Gene başka bir örnek eylemlerin ve adların bir dil
den ötekine hatta aynı dili konuşan halklar arasında
bile var olan kullanımlarındaki farklılıklardır. Ad’la «bir
şey», eylem’le bir «etken» anlatılmış olur. Bir şeyin
oluşunu ya da etkinliğini anlatacak deyimler kullan
mak yerine o şeye sahip olma durumunu dile getirecek
şekilde düşünmeyi yeğ tutanların sayısı giderek artıyor;
bu kimseler de kurdukları tümcelerde eylemler (fiil)
yerine adları kullanmayı seçmiş oluyorlar.
Sözcükleriyle, dilbilgisiyle, söz dizimiyle, bütünlüğü
içinde biçim alıp kemikleşen düşünce yapısıyla dil, al
gılarımızı nasıl yaşantılaştıracağımızı ve hangi yaşan
tılarımızın bilince ulaşabileceğini ayarlıyor.
Hangi kültürü ele alırsak alalım insanların düşün
celerine yön veren ve ancak belirli şeylerin bilince ulaş
masına izin veren süzgecin başka bir yanı da mantıktır.
Tıpkı insanların çoğunun dillerini doğal bir şeymiş gibi
kabul edip yalnızca başka dillerin aynı şeyleri söyle
mek için değişik sözcükler kullandıklarını sanmaları
gibi, insanların çoğu, doğru düşünmenin kurallarını be
lirleyen mantığın da doğal ve evrensel olduğunu, sanı»
yorlar; yani onlara göre bir kültürde mantıksız olan şey
başka kültürlerde de mantıksızdır. Çünkü doğal man
tıkla çelişmektedir. Gerçekte bunun böyle olmadığına
en iyi bir örnek Aristo mantığıyla paradoks mantığı
arasındaki farklılıktır.
Aristo mantığı (A’nın A’ya eşit olduğu) ilkesine da
yanan eşitlik yasası, (A’nın A olmayana eşit olmadığı
ilkesine dayanan) karşıtlık yasası ve (A’nm hem A ol
nice metinde «her zaman sevmek» gibi duygusal yaşantılar için bir
leşik zaman kullanılmıştır. Anlamı «tam olarak severim» olmak ge
rekirken çeviren yanlış anlamış ve «sevdim» diye çevirmiştir.
50
mayana hem de A’ya eşit alamayacağı) ilkesine daya
nan ortadakini dışta bırakma yasasına dayanır. Aris
to’nun söylediği gibi «Bir şeyin, aynı zamanda aynı ba
kımdan, aynı şeye hem ilişkin olması hem de olmaması
olanaksızdır
öyleyse ilkelerin en kesin olanı bu-
dur» (15).
Aristo’nun mantığıyla karşılaştırılınca paradoks
mantığı diyebileceğimiz mantıkta A ve A olmayan X ’in
yüklemleri olarak birbirlerini dışarda bırakmazlar. Pa
radoks mantığının Çin ve Hind düşüncesinde, Heraklit
felsefesinde ve Hegel’le Marx’m düşünce sistemlerinde
ağırlıklı bir yeri vardır. Paradoks mantığının genel il
kesi Lao Tzu’nun şu sözleriyle çok açık biçimde belir
lenmiştir. «kesinlikle doğru olan sözler paradoks gibi
görünür» (16). Gene Chuang-Tzu’nun sözleriyle «Bir,
birdir, bir yandan da bir, bir değildir ve gene de bir bir
dir.»
Aristo mantığının doğruluğundan hiç kuşku duyul
mayan bir kültürde yaşayan kimsenin Aristo mantı
ğıyla çelişen, bu nedenle de kendi kültürü açısından
mantıksız olan yaşantıların ayırdmda olabilmesi ola
naksız değilse bile son derece güçtür. Buna Freud’un
karşıt duygular kavramı güzel bir örnek olarak alına
bilir. Freud’a göre bir kimse aynı insana karşı aynı
anda hem sevgi hem de nefret duyabilir. Bu karmaşık
duygu paradoks mantığı açısından tam olarak mantı
ğa uygundur. Oysa ki Aristo mantığı açısından mantı
(15) Aristo, Metaphysics, Gamma kitabı, 1005b 20. Aristo’nun
metafiziğinin R. Hope’un yaptığı çevirisinden (Columbia Univ. Press
New York, 1952).
(16) Lao-Tzu, Tao-Te-Ching, *The Sacred Books of the East»
(Doğu’nun Kutsal Kitapları), F. Max. Mueller baskısı, cilt X X X IX
(Oxford University Press, Londra, 1927, S. 120).
51
ğa ters düşer. Bu nedenle de insanların çoğunluğu için
de böyle karşıt duyguların farkına varabilmek son de
rece güçtür. Eğer sevdiklerinin bilincindeyseler nefret
ettiklerini fark edemezler. Çünkü aynı kimseye karşı
aynı zamanda iki karşıt duygu taşıyabilmek onlara son
derece mantıksız görünmektedir.
Süzgecin dil ve mantıktan başka bir yanı da ya
şanılan yaşantının içeriğidir. Her toplumun düşünül
mesine, hissedilmesine ve söze dökülmesine izin verme
diği düşünceler ve duygular vardır. Öyle şeyler vardır
ki bunların yalnız söylenmesi, yapılması değil düşünül
mesi de yasaktır. Örneğin başka boylardan olanları öl
dürüp mallarını yağma etmekle geçimlerini sürdüren
bir boydan olan bir kimsenin başkalarını öldürüp mal
larını yağma etmeye karşı bir tiksinti duymuş olabile
ceğini düşünelim. Bu kimsenin bu duygusunun farkına
varabilmesi pek az olasılık taşır. Çünkü böyle bir duy
gu boyun öteki üyelerinin duygulanma biçimiyle uz-
laştınlamaz. Böyle uzlaşmaz duyguların farkına varıp
ayırdmda olmak bütün bütün yalnızlığa, toplum dışına
itilmek demek olacaktır. Bu nedenle de böyle bir tik
sinti duyan kimse bu duygusunun bilincine ulaşmasına
izin verecek yerde büyük bir olasılıkla kusmak gibi psi-
kosomatik bir belirti geliştirecektir.
Buna karşın bunun tersine tarımla uğraşan barı
sever bir boydan olan bir kimsede başka boylardan olan
ları öldürüp mallarını yağma etme konusunda bir içtepi
oluşabilir. Büyük olasılıkla o kimse böyle bir içtepinin
bilincine ulaşmasına izin vermeyecektir. Onun yerine
örneğin, çok ağır korku bunalımlarına kapılmak gibi
belirtiler geliştirebilecektir. İşte bir örnek daha : Bi
zim büyük şehirlerimizde bir giysiye büyük gereksinim
içinde olup da en ucuzunu bile alabilecek parası olma
52
Dostları ilə paylaş: |