KöROĞlu “Köroğlu



Yüklə 93,16 Kb.
tarix21.06.2018
ölçüsü93,16 Kb.
#50096


KÖROĞLU

 http://www.defterk.com/upload/resimler/zbd_koroglu1.jpg

Köroğlu düşer mi yine şanından

Ayırır çoğunu er meydanından

Kırat köpüğünden düşman kanından

Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır”

 

Köroğlu, hem gerçektir hem de efsanedir.

Çamlıbel’de yol keserken de çıkar karşımıza Köroğlu, Osmanlı ordusunda askerlik yaparken de…

Anadolu’da Ayvazlı ve Döneli şiirleri söylenir bir Köroğlu’nun, Anadolu dışında destanı anlatılır diğer Köroğlu’nun…

 

Hem Anadolu toprağından hem de efsane diyarından ses verir bizlere Köroğlu



Köroğlu Türkiyelidir dediğimizde, Asya’nın bir yerinden Köroğlu Özbekistanlıdır itirazı gelebilir.

Efsaneleşen bütün kişiler için sorulan soruya yine ihtiyaç vardır: Kaç Köroğlu yaşamıştır?

Birden fazla Köroğlu var gibidir.

 

Ama Köroğlu dendiğinde aklımıza hemen gelen; Köroğlu Dağları’na isim olan Köroğlu’dur, doğrusuyla eğrisiyle Çamlıbelli Köroğlu’dur.http://www.defterk.com/upload/resimler/7fb_syis.jpg



 

Çamlıbel'in koyağında



Sular akar ayağında

Şirin döne yanağında

Siyah benler yerinde mi?”

 

Çamlıbelli Köroğlu, Bolu Beyi’nin seyisi Yusuf’un oğludur.



 

Asıl adı Ruşen Ali’dir. Anlatıcısı Behçet Mahir olup Mehmet Kaplan, Muhan Bali ve Mehmet Akalın tarafından derlenen Köroğlu Destanı isimli eserde ise Ürüşan Köroğlu’nun babasının adı olarak ifade edilmiştir.

 

Bolu Beyi, gözlerine mil çektirerek körleştirir Seyis Yusuf’u. Çünkü Yusuf’un getirdiği cılız tayları kendine lâyık bulmamıştır. Bu iki tayı babasının söylediği şekilde yetiştirir Ruşen Ali. Kırat adıyla kendisi kadar ünlenecek olanın sırtına atlayıp dağa çıkar vakti gelince. Bolu Beyi’nden babasının intikamını alacaktır Köroğlu.



 

Hür’şen Ali’m der yüzünü göreyim



Düşmanımdan intikamını alayım”

 

Sonra dallanır budaklanır hikâye.



Ne Çamlıbel’e sığar ne Anadolu’ya…

Hikâye efsaneye dönüşür ağızlarda.

 

Tarihî bilgilere ve Köroğlu imzalı şiirlere beraber dikkat etmek efsaneyi mücerretlikten kurtarıp müşahhaslaştıracaktır.



 

Köroğlu bir eşkıya mıdır?

Mevcut bilgiler kesin bir kanaate vardıracak kuvvette değillerse de araştırıcılar, Köroğlu’nun Celâlî ayaklanmaları zamanında yaşadığını kabul ederler.

 

Eflâtun Cem Güney, Folklor Ve Halk Edebiyatı isimli eserinde; onun Celâlî ayaklanmalarını temsil eden bir halk kahramanı olduğunu ifade eder.



 

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinin iki yerinde Köroğlu adının geçtiğine Köroğlu – Dadaloğlu isimli kitabında değinen Cahit Öztelli de Başbakanlık arşivindeki belgelerde Bolu dolaylarında Köroğlu adında bir eşkıyanın varlığı bilgisinin bulunduğuna değinir.

 

http://www.defterk.com/upload/resimler/ba1_celali.jpg

Celâlîlerden söz etmek gerekiyor.
Kaynaklarda, Celâlî isyanının Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’in ordusunu binbeşyüzondört yılında yenmesinden sonra Anadolu’ya dağılan Hurufîlerin Bozoklu Celâl isimli kişinin etrafında toplanarak Turhal’da ayaklanmalarıyla başladığı bilgileri verilmektedir.

 

İsyan binbeşyüzondokuz yılında başlayıp binaltıyüzon yılına kadar sürmüştür. Halk haraca bağlanmış, insanlar kaçırılıp fidye karşılığı bırakılmış veya Celâlî yapılmışlardır. Üzerlerine gelen devlet kuvvetlerini bozguna uğratabilecek kadar güçlenmişlerdir. Devlet isyanları, bazen silâh kullanarak, bazen de reislerine rütbe vererek bastırmaya çalışmıştır. Ayaklanma 1. Ahmed zamanında Kuyucu Murat Paşa tarafından ortadan kaldırılabilmiştir.



 

Avusturya ve İran ile yapılan savaşların uzun sürmesi Anadolu’da Devlet’in sözünü geçirecek güç kalmamasına yol açmıştır. Yayın yönetmenliğini Şina Akşin’in yaptığı Türkiye Tarihi isimli eserin ikinci cildinde, Avusturya ve İran cephelerinde savaşılırken ortaya çıkan Celâlî isyanlarının Osmanlı Devleti’ni gücü doruğa olaştığı sırada sarstığı görüşü yansıtılmaktadır.

 

Haçova meydan savaşında yenilen otuzbin asker Sinan Paşa tarafından ölüme mahkûm edilince, bu askerler Anadolu’ya kaçarak isyancılara katıldılar. İsyancıların gücünü arttıran sebepler arasında kötü idarenin halkta Devlet’e karşı memnuniyetsizlik üretmesi, devşirme askerlerle yerli unsur arasındaki uyumsuzluk ve iktisadî buhran da gösterilmektedir.



 

İşte eşkıya Köroğlu böyle bir devrin ürünüdür.

İktisadî bunalımın tetikleyici rolünü öne çıkaran Ahmet Kutsi Tecer,  Köroğlu ile Bolu Beyi arasındaki mücadelenin aslını da Koçyiğit Köroğlu isimli eserinde bu sebebe bağlamaktadır.

 

Beşir Ayvazoğlu, Halk Şiirinden Tarihe isimli kitabındaKöroğlu’nu “Halkın bir eşkıyadan yarattığı kahraman. Yerli bir Robin Hood! Gerçek bir haydut. Osmanlı tarihindeki adıyla Celâlî” olarak ifade eder.http://www.defterk.com/upload/resimler/176_koroglu00.jpg



 

Fakat Köroğlu’nun salt bir eşkıya olduğuna, özellikle ömrü boyunca eşkıya olarak yaşadığına karar vermek çok kolay değil. 

 

Köroğlu’nun Çamlıbel’den geçenlerden Padişah 3. Murad’ın izniyle kırkta bir baç aldığını aktaran Köroğlu Destanı’nın anlatıcısı Mahir, onun ara sıra çok fena işler yaptığını aktarmasına rağmen Devlet’e asiliği bir türlü yakıştıramayıp Sultan’a bağlı biri olarak gösterir.

 

Bu çok fena işleri söylemeyelim ama aralarında gerçek olmamalarını dilediklerimiz olduğunu, bunlar gerçek oldukları takdirde Köroğlu’nun sevilmesini bırakın sayılmasını bile engelleyeceklerini belirtelim.



 

Bir de Osmanlı askeri Köroğlu var!

Saz Şairleri isimli eserinin birinci cildinde Köroğlu’nun onaltıncı asır sonlarında saz şairi sıfatıyla şöhret kazandığını belirten Fuat Köprülü, Ahmet Kutsi Tecer tarafından bulunarak yayımlanan iki şiirin Köroğlu’nun İran’la yapılan savaşlara Özdemiroğlu Osman Paşa komutasında katıldığını gösterdiğini ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nin de bunu doğruladığını açıklar.

 

Sözü edilen şiirlerden şu mısralar olanı Köprülü’yü haklı çıkarmaktadır:



 

Osman Paşa eydür: Gelin varılsın



Tedbir tedarik nenindir görülsün

Koç yiğitlere mansıp verilsin

Kendi kulunuzdur ihsan bizimdir

Köroğlu eydür gülbangı yitirdik

Erenlerin sancağını götürdük

Katar katar mayaların getirdik

Giden ordu senin Şirvan bizimdir”

 

Bolulu Köroğlu’nun Devlet’i 3. Murad’ın yönettiği tarihlerde yaşadığını kabul ederek konuya yaklaşırsak, bu Sultan’dan ve devrin önemli şahsiyeti Özdemiroğlu Osman Paşa’dan söz emek yerinde olur.



Alphonse De Lamartine, sefahat hayatı nedeniyle yaşlanmadan ihtiyarlamış ve Özdemiroğlu Osman Paşa sayesinde oturduğu yerden toprak kazanan bir Sultan olarak tarif ediyor 3. Murad’ı Osmanlı Tarihi’nde.

 

Nihal Atsız ise Türk Tarihinden Meseleler’de, 3. Murad’ın kadınlara düşkünlüğüne değinmekle birlikte yetersizliğine dair bir durum bulunmadığını yazıyor.



 

Özdemiroğlu Osman Paşa, gece bastırınca da ara verilmeyip meşaleler yakılarak sürdürülmesi sebebiyle Meşaleler Savaşı diye anılan meşhur savaşın galip komutanıdır.

 

Özdemiroğlu, Zuhuri Danışman’ın Osmanlı İmparatorluğu Tarihi’nin sekizinci cildinde “tarihin en büyük kahramanlarından, cesur, vatansever bir şahsiyet” sözleriyle övülür. Danışman’ın eserindeki bilgilere göre; Kahire’de doğan Paşa, 2. Selim’e ve 3. Murad’a hizmet verir. Binbeşyüzyirmiyedi ve binbeşyüzseksenbeş yılları arasında yani İran’la savaşların yapıldığı ve Celâlî isyanlarının boy gösterdiği zaman diliminde yaşayan Paşa’nın hareketli hayatı Tebriz yakınlarında sona erdi.http://www.defterk.com/upload/resimler/1c1_34072414.jpg



 

Yılmaz Öztuna’nun Büyük Osmanlı Tarihi’nin üçüncü cildinde aktardığı bilgilere göre ise Paşa’nın yönettiği ordu; Çıldır zaferiyle Gürcistan’ı, Koyun Geçidi zaferiyle Kuzey Azerbaycan’ı Osmanlı’ya kazandırmıştır. Binbeşyüzyetmişsekizden binbeşyüzdoksanüçe kadar süren savaşlarda Safevî ordularını devamlı yenen Paşa, Yemen ve Kırım’daki isyanların bastırılmasında da görev almıştır.

 

Dönemi inceleyen tarih kitaplarında adının anılmaması eldeki bilgilerden kuşkulandırmakla birlikte; Köroğlu’nun gerçek bir insan olarak tarih kitaplarına geçecek derecede büyük önem taşımadığı, daha çok halk nazarında kabul gördüğü ve şöhrete ulaştığı düşüncesi akla yakın gelmektedir.



 

Sultan 3. Murad’ın Devlet’in başında olduğu dönem aralığı, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Safevîlerle savaşları ve Celâlî isyanları onaltıncı asırda buluşmaktadırlar ki Köroğlu’nun da aynı devrede yaşadığı sonucuna varmak tarihî olaylarla Köroğlu efsanesini birbirlerine uyumlu kılmaktadır.

 

Tarih kitaplarında Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Safevî hanedanından Hamza Mirza’nın ordusuyla savaştığı bilgisi aktarılır. Osman Paşa için şiir söyleyen Köroğlu’nun şu mısralarıyla da konuya ışık tutulabilir:



 

Köroğlu der Mirza Gele han gele



Ben isterim günde yüz tufan gele”

 

Çamlıbel’de eşkıyalık eden de Osmanlı ordusunda savaşan da aynı Köroğlu olsa gerek…

Halk nazarında şöhret kazanan Köroğlu ile Osmanlı ordusundaki saz şairi Köroğlu’nu aynı kişi saymak eğilimi ağır basmıştır. Onun bir eşkıya iken orduya katıldığı neticesine varmak meseleyi çözümleyecektir.

 

Köroğlu tarafından söylendiği kabul edilen şiirler de hayatının bir döneminde “eşkıya”, bir döneminde “asker” tek Köroğlu’nun varlığını kuvvetlendirmektedir:

 

İşte eşkıya Köroğlu:



Koçaklarım vardır devlete âsi

Ünü gider Âl’Osman’ı titretir”,

Hep sınadım Osmanlı’nın alnını”

 

Bu da Sultan 3. Murad’dan aman dileyen Köroğlu:



Sizin emrinizden çıkmam bir daha

Affeyle kusur u kabahatimi

Ben köleyim al bayrağın altında

Affeyle kusur u kabahatimi”,

 

Muhannetlik etmek değil kârımız



Şehriyar sözüne uyanlardanız”.

 

Netice olarak Köroğlu, asker olarak da çıkar karşımıza eşkıya olarak da…



 

Ama her araştırıcının tek Köroğlu fikrine katıldığı söylenemez.

İki Köroğlu düşüncesini destekler nitelikteki en kuvvetli delil, eşkıya Köroğlu ile asker Köroğlutarafından söylenen şiirlerdeki tarz farklılığıdır. Bunlar sanki tek kişinin ürünü değildirler.

 

Türk Dili Dergisi’nin bindokuzyüzseksendokuz yılında yayımlanan Türk Şiiri Özel Sayısı III içinde Saim Sakaoğlu’nun Saz Şiiri isimli yazısı da var. Sakaoğlu’nun yazısında saz şairi Köroğlu’dan verdiği şiir misallerinde özellikle “Osman Paşa eydür” diye başlayan şiir aynı makaledeki diğer şiirlerle uyum göstermemektedir. İki Köroğlu kabul ettiğimizde, kıta sonları “Öpül koçul huzur ile” ve “İlle mavili mavili” mısralarıyla biten iki şiir Çamlıbelli Köroğlu’na daha çok yakışmaktadır.



 

Bu şiirlerin ilk dörtlükleri şöyledir:http://www.defterk.com/upload/resimler/794_koroglu.gif

Osman Paşa eydür Devletli Hünkâr

İnşallah Sultanım Şirvan bizimdir

Sen himmetin eyle inayet Haktan

Mürvet Ali'nindir meydan bizimdir”.

 

Gel ey nazik beden dilber



Öpül koçul huzur ile

Ömrümün hasılı dilber

Öpül koçul huzur ile”.

 

Kimisi pınar başında



Kimisi yolun dışında

Al geyen on beş yaşında

İlle mavili mavili”.

 

Şiirlerdeki tarz farklılığının Köroğlu’daki değişimden ve gelişimden kaynaklandığını söyleyerek açıklayabiliriz. Hayatının bir döneminde eşkıyalık, bir döneminde ise askerlik yapan Köroğlu’nun birbirine zıt bu iki döneminin şiirlerinde de iki farklı Köroğlu yansıtması tabiidir. Aynı insanın birbirinden tamamıyla farklı yaşadığı bu iki dönemde aynı hava ve muhteva yansıtan şiirler beklenemez.



 

Ayrıca, saz şairlerinin eserlerinin başlarına gelenler malûm. Onların eserleri, aktarıcının gönlüne ve zamanın gereklerine göre değişerek ulaştılar şimdiki zamana.

 

Yine başkasının söylediği şiirler adı yaygın olan şaire mal edilmekte veya sonradan türeyen taklitçiler ünlü bir ozanın ismini kullanabilmektedirler. Kendisinin olmayan şiirlerin Köroğlu’na mal edildiğini, şiirlerdeki tarz farklılığının bundan kaynaklandığını da ileri sürebiliriz. Sonradan yapılan müdahalelerle bazı şiirlerinin değiştirildiklerini de söyleyebiliriz.



 

Ozan Köroğlu ile destan kahramanı Köroğlu aynı kişi midir?

Unutmayalım ki bir de Köroğlu Destanı var.



Köroğlu Destanı halkın serbest bölgesidir, gerçeğin efsaneye dönüştüğü alandır.

 

Ziya Gökalp, Tamamlanmamış Eserler ismiyle basılan kitaptaki Halk Klasikleri başlığı altındaki tamamlanmamış bir yazısında Köroğlu Destanı’nı tıpkı Âşık Garip, Kerem, Şah İsmail hikâyeleri gibi “gayri muayyen bir kimse tarafından yazılmış ve sonra basılmış hikâyeler arasında gösterir.



 

Eşkıya ve asker ve elbette ki ozan Köroğlu’nu Seyis Yusuf’un oğlu olan bir Köroğlu’da birleştirdik diyelim. Köroğlu Destanı’nın kahramanı da Seyis Yusuf’un oğlu Ruşen Ali midir?

 

Saz şairi Köroğlu ile destan kahramanı Köroğlu’nun farklı kişiler oldukları iddiası mevcuttur.



Karşımıza Anadolu dışından bir Köroğlu çıkaran Fahrettin Kırzıoğlu’nun tespitlerine de yer verirKöroğlu – Dadaloğlu isimli kitabında Öztelli. Kırzıoğlu’na göre, Köroğlu’nun asıl vatanı Horasan’dır, Anadolu’daki Celâlîlikle ilgisi bulunmamaktadır, sonradan ortaya çıkanlar asılKöroğlu’nun taklitleridirler.

 

Sakaoğlu’nun Saz Şiiri isimli yazısında ileri sürdüğü düşünce, saz şairi Köroğlu ile destan kahramanı Köroğlu’nun aynı kişi olamayacağı yönündedir. Bu kabulden yola çıkan Sakaoğlu, saz şairi Köroğlu’yla ilgilenir ve onun Osman Paşa’nın İran üzerine yaptığı seferle ilgili olarak söylediği iki şiire dayanarak binbeşyüzseksenbeş yılında hayatta bulunduğunu, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde andığı Köroğlu’nun da bu kişi olduğunu iddia eder.



 

Öztelli ise Başbakanlık arşivindeki belgelere dayanarak tek Köroğlu’nu kuvvetli bir ihtimal olarak değerlendirir. binbeşyüzyetmişdokuz ve binbeşyüzsekseniki yılları arasında Bolu dağlarındaKöroğlu adında bir eşkıyanın varlığı belgelerden öğrenilmektedir ve Köroğlu hikâyesi de bu tarihlerde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Saz şairi Köroğlu’nun binaltıyüzonbir ve binaltıyüzsekseniki yılları arasında hayat süren Evliya Çelebi zamanına kadar yaşamış olamayacağı dikkate alındığında, Seyahatname’de adı geçen Köroğlu Çelebi’nin şöhretini duyduğu Köroğlu’dur veya başka bir Köroğlu’dan söz etmektedir.

 

Öztelli, eski devirlere ve başka coğrafyalara ait hikâyelerin Anadolu’ya yayılırken yerli kılığa bürünerek âdeta yeniden doğduğunu belirtir. Kırzıoğlu’nun aksine, şiirlerin onaltıncı ve onyedinci asırlar ürünü olduklarını söyleyen Öztelli’ye göre Köroğlu destanı özgün değildir ama Köroğluşiirleri özgündür…



 

Edebiyatçıların da Köroğlu sayısının çoğalmasına katkıları olmaktadır. Meselâ Tecer, Köroğluisimli oyununda Köroğlu’nun ismini “Deliboranlı Batur” olarak gösterir. Ancak bu edebî eserdeki konunun Oğuzların İslâm öncesi devrinde ve soyut bir mekânda geçtiğini belirtmek gerekir. Bu eserdeki Köroğlu, Anadolulu Köroğlu’na göre başka farklılıklar da barındırır. Meselâ, oğlunun adı Hasan değil Arslan’dır. Ancak öz itibariyle iki Köroğlu da aynıdır.

 

 “Bir mit, bir fikir, bir sembol” olan Köroğlu’na sadece Anadolu’da değil, bütün Türk dünyasında izafe edilen yerler, dağlar, kaleler, mağaralar bulunduğunu ve gözlerine mil çekilen kahramanın öç alan oğlu motifinin evrensel bir motif olduğunu beyan eden Ayvazoğlu’nun görüşü, değişik şekillerde yüzyıllardan beri anlatılan Köroğlu efsanesinin Bolu çevresinde soygunculuk yapan Celâlî’nin şahsında yeni bir temsilci bulduğudur.



 

Aynı soruya dönüyoruz: Birden çok Köroğlu mu var?http://www.defterk.com/upload/resimler/5z8_kkkkkkkkk.jpg

Var olan bir efsaneye mi aşılanmıştır ÇamlıbelliKöroğlu yoksa başka hikâyeler mi bu Köroğluefsanesine yapıştırılmıştır?

 

Çamlıbelli Köroğlu’dan önce veya sonra Anadolu dışında da Köroğlu destanlarının ortaya çıkmaları ve zaman içinde bu destanların birbirine karışmaları mümkündür.



 

Netice olarak; uydurma, taklit veya gerçek başka Köroğluların da varlığını kabul etmek durumundayız.

 

Katkısız gerçeğe ulaşmak iradesiyle hareket ederek her Köroğlu’ndan diğerlerini ayıklamak için çalışmak da mümkün, zaman içinde hepsi bir Köroğlu’da kaynaştıklarından diğerlerini ayırmak kalanı da zayıflatır demek de mümkün…



 

Tercihimizi, Çamlıbel’de eşkıyalık, Osmanlı ordusunda askerlik yapan ve aynı zamanda destan kahramanı olan Köroğlu’nu merkeze almaktan yana kullanıyoruz.

 

Çamlıbel’de eşkıyalık yapanın da Osmanlı ordusu safında savaşanın da aynı Köroğlu olması, buKöroğlu’nun çeşitli ilâvelerle efsaneleştirilmesi kuvvetle mümkün ve efsaneyi toparlaması, efsane ile Köroğlu’na mal edilen şiirleri bütünleştirmesi ve karşılaması bakımından böyle bir kabul yerinde olur. Aksi takdirde her biri eksik en az üç tane Köroğlu çıkar karşımıza…



 

Atı Kırat olanın bir gözle Kafkaslarda diğer gözle Balkanlarda görülmesi gayet normal!

Halk; birkaç kimliği bir adamda gönlünce birleştirir, bu da yetmeyerek birleşik şahsiyeti efsanelerle zenginleştirir. Sözlü aktarım geleneğimiz; yaşanılanı çıplak olarak sunmak yerine, ona türlü giysiler giydirmeyi tercih etmektedir. Sıkça rastlandığı üzere aktarılan şey nesilden nesle ve yöreden yöreye nakil sırasında; değiştirebilmekte, başkalaştırabilmekte ve dahi çoğaltabilmektedir…



 

Öyle ya da böyle, geçmişte kaybolmayıp günümüze ulaşmıştır Köroğlu ve gelecekte de bilinecek ve anılacak gibidir.
Yüklə 93,16 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə