin ileride bunun bir kaynak
olabileceğini düşünmesi; üzüntülü bir anında, kendisi gibi dertli olan şairleri
zikrederek derdinin hafifleyeceğini umması; bir âşığın, şairlerin başından geçen
hadiseleri şiir diliyle kendisinden sonrakilere yansıtmak fikri; yahut birisinin
arzusunu yerine getirmek için kaleme alınmış olması akla ilk gelen ihtimallerdendir.
5
Cem DİLÇİN, “Şairnama- Kaside-i Kâr-ı Natık Der-Hakk-ı Şuara-yı Sabık”, Journal of Turkish
Studies
(Türklük Bilgisi Araştırmaları), Harvard University, 1996, s. XIII-XXIII.
6
Burada örnek olması bakımından iki önemli şairnameyi örnek olarak vermek
istiyorum.
ÂŞIK ÖMER (Gözleve / Kırım, Öl. 1707)
Şairnâme
Olmak ister isen gönül zû-fünûn
Derûnî zikreyle ganî Yezdân’ı
Be-emr-i sâni’i sun’i Kâf u Nun
Yarattı âlem-i kevn ü mekânı
Geldi dil bülbülü medh-i lisâne
Kasd-ı şuarâyı çekmek beyâne
Gör ne âşıklar var gelmiş cihâne
Dilde yad edelim hep şâirânı
Sultan
Nesîmî’dir cümleye serdâr
Esrâr-ı aşkı ol eyledi izhâr
Derisin yüzdüler etmedi inkâr
Cânâna erince terk etti canı
Ahmed-i Küfrî’nin kem namı kaldı
Küfür sözleriyle çok zarar buldu
Mansûr da Enelhak tablını çaldı
Kaygusuz belürsüz etti mekânı
Hâfız-ı Şîrâzî, Rûmî, Fuzûlî
Anları geçince yeğdir
Usulî
Okunur dillerde nazm-i
Kabûlî
Her demde şâd ola rûh-ı revanı
Eğer görmedinse yüzün
Kamî’nin
Kelâmın gûş ettikte
Kelâmî’nin
Fârisî güftesi Molla Câmî’nin
Nazm-ı dürer bârı tuttu cihânı
Zatî’nin kormuyam san’atın meğer
Beyânî’nin fazlı cihânı değer
Koca
Necâtî’yi sorarsan eğer
Oldur şuarânın pîr-i irfânı
Lutfî sözleriyle tuttu İshak’ı
Yahşî Firkatnâme söyler
Firâkî
Sultan Süleyman’ın devriydi
Bâkî
İşretle geçirdi vakt ü zamânı
7
Ârifler
Hayâlî
*
nazmın beğendi
Sultan Selim Han’a kılup pesendi
Semend-i tab’ile
Yahyâ Efendi
Nice dem cüst ü cû kıldı
Meydânî(?)
Nâmın ma’rifetle andırdı
Fevrî
Ulvî gûne gûne gösterdi tavrı
Meşhûrî âlemdir hecv ile Cevrî
Yâveye üns olmuş anın lisanı
Suûd Efendi ol müfti-i İslâm
İlm ile âlemde buldu hoş makam
İns ü cinne fetvâ verdi bir eyyâm
Bir nesne olmazdı andan pinhânî
Âlî’de derc oldu aşkın künûzu
Nef’î ile Nev’î kopardı tozu
Molla
Garîbî’nin garâîb sözü
Eksik olmaz
Figânî’nin figânı
Askerî âleme gulgule saldı
Kadılar sadrında hükûmet kıldı
Molla Celâleddin ilm ile doldu
Hakikat bahrinin gevher-i kâni
Fazlî üstâdıdır tarz-ı îcâdın
Bahâyî dâmenin komaz inadın
Tıflî Çelebi’dir Sultan Murad’ın
Yâr-ı vefâdârı hem kıssahanı
Nedîmî gelince tarz-ı îcâda
Hudûdî
**
süremez ola piyâde
Rahşanî’nin
***
tab’ı gayet küşâde
Şuarâ bezminde şan verdi
Şânî
Atâyî, Hatayî Kâmil hünerver
Sâderû sözlerle
Hüsnî mu’teber
Mecdî’nin
****
divanı gerçi muhtasar
Agâhî’ye sordum beğendi anı
*
Sadettin Nüzhet Ergun: Hayâtî
**
Ergun: Hudûdu
***
Ergun: Rahşanlı’nin
****
Elçin: Muhammed
8
Behiştî, Nâimî, Feyzî, Dühurî
Sabrî hakikatte hem dahi Nurî
Ubeydî, Mesihî, Emrî, Sürûrî
Emîrî
, rindane
*
Şuhûdî
kânî
Âhi gark eyledi nûra cismini
Hüsn ü dilde nazar eyle resmini
Mahlas edinmişler cennet ismini
Firdevsî, Cenneti, Adnî, Cinânî
Hakikatten söyler
Allâhî, Sabrî
Aciz kodı niçe şâirî
Hayrî
Gerçi zimmî
idi sûretâ Gebrî
Dahl edemem belki müslim
Nihânî
Abdî’nin “Tahmis”i cümleye gâlib
Hâşimî müseddes yapmağa Tâlib
Rahmî’nin sözleri hâle münâsib
Okunsa dinledir ehl-i irfânı
Şemseddin’in candan gelir sedâsı
Hoca Çelebi’nin nâzik edâsı
Fisebîlillahdır
Veysî nidâsı
Tebrîzî sözleri bir hoşça mani
Hayretî meydanın geçirdi merdi
İmamlar medhini başa çıkardı
Hâletî çok türlü sırlara vardı
Gülşenî’den tutup dest ü dâmeni
Niyâzî hakikat kılmada niyâz
Yunus her dem eder keşif ile râz
Yok
Eşrefoğlu’nun sözünde güdâz
Nutkî irşâd eder işiten cânı
Fehmî’den kılalım hatmin kelâmın
Halil de lezzetin aldı o câmın
Âlî gazel ile meşhurdu nâmın
Tamâm eyleyelim bu dâsitânı
Bu denlü cem edip akl-ı perîşan
Yazdık isimlerin oldukça imkân
*
Ergun: Rindî hem
9
Asrımızda olan sâhib-i divân
Dinle bizim şehrimizde olanı
Şerifî değil mi cümleye üstâd
Ol değil mi bizi eylelen irşâd
Hâşimî şi’rine verdi özge tad
Birinin yeğreği
Kandî, Lisânî
Rindî
**
ma’rifetle buldu devleti
Adlî çekti niçe dürlü mihneti
Bursa’dan meşhurdur
Derviş Uzletî
Zârî’yi beğendim dursun kalanı
Seleften geçenin muhtasar iyân
İsm ü resmi ile eyledik beyân
Bunlar ol şair-i sahib-i divan
Görmedi saz çalıp söz çağıranı
Evvel
Kâtibî’den idelim âğaz
Kâmil’in sözlerin derûnuna yaz
Koroğlu çalardı perdesizce saz
Kuloğlu’nun belli nâm ü nişânı
Kayıkçı’nın ikrarını güderler
Hüsam’ın ziyade medhin ederler
Varat gazasında şehit(tir) derler
Din uğruna feda eyledi canı
Demiroğlu dolu destinde demler
Süremez piyade yanında kemler
Gezdi
İvaz ile bir nice demler
Köroğlu’nun dağlar oldu mikanı
Pervizoğlu âlemde muradın aldı
Bir zaman meydana velvele saldı
Hacıoğlu akıbet Aydın’da kaldı
Anda severdi bir kaşı kemanı
Kul Balî’nin tatlı kelam dilinde
Kul Himmet’in aşk silahı belinde
Geda Muslî gidip bağdat elinde
Şehit oldu deyü söylerler anı
**
Ergun: Anlar
10
Benli Ali’n, Küçük Ali’n, Kul Ali’n
Derler miydi her şaire ne halin
Bilmez misin ya
Pir Sultan Abdal’ın
Durgut illerinde var mı mekânı
Emirzâde evliyâya verdi şan
Beğzâde nüshasız olmazdı revân
Âhî ile Gedâyî de bir zaman
Bursa’da sürdüler dem ü devrânı
Bursalı Halil’de sâdedir lisân
Güzel medhetmede yok ana akran
Birgün câm içerken sâkî-i devrân
Öldürüp zehr ile sundu
Yegânî
Budur münâcâtım Rabb-ül-Mecîd’e
Murâd edenleri müstedâm ede
Yazıcı gark oldu Bahr-ı sefîde
Hak nasîb eylesin hûr-ı cinânı
Bîçâre
Meylî de cihanda melîl
Bir zaman gurbette süründü zelîl
Gençlikte el çeküp hürmet-i
Halîl
Türk eyleyip gitti köhne cihânı
Semudî, Seyyidyar yar-ı muvafık
Seyyid Kethimeli bir hoşça natık
Hasan’ın sözleri hale muvafık
Çağrılsa dinletir ehl-i irfanı
Cennetî’le Harbî söze gelince
Derviş hasımından dönmez ölünce
Göz mü açtırır rüzgârın bulunca
Karabatak ise yave harmanı
Bir zaman gurbete sürüldü
Vefâ
Ayaklar altında çok çekti cefâ
Nice şâirlerin
Dağlı Mustafa
Kopardı sözünen tozu dumanı
Öksüz Âşık deyişleri aseldir
Karac’oğlan ise eski meseldir
Ezgisi çığrılır keyfe keseldir
Bir şâir saymayız öyle ozanı
11
Kabakoğlu sözceğizi açıktır
Kimi uzun kimi hem kısacıktır
Cünunî’nin çeneciği kaçıktır
Fark edemez yahşı ile yamanı
Âşık Mustafa da hakiki âşık
Çarkacı seyahat sahib-i sadık
Camcı Esir anılır namıyla Çalık
Şimdi
Haşimî de tuttu mizanı
Deli Balta hasma gösterir hüner
Arapça sözlerle Urfa’ya sefer
Sipâhî’dir cümlesine ser-nefer
Mekân tutup kıldı ol Karaman’ı
Kör Ömer’in hüner gelir elinden
Kör İbrahim hoşnut kendi halinden
Kör Mustafa şaşmaz doğru yolundan
Yine paktır köstebekten iz’anı
Kör Hamza Kör Bektaş hoşça şakırlar
...............................başa kakarlar
Türkü geçmez ise ilahi okurlar
Hele hele getirir bir lokma nanı
Muhlis şeş ciheti kılsa der-aguş
Tabiat anınla her dem eder cûş
Hicabî’nin hicabı nesine uymuş
Hele gör
Hicranî’nin hicranı
Kör Muhammet düştü yahşi çağına
Kör Sefer kaildir sözün sağına
Uğran şairlik Tekfur Dağına
Yahşî anlar bilir Kör Aleksan’ı
Yeni peydaları beyan etmeziz
Azizî’nin hakkın inkâr etmeziz
Çoktur ama aramıza katmazız
Deyiş uğrusu kafiye bozanı
Sözün eri ol durma çalış var
Hasma sataşırsın yad var biliş var
Şairdir sözünde başka geliş var
Latifî, Mustafa, Şehrî, Dumanî
12
Müslimî de hoştur hünerkârında
Lâkin nefes değil iştiharında
Şimdi
Karabatak çıraklarında
Açıktan tutarlar Nalça Hasan’ı
Cevherî’nin hoş nutkunu işittim
Mahmud’un sözlerin hatırda tuttum
Kara Mustafa’yla ünsiyet ettim
Mekân tutmuş bekler Sulucahan’ı
Mestlikte haline olmayan
Dehrî
Nûş-ı felekten yek kase zehri
Yitirmiş aklını bu yolda
Mihrî
Divanedir
Meylî arar divanı
Efganî, Âşurî gördü Keyfî
Elmas-ı ahmerdir destinde seyfi
Sevdayî, Sipahî, Zahirî, Hayfî
Küçük âşıklardır canımın canı
Beli dedikleri her câne kalmam
Bin cevap söylese aynıma almam
Kâmil’in yanında bir nesne bilmem
Hele ben böylece ettim iz’ânı
Âşık-ı sadıkın dünya katında
Bir şeyi kalildir eşya katında
Bir katreyiz bunca derya katında
Arzulayıp gidiyoruz ummanı
Der ki
Âşık Ömer sâde sözleriz
İlm-i hakikatte biz can özleriz
Postumuzun abdalıyız gözleriz
Tekye-i aşk içer yolu erkânı
6
6
Şairnameler adlı kitabımın ilk baskısında 38 sekiz dörtlük olarak yayımladığım şiiri, Sadettin
Nüzhet Ergun’un Âşık Ömer’in Hayatı ve Şiirleri (Semih Lütfi Matbaası ve Kitabevi, İstanbul, 1936, s.
431-434.) adlı kitabından aktarmıştım. Bu nüsha British Museum’daki bir yazma divandan içinde
yer almaktadır. Prof. Dr. Şükrü Elçin de Millî Kütüphanede Fahri Bilge Yazmaları arasında bu
şairnamenin bir başka nüshasını bulmuştur. Bu nüshadaki şiirin dörtlük sayısı ise 59’dur. Buradaki
metin, her iki nüshanın karsılaştırılmasıyla ortaya konulmuştur. Ancak dörtlüklerden birisi
okunamadığından buraya alınmamıştır.
Sadeddin Nüzhet ERGUN, Âşık Ömer Hayatı ve Şiirleri, İstanbul (1936), s. 431–434. / Şükrü ELÇİN,
Halk Edebiyatı Araştırmaları I,
Ankara, 1988, s. 319-333.
13
BOSNAVÎ (XIX. Yüzyıl)
Âşıklar Destanı
Bahr-ı hakikate garik olanlar
Bârî’ye hamd etmek hezar demişler
Rûz u şeb aşık ile refik olanlar
Dâr-ı dünyâ hep zehr-i mâr demişler
İbtida mevlâ’ye şükür edelim
Ruz u şeb hazretin zikir edelim
Mevti unutmayıp fikir edelim
Mevt âdemi hergün arar demişler
Nice kim âşıklar geldi cihana
Lâzım oldu getirelim dihâna
Nihân olmaz bir şey ehl-i irfâna
Cahile aşikâr olmaz demişler
Harf-i hece ile eyleyelim yâd
Ruhlarını Mevlâ dâim ede şâd
Cümlemizi Allah eyledi irşâd
Âşıkın gönlünde esrâr demişler
Ecrî’den edelim ey yâr feth-i bâb
Usulî’nin bağrı olmuştur kebâb
İshâkî aşk ile olmuştur bitâb
Ahû olmuşdurur nâmdâr demişler
Beyanî’nin sözü kamu bî-hemta
Bâkî, Beyanî’den dediler âlâ
Bahayî öğrendi allemü’l-esmâ
Basrî bir lutfu girdigâr demişler
Türâbî’nin kelâmını beğendim
Tamamî demiştir aşktan usandım
Tâibî’n sözüne aldanıp yandım
Tebrizî’de imân ikrar demişler
Senayî etmekte sena ruz u şeb
Sebatî de feda etti varın hep
Sebabî (?) ariftir hem de ehl-i şeb
Sabit’te çokdürür raz-kâr demişler
14
Celalî celil eyleye rahmet
Cevrîyâ kendinden eyledi nefret
Camî’ye vermiştir Hüda çok hikmet
Cünunî aşk ile ağlar demişler
Âşıklara oldu
Hayatî sertaç
Halimî derdine bulmadı ilaç
Hamdi’yi dediler rehnüma mizaç
Hafızî sever bir dildar demişler
Huldî bir aşk ile etmekte efgan
Halilî’ye himmet eyleye Rahman
Hıdıvî dediler bir ehl-i divan
Hüdayî sohbette karar demişler
Delilî olmuştur dillerde destan
Dehrî de dehirde tekâmül ey can
Demirci olmuştur bir merd-i meydan
Daima ağlıyor zâr zâr demişler
Zatî’yi aşk ile velvele saldı
Zakirî derler aşk rahında kaldı
Zikrî ahir sazı yarlara çaldı
Zekayî de sahip kibar demişler
Raşidî âşıktır cihanda nadir
Rüstemî’den oldu marifet sadır
Ruhî de dasitan yapmaya kadir
Recaî de sever bir yar demişler
Zühdî’nin kelamı bir hoşça makam
Zarî bir âşık-ı sadıktır tamam
Zeminî kalender söylerdi müdam
Zerde ile pilav uyar demişler
Seyranî değildir fehm ile irfan
Sülukî olmuştur merd-i sühendan
Suzî’nin başına gelmiştir tufan
Salimî’yi anma zinhar demişler
Şakirî olmuştur dehre ser-efraz
Şevkî de dediler âşık-ı mümtaz
Şem’î dükkanında eyleyor avaz
Şahidî sahib-i vekar demişler
15
Suphî sözlerini sahih eyledi
Sabahî de bir hoş gazel söyledi
Salihî aşk ile gör ki n’eyledi
Sadıkî sahib-i esrar demişler
Zaifî kendini eyledi zaif
Ziya’nın kelamı gayetle şerif
Zaif aşk bahrine dalmıştır nahif
Ziyaî dağları aşar demişler
Tuluî cihana geldi bî-bedel
Tahirî söyledi bir hoşça gazel
Taristan ilinde çokdürür güzel
Taş yalınız olmaz divar demişler
Zahirî destanı tuttu âlemi
Zuhurî olmuştur onun hemdemi
Zarifî methettim sanur âdemi
Zulm ile mülk olmaz paydar demişler
Âşık Ömer oldu cümleye sultan
Âlemî dediler bir hub-ı zaman
Âdlî’nin remzini anlamaz her can
Ukulî meddahtır her bar demişler
Gafurî’ye vacib oldu ma’rifet
Gaffarü’z-zünubsun eyle mağfiret
Gailî de dağı tuttu meskenet
Gam yiyip çekmesin gubar edmişler
Fehmî’nin kelamı cümleden âlâ
Feyyazî’nin olsun mekanı bâlâ
Fuzulî başında bir kuru belâ
Fevzî’yi affetsin Gaffar demişler
Kabulî’ye çoktan âlimdir dendi
Kadirî’ye eylemişler pesendi
Kadimî’yi her işiten beğendi
Kaimî âşık-ı serdar demişler
Gevherî sahib-i belâgat ayân
Kenzî’ye dediler şair-i cihan
Kemalî nadide bulunur revan
Kâtibî’nin başı pınar demişler
16
Lüzumî olmuştur candan feragat
Lamiî’de çoktur meyl-i muhabbet
Latifî dilberi eyledi ülfet
(?) candan bîzâr demişler
Mahzunî cihanda söylenir müdam
Mahfî de olmuştur sahib-i ikram
Bulunmaz
Mevzunî gibi vesselâm
Meramî’nin sözü uyar demişler
Nebatî’de çoktur aşk ile sevda
Niyazî’ye rahmet eyleyen Hüda
Nakşî’nin sözleri nakşeder peyda
Nesimî bulmuştur esrar demişler
Vücuhî’yi sahib-i divan dediler
Vehbî’ye âlemde iyan dediler
Vefayî sahib-i iz’an dediler
Vahyî’dir hub-ı güftar demişler
Haşimî’ye Hak’tan oldu hidayet
Hebayî ruz u şeb bîzâr-ı hasret
Hevesî sahib-i irfan be-gayet
Hemdemî söyledi ihbar demişler
Yarî kelamını duyup beğendim
Yazıcı’ya lâyık olmuş pesendim
Yeksanî olmuştur bugün efendim
Yanbolu’da oldu pazar demişler
Sana şükür olsun ey Rabbü’l-enam
Bu destanı çünkü eyledin itmam
Nazire verene hasıl-ı kelam
Aferinler olsun hezar demişler
Âşıkları şükür zikir eyledik
Bahr-i aşka varıp fikir eyledik
Hüdâ’nın lutfuna şükür eyledik
Bosnavî de sâhip eş’âr demişler
7
7
Mehmet Halit BAYRI’nın ifadesine göre şiirin orijinali kendisindedir ve Âşık Çınarî’nin oğlu Hacı
Haşim’in destan defterinden istinsah edilmiştir. Tamım1 34 dörtlüktür ve hemen hemen her
dörtlükte mısraların başında ilgili harfle adı başlayan âşıkların adları zikredilmiş ve özelliklerine
yer verilmiştir. Destanda şöhretli şairlerin yanı sıra ilk defa adından söz edilen şairler de
bulunmaktadır. Bunların yanında Karacaoğlan, Dertli ve Erzurumlu Emrah gibi ünlü âşıklardan
söz edilmemesi dikkat çekicidir. M. Halit BAYRI, Âşıklar Destanı, Çınar, Aylık İlmî Edebî İçtimaî
17
Mecmua,
Ankara, yıl:1, S.1, Mart 1941, s. 3-6. / Sadettin Nüzhet ERGUN, Bektaşî – Kızılbaş Alevi ve
Nefesleri,
C. III, İstanbul, 1956, 159.
Dostları ilə paylaş: |