Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 1
PARA POLİTİKASI, FED, TAHVİL ALIM SÜRECİ VE TCMB
Para Politikası Nedir, Neyi Amaçlar?
Para politikası, merkez bankalarının bazı araçları kullanarak piyasadaki para miktarını
etkileyerek piyasaya sürdüğü paranın istikrarını sağlamak amacıyla uyguladığı politikalar
bütününe verilen addır.
Piyasada sadece hazinelerin (ya da darphanelerin) piyasaya sürdüğü sınırlı tutarda madeni
para ile merkez bankalarının piyasaya sürdüğü banknot söz konusu olsaydı merkez
bankalarının emisyon hacmini, yani piyasaya sürdüğü para miktarını, denetlemesi para
politikasının temelini oluştururdu. Bankaların kaydi para yaratmasının çok yaygın olmadığı
dönemde Fisher’in ünlü miktar denklemi MV = PQ denklemi parasal ilişkileri açıklamaya
yetiyordu. Bu denklemde M = para arzı, yani piyasadaki para miktarı, V = paranın dolanım
hızı, yani bir para biriminin bir yılda kaç kez el değiştirdiği, P = fiyatlar genel düzeyi, Q
= Ekonomide bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin fiziki miktarıdır. Bu denklemde PQ
çarpımı GSYH’ye eşit olduğuna göre MV = GSYH yazabiliriz.
Buna göre sadece paranın olduğu bir yerde Merkez Bankası M’yi yani piyasadaki para arzını
denetleyerek para politikası uygulayabilir. Eğer enflasyonist eğilimler söz konusuysa
piyasadaki fazla parayı çeker yani M’yi düşürür, bu durumda denklemin ikinci tarafında Q
değişmediği sürece P, yani fiyatlar düşer. Eğer deflasyonist eğilimler söz konusuysa para
arzını yani M’yi artırır ve bu durumda Q hemen değişmeyeceğine göre P yani fiyatlar
yükselmeye başlar.
Zaman içinde önce bankaların yarattığı kaydi para kredi talebindeki artış ile birlikte hızla
çoğalmaya başladı, ardından da kredi kartları devreye girdi. Her ikisi de Merkez Bankası’nın
doğrudan denetimi altında olmayan bir çeşit para idi. Bu durumda Merkez Bankası’nın nakit
para arzını denetlemesi para politikasının etkinliği açısından yetersiz kalmaya başladı. Merkez
Bankası ister istemez kredi hacmini denetleyecek araçları da devreye sokmak zorunda kaldı.
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 2
Para Politikası Araçları
Para politikası denildiğinde üç grupta toplanabilecek alt politikalar anlaşılıyor. Birinci grupta
dolaysız para politikası araçları yer alıyor. Bunlar: (1) Kredi tavanı, (2) Faiz Denetimi (3) Diğer
dolaysız para politikası araçları
İkinci grupta dolaylı para politikası araçları yer alıyor: Bunlar: (1) Reeskont politikası, (2) Açık
piyasa işlemleri (APİ), (3) Karşılıklar politikası.
Dolaysız Para Politikası Araçları
Dolaysız para politikası araçları fiyat ya da miktara, limit koyma gibi doğrudan müdahale
yoluyla uygulanan araçlardır. Bunları kredi tavanı, faiz denetimi ve diğer araçlar olarak üç
başlıkta ele alalım.
(1) Kredi tavanı: Bankaların açabilecekleri kredilere konulan miktar limitine kredi tavanı
deniyor. Örneğin Merkez Bankası bankalara, topladıkları mevduatın ya da tüm kaynaklarının
(mevduat + özkaynak + diğer kaynaklar) yüzde 80’i kadar kredi açabilecekleri talimatını
vermişse buradaki yüzde 80 oranı kredi tavanını oluşturur. Diyelim ki bir bankanın toplam
mevduatı 100 TL ise açabileceği kredinin tavanı 80 TL olur. Böyle bir oran koymak yerine
doğrudan miktar da konulabilir. Örneğin Merkez Bankaları bankalara her yıl X milyar TL’den
fazla kredi açamamaları talimatı verebilir. Kredi tavanı banka özelinde de uygulanabilir.
Merkez Bankası, Bankacılık denetim otoritesinden aldığı raporlara göre bazı bankalara kredi
tavanı getirebilir.
Kredi tavanı, zorunlu karşılık uygulamasıyla birleştiğinde oldukça kısıtlayıcı bir önlem olabilir.
Zorunlu karşılık oranının yüzde 10, kredi tavanının da mevduatın yüzde 80’i olarak
belirlendiğini varsayalım. Bu durumda banka aldığı 100 TL’lik mevduatın 10 TL’sini Merkez
Bankası’na karşılık olarak yatırdıktan sonra kalan 90 TL’nin yüzde 80’ini yani 72 TL’sini kredi
olarak açabilecek demektir.
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 3
Bu politika aracının uygulanmasıyla iki kademeli etki yaratılabilir:
(a) Doğrudan etki: Kredi genişlemesinin yarattığı talep fazlası bir ölçüde giderilir ve
dolayısıyla ortaya çıkan enflasyonist baskı hafifletilebilir.
(b) Kredi imkanı daralınca faizler yükselir ve kredi talebi biraz daha düşer.
(2) Faiz denetimi: Merkez Bankası, bankaların mevduat ve kredi için uyguladığı faiz
oranlarına sınırlamalar getirebilir. Günümüzde uygulanan serbest faiz sistemi geçmişte birçok
açıdan denetim altındaydı. Bugün de aynı denetimin uygulanması mümkündür. Merkez
Bankası faize limit koyabilir, farklı vadeler için farklı faizler uygulatabilir. Hatta bu uygulamayı
teşvik amaçlı olarak farklılaştırılmış olarak da uygulatabilir.
Geçmişte faiz oranları Merkez Bankası tarafından belirlenirken ya da denetlenirken
Türkiye’de Ziraat Bankası tarım kesimine Halk Bankası da esnafa, mevduat maliyetinin altında
düşük faizle kredi açıyor ve bu farklardan doğan zararlar da görev zararı olarak Hazine’ye
fatura ediliyordu.
Bu tür müdahaleler mümkün olsa da günümüzdeki uygulama daha çok dolaylı politikalar
aracılığıyla piyasa faizlerini etkilemeye yönelmiş, doğrudan faiz oranlarına müdahale yöntemi
terk edilmiştir.
(3) Diğer dolaysız para politikası araçları: Merkez Bankası, bankaların konumuna göre
getirecekleri senetlere farklı reeskont faiz oranları uygulayabilir (farklılaştırılmış reeskont
uygulaması), bankalara kredi kartları nedeniyle ödenecek asgari miktarın yükseltilmesi
yoluyla talebin denetlenmesi (tüketici kredilerine uygulanan denetim) gibi değişik konularda
para arzını denetlemeye yönelik çeşitli araçları kullanabilir.
Bu tür para politikası araçları günümüzde kullanım alanı çok daralmış araçlardır. Aslında
dolaysız para politikası araçlarının tümünün kullanımı günümüzde neredeyse ortadan kalkmış
durumdadır. Kriz halinde bile ne Fed ne de AMB bu politika araçlarına başvurmamışlardır.
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 4
Dolaylı Para Politikası Araçları
(1) Reeskont politikası: Bankaların iskonto yoluyla aldıkları kâğıtları tekrar iskonto ettirerek
(reeskont) Merkez Bankası’na satıp karşılığında para almaları uygulamasıdır. Diyelim ki bir
şirketin elinde bir yıl vadeli ve 1000 TL değerinde iskontolu (faizi içinde) alınmış bir tahvil
olsun. Bir yılın sonunda 1000 TL edecek olan bu tahvilin bugünkü değeri 1000 TL’den
düşüktür. Şirket, vadesinden önce bankaya bu kağıdı verdiğinde banka, şirkete örneğin 900
TL verecektir. Bu durumda banka bu tahvili üzerinde yazılı değere göre yüzde 11 iskonto
ederek [(1000 - 900) / (900)] almış olacaktır. Bu işleme iskonto, burada ortaya çıkan yüzde 11
oranındaki faize de iskonto faizi deniyor. Banka bu kağıdı aldıktan bir süre sonra nakit
ihtiyacına düşüp kağıdı Merkez Bankasına 800 TL’ye satarsa ikinci kez iskonto işlemi ortaya
çıkmış oluyor ki buna ikinci kez iskonto anlamına gelmek üzere reeskont deniyor. Vadeye
kalan süre azaldığı için bankanın bu kağıdı Merkez Bankasına aldığı bedelden daha yüksek bir
bedele satması mümkündür. Diyelim ki banka bu kâğıdı Merkez Bankası'na 910 TL'ye satmış
olsun. Bu durumda Merkez Bankasının bankaya bu tahvil karşılığında ödediği faiz [(910 – 900)
/ (900)] yüzde 1,1 oluyor. Buna da reeskont faizi deniyor.
Reeskont politikasının iki amacı olabilir: (a) Bankaların elindeki kağıtları alarak onlara para
vermek ve piyasadaki likiditeyi düzenlemek. (b) Reeskont faizini değiştirerek piyasadaki faiz
oranını etkilemeye çalışmak.
(2) Açık piyasa işlemleri (APİ): Merkez Bankası’nın bankalardan ve diğer kurumlardan tahvil,
bono veya diğer menkul değerleri satın alması ya da tersine onlara tahvil, bono veya menkul
değerleri satması eylemine açık piyasa işlemi adı veriliyor. Bu alım ve satımlar kesin alım veya
satım olabileceği gibi geri alım veya satım vaadiyle (repo ve reverse repo) yapılan alım ve
satımlar da olabilmektedir.
Merkez Bankası açık piyasa işlemlerine başvurmak suretiyle piyasadaki para miktarını
(likiditeyi) ayarlayabilmektedir. Tahvil vb gibi kağıtları satın aldığında piyasaya likidite vermiş,
geri sattığında ise piyasadan likidite çekmiş olur. Bu yolla piyasadaki para miktarını
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 5
etkileyerek talep üzerinde oluşan baskıları denetleyebilmekte ve enflasyonist ya da
deflasyonist gidişe müdahale edebilmektedir.
(3) Karşılıklar politikası
Bankalar topladıkları mevduatın ve diğer kaynaklarının merkez bankası tarafından belirlenen
oranda belirli bir miktarını, ileride karşılaşabilecekleri zorluklarda talep edip kullanabilmek
için merkez bankasına yatırmak zorundadırlar. Buna zorunlu karşılıklar, bunun miktarını
belirlemeye yarayan orana da karşılık oranı adı veriliyor. Merkez bankasının, karşılık oranını
artırıp azaltarak bankaların açabileceği kredi miktarını ve maliyetini etkilemesi eylemine de
karşılıklar politikası adı veriliyor. Merkez bankaları, bankalardan aldıkları bu karşılıklar için
belirli bir faiz ödeyebilecekleri gibi herhangi bir ödeme yapmayabiliyorlar.
Eğer bir ülkede para ikamesi (yani yabancı paraların da yerli para ile birlikte kullanımı ya da
banka hesaplarında bulunması) yaygınsa merkez bankaları bu mevduatın karşılığını yerli para
ile isteyebileceği gibi yabancı para cinsinden de isteyebilir. Hatta yerli para cinsinden
karşılıkların bir bölümü ya da tamamı için karşılıkları yabancı para cinsinden ödeme opsiyonu
tanıyabilir.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) uyguladığı zorunlu karşılık oranları vadeye ve
mevduat cinsine göre değişiklik göstermekle birlikte vadesiz mevduat ve 6 aya kadar vadeli
mevduat için uygulanan oran hem TL hem de yabancı para için yüzde 11 olarak belirlenmiş
bulunuyor. Demek ki bir banka örneğin bir ay vadeli 100 TL için 11 TL, 100 USD için 11 USD ve
100 Euro için 11 Euro zorunlu karşılık ayırıp bunu TCMB’ye yatırmak zorundadır.
Rezerv opsiyon mekanizması (ROM) ve rezerv opsiyon katsayısı (ROK)
TCMB, bankaların TL olarak yatırmak zorunda oldukları zorunlu karşılıkların bir bölümünü
(bugün itibariyle % 60’ına kadarki bölümünü) döviz ya da altın cinsinden yatırmalarına izin
veriyor. Bu, bankalar için bir zorunluluk değil bir opsiyon yani bir alternatif. Bu uygulamaya
rezerv opsiyon mekanizması deniyor. Örneğin bir ay vadeli 91 TL mevduat alan bir banka bu
paranın karşılığında TCMB’ye isterse (91 x 0,11=) 10 TL ya da isterse bunun 4 TL’lik bölümünü
TL ve kalan 6 TL’lik bölümünü USD veya Euro olarak yatırabiliyor. Bu kalan 6 TL’lik (ya da
yüzde 60’lık) bölüm için TCMB, bankalara yukarıda değindiğimiz alternatifi kullanma hakkını
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 6
veriyor. Bu uygulamayı seçen bankalar yatıracakları döviz tutarını hesaplarken Rezerv
Opsiyon Katsayısını (ROK) uyguluyorlar.
Diyelim ki 91 TL mevduat alan ve TCMB’ye (91 x 0,11 =) 10 TL zorunlu karşılık yatırmak
zorunda olan bir banka bunun yüzde 40’ı olan 4 TL’yi TL olarak ve kalan 6 TL’yi de Dolar
olarak yatırmaya karar vermiş olsun. Bu durumda dolar için şöyle bir tablo yapabiliriz:
Bu banka aldığı 91 TL mevduatın zorunlu karşılık tutarının tamamını TCMB’ye TL olarak
yatırsaydı 10 TL yatırması gerekecekti. Bu bankanın Dolar üzerinden ROK uygulamasına
girdiğini düşünürsek bu durumda 10 TL karşılık miktarının 4 TL’sini TL olarak kalan 6 TL’sini de
dolar olarak yatıracak demektir. Eğer 6 TL karşılığında bire bir dolar yatırması sistemi kabul
edilseydi 1,8’lik dolar kuruyla 3,33 dolar yatırması gerekecekti. Oysa ROK uygulamasında
yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi 5,50 dolar yatırması gerekmektedir. Bu durumda 10 TL’lik
karşılık ((4 TL) + (5,50 Dolar x 1,8)) 13,9 TL’ye gelmektedir.
ROK uygulamasının sonuçları ve yararları
Bankaların TL mevduatı için TCMB’ye yatırmak zorunda oldukları zorunlu karşılıkların bir
bölümünü yabancı para veya altınla ödemelerine izin verilmesi bankalar açısından TL
likiditesini artırmış oluyor. Günlük işlemlerini ağırlıklı olarak TL ile yapan bankalar açısından
TL fonlama maliyeti de düşmüş oluyor. Bu uygulamanın bankaların dışarıdan daha ucuza
yabancı para borçlanmalarını teşvik etmesi gibi bir etkisi de söz konusu oluyor.
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 7
Bu uygulamanın TCMB açısından yararı ise başlıca iki noktada toplanıyor: (1) TCMB bu yolla
döviz rezervlerini artırmış oluyor. (2) Bankaların getirdiği dövizlerin TCMB’de toplanması
sonucu para ikamesinin etkisi düşürülmüş oluyor.
Diğer Yararları
Kısa vadeli sermaye akımlarının yaratabileceği oynaklığı azaltmaktadır.
TCMB brüt döviz rezervlerini güçlendirmektedir.
Bankalara likidite yönetimlerinde esneklik sağlamaktadır.
Kredilerin sermaye hareketlerine olan duyarlılığını azaltmaktadır.
Her bankaya kendi likidite optimizasyonunu yapabilme olanağı sağlamaktadır.
Diğer politika araçlarına duyulan ihtiyacı azaltmaktadır.
Bazı Terimler:
Ankes
Bankaların mevduat çekilişi veya günlük işlemlere ilişkin ödemelerini karşılayabilmeleri
amacıyla kasalarında hazır bulundurdukları paraya ankes denir. Bunun miktarı ve şekli bir
zorunluluğa değil bankaların kendi karar ve uygulamalarına bağlıdır. Bankalar gün sonunda
bu değerleri genellikle TCMB’ye gecelik olarak borç verirler.
Disponibilite
Merkez Bankası’nın bankaların kabul ettiği mevduata karşılık kasalarında tutulmasını zorunlu
kıldığı parasal karşılıklardır. Ankes zorunlu olmadığı halde disponibilite zorunludur.
Munzam Karşılık
Merkez bankasının disponibiliteye ek olarak bankaların kaynaklarından kendisine
yatırmalarını zorunlu kıldığı miktardır.
Zorunlu Karşılıklar
Merkez bankasının kabul ettikleri mevduat karşılığında bankaların kendisinde tutulmasını
zorunlu kıldığı miktarlardır.
Türkiye’de Bugün Geçerli Olan Uygulama
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 8
Serbest karşılıklar anlamına gelen ankes uygulaması sürmektedir.
Eskiden Türkiye uygulamasında Disponibilite + Munzam Karşılıklar uygulaması söz
konusuydu. Günümüzde disponibilite ve munzam karşılıklar kalkmış, yerini bankaların
TCMB’ye yatırmak zorunda oldukları zorunlu karşılıklar (ya da kısaca karşılıklar) almıştır
(4) Faiz politikası: Merkez Bankası’nın bankalarla para alış verişinde uyguladığı faizleri
değiştirerek piyasa faizlerini etkilemeyi hedeflemesine faiz politikası deniyor.
TCMB’nin çeşitli işlemleri için uyguladığı farklı faiz oranları söz konusu. Bunları sıralayayım:
Bir hafta vadeli repo işlemlerine uygulanan faiz (politika faizi): TCMB, 1 hafta vade ile repo
ihalesi açıyor, bankalar ellerindeki tahvil ve bonoları TCMB’ye verip karşılığında para alıyorlar
ve vade sonunda parayı iade edip kağıtlarını geri alıyorlar. TCMB bu araçla banka ve finans
kurumlarının piyasada uyguladığı faiz oranlarını, bankalardan alınan kredilerin miktarını,
hisse senedi ve döviz gibi varlıkların fiyatlarını etkileyebiliyor. Bu işleme uygulanan faiz
oranı yıllık % 7,5.
Gecelik işlemlerde uygulanan faiz (gecelik faiz, fonlama faizi ya da koridor faizi): TCMB’nin,
hesaplarını kapatabilmek için gecelik olarak borç almak ya da ellerinde kalan paraları gecelik
olarak borç vermek isteyen bankalara uyguladığı faize bu adlar veriliyor. TCMB, bu yolla
ikincil piyasada oluşan kısa vadeli faiz oranlarını, döviz kurlarını ve kredilerin büyüme hızını
etkileyebiliyor. TCMB’nin gecelik borç almada uyguladığı faiz oranı yıllık % 7.25, gecelik borç
vermede uyguladığı faiz oranı yıllık yüzde 10.
Geç likidite penceresi faizi: Hesaplarını kapatmak ya da ellerinde bulunan parayı borç
vermek için son ana kadar bekleyen bankalara uygulanan caydırıcı faiz oranlarını kapsayan
bir uygulamadır. Bu uygulamada saat 16.00 ile 17.00 arasında TCMB’ye gecelik borç vermek
isteyenlere yıllık % 0, gecelik olarak TCMB’den borç almak isteyenlere yıllık % 11.50 faiz
uygulanıyor.
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 9
TCMB’nin bu faiz oranlarında yapacağı değişiklikler bankaların fonlama maliyetleri üzerinde
etki yapıyor ve sonuçta piyasa faizlerini etkiliyor. Gecelik fonlama faizi tavanının düşürülmesi
bankaların daha ucuza fon bulmasına yol açtığı için onların maliyetinin düşmesine yol açıyor.
Bu durumda da bankaların kredi faizlerini düşürmesi bekleniyor. Bununla birlikte Türkiye’de
mevduatın ortalama vadesiyle kredinin ortalama vadesi arasında krediler lehine yaklaşık on
kat fark olması kaynak maliyetindeki düşüşün kolayca kredi faizlerine yansımasını
sağlayamıyor.
(5) Kur politikası: Merkez Bankası’nın TL’nin dış değerini ayarlamaya yönelik olarak bir
müdahalesi söz konusuysa kur politikasından söz edilebilir. Bu tür müdahaleler daha çok
kurlarda yüksek oranlı dalgalanmalar ortaya çıktığı zaman gündeme geliyor.
TCMB, geçmiş uygulamalarında bu tür kur dalgalanmalarında piyasaya döviz satarak ya da
piyasadan döviz alımı yaparak kura müdahale yoluna gitmiştir. Günümüzde karşılıklar
politikasında ROK uygulaması yaparak döviz likiditesini düzenlemeyi tercih ediyor.
(6) Para basma: Merkez Bankası’nın piyasadaki likiditeyi artırarak sorunları çözmeye
yönelmesi halinde piyasaya yeni para sürmesi eylemini bir politika gibi kullanması söz konusu
olabilir.
(7) Niceliksel gevşeme: Ekonominin yaygın uygulama alanı bulmuş para politikası araçlarıyla
canlandırılmasının mümkün olmadığı hallerde uygulanan bir para politikası aracıdır. Bu
politika çerçevesinde merkez bankaları, bankaların ve diğer kurumların ellerinde bulunan
finansal varlıkları (tahvil, bono, varlığa dayalı menkul kıymet vb) satın alarak karşılığında bu
bankalara ve kurumlara para verirler. Böylece ekonomiye karşılığı ve limiti teorik olarak
belirli bir miktar yeni para enjekte edilmiş olur. Küresel kriz boyunca ABD Merkez Bankası
Fed, Avrupa Merkez Bankası AMB ve İngiltere Merkez Bankası BOE tarafından uygulanmış bir
politikadır.
Bunun para basmaktan tek farkı limitinin ve tahvil, bono gibi bir karşılığının olmasıdır. Para
basmanın bir limiti olmadığı gibi karşılığında verilen bir menkul kıymet de bulunmamaktadır.
Dolayısıyla niceliksel gevşemenin para basmaya göre daha az enflasyonist etki yaratması
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 10
beklenir. Niceliksel gevşemenin APİ’den farkı yine belirli bir süre ya da limitle bu işin
yapılacağının bilinmesidir.
Niceliksel Genişleme Politikası Nedir, Nasıl Uygulanır?
Niceliksel genişleme, geleneksel para politikaları ekonomiyi canlandırmakta yetersiz veya
etkisiz kaldığında merkez bankaları tarafından uygulanan bir politikadır. Ekonomide
durgunluk riskinin arttığı dönemlerde merkez bankaları ekonomiyi canlandırmak için faiz
oranlarını indirir ve bu şekilde bankaların hanehalkları ve firmalara daha fazla kredi
vermelerini sağlar. Para politikası ile faiz düzeyi indirilerek ekonomi dolaylı olarak
canlandırılmaya çalışılır.
Ancak özellikle ekonomide belirsizliklerin ve risklerin arttığı dönemlerde merkez bankalarının
faiz indirmesi iktisadi faaliyetin hızlanmasını sağlayamamaktadır. Diğer bir ifadeyle, merkez
bankaları faizleri ne kadar indirirse indirsin faizler firmaları yatırım yapmaya, hanehalklarını
harcama yapmaya teşvik edecek seviyeye gelmemektedir. Böyle bir durumda merkez
bankaları, bankaların ve diğer kurumların (sigorta şirketleri, bireysel emeklilik şirketleri,
finansal olmayan firmalar vb.)ellerinde bulunan finansal varlıklarını (tahvil, bono, varlığa
dayalı menkul kıymet vb.) satın alıp bu banka ve kurumlara likitide sağlayarak niceliksel
genişleme politikası uygulayabilmektedir.
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 11
Niceliksel
Genişlemenin
Ekonominin
Canlanmasını
Hangi
Yollarla
Sağlaması
Beklenmektedir?
Nicelik genişlemenin ekonomik canlanmayı üç yolla sağlaması beklenir:
1. Merkez bankalarının finansal varlık alımları ile birlikte bu varlıklara talebin artması söz
konusu varlıkların fiyatlarını artırır, getirilerini ise düşürür. Örneğin bir devlet tahvili niceliksel
genişlemeden önce yüzde 3 net getiri sağlarken merkez bankasının alımlarından sonra yüzde
1 net getiri sağlar. Fiyatı artan ve getirisi düşen finansal varlıklar yatırımcılar için cazibesini
yitirir.
Bankalar ve kuruluşlar finansal varlık almak yerine hane halkları ve firmalara kredi verirler.
2. Niceliksel genişleme ile birlikte merkez bankalarına varlık satanlar fonlarını ticari
bankalardaki mevduat hesaplarına yatırırlar ve ticari bankaların kaynakları artar. Ticari
bankaların hanehalkları ve firmalara kredi verme imkânları artar.
3. Varlık fiyatlarının artması hane haklarınınve firmaların sahip oldukları varlıkları teminat
olarak gösterip kredi kullanım imkânlarını artırır (servet etkisi).
Sonuç olarak, hanehalkları daha çok harcar, firmalar daha çok yatırım yapar ve ekonomik
büyüme sağlanmış olur.
Niceliksel Genişleme Enflasyon Riski Yaratır mı?
Merkez bankalarının uyguladığı niceliksel genişleme politikasının temel amacı fiyatların
düştüğü ve ekonomik durgunluğun bir arada yaşandığı durumu tanımlayan “deflasyon”la
mücadele etmektir. Buna karşılık niceliksel genişlemede merkez bankalarının deflasyonla
mücadele etmek için piyasaya likidite sağlaması enflasyon riskini artırmaktadır. Niceliksel
genişleme, yeni uygulanan bir politika olması ve tüm ekonomiler üzerindeki etkilerini
değerlendirmek için yeterince zaman geçmemiş olması nedeniyle olası sonuçları bakımından
tartışmalı bir politika olarak değerlendirilmektedir.
(8) Açık sözlülük politikası: Merkez Bankası’nın ileride yapacaklarını açıklayıp beklentileri
etkileyerek para politikasına yön vermesi hali olarak tanımlanabilir.
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 12
Fed Tahvil Alımının Kısa Vadeli Avanstan Ne Farkı Var?
ABD’nin uyguladığı niceliksel gevşeme (QE) çerçevesindeki tahvil alım programı gerçekte bir
para politikası aracı mı yoksa maliye politikası aracı mı? Bunu aydınlatmamız gerekiyor.
Fed, uygulamaya koyduğu QE çerçevesinde her ay belirli bir miktarda Devlet Tahvili alımı
yapıyor ve karşılığında piyasaya para vermiş oluyor. Başlangıçta aylık olarak 85 milyar dolarlık
alımın 45 milyar dolarlık bölümü tahvildi (kalanı ise mortgage kağıdıydı.)
Fed, bu alımları her yeni Açık Piyasa Operasyonları Komitesi (FOMC) toplantısında 10 milyar
dolar azaltmaya başladı. Beklentilere göre Ekim ayındaki FOMC toplantısında alımlara son
verilecek.
Bankalar ellerindeki Devlet tahvillerinden bir bölümünü Fed’e satarak karşılığında para
alıyorlar. Yani biraz geniş bir perspektiften bakarsak sistem şöyle işliyor:
Bankalar, Hazine’den parasını ödeyerek satın aldıkları tahvilleri, QE tahvil alım programı
çerçevesinde Fed’e veriyor ve Fed’de karşılığı parayı bankalara ödüyor.
Bizde bir zamanlar geçerli olan kısa vadeli avans; Hazine’nin Merkez Bankası’ndan belirli bir
miktara (bütçe ödeneklerinin yüzde 15’ine) kadar doğrudan borçlanmasında uygulanan
sistemin adıydı ve şöyle işliyordu:
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 13
Bu iki uygulama arasında bazı farklar var:
(1) Kısa vadeli avans uygulamasında Hazine, bütçe açığını kapatmak için TCMB’den doğrudan
borçlanıyordu, QE uygulamasında ise Hazine’nin bankalara sattığı tahvilleri Fed satın alarak
Hazine’ye dolaylı finansman sağlamış oluyor.
(2) Kısa vadeli avans kaldırılmadan önce süresiz bir borçlanma aracı haline gelmişti. Yani
Hazine her yıl artan bütçe ödenekleri nedeniyle aldığı borcu yılsonunda iade etmek yerine
yeni bütçede artan ödenekler ile eski bütçedeki ödenekler arasında doğan farkı alıyor ve
borcu artırıyordu. Fed’in tahvil alımı ise bu yılın Ekim ayında sona erecek. Yani süreli bir
uygulama.
(3) Kısa vadeli avans, cari yılın bütçe ödeneklerinin yüzde 15’i ile sınırlıydı. Fed’in tahvil
alımları ise başlangıçta aylık 85 milyar dolar olarak belirlendi ve geçen sonbaharda başlatılan
10’ar milyar dolarlık azaltma programı ile Ekim ayında sıfırlanmış olacak.
Bu üç fark dışında iki uygulama özü itibariyle birbirine çok benziyor. Fed uygulamasında
arada bankalar varken, kısa vadeli avans uygulamasında Hazine ile Merkez Bankası doğrudan
muhatap oluyordu. Eğer Fed uygulamasında bankalar aradan çıkarılsa ve Fed, Hazine’ye
doğrudan kredi açsa uygulamalar bire bir aynı olacak.
Küresel kriz, gerek para gerekse maliye politikası aracı olarak geçmişte yapılmış
uygulamaların adlarını ve görünümünü değiştirerek yeniden uygulamaya sokmuş bulunuyor.
Hatta bazen para politikası gibi görünen uygulamalar aslında bütçeyi para basarak finanse
etmeye yani bir çeşit para ve maliye politikası karmasına dönüşmüş bulunuyor. Bunun bir
örneği de Fed, İngiltere Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası tarafından uygulanan
tahvil alım programı.
Dr. Süleyman BOLAT
Sayfa 14
1- FOMC NEDİR?
FOMC (The Federal Open Market Commitee), ABD Federal Rezerv Açık Piyasa İşlemleri Komitesi'dir.
Federal Rezerv Sistemi'nin para politikalarını oluşturan en önemli bölümüdür. FOMC'yi, Guvernörler
Kulübü'nün 7 üyesi ve 5 FED Bankası başkanı oluşturur. New York FED Bankası başkanı toplantıya
sürekli katılırken, diğer FED Bankası Başkanları rotasyon usulüyle her yılbaşında değişerek görev
yaparlar. FOMC, ekonomik büyüme oluşturan, fiyat istikrarı sağlayan, uluslararası ticaret ve
ödemelerin kabul edilebilir bir düzeyde olmasını destekleyen bir politikanın oluşturulmasından
sorumludur. FOMC, ABD devlet ve federal kurumlarının menkul kıymetlerinin alım ve satımının
gerçekleştirildiği açık piyasa işlemlerinde temel kararları alır. Böylece mevduat kurumlarının rezervi
etkilenerek, ABD ekonomisinde paranın maliyeti ve kullanılabilirliği belirlenir. FOMC'nin istihdamı
artırmak, enflasyonu ve makroekonomik denge unsurlarını kabul edilebilir bir düzeyde tutmak ve
ekonomik büyümeyi sağlayıcı tedbirler almak gibi oldukça önemli görevleri vardır.
2- FOMC Toplantı Kayıtları neden önemlidir?
Toplantı kayıtlarında; FED toplantıları kararlarının ardındaki sebepler, FOMC üyelerinin
makroekonomik görünüme ilişkin bakış açıları, ekonomik tedbirlerin ve faiz kararlarının yürürlükte
kalma süresi ve gelecek dönemlere yönelik tahminler yer almaktadır. Yatırımcılar, FED'in para
politikalarında oluşabilecek değişiklikler için bu uzun metin içinde ipuçları ararlar.
3- YENİ FED YÖNETİMİ
Dünya finans piyasalarının önde gelen kuruluşlarından Amerikan Merkez Bankası’na (FED) artık bir
kadın başkanlık edecektir. Merkez Bankası, anapara birimi Dolar’ın faizini belirleyerek piyasaların
yararlanabileceği para miktarının sınırlarını çizmektedir. FED başkanlığı, son derece güçlü ve bir o
kadar da sorumluluk isteyen bir makamdır. Yaklaşık yüz yıllık bir geçmişi olan FED’in başkanlığına ilk
kez bir kadın, iktisatçı Janet Yellen getirilmiştir. Deutsche Welle'nin haberine göre, Almanya
Başbakanı Angela Merkel ve Uluslararası Para Fonu Başkanı Christine Lagarde’den sonra FED
başkanlığına da Yellen’in getirilmesiyle, dünya finans piyasasının üç kadına emanet edildiği ifade
edilmektedir. Uzmanlara göre teşhis doğru olmakla birlikte çok fazla da önemli değildir. Çünkü para
politikalarında değişiklik beklenmemektedir. Janet Yellen, zaten üç yıldır FED Başkanı Ben
Bernanke’nin yardımcılığını yapmakta idi. Finans dünyasının sözlüğünde, işsizlikle mücadeleye büyük
önem atfedenler “güvercin” olarak adlandırılmaktadır. “Şahinler” ise bütün dikkatini enflasyonla
mücadeleye vermektedir. Bu tanımlamaların cinsiyetle ilgisi yoktur. Çünkü Ben Bernanke de
“güvercinler” arasında yer almaktadır.
Dostları ilə paylaş: |