Muammer esen



Yüklə 242,33 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix06.10.2018
ölçüsü242,33 Kb.
#72858


Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 52:2(2011), ss. 85-96

Kur’an’da Akıl - İman İlişkisi*

1

MUAMMER ESEN



DOÇ. DR., ANKARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ

muammer.esen@hotmail.com



Özet

Kur’an, doğru (sahih) bir iman için aklî düşünceye özel bir önem atfeder. Kur’an’a göre, 

imanın yeri kalptir; ancak onun sözünü ettiği kalp, bizim akıl dediğimiz şeydir. Kur’an, 

dolayısıyla İslam, imana giden yolda işlevsel akla, onun önemine özel bir vurgu yapar. 

O, aklı kullanarak imana ulaşmayı önerirken, özellikle yaratılışa, evrene ve evren içinde 

gerçekleşen olaylara dikkat kesilmemizi bizden ister. Çünkü Allah’ın varlığı ve birliği 

bilgisine, dolayısıyla imanına ancak bu suretle doğru bir şekilde ulaşılabilir. Esasen neyin 

iyi ve doğru, neyin yanlış ve kötü olduğu bilginse bizi ulaştıran da akıldır. Dolayısıyla 

Kur’an’a, İslam’a göre akıl, iman için gerekli işlevsel bir unsur olmaktadır. 

Anahtar Kelimeler: Kur’an, kalp, akıl, işlevsel akıl, iman, iyi, kötü. 

Abstract

The Relationship Between Reason and Faith in the Kur’an

The Qur’an ascribes a particular importance to reason in relation to true faith. According 

to the Qur’an the heart is the locus of faith, however, what is referred to as the heart is 

what we know as the intellect. The Qur’an, and therefore Islam, gives special emphasis to 

the function of the intellect on the way that leads to faith. The Qur’an asks us to use our 

intellects in order to attain faith, especially paying attention to creation, to the universe, 

and to the events that take place within the universe. Knowledge of God’s being and one-

ness, and therefore true faith is only properly attained in this way. It is essentially reason 

that allows us to arrive at knowledge of what is good and true and what is wrong and evil. 

Therefore, according to the Qur’an and Islam, reason is a necessary component for faith.



Key words: Qur’an, heart, reason, functional reason, faith, good, evil

*

  Bu yazı, merkezi Almanya’da bulunan Eugen Biser Siftung vakfının düzenlediği ve değişik ülkeler-



den bilim adamlarını katıldığı, Dinler Arası Bilimsel Sempozyum’da “Hıritiyanlık ve İslam’da Akıl ve 

İman” adı altında icra edilen sempozyumda sunduğumuz tebliğin makaleye dönüştürülmüş halidir.




86

 

MUAMMER ESEN



I. Giriş

Akıl-iman ilişkisi konusu, Kur’an’ın, dolayısıyla İslam’ın önemsediği bir 

konudur. Her şeyden önce Kur’an, imanın şekillenmesinde akla özel bir önem 

atfeder. Nitekim Allah’a imanın bahis konusu edildiği hemen bütün Kur’an 

ayetlerinde, akla, akletmeye, aklî tefekküre özel bir önem atfedilmekte; böyle-

ce iman için, aklın, aklî düşüncenin önemime özenle vurgu yapılmaktadır. 

Kur’an, doğrudan akıl sözcüğünü bir isim olarak kullanmaz; onun yerine 

o, hemen hemen akıl ile aynı anlama gelen kalp sözcüğünü kullanır. Nitekim 

Kur’an’ın; “Onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar

1

; “Yeryüzünde dolaş-



mazlar mı ki düşünecek kalpleri olsun!

2

; “Kur’an üzerinde düşünmüyorlar 



mı? Yoksa kalpleri kilitli mi!

3

 gibi ayetlerinden de açıkça görülüp anlaşıla-



cağı üzere, Kur’an, kalbi, akıl yerine kullanmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’nın 

akıl yerine kullandığı kalp, aklın eylemleri olan anlamayı, düşünmeyi gerçek-

leştiren bir merkez olmaktadır.

Kur’an’da, imanın kendisi vasıtasıyla gerçekleştiği kalp, daha çok, düşün-

me, bilme, akıl yürütme gibi bilişsel fiillerin merkezi olarak kullanılmakta-

dır. Nitekim çıkarımla (istidlâl) eş anlamlı olarak kullanılan ve bir bilgi elde 

etme  ve  akıl  yürütme  biçimi  kabul  edilen  nazar  kavramı  da  kalbin  eylemi 

olarak görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki, kalbin, delile dayalı çıkarımın-

dan (istidlâl), akıl yürütmesinden (nazar) ve düşünmesinden (teemmül) bah-

sedilmekte

4

 ve böylece, “bilginin yerinin kalp olduğu” na vurgu yapılmaya 



çalışılmaktadır.

5

  Dolaysıyla  düşünme  (tefkîr),  inceleme-araştırma  (bahs)  ve 



geniş, derin, etraflıca düşünme (teemmül, tedebbür, reviyye), kalp ile yapılan 

akıl yürütmenin işlevleri olarak görülmektedir.

6

İmanın  merkezi  olan  kalbin,  akıl  yürütme,  derin  düşünme  gibi  işlevleri 



dikkate alındığında, akıl ile iman arsındaki ilişkinin önemi ortaya çıkmakta-

dır; çünkü akıl, Kur’an’ın kalp bağlamında söyledikleri de göz önüne alın-

dığında görülecektir ki, iman için gerekli bir unsurdur. Nihayetinde insanlar, 

İmam A’zam’ın da belirttiği gibi, kendilerine bahşedilen akılları sayesinde, 

1  A`râf, 7/179.

2  Hacc, 22/46.

3  Muhammed, 47/24.

4  Bkz. Bakıllânî, Ebûbekir Muhammed b. Tayyib, Temhîdu`l-Evâil ve Telhîsu`d-Delâil, (neşr. Imaduddîn 

Ahmed Haydar), Beyrut 1987, s.34; Cüveynî, Ebu`l-Maâlî Abdulmelik b. Abdillah, el-Kâfîye fi`l-Cedel, 

(neşr. Fevkiye H.Mahmud), Kahire 1979, s.17.

5  Gazâlî, İhyâu Ulûmi`d-Dîn, (neşr. Seyyid İbrahim, Kahire 1992, III/20.

6  Kadı Abdulcebbar, Şerhu Usûli`l-Hamse, (neşr. Abdulkerim Osman), Kahire 1996,s.45.




Kur’an’da Akıl - İman İlişkisi

 

87



kanıtlarıyla birlikte Allah’ın varlığını ve birliğini onaylamışlardır ki, işte bu, 

onların imanı olmaktadır.

7

II. Akıl Kavramı

Arapça bir sözcük olan akıl, etimolojik olarak “bağlamak, tutmak, korumak, 

men etmek” gibi anlamlara gelmektedir. Fakat kelime, daha sonraları anlamı 

genişleyerek, maddeden soyutlanmış bir cevher olarak anlama ve bilme yetene-

ği, iyi ve kötüyü ayıran güç; insanın, kendisiyle diğer canlılardan ayrıldığı bir 

nitelik ve zekâ gibi daha geniş anlamları da içeren bir kavram olarak kullanıla 

gelmiştir.

8

 Somuttan soyuta oldukça geniş anlam alanlarına sahip olan akıl, za-



man içinde daha felsefî manalar içerir olmuştur. Buna göre akıl, duyuların idrak 

edemediği şeyleri kavrayan bir düşünce yetisidir. Varlığın hakikatini, eşyanın 

ardındaki hakikati kavrayabilen, maddeden şekilleri soyutlayarak kavram hali-

ne getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas ya-

pabilen bir güçtür. Aynı zamanda o, iyiyi kötüyü, güzeli çirkini seçip ayırt etme 

yeteneğidir.

9

 O duyu organları aracılığıyla kendisine ulaşan bilgileri değerlendi-



rerek doğru ile yanlışı ayırabilen, her türlü kavram ve fikirler arasında mukaye-

seler yapabilen; varlıkları, gaye, imkân ve ihtimal noktasından inceleyip onlar 

hakkında doğru bilgiler ortaya koyabilen zihinsel bir güçtür.

10

 Bu özelliğiyle 



akıl, ahlâkî, siyasî ve estetik değerleri belirlemede de önemli bir role sahiptir.

11

III. Kur’an’da Akıl

Akıl sözcüğü, İslam öncesinde olduğu gibi, İslam sonrası dönemde de kul-

lanılagelmiştir. Ancak Kur’an, diğer pek çoklarında olduğu gibi, bu kelimeye 

de önceki anlamlarından farklı bir takım yeni anlam boyutları kazandırmıştır. 

7  Bkz. Ebû Hanîfe, el-Fıkhu`l-Ekber, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde, (neşr. ve çev. Mustafa Öz), İstan-

bul 1992, s.56.

8  Daha  geniş  bilgi  için  bkz.  Muhâsibî,  Hâris  b.  Esed,  “Kitâbu  Mâiyeti’l-Akl  ve  Ma’nâhu”,  el-‘Akl  ve 



Fehmü’l-Kur’ân, (neşr. Hüseyin el-Kuvvetli, Dâru’l-Fikr, 1978), s. 202-210; Isfahânî, Ragıb, el-Müfredât 

fî Garîbi’l-Kur’ân, (neşr. Muhammed Seyyid Gîlânî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, ty.), s. 341-342; Zemahşerî, 

Muhammed  b.  Ömer,  Esâsü’l-Belâğâ,  (Dâru’t-Tenvîri’l-Arabî,  Beyrut  1984),  s.  309-310;  Cevherî,  İs-

mail b. Hammâd es-Sıhâh (neşr. Ahmed Abdulgafûr Attâr, Dâru’l-İlm, Beyrut 1984), V/1769-1772; İbn 

Manzûr, Lisânü’l-Arab, (neşr. Ali Şîrî, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 1992), IX/326-332.

9  Bu  konudaki  değerlendirmeler  için  ayrıca  bkz.  Mâturîdî,  Ebû  Mansûr  Muhammed  b.  Muhammed, 

Kitâbü’t-Tevhîd, (neşr. Fethullah Huleyf, Mektebetü’l-İslamî, İstanbul 1979), s. 4-6.

10  Yavuz, Y. Şevki, Kur’an-ı Kerim’de Tefekkür ve Tartışma Metodu, (Bursa, 1983), s. 67. Akıl tanımları 

için ayrıca bkz. Cürcânî, Seyyid ŞerifTa’rîfâtü’l-Cürcânî, (ty., y.y.), s. 151-152.

11  Bolay, Süleyman Hayri, “Akıl”, DİA, İstanbul 1989, II/238.




88

 

MUAMMER ESEN

Kur’an’da, isim olarak “akıl” sözcüğü geçmemekle birlikte, onunla hemen 

hemen aynı anlamı içeren lübb,



12

 hilm,

13

 hicr,

14

 nühâ

15

 ve fuâd

16

 kavramları bir 

bakıma aklın yerine kullanılmaktadırlar. Lübb, bir şeyin özü demektir. İnsanın 

özünü oluşturduğu için akla da “lübb” denmiştir.

17

 Dolayısıyla lübb, duyulara 



sığınmaksızın her türlü şüpheden arınmış ve hakikatleri değerlendirmede olgun-

laşan akıl demektir.

18

 Hilm (çoğulu: ahlâm), Kur’an’da sadece bir yerde akıl 



anlamında

19

; Kur’an’da değişik anlamlarda kullanılan hicr sözcüğü yine sadece 



bir ayette akıl anlamında

20

; aynı şekilde nühâ sözcüğü de Kur’an’da sadece iki 



ayette geçmekte olup, o da bu iki ayette yine akıl anlamında

21

 kullanılmıştır. 



Sözü  edilen  bütün  bu  kavramlar,  akıl  kavramının  semantik  anlam  ala-

nı  içinde  yer  almaktadırlar.  Dolayısıyla  akıl,  bir  bakıma  onlar  vasıtasıyla 

Kur’an’da  yer  edinmiş  olmaktadır.  Kaldı  ki,  her  ne  kadar  isim  olarak  akıl 

sözcüğü doğrudan yer almış değilse de, onun (akıl) türevi olan fiil şeklindeki 

kelimeler,

22

 Kur’an’da sıkça geçmektedir. Dolayısıyla bunun, Kur’an’ın ver-



mek istediği mesaj açısından önemi büyük olmalıdır. Çünkü Kur’an, işlevsel 

aklı önemsemektedir. O (Kur’an), düşünen, düşünce üreten; bilen, anlayan, 

anlamaya çalışan, yani bir fonksiyon icra eden pratik aklın önemine özellikle 

vurgu yapmaktadır. Çünkü ancak bu tür fonksiyonlar icra eden bir akıl, doğru 



(hakk) ile yanlışı (bâtıl) birbirinden ayırt edebilir. Aynı zamanda insanı diğer 

varlıklardan üstün kılan da işte bu tür bir işlevsel akıldır.

23

 Kişiyi doğru imana 



ve bu imanın gereği ve uzantısı olan yararlı ve uygun (sâlih) eylem ve ahlâkî 

davranışlara yönelten de esasen bu aktif akıldır.

12 Kur’an’da, lübb sözcüğünün çoğulu olan “elbâb” kullanılmaktadır. Bkz. Bakara, 2/179, 197, 269; Âl-i 

İmrân, 3/8, 190; Mâide, 5/100; Yûsuf, 12/111; Ra’d, 13/19; İbrahim, 14/52; Sâd, 38/29, 43; Zümer, 

39/9, 18; Gâfir, 40/54; Talak, 65/10.

13  Hilm sözcüğünün de, Kur’an’da, çoğulu olan “ahlâm” şekli geçmektedir. Bkz. Tûr, 52/32.

14  Fecr, 89/5.

15  Tâhâ, 20/54, 128.

16  İsrâ, 17/36; Necm, 53/11.

17  Isfahânî, el-Müfredât, s. 446.

18  Isfahânî, Ragıb, ez-Zerîa’ ilâ Mekârimi’ş-Şerîa’, (Mektebetü’l-Külliyâti’l-Ezheriyye, Kahire 1973), s. 

78. Daha geniş bilgi için ayrıca bkz. Güneş, Abdulbaki, Kur’an’da İşlevsel Akla Verilen Değer, (Ahenk 

yayınları, İstanbul 2003), s. 132-139.

19  Tûr, 52/32.

20  Fecr, 89/5.

21  Tâha, 20/54, 128.

22  Bunların  sayısı  çoktur.  Bkz.  el-Mu’cemu’l-Müfehres,  (neşr.  M.Fuad Abdulbakî), A-K-L  Maddesi,  s. 

594-595.


23  Örneğin bkz. Bakara, 2/164; En’âm, 6/151; A’râf, 7/179.


Kur’an’da Akıl - İman İlişkisi

 

89



“Kur’an’ın aklı”, soyut bir akıl veya kendi zatıyla var olan bir cevher de-

ğildir. Bu yüzden Kur’an, Yunan felsefesindeki anlamıyla aklın ontolojik ya-

pısından farklı olarak onun epistemolojik yönüne önem verir. Bundan dolayı 

Kur’an’da aklın kendisi değil, onun yansıması olan eylem ve davranışlar bilgi 

konusudur. Böyle olunca da aklın ne olduğundan ziyade onun görev ve işlevi-

nin neler olduğu konusu daha çok önem arz etmektedir. Nitekim ilgili Kur’an 

ayetleri incelendiğinde, “akletme”nin, salt zihinsel bir faaliyet olmayıp, aksi-

ne onun, daha çok, faal kalbin bir işlevi olduğu da görülecektir.

24

 

Kur’an’ın akla yüklediği önemli bir takım işlevsel görevleri vardır. Evreni 



ve evrende gerçekleşen olayları gözlemleyerek onlar arkasındaki hikmeti ve 

mantıksal ilişkiyi keşfetmeye yönelik aklî çabalar bunlardan birisidir. Kur’an 

bunu, ibret almak (itibâr) olarak değerlendirmekte ve akıl sahiplerini bunu 

yapmaya özellikle çağırmaktadır.

25

 Kur’an’ın akla yüklediği işlevsel görev-



lerden biri de akıl yürütmedir (nazar). Nitekim, “Göklerin ve yerin melekûtu/

hükümranlığı, Allah’ın yarattığı şeyler üzerine düşünmediler mi?...”

26

 ayeti 

bu  hususu  açıkça  vurgulamaktadır.

27

 Ayrıca  Kur’an’da  geçen  ve  bulup  gö-



rerek  anlamaya  çalışmak  (tabassur),

28

  derinliğine  düşünmek  (tedebbür

29



tefekkür)

30

,  ince  bir  kavrayışa  sahip  olmak  (tefakkuh)

31

,  düşünüp  anlamak 

(tezekkür)

32

 gibi anlamlara gelen kavramlar da aklın işlevsel görev alanlarını 

işleyen sözcüklerdir. 



IV. Kur’an’da Aklın / Akletmenin Yeri

Kur’an bağlamında akıl ve türevleri daha çok işlevsel akla işaret ettiğine 

göre, düşünüp akletme işlevini yerine getiren “şey” nedir? O “şey” bedeni-

mizin bir organımı dır; yoksa daha farklı fonksiyonel bir unsur mudur? Ak-

ledip düşünen  o  “şey”,  bedenimize ait bir  organ  ise  neresidir? Kalp  midir; 

yoksa beyin midir? Ya da akletme eylemi, her iki organımıza da ait işlevsel 

24  Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Bekâroğlu, “Bir Anahtar Kavram Akıl”, I. İslam Düşüncesi Sempozyumu, 

(Beyan yayınları, İstanbul 1995), s. 169.

25  Bkz. Nur, 24/44; Yusuf, 12/105; Nahl, 16/66.

26  A’râf, 7/185.

27  Bu hususa vurgu yapan diğer ayetler için ayrıca bkz. Târık, 86/5-8.

28  Bkz. Zâriyât, 51/20-21.

29  Bkz. Nisâ, 4/82; Müminûn, 23/68; Sâd, 38/29.

30  Bakara, 2/266; Âl-i İmran, 3/191; Rum, 30/8.

31  Tevbe, 9/81; İsrâ, 17/46.

32  Bakara, 2/269; En’âm, 6/126; Zümer, 39/9, 27.




90

 

MUAMMER ESEN

bir şey midir? Kur’an’a göre akletme işlevini gerçekleştiren “kalp”tir. Çünkü 

Kur’an, yürüme işlevini ayaklara

33

 isnad ettiği gibi, akledip düşünme işlevini 



de kalplere

34

 isnad etmektedir. Buna göre her işlevin bir organı olduğuna göre 



akletmenin de bir organı vardır ve bu da kalptir. Ancak burada şu sorun orta-

ya çıkmaktadır. Peki, Kur’an’ın bahsettiği akletme ve düşünme organı olan 

“kalp”, gerçekte hangi organdır? Göğüste bulunan organ mı, beyin mi, yoksa 

her ikisinin ortak bir fonksiyonu mu? Pek çok İslam bilginine göre, akletme 

fonksiyonu icra eden organ, göğüs içindeki kalptir.

35

 Nitekim Kur’an da, işi-



ten kulaklar ve düşünen kalplerden bahsettiği ayetin devamında, göğüslerin 

içindeki kalplerden bahsetmektedir

36

 ki, bu da, söz konusu kalbin, göğüste 



bulunan organ olduğuna delalet eder, denmektedir

37



Ancak, İslam düşünürleri arasında, Kur’an’da geçen kalp kavramını be-

yin olarak yorumlayanlar bulunduğu

38

 gibi; aklın/akletmenin, hem beyin hem 



de kalple ilişkili olduğu görüşünde olanlar da vardır. Buna göre düşünme ve 

akletmenin, yani nazarın asıl yeri beyin, iradenin asıl yeri ise kalptir. Kalp, 

irade edendir, tasarlayandır; ancak irade edileni, tasarlananı gerçekleştiren asıl 

organ beyindir. Dolayısıyla iş beyinde son bulmaktadır.

39

 Buna göre akletme 



eylemi, kalbin kendi tercihi ve özgür iradesiyle tasarlanıp beyin tarafından 

gerçekleşen bir süreç olmaktadır. 

Burada esasen Kur’an’daki kalp kavramının semantik analizini yapmanın ge-

rekli olduğu görülmektedir. Kur’an’da geçen “kalb” (çoğulu: kulûb) kavramı, 

göğsün solunda bulunan “yürek” dediğimiz organı mı

40

, ya da beyini mi işaret 



etmektedir; yoksa Kur’an’ın söz konusu ettiği kalpten kasıt, Mücahid ve İbn Ab-

bas gibi ilk dönem müfessirlerin dediği gibi “akıl” mıdır?

41

 Ya da Kur’an’ın bah-



33  A’râf, 7/195.

34  Hacc, 22/46.

35  Ehl-i Sünnet bilginleri genelde bu görüştedirler. 

36  Hacc, 22/46.

37  Bkz. Râzî, Fahruddin, Mefâtîhu’l-Gayb, (Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Tahran, ty.) XXIV/167-168.

38  İslam akılcılığının en önemli mümessilleri olan Mu’tezile ile, iki büyük Sünnî bilgin Ebu Hanife ve Ah-

med b. Hanbel bu görüştedir. Bkz. Pezdevî, Muhammed, Ehl-i Sünnet Akaidi (çev. Şerafeddin Gölcük, 

İstanbul, 1988), s. 298.

39  İbn Teymiye, Takiyyuddin Ebu’l-Abbas Ahmed b. Abdisselâm, “Risâle fî’l-Akl ve’r-Rûh”, Mecmûatu’r-

Resâîl, (Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, 1970), I/48-49.

40  Isfahânî, Müfredât, s. 60.

41  Kurtabî, Muhammed b. Ahmed, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, (neşr. Ahmed Abdulhalim, Kahire, 1372 

(h.), XVII/23; Muhasibî, Hâris b. Esed, el-Akl ve Fehmü’l-Kur’an, (neşr. Hüseyin el-Kuvvetlî, el-Akl ve 



Fehmü’l-Kur’an, (Mukaddime, Dâru’l-fikr, 1978), s. 120-121.


Kur’an’da Akıl - İman İlişkisi

 

91



settiği “kalb”, bütün bunları kapsayan, dolayısıyla kapsam alanı geniş olan bir 

kavram mıdır? Bütün bunların semantik tahlilini yapmanın geniş bir çalışmayı 

gerekli kılacağı açıktır ve dolayısıyla burada, bunun üzerinde durmayacağız. 

Akıl kavramıyla kesin bir ilişkisi olan “kalp” sözcüğü, değişik türevleri 

ile  Kur’an’da  yüz  otuz  iki  kez  geçmektedir.

42

  Kur’an’ın  ifadesiyle  vahyin 



iniş yeri

43

 olan kalp, aynı zaman da “iman” ile, onun zıddı olan “inkâr”ın da 



merkezidir.

44

 Kur’an’da geçen “kalb”, ayrıca anlama



45

 ve imtihanın

46

 da bir 


merkezi olduğu gibi, bunlar dışında o, temizlik,

47

 tatmin olma



48

 ile; kin, öfke

49

 

ve hastalık



50

 gibi olumlu-olumsuz pek çok faaliyetin de merkez alanıdır. Doğ-

rusu kalp, akıl ve vicdanı da içeren bir kullanım alanına sahiptir.

İman ve inkârın merkezi olan kalbin en önemli işlevsel özelliklerinden biri 

şüphesiz akletmektir, düşünmektir.

51

 Dolayısıyla onun görevi derinlemesine 



düşünmek, olayların önünü ve arkasını görmek; onların sebep ve hikmetini 

anlamaktır.

52

  Çünkü  gerçekte  sahih  ve  sağlam  bir  imana  ancak  sağlam  bir 



akletme sonucu ulaşılabilir. Uygun (sâlih) insanî eylem ve güzel ahlakî davra-

nışlar ise, ancak, temeli sağlam kesin (yakîn) bilgiye dayalı doğru bir imanın 

tezahürleri olabilir. 

Bütün  akıl  yürütme  biçimleri  kalp  ile  ilişkilendirildiğine  ve  söz  konusu 

bu  faaliyetler,  aynı  zamanda  aklın  birer  eylemi  olduğuna  göre,  buradan  da 

anlaşılmaktadır ki, imanın merkezi sayılan kalbin akıl ile önemli bir ilişkisi 

vardır.  Diyebiliriz  ki,  burada  söz  konusu  edilen  kalp,  esasen  bütün  bilişsel 

faaliyetlerin merkezi olan  teorik  akıldır.

53

  Kur’an’da  geçen  “Onların  kalp-



leri vardır, onlarla anlamazlar”,

54

 “Yeryüzünde dolaşmazlar mı ki düşüne-

cek kalpleri olsun!”

55

gibi ayetler de gösteriyor ki, imanın kendisi vasıtasıyla 

42  Bkz. Muhammed Fuad Abdulbaki, el-Mu’cemü’l-Müfehhes li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, (Kahire, 1988), 

s. 697-700.

43  Bakara, 2/97.

44  Sırasıyla bkz. Mâide, 5/49; Nahl, 16/22.

45  Tevbe, 9/87.

46  Hucurât, 49/2.

47  Mâide, 5/41.

48  Mâide, 5/113.

49  Tevbe, 9/15.

50  Enfâl, 8/49.

51  Örneğin bkz. Hacc, 22/46.

52  Cozo, Muhammed AliMefhûmu’l-Akl ve’l-Kalb fî’l-Kur’ân ve’s-Sünne, (Beyrut 1983), s. 17.

53  Esen, Muammer, “İman Kavramı Üzerine”, AÜİFD, (cilt: 49, sayı: 1, Yıl: 2008), s. 83.

54  A’râf, 7/179.

55  Hacc, 22/46.



92

 

MUAMMER ESEN

gerçekleştiği tasdikin merkezi olan kalp, akılla hemen hemen aynı anlamda 

kullanılmaktadır. 



V. Akıl - İman İlişkisi 

İslam literatüründe iman, tasdikin, yani Türkçe’deki ifadesiyle doğrulama-

nın, onaylamanın karşılığıdır. Dolayısıyla iman şüpheyi kaldırmaz. İmanın ve 

dolayısıyla onunla aynı anlamı taşıyan tasdikin zıddı ise, yalanlama (tekzip) 

ve inkâr anlamına gelen küfürdür. Haliyle küfür, doğru olanı inkâr anlamına 

geldiği gibi; bir bakıma nankörlük ifadesi olarak doğru bir şeyin yalanlanması 

anlamını da taşır.

56

“İman”, “tasdik”; “tasdik” de bir bilgiyi doğrulamak olduğuna göre; bilgi, 



“tasdik”ten, yani “iman”dan önce gelir. Dolayısıyla imanı, sağlam bir bilgi ze-

mini üzerine inşa etmek esastır. Bununla birlikte, tek başına bir bilgi de insanı 

mutlak bir imana ulaştırmayabilir. Dolayısıyla bilginin gerçek manada imana 

dönüşebilmesi için, kalbin ve duyguların da devreye girmesi, aklın kabul ettiği-

ni, kalbin de benimseyip içtenlikle tasdik etmesi gerekir. İman için akla dayalı 

bilgi çok önemli olmakla birlikte, bu, tek başına yeterli değildir. O bilgiyi tasdi-

ke dönüştürmek gerekmektedir. Tasdik ise bir tercih meselesidir. Haliyle tasdik, 

bilgiye göre daha özel bir mahiyet arz eder. Her tasdik elbette bir bilginin sonu-

cudur; ama her bilgi, zorunlu olarak tasdiki, yani imanı doğurmayabilir. Çünkü 

az önce de ifade edildiği gibi, iman, yani tasdik bir tercih sorunudur. Neticede 

imanın, hem akıl hem de bilgi ile doğrudan sıkı bir ilişkisi vardır. Akıl bilgiyi 

doğurur; bilgi ise insanı tasdike sevk eden en önemli unsurdur.

57

Kur’an, imanı, Allah’ın varlığı, ahiret hayatı ve vahiy-nübüvvet bağlamında, 



bir taraftan mantıkî, diğer taraftan ahlakî temeller üzerine inşa etmeye çalışır. 

Böylece, tasdik, bilgi ve aynı zamanda mantıkî temelleri olan bir şey olduğu 

için, mantığın veya varlığın temel ilkesi olan “yeterli neden” veya “nedensellik” 

ilkesinden hareket edilerek evrendeki varlıklara dikkat çekilmek suretiyle “üs-

tün deliller” ile bunlar üzerinde düşündürülerek gerçekleştirilmeye çalışılır.

58

56  Daha geniş bilgi için bkz. İbn Manzûr, Ebû Cemâleddin Muhammed, Lisânu’l-Arab, (Beyrut, 1955), XIII/21; 



Nesefî, Ebu’l-Muîn, et-Temhîd fî Usûli’d-Dîn, (neşr. Abdulhayy Kâbil, Dârü’s-Sekâfe, Kahire 1987), s. 99.

57  Daha geniş bilgi için bkz. Esen, Muammer, İman, İmanla İlgili Kavramlar ve Temel İnanç Esasları, 

(İlahiyat Yayınları, Ankara 2006), s. 13-15.

58  Örnek olarak bkz. En’âm, 6/149; Meryem, 19/66-67, Enbiya, 21/104; Rum, 30/2-46; Yâsin, 36/78-79; 

Fussilet, 41/37; Gâsiye, 88/17-20. Konuya ilişkin ayrıca bkz. Güler, İlhami, İman Ahlâk İlişkisi, Ankara 

Okulu, Ankara ), s. 20.




Kur’an’da Akıl - İman İlişkisi

 

93



Kur’an,  aklı  kullanarak  imana  ulaşmayı  önerirken,  özellikle  yaratılışa, 

evrene ve evren içinde gerçekleşen olaylara dikkat kesilmemizi salık verir. 

Nitekim Kur’an; “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gün-

düzün peş peşe gelmesinde,… Allah’ın gökten indirdiği su ile ölü toprağı di-

riltmesinde, her tür canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök 

arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum 

için birçok deliller vardır”

59

 derken, “üstün deliller”

60

 ile işte bu noktaya dik-



kat  çekmektedir. Ayrıca  yine  Kur’an,  gökleri  direksiz  yükseltip,  güneşe  ve 

aya boyun eğdiren, işleri yöneten; yeri yayıp orada dağlar ve ırmakları var 

eden,  her  türlü  üründen  çifter  çifter  yetiştiren  bir  Tanrı’nın  varlığına  iman 

etmeye çağırırken de yine akledip düşünerek bu gerçeğe ulaşmamızı bizden 

istemektedir.

61

 Kur’an’dan verdiğimiz sadece bu iki örnek ayet bile, imana 



ulaşmada aklın önemine vurgu yapması bakımından yeterlidir. Kaldı ki iman 

yolunda akletmenin önemini vurgulayan daha pek çok Kur’an ayetinin varlığı 

bilinen bir gerçektir.

62

Kur’an sadece iman noktasında değil, imanın gereği ve uzantısı sayılan 



eylem ve ahlakî davranışlarımızı bile düşünen akla göre tanzim etmemizi de 

önermektedir.

63

 Ancak bu husus şimdilik bizim çalışma konumuzun esasını 



teşkil etmediğinden üzerinde durma gereği duymuyorum. 

Kur’an, Allah’ın varlığı ve birliği inancına akıl yoluyla ulaşmamızı bizlere 

önerirken; O’nun, yani Allah’ın Zatı üzerinde akıl yürütmemizi değil, yarattık-

ları hakkında düşünmemizi ve bu şekilde, buradan hareketle O’nun varlığı inan-

cına  ulaşmamızı  bizden  istemektedir.  Çünkü  bizler,  gerçekte, Allah’ın  Zatını 

ve mahiyetini bilemeyiz. Bizler ancak, O’nun yarattıklarını müşahedelerimize, 

gözlemlerimize dayalı akıl yürütme (istidlâl) ile kavrayabiliriz. Gözlemlerimiz 

genelde duyu organlarının bir işi iken, gözlem ve tecrübelerimiz yoluyla ula-

şabileceğimiz  tümel  sonuçlara  ise  ancak  akılla,  akıl  yürütmeyle  ulaşabiliriz. 

Haliyle bizler gözlemlerimize dayanan bilgilerden hareketle bilinmeyene doğru 

sistematik bir düşünce sistemi içinde Allah’ın varlığına ulaşabiliriz.

59  Bakara, 2/164.

60  En’âm, 6/149.

61  Ra’d, 13/2-4. 

62  İmana giden yolda aklı kullanmayı öneren ayetler için ayrıca bkz. Ankebût, 29/63; Rum, 30/24; Nahl, 

16/15-17.

63  Örneğin bkz. Bakara, 2/44; Enfâl, 8/20-22.



94

 

MUAMMER ESEN



VI. Sonuç

Aklın, akl-ı selimin ürünü olan derin ve incelikli bir akıl yürütme bizi sağ-

lam bir imana ulaştırdığı gibi; neyin doğru ve iyi, neyin de yanlış ve çirkin 

olduğu bilgisine bizleri ulaştıran da esasen akıldır. Dolayısıyla Allah bilgisine, 

imanına ancak selim bir akılla ulaşılabilir. Allah sevgisi de nihayetinde aklet-

me sonucu insan kalbinde hayat bulan bir gerçekliktir. Çünkü aklı olmayanlar, 

ya da onu gereği gibi kullanmayanlar –ki esasen Kur’an’ın sözünü ettiği akıl 

budur- sevgiden de yoksun kalırlar. Allah sadece akıl sayesinde bilinebilir; 

çünkü aklı olmayanın esasen dini de yoktur. 

Kur’an’a göre kalp imanın merkezi; kalp de akıl yetisi, bir çeşit teorik akıl 

demek olduğuna göre, iman ile akıl arasında kaçınılmaz bir ilişki olduğu orta-

dadır. Dolayısıyla imana giden yolda aklı, akletmeyi yadsımak, gerçekte imanı 

da yadsımak anlamı taşır. Çünkü evren ve evrende olanlar ile Kur’an üzerinde 

düşünüp taşınacak, akıl yürütecek ve böylelikle Tanrı’nın varlığı ve birliği fikri-

ne ulaşacak olan akıldır. Dolayısıyla iman, akla, akıl sahibine hitap eden bir kav-

ramdır. Haliyle iman konuları akılla bilinebileceği gibi, bu, aynı zamanda dini 

bir yükümlülüktür. Çünkü Tanrı’nın varlığı ve birliği, evrenin O’nun tarafından 

yaratıldığı ve peygamberliğin gerekliliği gibi iman konuları akla, akıl yürütme-

ye dayalı kesin delillerle bilinebileceği gibi;

64

 esasen Tanrı, bu gibi konularda 



aklî düşüncenin önemine vurgu yaparak onu dinî bir vecîbe de kılmıştır.

65

Dolayısıyla akıl, iman için gerekli şarttır. Akıl olmadan sahih bir imanın 



gerçekleşmesi  mümkün  değildir.  İnsanın  fıtratı  da  esasen  bunu  gerektirir. 

Çünkü insan, başlangıçta küfür ve imana sahip olmaksızın yaratılmıştır. Tanrı, 

insana akıl vermesiyle birlikte onu Kendine muhatap almış; imanı emredip 

küfrü yasaklamıştır. Böylece insanlar da Tanrı tarafından kendilerine bahşedi-

len akılları sayesinde, kanıtlarıyla birlikte Allah’ın varlığını ve birliğini onay-

lamış olurlar ki, işte bu, onların imanıdır.

66

Sonuç olarak, aklî delillere dayanan objektif kesin bir bilgi sonucu ima-



na  ulaşmak,  araştırmaya dayalı  bir  imanı, yani  tahkikî imanın gereğidir  ve 

imanda makbul olan da esasen budur. Dolayısıyla, araştırmaya, kesin bilgiye 

64  Daha  geniş  bilgi  için  bkz.  Mâtürîdî,  Ebû  Mansûr,  Kitâbü’t-Tevhîd  (neşr.  Fethullah  Huleyf,  İstanbul 

1979), s. 9-11, 17-29, 202-209.

65  Bkz. Bakara, 2/164; Fussilet, 41/53; Zâriyât, 51/21.

66  Bkz. Ebû Hanîfe, “el-Fıkhu’l-Ekber”, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, (neşr. ve çev. Mustafa Öz), İstanbul 

1992, s. 56.



Kur’an’da Akıl - İman İlişkisi

 

95



dayanmayan körü körüne bir iman, yani taklidî iman, İslam’ın benimsediği, 

onayladığı bir iman değildir. Aklın önemini öteleyen fideist iman anlayışlarını 

İslam benimsememiştir. İslam’da, aklî delillere dayalı inanmanın hem teolojik 

hem de ahlâkî temelleri bulunmaktadır. Çünkü insanlar, neye, niçin ve nasıl 

iman  ettiğinden  dolayı  sorumludurlar.  Dolayısıyla  onlar,  sorumluluklarının 

gereği olarak, imanlarını, sağlam temellere oturtmak durumundadırlar.

67

Kaynakça

Bakıllânî,  Ebûbekir  Muhammed  b.  Tayyib,  Temhîdu`l-Evâil  ve  Telhîsu`d-



Delâil, (neşr. Imaduddîn Ahmed Haydar), Beyrut 1987. 

Bekâroğlu,  “Bir  Anahtar  Kavram  Akıl”,  I.  İslam  Düşüncesi  Sempozyumu, 

(Beyan yayınları, İstanbul 1995).

Bolay, Süleyman Hayri, “Akıl”, DİA, İstanbul 1989.

Cevherî, İsmail b. Hammâd es-Sıhâh (neşr. Ahmed Abdulgafûr Attâr), Dâru’l-

İlm, Beyrut 1984.

Cozo, Muhammed Ali, Mefhûmu’l-Akl ve’l-Kalb fî’l-Kur’ân ve’s-Sünne, Bey-

rut 1983.

Cürcânî, Seyyid Şerif, Ta’rîfâtü’l-Cürcânî, ty., y.y.

Cüveynî,  Ebu`l-Maâlî  Abdulmelik  b.  Abdillah,  el-Kâfîye  fi`l-Cedel,  (neşr. 

Fevkiye H.Mahmud), Kahire 1979.

Ebû Hanîfe, el-Fıkhu`l-Ekber, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde, (neşr. ve çev. 

Mustafa Öz), İstanbul 1992.

Esen, Muammer, İman, İmanla İlgili Kavramlar ve Temel İnanç Esasları, İla-

hiyat Yayınları, Ankara 2006.

Esen,  Muammer,  “İman  Kavramı  Üzerine”,  AÜİFD,  cilt:  49,  sayı:  1,  Yıl: 

2008.

Güler, İlhami, İman Ahlâk İlişkisi, Ankara Okulu, Ankara 



Güneş, Abdulbaki, Kur’an’da İşlevsel Akla Verilen Değer, Ahenk yayınları, 

İstanbul 2003.

Gazâlî, İhyâu Ulûmi`d-Dîn, (neşr. Seyyid İbrahim, Kahire 1992.

Isfahânî,  Ragıb,  el-Müfredât  fî  Garîbi’l-Kur’ân,  (neşr.  Muhammed  Seyyid 

Gîlânî), Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, ty.

67  Daha geniş bilgi için bkz. Esen, “İman Kavramı Üzerine”, AÜİFD, s. 79-91.




96

 

MUAMMER ESEN

Isfahânî,  Ragıb,  ez-Zerîa’  ilâ  Mekârimi’ş-Şerîa’,  Mektebetü’l-Külliyâti’l-

Ezheriyye, Kahire 1973. 

İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, (neşr. Ali Şîrî), Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Bey-

rut 1992.

İbn Manzûr, Ebû Cemâleddin Muhammed, Lisânu’l-Arab, Beyrut, 1955. 

İbn Teymiye, Takiyyuddin Ebu’l-Abbas Ahmed b. Abdisselâm, “Risâle fî’l-

Akl ve’r-Rûh”, Mecmûatu’r-Resâîl, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Bey-

rut, 1970.

Kadı Abdulcebbar, Şerhu Usûli`l-Hamse, (neşr. Abdulkerim Osman), Kahire 

1996.


Kurtabî, Muhammed b. Ahmed, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, (neşr. Ahmed 

Abdulhalim, Kahire, 1372. 

Mâtürîdî,  Ebû  Mansûr,  Kitâbü’t-Tevhîd  (neşr.  Fethullah  Huleyf),  İstanbul 

1979.


Muhammed  Fuad Abdulbaki,  el-Mu’cemü’l-Müfehhes  li  Elfâzi’l-Kur’âni’l-

Kerîm, Kahire, 1988.

Muhâsibî,  Hâris  b.  Esed,  “Kitâbu  Mâiyeti’l-Akl  ve  Ma’nâhu”,  el-‘Akl  ve 



Fehmü’l-Kur’ân, (neşr. Hüseyin el-Kuvvetli), Dâru’l-Fikr, y.y.,1978.

Nesefî,  Ebu’l-Muîn,  et-Temhîd  fî  Usûli’d-Dîn,  (neşr.  Abdulhayy  Kâbil), 

Dârü’s-Sekâfe, Kahire 1987.

Pezdevî, Muhammed, Ehl-i Sünnet Akaidi (çev. Şerafeddin Gölcük), İstanbul, 

1988.

Râzî, Fahruddin, Mefâtîhu’l-Gayb, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Tahran, ty.



Yavuz,  Y.  Şevki,  Kur’an-ı  Kerim’de  Tefekkür  ve  Tartışma  Metodu,  Bursa, 

1983. 


Zemahşerî,  Muhammed  b.  Ömer,  Esâsü’l-Belâğâ,  Dâru’t-Tenvîri’l-Arabî, 

Beyrut 1984. 



Yüklə 242,33 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə