Microsoft Word Kültür Evreni doc



Yüklə 56,85 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix07.12.2017
ölçüsü56,85 Kb.
#14159


KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE 

 

113 

 

 

 



 

 

SOFİZMİ DİNSEL -FELSEFİ (ÖĞRETİM GİBİ) 



OLUŞTURAN MUHİT (ÇEVRE) VE KAYNAKLARI 

 

  

Salmanova Şelale SABİRKIZI

*

 

 

  



Özet 

Bildiride sufizmin yaranma tarihi, yaranma nedenleri, kaynakları ve özellikleri 

yer almışdır. Burada hem de sufizmin nazarı özeyini teşkil etmiş mühtelif 

cereyanlar, insanların adladığı manevi merheleler, sufizmin teşekkülü ve gelişmesi 

neticesinde yaranan iki istikamet açıklanmışdır. Sufizmin mehz islam dininin 

esasında yaranması fikri bu bildiride dikkata çekilir. 



Anahtar kelimeler: sofizm, artikl, İslam, merhele 

 

Abstract 

In the article have been attached the creation of Sufism, its history, the reasons 

of the creation, its sources and peculiarities. There have been told about different 

currents of theorical base of Sufism spiritual periods which a man is crossing 

directions of its development. In the article has been considered the thought about 

creation of Sufism on the base of Islam. 

Key words: sufizm,article,Islam,period 

 

Monoteist (tektanrıcılık) dini olan Islam dininin yayılmasıyle dünyanın, insanlık 

toplumunun siyasal, ekonomik, manevi ve kültürel manzarası (mozaiki) deyişti. 

Kısa bir sürede İslamın temel ilkelerinın esasında türlü yeni dinsel- felsefi 

öğrenimler (talimler) meydana geldi. Bunlardan biri de sofizm idi. Sofizm geniş 

anlamda Kuran ve hedislerde yer alan sorunlara -insanın iç dünyasına, duyğularına 

ve gönül sevgisine önem veren dünyanın faniliğini kavratmaya çalışan toplumsal 

şuur biçimlerinden biridir. Sofizmin esaslarından 30 yıllık tecrübesinde faydalanan 

ünlü psikolog, Sokramento Koliforniya Devlet Üniversitesinin profesörü Linn 

                                                 

*

 Bakü Devlet Üniversitesi, Filoloji Fakültesi, ilmi işçi 



 


KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE 

 

114 

Vilkoks sofizm hakkında yazıyordu: “Sofizm dinin gerçekliği, peyğamberlerin 

yoludur”( Vilkoks, 2005: 201).  

Bellidir ki, Hazreti Muhammed Peyğamberin esabeleri sırasında terkidünyalar 

olmuştur. Selman Farisi, Huzayfa, Ebu Zerr, Ebu- d-Derda, hanımı (karısı) Ümme-

d-Derda ve b. (10, 340). Bunlar ehl- es- suffa adı ile tanınan, fakir, evleri ve 

sığınakları olmayan, Muhammed Peyğamberin evinin yakınlığındaki caminin 

çardağı (tercümede sipervegi, çardak) altında yaşayan taraftarları, silah 

arkadaşlarıdır. Burada 30 kadar adam yaşamış, genellikle ise ehl-es -suffadan 

doksan üç kişinin adı bellidir. Bu kişiler sofi edebiyatında askerlik sembolu gibi 

haraket etmış, sofizmin ilk temsilcileri gibi kabullenmişler fakat İslamda asketlik- 

mistik (tasavvufçu) cereyanın oluşması tahminen VIII yüzyılın ortaları, IX yüzyılın 

evvellerine aittir (İslam, 1985:225). 

G.E. Fon Qrünebaum araştırmaların ve cereyanların politik ortamdan ve 

sorumlardan meydana çıkması o zamanki İslam dünyası için karakteriktir 

(Qryunebaüm,1988:86). Emeviler yönetimi Hazreti Osmanın halifeliği (661-750) 

ile halifeliye özgü (has) dinsel yönetimi,iktidarı sona ermiş, bu da sırası geldiğinde 

hoşnutsuzluğa neden olmuşdur. (Musa bin Zubeyrin, Abu Ubayd Sakafinin ve b. 

üsyanları bunun sonucunda vuku bulmuştur). 

O devirde halk kitleleri arasında büyük saygı gören müheddisler (onlar hem de 

fikihçi idiler) aşikar (apaçık) şekilde Emevilerden yana oldukdan memnun olmayan 

halk kitlesi arasından yeni miüheddisler çıktı. Onlardan talep olunan, kendilerinin 

esas ilke (prensipi) idi: Hedisleri sadece düzgün biçimde ulaştırmak değil, hem de 

kendi yaşamlarında yaşatmak asket (çilesi) cereyanın meydana gelmesine tekan 

verdı (Masse A., 1992 :183; Bertels E., 1965: 14; Vasilyev Z.S., 

1983:143;Göyüşov N., 2004). 

Kaydetmeliyiz ki, bu devirde “sofi” terimi henüz kullanmıyordu, sadece 

“zahıt”– “ibadet eden” gibi terimler kullanılıyordu. “Sofi” terimi yalnız IX 

yüzyıldan kullanır olmuştur (Vilkoks Z.,2005:17). İmam Al- Kuşayri bu olayın 

Hicri takvimiyle II yüzyılın sonuna yakın veya milattan sonra 822’nci yılda vuku 

bulduğunu gostermiştir (Mir Validdin, 2004:10). 

Sofiliğin bu devrini bilim adamları zahitlik adı ile oğrenmektedirler (Gölpınarlı 

A.,1965 ). 

Tasavvuf tarihinde bu dönem Asri Saadetle başlayan, tabiin ve tabei-t-tabiin 

devrini ve ilk iki yuz yılı içeren (ihtiva eden) tasavvuf anlayışının meydana 

çıkmasına (zuhuruna) kadarki devir (dönem) sayılar (Kamil Yılmaz H.,2000:82). 

İlk olarak zahitlik biçiminde görülen (meydana çıkan) sofizm esasen şu sorunlara 

dikkat veriyordu. 

1) Yalnız ve tenha yerlerde zikirle uğraşmak 

2) Ahret dünyasını ve ahret gününü düşünmek 

3) Cehennemin dehşetini düşünüp, cennetin faziletini anlayarak günahlarından 

kaçmak. 



KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE 

 

115 

4) Az yemek, az uyumakla daha fazla ibadetle uğraşmakla (ilave, fazla) nafile 

namaz ve oruç. 

Tanrıya kavuşmak için manevi hakk kazanmak, ilk sofiler keza Kura’nın 

metnini esaslı  şekilde kavramayı (benimsemeyi), kitabın ve hedislerin hükümleri 

ve ciddi şekilde uymayı yalnız Allaha tapınmak ve güvenmeyi, kendi yaşam ve 

akibetinden memnun olmayı (er-rida), fakir, yaşamı (el-fakr) zülümlere ve azaplara 

dözmek, tahammül etmeği (sabretmeyi) (es-sabr) kendilerinin önemli işi saymışlar. 

Göründüyü gibi, ilk tasavvufçular nazariyyeci değil, pratik iş yapanlar idiler. (Ateş 

S.,1992:82). 

Bu dönemde bir çok cereyanlar meydana geliyor. Bu cereyanlardan şunları 

göstere biliyoruz: 1) Politika (siyasetle) ile bağlı. Allahın mutlak tekliği ile ilgili 

sorulara cevap arayan xariciler; insan tam ihtiyar ve iradeye sahiptir ve bununla 

bütün amellerine göre sorumluluk taşır diyen kaderiyeler; Kur’anın mecazi şerhini 

talep eden ve bu şerhlerle de neoplatonizm talimini (öğretimini) yayan batiniler; 

hind nezeriyyesinin etkisiyle ruhların göçmesini (tenasühü) iddia eden (direnen) 

hammariler. Bunlarla yanısıra Bağdatta feodalizm (derebeylik) rejiminin aydılarını 

temsil eden ve sofizmin kurumsal (teori) temelinin oluşumunda en büyük emeyi 

olan Mütezile (kurucusu Vasil bin Ata) tarikati meydana çıkti. 

Bellidir ki, Suriyede meydana gelmiş rasyonalizm (akılcılık, usluculuk) bu 

talimde kendini göstermiştir. Keza o da bellidir ki, rasyanalistler akıl ve mantığa 

istinat etmişler, mistikler (tasavvufçular) ise duyğu aracılığı ile hakikata ulaşmayı 

(ermeği) mümkün sayıyorlardı (Masse A.,1992:182).Demeliyiz ki, mütezililik de 

zahidlikten başlamış, sonra kelamın etkisile rasyonalizme varmışlardır. Ünlü bilgin 

Y.E.Bertels sofizmin nazari temelinin esaslarını bu cereyanların meydana 

gelmesinde görüyordu (Bertels E., 1965:41). 

Hiristianlık gibi İslam dini de yunan felsefesinden yararlanmıştır. Bağdatta ilk 

defa yunan felsefesini öğrenip kavrayan mütezililer olmuşlar. Z.S.Vasilyev bu 

etkiye Hind- buddist ve hiristian asketliğini (çileciliğini) ilave etmiş (eklemiş) 

(Vasilyev Z.S., 1983:144). A.Masse ise ellin eski yunan felsefesinin burada izleri 

görünen Hırıstian,  İran, Hind etkisinin daha fazla olduğunu söylemiştir (Masse 

A.,1992:184). H.Bammat haklı olarak yazmışdır: “İslam bilginlerinin fikri 

istikametinde (yönünde) yalnız yunan etkisinde olduğunu kabullenmemiz 

insafsızlık olurdu, çünkü arap düşünce tarihi henüz yunan eserleriyle temasa 

geçilmeden önce islamla birlikte başlar (Bammat H.,1994: 37)”. Onu da söylemek 

gerekir ki, yunan eserleriyle tanışlık yalnız VIII yüzyılın ikinci yarımında ve IX 

yüzyılın evvellerinde yunan ve Suriye dilinden Arapçaya çevirdikten sonra 

mümkün olmuşdur (Belyayev Y.A.,1991:41).İ.Qoldsier, R.Nikolson, A. Arberri 

gibi Avrupa şarkiyatçıları (doğubilimcileri) sofizmin islam kökenli olduğunu, 

A.Şimmel ve P.Nviya ise Kur’anı ve islamı tasavvuf ve irfanın esas kaynağı 

saymış, kendi fikirlerini güçlü kanutlarla tespit etmişler (Göyüşov N.,2004:58). 

Şarkiyatçı (doğubilimci) N.Göyüşov doğru olarak yazmıştır ki, tasavvuf ve irfanın 

başka kültürlerde benzeri yoktur ve bu da doğal bir durumdur. Ayrı-ayrı kültürlere 

ait olan okullar arasında tipoloji benzerlik olsa da, bunlar arasında ayniyet aramak 



KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE 

 

116 

bilimsel açıdan doğru olmazdı (Göyüşov N.,2004:70). Demek ki, islam zemininde 

meydana gelmiş sofizm nazari temelinin biçimlenmesi (teşekkülü) ve gelişmesi 

sonucunda iki kısma 1) mütedil, (uyanıklığı, yani mistik ayıklığı üstün tutan ve 

İslamın sunni tarikatine yakın sofilere (ünlü temsilcileri Abdulla el-Mühasibi 1857 

vef; Ebulkasim el-Cüneyt Bağdadi (910 öl)); 2) yabançı düşüncelerden 

yararlanarak ittihadi (birleşmeyi) kabullenen ve sarhoşluğu severek (kabul ederek) 

“Hakk benim” diyen panteist sofilere (Hüseyn El-Hellac Mansur, Ebu Yezid el-

Bistami ve b). ayırmış  (İslam,1985:109).  Şunu da diyebiliriz ki, ittihat (hülal- 

geçme, girme) tecessüm ne inkarnasyon fikri esasen Hıristiyanlıktan doğmuştur. 

Bu düşünceye göre, güya Allah İsa peyğamberde tecessüm etmisdir. Tabii ki, bu 

şirktir (Tanrıya  şirk koşma ve tevhit inancına tamamen aykırıdır (Göyüşov N., 

2001:83). Nasip Göyüşov bu mesele üzerine doğru olarak bir fikir söylemiştir. Ona 

göre (Göyüşov N.,2001:83), akıl ve şariata aykırı olan ittihat, yani insanın şevk ile 

hakka kavuşması böylelikle de beşerin hakkın zatında (supstansiyasında), fena 

olması şirktir, çünkü varlığı mutlak tek Allahtır, mahlukat ise vücudu mümkündür 

varlığı mümkün olandır. 

Tasavvuf, Hellac Mansura kadar tedricen (azar azar) gelişerek sonda bütün 

felsefi ve dini sorunları yanıtlayan bir sistem durumuna girdi. Belli olduğu gibi bu 

sistem Allahla insan arasındaki ilişkiye esaslanır. Bir kaç bilim adamlarına göre, 

sofizm, ilk önce tasaffufi (sofi) psikolojiden başlar. Sonra tasavvufi ahlaka, oradan 

da metofizik (fizikötesi) teoriye ve sonunda sofi hukuk sistemine kadar gelişir 

(Ülken H.Z.,1995: 111). Tasavvuf psikolojisine göre Allahla insan arasındakı ilişki 

(münasebet) basamaklı (kademe kademe) yükselen bir alem ve Allah iki ayrı ayrı 

anlayış değildir.Bunlar görünüşte (zahirde) ayrı ayrı görünürler, fakat anlam ve 

mazmun itibarıyle ayrıdırlar.  İnsan sofizmde şu anlamlardan (basamaklardan) 

geçer: 1) Riza, Allahın rizasını kazanmak; 2) kendini teslim etmek; 3) Sabır; 4) 

Tevekkül (her şeyi Tanrıya bırakmak ve Tanrıdan isteme); 5) Hicap (utanma, 

utanc); 6) Fakirlik; 7) Hüzün; 8) Qürbet; 9) Bela; 10) Aşk. Bu psikoloji gelişim 

sonucunda insan nefsini yenir. IX yüzyıldan sonra sofiler kendi öğrenimlerini daha 

da geliştirerek, ona şu problemleri de eklemişlerdir: a) Vilayet anlayışı; b) Keramet 

ve marifet özellikleri; v) Fena- fiillah konsepsiyonu (kavraması) ve onun 

gerçekleştirme yolları; q) Kamil insan sorunu; c) İbn Arabinin meydana getirdiği 

vahdeti- vücut felsefi öğrenimi (Tanrı birliği talimi).  

Sofizm, kainatın (Evrenin) en üstün ve değerli varlığı olan insanla bağlı 

olduğundan, onun ana hattını ve leitmotifini insan teşkil eder. İnsan, onun 

psikolojisi, manevi- ahlakı egitimi, yüzyıllardan günümüze kadar sofileri ve sofi 

şairlerini düşündüren esas sorun olmuştur. Hem ruhani-manevi bir yaşamı, hem de 

felsefi bir düşüncenin önemli terkib hissesi olan kültürü çok etkilemiştir. Bu 

bakıma bütün dünyada edebiyyata, sanata, ressamlığa sofizm kadar güçlü etki 

gösteren ikinci bir cereyan bulmak zordur. 

R.Aslanova haklı olarak demiştir: “Din bir raslantı eseri değil. Bütün dinler her 

bir halkın toplumsal ve politik yaşam koşullarına uyğun olarak doğmuş (meydana 

gelmiş), onun yakın ve ayrılmaz manevi değerine çevrilmiştir”. Ferdi (bireysel) 



KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE 

 

117 

manevi değere çevrilmesine rağmen sofizm aslında biricik kaynaktan- islam 

değerlerinden faydalanmıştır (Aslanova R.N., 2002 :215- 216). 

Q.E.Fon Qrünebaum yazır: “İslamda her hangi dini yaşamın yönü (istikameti) 

gibi, mistisizm de “Allahın kelamı (sözü) ile sıkı ilgili idi” (Mehdioğlu 

A.,2007:122). 

 Sofizm  diğer dini mistik cereyanlar gibi, meydana geldiği sosyal-politik 

mühitle (atmosfer) ve pek çok ta kutsal kitapla- Kur’anla doğru ilgilidir. İslam 

ahkamlarının (yargılarının) esasında (temelinde) Kur’an olduğu için tasavvufun ana 

temeli de bu kitapla ilgili olmalıdır. Her şeyden önce, sofi zikr virt (dinsel bir sözü 

devamlı yineleme) olarak islamın kutsal kitabını okur, onun ayelerinin anlam ve 

sırları hakta düşünür, bu ayet ve sürelere yeni açıklamalar verir, onun gizli mana 

inceliklerini açıklamaya çaba gösterir. Tasavvufun Kur’andan gelen temel ilkeleri 

(prensipleri) hem sofizm nazari problemlerinde, hem de büyük sofi şairlerinin ilahi 

(tanrısal) hikmet ve var sağılarında verilmiştir. Bu sorunun ilk araştırıcılarından 

biri türk şairi Yaseviliğin banisi (kurucusu) Hoca Ahmet Yasevi olmuştur. Aynı 

zamanda, tasavvuf edebiyyatının kocaman şairlerinden Yunus Emrede de meseleler 

basit, anlaşıklı bir dille açıklanmıştır. Sofi kendi mesleğinde kamilleşdikçe talimi 

de (öğrenimi de) genişliyordu. Ama o, tüm hallerde Kur’ani Kerimimn şu 

ilkelerinden kenara çıkmıyor, bu ilkeler şunlardır: tövbe; tefekkür (kavram); tanrı 

korkusu; göz yaşı; tevekkül (her şeyi Tanrıya burakma ve Tanrıdan bekleme); zikir 

; ilmi-ledün. 

Bununa beraber diyebiliriz ki, tasavvufun bu terimleriyle yanısıra farklı bir çok 

anlayışları da vardır. N.Göyüşov yazıyor: İlginç durumdur ki, ne felsefe, ne dakik 

bilimler, ne kelam ve ilahiyyatbilim (tanrıbilim), kısaca, sosyal ve tabii (doğal) 

bilimlerden hiç biri bu kadar zengin terminolojiye sahib değil (terminolojisi yoktur) 

( Göyüşov N.,2001:5) Sofizmin keza tasavvuf şiirinin bir kaynağı da hedislerdir. 

Sorunlarla ilgili murac aat ettikleri esas kaynaklardan biridir. Muhammed 

Peyğamberin hayatı, türlü sorunlarla ilgili söylediyi hedislere sofiler çoğu zaman 

yeni anlam vermiş, bu hedisleri istedikleri biçimde açıklamaya çalışmışlardı. Hoca 

Ahmet Yasevi ve Yunus Emre, diğer büyük tasavvufun esas konusu insandır. İnsan 

hem de sofizmin üçüncü büyük kaynağı sayılmaktadır.  İnsan doğuşu, topluma 

getirdiği kendisine özgünlükleriyle her zaman gibi bilginlerini ve şairlerini 

düşündürmüştür. Tabiatı itibarı ile insan derinliye (enginliğe) sırra ulaşmaya 

meyilli (eyilimli) olduğundan sofiler bu konu üzerinde de düşünmüş, talimlerini 

(oğrenimlerini) kurarken kamil insan konsepsiyanın da dikkatı çekmiştir. Bu 

konsepsiya sofizmin ilk dönemlerinden kullansa da, kendisinin kamil (erişkin) 

biçimine yalnız XII yuzyılda ulaşabilmiştir. Kamil insan hakkında Türk halkları 

edebiyyatının büyük sofi şairleri getirtiği yenilikleri şu biçimde qruplaşdıra biliriz: 

1.  Mömin möminin aynasıdır.  İlk mömin kamil insan, ikinci mömin ise 

Allahın kendisidir. Sofi şairi Sezai bu mesele üzerine yazıyor: 

Ademi manayı mirat eyleyenler zahira, 

Seyr eder Allahı halkta, Allahda. 




KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE 

 

118 

2.  Möminin kalbi Allahın erşidir. Yani kamil insan Tanrısını gönlünde 

bulandır. Yunis Emre yazıyor: 

Gönül çelebin tahtı, 

Çeleb gönüle baktı 

İki cihan badbahtı 

Kim gönül yıkar ise 

    (Yunus Emre.,1958 :176) 

3.  “Ben gizli hazine idim, bilinmek istedim”.  

Bu Kur’an kelamından yola çıkan (yolculuk yapan) sofiler, Allahı  öğrenip 

tanımak için kainata (evrene) bakmanın gerekli olduğunu söylüyorlar. Kamil insan 

alemin (dünyanın) özü ve yekunu olduğundan ona bakmak ve onu tanımak 

(bilmek) yeterlidir. Niyazı Mısri şöyle söylemiş: 

Gönlüne aşıkların hu diyerek hikmet dolar 

“Küntü kenzen” haznesinden yanayana hu deyu. 

Kamil insan ilahi tecellini (görünmeyi deyil (Aşkar M.,1998 :165) belirmeyi) 

kendinde birleştirdiğinden bütün gerçeklere, gizli biliklere sahiptir. 

İnsanın kamillik yolundakı en büyük engeli kendi nefsidir. Çok ünlü islamşünas 

Vasim Memmadaliyev nefsin pek dakik çözümünü vermiş, mahiyyetini (niteliğini) 

açıklamıştır: “ İslam tasavvufuna (sofizme göre, ruh Allahın yarattığı en değerli, en 

temiz manevi cevheridir. Bedene dahil olan ruhun maddeyle kaynayıp birleşmesi 

sonucunda meydana gelen derecelenmenin ilk katına (basamağına) nefis deyilir. 

Aslında nefis de ruh demektir. Fakat o, ruhun madde ile birleşen, maddeye kavuşan 

en alt katıdır. Bedene dahil olan ruh madde ile teması sonucunda nefis adlanarak 

kendi aslından (kendinden), kendi saflığından (arılığından yedi tabaka (kat, 

basamak) tecrit olunur... perdeler aradan kalktıktan sonra görülene (zahir olana) saf 

(kamil adlandırılır). Bu nefis aslında Allahın ilk önce insanın bedenine üflediyi 

temiz ruhtur”( Memmedalıyev V., 1999 :111-112). 

Ruh üzerine insanın bildikleri pek azdır. Bir raslantı (tesadüfi) değildir ki, 

kutsal kitabımız Kur’ani Kerimde Allah Teala buyurmuştur: “Ey Muhammed! 

Sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir iştir. Size ancak, az bir 

şey verilmiştir” (Kur’ani Kerimde İsra suresi (17), ayet 85). 

Sofi edebiyatında Hazreti Muhammed Peyqamber kamil insan timsalı gibi ele 

alınır. Ahmet Yasevinin hikmetlerinde Hazreti Muhammedi öven (taktir eden) 

yerler kamil insana da ait edilebilir. Sofizmin esas yönlerinden tasavvuf 

öğreniminin gelişiminden bahsederken fena-fillah kavrayışına (anlayışına) da 

dikkat etmek gerek. Hoca Ahmet Yasevi, Yunus Emre yarattıkları araştırılanda bu 

konuya bir daha dönüleceğinden burada bazı makamlara değinmekle yetindik. 

Kaybolmak, erimek (zayıflamak) anlamlarına gelen fena Kur’anda da 

görülmekdedir.(Er-Rehman suresi (Kur’ani Kerim:15/27) yer yüzünde olan her kes 

fanidir. Fakat büyüklük, kerem sahibi olan Rabbinin zatı bakıdır (ölümsüzdür). 




KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE 

 

119 

Anri Masse demiştir: “... İlahi kuvvet (güç) hak üreklerine dammış, böyle bir 

belli sonuca vardırdı ki, dünya ilahi vücutu yansıtan aynadır, dünya ancak görülen 

cihettir. 

Demek, gerçeye (hakikata) ulaşmak (erişmek) için bu görünen (zahiri) cihetden 

el çekmek (uzaklaşmak, yüz döndermek) gerek. Biricik hakikat sayılan Allaha 

kavuşmak yoluyle kendi kişiliğini mahvetmek (fena) için şahsen mevcutluğundan 

kurtarmak gerektir. Kimi ilk sofilere has olan vecde gelmek meyllerinin (ruh 

bilimde özlem) (ses) mantıksal gelişimi böyledir”( 12,184). 

 

Kaynaklar: 

Azerbaycan ve Türk dillerinde 

1.  Ateş S. 1992, İslam tasavvufu, İstanbul, 591 s. 

2.  Aslanova R. 2002, N.İslam ve kültür. Bakü, Azerbaycan Universitesinin 

Basımevi, 406 s. 

3.  Aşkar M. 1998, Niyazi Mısri ve Tasavvuf anlayışı, Ankara, 426 s. 

4.  Bammat H. 1994, Batı kültürünün gelişmesinde müslümanların rolu. Bakü, 

ADN, 62 s. 

5.  Belyayev Y.A. 1991, Müslüman Tarikatları. Tarihsel reportajlar. Bakü. 

Azerbaycan Ansiklopedisinin genel (baş) redaksiyonu, 104 s. 

6.  Göyüşov N. 2004, Kur’an ve İrfan işığında (Hikmet ve düşünce Kervanı 

hakikat (gerçek) sorağında (aramasında). İktisat Universitesi yayımevi. Bakü, 288 

s. 


7.  Gölpınarlı A. 1965, 100 soruda tasavvuf, Ankara, 222 s. 

8.  Göyüşov N. 2001, Tasavvuf Anlamları ve Dervişlik remizleri (simgeleri 

küçük Ansiklopedik Açıklamalar.Bakü) “Tural-E” Basımevi (poligrafik 

(matbacılık) Merkezi, 237 s. 

9.  İslam: 1985, Kısa bilgi kitabı / V. Memmedalıyev redaksiyonu ile Bakü, 

Azerneşr, 163 s. 

10.  İmanov H., Ahmedli N. Etnik dinler ve dünya dinleri. Bakü. Elm, 2003, 

369 s. 


11.  Kur’ani-Kerim (çevirenler Bünyadov Z.M., MemmedalıyevV.M.) 1992, 

Bakü, Azerneşr, 710 s. 

12.  Masse A. İslam: Tarihi reportaj, 3-ncü Baskı (çevirenler.Cabbarov 

C.:Aleskerov A.Bakü A.E.A. genel Redaksiyonu, 1992, 256 s. 

13.  Mehdioğlu A.İbn Haldun ve b. 2007, Bakü, Nurlan neşriyatı, 265 s. 

14.  Memmedalıyev V. 1999, İslam dininde Kamil insan Kavrayışı (idraki). 

BDU’nun Dil ve Edebiyat Dergisi,№4 (22), s.111-112 

15.  Kamil Yılmaz H. 2000, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar. Ensar 

Basımevi, İstanbul, 357 s. 

16.  Ülken H.Z. 1995, İslam Düşüncesi. İstanbul, 163 s. 




KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE 

 

120 

17.  Yunus Emre. 1958, Divan ve Risalet el-Nushiyye (haz.A.Gölpınarlı) 

İstambul, 419 s. 



 

Rus dilinde 

18.  Bertels E. 1965,Sofizm ve sofi edebiyatı. Moskova Nauka, 522 s. 

19.  Vasilyev Z.S. 1983, Doğunun Din Tarihi, Moskova, 368 s. 

20.  Vilkoks Z. 2005, Sofizm ve psikoloji (ingilisceden çeviri), Moskova-

Sankt-Peterburg. “Dilya”Basımevi, 256 s. 

21.  Qryunebaüm Q.E. 1988, Klasik islam. Moskova, Nauka, 215 s. 

22.  Mir Validdin. 2004, Kur’ani Sofizm. Moskova- Sankt- Petersburq,“Dilya”, 

219 s. 


 

 

Yüklə 56,85 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə