Manevi asketizmden dünyevî asketizme



Yüklə 87,4 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix23.11.2017
ölçüsü87,4 Kb.
#12091


"MANEVİ ASKETİZMDEN 

DÜNYEVΠASKETİZME" 

 

KAPİTALİST TOPLUMA WEBER'Cİ BAKIŞ 

 

Cihan ÖZPINAR



 

 

 



 

 

 



 

İÇİNDEKİLER

 

GİRİŞ 1


 

KAPİTALİZMİN TANIMLANMASI 2

 

"İDEAL RASYONALİZM" 3



 

PROTESTANLIK: RASYONALİTENİN

 

TARİHSEL ARKAPLANI



 

4

 



DÜNYEVİ ASKETİZM VE

 

KAPİTALİZMİN RUHU



 

6

 



SONUÇ:

 

KÜÇÜK BİR YORUM 8



 

KAYNAKÇA 9

 

 



GİRİŞ 

Günümüzde  sistem  karşıtı,  muhalif  onlarca  hareketin,  binlerce  sivil  toplum  örgütünün  ve 

milyonlarca insanın karşı durduğu ortak olgu nedir diye sorulsa, hiç düşünmeden, kapitalizmdir ceva-

bını  verebiliriz  ve  bu  yanlış  olmaz.  Gerçekten  de,  üretim  biçiminin  yanında  sistemin  vazgeçilmez 

diğer  unsurları  olan  modernizm  olgusu,  iktidar  ilişkileri  sorunsalı  vs.  bu  cevabın  verilmesinde 

arkaplânda  kalmaktadırlar.  Bunun  belki  de  Marksist  açıklamasının  yanında  farklı  bir  açıklaması  da 

şöyle olacaktır: kapitalizm, daha önceki bütün üretim biçimlerinden daha çok insanı yabancılaştıran, 

gözlerini bağlayan bir üretim biçimidir ve sistem karşıtı hareketlerin karşı durduğu ilk unsur kapita-

lizmdir. 

Kapitalizmin çıkış noktası, bilindiği gibi, feodal düzenin lağvedilmesiyle Batı Avrupa coğrafyası 

olmuştur.  Feodalitenin  lağvının  öncülleri,  Reformasyon  ve  Rönesans,  ve  feodaliteye  indirilen  son  darbe 

olan Aydınlanma, yeni sistemin kurulmasında çok önemli roller oynamıştır. Bu üç hareketin ortak özelliği, 

baskıcı,  dogmatik  ve  'us-dışı'  sistemin  hem  ekonomik  altyapısını,  hem  de  düşünsel  ve  siyasî  üstyapısını 

devirmek  olduğu  ortadadır.  Buradaki  amaç  ise,  daha  insanî,  daha  özgür  ve  daha  'rasyonel

1

,  dolayısıyla 



dogmadan uzak bir sistemin feodalitenin yerine ikâme edilmesidir. 

Peki, kapitalizmin daha Önce belirttiğimiz özelliğine dönersek, nasıl oldu da, bu ulvî amaçlara 

sahip  devrimci  hareketler  eskisinden  daha  dogmatik,  daha  yabancı  1  aşkıncı  ve  daha  az  insanî  bir 

sistem  yarattı?  Her  ne  kadar,  tarihin  doğrusal  bir  çizgi  yönünde  ilerlediğini  düşünenler  kapitalizmin 

ilericiliğinden dem vursalar da, kapitalist ekonominin getirdiği insanî sorunlar, dünyanın karşı karşıya 

olduğu ekolojik tehdit, yakın geçmişte yaşanan faşizm şoku ve tabii ki bundan önceki hiçbir sistemin 

yaşamadığı  iki  dünya  savaşı,  atom  bombasının  yarattığı  felâket  ve  diğer  bütün  facialar  ortada  çok 

büyük bir sorunun, hem de şu ana kadar dünya tarihinde hiç yaşanmamış bir sorunun gözler önünde 

olduğunu gösteriyor. 

Bunlar  elbette  ki  sadece  kapitalizmin  yarattığı  sorunlar  değildir,  bu  sorunların  oluşmasında 

modernizmin de büyük bir payı vardır, tıpkı rasyonalizmin payının olduğu gibi. Bu yüzden bu olguların 

ortaya nasıl çıktıklarını, dünya tarihinde ne gibi işlevselliklerinin olduğunu, günümüzü anlamak ve ileride 

daha yaşanılası bir dünya yaratmak için bilmek gerekmektedir. Onun için, Max Weberin "Protestan Ahlâkı 

ve Kapitalizmin Ruhu"

1

 isimli yapıtı, yazılmasından bu yana geçen yüz sene içinde hâlâ güncelliğini ko-



rumaktadır. 

Weber,  çalışma  boyunca  zikredilecek  olan tezini  ileri  sürerken,  bunu ilk  önce  kendi  kapita-

lizm tanımlamasına dayandırmıştır. Bu, tabii, onun "ideal tip" kuramının getirdiği bir yöntemdir. Bu 

noktadan  itibaren,  kapitalizmin  belirgin  ve  belirleyici  özelliklerinden  rasyonalite  temelinde  çözüm-

lemelere  girişmiştir  ve  bunun  tarihsel  arkaplânını  inceleyerek,  Avrupa'da  yaşanan  Reformasyon'un 

etkilerini tahlil etmiştir. Bu hareketin tahlilinde, kapitalizmle uyum sağlayan özellikleri sıralamış ve 

                                                           

1

   Max Weber; "Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu"; çev. Zeynep Gürata; Ayraç Yayınları; 3. Baskı; 2002; 



Ankara. Orijinal metin: "Die Protestantische Ethik und der Geist der Kapital i smus'\ Bu kitaptan yapılacak 

olan alıntılar ve kitaba yapılacak olan göndermeler parantez içinde sayfa numarasıyla gösterilecektir. 

 



bu özelliklerin "kapitalizmin ruhu",  yani "olmazsa olmazı" olduğunu ilân etmiştir. Biz de, bu izlek 

çerçevesinde söz konusu eleştirilerimizi ve tahlillerimizi ortaya koyduk. 




KAPİTALİZMİN TANIMLANMASI 

Max Weber, sosyolojik çözümlemelerinde bir konuyu açıklamak için, sorunun öznesi 

konumundaki olguyu kendi geliştirdiği ideal tip kuramına göre tanımlar.

2

 Buna göre, kapita-



lizmin gelişmesinde Protestanlığın rolünü anlatmak için, her iki fenomeni de tanımlama çaba-

sına girişir. Bu noktada, Weber'in tanımlamalarında ilk başvurulacak olan fenomen kapita-

lizm olmalıdır. Weber, kapitalizmin tanımlanmasında tezini doğrulayacak olan argümanlara 

özel bir yer verir.

 

Weber'in jargonunda kapitalizm tanımı iki nokta üzerinde yoğunlaşır. Buna göre, bi-



rinci nokta, kapitalizmin amacının en fazla kârı sağlamak olduğudur. İkinci nokta ise, bu kârın 

sağlanmasında kullanılacak araçların, işin ve üretimin rasyonel örgütlenmesi olan işletmelerin 

varlığıdır.

3

 Weber'in bu tanımlamasını, "formel açıdan özgür emeğin rasyonel biçimde örgüt-



lenmesi, işyerinin evden ayrılması, rasyonel muhasebe yöntemleri ile rasyonel hukuk ve yöne-

tim sistemlerinin gelişmesi'

4

 biçiminde açabiliriz.



 

Kapitalizmin bu 'ideal tip' bağlamında tanımlanması, hiç şüphesiz, Weber'e çok bü-

yük bir dayanak noktası oluşturmaktadır. Ortaya konulmuş olan iki temel karakteristik, kapi-

talizmin Protestanlıkla ilişkisinin kurulması yönünde çok önemlidir. Bu noktada Weber şunu 

ileri sürer: 1. Kapitalizm için gerekli olan en fazla kâr ve bu kârın rasyonel kullanımı -ki bu 

noktada  rasyonel  kullanımdan  kasıt  elde  edilen  kârın  dünyevî  amaçlar  doğrultusunda  değil, 

sermayenin artırılması doğrultusunda kullanılmasıdır. Kapitalizmin en büyük özelliklerinden 

birisi, sürekli sermaye birikimini sağlamaktır-, insanlar tarafından bir şekilde kabul görmüştür 

ve bu durum bir rasyonellik belirtisi olmuştur. 2. Bireylerin, bu şekilde kârını sürekli serma-

yelerine eklemeleri tek başına bir anlam ifade etmez, bunun için gerekli bürokratik, idarî ku-

rumların oluşturulması, hukukî yapılanmanın sağlanması ve sermayenin işletmeler tarafından 

işletilmesi (organizasyon) gerekmektedir.

 

Burada,  tuhaf  bir  ikilemi  görmek  söz  konusudur.  Yukarıda  sayılan  iki  karakteristikten, 



toplumsal örgütlenmeyle ilgili olan ikincisi, Webere göre, her şartta birinci karakteristiğin ortaya 

çıkışına bağlıdır. Doğallıkla, sermaye biriktirmeden kapitalist toplumun kurumlarının o-oluşması 

imkânsızdır, ancak, bu birinci karakteristiğin içinde geçen rasyonellik vurgusu, ortaya daha önce 

zikredilen ikilemi çıkartmaktadır: "(bu durumun kendisi) akıldışı bir tutumdur: İnsanın boş zama-

na sahip olması ya da tüketim yapması yerine çalışmayı seçmesinin hiçbir akılcı gerekçesi yok-

tur.'


5

 İşte, tam da bu noktada Weber'in rasyonalite ile ilgili vurgulamalarına dönmek gerekir.

 

                                                           



2

   Fatmagül Berktay; "Weberde İnançlar ile Sosyo-Ekonomik Değişme Arasındaki İlişki: Protestan Ahlakı 

ve 

Kapitalizmin RuhıT; Saçak Dergisi; Kasım; 1985; s. 54 



3

   Raymond Aron; "Sosyolojik Düşüncenin Evreleri"'; çev. Korkmaz Alemdar; Türkiye İş Bankası Kü l-

tür Yayınları; 1. Baskı; 1986; Ankara; s. 510. 

4

   Alan Swingewood; "Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi"; çev. Osman Akmhay: Bilim ve Sanat Yayınlan; 



1. Baskı; 1998; Ankara; s. 185. 

5

   Gordon Marshall; "Sosyoloji Sözlüğü"; çev. Osman Akmhay, Derya Kömürcü; Bilim ve Sanat Yayınları; 1.  




 

"İDEAL RASYONALİZM" 

Weber'in yukarıda özetlenen çözümlemesinde açığa çıkan rasyonalite olgusuna, We-

berin kendisi ne anlam atfetmiştir?

 

Bilindiği gibi, rasyonalizm, Aydınlanma'nın insanlık tarihine mal ettiği bir felsefî ta-



vırdır. Ama Aydınlanma'nın öncülleri olan Rönesans ve -özellikle de- Reformasyon hareket-

leri,  kendilerini  rasyonalizm  temeline oturtmuşlardır. Aydınlanma  Yüzyılı  ile birlikte  gelen 

devrim, bu düşünsel tavrın siyasal ve ekonomik yaşama da yansımasına neden olmuştur. O 

halde, Reformasyon'un temelinde belli bir rasyonalist eğilimin yattığı ortadadır.

 

Reformist hareketin ortaya çıkmasına neden olan kurum, Aydınlanma'nın da karşısın-



da durduğu skolastizmdir, ve skolastizmin temsil edildiği kilise de egemen Katolik kilisesidir. 

Bu noktada, Reformasyon'un temelindeki rasyonel eğilim, Reformist hareketin egemen kilise-

nin temsil ettiği değerler bütününe yönelik bir hareket olması nedeniyle, dolaylı olarak ortaya 

çıkmaktadır. Denebilir ki, Reformasyon, skolastizmin bir yadsınmasıdır ve antitezidir.

 

Ancak, Reformasyon'u rasyonalist  yapan, hareketin içindeki  yeni değerlerin niteliği 



değil, onun neden olduğu sonuçlardır.  Luther'in başlattığı bu Reform hareketi, genel adıyla 

Protestanlık, kendisini "tarihsel önemi yüksek" iki coğrafyada en yoğun biçimiyle buldu: Bi-

rincisi,  Kalvinizm  ve  Britanya  (78-102),  diğeri  ise,  Pietizm  ve  Hollanda  (102-110).

6

  Bu  iki 



coğrafyanın tarihsel önemi ise, feodal düzenin yerine geçirilen kapitalizmin yeşermek için 

ortam bulduğu en rahat coğrafyalar olmasından gelir. Kapitalizmin oluşması için en temel şart 

sermaye birikiminin sağlanmasıydı ve tarihsel bir tevafuk, Protestanlığın en güçlü olduğu bu 

coğrafyalarda kapitalizmin geliştiğine işaret ediyordu. Açıkça ortadadır ki, Weber'e ilham 

veren başlangıç noktası, tam da burasıdır.

 

Weberin ideal tip kuramına göre tanımını yaptığı kapitalizm, az önce zikredildiği gibi 



derin bir rasyonalizm kokusu ihtiva etmekteydi. Kapitalizm, bir tarihsel-toplum sal sistem ola-

rak  rasyonelliği  içerisinde  barındırmak  zorundadır.  Çünkü  sistemin  devamı  açısından,  yani 

sonsuz sermaye birikiminin sağlanması ve bunun kapitalist işletmelerce idare edilmesi, rasyo-

nelliğin bir gereğidir. Bir anlamda, bir işçinin veya kapitalistin çalışmayıp tembellik etmesi 

yerine, çalışıp hayatını devam ettirmesi -ve böylelikle sistemi yürütebilmesi-, Weberin ideal 

rasyonalizm tanımını oluşturmaktadır.

 

Weber'in bu ideal rasyonalizm tanımı bağlamında, rasyonalizm tuhaf bir biçimde din-



                                                                                                                                                                                     

Baskı; 1999; Ankara; s. 603-4. 

6

   Bu iki hareket, özellikle Önemlidir, çünkü Reformasyon'un ve Protestanlığın taşıyıcıları bu iki hare ket-



tir. 

Bunun dışında, iki mezhepten daha söz edilmektedir: Metodizm (110-3) ve Baptist tarikatlar (113-120). Bu 

dört mezhebin arasında farklılıklar olsa da, Weber'e göre, işlevsellik açısından aynı yönde katkıda bulun-

muşlardır. 

 



sel dürtülerle bir izdivaca girer. Kapitalizmin doğuşunda, söz konusu coğrafyalara egemen o-

lan Protestanlık, kapitalizmin gereklerini yerine getirmede Önemli ve belirleyici bir rol oyna-

mıştır  Webere  göre,  ve  çağın  rasyonel  eğilimi,  bu  ikili  arasında  belirgin  bir  şekilde  ortaya 

çıkmıştır: Kapitalizmi yaşatacak olan rasyonalizmdir, mevcut dine karşı başkaldırı hareketi de 

bu yeni sistemle uyum içinde olmalıdır:

 

"Weber'e göre, gündelik yaşama dönük, alışılmışın dışındaki modern yönelimi anlamanın anah-



tarı dindedir. Çünkü din, akılcı temelde gerekçelendirilemeyen yüce değerleri benimsemeyi ge-

rektirir. Bu değerleri bir kere benimsedikten sonra, onu akılcı araçlarla sürdürebiliriz."

7

 

Buradan hareketle, Protestanlığın hangi unsurlarıyla varolduğunun araştırılması gerek-



mektedir.

 

 



PROTESTANLIK: RASYONALITENİN TARİHSEL ARKAPLANI 

Az önce de üzerinde durulduğu gibi, Weber, Protestanlığı dört mezhep üzerinden ince-

lemiştir; Kalvinizm, Pietizm, Metodizm ve Baptizm. Bu dört mezhep vesilesiyle, Protestanlı-

ğın hangi unsurlarla varolduğu soruşturulmuştur. Bu noktada ilk olarak karşımıza çıkan un-

sur, "meslek" (calling/beruf) kavramının işlevselliğidir.

 

Weber'in de vurguladığı gibi, meslek sözcüğünün kendisinde yanlışlık yaratmayacak 



kadar açık bir dinsel tasarım söz konusudur (62). Bu dinsel çağrışımın en temel işlevi tahmin 

edilebileceği gibi, yaşamsal bir eylem olan meslek icra etmeye atfedilen dinselliğin dünyevî-

leşmesiydi (63). Mesleğin, dolayısıyla dünyevî işlerle Tanrı için yapılan eylemlerin -meslek, 

Lutherci anlamıyla ibadet yerine geçer-, insanların yaşamsal faaliyetlerinde birtakım şeyler-

den uzak tutmaktadır. Protestan tarikatları, asketizme (çilecilik) karşı olduğu gibi, lüks tüke-

tim, tembellik ve hatta fakirliğe de karşı durdular. Onlar için, bir manastıra kapanıp ömrünü 

adayan keşişin Tanrı'ya verebileceği hiçbir şey yoktur. Tanrıya olan insanlık borcu, yalnızca 

Tanrının adının dünyada yüceltilmesiyle gerçekleşecektir. O halde, insanlar sadece bu ulvî a-

maç doğrultusunda çalışmalı, Tanrı'yı kendi mesleklerinde en iyiyi yapmak suretiyle dünyada 

yüceltmelidirler.

 

Protestanlık asketizmi bu şekilde dışladıktan sonra, meslek sahibi olmak istemeyen iş-



sizlere,  meslek  sahibi  olup  da  tembellik  edenlere,  mesleklerinde  başarısız  olmuş  olanlara  ve 

hatta fakirlere karşı da aynı asketizme olduğu kadar düşmanca durmuştur. Protestan inancı katı 

bir kaderciliğe inanır; buna göre, Tanrı yeryüzünü ve insanlığı ve insanlığın yeryüzünde yaşa-

yacağı her şeyi yaratmıştır ve yaşanacakları belirlemiştir. Onun için, insanlar ne yaparsa yapsın-

lar  bu  "takdir-i  ilâh”'nin  önüne  geçemezler.  Bir  insanın  cennetlik  mi,  cehennemlik  mi  olduğu 

önceden belirlenmiştir ve bu yazgının değişmesi mümkün değildir. Ancak insanlar sadece, se-

                                                           

7

   Marshall: a.v. 



 


çilmiş veya kovulmuş olduklarını anlayabilirler. Bunun sağlamasını da, Tanrı tarafından belir-

lenen mesleklerinde başarılı olup, olmadıklarını görerek yaparlar. Tanrı'nın buyurduğu mesleği 

başarıyla icra edip zengin olan (ve tabii ki lüks tüketim yapmayan) insan, Tanrı tarafından se-

çilmiş olduğunu anlayabilir; mesleğinin gereklerini yerine getiremeyen insan da Tanrı tarafın-

dan kovulmuş olandır. Bu durum ilginç bir toplumsal ilişkiye de işaret etmektedir. Zengin olan 

insan, eski yaygın kanının aksine cennete gidemeyecek veya gitmekte zorlanacak olan değildir, 

o insan seçilmiş olandır, kendisine saygı duyulması gerekir. Fakir olansa, mesleğinde, yani Tan-

rı'nın ona verdiği görevde başarısız olup kovulmuş olandır, dolayısıyla, ona karşı acımak, ona 

merhamet etmek yersizdir. Tanrı'nın yazdığı kader hiçbir insanî iradeyle değiştirilemez, bu yüz-

den fakir olan bu fakirliğine mahkûmdur ve onu hiçbir şey bu durumdan kurtaramaz.

 

Özellikle  de  Kalvinizm'de  kendini  belli  eden  takdir-i  ilâhî  düşüncesinin  insanların  zi-



hinlerinde yarattığı soru ve bu sorunun cevabı, Protestanlığın düşünsel ve pratik sistematiğinin 

kavranması açısından çok önemlidir. Diyelim ki bir Kalvinist takdir-i ilâhî düşüncesiyle yaşa-

mım devam ettiriyor ve yine bu düşünce  gereğince hiçbir  geleneksel  asketik flitüel eken-dini 

adamıyor, kendisini tamamen "meslek"ine veriyor. Bu noktada, insanî kaygılar şu önemli soru-

yu ortaya çıkartır: Ben seçildim mi ve ben bu seçimden nasıl emin olabilirim (86-7)? Burada 

kurtuluşu müjdeleyecek  olan belirti, insanın mesleğinde  yaşadığı başarı veya  başarısızlık ola-

caktır. Başarılı olma veya olamama durumu, Katolikliğin her türlü dinsel ritüelinin yerini alacak 

olan bireyin "özdenetim mekanizmasıdır ve bu yolla birey kurtuluşa ermiş olmanın denetimini 

yapar:

 

Protestanlığın en belirgin özelliklerinden bir diğeri ise, Katoliklikte var olan kilise, ra-



hip  ve  rahip  aracılığıyla  Tanrı'ya  ulaşmanın  reddedilmesidir.  Yukarıda  zikredilen  Tanrı'nın 

değişmez buyruğu öğretisinin gayri-insanîliği karşısında Protestan birey Weber in vurguladığı 

şu ruh hali içine girmişti:

 

"Tek  bireylerin  takdir  edilmeyen  bir  iç  yalnızlığı.  Reform  döneminde,  insanların 



yaşamlarındaki en önemli şey ebedî kurtuluş idi. İnsanlar ebediyetten belirlenmiş 

kaderlerini karşılamak için, kendi yollarını tek  başlarına katetmek zorundaydı-

lar." (82)

 

"Kimse onlara yardım edemezdi. Hiçbir vaiz de: çünkü ancak seçilmiş olan, Tan-

rı'nın sözünü ruhunda duyabilir. Hiçbir kutsal ayin de: çünkü ayinler Tanrı ta-

rafından, kendi şanını artırmak için düzenlenmiştir ve bu yüzden de mutlak ihlâl 

olunamazlık içinde korunurlar ve Tanrı'nın inayetini elde etmek İçin a-raç ola-

mazlar, yalnızca öznel olarak inancın externa subsidiasına (dışsal destek) araç ola-

bilirler. Hiçbir kilise de: çünkü extra ecclesiam nulla salus (kilisenin dışında kurtu-

luş yoktur) cümlesi hakiki kiliseden uzak kalanın hiçbir zaman Tanrı tarafından 

seçilmiş olanlara ait olamayacağı anlamına gelir. (...) Ve nihayet hiçbir Tanrı da: 

çünkü İsa da yalnızca seçilmişler için ölmüştür ve Tanrı onlar için, onun şahade-

tini ebediyetten buyurmuştur." (82-3)

 


Bu cümlelerin açıkça gösterdikleri şudur ki, Weber'in de altını çizdiği gibi, kilise ve a-

yinlerin  yardımıyla kurtuluşa ulaşmayı reddetme Katoliklikle Protestanlık arasındaki kesin 

farktı (83). Kilise aracılığıyla insanların toplanıp biraraya gelmeleri, hem bu nedenden hem de 

İngiliz Püriten edebiyatında da sıkça insanlararası yardım ve arkadaşlığa güvensizlik nedeniy-

le (84), yani toplumsallaşmayı ayakta tutan "insan doğasının iyi oluşu" yönündeki yargının yı-

kılmasıyla artık mümkün olamayacak bir duruma geldi. Toplumun kiliseden bu şekilde uzak-

laşması, geleneksel asketizmin yerine daha farklı bir asketizmin gelmesine sebep oldu. Çünkü 

halk,  ruhban  sınıfının  taşıdıkları  ilâhî  emir  doğrultusunda  münzevîliğe  çekilmeyecek,  onun 

yerine Tanrı'nın doğrudan buyruğu olan "meslek"ini icra edecekti. Bu da, dinsel bir duyguyla 

çatışmayı ayakta tutan bir 

u

bireycilik"in ortaya çıkmasına neden oldu: Dünyevî asketizm.



 

 

DÜNYEVİ ASKETİZM ve KAPİTALİZMİN RUHU 

Yaşamsal bir gereklilik olan üretim yapmak, çalışmak ve kazanç sağlamak, kapitalist 

ekonomide bu gelenekselliğin rasyonelleşmesine, sistemin taleplerine ayak uydurmasına ve 

dolayısıyla birer hırs kültüne dönüşmesine neden oldu. Yeni sistem sadece üretim yapmakla 

yetinemezdi; bu, geleneksel ve "kendi kendine yeten" ekonominin tekrar edilmesi olurdu. Ka-

pitalist  ekonomi  bu  gelenekselliğin  üzerine  rasyonel  üretim  biçimlerini,  bu  üretim  sürecinde 

sistemin  gerektirdiği  ölçüde  rasyonel  çalışma  temposunu,  ücretli  emek  olgusunu  -

dolayısıyla  da  artı-değeri-,  kârın  maksimizasyonunu  ve  diğer  fetişleri  getirdi.  Ancak  daha 

önce de söylendiği gibi, bir insan boş oturmak veya en azından kendine yetecek kadar çalış-

mak  varken  -ki,  Weber  in  asıl  bunun  rasyonel  bir  tavır  olduğunu  belirtir-,  neden  daha  çok 

çalışmak ve "sermaye biriktirmek için sermaye biriktirmek" gibi saçma ve us-dışı bir eyleme 

yönelsin?

 

Weber,  bu  karmaşık  düğümün  çözümünde  dinsel  ve  bunun  yansıttığı  psiko-



sosyolojik  bir  tavrı  açıklamayı  kendisine  amaç  edinir.  Bu  anlamda,  sorunsal  olarak  ortaya 

konulan olgular. Weberin yöntemsel çevresinde incelenmelidir.

 

Yeni  oluşturulan  ekonomik  sistem,  yapısı  gereği  sermaye  biriktirmek  zorundaydı  ve 



sermaye birikimini sağlamak ve bunun -maceraperestçe- yatırımlara harcanması ve döngüsel 

olarak sınırsız sermaye birikimi şartı, Weber'in önerisine göre, Protestanlığın temellerinde a-

ranmalıydı. Bu Weber'e göre de şüphesiz tek neden değildi.

8

 Ancak olguyu oluşturan faktör-



lerden birisi bu olmalıydı. Buna göre, sınırsız sermaye fetişizminin us-dışılığını kabullenmek, 

yalnızca gene us-dışı olarak değerlendirilebilecek bir etkenle sağlanabilirdi: dinsel inanış. Bu 

noktada, dinin (Protestanlığın) insanlara vaat ettiği sonsuz kurtuluşun reçeteleri, yukarıda an-

                                                           

8

   Hem Weber"in kendisi, hem de birçok sosyolog, tezin Marksist Öğretinin tam karşısında değerlendirilmesini 



yanlış bulurlar, çünkü, kastedilen dinin tek belirleyici olduğu değildir. Toplumsal değişimler, Weber'e göre, 

tek  bir  faktörle  açıklanamaz;  kendisi  de  Marx'ı  o  noktada  eleştirir.  "Sezar'm  hakkfnı  teslim  etmek  adına, 

Marx'm  ortodoks yorumlarının destekçilerinin, Weber"i de kendi ortodoksluklarınca eleştirmekten geri dur-

madıklarını belirtmek zorundayız. 

 



latılan teolojik nedenlerle, dünya için sonu gelmeyecek bir çalışma yolunun tavsiyesiyle su-

nuldu. Dünya için böylesi bir çalışma arzusu, kapitalizmin bu belirgin fetişinin gerçekleştiril-

mesi ile çok yakın bir ilgisi vardır, Webere göre.

 

Yeni bir ekonomik sistem, yeni bir toplum demektir; çünkü şüphesiz hâkim ideoloji 



etrafında şekillenen tebaa, bu tahakkümün dayattığı toplumsal yaşama da uymak durumunda 

kalmaktadır. Söylemin o uçsuz, bucaksız iktidar alanında, yaşamak isteyen eninde sonunda o 

alana adım atacaktır. Bu yüzden geleneksel toplum yapısının, bu yeni ekonomik sistemle ve 

bunun dayattığı ilişkilerle çözüldüğünü ve dönüşüm geçirdiğini görüyoruz. Bu salt sınıfsal ay-

rımlarda vuku bulmaz, aynı zamanda en küçük insanlar arası ilişkide dahi kendisini gösterir. 

Protestanlığın meslek ahlâkı, örneğin, zenginliği bir sahiplenişle ödüllendirip, fakirliği de bir 

öteki imgesi olarak lanetleyişle kapatınca, kaçınılmaz olarak, ekonomik altyapısal dönüşüm-

lerin, bu ideolojik-kültürel üst-tamaml ayıcı sı olma durumuna gelmişti.

 

Artık, dünyada cehennem, ahrette cenneti yaşamak gibi naif bir dinsel inancın yerini, 



her  iki  dünyada  da  cenneti  yaşamak  gibi  "kapitalist"  bir  inanç  aldı:  kazanmak,  her  za-

man kazanmak. Her iki dünyada da, her iki dünyayı da. Ne kadar kâr edersen, bu dünyayı o 

kadar  kazanırsın;  ne  kadar  kazanırsan,  öbür  dünyayı  da  o  kadar  kazanırsın.  Weberin  işaret 

ettiği  kapitalist  ruh  budur,  diğer  adı  da  dünyevî  asketizmdir.  "Ne  kadar  çok  çalışırsak, 

Tanrfya  o  kadar  yakın  oluruz" düşüncesi,  her türlü  boşinancın  ve onu destekleyen  gereksiz, 

zaman kaybı ritüellerin yerini alan tek rasyonel -ve bir o kadar da dogmatik- ibadetti.

 

Sonuç olarak, yeni dünya kurulmaktadır, şansa bakın ki, onun ihtiyaç duyduğu tin de 



hazırdır. Bu aranan kan, birisi dışında kapitalizmin rasyonel olan bütün genel karakterlerinin 

ortaya çıkabilmesi için gerekli olan o us-dışı, tinsel karakteristiğinin oluşmasını sağladı. Sade-

ce bu us-dışı özelliği değil elbette; rasyonelleşmekte olan birçok özellik daha Protestan ahlâ-

kının bırakmış olduğu etkiyle meşrul aştın İdi, ilginç ve düzenli bir biçimde bunlar yeni ekono-

minin  felsefesi  tarafından  sahiplenildi.  Dünyevî  asketizmin  getirdiği  bireycilik  düşüncesi, 

buna çok iyi  bir örnek teşkil eder. Toplumsal  bir eylem olan kilise ibadetinin  dışlanması  ile 

bireycilik arasında bağ olduğunu söylemek, hiç de yanlış bir düşünce değildir.

 

En nihayetinde, elde varolan olguların tarihsel olgularla karşılaştırılması yapıldığında,



9

 

ortaya çıkan tablo, tarih felsefesi konusunda tam bir yol ayrımına işaret eder. Her şey öylesine 



birbiriyle bağlantılıdır ki, "tinsel devinimler mi tarihi şekillendirir, yoksa maddi koşullar mı, 

yoksa tarih bu ikisi arasındaki diyalektik ilişki sayesinde mi akar" soruları bir yandan, tarihsel 

yorumlama üzerine "tarihin determinist mi, volantarist mi, olayların kurgusal mı, rastlantısal 

mı, yoksa hepsinin birer zorunluluk mu olduğu" soruları diğer yandan, tarihsel kökü çok eski-

lerde olan bir tarih felsefesi tartışmasının tozlarını tekrar tekrar kaldırmaktadır.

 

                                                           



9

   Olgu ve tarihsel olgu arasında yapılan ayrım, tam da E.H. Carr"ın üstünde durduğu ayrımdır. Bkz. Cam 'Ta-

rih Nedir?"; İletişim Yayınları; çev. Misket Gizem Gürtürk; 4. Baskı; 2003; İstanbul; s. 9-37. 



SONUÇ -  KÜÇÜK BİR YORUM 

Bir tarihsel fenomen olarak kapitalizmin yapılmış yüzlerce çözümlemesi, onun tam bir 

dekonstrüktif eleştirisine girişen Marx'ın yapıtlarının  yanında, Weberci bir sosyolojik bakış, 

aslında ortodoks yorumlara dönüşmüş bir eleştirinin farklı boyutlar kazanması açısından çok 

önemlidir. Çünkü, her iki yorumun da ortodokslaştırılması, konu üzerinde ideolojik bir kamp-

laşma olmasına ve tarihin ünlü idealizm-materyal izm tartışmalarının sığ yorumlarla canlandı-

rılmasına hizmet edecektir.

 

O yüzden, Weberin kendisi ve eserleri, eğer Marksizm'in karşısına bir alternatifi ola-



rak konulacaksa, burada belli önyargılar ve belli dogmalaştırmalardan kaçınmak gerekir. Aynı 

şey, Marksizm için de söz konusu; Marksizmin yorumları da çok ortodoks bir biçimde ekono-

mik indirgemecilik  bağlamında  ele  alınmaktadır. Bunun  nedenlerinden  birisi,  pratik  neden-

ler-se (proletaryanın  örgütlenmesinde gereken vülgarize  edilmiş  teorik  bilgi) diğeri politiktir 

(burada  da,  ikili  bir  dezenformasyon  sürecinden  bahsedilebilir;  birisi  reel  sosyalizmin  kesin 

zafer iddiasının kanıtlanması bağlamında, diğeri de liberallerin kolay yoldan eleştiri yapabil-

me olanağı bağlamında).

 

Bu tür bir düşünsel erozyonun etkilerinin muazzam oluşu, teorinin pratikten hiçbir za-



man kopamayacağı göz önüne alındığında, en azından, kuramları daha iyi kavramak ve hak-

kıyla eleştirmek gibi, geleceğe dair taşınması gereken umudun gerçekleştirilmesi için çok ö-

nemli eksiklikleri tekrar düşünmemize neden olacaktır. 

 

KAYNAKÇA 

1.

 

ARON,   Raymond;   "Sosyolojik   Düşüncenin   Evreleri'



1

;   çev.   Korkmaz   Alemdar; Türkiye İş Bankası 

Kültür Yayınları; 1. Baskı; 1986; Ankara 

2.

 



BERKTAY,  Fatmagül;  "Weber'de  İnançlar  ile  S  osyo-Ekonomik  Değişme  Arasındaki  İlişki:  Protestan 

Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu"; Saçak Dergisi; Kasım; 1985 

3.

 

HABERMAS, Jürgen; "İletişimsel Eylem Kuramı"; çev. Mustafa Tüzel; Kabalcı  Yayınevi; 1. Baskı; 



2001; İstanbul 

4.

 



MARSHALL,  Gordon;  "Sosyoloji  Sözlüğü";  çev.  Osman  Akınhay,  Derya  Kömürcü;  Bilim  ve  Sanat 

Yayınlan; 1. Baskı; 1999; Ankara 

5.

 

SOROKIN, Pitirim  A.; "Çağdaş Sosyoloji Teorileri"; cilt 2; çev. M.M.R. Öymen;   Yeni Desen Mat-



baası; 1974; Ankara 

6.

 



SWINGEWOOD, Alan; "Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi"; çev. Osman Akınhay; Bilim ve Sanat Ya-

yınları; 1. Baskı; 1998; Ankara 

7.

 

WEBER, Max; "Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu"; çev. Zeynep Gürata; Ayraç Yayınları; 3. Baskı; 



2002; Ankara 

8.

 



WEBER, Max; "Toplumsal ve  Ekonomik  Örgütlenme  Kuramı"; çev. Özer  Ozankaya;  İmge  Yayınları; 1. 

Baskı; 1995; Ankara 



Yüklə 87,4 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə