Journal of Life Economics 2/2014
52
1.
G R Ş
: KAMUSAL ALAN
Antik çağda Roma kamu (publicus) sıfatı, yurttaşları ya da tebaayı (res publica)
anlatmak için kullanılırdı. Bunun yanında, Romalılar kamu ile bireysel ev alanı arasında da
bir ayırıma gider ve bu mantıkla, sokak, meydan, tiyatro gibi kamusal alanları kamu olarak
nitelendirirler idi. sim olarak publicum kelimesi siyasal bir anlam taşıyor ve devletin
gelirlerini, topraklarını ve mülkünü ifade ediyordu. Kamunun bu şekilde devlet ile
ilişkilendirilmesi modern Avrupa’nın ilk dönemlerinde de yeniden güncellik kazandı. Bu
durum bugün de devam etmekte olup bu bağlamda kamu binaları, devlet daireleri ve devlet
parklarından bahsedilmektedir.
Kamu (public) sözcüğü, “izlerçevre/dinlerçevre” gibi bir şeyin kitlesi anlamında da
kullanılmaktadır. Günümüzde, örneğin, okur kitlesi, sanatsever kitlesi olarak da karşımıza
çıkmaktadır. Oysa kamu sözcüğünün dinleyici, izleyici kitlesi anlamında kullanılması ta 17.
yüzyılda ortaya çıkmış ve 18.yüzyılda bu sözcük farklı dillere yerleşmiştir. Hemen anlaşılıyor
ki bu sözcüğün kullanılmasının devlet otoritesinin uygulanmasıyla doğrudan bir bağlantısı
yoktur, çünkü okuyanların, izleyenlerin, ilgili şeyler hakkında yargıda bulunan özel bireylerin
oluşturdukları kitleler kastedilmektedir. Kafeler ve salonlar, işte bu kitlelerin görüş ve kanaat
bildirmesini sağlayan sosyalleşme alanlarıdır. Bu alanlara gelip, parasıyla söz konusu kültür
ürünlerine sahip olabilen kitleler bunun uzantısı olarak bir tüketim kültürü bağlamında kamu
olarak ortaya çıkmıştır (Melton, 2011: 11-12).
Habermas’ın 1962’de yazdığı ve Türkçeye “Kamusallığın Yapısal Dönüşümü
(Almanca: Strukturwandel der Öffentlichkeit,
ngilizce Çevirisi: The Structural
Transformation of Public Sphere olan)” adı altında çevrilen kitaptaki “kamusal alan”
kavramını, ngilizce çeviriyi yapan Thomas Burger, “public sphere” mantığıyla ele almıştır.
Türkçeye de daha çok ngilizce çevirisindeki mantık uzantısında kamusal alandaki mekânsal,
fiziksel ve topografik mantık oturmuş gibidir. Oysa Habermas’ın bu kavramdan kastı,
mekânsal mantığın ötesinde hem public sphere hem de kamusal olarak çevrilebilecek public
space
deyimlerini karşılar durumdadır. Hemen belirtmek gerekir ki kamusal alana mekansal
bir anlam eklemek Habermas’ın kastettiği şey değildir (Akşit, 2009: 2).
Sırası gelmişken hemen belirtmek gerekir ki, burada space kavramının alan kavramını
çağrıştırmasının yaratacağı anlam kaymalarına ve sphere kavramını tam karşılamayan
yorumlara engel olmak için bu kavramı alem, dünya ve küre vb. Türkçemizde mevcut ve daha
sıcak karşılıkları kullanmak zihinsel ve semantik çabaları daha kolaylaştırır. Bu bağlamda,
ileride kullanılacak olan kavramlar olarak, “ortak alan”, “müşterek alan”, “toplumsal alan” ve
hatta “umumi alan” ın öne çıkarılması kastedilmektedir. Böylece kavram, “devlet egemenliği,
iktidarı” ve mantığı” çağrışımlarından daha kolayca uzaklaştırılmış ve kurtarılmış olacaktır.
Dilimize zaten, kamu kavramı yanında, umum, amme ve menfaat gibi sıcak kavramlar
geçmişte ve hala yerleşmiş ve bu yönde kullanılıyor durumdadır. Burada tekrar ortaya çıkan
husus; bir düşünce veya ifadeyi en iyi şekilde yansıtacak olan yeni veya eski kullanımların
bilimsel dile de oturtulması gereğidir.
Kamusal ve kamusal alan kavramlarını yeniden ve derinliğine analiz eden J. Habermas
temel bir sorunu gündeme getirmiştir: Kamusal sorunların tartışılmasının mümkün olduğu
koşullar nelerdir? Onun, “burjuva kamusal alan” olarak nitelendirdiği kamusal uzamı,
sosyalleşme alanları ve biçimleri ile basın kültüründeki beklenmedik gelişmelerin damga