Peleponnes Harbinden sonra Yunanistan ve Anadolu’nun durumu



Yüklə 214,36 Kb.
səhifə1/3
tarix29.05.2018
ölçüsü214,36 Kb.
#46507
  1   2   3

Önsöz

Bu seminerimde amacım İskender’in Anadolu ve Ön-Asya ülkerine yaptığı seferleri genel hatlarıyla anlatmaktır Bu seferlerden önceki ve sonraki durumlara konunun havada kalmaması için biraz değindim. Ancak özellikle Doğu ülkeri ve Hindistan’a yapılan seferler konusunda bunun çok yetersiz olduğu kanaatindeyim.

Bu konuyu hakkında pek fazla bir şey bilmediğim Klasik Dönem sonrası Yunanistan’ın durumu ve Pers İmparatorluğunun nasıl ortadan kalktığını daha iyi öğrenebilmek için aldım. Konunun çok geniş olması yüzünden seminer, konuların dağılım bakımdan biraz dengesiz oldu.

Bu semineri yazmamda beni devamlı motive eden ve kaynak bulmamda yardımcı olan Sayın Prof. Dr. Kutlu Emre’ye, İngilizce çevirileri yapmamda bana yarımcı olan ve hatta çoğunu kendi yapan annem Dilek Kayran’a, bazı kaynaklardaki, bazı eski türkçe bölümleri ise günümüz türkçesiyle yeniden yazan babam Erdinç Kayran’a ve tez konumu değiştirmeme izin vererek beni büyük bir külfetten kurtaran hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Zeynep Öğün’e teşşekkür ederim.



İçindekiler

Önsöz 1


İçindekiler 2

Giriş 3


I. Peleponnes Harbinden sonra Yunanistan ve Anadolu’nun durumu 4

II. Makedonya Krallığı ve Filip II

1. Makedonya Krallığı 7

2. Filip II 7

III. İskender’in Büyütülüşü ve Kişiliği

IV. İskender’in Ordusu, Harp Düzeni, Tahta Geçişi ve İlk İcraatları 10

1. Ordunun donanımı, hareketi, ikmali ve Harb Düzeni

a. İskender’in ordusu 10

b. İskender’in Harb düzeni 14

2. İskender’in tahta geçişi ve ilk icraatları 15

V. Ön-Asya Seferi 19

1. Asya Seferi Öncesi İki tarafın Kuvvetleri ve Pers Krallığının Durumu 19

2. Anadolu ve Doğu Akdeniz Ülkelerinin Zaptı 21

3. Ön Asya Ülkelerinin Ele Geçirilmesi 29

VI. Doğu İran, Orta Asya ve Hindistan Seferleri, Geri dönüş ve İskender’in ölümü 33

VII. Sonuç: İskender’in Eseri 36

Biblioyografya 38

Haritalar 39



Giriş
Bu seminer genel anlamda İskender’in Andolu ve Ön-Asya ülkeri üzerine yaptığı seferi kapsamaktadır. İskender öncesi Yunanistan ve Anadolu’nun siyasi durumuna kısaca değinilerek Filip II dönemi kısaca özetlenmiştir. Bundan sonra İskender’in büyütülüşü, gençliği kısaca anlatılmış ve ilk tahta çıktığı zaman yaptığı icraatlara değinilmiştir. Daha sonra Andolu ve Ön-Asya ülkeri üzerine yapılan seferler anlatılmış ve doğu seferi ile Hindistan seferine kısaca değinilerek İskender’in hayatı boyunca başardığı işlerden söz edilmiştir. Tez yazılırken savaşların nasıl olup bittiğinden daha çok bu savaşların nedenleri, devlerlet ve insanlar üzerindeki siyasi, ekonmik ve sosyolojik etkilerine değinilmiştir.

Konu çok geniş olduğu için bu konudaki kaynakların da çok sayıda fakat çok geniş oldukları görülmüş bu yüzden yararlanılan kaynakalr çok çeşitli olamamıştır. Bu konu her ne kadar “bilinen” bir konu olsa bile türkçe kaynak bulmakta problemlerle karşılaşılmıştır.

Teknik konular dışında tarihi olayların yazılmasında Drosen’in dört ciltlik “Büyük İskender” adlı eserinden ve Arif Müfid Mansel’in “Ege ve Yunan Tarihi” adlı eserinden bolca yararlanılmıştır. Bunun nedeni bu konudaki bulunabilen ve en rahat anlaşılabilen türkçe kaynaklar olmalarıdır.

I.Peleponnes Harbinden sonra Yunanistan ve Anadolu’nun durumu

Peleponnes harbi Yunan devletlerinin bir şehir hemogonyası altında birleşmesini önlemek isteyen devletlerin zaferiyle sona ermişti. 1 Bu savaşın sonucunda Atina tüm olumsuz çabalara karşın hala müstakil bir devlet olmaya devam ediyordu.

Isparta ise büyük bir donanmaya sahipti ve bu donanmayla yunanistanda refahı sağlayabiliridi ancak bunun için de adama dolayısıyla paraya ihtiyacı vardı. Bu parayı ancak Persler verebilirdi. Zaten Peleponnes haribi de Ispartalıların Perslerden aldıkları maddi destek sonuuc kazanılmıştı ancak buna karşılık Persler batı ege kıyılarını hegamonyları altına almışlardı.

Böylece Pers İmparatorluğu, kendi iç zayıflıklarına karşın, Yunan tarihinde belirleyici güç haline geldi. Buna karşın Isparta Pers müttefikiyle çok geçmeden bozuştu çünkü Prens Cyrus'un kardeşi Artaxerxeses'e karşı onbinlerle yürüyüşünü gizlice desteklemişti. Resmi söyleme göre Isparta, bu işe karıştıkları için cezalandırılacak olan Küçük Asyadaki Yunanlıları korumak amacıyla Perslere kılıç çekmiş oluyordu. Ancak Ispartalıların milliyetçi duyguları inandırıcı olamıyor, çünkü daha önce bu şehirleri Perslere soğukkanlılıkla teslim etmişlerdi; asıl amaçları büyük Lysander'i kullanarak Küçük Asya'da kazandıkları gücü korumaktı; ayrıca da, artık Yunanistana hakim oldukları için, “Pers işbirlikçisi” sıfatından biraz kurtulmak istemiş olabilirler. 2

Böylece Ispartalılar Perslerle savaşırken Thebai, Atina, Korint ve Argos yeni bir koalisyon altında birleştiler. Sonuçta Ispartalılar geri dönerek bu yeni müttefikleriyle savaşmak zorunda kaldılar. Böylece Pers altınları tekrar devreye girdi ancak bu sefer Atina ve müttefiklerinin yanında. 394 yılında Atina ve müttefiklerinin zaferiyle savaş son buldu. Böylece Isparta deniz gücü kırılmış oldu.

Atina'nın yeniden yükselmesi Atinalılara Kıbrıs Prensi Euagoras'ın ve Mısır'ın Perslere karşı ayaklanmasını desteklemek için cesaret verdi. Bu da Ispartalıların yeniden Perslere yanaşmasına yol açtı ve 386’da, Antalcidas anlaşması diye de bilinen Kral Barışı’nın yapılmasıyla sonuçlandı(386). Bu barışın şartlarına göre Anadolu’daki bütün yunan şehirleri Klozomenai ve kıbrısla beraber Perslere bırakılacak ve diğer bütün yunan şehirleri otonom olarak kalacaklardı. Yalnızca Lemnos İmbros ve Skinos Atinaya tabii olacakttı. Bu şartlara boyun eğmeyenlerin üzerine diğer yunan devletleriyle birlikte, kral, ordusu ve donanmasıyla birlikte yürüyecekti. 3

İşte böylece Persler Yunan devletlerini egemenlik altına almış oluyorlar ve otonominin eritici sistemi ile birlikte Hellenlerin birleşmemelerini de amaçlıyorlardı ve böylece Yunanistan devamlı olarak parçalanmış bir durumda kalıyordu.4

Tüm bunlara karşın yine de Isparta kendini bir nebze de olsa toplamıştı. Fakat sürekli savaşlar bu devleti de oldukça yıpratmış ve tam hukuklu Ispartalı vatandaşların da sayısını azaltmıştı. Her gün çıkan meseleler ve zorluklar Isparta hemogonyasının uzun sürmeyeceğini gösteriyordu.

Buna karşın Thebai kendini toplamış ve 379 senesinde demokratik bir düzen kurmuştu.5

Ispartalıların yine ani olrak Pire’yi ele geçirmeleri üzerine 378 senesinde Atina Thebai ile bir ittifak yaptı. Isparta’nın hemogonyası altında bulunan eski müttefiklerinin de katılmasıyla 377 senesinde 2. Attika-Delos deniz birliği meydana getirildi.

Bu sırada Thebai ekonmik yönden oldukça ilerleme kaydetmişti ve diğer Boiotya şehirleriyle ittfak yaparak onları kendi hemogonyası altında birleştirdi. Thebai’nin Aitnalılarla Ispartalılar arasındaki barışı kabul etmemesi üzerine Isparta kralı Boiotya’ya girdi ancak Epominondas 371 yılında Leuktra’da Isparta kralının ordusunu öyle ağır bir bozguna uğrattı ki Ispartanın askeri üstünlüğü tamamen sona erdi. Leuktra savaşı aynı zamanda Makedonya askeri siteminin oluşmasında da çok önemlidir; tarihteki askeri dehalardan biri olan Epominondas’ın yarattığı ve ilk kez burada uyguladığı “çapraz sıralama” diye bilinen savaş düzenini daha sonra Kral Filip benimseyip geliştirdi; iskender ise üç büyük savaşını bu düzenleme ile kazandı.6

Bu olaydan sonra Thebaililere geniş bir hareket sahası açılmıştı. Bunlar Orta Yunanistan’da geniş bir bilik kurduktan sonra bir fedarasyon meydana getirmek isteyen Arkayalılara yardım etmek üzere Peleponnes’e Epameinondas komutasında bir ordu gönderdiler. Böylece 369 senesinde merkezi Megapolis olmak üzere Arkadya konfederasyonu kuruldu. 367-66 senesinde Epameinondas tekrar Peloponnes’e tekrar gelerek Arkadya şehirlerinin Thebai ile birleşmeleirini sağladı. Bunun üzerine Yunanistan’daki siyasal durum büsbütün kötüleşti.

Epameinondas’in amacının bütün Yunanistan’ı Thebai hemogonyası altında birleştirmek olduğu gün geçtikçe ortaya çıkıyordu. Fakat Atina kuvvetli donanması sayesinde denizde egemenliği elinde tutuyordu. Bunun için de Epameinondas güçlü bir donanma oluşturacak parayı bulmak için Perslere baş vurmaktan çekinmedi. Böylelikle Epameinondas bir Panhellen devleti kurmak için milli bir politika takip etmemiş, partikülarist bir siyaset gütmüştür. Ancak Epameinondas Perslerden bir sonuç alamadı. 7 Hatta Thebai Yunanistan’da bu yeniden yaratmış olduğu siyasi durumu koruyamıyordu. Sonuçta Epameinondas Peleponnes üzerindeki kesin hakimiyetini kurmak için harekete geçti. Isparta, Elisa, Mantineia ve Akhaia kuvvetlerini 363 yılında Mantineia meydan muharebesinde yendi ancak kendisi de aynı muharebede telef oldu. Böylelikle Thebai hegomonyası az bir müddet sonra yıkıldı.8

Thebai hegomonyasının yıkılması ise Isparta’nın çöküşüyle beraber Yunan milli gücünde büyük bir boşluk oluşturdu.9 Bunun yanında Atina’nın kurduğu ikinci deniz birliği de pek bir varlık gösteremedi. Birlik içerisinde rüşvet, maliyeyi idare eden memurların yanlış yollara sapmaları gibi yolsuzluklar artık sıradan olaylara dönüşmüştü. Atina imzalanan birlik anlaşması hükümlerine o kadar aykırı hareket ediyordu ki, en güvendiği müttefikleri bile birlikten ayrılmak için fırsat kolluyorlardı. Daha sonra zaten bu birlik kendiliğinden dağılmıştır.

Sonuç olarak Yunanistan bu devirde yani 4. Y.Y.’nin ortalarında tam bir siyasal bunalım içerisindeydi. Neredeyse anarşi tüm ülkeye hakim olmuştu. Bütün bunlara tezat olarak Yunan dünyasının bu devirde şiirde, mimaride, entelektüel hayatın her alanında yarattığı eserler hayret verici niteliktedir. 10

II. Makedonya Krallığı ve Flip II
1. Makedonya Krallığı

Makedonya Yunanistan’ın kuzeyinde bulunmaktadır ve uzun yıllar boyunca Yunanistan’ın etkisi altında kalmıştır. Makedonya’nın tarihi gelişiminde bu ülkenin coğrafyası önemli, rol oynamıştır. Makedonya ülkesinde denize kadar inen vadirler, nehirler sayesinde birbirine bağlı bulunmakta bu sayede bu ülke coğrafi ve ekonomik bakımdan bir bütün meydana getirmekte idi. Bu ülkede zengin madenler, büyük ormanlar, hayvan yetiştirmeye uygun elverişli meralar ve her türlü ziraatı mümkün kılan geniş topraklar vardı. Ülke iki büyük körfeze ve bu körfezlerde geniş limanlara sahipti.

Makedonyalıların ırk bakımından İllirryalı’lar, Yunanlı’lar veya Trak’larla akraba oldukları meselesi ilk çağdan beri tarihçileri meşgul eden bir konudur. Herodotos onları bir Dor kabilesi olarak saymakta, Atina’lı Demostenes Makedonyalıların barbar olduklarını söylemekte, tarihçi Polibyos ise Makedonyalıların Yunanlılarla aynı ırktan olduklarını yazmaktadır. Bugün Makedonya diline ait elimizde bulunan noksan malzemeden izyade Makedonyalıların din ve devlet teşkilatına dayanarak bunların bir Yunan kabilesi olduğunu söyleyebiliriz.

Makedonyalıların devlet teşkilatına bakılacak olursa hükümetin başında bir kral bulunduğunu görürüz. Bu kral hem en yüksek mülki amir, hem başkomutan, hem başrahip, hem de başyargıçtı.. Krallık babadan oğula geçerdi. Kralın yanında büyük toprak sahibi asiller önemli bir yer alırdı. Makedonya’nın Yunanistan’a göre en büyük avantajı, bir krallık olması, şehir devletlerinden oluşmamasıydı. Böylece Makedonya yıllarca varlığını korumuştur. 11


2. Filip II

Amintas oğlu II. Filip 359’da tahta çıkmıştı, bu süre boyunca Makedonya güçlü bir krallık haline gelmişti. Filip o sıralar henüz çocuk denebilecek bir yaştaydı. Tahta geçer geçmez ilk beliren telike babasının üç nikahsız karısından olan oğullarının taht üzerinde hak iddia etmeleriydi. Ülkedi genel idarenin yardımı ile Filip bu tehlikeleri atlatmayı başardı. İkinci beliren tehlike ise kuzeydeki barbar kavimlerinin krallığa karşı yaptıkları ittifaktı ancak Filip erken davranarak bu tehlikeyi de atlarmış ve 356 tarihlerinde Makedonya sınırlarını güvenlik altına almış oldu.

Filip’in tahta geçer geçmez yaptığı en önemli işlerden biri yeni bir ordu kurmak oldu. Bu orkdu zamanın teknolojik açıdan en gelişmiş ordusu idi. Filip’in ordu üzerinde yaptığı yenilikler şöyle sıralanabilir: Faydasız bir yük olan piyadenin eşya arabalarını ordudan kaldırdı. Süvarilerin yanlarında sadece tek bir seyis bulundurmaya müsaade etti. Askeri disiplini en üst eviyeye getirdi. 12

Filip ilk olarak yunan koloni çemberini deldi. Atina’nnın karşı koymasına rağmen Amfipolis, Pidna ve Potideia gibi şehirleri zaptederken Makedonya sınırlarını denize kadar genişletti(357)13. Ayrıca bu sayede Pengayon dağındaki altın madenlerini de ele geçirmiş oldu.

Daha sonra Phokis’lilerin ciddi tehdidine uğrayan Theselialılar Makedonya Kralını yardıma çağırdılar. Filip onları geri püskürtmeyi başardı ve Thermopylai kapısına kadar ilerledi. Bir Makedonya garizonunu işgal kuvveti olarak Pagasai’a yerleştirdi ve böylece Euboia’ya giden yola sahip oldu. Bunun üzerine Atinalı’lar Hellenler üzerinde egemenlik kurmak isteyen ve bu yolda ilerlemeye başlayan krala karşı mücadele etmeye başladılar. 14

Filip 352 yılında Thessalia’ya ayak bastı. Ancak hızla toplanan Atina ordusu Termopül geçidini işgal ederek Makedonya kuvvetlerinin Yunanistan’ın iç bölgelerine girmesine engel oldu. Atina’da Demostenes muhafazakar partinin başına geçmiş ve bu parti Makedonya’ya karşı savaş için propoganda yaparak Atina’yı tekrar Yunanistan’ın başına geçirmeye çalışıyordu. Filip 351 yılında Halkidide yarımadası üzerine yürüyüp Olynthos’a hücum edince, Atina Filip’e karşı harp ilan etti ve Olynthos’a yardım için bir kuvvet gönderdi. Buna rağmen Filip 348 yılında şehri zapetti. 346 Fokis’i fethetti, 344 yılında Thessalia Birliğinin reisi oldu ve 343’de Epyros’u hakimiyeti altına aldı. 341 yılında Filip Trakya üzerinden karadeniz’e doğru ilerlemekte iken Demostenes Filip’e karşı Atina’nın idaresinde Yunan devletlerinnden kurulu bir ittifak meydana getirdi. Bu kuvvetler 340’da Filip tarafından kuşatılan Byzantion ve Perintos şehirlerini başarılı bir biçimde korudular. Bunun sonucunda Filip geri çekilmek zorunda kaldı. Fakat 338 senesinde çok ani bir hareketle Beotya’ya kadar ilerledi ve bu senenin austos ayında Haironeia muharebe sahasıında müttefik Yunanlılarla karşılaştı. Bu savaşta da çarpık muharebe düzenini kullanarak Atina ve müttefiklerini bozguna uğratmayı başardı. O sıralar 18 yaşında olan oğlu III. İskender’de bu savaşta soldaki taaruz kanadına komuta ederek kendini göstermeyi başardı. 15

Haeronia muharebesi Yunanistan’ın kaderini belli etmişti. Bu muharbeden sonra tüm Yunanistan Filip’in eline geçmiş oluyordu. Makedonya kralı Thebai’ye karşı oldukça sert davrandı. Atina ise Filip’le gayet elverişli barış şartlarıyla anlaşmaya vardı. Buna göre bu şehir istiklal ve otonomisini koruyacak, Haironeia’da Makedonyalılara esir düşen askerleri tazminatsız geri alacak fakat Trakya Hersınnesos’undaki topraklardan, Oropos’a karşılık vazgeçecekti.16

Bütün bu olaylar zarfında Yunanistan’da Panhellenizm akımı tam olarak sönmemişti. Perslere karşı milli bir savaş açmak düşüncesi Hellas’ta hiçbir zaman unutulmamıştı. Aristotales bu konuda şöyle demiştir: Eğer Hellenler bir devlet halinde birleşmiş olsalardı, dünyaya hakim olabilirlerdi. Gerek Perslere karşı bir savaş açmak gerekse de tüm hellenlerin bir bütün altında birleşme düşünceleri birbirine o kadar yakındıki ikisi tek bir birlik bir bütün olarak kabul edilebilirdi. İşte Makedonya kralı Filip bu büyük işe girmiştir.17

Haironeia Muharebesinden sonra Filip Yunanistan’ın durumunu görüşmek üzere Yunan devletlerini Korinth’e davet etti. Isparta dışında tüm davet edilen devletler bu görüşmeye katıldılar. Kongrede bir “Hellenler Birliği” meydana getirldi ve ilerde çıkabilecek anlaşmazlıkları önlemek için genel barış ilan edildi. Bu birliğe giren şehirler istiklal, otonomi, ana teşkilat ve mülki bütünlüklerini koruyorlardı. Birliğin işlerini ise “Hellen’lerin müşterek sinhedrion’u” adını taşıyan bir meclis yürütecekti. Birlik ancak bu meclis kararı ile harb ilan edebilecekti. Denizlerin serbestliği birliğe giren şehirler için sağlanacaktı. Birliğin kararlarını saymayan şehirler üzerine birliğin ordusu yürüyecekti. Filip ise birliğin başkanı ve birlik ordusunun “hegamon”u yani başkomutanı seçilmişti.

337 yılında birlik meclisinin Korinth’de yaptığı ilk toplantıda Filip bütün Yunanlı’ları Pers’lere karşı savaşa davet etti. Bu seferin amacı Anadolu Yunanlı’larını Pers boyunduruğundan kurtarmak aynı zamanda Kserkses’in bir zamanlar Yunanistan’da yapmış olduğu tahribatın öcünü almaktı. Filip’in bu öerisi kabul edildi ve bu öç seferinin başkomutanlığına seçildi.

Filip bu seferin hazırlıklarını gördüğü ve Anadolu’ya genarellerinden Attalos ve Parmenion’un idaresinde 10000 kişilik bir öncü kuvvet gönderdiği sırada başkenti Aigai’de kızı Kleopatra’nın düğününde aslı kesin olarak bilinmeyen bir sebep yüzünden, asiller tarafından öldürüldü(336).18

III. İskender’in büyütülüşü ve kişiliği
İskender M.Ö. 356 senesinde doğdu. Babası Makedonya Kralı II. Filip, annesi ise Filip II’nin zevcesi İlliryalı prenses Olympias’tı.19

İskender çocukluğunu atalarını ve Perslerden nasıl öç alınmasını gerektiğini öğrenrek geçirdi. İskender’in öğretmeni ilk çağın en büyük düşünürlerinden Aristotales’di. Heycanlı , ateşli çocuğa düşüncelerin kutsallığını, büyüklüğünü, büyüklük kavramının vermiş olmak bu öğretmene aittir; çocuğa zevk ve safaya hor bakmayı, şevhet eğlencelerinden kaçmayı öğreten, ihtiraslarıyla heycanlarını asilleştiren, kuvvetine ölçü ve derinlik veren odur. İskender öğretmenine karşı her zaman derin bir saygı beslemiştir.

İskender babasıdan daha çok annesini severdi. Görünüşünü de annesinden almıştı: keskin yürüyüşü, keskin bakışları, geriye doğru yatan saçları ve sesinin kuvveti.

Daha küçük bir çocukken Thessalia’dan getirilmiş bir atı terbiye etti ve bu at ona bütün savaşları boyunca hizmet etti. Silah oyunlarındaysa ilk sınavı babasının hükümdarlığı zamanında verdi. Filip Byzans’ı kuşatmakla meşgul iken, İskender Maid’ler üzerine yürüyerek bunları dağıtmıştır. Sırf kendi cesurluğu ile kazanılabilmiş olan Khaironeia meydan muharebesi ile daha büyük bir şöhret sahibi oldu. Bir yıl sonra da İllyria hükümdarı Plenrias’ı çok inatla döğüşülen bir meydan muharebesinde yendi.

İskender’in gençliğinde bir ara babası ile arası açıldı. Annesinin babası tarafından ihmal edilidğini görüyordu İskender. Filip’in Kleopatra ile evlenmesi üzerine İskender ve annesi memlektlerinden ayrıldılar. Kraliçe memleketi olan Emeirios’a, oğlu ise İllyria’lılara sığındı. Fakat çok geçmeden kral ile oğul Korinthos’lu Demaratos aracılığıyla barıştılar. 20

Filip’in 336 senesinde Aigai’de öldürülmesi üzerine askerler nezdindeki şöhreti sayesinde, ordu toplantısı tarafından kral ilan edildi. 21



IV. İskender’in Ordusu, Harp Düzeni, Tahta Geçişi ve İlk İcraatları
1. Ordunun donanımı, hareketi, ikmali ve Harb Düzeni

a. İskender’in ordusu

Hassa süvarilerinin (Companion cavalrymen) savaş kıyafeti metal miğfer, metal göğüslük zırh (bazen üst kola kadar inen bir omuzlukla birlikte), uzun pelerin, karnı ve jenital bölgeleri kapatan metal veya deriden kısa eteklik ve sandal tipi ayakkabılardan oluşuyordu. Süvarilerin esas silahı, hafif ve dayanıklı pornel ağacından yapılma bir mızraktı; mızrağın dengeyi sağlayan tutamağı ve iki ucunda da bıçakları vardı. Suvari mızrağını tek koluyla kullanırdı. Toplu bir saldırıda mızrak, süvari ile atının birleşik ağırlığı ile momentum kazanırdı; hedefe ulaştığı an mızrak ya kırılır ya da atılırdı; aksi halde suvarinin kendisi attan düşebilirdi. Mızrağı başarıyla kullanmayı ilk becerenler Makedonyalılardı. Suvari bundan sonra oldukça uzun ve kavisli kılıcını kullanararak savaşa devam ederdi; kılıç özellikle kesmeye yönelik tasarlanmıştı. Normal olarak savaşta kalkan kullanmazdı; ancak bir seyis gereğinde vermek için kalkanı taşıyabilirdi. Bu şekilde donanmış olan süvari birliği bitişik nizamda, ve düşmana dönük uzun, keskin bir uç oluşturarak ilerlerdi; böylece kolaylıkla sağa sola manevra yapabilir ve düşman saflarındaki açıklara dalabilirlerdi ( bu düzeni Thebes’li Epominondas ara sıra kullanmıştı; düzenli olarak ilk kullanan Filip idi). Bunu başarmak için çok talim yapmak gerekiyordu; çünkü süvariler uçtaki liderden gözlerini ayırmamak zorundaydılar (yaban kazı sürüsü gibi). İşlevleri hızlı yarma hareketiyle düşman süvarisini dağıtmaktı. Filip’in komutası altında, İllirya, Trakya ve İskityanın yetenekli süvarilerine karşı bu düzen başarı sağladı. Piyade saflarına saldırılmıyordu; ancak piyade safları bozulduğu anda mızrak ve atın ağırlığını kullanarak araya dalıyorlar, boşluklarda, arkadan kuşatmalarda ve Filip’in M.Ö. 358 yılında İlliryalılar üzerinde kazandığı zaferde görüldüğü gibi dağılmış düşmanı kovalarken ölümcül oluyorlardı. Atlar genellikle iğdiş edilmiş beygirlerdi; çivili gem ve mahmuzla idare edilirlerdi. Dayanıklı türde ve iyi eğitilmiş olurlardı; ancak savaşta sıkça yaralanıp ölürler, uzun takiplerde de sakatlanırlardı çünkü nal kullanılmazdı. Pers atlıları ve ortaçağ şövalyelerine göre bu suvarilerin daha hafif zırhlı olmalarının bir nedeni de atların daha küçük ve hafif olması olabilir.

Olasılıkla Doğu Makedonya kökenli olan hafif suvariler ise Filip’in zamanında ve İskender’in ilk yıllarında hizmet verdiler. Bunların içinde Sarissasophoroi adı verilen mızraklı birlikler, sarissa adı verilen, Hassa süvarilerininkine benzer ama daha uzun mızraklar kullanırlardı. Bazı tasvirlerde İskender sarissa ile gösterilmiştir.

Yüzyıllar boyunca Thesalliayalı soylular en iyi atları yetiştirmiş ve Yuanistanın en iyi süvarileri olmuşlardı. Yunan usulü donanımda iki kısa mızrak taşırlar, birini cirit atar gibi kullanır, ötekini de duruma göre mızrak veya cirit olarak kullanırlardı; ayrıca da kesici kavisli kılıç kullanırlardı. Hassa süvarileri gibi koruyucu zırh giyerlerdi; ayrıca bazen atlarının alnı, göğsü ve sağrıları tunçtan koruyucularla örtülürdü. Teselyalıların baklava dilimi dizilimini buldukları söylenir.

Hassa piyadeleri, yani pezhetairoi ve asthelairoi, metal miğfer, metal baldır zırhı, boyun veya omuza asılan yaklaşık 60 cm eninde daire biçimli kalkan, hafif kızılcık ağacından yapılma ve iki elle kullanılan uzun bir kargı (sarissa) ve ikinci silah olarak bir hançerle donatılırlardı. Kargıların boyu 4.5 - 5.5 m arasında olup ortalarında halka biçiminde metal tutamak bulunurdu; ucundaki 30 cm uzunluğundaki bıçak, öteki uçta dikenli bir metal tokmakla dengelenirdi. Filip döneminde uzun süre yalnızca subayların metal göğüslük zırh giydiği anlaşılıyor; ancak sonraki yıllarda zenginlik arttıkça göğüs zırhı yaygınlaştı. İskender zamanında genel kullanımdaydı. Bu donanım, esas olarak, falanks adı verilen uzun ve bitişik düzen saf tutulan, ve benzer bir düşman safına karşı yapılan savaş için tasarlanmıştı. Normal olarak ön saftaki her piyade için 1 metre alan gerekirdi.

Ön saftaki piyadenin arkasında en az yedi adam olurdu. Önü kendi 4.5 m uzunluğundaki kargısının bıçağına ek olarak ayrıca arkadaki 3-4 kargının bıçaklarıyla da korunurdu; arkadaki kargılar en uzundan en kısaya öne doğru dizilmiş olurdu. Başka türlü bir düşmanla karşılaşıldığı zaman keski veya sütun gibi başka formasyonlar da alınabilirdi. Hareket halindeyken piyade hızını ve yönünü süratle değiştirebilirdi; ayrıca farklı arazilerde donanımlarını korumak zorundaydılar. Katı disiplin ve kesin talim esastı; en iyi eğitim de savaş deneyimiydi. Bu nedenle İskender Asya seferine çıkan birlikleri oluştururken genç savaşçıları değil deneyimli piyadeleri seçti.

Hypaspistler klasik düzende yapılan bütün muharebelerde falanksda yer aldıkları için piyade birliklerinden sayılırlar. Savaşta onlar da Makedonya falanksının tipik silahı olan kargıyı kullanırlardı ve, göğüz zırhı hariç, Hassa piyadeleriyle aynı donanıma sahiptiler; göğüs zırhını yalnızca subayları giyerdi.

Göğüs zırhı takmamak zorunlu yürüyüşlerde ve gece operasyonlarında hareket kabiliyiyetini arttırıyordu. Bu nedenle Hypaspistler bazen hafif silahlı birliklerle birlikte özel harekatlarda kullanılırdı. Bütün askerler içinde en çok operasyona katılan, en sert ve dayanıklı olan onlardı.

Savaş düzeninde, falanks askerlerinin kargı kullandığı biliniyor. Bu silah Makedonyalılara Balkan piyadeleri ve Yunan hoplitleri üzerinde üstünlük sağlamıştır.; ayrıca Asya'da yapılan düzenli muharebelerde de hem piyade hem de süvariye karşı üstünlük sağlamıştır. İdeal koşullarda düz arazide savaşırlardı, ancak engebeli arazide de başarılıydılar. Değişik koşullarda değişik silahlarla savaşabildikleri açıkça görülüyor; örneğin Darius'u takip ederken son aşamalarda, Tir surlarında açılan gediklerden içeri dalarken veya dağlık arazideki savaşlarda. Sarissa'nın sapının birbirine geçmiş iki parçadan oluştuğu anlaşılıyor; bunlar yürüyüş sırasında olasılıkla birbirinden ayrılıyordu; her parça normal bir mızrak boyundaydı ve gereğinde mızrak olarak kullanılmış olabilir.

Piyade birlikleri içinde değişik Balkan birlikleri de yer alıyordu. Genellikle kendi donanımlarını kullanıyorlardı.

Hoplit adıyla bilinen piyadeler, Hassa piyadelerinin Yunan karşılığıdır. Bunlar daha ağır silahlıydılar; donanımları miğfer, göğüs ve baldır zırhı, sol dirsek ve sol ele geçirilen çift tutamaklı büyük tunç kalkan, yaklaşık 1.5 m uzunluğunda mızrak ve bir kılıçtan oluşuyordu. Onlar da ardarda sekiz askerden oluşan yakın düzen falanksda dövüşmek için eğitilmişlerdi; ama bu düzen daha az esnekti ve muharebede daha düz araziye gereksinimi vardı. Hoplitlerin silahları ve savaş metodları Hassa piyadelerinkilerle uymadığı için, bunlar İskender'in büyük muharebelerde saflarda kullanılmadılar.

İskender'e babasından miras kalan ve Asya'ya götürdüğü Avrupa ordusunun dikkate değer özelliği, her parçasının kendine göre bir uzmanlık alanı olmasıydı. İskender'in emrinde , hafif ve ağır silahlı, düzenli veya düzensiz, bilinen hemen her türlü süvari ve piyade birliği vardı; ayrıca da kuşatma ve mancınık uzmanları, yol yapımcıları, köprü yapımcıları, arazi değerlendirme uzmanları gibi her türlü beceri sahibi birlik bulunuyordu. Her birlik türünün en iyisiydi, iyi donatılmış ve çok iyi eğitilmişti. Donanma da, küçük sayılabileceği halde, Yunanistan'ın Atina dahil önde gelen denizci devletleri tarafından hazırlanmıştı; Yunan trireme'leri ve Yunan denizcileri Akdenizde hala birinciydi.

Makedonları zorlu hizmetler için eğitnmek üzere Filip onları sık sık yaklaşık 50 km yol yürütürdü. Bu yürüyüşlerde askerler tam silahlı ve tam donanımlı olup miğfer, kalkan, baldır zırhı, kargı vs yabısıra ayrıca da yiyecek ve günlük yaşamdaki her türlü gereksinimlerini taşımak zorundaydılar. Günümüzdeki komando eğitimini anımsatan bu tür eğitim o zamanlar genel bir uygulamaydı ve büyük bir fiziksel güç ve dayanıklılık kazandırıyordu. Engebeli arazi üzerinde bu tür yürüyüşlerde dört kişilik düzgün safları korumak veya çorba kazanının kaynamasını beklemek söz konusu değildi. Birlikler dağılıyor ve her asker kendince olabildiğince hızlı yol alıyordu. Herkes kendi kendinin yük katırıydı; bir aylık un stoku taşımak söz konusu olabilirdi ve asker kendi yemeğini kendi metal tasında hazırlardı.

Her Yunan hoplitinin kalkan ve donanımını taşıyacak genç bir kölesi varken, Filip yürüyüşte on savaşçıya yalnızca bir taşıyıcı kullanma izni veriyordu; o da halat ve öğütücü gibi şeyler içindi. Birlikler ve atları aynı çizgide eğitiliyorlardı, böylece engebeli arazide uzun takipleri sürdürecek yeteneği kazanıyorlardı: Filip her süvariye yalnızca bir seyis veriyordu.

Kuşatma kuleleri ve köprü yapmakta kullanılan ağır malzeme ve diğer levazımı nakletmenin en iyi yolu, mümkün olabildiğince, donanmadan yararlanmaktı; Filip’in 340-339 yıllarındaki seferinde ve İskenderin Asya seferinin başlangıcında böyle yapılmıştı. Karada öncü birlikler düşmanı püskürttükten sonra, yük konvoyu kendi ağır temposuyla onu izlerdi. Tekerlekli yük arabaları öküz ve atlar tarafından çekilir, arada askerler omuz verirdi. Ama bazen, İskenderin Balkan seferinde olduğu gibi, yük konvoyu hızla ilerleyen bir orduyu izlemek zorundaydı; bu da dikkatli bir planlama, hayvanların sıkça yedekleriyle değiştirilmesi ve arazi hakkında bilgi edinmekle gerçekleştirilebiliyordu.

İletişim ve mühimmat bağlantılı konulardı. Yol yapımı önemliydi; örneğin Balkalardaki yol yapım çalışmalarından sonra İskender Trakyalı birliklere dağlık Likya’da bir yol açma görevi vermişti. Mevcut Pers yollarının, veya moloz ve yassı taş döşeli yeni yolların var olduğu yerlerde bile yük nakletmek zaman alıyordu; Makedonya’dan Hindistana atlı veya yaya ulaklarla mesaj ulaştırmak yaz aylarında bile aylar sürüyordu. Filip ve İskender erzak ve levazım sorunu için mümkün olduğunca yerel çözümler bulmak zorundaydılar. Ordu çok kez birkaç kola ayrılarak bağımsız gruplar halinde ilerliyordu. Böylece resmen el konmuş veya köylülerden satın alınmış yiyeceklerle idare edebiliyordu. Yerel ürünün az olduğu bölgelerde ordu asker ve atlar için daha uygun yiyecek bulabilecekleri yerlere ulaşmak için iki kat hızla ilerliyordu; Persepolis ile Susa arasında olduğu gibi. Yoksunluklar, dinlenme zamanı gelince içki ve ziyafetlerle unutuluyordu. Yine de Fenike’den Indus vadisine gemi ile nakliye yapılırken, veya ordu Hindu Kuş dağlarını aşarken uzun vadeli planlar yapmak esastı. Bu iletişim ve levazım sorunlarının başarılı çözümleri İskender’in bir general olarak üstün niteliğini göstermiştir.22


Yüklə 214,36 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə