Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
The Journal of International Social Research
Cilt: 10 Sayı: 52 Volume: 10 Issue: 52
Ekim 2017 October 2017
www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581
Doi Number: http://dx.doi.org/10.17719/jisr.2017.1878
BİR SEVİNÇ GÜNÜ: BAYRAM VE HALÛK’UN BAYRAMI ŞİİRLERİNDE SOSYAL DÜŞÜNCE
ÜZERİNE BİR MUKAYESE
*
A COMPARISON ON SOCIAL THOUGHTS IN THE POEMS OF A HAPPINESS DAY: BAYRAM AND
HALÛK’S BAYRAM
Mehmet Emin GÖNEN
**
Öz
Bir şeyi mukayese etme ihtiyacı insan yaratılışına yerleştirilmiş önemli yetilerden biridir. İnsan her şeyi karşılaştırır ve o iki
unsur arasındaki benzer ve farklılıkları tespit etmeye çalışır. Hayatın her alanında uygulanabilen bu karşılaştırma çabası, genelde sanat
özelde de edebiyat alanında son yıllarda geçerli bir disiplin haline gelmiştir. Önce batı edebiyatında başlayan edebi metinler arasında
karşılaştırmalı çalışma yöntemi son yıllarda Türk edebiyatında da görülmüş ve önemli çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.
Dönemlerinin iki azametli şairi ve kendilerinden sonraki nesiller üzerinde de çok büyük tesir bırakan Mehmet Âkif ve Tevfik
Fikret’in yazdıkları şiirlerinin konuları zaman zaman kesişmiştir. Bazı siyasi görüşlerinin farklı olması ve “Tarihi Kadim” şiiri etrafında
gelişen kavgayı istemeyerek de olsa yaşamaları, ortak kanı olarak onların sanki her konuda birbirlerinin tam tersi gibi düşündükleri
şeklinde gösterilmelerine sebep olmuştur. Hâlbuki yine toplum için sosyal adalet için kalemlerini oynatan bu iki değerli şair, toplumun
temel yaralarından biri olan fakirlik sosyal düşüncesi etrafında şiirler yazmışlardır. Bu şiirlerinde yine benzer düşünceleri
paylaşmışlardır. Bu şiirlerden biri de “Bayram” ve Halûk’un Bayramı” adlı şiirleridir.
Bu çalışmada biri Servet-i Fünûn şiirinin ana direği, adeta varlık sebebi olan Fikret ile diğeri kendine özgü vücuda getirdiği
bağımsız üslubuyla özgünlüğü temsil eden Âkif”in yazdıkları bayram şiirlerinde bayramın sevinci içinde göstermeye çalıştıkları
fakirlik sosyal düşüncesini ele almaya çalıştık.
Bu iki şiiri içerik, üslup ve şekil bakımından karşılaştırmalı olarak inceleyecek aynı dönem ve şartların mensubu olan bu iki
şairin aynı konuyu ele alış biçimlerindeki benzerlik ve farklılıkları göstermeye çalışacağız.
Anahtar Kelimeler:
Mehmet Âkif, Tevfik Fikret, Şiir, Karşılaştırma, Bayram, Sosyal Düşünce.
Abstract
The need to compare something one is one of the important powers placed in human creation. Man compares everything and
tries to identify similarities and differences between those two elements. This comparative effort, which can be applied in every field of
life, has become a discipline which has been valid in recent years in the field of art in general and literature in particular. The method of
comparative study among literary texts that first started in western literature has been seen in Turkish literature in recent years and
important studies have begun to be made.
The topics of the poems written by Mehmet Âkif and Tevfik Fikret, two magnificent poets, who left a great influence on their
period and their subsequent generations, have sometimes intersected. The fact that some political opinions are different and the fact that
they participated unwillingly the fight that develops around the "Tarih-i Kadim" poem has led to their being shown as common
thoughts as if they seemed to be exactly the opposite of each other. However, these two precious poets who moved their pens for social
justice for society wrote poetry around poverty social thought, one of the main wounds of the society. In these poems, they shared
similar thoughts. One of these poems is "Bayram" and “ Halûk’s Bayram".
In this work we tried to address the social poverty which is tried to be shown in the festivals in the poems written by Fikret
who is the main pillar of the poetry of Servet-ı Fünûn and almost the cause of existence and Âkif, who represents originality with his
independent style. We will examine these two poems comparatively in terms of content, style and form and will try to show the
similarities and differences in the way these two poets treat the same theme of these two poets belonging to the same age and
conditions.
Keywords:
Mehmet Âkif, Tevfik Fikret, Poetry, Comparison, Festival, Social Thought.
Giriş
Edebiyat tarihi boyunca aynı çağlarda yaşayan ve o devrin bütün sosyal, siyasi, edebi ve kültürel
olaylarını birlikte idrak ederek paylaşan sanatçılar bu olaylar karşısında kendi mizaçlarının yönlendirmesine
*
Bu makale 12-14 Mayıs 2017 tarihlerinde Atatürk Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen
Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Bilgi Şöleni’nde bildiri olarak sunulan metnin genişletilmiş ve düzeltilmiş halidir.
**
Dr. Okutman, Dicle Üniversitesi, Türk Dili Bölüm Başkanlığı, megonen@gmail.com
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 10 Sayı: 52 Ekim 2017
The Journal of International Social Research
Volume: 10 Issue: 52 October 2017
- 128 -
ve sanat anlayışlarına göre bazen farklı bazen de benzer tavır ve tepkiler göstermişler ve eserlerini de bu
yolda vücuda getirmişlerdir.
Türk Edebiyat tarihinde karşıt fikirlerin, farklı sanat anlayışlarının ve ideolojik kutuplaşmaların en
yoğun şekilde hissedildiği yıllar ikinci meşrutiyetin ilanından sonraki yıllardır. “1908 Meşrutiyetinden sonra
Türk cemiyeti bir karışıklığın, bir keşmekeşin içine düşer. Her siyasi ihtilâl hareketini takip eden zamanlarda
olduğu gibi alabildiğine başıboş bir hürriyet havası esmeğe başlar… Meşrutiyetin ilânı ile başlayan ve birinci
dünya harbi senelerine kadar devam eden bu birkaç senelik kısa devirde Türk fikir hayatı en kesif yıllarını
yaşamıştır.” (Okay, 1998: 61) Bu dönemin en önemli iki şahsiyeti olan Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif de
şiirlerinde devrin bu çalkantılı ve sıkıntılı siyasi ve sosyal vakalarına kayıtsız kalmamışlar; bu sosyal
yaraların teşhisi ve çözümü için kendi psikolojik ve inanç dünyalarından meselelere bakmışlar ve ona göre
çözüm üretmeye çalışmışlardır.
Bu noktada toplumsal bir hastalık olarak kabul edilebilecek olan sefalet, fakirlik, tembellik ve
cahillik gibi sosyal yara ve problemleri dile getirmek için yazdıkları şiirlerin konusu ve hatta isimleri de
kesişmiştir. Bu şiirlerde farklı bakış açıları olsa bile temelde aynı sosyal sıkıntıya farklı şekilde parmak
basmışlardır. Bu şiirlerden biri de “Halûk’un Bayramı” ve “Bayram” adlı şiirlerdir.
Bu çalışmada, Türk Edebiyatının yenileşmesinde en derin ve keskin değişim noktası olan Servet-i
Fünûn Edebiyatı’nın vücuda gelmesini sağlayan ve yazdığı yeni tarz sanatsal ağırlıklı şiirlerle Servet-i
Fûnun şairlerine model olan Tevfik Fikret’in “Halûk’un Bayramı” şiiri ile “kendimi milletimin nazarında
gördüğüm günden beri sanatımı ona feda ettim” diyerek şiirini tamamen toplumun dertlerini ve bütün
hallerini anlatmaya adayan Mehmet Âkif’in “Bayram” isimli şiirlerinde, bayramın sevinci içinde göstermeye
çalıştıkları yetimlik ve buna bağlı olarak fakirlik sosyal problemini ele almaya çalışacağız.
İlk şiirlerinde aşk ve tabiat temalarına yere veren Tevfik Fikret, bu dönemde sosyal konulara
ilgisizdir. Şiirin tekniğinde, kafiyesinde ve formunda güzelliğe gitmekle meşguldür. 1896’ya kadar, kendi
şahsiyet ve üslûbunu bulur. 1896’dan sonraki devresi olgunluk çağı olarak kabul edilebilir. Bu dönemde
“sanat sanat içindir” ilkesini benimseyen Fikret, bütünüyle kendi hayal, duygu, ıstırap ve ümitlerini dile
getirir. Parnesyenlerden etkilenir. Fransız parnas şairlerden François Coppee’nin etkisiyle şiirden formun
güzelliği endişesinden sıyrılarak toplumsal konulara yönelir. “Fikretin Servet-i Fünun devrinde yazdığı
sosyal konulu şiirler merhamet şiirleridir. Fikret bu tarz şiirlerini François Coppee’nin tesirinde kalarak
yazmıştır.” (Kaplan, 1986: 23)
Sosyal konulu şiirlerini iki bölümde inceleyebileceğimiz Fikret’in şiirleri, yurt ve milli duyguları
yaşatanlar ile beşeri duyguları yaşatanlar olarak adlandırılabilir. Kenan Akyüz’e (l947: 229) göre Fikret’in
Beşeri duyguları yaşatan şiirleri çevremizdeki yardıma muhtaç, kimsesiz ve zavallı
insanlara karşı duyulan ilgi ve acımayı belirten parçalardır. İnsan acılarına karşı
merhamet ve insan hatalarına karşı tolerans duyguları, romantizmin esas
vasıflarındandır. Fikret, bilhassa romantizmin etkisi altında bulunduğu sıralarda, kendi
yaradılışına da çok uygun düşen bu iki vasfı, şiirlerinde kuvvetle yaşattı… “Halûk’un
Bayramı”nda bayram günlerini bir yas günü gibi geçiren fakir çocukları yaşatır.
Babasını ve annesinin gurbette, kız kardeşinin ise genç yaşta ölümü gibi ailesinde yaşadığı acılar
Fikret’in üzerinde derin izler bırakmıştır. İrsiyetten gelen içe kapanık yaratılışı onun halkın arasına karışıp
sosyal problemlere el atmasına izin vermez. Sosyal meselelere bakışını zihni plandan somut realiteye
dökemez.
Nitekim Orhan Okay (1998: 62), Kenan Akyüz’ün bu hususta yukarıda alıntıladığımız görüşünün
aksine, Fikret’in meşrutiyetten önce yani, “Halûk’un Bayramı”nın da dâhil olduğu Rubab-ı Şikeste şiirlerini
yazdığı dönemde son derece melankolik bir hal içinde bulunduğunu şöyle ifade eder. “Fikret’in sosyal
davaları memleketin kurtulması için bir takım temennilerden ve gençliği teşvik etme arzularından öteye
geçemiyordu. Fikret’in görüşleri realist değildi. Fikret halk adamı değildi. Cemiyet hakkındaki teklifleri bir
sosyal müşahededen gelmiyordu. Hayatın içine girmeden, Aşiyanından Boğaziçini seyrediyor ve görmediği
küçük insanlar için şiir yazıyordu.”
Yine bu konuda Şerif Aktaş’ın ileri sürdüğü görüşler de Okay’ın görüşleriyle paralellik
göstermektedir. Aktaş’a göre (2005: 97), “Fikret’in II. Meşrutiyetten sonra yazdığı manzumelere bakarak onu
halktan yana bir düşüncenin savunucusu olarak görmek, değerlendirmek ve tanıtmak isteyenler yanlış bir
gayretin içine girmişlerdir. Zira Fikret’in halkı ve halkın dertlerini konu alan şiirler yazdığını söylemek her
şeyden önce onun edebi gayretine ve şahsiyetine bir ihanettir.” Fikret her şeyden önce ferdi duyuş tarzına
sahip bir şairdir.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 10 Sayı: 52 Ekim 2017
The Journal of International Social Research
Volume: 10 Issue: 52 October 2017
- 128 -
ve sanat anlayışlarına göre bazen farklı bazen de benzer tavır ve tepkiler göstermişler ve eserlerini de bu
yolda vücuda getirmişlerdir.
Türk Edebiyat tarihinde karşıt fikirlerin, farklı sanat anlayışlarının ve ideolojik kutuplaşmaların en
yoğun şekilde hissedildiği yıllar ikinci meşrutiyetin ilanından sonraki yıllardır. “1908 Meşrutiyetinden sonra
Türk cemiyeti bir karışıklığın, bir keşmekeşin içine düşer. Her siyasi ihtilâl hareketini takip eden zamanlarda
olduğu gibi alabildiğine başıboş bir hürriyet havası esmeğe başlar… Meşrutiyetin ilânı ile başlayan ve birinci
dünya harbi senelerine kadar devam eden bu birkaç senelik kısa devirde Türk fikir hayatı en kesif yıllarını
yaşamıştır.” (Okay, 1998: 61) Bu dönemin en önemli iki şahsiyeti olan Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif de
şiirlerinde devrin bu çalkantılı ve sıkıntılı siyasi ve sosyal vakalarına kayıtsız kalmamışlar; bu sosyal
yaraların teşhisi ve çözümü için kendi psikolojik ve inanç dünyalarından meselelere bakmışlar ve ona göre
çözüm üretmeye çalışmışlardır.
Bu noktada toplumsal bir hastalık olarak kabul edilebilecek olan sefalet, fakirlik, tembellik ve
cahillik gibi sosyal yara ve problemleri dile getirmek için yazdıkları şiirlerin konusu ve hatta isimleri de
kesişmiştir. Bu şiirlerde farklı bakış açıları olsa bile temelde aynı sosyal sıkıntıya farklı şekilde parmak
basmışlardır. Bu şiirlerden biri de “Halûk’un Bayramı” ve “Bayram” adlı şiirlerdir.
Bu çalışmada, Türk Edebiyatının yenileşmesinde en derin ve keskin değişim noktası olan Servet-i
Fünûn Edebiyatı’nın vücuda gelmesini sağlayan ve yazdığı yeni tarz sanatsal ağırlıklı şiirlerle Servet-i
Fûnun şairlerine model olan Tevfik Fikret’in “Halûk’un Bayramı” şiiri ile “kendimi milletimin nazarında
gördüğüm günden beri sanatımı ona feda ettim” diyerek şiirini tamamen toplumun dertlerini ve bütün
hallerini anlatmaya adayan Mehmet Âkif’in “Bayram” isimli şiirlerinde, bayramın sevinci içinde göstermeye
çalıştıkları yetimlik ve buna bağlı olarak fakirlik sosyal problemini ele almaya çalışacağız.
İlk şiirlerinde aşk ve tabiat temalarına yere veren Tevfik Fikret, bu dönemde sosyal konulara
ilgisizdir. Şiirin tekniğinde, kafiyesinde ve formunda güzelliğe gitmekle meşguldür. 1896’ya kadar, kendi
şahsiyet ve üslûbunu bulur. 1896’dan sonraki devresi olgunluk çağı olarak kabul edilebilir. Bu dönemde
“sanat sanat içindir” ilkesini benimseyen Fikret, bütünüyle kendi hayal, duygu, ıstırap ve ümitlerini dile
getirir. Parnesyenlerden etkilenir. Fransız parnas şairlerden François Coppee’nin etkisiyle şiirden formun
güzelliği endişesinden sıyrılarak toplumsal konulara yönelir. “Fikretin Servet-i Fünun devrinde yazdığı
sosyal konulu şiirler merhamet şiirleridir. Fikret bu tarz şiirlerini François Coppee’nin tesirinde kalarak
yazmıştır.” (Kaplan, 1986: 23)
Sosyal konulu şiirlerini iki bölümde inceleyebileceğimiz Fikret’in şiirleri, yurt ve milli duyguları
yaşatanlar ile beşeri duyguları yaşatanlar olarak adlandırılabilir. Kenan Akyüz’e (l947: 229) göre Fikret’in
Beşeri duyguları yaşatan şiirleri çevremizdeki yardıma muhtaç, kimsesiz ve zavallı
insanlara karşı duyulan ilgi ve acımayı belirten parçalardır. İnsan acılarına karşı
merhamet ve insan hatalarına karşı tolerans duyguları, romantizmin esas
vasıflarındandır. Fikret, bilhassa romantizmin etkisi altında bulunduğu sıralarda, kendi
yaradılışına da çok uygun düşen bu iki vasfı, şiirlerinde kuvvetle yaşattı… “Halûk’un
Bayramı”nda bayram günlerini bir yas günü gibi geçiren fakir çocukları yaşatır.
Babasını ve annesinin gurbette, kız kardeşinin ise genç yaşta ölümü gibi ailesinde yaşadığı acılar
Fikret’in üzerinde derin izler bırakmıştır. İrsiyetten gelen içe kapanık yaratılışı onun halkın arasına karışıp
sosyal problemlere el atmasına izin vermez. Sosyal meselelere bakışını zihni plandan somut realiteye
dökemez.
Nitekim Orhan Okay (1998: 62), Kenan Akyüz’ün bu hususta yukarıda alıntıladığımız görüşünün
aksine, Fikret’in meşrutiyetten önce yani, “Halûk’un Bayramı”nın da dâhil olduğu Rubab-ı Şikeste şiirlerini
yazdığı dönemde son derece melankolik bir hal içinde bulunduğunu şöyle ifade eder. “Fikret’in sosyal
davaları memleketin kurtulması için bir takım temennilerden ve gençliği teşvik etme arzularından öteye
geçemiyordu. Fikret’in görüşleri realist değildi. Fikret halk adamı değildi. Cemiyet hakkındaki teklifleri bir
sosyal müşahededen gelmiyordu. Hayatın içine girmeden, Aşiyanından Boğaziçini seyrediyor ve görmediği
küçük insanlar için şiir yazıyordu.”
Yine bu konuda Şerif Aktaş’ın ileri sürdüğü görüşler de Okay’ın görüşleriyle paralellik
göstermektedir. Aktaş’a göre (2005: 97), “Fikret’in II. Meşrutiyetten sonra yazdığı manzumelere bakarak onu
halktan yana bir düşüncenin savunucusu olarak görmek, değerlendirmek ve tanıtmak isteyenler yanlış bir
gayretin içine girmişlerdir. Zira Fikret’in halkı ve halkın dertlerini konu alan şiirler yazdığını söylemek her
şeyden önce onun edebi gayretine ve şahsiyetine bir ihanettir.” Fikret her şeyden önce ferdi duyuş tarzına
sahip bir şairdir.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 10 Sayı: 52 Ekim 2017
The Journal of International Social Research
Volume: 10 Issue: 52 October 2017
- 128 -
ve sanat anlayışlarına göre bazen farklı bazen de benzer tavır ve tepkiler göstermişler ve eserlerini de bu
yolda vücuda getirmişlerdir.
Türk Edebiyat tarihinde karşıt fikirlerin, farklı sanat anlayışlarının ve ideolojik kutuplaşmaların en
yoğun şekilde hissedildiği yıllar ikinci meşrutiyetin ilanından sonraki yıllardır. “1908 Meşrutiyetinden sonra
Türk cemiyeti bir karışıklığın, bir keşmekeşin içine düşer. Her siyasi ihtilâl hareketini takip eden zamanlarda
olduğu gibi alabildiğine başıboş bir hürriyet havası esmeğe başlar… Meşrutiyetin ilânı ile başlayan ve birinci
dünya harbi senelerine kadar devam eden bu birkaç senelik kısa devirde Türk fikir hayatı en kesif yıllarını
yaşamıştır.” (Okay, 1998: 61) Bu dönemin en önemli iki şahsiyeti olan Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif de
şiirlerinde devrin bu çalkantılı ve sıkıntılı siyasi ve sosyal vakalarına kayıtsız kalmamışlar; bu sosyal
yaraların teşhisi ve çözümü için kendi psikolojik ve inanç dünyalarından meselelere bakmışlar ve ona göre
çözüm üretmeye çalışmışlardır.
Bu noktada toplumsal bir hastalık olarak kabul edilebilecek olan sefalet, fakirlik, tembellik ve
cahillik gibi sosyal yara ve problemleri dile getirmek için yazdıkları şiirlerin konusu ve hatta isimleri de
kesişmiştir. Bu şiirlerde farklı bakış açıları olsa bile temelde aynı sosyal sıkıntıya farklı şekilde parmak
basmışlardır. Bu şiirlerden biri de “Halûk’un Bayramı” ve “Bayram” adlı şiirlerdir.
Bu çalışmada, Türk Edebiyatının yenileşmesinde en derin ve keskin değişim noktası olan Servet-i
Fünûn Edebiyatı’nın vücuda gelmesini sağlayan ve yazdığı yeni tarz sanatsal ağırlıklı şiirlerle Servet-i
Fûnun şairlerine model olan Tevfik Fikret’in “Halûk’un Bayramı” şiiri ile “kendimi milletimin nazarında
gördüğüm günden beri sanatımı ona feda ettim” diyerek şiirini tamamen toplumun dertlerini ve bütün
hallerini anlatmaya adayan Mehmet Âkif’in “Bayram” isimli şiirlerinde, bayramın sevinci içinde göstermeye
çalıştıkları yetimlik ve buna bağlı olarak fakirlik sosyal problemini ele almaya çalışacağız.
İlk şiirlerinde aşk ve tabiat temalarına yere veren Tevfik Fikret, bu dönemde sosyal konulara
ilgisizdir. Şiirin tekniğinde, kafiyesinde ve formunda güzelliğe gitmekle meşguldür. 1896’ya kadar, kendi
şahsiyet ve üslûbunu bulur. 1896’dan sonraki devresi olgunluk çağı olarak kabul edilebilir. Bu dönemde
“sanat sanat içindir” ilkesini benimseyen Fikret, bütünüyle kendi hayal, duygu, ıstırap ve ümitlerini dile
getirir. Parnesyenlerden etkilenir. Fransız parnas şairlerden François Coppee’nin etkisiyle şiirden formun
güzelliği endişesinden sıyrılarak toplumsal konulara yönelir. “Fikretin Servet-i Fünun devrinde yazdığı
sosyal konulu şiirler merhamet şiirleridir. Fikret bu tarz şiirlerini François Coppee’nin tesirinde kalarak
yazmıştır.” (Kaplan, 1986: 23)
Sosyal konulu şiirlerini iki bölümde inceleyebileceğimiz Fikret’in şiirleri, yurt ve milli duyguları
yaşatanlar ile beşeri duyguları yaşatanlar olarak adlandırılabilir. Kenan Akyüz’e (l947: 229) göre Fikret’in
Beşeri duyguları yaşatan şiirleri çevremizdeki yardıma muhtaç, kimsesiz ve zavallı
insanlara karşı duyulan ilgi ve acımayı belirten parçalardır. İnsan acılarına karşı
merhamet ve insan hatalarına karşı tolerans duyguları, romantizmin esas
vasıflarındandır. Fikret, bilhassa romantizmin etkisi altında bulunduğu sıralarda, kendi
yaradılışına da çok uygun düşen bu iki vasfı, şiirlerinde kuvvetle yaşattı… “Halûk’un
Bayramı”nda bayram günlerini bir yas günü gibi geçiren fakir çocukları yaşatır.
Babasını ve annesinin gurbette, kız kardeşinin ise genç yaşta ölümü gibi ailesinde yaşadığı acılar
Fikret’in üzerinde derin izler bırakmıştır. İrsiyetten gelen içe kapanık yaratılışı onun halkın arasına karışıp
sosyal problemlere el atmasına izin vermez. Sosyal meselelere bakışını zihni plandan somut realiteye
dökemez.
Nitekim Orhan Okay (1998: 62), Kenan Akyüz’ün bu hususta yukarıda alıntıladığımız görüşünün
aksine, Fikret’in meşrutiyetten önce yani, “Halûk’un Bayramı”nın da dâhil olduğu Rubab-ı Şikeste şiirlerini
yazdığı dönemde son derece melankolik bir hal içinde bulunduğunu şöyle ifade eder. “Fikret’in sosyal
davaları memleketin kurtulması için bir takım temennilerden ve gençliği teşvik etme arzularından öteye
geçemiyordu. Fikret’in görüşleri realist değildi. Fikret halk adamı değildi. Cemiyet hakkındaki teklifleri bir
sosyal müşahededen gelmiyordu. Hayatın içine girmeden, Aşiyanından Boğaziçini seyrediyor ve görmediği
küçük insanlar için şiir yazıyordu.”
Yine bu konuda Şerif Aktaş’ın ileri sürdüğü görüşler de Okay’ın görüşleriyle paralellik
göstermektedir. Aktaş’a göre (2005: 97), “Fikret’in II. Meşrutiyetten sonra yazdığı manzumelere bakarak onu
halktan yana bir düşüncenin savunucusu olarak görmek, değerlendirmek ve tanıtmak isteyenler yanlış bir
gayretin içine girmişlerdir. Zira Fikret’in halkı ve halkın dertlerini konu alan şiirler yazdığını söylemek her
şeyden önce onun edebi gayretine ve şahsiyetine bir ihanettir.” Fikret her şeyden önce ferdi duyuş tarzına
sahip bir şairdir.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 10 Sayı: 52 Ekim 2017
The Journal of International Social Research
Volume: 10 Issue: 52 October 2017
- 128 -
ve sanat anlayışlarına göre bazen farklı bazen de benzer tavır ve tepkiler göstermişler ve eserlerini de bu
yolda vücuda getirmişlerdir.
Türk Edebiyat tarihinde karşıt fikirlerin, farklı sanat anlayışlarının ve ideolojik kutuplaşmaların en
yoğun şekilde hissedildiği yıllar ikinci meşrutiyetin ilanından sonraki yıllardır. “1908 Meşrutiyetinden sonra
Türk cemiyeti bir karışıklığın, bir keşmekeşin içine düşer. Her siyasi ihtilâl hareketini takip eden zamanlarda
olduğu gibi alabildiğine başıboş bir hürriyet havası esmeğe başlar… Meşrutiyetin ilânı ile başlayan ve birinci
dünya harbi senelerine kadar devam eden bu birkaç senelik kısa devirde Türk fikir hayatı en kesif yıllarını
yaşamıştır.” (Okay, 1998: 61) Bu dönemin en önemli iki şahsiyeti olan Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif de
şiirlerinde devrin bu çalkantılı ve sıkıntılı siyasi ve sosyal vakalarına kayıtsız kalmamışlar; bu sosyal
yaraların teşhisi ve çözümü için kendi psikolojik ve inanç dünyalarından meselelere bakmışlar ve ona göre
çözüm üretmeye çalışmışlardır.
Bu noktada toplumsal bir hastalık olarak kabul edilebilecek olan sefalet, fakirlik, tembellik ve
cahillik gibi sosyal yara ve problemleri dile getirmek için yazdıkları şiirlerin konusu ve hatta isimleri de
kesişmiştir. Bu şiirlerde farklı bakış açıları olsa bile temelde aynı sosyal sıkıntıya farklı şekilde parmak
basmışlardır. Bu şiirlerden biri de “Halûk’un Bayramı” ve “Bayram” adlı şiirlerdir.
Bu çalışmada, Türk Edebiyatının yenileşmesinde en derin ve keskin değişim noktası olan Servet-i
Fünûn Edebiyatı’nın vücuda gelmesini sağlayan ve yazdığı yeni tarz sanatsal ağırlıklı şiirlerle Servet-i
Fûnun şairlerine model olan Tevfik Fikret’in “Halûk’un Bayramı” şiiri ile “kendimi milletimin nazarında
gördüğüm günden beri sanatımı ona feda ettim” diyerek şiirini tamamen toplumun dertlerini ve bütün
hallerini anlatmaya adayan Mehmet Âkif’in “Bayram” isimli şiirlerinde, bayramın sevinci içinde göstermeye
çalıştıkları yetimlik ve buna bağlı olarak fakirlik sosyal problemini ele almaya çalışacağız.
İlk şiirlerinde aşk ve tabiat temalarına yere veren Tevfik Fikret, bu dönemde sosyal konulara
ilgisizdir. Şiirin tekniğinde, kafiyesinde ve formunda güzelliğe gitmekle meşguldür. 1896’ya kadar, kendi
şahsiyet ve üslûbunu bulur. 1896’dan sonraki devresi olgunluk çağı olarak kabul edilebilir. Bu dönemde
“sanat sanat içindir” ilkesini benimseyen Fikret, bütünüyle kendi hayal, duygu, ıstırap ve ümitlerini dile
getirir. Parnesyenlerden etkilenir. Fransız parnas şairlerden François Coppee’nin etkisiyle şiirden formun
güzelliği endişesinden sıyrılarak toplumsal konulara yönelir. “Fikretin Servet-i Fünun devrinde yazdığı
sosyal konulu şiirler merhamet şiirleridir. Fikret bu tarz şiirlerini François Coppee’nin tesirinde kalarak
yazmıştır.” (Kaplan, 1986: 23)
Sosyal konulu şiirlerini iki bölümde inceleyebileceğimiz Fikret’in şiirleri, yurt ve milli duyguları
yaşatanlar ile beşeri duyguları yaşatanlar olarak adlandırılabilir. Kenan Akyüz’e (l947: 229) göre Fikret’in
Beşeri duyguları yaşatan şiirleri çevremizdeki yardıma muhtaç, kimsesiz ve zavallı
insanlara karşı duyulan ilgi ve acımayı belirten parçalardır. İnsan acılarına karşı
merhamet ve insan hatalarına karşı tolerans duyguları, romantizmin esas
vasıflarındandır. Fikret, bilhassa romantizmin etkisi altında bulunduğu sıralarda, kendi
yaradılışına da çok uygun düşen bu iki vasfı, şiirlerinde kuvvetle yaşattı… “Halûk’un
Bayramı”nda bayram günlerini bir yas günü gibi geçiren fakir çocukları yaşatır.
Babasını ve annesinin gurbette, kız kardeşinin ise genç yaşta ölümü gibi ailesinde yaşadığı acılar
Fikret’in üzerinde derin izler bırakmıştır. İrsiyetten gelen içe kapanık yaratılışı onun halkın arasına karışıp
sosyal problemlere el atmasına izin vermez. Sosyal meselelere bakışını zihni plandan somut realiteye
dökemez.
Nitekim Orhan Okay (1998: 62), Kenan Akyüz’ün bu hususta yukarıda alıntıladığımız görüşünün
aksine, Fikret’in meşrutiyetten önce yani, “Halûk’un Bayramı”nın da dâhil olduğu Rubab-ı Şikeste şiirlerini
yazdığı dönemde son derece melankolik bir hal içinde bulunduğunu şöyle ifade eder. “Fikret’in sosyal
davaları memleketin kurtulması için bir takım temennilerden ve gençliği teşvik etme arzularından öteye
geçemiyordu. Fikret’in görüşleri realist değildi. Fikret halk adamı değildi. Cemiyet hakkındaki teklifleri bir
sosyal müşahededen gelmiyordu. Hayatın içine girmeden, Aşiyanından Boğaziçini seyrediyor ve görmediği
küçük insanlar için şiir yazıyordu.”
Yine bu konuda Şerif Aktaş’ın ileri sürdüğü görüşler de Okay’ın görüşleriyle paralellik
göstermektedir. Aktaş’a göre (2005: 97), “Fikret’in II. Meşrutiyetten sonra yazdığı manzumelere bakarak onu
halktan yana bir düşüncenin savunucusu olarak görmek, değerlendirmek ve tanıtmak isteyenler yanlış bir
gayretin içine girmişlerdir. Zira Fikret’in halkı ve halkın dertlerini konu alan şiirler yazdığını söylemek her
şeyden önce onun edebi gayretine ve şahsiyetine bir ihanettir.” Fikret her şeyden önce ferdi duyuş tarzına
sahip bir şairdir.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 10 Sayı: 52 Ekim 2017
The Journal of International Social Research
Volume: 10 Issue: 52 October 2017
- 128 -
ve sanat anlayışlarına göre bazen farklı bazen de benzer tavır ve tepkiler göstermişler ve eserlerini de bu
yolda vücuda getirmişlerdir.
Türk Edebiyat tarihinde karşıt fikirlerin, farklı sanat anlayışlarının ve ideolojik kutuplaşmaların en
yoğun şekilde hissedildiği yıllar ikinci meşrutiyetin ilanından sonraki yıllardır. “1908 Meşrutiyetinden sonra
Türk cemiyeti bir karışıklığın, bir keşmekeşin içine düşer. Her siyasi ihtilâl hareketini takip eden zamanlarda
olduğu gibi alabildiğine başıboş bir hürriyet havası esmeğe başlar… Meşrutiyetin ilânı ile başlayan ve birinci
dünya harbi senelerine kadar devam eden bu birkaç senelik kısa devirde Türk fikir hayatı en kesif yıllarını
yaşamıştır.” (Okay, 1998: 61) Bu dönemin en önemli iki şahsiyeti olan Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif de
şiirlerinde devrin bu çalkantılı ve sıkıntılı siyasi ve sosyal vakalarına kayıtsız kalmamışlar; bu sosyal
yaraların teşhisi ve çözümü için kendi psikolojik ve inanç dünyalarından meselelere bakmışlar ve ona göre
çözüm üretmeye çalışmışlardır.
Bu noktada toplumsal bir hastalık olarak kabul edilebilecek olan sefalet, fakirlik, tembellik ve
cahillik gibi sosyal yara ve problemleri dile getirmek için yazdıkları şiirlerin konusu ve hatta isimleri de
kesişmiştir. Bu şiirlerde farklı bakış açıları olsa bile temelde aynı sosyal sıkıntıya farklı şekilde parmak
basmışlardır. Bu şiirlerden biri de “Halûk’un Bayramı” ve “Bayram” adlı şiirlerdir.
Bu çalışmada, Türk Edebiyatının yenileşmesinde en derin ve keskin değişim noktası olan Servet-i
Fünûn Edebiyatı’nın vücuda gelmesini sağlayan ve yazdığı yeni tarz sanatsal ağırlıklı şiirlerle Servet-i
Fûnun şairlerine model olan Tevfik Fikret’in “Halûk’un Bayramı” şiiri ile “kendimi milletimin nazarında
gördüğüm günden beri sanatımı ona feda ettim” diyerek şiirini tamamen toplumun dertlerini ve bütün
hallerini anlatmaya adayan Mehmet Âkif’in “Bayram” isimli şiirlerinde, bayramın sevinci içinde göstermeye
çalıştıkları yetimlik ve buna bağlı olarak fakirlik sosyal problemini ele almaya çalışacağız.
İlk şiirlerinde aşk ve tabiat temalarına yere veren Tevfik Fikret, bu dönemde sosyal konulara
ilgisizdir. Şiirin tekniğinde, kafiyesinde ve formunda güzelliğe gitmekle meşguldür. 1896’ya kadar, kendi
şahsiyet ve üslûbunu bulur. 1896’dan sonraki devresi olgunluk çağı olarak kabul edilebilir. Bu dönemde
“sanat sanat içindir” ilkesini benimseyen Fikret, bütünüyle kendi hayal, duygu, ıstırap ve ümitlerini dile
getirir. Parnesyenlerden etkilenir. Fransız parnas şairlerden François Coppee’nin etkisiyle şiirden formun
güzelliği endişesinden sıyrılarak toplumsal konulara yönelir. “Fikretin Servet-i Fünun devrinde yazdığı
sosyal konulu şiirler merhamet şiirleridir. Fikret bu tarz şiirlerini François Coppee’nin tesirinde kalarak
yazmıştır.” (Kaplan, 1986: 23)
Sosyal konulu şiirlerini iki bölümde inceleyebileceğimiz Fikret’in şiirleri, yurt ve milli duyguları
yaşatanlar ile beşeri duyguları yaşatanlar olarak adlandırılabilir. Kenan Akyüz’e (l947: 229) göre Fikret’in
Beşeri duyguları yaşatan şiirleri çevremizdeki yardıma muhtaç, kimsesiz ve zavallı
insanlara karşı duyulan ilgi ve acımayı belirten parçalardır. İnsan acılarına karşı
merhamet ve insan hatalarına karşı tolerans duyguları, romantizmin esas
vasıflarındandır. Fikret, bilhassa romantizmin etkisi altında bulunduğu sıralarda, kendi
yaradılışına da çok uygun düşen bu iki vasfı, şiirlerinde kuvvetle yaşattı… “Halûk’un
Bayramı”nda bayram günlerini bir yas günü gibi geçiren fakir çocukları yaşatır.
Babasını ve annesinin gurbette, kız kardeşinin ise genç yaşta ölümü gibi ailesinde yaşadığı acılar
Fikret’in üzerinde derin izler bırakmıştır. İrsiyetten gelen içe kapanık yaratılışı onun halkın arasına karışıp
sosyal problemlere el atmasına izin vermez. Sosyal meselelere bakışını zihni plandan somut realiteye
dökemez.
Nitekim Orhan Okay (1998: 62), Kenan Akyüz’ün bu hususta yukarıda alıntıladığımız görüşünün
aksine, Fikret’in meşrutiyetten önce yani, “Halûk’un Bayramı”nın da dâhil olduğu Rubab-ı Şikeste şiirlerini
yazdığı dönemde son derece melankolik bir hal içinde bulunduğunu şöyle ifade eder. “Fikret’in sosyal
davaları memleketin kurtulması için bir takım temennilerden ve gençliği teşvik etme arzularından öteye
geçemiyordu. Fikret’in görüşleri realist değildi. Fikret halk adamı değildi. Cemiyet hakkındaki teklifleri bir
sosyal müşahededen gelmiyordu. Hayatın içine girmeden, Aşiyanından Boğaziçini seyrediyor ve görmediği
küçük insanlar için şiir yazıyordu.”
Yine bu konuda Şerif Aktaş’ın ileri sürdüğü görüşler de Okay’ın görüşleriyle paralellik
göstermektedir. Aktaş’a göre (2005: 97), “Fikret’in II. Meşrutiyetten sonra yazdığı manzumelere bakarak onu
halktan yana bir düşüncenin savunucusu olarak görmek, değerlendirmek ve tanıtmak isteyenler yanlış bir
gayretin içine girmişlerdir. Zira Fikret’in halkı ve halkın dertlerini konu alan şiirler yazdığını söylemek her
şeyden önce onun edebi gayretine ve şahsiyetine bir ihanettir.” Fikret her şeyden önce ferdi duyuş tarzına
sahip bir şairdir.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 10 Sayı: 52 Ekim 2017
The Journal of International Social Research
Volume: 10 Issue: 52 October 2017
- 128 -
ve sanat anlayışlarına göre bazen farklı bazen de benzer tavır ve tepkiler göstermişler ve eserlerini de bu
yolda vücuda getirmişlerdir.
Türk Edebiyat tarihinde karşıt fikirlerin, farklı sanat anlayışlarının ve ideolojik kutuplaşmaların en
yoğun şekilde hissedildiği yıllar ikinci meşrutiyetin ilanından sonraki yıllardır. “1908 Meşrutiyetinden sonra
Türk cemiyeti bir karışıklığın, bir keşmekeşin içine düşer. Her siyasi ihtilâl hareketini takip eden zamanlarda
olduğu gibi alabildiğine başıboş bir hürriyet havası esmeğe başlar… Meşrutiyetin ilânı ile başlayan ve birinci
dünya harbi senelerine kadar devam eden bu birkaç senelik kısa devirde Türk fikir hayatı en kesif yıllarını
yaşamıştır.” (Okay, 1998: 61) Bu dönemin en önemli iki şahsiyeti olan Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif de
şiirlerinde devrin bu çalkantılı ve sıkıntılı siyasi ve sosyal vakalarına kayıtsız kalmamışlar; bu sosyal
yaraların teşhisi ve çözümü için kendi psikolojik ve inanç dünyalarından meselelere bakmışlar ve ona göre
çözüm üretmeye çalışmışlardır.
Bu noktada toplumsal bir hastalık olarak kabul edilebilecek olan sefalet, fakirlik, tembellik ve
cahillik gibi sosyal yara ve problemleri dile getirmek için yazdıkları şiirlerin konusu ve hatta isimleri de
kesişmiştir. Bu şiirlerde farklı bakış açıları olsa bile temelde aynı sosyal sıkıntıya farklı şekilde parmak
basmışlardır. Bu şiirlerden biri de “Halûk’un Bayramı” ve “Bayram” adlı şiirlerdir.
Bu çalışmada, Türk Edebiyatının yenileşmesinde en derin ve keskin değişim noktası olan Servet-i
Fünûn Edebiyatı’nın vücuda gelmesini sağlayan ve yazdığı yeni tarz sanatsal ağırlıklı şiirlerle Servet-i
Fûnun şairlerine model olan Tevfik Fikret’in “Halûk’un Bayramı” şiiri ile “kendimi milletimin nazarında
gördüğüm günden beri sanatımı ona feda ettim” diyerek şiirini tamamen toplumun dertlerini ve bütün
hallerini anlatmaya adayan Mehmet Âkif’in “Bayram” isimli şiirlerinde, bayramın sevinci içinde göstermeye
çalıştıkları yetimlik ve buna bağlı olarak fakirlik sosyal problemini ele almaya çalışacağız.
İlk şiirlerinde aşk ve tabiat temalarına yere veren Tevfik Fikret, bu dönemde sosyal konulara
ilgisizdir. Şiirin tekniğinde, kafiyesinde ve formunda güzelliğe gitmekle meşguldür. 1896’ya kadar, kendi
şahsiyet ve üslûbunu bulur. 1896’dan sonraki devresi olgunluk çağı olarak kabul edilebilir. Bu dönemde
“sanat sanat içindir” ilkesini benimseyen Fikret, bütünüyle kendi hayal, duygu, ıstırap ve ümitlerini dile
getirir. Parnesyenlerden etkilenir. Fransız parnas şairlerden François Coppee’nin etkisiyle şiirden formun
güzelliği endişesinden sıyrılarak toplumsal konulara yönelir. “Fikretin Servet-i Fünun devrinde yazdığı
sosyal konulu şiirler merhamet şiirleridir. Fikret bu tarz şiirlerini François Coppee’nin tesirinde kalarak
yazmıştır.” (Kaplan, 1986: 23)
Sosyal konulu şiirlerini iki bölümde inceleyebileceğimiz Fikret’in şiirleri, yurt ve milli duyguları
yaşatanlar ile beşeri duyguları yaşatanlar olarak adlandırılabilir. Kenan Akyüz’e (l947: 229) göre Fikret’in
Beşeri duyguları yaşatan şiirleri çevremizdeki yardıma muhtaç, kimsesiz ve zavallı
insanlara karşı duyulan ilgi ve acımayı belirten parçalardır. İnsan acılarına karşı
merhamet ve insan hatalarına karşı tolerans duyguları, romantizmin esas
vasıflarındandır. Fikret, bilhassa romantizmin etkisi altında bulunduğu sıralarda, kendi
yaradılışına da çok uygun düşen bu iki vasfı, şiirlerinde kuvvetle yaşattı… “Halûk’un
Bayramı”nda bayram günlerini bir yas günü gibi geçiren fakir çocukları yaşatır.
Babasını ve annesinin gurbette, kız kardeşinin ise genç yaşta ölümü gibi ailesinde yaşadığı acılar
Fikret’in üzerinde derin izler bırakmıştır. İrsiyetten gelen içe kapanık yaratılışı onun halkın arasına karışıp
sosyal problemlere el atmasına izin vermez. Sosyal meselelere bakışını zihni plandan somut realiteye
dökemez.
Nitekim Orhan Okay (1998: 62), Kenan Akyüz’ün bu hususta yukarıda alıntıladığımız görüşünün
aksine, Fikret’in meşrutiyetten önce yani, “Halûk’un Bayramı”nın da dâhil olduğu Rubab-ı Şikeste şiirlerini
yazdığı dönemde son derece melankolik bir hal içinde bulunduğunu şöyle ifade eder. “Fikret’in sosyal
davaları memleketin kurtulması için bir takım temennilerden ve gençliği teşvik etme arzularından öteye
geçemiyordu. Fikret’in görüşleri realist değildi. Fikret halk adamı değildi. Cemiyet hakkındaki teklifleri bir
sosyal müşahededen gelmiyordu. Hayatın içine girmeden, Aşiyanından Boğaziçini seyrediyor ve görmediği
küçük insanlar için şiir yazıyordu.”
Yine bu konuda Şerif Aktaş’ın ileri sürdüğü görüşler de Okay’ın görüşleriyle paralellik
göstermektedir. Aktaş’a göre (2005: 97), “Fikret’in II. Meşrutiyetten sonra yazdığı manzumelere bakarak onu
halktan yana bir düşüncenin savunucusu olarak görmek, değerlendirmek ve tanıtmak isteyenler yanlış bir
gayretin içine girmişlerdir. Zira Fikret’in halkı ve halkın dertlerini konu alan şiirler yazdığını söylemek her
şeyden önce onun edebi gayretine ve şahsiyetine bir ihanettir.” Fikret her şeyden önce ferdi duyuş tarzına
sahip bir şairdir.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 10 Sayı: 52 Ekim 2017
The Journal of International Social Research
Volume: 10 Issue: 52 October 2017
- 128 -
ve sanat anlayışlarına göre bazen farklı bazen de benzer tavır ve tepkiler göstermişler ve eserlerini de bu
yolda vücuda getirmişlerdir.
Türk Edebiyat tarihinde karşıt fikirlerin, farklı sanat anlayışlarının ve ideolojik kutuplaşmaların en
yoğun şekilde hissedildiği yıllar ikinci meşrutiyetin ilanından sonraki yıllardır. “1908 Meşrutiyetinden sonra
Türk cemiyeti bir karışıklığın, bir keşmekeşin içine düşer. Her siyasi ihtilâl hareketini takip eden zamanlarda
olduğu gibi alabildiğine başıboş bir hürriyet havası esmeğe başlar… Meşrutiyetin ilânı ile başlayan ve birinci
dünya harbi senelerine kadar devam eden bu birkaç senelik kısa devirde Türk fikir hayatı en kesif yıllarını
yaşamıştır.” (Okay, 1998: 61) Bu dönemin en önemli iki şahsiyeti olan Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif de
şiirlerinde devrin bu çalkantılı ve sıkıntılı siyasi ve sosyal vakalarına kayıtsız kalmamışlar; bu sosyal
yaraların teşhisi ve çözümü için kendi psikolojik ve inanç dünyalarından meselelere bakmışlar ve ona göre
çözüm üretmeye çalışmışlardır.
Bu noktada toplumsal bir hastalık olarak kabul edilebilecek olan sefalet, fakirlik, tembellik ve
cahillik gibi sosyal yara ve problemleri dile getirmek için yazdıkları şiirlerin konusu ve hatta isimleri de
kesişmiştir. Bu şiirlerde farklı bakış açıları olsa bile temelde aynı sosyal sıkıntıya farklı şekilde parmak
basmışlardır. Bu şiirlerden biri de “Halûk’un Bayramı” ve “Bayram” adlı şiirlerdir.
Bu çalışmada, Türk Edebiyatının yenileşmesinde en derin ve keskin değişim noktası olan Servet-i
Fünûn Edebiyatı’nın vücuda gelmesini sağlayan ve yazdığı yeni tarz sanatsal ağırlıklı şiirlerle Servet-i
Fûnun şairlerine model olan Tevfik Fikret’in “Halûk’un Bayramı” şiiri ile “kendimi milletimin nazarında
gördüğüm günden beri sanatımı ona feda ettim” diyerek şiirini tamamen toplumun dertlerini ve bütün
hallerini anlatmaya adayan Mehmet Âkif’in “Bayram” isimli şiirlerinde, bayramın sevinci içinde göstermeye
çalıştıkları yetimlik ve buna bağlı olarak fakirlik sosyal problemini ele almaya çalışacağız.
İlk şiirlerinde aşk ve tabiat temalarına yere veren Tevfik Fikret, bu dönemde sosyal konulara
ilgisizdir. Şiirin tekniğinde, kafiyesinde ve formunda güzelliğe gitmekle meşguldür. 1896’ya kadar, kendi
şahsiyet ve üslûbunu bulur. 1896’dan sonraki devresi olgunluk çağı olarak kabul edilebilir. Bu dönemde
“sanat sanat içindir” ilkesini benimseyen Fikret, bütünüyle kendi hayal, duygu, ıstırap ve ümitlerini dile
getirir. Parnesyenlerden etkilenir. Fransız parnas şairlerden François Coppee’nin etkisiyle şiirden formun
güzelliği endişesinden sıyrılarak toplumsal konulara yönelir. “Fikretin Servet-i Fünun devrinde yazdığı
sosyal konulu şiirler merhamet şiirleridir. Fikret bu tarz şiirlerini François Coppee’nin tesirinde kalarak
yazmıştır.” (Kaplan, 1986: 23)
Sosyal konulu şiirlerini iki bölümde inceleyebileceğimiz Fikret’in şiirleri, yurt ve milli duyguları
yaşatanlar ile beşeri duyguları yaşatanlar olarak adlandırılabilir. Kenan Akyüz’e (l947: 229) göre Fikret’in
Beşeri duyguları yaşatan şiirleri çevremizdeki yardıma muhtaç, kimsesiz ve zavallı
insanlara karşı duyulan ilgi ve acımayı belirten parçalardır. İnsan acılarına karşı
merhamet ve insan hatalarına karşı tolerans duyguları, romantizmin esas
vasıflarındandır. Fikret, bilhassa romantizmin etkisi altında bulunduğu sıralarda, kendi
yaradılışına da çok uygun düşen bu iki vasfı, şiirlerinde kuvvetle yaşattı… “Halûk’un
Bayramı”nda bayram günlerini bir yas günü gibi geçiren fakir çocukları yaşatır.
Babasını ve annesinin gurbette, kız kardeşinin ise genç yaşta ölümü gibi ailesinde yaşadığı acılar
Fikret’in üzerinde derin izler bırakmıştır. İrsiyetten gelen içe kapanık yaratılışı onun halkın arasına karışıp
sosyal problemlere el atmasına izin vermez. Sosyal meselelere bakışını zihni plandan somut realiteye
dökemez.
Nitekim Orhan Okay (1998: 62), Kenan Akyüz’ün bu hususta yukarıda alıntıladığımız görüşünün
aksine, Fikret’in meşrutiyetten önce yani, “Halûk’un Bayramı”nın da dâhil olduğu Rubab-ı Şikeste şiirlerini
yazdığı dönemde son derece melankolik bir hal içinde bulunduğunu şöyle ifade eder. “Fikret’in sosyal
davaları memleketin kurtulması için bir takım temennilerden ve gençliği teşvik etme arzularından öteye
geçemiyordu. Fikret’in görüşleri realist değildi. Fikret halk adamı değildi. Cemiyet hakkındaki teklifleri bir
sosyal müşahededen gelmiyordu. Hayatın içine girmeden, Aşiyanından Boğaziçini seyrediyor ve görmediği
küçük insanlar için şiir yazıyordu.”
Yine bu konuda Şerif Aktaş’ın ileri sürdüğü görüşler de Okay’ın görüşleriyle paralellik
göstermektedir. Aktaş’a göre (2005: 97), “Fikret’in II. Meşrutiyetten sonra yazdığı manzumelere bakarak onu
halktan yana bir düşüncenin savunucusu olarak görmek, değerlendirmek ve tanıtmak isteyenler yanlış bir
gayretin içine girmişlerdir. Zira Fikret’in halkı ve halkın dertlerini konu alan şiirler yazdığını söylemek her
şeyden önce onun edebi gayretine ve şahsiyetine bir ihanettir.” Fikret her şeyden önce ferdi duyuş tarzına
sahip bir şairdir.
Dostları ilə paylaş: |