8
ahlâkı bir ödev; ahlâkî ilkeleri de emir ve yasaklar olarak görür. Bu yüzden bu düşünceye
deontoloji; gerekçelendirme türüne ise “deontolojik gerekçelendirme” denir.
Deontolojik gerekçelendirme, ahlâkî inançları ve bunlara bağlı ödevlerimizi
belirleyecek karar alma yöntemi belirleme peşindedir.
ki türlü deontolojik
gerekçelendirmeden bahsedilebilir. Birincisi, içselci ya da tam deontolojidir. Bu düşünce,
ahlâkî inançların kendi başlarına bizi ahlâkî eyleme sevk etmeye yeterli olduğunu düşünür.
kincisi ise dışsalcılık ya da kısmî deontolojidir. Kısmî deontoloji, ahlâkı inanca dayandırma
konusunda içselcilerle uzlaşır; ancak gerekçelendirmenin kendi başına davranışa
yönlendirmesi konusunda farklı düşünür ve bunun için bazı haricî unsurlara ihtiyaç
olduğunu savunur. Haricî unsurlar, ahlâkın doğasına ait olmayan; ama bizi ahlâkî davranışa
motive eden unsurlardır. Bunlar, bireysel talepler ve arzular gibi duygusal nedenlerdir.
kinci bölümde yine farklı bir gerekçelendirme şekline temas edilir. Bu, duygu
temelli bir gerekçelendirmedir. Ahlâk, bazı duygularımızı tatmin etmeyi amaçlar. O halde
ahlâkî davranış, onu yaptığımızda kendisiyle mutlu olduğumuz veya acıdan korunduğumuz
davranışlardır. Ahlâk, bir takım sonuçları elde etme çabasıdır. Bu yaklaşıma da sonuççuluk
(consequentialism) denir; bu tür gerekçelendirmeye ise “sonuççu gerekçelendirme” adı
verilir. Bu tür gerekçelendirmenin bilinen iki şeklinden bahsetmek mümkündür: ahlâkî
duygu teorisi ve faydacılık. Sonuççu olarak nitelendirilen David Hume, Adam Smith (1723–
1790) ve J. Stuart Mill gibi düşünürler, liberal ilkelerin bir fayda veya mutluluk artırma
araçları olarak değerli olduklarını ve bu ilkelerin işlemesi için uygun bir yapılanmaya gerek
olduğunu savundular. Temelde bu yaklaşım, ahlâkî iyiliği hak ve doğruluğa önceleyen bir
zihin yapısına dayanıyordu.
17
Bu düşüncede gerekçelendirme, bir motivasyon sorunu olarak
karşımıza çıkar. Motivasyon sorunu, ahlâkî bir duyguyu geçerli yapan nedenlerin aynı
zamanda ahlâkî yargıya uygun davranmayı sağlayan nedenler olduğu ile ilgili bir
tartışmadır. Aslında her iki sonuççu teori de büyük oranda ortak yaklaşıma sahiptir. Onlar,
ahlâkta duygu ve değer temelli bir gerekçelendirmeye girişir; ancak onların hangi
duyguların ahlâkî olduğu ve bunların nasıl tespit edileceği konusunda bazı farklı
yaklaşımları vardır. kinci bölümde bunlara yer verilir.
Deontoloji ve sonuççuluk, liberal ilkelerin ahlâkî bir temeli olduğu fikrinde uzlaşır
ve bu ilkeleri, ahlâkî temel üzerinden gerekçelendirmeye girişir. Hem deontoloji hem de
sonuççuluk açısından bir ahlâk düşüncesinin liberal ilkelere önceliği vardır. Ancak liberal
düşünce içerisinde liberalizmin ahlâkî yönü konusunda kararsız olan veya ahlâkın liberal
ilkelere önceliğini zorunlu görmeyen bazı yaklaşımlar da vardır. “Çoğulcular” diye
isimlendirebileceğimiz Friedrich A. von Hayek (1899–1992), Karl Popper (1902–1994) ve
bu kitabında aynı zamanda “piyasa” eleştirisi yapar.
17
“ yi” ve “hak”kın birbirine önceliği konusunda bkz. Sandel, age., ss. 1, 3.
9
saiah Berlin gibi liberaller, liberal ilkeler için ahlâkî bir temelin zorunlu olmadığını
düşünürler. Yalnız onlar, liberal ilkelerin işlemesi için bu ilkeleri ortaya çıkaran geleneksel
ve ahlâkî süreçlerin çatışma olmaksızın bir düzen içerisinde bulunmasını ön koşul sayarlar.
Aynı şey, tersinden de mümkündür; düzenin devamı için liberal ilkeler birer araçtır. Onlar,
işlevlerinden dolayı değerlidir.
18
Bu yaklaşıma, “optimum ahlâk” ya da “ikinci en iyi ahlâkı”
da denebilir. Çünkü onlar, farklı ahlâkî düşünce ve yaklaşımların var olabileceği bir
toplumsal yapıyı önerirler ve bunun için de, bazı en az (minimal) sınırlamalara ihtiyaç
olduğunu ve bu sınırlamaların da bazı optimum kuralları ortaya çıkardığını düşünürler.
Liberal ilkeler, bu optimum kurallardır.
Optimum ahlâkın farklı bir türünü savunan liberal düşünürler de vardır. Ludwig
von Mises, Murray N. Rothbard (1926–1995), Henry Hazlitt ve Atilla Yayla, içinde sonuççu
ve deontolojik unsurlar taşıyan farklı bir yaklaşımla ahlâk ve liberalizm ilişkisine temas
ederler. Onlar, liberal ilkelere ahlâkî temel aramaktan ziyade bu ilkelerin her hangi bir
ahlâkî düşünce ile çatışma içinde olmadığını temele alan bir yaklaşım ortaya koyarlar.
Örneğin Mises ve Rothbard, liberal ilkelerle, özellikle piyasa düşüncesi ile ahlâkın ortak bir
eylem mantığına sahip olduğunu ileri sürerler ve bunların birbirine yakın durduklarını iddia
ederler.
19
Bu çalışma, liberalizm ve ahlâk ilişkisini bir zihin çözümlemesine dayalı olarak ele
alır. Bu yüzden liberal ahlâk teorileri üzerinde ayrıntılı bir tartışma yapılmamış ve onlar
bütün yönleri ile ele alınmamıştır. Bu çalışmaya böyle bir amacı da ilave ettiğimizde iki
sorunla karşılaşırız. Öncelikle konuyu bu şekilde ele almak, çalışmanın insicamını
bozacaktır; çünkü bir taraftan liberal ilkelerin gerisinde yatan zihin durumunu tasvir ederken
diğer taraftan bu ilkelerin tutarlılığını tartışmak ve eleştirisini yapmak, bir anda iki ayrı
uğraş gibi görünüyor. Liberal ahlâk düşüncesini konu alan yerli ve yabancı birçok eser
vardır. Her okuyucu, bu çalışmada ortaya koyulan bakış açısını bu eserleri okurken
sınayabilir. kinci olarak bu tür bir çaba, hacimli bir çalışmanın ortaya çıkmasını sağlayacak
ve belki de asıl konunun satırlar arasında kaybolmasına sebep olacaktır. Böyle bir durumla
karşılaşmamak için yakın dönemde ve günümüzde liberalizmin önemli temsilcileri sayılan
bazı düşünürlerin fikirlerine az yer verildi. Optimum ahlâk düşüncesini savunanlarla
Richard M. Hare (1919–2002), Shelly Kagan, Derek Parfit ve Thomas Nagel (d. 1937) gibi
önemli düşünürlerin bakış açısına fazla yer verilmedi. Ancak her okuyucu, buradaki bakış
açısını onların eserlerini okuduklarında sınama imkânına sahip olacaktır.
18
Friedrich A. von Hayek, Kanun Yasama Faaliyeti ve Özgürlük II: Sosyal Adalet Serabı, çev.: Mustafa
Erdoğan, Türkiye ş Bankası Kültür yay., 1995, ss. 44, 45, 52.
19
Ludwig von Mises, Human Action: A Treatise on Economics, William Hodge and Company Limited,
London, 1949, ss. 15, 92-5; Murray N. Rothbard, Man Economy and State ve Power and Market,
Ludwig von Mises Institute, Alabama, 2004, ss. 713, 1360-5.
Dostları ilə paylaş: |