TüRKÇe ağiz araştirmalarinda bazi yöntem sorunlari nurettin demiR Özet



Yüklə 97,67 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix17.11.2017
ölçüsü97,67 Kb.
#10795


YAZ

SUMMER


2012

SAYI


NUMBER

4

SAYFA



PAGE

1-8


1

TÜRKÇE AĞIZ ARAŞTIRMALARINDA BAZI YÖNTEM SORUNLARI

Nurettin DEMİR

*

ÖZET

Yerel  varyantlarla  ilgili  çalışmalar Türk  dili araştırmalarında  önemli  bir  yere  sahiptir.

Türkiye  Türkolojisinin en  güçlü  olduğu  metin  neşriyle  ilgili  tartışmalar bir  tarafa  bırakılırsa,

Türkiye  kaynaklı  Türk  dili  çalışmalarında yöntem  konusu ihmal  edilmiştir. Diyalektoloji

alanında  ise  son  yıllarda  yöntemle  ilgili birkaç  araştırma  yapılmıştır, ancak  bunlarda dile

getirilen haklı eleştiriler yeni yayınlarda dikkate alınmamaktadır. Bu nedenle, yönteme ilişkin

daha  önce  üzerinde  durulmamış sorunları göstermek,  mevcut  yayınlarda ele  alınanları

vurgulamak ve bu konuda duyarlılığı arttırmak için yöntem üzerinde daha fazla durulmalıdır.

Bu  yazıda, genel  bir girişin  ardından ağız araştırmalarının gerekliliğine  değinilecektir.

Ardından bir  yöntem  sorunu  olarak yayınlarda görülen örnek  ve  inceleme  dağılımındaki

dengesizliğe  işaret  edilecektir. Sonra  ikinci  bir  yöntem  sorunu  olarak  ağız  araştırmalarında

eşzamanlı  ve  artzamanlı  inceleme  konusuna  odaklanılacak  ve ağız  araştırmalarında  önceliğin

eşzamanlı incelemelere verilmesi gerektiği öne çıkarılacaktır. Son olarak ağızlarda standarttan

sapan  biçimlere  köken  aranması  durumunda  standart  dilin  kaynak  alınamayacağı,  yöntemle

ilgili bir husus olarak gerekçeleriyle gösterilecektir.

Anahtar Kelimeler: Diyalektoloji, Yöntem, Eşzamanlı İnceleme, Artzamanlı İnceleme,

Türk Dili.



SOME METHODOLOGICAL PROBLEMS OF TURKISH DIALECTOLOGY

ABSTRACT

Research on regional varieties has a distinguished place in Turcology. But methodology

is  often  neglected in Turkish  language  studies,  except fruitful  discussion critical  text  editions

which  are  quite  common  in  Turkish  Turcology. On  the  other  hand,  there are  a  few studies

dealing  with methodology  in  dialectology recently. But issues  raised  in  these  studies  are

ignored mostly. Therefore, it is indispensable to bring up methodological discussions in order

to point out new approaches, mention previously discussed topics, and create awareness on the

issue.


In  this  paper, after a  general introduction I  will  emphasize the  importance  of

dialectology. Then I will discuss as basic problem a common tendency in Turkish dialectology

to give many samples without sufficient analyses. Additionally I will point out the problems by

using synchronic and diachronic analyses simultaneously in Turkish dialectology as a second

methodological  problem  and emphasize  the  priority  of  synchrony in  dialectology. Finally, it

will be explained why non-standard forms occurred in dialects could not be originated from the

standard language.

Keywords: Dialectology, methodology, synchrony, diachrony, Turkish language

*

Prof. Dr., Başkent Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara - TÜRKİYE, E-posta:



nurettindemir64@gmail.com.


YAZ

SUMMER


2012

SAYI


NUMBER

4

2



GİRİŞ

Türkiye  Türkolojisinde, metin  neşriyle  ilgili  verimli  tartışmaları  bir  tarafa  bırakırsak, ne

genel  olarak  Türk  dili  araştırmalarında  ne  de  ağız  araştırmalarında  yöntem  konusunda  bir  bilinç

oluşmuştur.  Yine  de son  zamanlarda ağız  araştırmalarında  yöntem  sorununa  değişik  açılardan

eğilen  çalışmalar  yayımlanmıştır  (Akar  2006,  Demir  2007,  Gülsevin  2010:  33-60,  Öçalan  2006).

Ancak  söz  konusu yazılar görmezden gelinmekte, yazılarda  eleştiri  konusu  yapılan sorunlar,  yeni

yayınlarda  tekrarlanmaktadır.  Bu  yüzden,  ne  yapıldığı  kadar  nasıl  yapıldığı  konusunda  da

bilinçlenmeyi artırmak için yöntemle ilgili konular üzerinde daha fazla durmak gerekmektedir.

Diyalektoloji,  bilimin  bütün  alanları  gibi  sonu  olmayan  araştırma  konuları  sunar.  Bu

konuları keşfetmek  ve  onlardan  yararlanmak,  yeni  çalışmalarla  alandaki  bilgileri  genişletmek  ve

güncellemek,  araştırmacıların  öncelikli  görevidir.  Ancak  her  yeni  yayın,  alanda  mutlak  bir  ileri

adım  anlamına  gelmez.  Yazarların  farklı  ilgileri,  yetenekleri,  beklentileri  yanında  yayınların  da

değişik amaçları, hedef kitleleri olduğu için böyle bir şeyi beklemek de gerekmez. Yine de ortaya

yeni  bilgi  koyma  amacı  güden  akademik  ağız  araştırmalarında  en  azından  araştırılan  konu  kadar,

konunun araştırılma biçimi ve araştırma sonuçlarının sunumu da önem taşır. Ne var ki diyalektoloji

yayınlarında  sıkça  üslup,  biçim,  iç  tutarlılık,  kaynak  kullanımı,  atıf  sistemi,  güncel  bilimsel

verilerle  uyum  gibi  önemli  bir  kısmı  araştırma  yöntemleriyle  doğrudan  ilgili  hususlarda  sorunlar

görülür.  Bu  sorunlar, zaman  zaman içeriği  tamamen  örtecek  boyuta ulaşır.  Araştırmacı  asıl  işinin

başlaması  gereken  yerde  çalışmayı  bitirdiği  için,  inceleme  bölümleri  bazen  incelemeden  çok,

incelenmeyi  bekleyen  örnek  yığınlarından  oluşur.  Öyle  ki  açıklamaya  yer  verilmeden  sayfalar

süren başlık ve örneklerden oluşan Türk dili çalışmalarıyla karşılaşılır.

Türkiye Türkolojisi araştırma  geleneğinde, başlangıç  dönemlerinde ulaşılan  niteliğin

sürdürülememesinin  farklı  nedenleri  vardır: Alanda  akademik  eleştiri  yokluğu,  Türk  dili

uzmanlarının  ders  yüklerinin ve  sosyal  sorumluluklarının  araştırmaya  vakit  bırakmaması,  alanın

içine  kapalı  yapısı,  yenilik  çabalarının  doğru  algılanmaması,  saygı  duyulan  bilim  adamlarından

farklı düşünmenin hoş görülmemesi veya kişisel bir saldırı olarak algılanması, genç akademisyen

adaylarının  kendi  düşüncelerini  rahatça  geliştirebilecekleri  özgür  araştırma  ortamlarının  eksikliği,

genç adayların  ciddi  bir  danışmanlık  alamaması gibi.  Bunların  her  biri ayrı  ayrı araştırma

konusudur. Önemli sorunlardan biri de yöntem konusunda olması gereken duyarlılığın eksikliğidir.

Aşağıda ağız araştırmalarına özgü bazı yöntem sorunları tartışılacaktır. Yazı, öncelikle ağız

araştırmasına  ilgi  duyan  genç  araştırmacılara  yol  gösterme,  ne  yapıldığı  kadar  nasıl  yapılması

gerektiği konusunda bir bilinç oluşturma amacını taşımaktadır. Ancak mevcut durumun sorumlusu

bu yazının öncelikli hedef kitlesi olan genç akademisyenler değildir; bu nedenle söylenenler aynı

zamanda, deneyimli  bilim  adamlarının  çalışmalarına  örtülü  bir  eleştiridir  ve alanın öncüsü

durumunda olanları da  doğrudan  ilgilendirmektedir. Dile  getirilecek  sorunlardan arınmış, nitelikli

yayınların  var  olduğunu  söylemeye  gerek  olmadığı  gibi  tek  bir  yayında  Türk  diyalektolojisinin

sorunlarının tümünü belirlemek ve çözmek de mümkün değildir. Bu nedenle, yazının çerçevesi de

göz önünde bulundurularak içerikle ilgili belli konulara odaklanılacaktır.

Ağız  araştırmaları  genel  dil  incelemeleriyle  sıkı  bir  ilişki  içindedir.  Diyalektolojideki

araştırmaların seviyesi, dil araştırmalarının genel seviyesiyle birebir paralellik gösterir. Bu nedenle

dile  getirilecek  hususların  bir  kısmını, başta metin  neşirlerinin  dil  inclemelerini  ve  lehçe

çalışmalarını da kapsayacak biçimde genellemek mümkündür. Başka bir ifade ile ağız araştırmaları

özelinde tartışılacak hususlar, Türk dili araştırmalarının geneli için de geçerlidir.



YAZ

SUMMER


2012

SAYI


NUMBER

4

3



Ağızları Niçin Araştırmalıyız?

Akademik  kurumlarda  çalışanları  yayın  yapmaya  sevk  eden  çeşitli  nedenler  vardır.  Hiç

şüphesiz  merak  bu  nedenlerin  en  başında  gelir,  en  azından  bilimin  özü  gereği merakın  en  başta

gelmesi beklenir. Ancak merak; bütün bilim dalları için geçerlidir, ağız araştırmalarına özgü ayırıcı

bir özellik değildir. Akademik kariyer için gerekli şartları sağlamak da araştırma yapmanın önemli

gerekçelerinden  bir  başkasıdır.  Ağız  araştırmalarının  doçentlik  öncesi unvanlar  için  yapılması  bir

ara  daha  sık  görülse  de  son  yıllarda  değişik  unvanları  taşıyan  akademisyen,  diyalektolojinin  ilgi

alanına  giren  konuları  çalışmaktadır.  Seçkin  bilim  adamlarının  araştırma  konularının  gençler

tarafından  daha  fazla  merak  edileceği  göz  önüne  getirilirse  bunun,  diyalektoloji  açısından  umut

verici olduğu söylenebilir.

Özel olarak ağızların neden araştırılması gerektiği başka bağlamlarda gerekçelendirilmeye

çalışıldığından, konu üzerinde burada ayrıntılı olarak durulmayacaktır (Demir 2009, 2010a, 2011,

2012). Adı geçen yayınlarda ağızların incelenmesi; sözlü aktarılan ve yok olma tehlikesi altındaki

bilgi  ve  kültürün  kayıt  altına  alınması,  ağızların  dil  incelemeleri  açısından  vazgeçilmez  oluşları,

kültürel  öğe  olarak  taşıdıkları  önem açısından ele  alınmaya  çalışılmıştır.  Elbette  toplum

katmanlarını  anlama,  dilde  çeşitlenmeyi  kavrama  gibi  daha  başka  ölçütlerle  daha  ayrıntılı  bir

gerekçelendirme yapılabilir, ancak bu makalenin asıl konusu bu değildir.

Çok Örnek – Az İnceleme

Bu  yazıda  vurgulanmak  istenen hususlardan  biri  çalışmalardaki  inceleme  ve  örnek

dağılımındaki  dengesizliktir. Yayınlara  bakıldığı  zaman  Türkiye  kaynaklı  dil  yazılarındaki çok

örnek - az  inceleme tarzı  bir yazma eğiliminin ağız  araştırmalarına  da hâkim  olduğunu  söylemek

yanlış olmayacaktır. Hatta bazı yazılarda inceleme olmadığı, başlıktan sonra örneklerin sıralandığı,

benzer yayınlara veya standart dildeki biçimlere göndermeyle yetinildiği de görülmektedir. Lehçe

çalışmalarında  ve  metin  neşirlerinde  de  benzer  araştırma  eğilimlerine  rastlandığından bunda

şaşılacak bir durum yoktur. Ne var ki bu yaklaşım aynı zamanda çok ciddi yöntem sorunlarını da

beraberinde getirmektedir. Her şeyden önce malzeme yığınları tek başlarına inceleme sayılamazlar.

Okuyucunun,  ne  işe  yaradığını  anlamakta  zorlandığı  malzeme  yığınlarına  değil,  malzemenin

incelenmesine,  bir  uzman  tarafından  kendisi  için  anlaşılır  duruma  getirilmesine  ihtiyacı  vardır.

Verilecek  örnekler,  yapılan  inceleme  ile  ortaya  konan  bulguları  destekler  nitelikte ve  nicelikte

olmalıdır. Amaç  örnekleri  sunmak  değil,  bir  sorunu  açıklamak  ve  bunu  örneklerle  desteklemek

olmalıdır.

Türk  dili  araştırmalarında  standart  dilde  kullanılan  biçimlerin  çok  iyi  bilindiği  varsayılır.

Ağızlarda  geçen  yapılar  standart  dilde  kullanılan  biçimlere  gönderme  yapılarak  açıklanır.  Ağıza

özgü  bir  yapının  standart  dilde  biçimce  karşılığı  varsa,  bu  neredeyse  kendiliğinden  anlaşılır  bir

durum  olarak  görülür.  Eğer  standart  dilde  biçimsel  karşılığı  yok  ise  bu  defa  “…  gibi”  veya  “…

yerine”  kullanılma  tarzı  açıklamalara  gidilir.  Oysa  standart  dildeki  her  tür  öğe  hakkında  daha

ayrıntılı  çalışmalarla  yeni  bilgiler  elde  etmek  mümkündür.  Çok  iyi  bilindiği  düşünülen  pek  çok

konuda,  özü  itibariyle  yanlış  olmasa  da son  derece  yüzeysel  bilgilere  sahip  olunduğundan

açıklamaların  tutarlılığı  örneklerle  sınanmaya  kalkıldığında  yetersizlikler  çok  açık  bir  biçimde

kendini gösterir. Ancak Türk dili uzmanları işlev üzerine değil, biçim üzerine yoğunlaşmakta, bir

yapıyı  ancak  standarttan  farklı  ise  ilgi  çekici  görmektedir.  Bunun  önemli  nedeni  ise Türkiye

Türkolojisinde “ne  var”  yanında  “ne  işe  yarıyor”  sorusunun  neredeyse  tamamen  göz  ardı

edilmesidir.



Dünü Anlamak İçin Bugünü Anlamak

Türk dili çalışmaları içerisinde çok özel ve seçkin bir öneme sahip olan ağız araştırmaları,

her  şeyden  önce  bugün,  gözümüzün  önünde  gerçekleşmekte  olan  olayları  anlamaya  çalışan,



YAZ

SUMMER


2012

SAYI


NUMBER

4

4



kendine özgü yöntemleri olan bir bilim dalıdır. Gözümüzün önündeki süreçleri anlamaya çalışmak

ise  süreçlerin  arka  planı  hakkında  yeterli  bilgiye  sahip  olmadığımız  dönemlerdeki  dil  gerçeğini

anlamaktan  daha  kolaydır.  Bugün;  dünün  sonucu,  yarının  sebebidir.  Bu  nedenle  bugün  var  olanı

anlamamız  büyük  bir  ihtimalle  benzer  gelişmeler  göstermiş  olan  geçmişi  daha  iyi  anlamamız

açısından  vazgeçilmezdir  (günümüz  ile  Eski  Anadolu  Türkçesi  arasında  paralellik  için  bk.  Demir

2010b).  Bu  yalın  gerçek,  dilcilik  için  de  geçerlidir.  Günümüzdeki  dil  durumu  geçmişteki

gelişmelerin  sonucu  olduğu  gibi  gelecekte  olacakların  da  nedenidir.  Bugünü  iyi  anlayabilirsek

geçmişte  olanları  daha  iyi  anlar,  geleceğe  dönük  daha  sağlıklı  öngörülerde  bulunabiliriz.  Ancak

günümüzdeki  dil  olaylarını  anlamaya  çalışırken  göz  önünde  bulundurulması  gereken  hususlar

vardır.  Bunların  başında,  dilbilimdeki  temel  ayrımlardan  biri  olan  artzamanlı-eşzamanlı  inceleme

ayrımı gelir.

Artzamanlı İnceleme – Eşzamanlı İnceleme

Türk  diliyle  ilgili  çalışmalarda  genel  olarak  görülen,  ama  ağız  çalışmalarında  ciddi  bir

sorun  haline  dönüşen  hususlardan  biri,  en  azından  Ferdinand  de  Saussure’ün  (1857-1913)

ölümünden  sonra  1916  yılında  basılan Cours  de  linguistique  générale (ed.  C.  Bally  and  A.

Sechehaye,  Lausanne - Paris:  Payot)  adlı,  Berke  Vardar  tarafından  1976  yılında Genel  Dilbilim

Dersleri (Ankara: TDK) başlığıyla Türkçeye de çevrilen eserinden beri dilbilimde temel bir ayrım

olan  artzamanlı  ve  eşzamanlı  inceleme  ayrımının  yapılmamasıdır.  Eşzamanlı  dil  incelemelerinde,

bir  dil  olgusunun  tarih  içinde  geçirdiği  süreçlere  değil,  belli  bir  zaman  dilimindeki  durumuna

bakılır.  Bir  olgu,  aynı  zaman  diliminde  kullanılan  verilerden  elde  edilen  ölçütler  yardımıyla

açıklanmaya çalışılır. Bu zaman diliminin uzunluğu değişik olabilir, ama bu yaklaşımda en azından

eski  biçimlerle  yeni  biçim  arasında  bir  karşılaştırma  yapılmaz,  dil  olguları  o  anda  olduğu

biçimleriyle  anlaşılmaya  ve  açıklanmaya  çalışılır.  Artzamanlı  incelemelerde  ise bir  dil  olgusunun

farklı zaman dilimlerindeki görünümleri arasında karşılaştırma yapma, dil olgularının zaman içinde

geçirdiği  değişimleri  ortaya  koyma  esastır.  Eşzamanlı  bir  inceleme  artzamanlı  bilgiye  ihtiyaç

duymaz;  buna  karşılık  farklı  dönemlerden  eşzamanlı  bilgi  olması  durumunda  yapılabildiği  için

artzamanlı inceleme değişik dönemlerle ilgili eşzamanlı incelemeler sonucu elde edilecek bilgileri

gerektirir.  Artzamanlı  incelemede  farklı  dönemlere  ait  eşzamanlı  incelemelerle  elde  edilen

bilgilerin  karşılaştırılmasıyla, bir  dil  öğesinin  zaman  içinde  ne  gibi  değişmeler  gösterdiği  ortaya

konur. Artzamanlı inceleme yazılı geleneği olan diller için alışılmış olmakla birlikte yazılı geleneği

olmayan  diller,  eski  dönemlerinden  kalma  dil  verisi  olmadığından,  ancak  eşzamanlı  olarak

incelenebilir.

Söylenenleri  örneklendirmek  gerekirse sarı sözcüğünün  özelliklerini  eşzamanlı  olarak

incelemek  için  sadece  sözcüğe  sahip  olmamız  yeterlidir;  sözcüğün  eskiden  nasıl  olduğu,  bugüne

gelinceye kadar ne gibi değişiklikler geçirdiği önemli değildir. Sözcükteki fonemler ve parçalarüstü

öğeler  gibi  özellikleri  çeşitli  ölçütleri  kullanmak  ve  karşılaştırmalar  yapmak  suretiyle  belirleriz:



s-a-r-ı,  saRI. Artzamanlı  incelemede  ise  Türk  dilinin  yazılı  kaynaklarla  takip  edilebilen

dönemlerinde  geçirmiş  olduğu  değişmeleri  görmek  için  sözcüğün  belgelenebilen  ilk  örneğinden

itibaren kaynaklarda geçen biçimlerine bakar ve yapısının zaman içinde nasıl değiştiğini belirleriz:

ET sarıg > EAT saru > TT sarı. Ayrıca en eski biçimin nasıl olması gerektiğini ağızlardan, kardeş

dillerdeki gelişmelerden, yazılı kaynaklardaki verilerden ve başka dillere alıntılanmış biçimlerden

hareketle  kurgulamak  mümkündür.  Kaynaklarda  geçmeyen,  kurgulanmış  biçimler  bilindiği  üzere

sözcüğün başına konan bir yıldız işaretiyle gösterilir: *sarıg.

Yukarıda verilen sözcükte /a/ ve /ı/ olmak üzere iki ünlü fonem, /s/ ve /r/ olmak üzere iki

ünsüz  fonem  olduğunu  eşzamanlı  incelemeyle  belirleyebiliriz.  Bu  fonemlerin  niteliklerini  ayrıca

tanımlayabilir,  başka  fonemlerle  karşılaştırmalar  yapabiliriz.  Sözcüğün  ikinci  hecesinin  vurgulu

olduğunu  da  tespit  edebiliriz.  Sözcüğün  ek  alması  durumunda  nasıl  davrandığını  da  metin  içinde



YAZ

SUMMER


2012

SAYI


NUMBER

4

5



kullanımlarına bakarak belirlemek mümkündür. Örnek olarak sözcüğe iyilik üçüncü kişi ekinin –sı,

yönelme  ekinin –ya biçiminde  ekleneceğini  belirleyebiliriz. Aynı  sözcüğe  artzamanlı  açıdan

bakacak  olursak  parçalanabilen  fonemlerle  ilgili  eşzamanlı  incelemeyle  elde  edilen  bilgileri

artzamanlı  dönemler  için  de  belirleyebildiğimiz  gibi  en  eski  biçimde  sonda  bir  /g/  fonemi

bulunduğunu da görürüz. Bu fonem bir sonraki karşılaştırma basamağında kaybolmuş, sözcük saru

biçimine dönüşmüştür. /g/ foneminin düşmesi, sıkça sondaki ünlünün yuvarlaklaşma nedeni olarak

görülür.  Bu  düşmenin  tek  izinin  yuvarlaklaşma  değil,  aynı  zamanda  uzama  da  olabileceğini

günümüzdeki benzer süreçler göstermektedir, ama kaynaklardan hareketle bunu belirlemek güçtür.

Yine daha sonraki dönemlerde sözcükte düzlük yuvarlaklık uyumunun geliştiğini, başka alfabelerle

yazılmış metinlerden hareketle belirleyebiliriz. Bunun sonucunda yukarıda ortaya konulan gelişme

aşamaları  ortaya  çıkmaktadır.  Ancak  bu  gelişme  düz  bir  çizgi  halinde  değildir.  Gerek  tarihi

metinlerdeki  veriler  gerekse  günümüzdeki  dil  durumu,  farklı  biçimlerin bir  müddet varlıklarını

yanyana sürdürdüklerini göstermektedir. Nitekim günümüz ağızlarında sarı yanında saru biçimi de

kullanılmaktadır.



Diyalektolojide Eşzamanlı İncelemenin Önceliği

Söylenenleri  ağız  araştırmalarına  uyarlayacak  olursak, yazılı  geleneği  olmayan, belli  bir

zaman dilimindeki bir yerel konuşma biçimini inceleme amacını taşıdığı için ağız araştırmalarının

her şeyden önce eşzamanlı yapılması gerekir. Elbette artzamanlı ağız incelemeleri de mümkündür,

ama dilin yerel, sözlü varyantlarını inceleyen ağız araştırmalarının eşzamanlı yönü önceliklidir. Bir

ağız araştırması ile sonuçta, tıpkı yazısı olmayan diller gibi bir yerel konuşma biçiminden belli bir

zaman  diliminde  elde  edilen veriler incelenmektedir. Bu  veriler konuşurların  yirmi  dört  saatini

gözlemek  mümkün olmadığı için doğası gereği sınırlıdır. Ne var ki öncelikle metin neşri ağırlıklı

filoloji geleneğinin hâkim  olduğu geleneksel Türkiye Türkolojisinde eşzamanlı incelemeler değil,

incelenen  metinde  geçen  dil  öğelerini  eski  dönemlerdeki  biçimleriyle  karşılaştırma  ve

karşılaştırılan ögelerin gelişme aşamalarını gösterme esastır. Bu sırada kaynak olarak iki dönemin

baskın  bir  ağırlığı  olduğu  görülür:  Eski  Türkçe  (daha  çok  Uygurca  öncesi)  ve  Eski  Anadolu

Türkçesi.  Arada  eski  Uygurca  ve günümüzdeki  pek  çok  ses  olayının  sonuçlanmış  olduğu

Osmanlıcanın atlanması da nadir görülen bir durum değildir. Bu gelenekte yetişen araştırmacıların

aynı yaklaşımı ağız çalışmalarına da yansıttıkları görülmektedir. Metin incelemelerinde olduğu gibi

ağız  incelemelerinde  de  ele  alınan  bir  öğe, Eski  Türkçe  >Eski  Anadolu  Türkçesi  (>  Standart



Türkçe)  >  ağız

biçiminde  açıklanmaya  çalışılmaktadır.  Bu  yaklaşım  sonucunda  ağız

araştırmalarında olması gereken ile geleneksel araştırma yöntemlerinden alışılmış olan arasında bir

çatışma çıkmaktadır.

Ağızlardaki  biçimleri  oldukları  halleriyle  anlamaya  ve  açıklamaya  çalışmak  yerine  eski

dönemlerdeki  biçimlerden  getirme  denemesinde  ortaya  çıkan  en  ciddi  sorun,  ağızların  yazı

geleneklerinin  doğrudan  devamı  olup  olmadıkları  konusundaki  belirsizliktir.  Gerçekten  de

günümüzdeki  bir ağzın,  yazı  dilinin oluştuğu  merkezlerin dışında  kalmış  olma  ihtimali  yüksektir.

Bu  durumda,  karşılaştırmanın  temeli  sorunludur.  En  azından  araştırmacıların  bu  konuda  bir

açıklama  olmaksızın  doğrudan  eski  dönemlerle  karşılaştırma  yapmayı  tercih  etmeleri  yöntem

açısından  gözden  geçirilmesi  gereken  bir  husustur. Yine  ağızlarda  daha  eski  bir  basamağın

korunmuş olma ihtimali de gözardı edilebilmektedir.



Standart Dil > Ağız Gelişmesinin Yanlışlığı

Ağızların  standart  dilin  bozulmuş  biçimleri değil,  kendine  özgü  sistemleri  olan  yapılar

olduğu anlayışı, ağız araştırmacılarının da göz ardı edebildiği bir husustur. Ağızlardaki standarttan

farklı  biçimleri  “daha  asli”,  “daha  doğru”  bir  biçimin  bozulmuş  hali  olarak  görme  eğilimindeki

Türk dili araştırmacıları veya ağızlar hakkında yazan batı filolojisi uzmanları, kaynak biçim olarak

sadece eski dönemleri değil, şaşırtıcı biçimde standart dili de kullanabilmektedir.




YAZ

SUMMER


2012

SAYI


NUMBER

4

6



Çalışmaların  önemli  bir  kısmında  ses  olayları ve  eklerin  yapılarında  ve  işlevlerindeki

değişiklikler başta olmak üzere ağızlara özgü dil ögeleri İstanbul Türkçesine dayanan standart dil

esas  alınarak  açıklanmaktadır.  Zaman  zaman  eski  dönemlerden  İstanbul  Türkçesine,  İstanbul

Türkçesinden  ağızlara  bir  gelişme  çizgisinin  izlendiği  de  görülmektedir: Eski  Türkçe  >  Eski



Anadolu Türkçesi > Standart Dil > Ağızlar. Hatta, işaret edildiği gibi, ağızlarda korunmuş eskicil

öğeler  bile  standart  dilden  gelişmiş  sayılabilmektedir: saña  <  sana,  gözel  <  güzel,  buni  <  bunu.

Oysa gelişme tam tersi yönde, saña > sana, gözel > güzel, bunı/buni > bunu biçiminde olmuştur.

Artzamanlı bilgi, gelişmenin tam tersi yönde olduğunu, standart dildeki biçimlerin yeni olduklarını

açıkça  gösterir.  Ağızların  standart  dilin  bozulmuş  biçimleri  olduğu  gibi  temelsiz  bir  anlayışın da

yansıması olan bu açıklama biçimi yanlıştır.

Ağız  araştırmalarında  eşzamanlı  incelemeler  öncelikli  olmakla  birlikte,  karşılaştırma

yapmak  isteyen  araştırmacının  sadece  eşzamanlı  ve  artzamanlı  inceleme  yöntemleri  hakkında

bilinçli  olması  değil,  aynı zamanda  Türkçenin tarihi  dönemleri  hakkında  artzamanlı  bilgiye  sahip

olması  da  beklenir.  Araştırmacı  sadece  standart  dildeki  ve  ağızdaki  biçimleri  tanıdığı,  ama

gelişmenin yönü hakkında bilgi sahibi olmadığı zaman ağız varyantını, standardın değişmiş biçimi

olarak  görme  eğiliminde  olmaktadır  ki  bunun  sonucunda  işaret  edilen  hatalı  açıklamalar  ortaya

çıkmaktadır.

Ağızlarda  standart  yoluyla yenileşmelerin  olabileceğini  elbette  göz  ardı  etmemek  gerekir.

Özellikle  standart  dilin  etki  kanallarının  arttığı  günümüzde,  doğrudan  ağızların  etkisiyle  ortaya

çıkmış  yeni  biçimler  görülebilir.  Ancak  bu,  genele  yayılan  bir  durum  değildir.  Standart  varyantın

etkisiyle  ortaya  çıkmış  yeni  biçimlerin  açıklanması,  hem  ağız  biçimi  hem  de  standart  biçim

bilindiği için daha kolaydır. Örnek olarak şimdiki zamanı –iye biçiminde düz ünlülü olan bir ağızda



–yor biçimine  rastlanması,  standart  Türkçenin  etkisini  gösterir,  ama –iye biçiminin  standart

dildekinin  bozulmuş  biçimi  olduğunu  göstermez  (şimdiki  zaman  eklerinin  kökeni  hakkında  bk.

Johanson 2009). Benzer biçimde Alanya'nın doğusunda yer alan köylerde temel şimdiki zaman eki

-Ayörü(r), merkez ve kuzeydeki köylerde ise -Xyoru(r) biçimindedir. Doğuda kalan ağızlarda, belli

konuşurlarda  standart  söyleyişe  yakın  biçimlerin  görülmesi  standart  Türkçenin  etkisiyledir  (bk.

Demir  1999).  Ama  ağızlardaki  pek  çok  öğenin  standart  Türkçede  doğrudan  bir  karşılığı  yoktur.

Standart  dilde  karşılığı  olmayan  öğeler  “...  gibi  kullanılmaktadır”  şeklinde  standart  biçime

gönderme  yapılarak  açıklanır.  Bu  yapılırken  açıklanan  öğenin  standart  dildeki  ile  işlevce

örtüşmeyebileceği  veya  standart  dildekinin  de  iyi  bilinmiyor  olabileceği  gerçeği de yine göz  ardı

edilir.

Ağız özelliklerini standart dilden hareketle açıklamada yanlış olan nedir? Standart biçimler



açıklamalarda  neden  kaynak  olarak  kullanılamaz?  Bunun  cevabı  aslında  son  derece  basittir.

Standart  varyant  da  diğer yerel  varyantlar  gibi  bir ağza  dayanmaktadır  ve  kronolojik  olarak  yerel

ağızlarla aynı zaman diliminde var olmaktadır. Ağızlar, 20. yüzyılın ürünü olan İstanbul merkezli

standart  dille  aynı  dil  sistemi  içinde  yer  almakla  birlikte  ondan  daha  genç  değil,  onunla  aynı

yaştadırlar (bk. Demir 2010c). Standart varyantın yazı dili olarak diğer ağız bölgelerine yayılması

daha  önce  başlamış  olsa  bile,  bir konuşma  dili  olarak  kabul  görmesi  ancak şehirleşme  yanında

iletişim  ve  ulaşım  imkânlarının  artmasıyla,  son  otuz  yılda mümkün  olmuştur.  Standart  dilin

konuşma dili olarak yaygınlaşmasının en etkili aracı televizyondur. Ancak bütün etki kanallarına ve

ağızları  yok  etme  çabalarına  rağmen,  İstanbul  Türkçesinin  konuşma  dili  olarak  pek  çok  ağız

bölgesine  girmediğini veya  giremediğini  söylemek  de  yanlış  olmayacaktır.  Nitekim  pek  çok

bölgede  baskın  biçim  olarak  kullanılıyor  ve  gelecek  kuşaklara  hala  aktarılıyor  oluşları,  ağızların

yerel  konuşma  biçimleri olarak  İstanbul  Türkçesine günümüzde  de  belli  bir üstünlüğü  olduğunu

açıkça göstermektedir.



YAZ

SUMMER


2012

SAYI


NUMBER

4

7



Ağızlardaki  yabancı  kelimeler  açıklanırken  de  karşılaştırma  temelinde  benzer  sorunlar

görülür. Yabancı kökenli sözcüklerin  açıklanmasında kaynak  dil  >  standart  dil  >  ağız biçiminde

bir gelişme  var  sayılır. Bu  açıklama  tarzı,  geleneksel  inceleme  yöntemlerindeki  alışkanlıklar

nedeniyle Arapça ve Farsça sözcükler için daha da alışılmıştır. Ancak özellikle Arapça ve Farsça

ile  yakın  komşuluğu  olan  ağızların  bu  dillerden  kopyalanmış  sözcükleri  doğrudan  kaynak  dilden

almış olma ihtimalleri çok daha yüksektir. En azından çoğu zaman gelişmenin gerçekten İstanbul

Türkçesi  üzerinden  olduğunu  gösteren  bir  belge  bulunmaz.  Sözcüklerin  doğrudan  kaynak  dilden

alınmaları  durumunda  da  standart  biçimden  değil  de  kaynak  dilin  bir  ağzından  alınmış  olmaları

daha akla  yakındır.  Böylesi  durumlarda  yapılabilecek  en  iyi  şey  komşuluk  ilişkisinde  olunan

kaynak  dilin  ağızlarındaki  duruma  bakmaktır.  Ama  ilgili  ağızlar  hakkındaki  araştırmaların

yetersizliği  nedeniyle  çoğu durumda  asıl  kaynağı  bulma  ihtimali düşüktür.  Bu  durumda  da

eşzamanlı  bir  incelemenin,  sözcüğe  araştırılan  ağızda  kullanıldığı  biçimiyle  bakmanın  önceliği

vardır.

Yabancı  kökenli  sözcükleri İstanbul  Türkçesi  üzerinden  getirme  denemesinde,  ağızlarda



korunmuş  asli  biçimler,  Türkçe  sözcüklerde  olduğu  gibi,  yanlış  anlaşılmaktadır.  Örnek  olarak

ağızda rastlanacak heviç sözcüğü havuç'dan getirilebilmektedir. Ancak gelişmenin böyle olduğunu

gösteren  bir  belge  yoktur.  Ayrıca heviç sözcüğünde  standart  dildeki  artdamaksılaşmanın  izine

rastlanmaz.  Tersine  orijinal  biçimde  ikinci  hecede  yer  alan  öndamak  ünlüsünün  gerileyici

benzeşme  ile  kendinden  önceki  heceyi  de  öndamaksılaştırdığı  görülür.  Benzer  biçimde  düzleşme

örneği  olarak hamir/hamır  <  hamur biçiminde  bir  açıklama  da, ağız  biçimleri  asıl  biçime  daha

yakın olduğu için yanlıştır.

Benzer sorunlar Batı dillerinden alınan sözcüklerde de görülür. Yabancı dillerden, örneğin

Fransızcadan  alınmış  bir  kelimenin  asli  biçimini  ilgili  ağzın  tanıyıp  tanımadığı,  sözcüğün  hangi

kanalla  ağza  ulaştığı  çoğu  zaman  belirsizdir. Türkçeyle  doğrudan  komşuluk  ilişkisi  bulunmayan

dillerden  alınanlar  başta  olmak  üzere Batı dilleri kaynaklı  sözcüklerin  bir  kısmının İstanbul

Türkçesi  üzerinden  ağızlara  ulaşma  ihtimali  yüksektir,  ancak  çoğu  durumda  gelişme  aşamalarını

gösterecek  veriler  yetersizdir. Buna  karşılık Yunanca  sözcüklerin  İstanbul  üzerinden  değilde

doğrudan kaynak dilden ağızlara ulaşma ihtimali daha yüksektir. Bu nedenle ağız araştımalarında

yabancı  sözcüklerle  ilgili  hüküm  verilirken  bu  araştırmacıların  ortaya  çıkabilecek  sorunların

farkında olması ve değerlendirmesini ona göre yapması gerekir.



Sonuç

Bu  yazıda  ağız  araştırmalarında  yöntem  konusunda  bir  bilinç  oluşturmak  için  örnek  ve

açıklama  dengesizliğine  işaret  edilerek  akademik  çalışmaların  örnek  yığınlarından  değil,

incelemeden ve incelemeyi ispat edecek örneklerden oluşması gerektiği konusu vurgulandı. Daha

sonra  günümüzdeki  dil  durumunu  anlamanın  aynı  zamanda  eski  dönemlerdeki  dil  durumunu

anlamak  için  vazgeçilmez  olduğu  konusuna  işaret  edildi.  Çalışmanın  önemli  bir  kısmı  ise  ağız

araştırmalarında  görülen  dil  ögelerinin  kökenini  açıklama  konusundaki  soruna  odaklanıldı. Ağız

araştırmalarının  öncelikle  eşzamanlı  yapılması  gereken  incelemeler  olduğu yazıda vurgulandı.

Ayrıca  yayınlarda  sıkça  görülen  ağız  özelliklerini  standart  dilden  hareketle  veya  standart  dildeki

karşılıklarına gönderme  ile  açıklama  denemesinden  kaynaklanan  sorunlara  işaret  edildi  ve  bu

açıklama yolunun yanlışlığı gösterildi.

Makaleyle ortaya konulmaya çalışılan en önemli sonuç, ağızların kendi içlerinde bir sistem

olarak  anlaşılmaya  ve  açıklanmaya  çalışılması  gerçeğidir.  Yöntemle  ilgili  konuların  daha  da

ayrıntılandırılması  ve  Türk  dili  incelemelerinin  genelinde  olduğu  gibi  ağız  araştırmalarında  da

görülen  yöntem  zaaflarının  giderilmesi  için  bir  bilinç  oluşturulması  Türk  dili  araştırmalarının

gelişmesi için vazgeçilmez bir husustur.




YAZ

SUMMER


2012

SAYI


NUMBER

4

8



KAYNAKLAR

AKAR, Ali (2006), “Ağız Araştırmalarında Yöntem Sorunları”, Turkish Studies 1/2, s. 41-

53.

DEMİR,  Nurettin  (1999),  “Alanya  Ağızlarında  Şimdiki  Zaman  Ekinin  Varyantları”, İlmi



Araştırmalar 7, s. 57 -64.

__________ (2007), “Ağız Araştırmalarında Yöntem Sorunu”, II. Kayseri ve Yöresi Kültür,



Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni, BildirilerKayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, s. 63-72.

__________ (2009), “Ağız Dokümantasyonu Niçin Gereklidir?”, Türkiye Türkçesi Ağızları



Çalıştayı Bildirileri, 25-30 Mart 2008, Ankara: TDK, s. 183-192.

__________ (2010a), “Yerel Sözvarlığının Belgelenmesi: Ankara Örneği”, Türkiye’de ve



Dünya’da Sözlük Yazımı ve Araştırmaları Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri, İstanbul:

Kubbealtı, s. 416–424.

__________ (2010b), “Yabancı  Kelimeler  ve  Yazım  Sorunları, Tarihi  Dönemler  ve

Günümüzdeki Durum Hakkında Gözlemler”, Türk Dil Kurumu 75. Dil Bayramı, Ankara:

TDK, s. 218-228.

__________ (2010c), “1923-1938 Arasında Türk Dili”. Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü,

Atatürk Dönemi. 1920-1938. Ed. Osman Horata vd. Cilt 2. Ankara: AKM: 871-896.

__________ (2011), “Ağızlar  Nerelerde  Kullanılır?”  38.  ICANAS,  10-15  Eylül  2007-



Ankara/Türkiye.  Bildiriler:  Dil  Bilimi,  Dil  Bilgisi,  Dil  Eğitimi, Ankara:  AKDTYK, s.

2204-2211.

__________ (2012), Ankara Örneğinde Ağızların Belgelenmesi, TDK, Ankara, [baskıda]

GÜLSEVİN,  Gürer  (2010),  Yaşayan  ve  Tarihî  Türkiye  Türkçesi  Ağızları,  İstanbul:  Özel

Kitaplar.

ÖÇALAN,  Muharrem  (2006),  "Ağız  Araştırmalarında  Bilişim  Teknolojilerinin

Kullanılması ve Ağız Tezleri İçin Yenilik Önerileri", Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Dergisi 20/1, s. 169-188.

JOHANSON,  Lars  (2009),  “Türk Dillerinde  Odaksıl  Şimdiki  Zaman  İşaretleyicisi ve



Kıbrıs Türkçesinde Eksikliği”, Bilig 49, s. 93-100.

Yüklə 97,67 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə