NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
Nietzsche, Varlığın (Varlık = kalıcı bulunma) metafizikte
hüküm süren özü bakımından, bu sürekli değişmeden kalanı
(Beständig) "varolan"diye adlandırdı. O, bu kararlı biçimde
değişmeden kalanı, çoğu zaman"Varlık” diye de adlandırır.
Nietzsche metafizik düşünmenin söylemine bağlı kalacak bi
çimde konuştuğundan bu adlandırma da doğrudur. Batı dü
şünmesinin başından beri varolan, gerçek, hakikat olarak düşü
nüldü. Bu arada bu düşünmeyle bağlantılı olarak “varolan” ile
“gerçek”in anlamlan bir çok kez değişti. Nietzsche, güç iste
minin korunması için güç isteminde temellendirilene, sağlama
bağlanana, üzerinde fazla durmadan, Varlık ya da varolan ya da
hakikat adı verirken metafiziğe yönelik bütün alt üst etmelerine,
bütün yeniden değerlendirmelerine karşın, metafizik geleneği
nin kopmayan çizgisinde kalmayı sürdürmektedir. Buna göre
hakikat güç isteminin özünde konulan bir koşul; yani gücü ko
ruma koşuldur. Bu koşul olarak hakikat, bir değerdir. Ama is
teme yalnızca sürekli değişmez bir şey üzerindeki kullanım
hakkından çıkarak isteyebileceğinden, bu isteme için hakikat,
kesinlikle, güç isteminin özünden çıkan zorunlu değeridir.
Şimdi hakikat sözcüğü, ne varolanın açıklığı, ne bilginin nesne
sine uygunluğu ne de göz önüne getirilenin anlama yetisi ile
öne koyulup güvence altına alınması olarak pekinlik demektir.
Şimdi hakikat; özünün az önce belirtilen tarzından çıkan özce
tarihisel kökeninde, güç isteminin içinden çıkarak kendini iste
diği bir çevreye ait olan değişmeden kalan serveti korumadır.
Hakikat her durumda ulaşılan güç basamağının korunması
bakımından zorunlu değerdir. Ama o bir güç basamağına ulaş
mak için yeterli değildir. Çünkü kendi başına alındığında, sü
rekli değişmeden kalan, istemenin isteme olarak kendi ötesine
geçmesi için her şeyden önce gerek duyduğu şeyi; yani ilk kez
buyruğun olanaklarına girmeyi sağlamaz. Bunu ancak güç iste
minin özünde bulunan, derine işleyen bir ileri-bakış sağlayabi
lir; çünkü, daha da fazla güç istemi olarak, o, olanakların
perspektivindedir.
Bu tür olanakları ^açıp ekleme, -sözcüğü sözcüğüne
Öndegelen (vor-rangig) bir şey olarak- güç isteminin özü bakı
mından az önce sözü edilen koşulun üstüne çıkan, onu aşan bir
38
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ
koşuldur. Bundan dolayı, Nietzsche: "Ama hakikat, değerin en
yüksek ölçütü sayılmaz, o, yüce güçten daha azdır" der. (Güç
İstemi. A. 853. Y. 1887/88)
Nietzsche için sanatın özü, güç isteminin kendi kendini ilk
kez kurtardığı temelde isteme için olanaklar yaratmasıdır. Bu
metafizik anlayışa uygun olarak, Nietzsche “sanat” adı altında
yalnızca ya da öncelikle sanatçının estetik dünyasını düşünmez.
Sanat bütün istemelerin özüdür, perspektivleri açar, bunları
tayin eder: "Sanatçının olmadığı yerde görünen sanat yapıtı,
sözgelişi gövde, örgüt (Prusya Subaylar Kurulu, Cizvit Tari
katı). Sanatçı bir yere kadar ilk basamak. Kendi kendini doğu
ran bir sanat yapıtı olarak dünya” (Güç İstemi. Aforizma. 796,
yıl. 1885/8)
Sanatın güç isteminden çıkarak kavranan özü her şeyden
önce onun güç istemi yönünde kendi kendini kışkırtmasında,
kendini aşma isteğini dürtüklemesindedir. Nietzsche, ilk Yunan
düşünürlerinin zoon ile physis’ini uzaktan da olsa anımsatan bir
biçimde, gerçekliğin gerçeği olarak güç istemini, yaşam diye
adlandırdığı için, "sanat yaşamın büyük uyarıcısıdır” diyebilir
(Güç îstemi. Aforizma. 851, Y. 1885/8).
Sanat, güç isteminin özündeki bir isteme olarak, istemenin
bu güce yükselmesi bu gücü arttırması için koyulan koşuldur..
Böyle koşul koyduğu için sanat bir değerdir. O, değişmez var
lığı güvenli kılmayla ilgili koşul koymaya ön ayak olan,
böylece de bütün koşul koymalardan önce gelen koşul olarak,
yükselmenin bütün yüksekliklerini açan bir değerdir. Sanat en
yüksek değerdir. Hakikatin değerine göre sanat daha yüksek
değerdir. Her biri yeni bir tarzda ötekini çağırır. İki değer de,
değer ilişkilerinde, yapıca değer koyucu olan güç isteminin
ortak birleştirici özünü belirler. Güç istemi gerçekliğin
gerçeğidir, ya da Nietzsche'nin ağzına doladığı sözcükle:
varolanın
Varlığıdır.
Metafizik
konuşurken
varolandan
varolanın Varlığı bakımından söz etmişse, onu kendi tarzında
varolanın temeli olarak adlandırmışsa, buna göre güç istemi
m etafiziğinin
temellendiri-ci
ilkesi
onun
temelini
dile
getirmelidir.
İlke,
hangi
değerlerin
özce koyulduğunu,
varolanların "essenz”i (özü) olarak değer koyucu güç isteminin
39
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
özünde hangi değer sıradüzeninde koyulduğunu söyler. Tümce
bunu şöyle dile getirir: “Sanat hakikatten daha fazla değerdir.”
(Güç İstemi. Aforizma.853 yıl. 1887/8).
Güç istemi metafiziğinin temellendirici ilkesi bir değer ilke
sidir.
Bu niteliği ile değer koymanın özce iki yönlü olduğu, en
yüce değer ilkesinden de bellidir. Bu değer koymada, belirgin
olsun olmasın, gerekli, yeterli değer, bu değerlerin, birbirleriyle
önceden beri süregelen ilişkisinden çıkarak koyulur. Değer
koymanın bu iki yüzü, onların ilkesine karşılık gelir. Değer
koymayı bu niteliği ile taşıyan, yönlendiren güç istemidir. O,
özünün birliğinden çıkarak, kendi kendisini koruma, arttırma
koşullarına ulaşmak ister, bu koşulları karşılamaya yeter de.
Değer koymanın iki yönlü özü bakımından düşünme, kendini
güç isteminin öz-birliği sorunu önünde bulur.
Güç istemi varolan olarak varolanın "essenz"i (özü) ise ama
bunu söylemek, onun metafizik bakımından hakiki olan olduğu
anlamına da geliyorsa, biz güç isteminin öz birliği üzerinde kafa
yorarken bu hakikinin hakikiliğine ilişkin de soru sormaktayız.
Böylece hem bu metafiziğin, hem de bütün metafiziklerin en
yüksek noktasına ulaşmış oluruz. İyi de, nedir bu “en yüksek
nokta”? Biz güç isteminin özünde anlatılmak isteneni aydınla
tacak, böylece bu incelemenin çizdiği sınırlar içinde kalacağız
Güç isteminin özbirliği, istemenin kendisinden başka hiçbir
şey olamaz. Bu birlik, güç isteminin isteme olarak kendini
kendi önüne getirmesinin tarzıdır. O, istemeyi istemenin ken
dini sınaması buyurur, onu böyle bir sınamada kendini İlk kez
saf olarak, böylece de en yüksek biçiminde temsil edeceği
[repräsentiert] biçimde önüne koyar. Ne var ki, burada yeniden
ortaya çıkarma [Repräsentation] hiç bir zaman tamamlayıcı bir
temsil etme [Darstellung] değildir. Tersine ondan çıkarak belir
lenen bulunma [Präsens] belli bir tarzdır, güç istemi bu tarz
içinde, bu tarz olarak vardır.
Şu da var ki, istemenin içinde varolduğu bu tarz, istemenin
kendini kendi açıklığına koyma yoludur. İstemenin hakikati
buna dayanır. Güç isteminin öz birliği sorusu, güç isteminin
varolanların Yarlığı olarak varolduğu bir hakikatin tarzına iliş
40
Dostları ilə paylaş: |