5
kesimde büyük ölçüde Kartal Dağlarını takip ederek Türkiye-Suriye sınırında sona
erer.
Akdeniz bölgesinin Suriye ile olan sınırı, Hatay ilimizi kuĢatan Türkiye-Suriye
devlet sınırına tekabül etmektedir. Bu sınır 1939 yılında Antakya Protokolü ve Ankara
AndlaĢması hükümlerine göre çizilmiĢtir. Türkiye-Suriye sınırının toplam uzunluğu
877 km. olup, bu sınırın Hatay ili sınırına karĢılık gelen kısmı yaklaĢık 200 km.dir.
Hatay ilinin Suriye ile olan sınırı, Kurt Dağı’nın (814 m.) batı yamaçlarından
geçmektedir. Hassa-Reyhanlı doğusunda, kuzey-güney doğrultusunda uzanan sınır,
Reyhanlı doğusundan Asi Irmağı’na kadar olan kısımda doğu-batı doğrultusunu
kazanır. Bu kesimde ( Reyhanlı güneyinde ) ilk olarak Cilvegözü gümrük kapısı yer
almaktadır. Asi Irmağı boyunca kuzey-güney doğrultusunda seyreden sınır, büyük
kısmı Suriye’de kalan Ansariye Dağları’nın kuzey kesiminde (Akra Dağı’nda)
zikzaklar oluĢturarak batıya yönelmektedir. Altınözü ilçesi güneyinde Karbeyaz
gümrük kapısını geçtikten sonra zikzakların güneye doğru en fazla sokulanının
içerisinde Türkiye’nin güneydeki uc noktasını oluĢturan Yayladağı ilçesine bağlı
Topraktutan (Beysun) köyü yer almaktadır. Bu noktadan sonra batıya yönelen sınır,
Yayladağı gümrük kapısına uğrayarak Akdeniz kıyısında Güvercinkaya mevkiinde
son bulmaktadır.
7
Akdeniz bölgesi 1941 yılında Ankara’da toplanan I. Türk Coğrafya Kongresi
tarafından Antalya ve Adana bölümleri olmak üzere iki alt coğrafi bölgeye ayrılmıĢtır.
Eskiden bu iki bölümü ayıran coğrafi sınır, kıyıda Manavgat ile kuzeydoğuda Konya
iline bağlı Bozkır kasabası kuzeyinden geçen ÇarĢamba Çayı (ġimdi Apa Barajı )
arasında çizilen bir çizgi ile belirtilmekteydi. Ancak, yaptığımız araĢtırmalar ve
gözlemler bu sınırın iki coğrafi bölümü ayırmada isabetli bir özellik taĢımadığını
ortaya koymuĢtur. Çünkü, bu sınır Antalya Körfezini bütünüyle kuĢatan Antalya
ilinin idari alanını uygunsuz bir biçimde bölerek hem il bütünlüğünü hem de
körfezin bütünlüğünü bozmaktadır. Aynı zamanda bu sınır, Batı Toroslar’ın doğu
kanadını da orta kesimde biçimsiz bir Ģekilde ikiye bölerek jeomorfolojik
bütünlüğü bozmaktadır. Bilindiği üzere, coğrafi bölge ve bölüm ayrımında aynı
özelliklere sahip alanların bir araya getirilmesine özen gösterilmektedir. Oysa, burada
bu özelliklere hiç dikkat edilmeyerek hem coğrafi bütünlük hem de idari bütünlük
bozulmuĢtur. Adını Antalya ilimizden alan bu bölümün haklı olarak bütünüyle bu ilin
topraklarını içine alması gerekmektedir. Bu durum aynı zamanda istatistik verilerin
değerlendirilmesi sırasında da araĢtırıcılara kolaylık sağlamaktadır.
Bu nedenle Antalya ve Adana bölümleri arasındaki coğrafi sınır Ģuralardan
geçirilmiĢtir: Akdeniz kıyısında Antalya ve Ġçel illerini idari alan olarak birbirinden
ayıran il sınırıyla baĢlayan coğrafi bölüm sınırı, aynı zamanda doğal bir unsur olan
Kalederan Çayı ile de çakıĢmaktadır. Kuzeye doğru çıktıkça Antalya-Karaman ;
Konya-Karaman il sınırlarını izleyen bölüm sınırı Konya ilinin Güneysınır kasabası
güneyinde Özyurt Dağı’nda sona erer. Bu haliyle coğrafi bölüm sınırı ana hatlarıyla
doğal unsur olarak güneyde GazipaĢa-Anamur arasında yer alan Kalederan Çayı ile
baĢlayıp TaĢeli Platosu’nun ve Orta Toroslar’ın batı kesimini güney-kuzey
8
doğrultusunda izleyerek Özyurt Dağı’na eriĢmektedir. Söz konusu bu sınırın
batısında Antalya bölümü, doğusunda ise Adana bölümü yer almaktadır.
AKDENĠZ BÖLGESĠNĠN BAġLICA ÖZELLĠKLERĠ VE KOMġU
BÖLGELERLE KARġILAġTIRMASI
Bölgenin Akdeniz’e komĢu olması sebebiyle, kıyı kuĢağında 0-600 m. yükselti
basamağında; dağlık saha içerisinde yer alan kuytu alanlarda ve vadi boylarında ise
yüksekliğin 900 metreden fazla olmadığı yerlerde Akdeniz ikliminin karakteristik
özelliklerini görmek mümkündür. 1941 Birinci Coğrafya kongresinde, Akdeniz
ikliminin tam olarak görüldüğü alanlar ile karasallığın artmaya baĢladığı iç kuĢak
aĢağıdaki haritada içi maviye boyanmıĢ kesik çizgilerle birbirinden ayrılmıĢtır.
KıĢları serin ve yağıĢlı, yazları kurak ve sıcak geçen iklim koĢulları nedeniyle
belirttiğimiz bu alanlarda bitki hayatı kesintiye uğramadan devam etmektedir. Bu
nedenle sadece maki topluluğu içindeki yayvan yapraklı bitkiler kıĢın yapraklarını
dökerler. Maki topluluğu, iğne yapraklı Akdeniz ormanlarının (kızılçam
ormanlarının) tahrip edilmesi sonucu ortaya çıkmıĢ bir bitki formasyonu olup, insanın
içerisinde yürüyemediği sık ve gür, boyları 1-2 m. arasında değiĢen kısa boylu, bodur
yapılı, yaz kuraklığına uyum sağlamıĢ ağaççıklardan ve çalılardan oluĢmaktadır.
Kıyıdan 900 metrelere kadar olan alanda yayılan bu bitki topluluğunun arasında yer
yer insan tahribinden arta kalan kızılçam adacıklarına rastlanmaktadır. Özellikle kıĢı
sıcak geçen ortamlarda yayılma fırsatı bulan kızılçamların, Torosların güney
yamaçlarında 1200-1500 metrelere kadar çıktığı gözlenmektedir. Kızılçamlar aynı
yükselti basamağını yer yer meĢelerle paylaĢmaktadırlar. Bu metrenin üzerinde ise,
kızılçamların yerini karaçamlar, göknarlar ve sedirler almaktadır.
Sıcaklık ortalamalarının kıĢın bile sıfır derecenin üzerinde seyretmesi, bu
bölgemizde sıcaklıktan hoĢlanan tarım ürünlerinin (turunçgiller, muz, zeytin, pamuk
ve çeĢitli sebzelerin) yetiĢtirilmesine olanak sağlamıĢtır. Yaz mevsimindeki kuraklığı
giderecek sulama yapıldığı takdirde bu bölgede birden fazla ürün alınabilmektedir.
Orta Anadolu, Doğu Anadolu ve hatta Güneydoğu Anadolu bölgelerinde genelde
yılda bir ürün alınırken ve monokültür tarzında bir tarımsal faaliyet yaygın iken,