KOMPOZİSYON I
KOMPOZİSYON
Kompozisyon
seçilmiş bir konu üzerindeki duygu ve
düşünceleri planlı ve düzenli bir şekilde anlatmak demektir.
Kompozisyon üç paragraftan oluşur: 1) giriş, 2) gelişme,
3) sonuç.
Başlık.
Anlatılan konuyu en kısa şekilde anlatan bir ya da birkaç
kelimeden oluşmalıdır.
1. Giriş. Anlatılacak konuyla il
gili bilgi verilen bölümdür. Çok
uzun da olmaz. Açıklamalar ve örnekler bu bölümde verilmez.
Konuyu
anlatmaya çarpıcı ifadelerle başlaması okurun yazıyı
okunmasını sağlar.
2. Gelişme.
Anlatılan konunun ayrıntılı olarak işlendiği
bölümdür. Bu bölümde konunun anlaşılması için örnekler verilir,
karşılaştırmalar yapılır, tanınmış kişilerin sözleri alıntı
lanabilir. En
uzun bölümdür. Gelişme paragrafı birçok paragraftan oluşabilir.
3. Sonuç.
Gelişme bölümünde detaylı olarak anlatılan
konunun bir sonuca bağlandığı bölümdür. Daha doğrusu, giriş
ve gelişmede anlatılan konu sonuç bölümünde toparlanır.
Verilm
ek istenen mesaj (ana düşünce) ge
nellikle bu bölümde
verilir.
Kısaca,
denilebilir ki, özetle, sonuç olarak vb. ifadelerle
başlayabilir.
Başarılı bir kompozisyon oluşturmanın en büyük
anahtarlarından biri gelişme kısmını atlamadığımızdan emin
olmaktır.
Bu üç kısmın da tam olarak oluşturulması gerekir.
Yazdığınız kompozisyonu aşağıda belirtilen kurallara göre
değerlendiriniz, yanlışlarınız varsa düzeltiniz.
–
Kompozisyon yazdığınız k
â
ğıdın sağ, sol, alt, üst boşlukları
göze hoş görünecek şekilde bırakmalısınız.
–
Yazınız okunaklı ve düzgün olmalıdır,
buna dikkat ediniz.
–
Satırlar arasında okumayı kolaylaştıracak şekilde aralıklar
bırakınız.
–
Yazınıza işlediğiniz konuya uygun ilgi çekici bir başlık
koyunuz, başlıksız yazı olmaz.
–
Örneklerden, özde
yişlerden, atasözlerinden ve deyimlerden
yararlanınız.
–
Düşünceleriniz arasında bağlantı olmasına özen gösteriniz.
–
Noktalama işaretlerini doğru kullanıp yazım kılavuzu
kurallarına
uyunuz.
–
Konu, yer, zaman değiştiği zaman paragraf başı yapını
z.
–
Parag
raf başlarını 1–2 cm içeriden başlatınız.
–
Paragraflar arasında boşluklar bırakınız.
Şekil olarak kurallar uymuyorsanız düşük puan alabilirsiniz.
Kompozisyonlar ilgili kuralları öğrendikten sonra hemen başarılı
bir kompozisyon yazacağınızı söyleyemeyiz. Çünkü doğru ve
güzel kompozisyon yazmak için çok deneme yapmak gerekiyor.
Kötü de olsa sürekli yazmak bizi hem geliştirecek hem de
yazdığımız her konuda arka plandaki düşüncelerimizi görmeyi
sağlayacaktır. Yalın ve sade anlatıma özen göstermelisiniz.
Her adımın yerine oturması gerektiğini bildiğiniz sürece
kompozisyon yazma konusunda endişe duymanıza gerek
kalmayacak. Ve sizin için de oldukça eğlence olacak. Bu
teknikleri uygularsanız harika kompozisyonları yazacaksınız.
GERİ DÖNÜŞÜM
Geri dönüşüm terim olarak, kullanım dışı kalan geri
dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli geri dönüşüm
yöntemleri ile ham madde olarak tekrar imalat süreçlerine
kazandırılmasıdır. Tüketilen maddelerin yeniden geri dönüşüm
halkası içine katılabilmesi ile öncelikle ham madde ihtiyacı azalır.
Böylece insan nüfusunun artışı ile paralel olarak
artan tüketimin
doğal dengeyi bozması ve doğaya verilen zarar engellenmiş
olur. Bununla birlikte yeniden dönüştürülebilen maddelerin
tekrar ham mad
de olarak kullanılması büyük miktarda enerji
tasarrufunu mümkün kılar. Örneğin, yeniden kazanılabilir
alümin
yumun kullanılması alüminyumun sıfırdan
imal
edilmesine oranla %35'e varan enerji tasarrufu sağlamaktadır.
Atık malzemelerin ham madde olarak kullanılması çevre
kirliliğinin engellenmesi açısından da önemlidir. Kullanılmış
kâğıdın tekrar kâğıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74
-
94, su
kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltabilmektedir.
Örneğin bir ton atık kâğıdın kâğıt hamuruna katılması
yla 8
ağacın kesilmesi önlenebilmektedir.
Geri dönüşüme olan ihtiyacın başlamasında savaşlar nedeniyle
ortaya çıkan kaynak sıkıntıları etkili olmuştur. Büyük devletler,
II. Dünya Savaşı sırasında ülke çapında geri dönüşümle ilgili
kampanyalar başlatmışlardır. Vatandaşlar özellikle metal
ve fiber
maddeleri toplama konusunda teşvik edilmişlerdir. ABD'de geri
dönüşüm işlemi yurtseverlik anlayışında çok önemli bir yer
edinmiştir. Hatta, savaş sırasında oluşturulan kaynak koruma
programları, doğal kaynakları
kısıtlı bazı ülkelerde (Japonya
gib
i), savaş sonrası da devam ettirilmiştir. Geri dönüşüm bilincini
topluma yaymak için en önemli unsurlardan biri eğitimdir. Son
dönemlerde eğitim programlarında geri dönüşüme dünyada
önem verilmektedir.
Geri dönüşümün dünyanın geleceğine sunacağı katkılar çevre
duya
rlılığı başlığı altında bu programlarda yer bulmuştur.
Özellikle kâğıt, plastik şişe ve kavanoz gibi kolaylıkla
dönüştürülebilecek maddeler, okullarda hayata geçirilen geri
dönüşüm fikirlerinin ana maddelerid
ir.
Geri dönüşümün
başarısını eğitim kadar etkileyecek bir diğer husus ise
ekonomidir. Ancak yeterli satın alma gücüne sahip tüketiciler
çevreye duyarlı seçeneklere yönelebilir. Bu durum da üreticileri
ürünlerindeki geri dönüştürülmüş malzeme miktarını artırmaya
teşvik edebilir. Ayrıca tüketiciye geri dönüştürülece
k ürünü bu
sürece dâhil etme konusunda açık yönergeler vermek de oldukça
önemlidir.
EVLİLİK PROGRAMLARI
Günümüzdeki evlilik programları kültürümüze uygun
olmayan, mane
vi değerlerimize ters düşen ve toplumun ahlakını
bozmaya yöneli
k şekilde yapılmaktadır. Geleneklerimize göre
yapılan evliliklerde bir edep vardır. Evlilik programları bu edep
noktasını aşmakta ve her şey normal gibi bu programlar
sunulmaya devam etmektedir
. Oraya eş bulmaya gelen insanlar
işi çığırından çıkarmış sanki manavdan portakal, elma alıyormuş
gibi herkesin istekleri ve duyguları bir anda değişmeye
başlamıştır.
Evlilik ve aile kurumu bir toplumu ayakta tutan en önemli
sacayaklarıdır. Ve her toplum ailenin kurulmasını belli
merasimlere ve devamını belli şartlara bağlamıştır. Bu
kurallar
yılların tecrübesi neticesi olarak konulmuştur. Maalesef evlilik
programlarında bu kurallara uyulmamakta, hatta bu kuralları
bozucu çok ciddi olumsuz durumlar yaş
anabilmektedir.
Evlenmek isteyen bir insan kendisine, ailesine, ahlaki ve
manevi değerlerine uygun bir eş seçmek ister
. Bu manavdan
alışveriş yapmaya benzemez. Bir bilene danışılır, aile
büyüklerinin rızası gözetilir. Evlenmek isteyen çiftler birbirle
riyle
konuşurlar, evlilikten ne beklediklerini birbirlerine anlatırlar.
Fakat evlilik programlarında durum çok farklı gelişiyor. Bir
insanın güzel ya da yakışıklı olması iyi bir eş olacağı anlamına
gelmiyor. Ya da zenginlik bir insanla evlenmek için
yeterli şart
değildir.
Hele hele yaşını başını almış nenelerin, amcaların “Ben
evlenmek istiyorum, aradığım şartlar şunlardır.” diye bu
programlara çıkması kabul
edilebilir bir
şey değildir. Zaman
zaman bu programlarda oyuncuların rol aldığını da okuy
oruz.
Aslında amaç birilerini evlendirmek değil. Amaç daha çok
seyredilebilmek ve daha birçok rezillik...
Kadınlar ve erkekler milyonların önünde kendini küçük
duruma düşürmekte ve bir kadın bir erkek için ya da bir erkek
bir erkek için enteresan hareketler yapmakta ve toplumsal
değerlerimizle aslında hiç de bağdaşmay
an olaylar
yaşanmaktadır. Onu izleyen gençler bu yaşananları normal gibi
görmeye başlayıp oradaki ağabey ya da ablalarını
model almaya
başlamıştır. İşte burası çok tehlikelidir. Çünkü bunla
r bize ait
olan değerler değildir. Bunlar bizim benliğimiz
e, kültürümüze
ters o
lan işlerdir. Geleneklerimizle bağdaşmayan giyim şekilleri
normal gösterilmekte, absürtçe konuşmalar yapılmakta ve daha
birçok rezalet yaşanmaktadır. Evlilik programları amacı dışına
çıkmış ve oraya gelen kızlar, genç adamlar sırf program reyting
alsın diy
e yalandan roller yapmakta ve kendilerini, toplumu
bozmaya çalışmaktadırlar. Aslında ne kadar da üzücü ve vehim
bir durumdur. Bizler bu tür programları izlenmemesi için ve
kapat
ılması için elimizden gelen her türlü çalışmaları yapmalı ve
milletin aklıyla dalga geçilme
sine izin vermemeliyiz.
Özetle, evlilik gibi önemli bir kuruma darbe vurmak için
tasarlanmış bu tür programların yayını durdurulmalıdır. Yoksa
hem evlilik ve ai
le gibi önemli değerlerimiz ciddi darbe alacak
ve gelecek nesiller bu durumdan olumsuz etkilenecekler.
Umarım bu programlar bir daha hiç açılmaz ve toplumun
değerleri ile bir daha oyna
nmaz. Böylelikle biz manevi
değerlerimizi bilen ve ona göre yaşayan topl
um oluruz.
EVLİLER Mİ, BEK
ÂRLAR MI DAHA MUTLU?
Evlilik sürekli bir ileti
şim gerektirir. Düşünsenize gün içerisinde
bazı insanlarla çok kısa iletişim kurmanıza rağmen çatışmalar
yaşanıyor.
Evli insanlar ise günün büyük bölümünde sürekli
il
etişim hâlindedir. Bu da sorunların ortaya çıkmasını kaçınılmaz
hâle getirir. Ayrıca bekârların sorumluluk alma konusunda
büyük avantajları vardır. Evliler hele de çocukları da varsa
sürekli onların uyku problemi vb. yüzünde
n sürekli stres
içerisindedirler
. Bekârlar plan yaparken çok rahattırlar. Çünkü
tek oldukları için istedikleri an istedekleri şekilde davranabilirler
ama evli birisi anında karar verip bir organizasyon yapamaz.
Eşinin de fikrini alması gerekir. Bu durum
da çatışmalara
neden
olabilir ve d
olayısıyla mutsu
z
luğa neden olur.
Evli insanlar hayatın zorluklarını tek başlarına çekmek yerine
bu yükü ikiye bölerler ve birbirlerine destek olurlar. Bu yüzden
evli insanlar çok mutludurlar. İnsan evli ise dertlerini
anlatabileceği, mutluluğunu ve ü
zü
ntüsünü paylaşabileceği biri
var demektir. Evlilik insanın hayatının düzene girmesi anlamına
gelir. İnsanlar evlendikten sonra hayata daha pozitif bakarlar ve
çocuklara, gençlere yaklaşımları çok daha farklı olur. Yani evlilik
insanın hayata bakışını çok
o
lumlu yönde değiştirir ve mutlu
eder insanı. Evlilik insanın en temel ihtiyacı olan sevme ve
sevilme hissini kazanmasını sağlar. Böyle
ce toplum içerisinde
sağlıklı ilişkiler kurmamızı sağlar. Bu yüzden evli insanlar bekâr
insanlara göre çok daha mutludur.
DAVUL BİLE DENGİ DENGİNE ÇALAR
Davul bile dengi dengine çalar atasözünü duymuşsunuzdur. Bu
atasözümüz herkesin gerek maddi gerekse manevi yönden
kendine uygun olanlarla dostluk kurması gerektiğini
öğütlemektedir. Aksi takdirde kendi
mize uygun olmayan
insanlarl
a dostluk kurarsak büyük sıkıntılarla karşılaşabilir
iz.
İnsanlar özellikle gençlik dönemlerinde daha duygusal karar
almaya müsait olur. Bu atasözü özellikle gençlik dönemlerinde
gönlünü arada maddi, manevi uçurumlar bulunan birine
kaptıranlar için söylenmektedir. İki kişi birbirini beğenir ve
severse her şey tamam olur gibi düşünürüz. Ancak evlilik ya da
birliktelik yalnızca iki kişinin birlikteliği olmuyor. Arkadaşlar,
akrabalar ve daha başkaları da bu birlikteliği tamamlıyo
r. Aileler
arası uçurumlar bireyler huzurunu kaçırıyor ve kişisel
memnuniyetsizliklerin önünü açıyor. Sosyal çevreleri çok farklı
insanlar bir arada olunca birbirlerinin yaşam tarzına uymakta
zorlanıyor ve yadırganmaya başlıyor.
Bunun sonucu da büyük
hıuzu
rsuzluk ve mutsuzluklar oluyor.
Evlilikta da dostluk, arkadaşlık
farketmez. Her zaman
mümkün olduğu karar bizimle benzer kültürde ve maddiyatta
insanlarla yakınlık kurmaya çalışalım. Ama bazılarının “gönül
ferman dinlemiyor ki...” dediğini duyar gibiy
im.
EVLİLİK
Evlilik, birbirini seven veya sevmeye niyetlenen bir kadın ve
erkeğin bir aile kurmak üzere beraberce yaşamaya karar
vermesidir.
İnsan neslinin devam etmesinde ve zıt cinslerin
birbirini sevmesinde en etkili kurumlardan biridir.
Evlilik, aile kurmaya, birlikte yaşamaya ve çocuk yapıp
yetiştirmeye niyet etmektir. Allah’ın insanlara verdiği karşı cins
sevgisi, evliliğin temellerinden birisini oluşturur. Zaten erkek ile
kadın arasındaki sevgi ve aşk bağı
olmasa belki insanlar
evlenmeye veya çoğalmaya ihtiyaç bile duymayacaklardı. Bunu
en iyi bilen Allah, her şeyi uygun hâle getirdi, kalplerimize karşı
cinse karşı sevgi duygusu koydu ve böylece
evlilikler yapmamızı
sağladı.
İmk
â
nları olan, herhangi bir hastalığı veya rahatsızlığı ol
mayan
her erkek ve kadın mutlaka evlenmeli, evliliğin tadını almalıdır.
“Bekârlık sultanlıktır” derler ama evlilik gibisi de yoktur.
*
Evlilik, bir kadın ve erkeğin hayatları boyunca birbirine
destek olması, hayatın yükünü
ve
mutluluğunu paylaşması ve
aynı zamanda nesillerini devam ettirmesi için beraber yaşamaya
karar vermesidir.
Evliliğin amacı iyi günde de kötü günde de beraber olmaktır.
Bu nedenle eşler daima birbirinin en iyi destekçisi olmalı,
birbirini anlamalı
ve yine birbirinin kusurlarını hoşgörü ile
karşılamalıdır. Evlilikte en önemli şey hayatı paylaşmaktır. Bu
nedenle evin yükü sadece eşlerden birinin üzerinde olmamalı,
eşler arasında iş paylaşımı yapılmalıdır. Evliliğin bir amacı da
çocuk sahibi olmak ve
çocukları en güzel şekilde yetiştirmektir.
Çocuk yetiştirmede de hem kadının hem de erkeğin rolü
olmalıdır.
Evlilikte en önemli hususlardan biri sev
gi ve saygıdır.
Birbirini sevip birbirine saygı duyan eşlerin evlilikleri daha uzun
ve daha mutlu olmaktadır. Dinimiz de evlilik zamanı gelmiş olan
gençlerin evlenmesini tavsiye etmektedir.
Evlilik güzel bir şey olsa da herkese uygun olmayabilir.
Evlenmeye karar veren bi
r insanın hayatı boyunca çalışıp evine
ekmek kazanmayı, çocukları ile ilgilenip onların bakımları ve
ihtiyaçlarıyla ilgilenmeyi ve eşine daima sadık kalmayı göze
alma
sı gerekir.
İDEAL EŞ ADAYI
Seveceği eşi hayatına çekmek isteyen kişilere ilk önerim;
“Kendinizi sevmekle başlayın” olacaktır. Kendinizi her hâlin
izle
sevmeyi öğrendiğinizde artık, size ve duygularınıza karşılık
ver
meyen ya da anlayamayan eş adayları cazibesini yitirmeye
başlayacaktır. Kişi, kendini sevmeye başladığında kendisine iyi
gelmeyecek kişiler, şartları dışarıdan bakıldığında cazip bile ols
a
hoş görünemez olacak.
Artık eş adayında sevgi verip alabileceği ve buna istek
li olan,
duygularla başa çıkmasını bilen, bağ kurabilen, anlaşmalara ve
birbirlerine verdikleri sözlere sadık kalabilen özellikleri
arayacaktır. Bilir ki, istediği eşi hayatına
çekebilmek için, önce
aynı özelliklere kendi sahip olmalıdır. Bunun için de karşılıklı ilgi,
kabul görmek, takdir görmek, şefkat ve kendinden hoşnut olma
niteliklerini barındırır ve birbirinde ararlar.
Böylece sorunlar yaşasalar da birbirlerini bağışlayabi
lir,
çözümü dostça ve adil bir şekilde egolarını ortay
a koymadan
ulaşabilirler. İletişim biçimleri misillemeci değil aksine
uzlaşmacıdır. Daha da önemlisi ideal eş kişinin ne kendini ne de
karşısındaki kişiyi, maddi veya fiziki şartlarına göre değil, ‘kend
isi
olduğundan’ dolayı tercih edilendir. Çok sık genç bayanlarda ve
baylarda rastladığım gibi, hayatlarındaki ‘eş’ etiketli boşluğu
doldurmak için evlenmek ideal olan değildir.
Eş adayında olması gereken nitelikler:
–
Makul mesafede olmalılar. Günümüzde öz
ellikle internetin de
hayatımıza oturması ile uzak mesafeli ilişkiler başlasa da sağlıklı
olan eş adayı birbirlerini gerçek hayatın içinde görüp
tanıyacakları karşılıklı iletişim yaşayabilecek adaylardır.
–
Hayatında başka biri olmamalı. Sürmekte olan başka bir ilişkisi,
bitmemiş eski bir ilişkisi, boşanma
sürecinde olmak ideal eş adayı
için uygun değildir. Kendinizi ne kandırın, ne de kandırılmaya
izin verin. H
ayatında ya da
kalbinde başka biri olan kişi ile
gelecek kuramazsınız. Hayatındaki duygusal bağlar bittiği h
âlde,
bakmakla sorumlu olduğu birileri varsa, size ve onlara ne kadar
adaletli, yeterli davranacağı da önemlidir.
–
Politik ve dinsel uyum. Hayata bizi inanç sistemimiz bağlar.
Dinî
inançlarımız ile uyumlu olduğumuz ve gelişimizi
destekleyecek e
ş en ideal olandır. Politikada aynı şekilde hayat
a
aynı pencerelerden bakan insanların ortak paydasıdır. Politik
görüşlerin
de uygun olması ideal bir evlilik için önemli bir
faktördür.
–
Çocuk hakkında düşünceleriniz. Çocuk sahibi olmayı düşünen
biri olmal
ısınız
ya da tam tersi sizi bu konuda destekleyen bir eş
adayı olmalıdır.
–
Parayla ilgili düşünceleriniz. Harcamayı ve yaşamayı seven bir
kişi iseniz, ideal eş seçeneğinizin içinde paraya ve bu kişinin
parayı hayatında nasıl kullandığına da bakmanız
gerek
ir. Parayı
kazanamamak, harcayamamak, paylaşamamak, biriktirememek,
borç verememek, katkıda bulunamamak, kabul edememek gibi
sorunları olmamalıdır.
–
Dostunuz olabilmeli. İdeal bir eş sadece cinselliği
paylaşacağınız bir arkadaş değil, dostunuz, sizinle ol
maktan
hoşlanan ve geçimli biri olmalıdır.
–
Ortak ilgi alanları. Ortak ilgi alanlarınız olmalı. Her zaman
beraber vakit geçirdiğiniz bağımlı bir yaşam değil fakat zaman
zaman beraber yapmaktan keyif alacağınız ortak sevdiğiniz ilgi
alanları olmalı.
–
Zihinsel denklik. Entelektüel denklik önemlidir. Böylece bilgi
dağarcığınızı ya da kavrayış biçiminizi küçümsemek zorunda
kalmazsınız. İdeal çiftler zihinsel olarak birbirine bir şeyler
katabilen çiftlerdir.
Bunlar ve daha fazlası var tabi
i ama bu nitelikler
i eş
adaylarınızda aramak ile güzel bir başlangıç yapabilirsiniz.
Evlilik; evlenelim düzelir
ya da alışırım diye gerçekleştirilecek bir
durum değildir.
Sonradan üzülmemek için gerçekçi bakmakta fayda vardır.
Hatta bu konuda kararsız kalıyor ve sizin için doğru bir eş mi
değil mi şüpheleriniz var ise en doğru kararı vermek adına
‘evlilik öncesi koçluk’ almanızı tavsiye ederim.
AŞI OLMANIN ÖNEMİ
Aşılama yöntemi; hastalık sonucunda oluşabilecek maddi ve
manevi tüm kayıpları önleye
n
, büyük tasarruflar sağlayan en
önemli sağlık yatırımı olarak bilinir. Aşı olmak insanı çeşitli
hastalıklardan korur ve kimi hastalıkların da önlenmesini sağlar.
Aşı olan kimse çeşitli hastalıklara karşı bağışıklık da kazanmış
olur. Bağışıklama hizmetlerinde asıl amaç ise; toplumda,
özellikle de bebek ve çocuklarda aşı ile önlenebilir hastalıkların
ortaya çıkışını engellemektir. Bundan dolayı da çeşitli
hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin ve sakatlıkların önüne
geçmek temel esastır.
Salgın hastalıkların tedavisinde de aşı
lama çok önemli bir
yere sahiptir. Örneğin; iki yıl önce ortaya çıkan ve h
âlâ da
yayılma
hızı bitmemiş olan korona virüste de aşı olmak çok
önemlidir. Aşı olan kişiler bu virüs tipine yakalansa bile hastalığı
daha hafif g
eçirirken aşı olmayan kimseler ise bu hastalığı daha
ağır geçirmektedir. Genç, yaşlı demeden insanların canını
almaya devam eden bu hain virüse karşı en etkili yol ve çözüm
elbette ki aşı olmaktan geçer. Aşı olduğu h
â
lde hastalığı ağır
geçirip hayatını kaybeden az bir
kesim vardır. Bunu ink
âr
edemeyiz ama aşı çoğunlukla korumakta ve hastalığın ağır
etkilerini söndürmeye devam etmektedir.
Salgın hastalıklardan korunmak, geleceğe daha sağlıklı
ulaşabilmek için mutlaka aşılarımızı zamanında yaptırmalıyız.
Aşının insan sağlığı için ne kadar faydalı olduğunu şu bilimsel
gerçekler ile de ortaya koyabiliriz. Örneğin;
ç
içek hastalığı 1924
-
1944 yılları arasında büyük salgınlar ve ölümlere yol açmıştır.
Buna karşı geliştirilen aşının bulunmasıyla çiçek hastalığı 1977
yılından itibaren tamamen yok edilmiştir. Hastalık etkeni yok
edildiğinden çiçek aşısı uygulamalarına da ihtiyaç kalmamış ve
1980 yılında ülkemizde ve tüm dünyada aşılamaya gerek
kalmamıştır.
Bu ve bunun gibi (çocuk felci, hepatit B... vb.) daha çok
sayıda hastalığın aşılama yöntemiyle önlendiğini ve yok
olduğunu söyleyebiliriz. Aşı olarak hem kendi sağlığımızı, hem
çocuklarımızı korumuş oluruz. Aşı sayesinde toplum ve dünyada
korunarak salgınların önü kesilmiş olur ve insanlar çeşitli
hastalıklar yüzünden hayatını kaybetmemiş olur. Bunun için aşı
olalım, aşı karşıtlığına son verelim.
TRAFİK SORUNLARI
Trafik sorunları her bir ülkenin gündemini zapt etmiş en önemli
konulardan biridir. Her ülke bu sorunla başa çıkmanın yollarını
arıyor. Trafik sorunlarına karşı bir çok önlemler alınıyor.
Trafik
sorunlarına geçmeden önce trafiğin ne olduğuna bir göz atalım.
Yayaların, hayvanların ve araçların kara yolu üzerinde hâl
ve hareketlerine "trafik" denir. Trafiği tek araba yaratmaz.
İnsanları
n çok ol
duğu yerlerde bile insan trafiği yaranıyor. Çok
kalabalık şehir merkezlerini bunlara misal çekebiliriz.
Günümüzde trafikle en çok yollarda karşılaşıyoruz.
Saatlerce gitmek istediğmiz yerlere gidemiyoruz. Hem zaman
kaybediyor hem de sinirlerimiz bozuluyor. Yollar kilitleniyor bir
metre bile gidemeyecek duruma geliyoruz. Böyle sıkışmalara
sebep ne oluyor peki?
Her yıl ülkede araba sayısı artıyor. Bir evden nerdeyse 2
-3
kişi araba sahipi oluyor. Hepsi de trafiğe çıkıyor. Yollar
büyümüyor ama arabalarda artış
çok. Daha bü
yük şehirlerde
trafik sorunlarıyla daha çok karşılaşıyoruz. En çok sabah ve
akşam iş çıkışlarında aynı sorun yaşanıyor.
Trafik ışıklarının bazen doğru çalışmamasıda yolların
sıkışmasına ve trafik sorunlarına sebep oluyor.
Her yıl trafik kazasında ne yazık ki, or
talama 1,3 milyon
kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Bu çok büyük bir rakam
ve trafiğin nasıl tehlikeli olduğunu gözler önüne seriyor. Bu
kazalarda yaralananlar, sakat kalanların da sayısı yeterince
büyük. Trafik kazaları çok zaman aşırı hız sonucu gerçekleşiyo
r.
İnsanlar bir anlık heves için hayatlarını tehlikeye atıyorlar.
Birbiriyle yarışarak bir şeyler ispatlamaya çalışırken sonuçları
akıllarına bile gelmiyor. Kaç çocuk trafik kazası sonucu hayatını
kaybediyor, kaç ev anne vey
a babasız kalıyor. Kaç insan sak
at
kalarak hayatının sonuna kadar pişmanlık yaşıyor.
Bizim ülkemizde de trafik sorunları yeterince var. Yollar
küçük,
araba sayısı çok olunca trafik yaranması da normalleşmiş
artık. Yollarda saatlerce zaman geçiyor. Trafik polisi yardımıyla
yollar düzene giriyor. Bizim ülkede
de trafik sorunlarına karşı bir
çok önlemler alınıyor. Yeni köprüler yapılıyor. Alternatif yollar
çiziliyor.
Trafik
sorununu aradan kaldırmak için alternatif yolların,
köprülerin yapılması gerekiyor
. Alternatif yollar olursa insanlar
da trafik olmaması için bu yolları kullanır hem gidecekleri yere
en kısa zamanda ulaşırlar hem de insan ölümünün sayısı azalır.
Tır ve büyük arabalar
için alternatif yollar yapılarsa ve bu yollar
kullanılırsa araba kullanımı daha çok kolaylaşır.
Köprüler de bu sorunda yardımcı olabilir. Aynı yol
üzerinden yapılan köprü sayesinde yoldaki sıklık yarı yarıya
azalmış olur.
Bunlardan başka trafik sorunlarının yaşanmaması için
trafik
ı
şıklarının da doğru çalışması gerekiyor. Araba kullananların da
tüm trafik kurall
arını bilmesi ve kurallar çerçevesinde araba
kullanmaları gerekir. Arabayı bilinçli kullanan birey kendi
hayatını sigortalamış olur.
Trafik kazalarının olmaması için de içkili araba kullan
mak
olmaz, hızlı araba kullanımından kaçınmamız lazım. Teh
likesizlik
kemerini her trafiğe çıktığımızda
mutlaka
takmamız yapacağımız
en önemli işlerden biridir.
Trafik polisleri
de trafik sorunlarında yardımcı olmalı
,
sıkışmaları önlemek için topluma yardım etmelerı gerekiyor.
En azı
ndan
bu söylediklerimi gerçekleş
tirebilirsek trafik
sorunlarımızın h
â
linde birçok işler yapmış oluruz.
Sonda söylemem gerekiyor ki, trafik sorunlarını yaratan biz
insanlarız yani istersek
b
u sorunu ortadan kaldırabilmemiz
de
kendi elmizdedir. Biraz özen gö
stererek, kuralları çiğnemeden
araba kullanarak, trafikte daha
anlayışlı olmak
la
bu sorunların
üstesinden de geliriz. Hayatımızı korumak kendi elimizde.
*
Trafik araçlar ve insanlardan oluşan ulaşım ağıdır. Aynı
zamanda hayvanlar da trafiğe dâhil edile
bilir. Bu araç, insan ve
hayvanların ulaşım güzergâhları üzerindeki gidiş gelişlerine trafik
adı
verilir.
Alım gücünün artması, bankaların verdiği krediler, yapılan
kampanyalar sebebiyle araç sayısı her geçen gün biraz daha
artmaktadır. Her gün binlerce araç ve insan trafiğe çıkmakta, bu
da trafiğin özellikle büyük şehirlerde bir keşmekeşe dönüşmesine
sebep
olmaktadır. Buna bir de tam anlamıyla trafik eğitimi
almamış, bilinçsiz insanlar eklenince trafik kazaları kaçınılmaz
olmaktadır. Tarafik kurallarına uymamak Azrail’i yanımıza
davet etmekten farksızdır.
Her yıl kutlanan trafik haftası insanların bilinçlendirilmesi için
önemli bir fırsattır. Bu haftada trafik kurallarını anlatmak ve
öğretmeye çalışmak insanların bu konuda biraz daha
bilinçlenmesini sa
ğlayabilir.
Hepimiz temel trafik kurallarına uymalıyız. Yürürken
kaldırımları kullanmalı, yaya geçitlerinin olduğu yerde
buralardan geçmeli, karşıdan karşıya geçerken sağımıza
solumuza bakmalı, mutlaka üst geçitleri kullanmalı, yol
kenarlarındaki uyarı işaretlerine uymalı, taşıtlara asılmamalı ve
taşıtlar durmadan hareket etmemeliyiz. Bu kurallara uyduğumuz
takdirde az da olsa trafik sorununun bir parçası olmaktan uzak
durmuş oluruz.
DEPREM
Yer kabuğunun çeşitli kırılmalar dolayısıyla hareket etmesi
veya çökme
si sonucunda dalgalar oluşturması ve bu dalgaların
ulaştığı bölgelerin hafif veya yüksek şiddette sarsılarak, küçük
veya büyük yıkımlar oluşturması, deprem olarak tanımlanabilir.
Deprem yer sarsıntısıdır. Yeryüzü, birbiri
ni tamamlayan
parçalardan oluşur. Bunu yapboz oyunundaki parçalara
benzetebiliriz. Bu parçalara l
evha adını veriyoruz. Levhalar
zamanla kırılarak depremlere neden olur.
Deprem önce hafif bir sarsıntı ve uğultuyla başlar. Sarsıntı
birden şiddetlenir. Sarsıntı şiddetlenince en çok zararı verir.
Deprem sonucunda can ve mal kaybı olabili
r.
Deprem, hâlen dünya genelinde b
aş göstermekte, kötü
sonuçlara yol açmaktadır. Nitekim ülkemizde de bu afetin
olumsuz tesirleri fazlası ile görülmüş, büyük acılar yaşanmıştır.
Maalesef etkileri günümüze kadar gelmiştir. Bu nedenle
depremin olumsuz etkilerini en aza indirmek için çeşitli
çalışmalar yapılması gerekir. Afetlerin çoğu önceden tespit
edilemez. Sel, çığ gibi afetler, önceden kestirilebilirken, deprem
için kesin tahminlerde bulunmak çok zordur. Bu yüzdendir ki
deprem aniden yakalar. Kimini gece uyurken yatağında, kimisini
yolda,
kimisini iş yerinde, kimisini de okulda... Bu yüzden
depremden tamamen korunmak pek mümkün değildir. Ancak
çeşitli tedbirlerle, depremin
zararlarını en aza indirmek gayet
mümkündür. Sağlam binalar, yapılar oluşturduğumuzda, can ve
mal kayıplarını minimuma
indirmemiz mümkündür. Bilindiği
gibi deprem konusunda en şanssız ülkelerden biri Japonya'dır.
Ancak Japonlar evlerini öyle bir teknoloji ile yaparlar ki, bizim
ülkemizde binlerce insanın ölebileceği şiddetteki bir deprem,
onlara göre küçük bir sarsıntı gi
bi gelmektedir. Çünkü her
şeylerini depreme hazırlıklı ve dayanıklı şekilde yapmışlardır.
Deprem sırasında dışarıdaysak binalardan, yıkıntılardan ve
camlardan uzak durmalıyız. Elekt
rik direk ve tellerinden
uzakta, güvenli bir yerde sarsıntının durmasını beklem
eliyiz.
K
öprü, üst geçit ve tünellerden uzak durmalıyız. Binalara
kibrit, çakmak, mum, gaz lambası vb. araçlarla yaklaşmamalıyız.
Binalarda gaz kaçağı olabileceğini unutmamalıyız
Deprem öncesi yapılması gerekenler:
–
Evlerimiz depreme dayanıklı olmalıdır. Deprem, dayanıklı
yapılmış konutlara zarar vermez. Oturduğumuz binaların
depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol ettirmeliyi
z.
Gerekirse, dayanıklı duruma getirmeliyiz.
–
Bir deprem planı hazırlamalıyız. Bu planda güvenli yerleri ve
deprem sonrası, binadan çıkış yollarını belirlemeliyiz. Sarsıntı
anında devrilebilecek kitaplık, vitrin gibi eşyaları sabit duruma
getirmeliyiz.
–
Evimizdeki gaz, su vanasının ve elektrik şalterinin yerini
öğrenmeliyiz. Bunları kapalı konuma getirmeliyiz
–
Deprem çantası hazırlamalıyız.
Deprem çantasına radyo, pilli
fener, pil ve ilk yardım çantasını koymalıyız. Giyecek, içecek,
yiyecekleri deprem ç
antasına yerleştirmeliyiz. Deprem çantasını
evimizde ulaşabileceğimiz bir yerde bulundurmalıyız.
Bu tür tedbirleri almak elimizdeyken, hiç bir şey y
apmamak
kötü sonuçlara neden olabiliyor. Depremin acılarını sadece
yaşayanlar değil, hepimiz hissediyoruz
. Deprem gerçekten çok
acı bir afettir. Birer birey olarak üzerimize düşeni yaptığımızda,
bu afetin kötü
sonuçlarını en aza indirmeye muktedir olabilir
iz.
*D
eprem; yer sarsıntısı demektir. Deprem tehlikeli bir doğa
olayıdır. Deprem anında bazı evler yıkılabilir. Depremden önce
gerekli önlemlerimizi alabilmemiz için yapmamız gerekenleri
hatırlayalım. Depremden önce; evimize deprem sigortası
yaptırmalıyız. Bu sayede eğer deprem sonrasında evimiz zarar
görmüş ise evimizin zarar gören bölümünü yeniden
yaptı
rabilirler. Depremden önce; tüm aile bireyleri için bir
deprem çantası hazırlamalıyız. Deprem çantasının içinde;
giysiler, el feneri, düdük, açılmamış bisküvi, k
onserve vb.
paketlenmiş yiyecekler, yara bandı, sargı bezi, makas, sıcak
tutacak giysiler, batt
aniye, eğer kullandığımız ilaçlar varsa aynı
ilaçtan yeteri kadar ve birkaç adet açılmamış su,
kendimizi ve
ailemizi tanıtan bir kart, kalem ve kâğıt ve biraz pa
ra
bulunmalıdır. Depreme hazırlıklı olmalıyız. Unutmayın;
önceden hazırlıklı olmak hayat kurtarır. Eğer tek katlı bir binada
yaşıyorsak evimizin tabanını sağlam yaptırmalı ve evlerimizi
depr
eme uygun yapılan evlerimizden yaptırmalı ve satın
almalıyız.
Depremden e
n az etkilenmek için deprem anında
uygulamamız gereken kuralları hatırlayalım. Deprem
anında
yapılması gerekenler: eğer binanın içindeysek; duvara
sabitlenmiş ve sağlam bir eşyanın yanına çömelerek çök, kapan,
tutun pozisyonu almalıyız. Bu pozisyonu almak
için; bir elimizle,
yanına çömeldiğimiz eşyanın herhangi bir yerine tutunmalı ve
diğer elimizle ise başımızı korumalıyız. Deprem anında sakin
olmalıyız. Panik yapıp evin içinde koşturmamalıyız. Deprem
anında; dışarı çıkmamalı, merdivenleri ve asansörü
kull
anmamalıyız. Deprem; eğer çok şiddetli ise yerimizden hiç
kıpırdamamalıyız. Çünkü biz
im ani bir hareketimiz evin
yıkılmasına sebep olabilir. Deprem anında; binanın içinde
isek
camlardan ve yıkılabilecek eşyalardan uzak durmalıyız.
Depremlerin ne zaman olac
ağını kimse bilmez. Depremin bir
diğer adı da yer sarsıntısıdır. Deprem anında çök, k
apan, tutun
pozisyonu almalı ve bu sayede kendimize bir hayat üçgeni
oluşturmalıyız. Hayat üçgeni sayesinde eğer üstümüze bir enkaz
düşerse enkaz bizlere değil de, yanına çömeldiğimiz eşyanın
üstüne düşecek ve bir kenarı eşyanın ve bir kenarı da yerin
üstü
nde olacağı için o küçük arada bir boşluk oluşacak ve o
boşluk sayesinde bizler belki; ölümden kurtulacağız.
Her büyük depremlerden sonra; küçük artçı depremler de
olur. Bu sebep
ten dolayı, depremlerden sonra; eğer binadan
çıkacaksak dikkatli bir şekilde çıkmalıyız. Deprem anında eğer
dışarıdaysak ağaçlardan ve binalardan uzak
olan, boş bir araziye
gitmeli ve orada bir süre beklemeliyiz. Depremden sonra;
depremi hisseden yakınlarımızla telefon görüşmesi yapmalı ve
durumlarının nasıl olduğunu öğrenmeliyiz
. Depremden sonra
yapılması gerekenler; sakin olmalı ve binadan dikkatli bir şekilde
çıkmalıyız. Eğer enkaz altında kaldıysak sakin olmalı ve panik
yapmamalıyız. Enerjimizi korumalı
ve yapabildiğimiz kadar
yüksek bir ses tonuyla sesler çıkarmalıyız. Eğer ses çıkaracak bir
durumda değilsek görevlilerin bizleri enkaz altından
kurta
rmasını beklemeliyiz. Elimizden geldiğince uyumamaya
çalışmalıyız. Eğer ağır bir şekilde yaralanmışsak; ka
nayan yeri bir
bezle sarmalıyız eğer saracak durumda değilsek yapabildiğimi
z
kadar sakin olmaya çalışmalıyız. Enerjimizi korumalı ve panik
yapmamalıyı
z.
Suyumuzu
ve
yiyeceklerimizi
idareli
kullanmalıyız.
DEPREMİN MEDYADA YANSITILMASI
Deprem, yeryüzünün önceden belirlenemeyen herhangi bir
noktasında beklenmedik
şekilde meydana gelen sismik
dalgaların yeryüzünü belirli bir şiddette sarsması olayıdır.
Depremle
r sismograf ile ölçülmekte bu olayları inceleyen bilim
dalına da sismoloji adı verilmektedir. Depremler genellikle fay
hatlarının çatlaması sonucu oluşur. Bunun yanında yapay sismik
dalgalar, volkanik hareketler ve nükleer patlamalar da deprem
oluşumuna neden olabilmektedir. Deprem yaşanan en büyük
doğal afetlerden biridir.
Depremin önemini toplumdaki insanların anlamasında en
büyük görev okullarda öğretmenlere ve günlük yaşamda da
medyaya düşmektedir. Medyanın insanlar üzerinde olan etk
isini
kullanıp insanların depremlere karşı önlem almalarını
sağlayabiliriz.
Bir afet olduğunda halkın öncelikle bilmek istediği şunlardır:
Kendisinin ve ailesinin haya
tını nasıl koruyacak? Acil durumun
tipi ve etki alanı nedir? Halkın durumu nedir? Doğru dür
üst
bilgilendirilmiş medya afet olduğunda; toplumun paniğini
azaltabilir,
eyleme hazırlayabilir ve gelecek sorunlara karşı
uyarabilir. Aslında medyanın desteği bunlarla da sınırlı değil.
Medyanın, afetleri önleme, afet zararlarını ve kayıplarını
azaltma, h
azırlık, tahmin ve erken uyarı, afet riskinin
algılanması, etki ve ihtiyaç
analizi, müdahale, iyileştirme
çalışmalarında da desteği çok büyük. Tabii ki yararlanabile
ne!..
Medyanın temel görevi şunlardır: "Doğru bilgiyi edinmek,
doğru bilgiyi edindirmek! Çünkü bilgi eksikliği beraberinde
korku ve huzursuzluk getirir." Bunun için muhabirler özellikle
bilgili, güvenilir ve erişilebilir bir muhatap arar. Muhabirler
çab
uk ve güvenilir bilgi ister. Ayrıca muhabirler olay yerine
ulaşmak ve eşit muamel
e görmek ister. Ülkemizde muhabirlerin
bu isteklerine ne afetlerde ne de normal durumlarda cevap
verecek "Basın Sözcüsü" kurumlarımızın tümünde ve afet
mevzuatımızda yok.
M
edya başıboş bırakılmamalı, il ya da ilçe afet yönetim
merkezlerinden yetkili kişilerce doğrudan basın açıklamaları
yapılmalı. İletişim teknolojisinin yoğun, etkin kullanımı
gerçekleşmeli..
.
AİLE Mİ, KARİYER Mİ?
Psikologlar
ın görüşlerine göre, günümüzde insanların kararsız
kaldıkları konulardan biri de, aile ve kariyerdir. Eskiden çalışan
erkeklerin sayısı kadınlara oranla daha fazla olduğundan
genellikle sadece erkekler kariyere yönelirlerdi. Günümüzde ise,
özellikle ülkemi
zde çalışan kadınların sayısının oranının da
giderek arttığından bu eğilim değişti. Erkekler açısından
kadınların kariyer sahibi olmaları, onlardan daha üstün bir
konumda çalışmaları istenmeyen bir durumdur.
Eskide
n hanımların işi daha zor olduğundan he
m aileye, hem
de kariyere zaman ayırma gibi bir planları söz konusu olmazdı.
Hem ev hem de iş hayatının ikisi bir arada mümkün değildi.
Modern zamanda ise teknolojinin ilerlemesi ile birlikte
bayanların ev işleriyle uğraştıkları vakit azaldı. Artık birçok iş
teknolojinin yardımı ile gerçekleştirilebiliyor. Fakat buna rağmen
öyle işler vardır ki, sadece dikkat gerektirir. Bu da sadece
kadınların uğraşabileceği işlerdir.
Peki kariyer? Günümüzde her kadın mükemmel kariyeri olsun
diye çalışır ve bunu arzu eder. İstatistiklere göre, genç
bayanlar
aile kurmaktan çok geleceği için ve kariyerlerinde yükselmek
yönünde planlar yapıyor. Mükemmel bir kariyere sahip olan
kadın mükemmel aileye sahip olabilir mi? Bence değil.
Hayatta vazgeçemeyece
ğimiz bir şey varsa
o da ailemizdir.
A
ilem her zaman kariyer konusunda, özel hayatımda bana
destek oldu. Önce kariyer sahibi oldum, işimde başarılı oldum.
Bütün ailem her daim yanımda oldular. Eşim de bana hep destek
oldu, hayatta en önemli şeydir eşinizin
size ve mesleğiniz
e destek
olması.
Kariyer nedir yahu? Biraz para, biraz da ego tatmininden
ibaret. İşçi de olsan, şef de olsan, müdür de olsan, vaktini para
için satmış oluyorsun. Oysa ki aynı parayı sen ödesen aynı vakti
satın alamazsın. Ailenle mutlu günler
geçirmeye bak. Ömürler
kısa. Daha kaç mutlu gün göreceğimiz belirsiz.
Eğer birisi için diğerinden vazgeçmen gerekiyorsa, ikisinde de
hata vardır. İnsan hem ailesine çaba gösterip hem kariyerinde
yükselebilir. Seçim yapmak zorundaysan ters giden bir şeyler
vard
ı
r.
Aile önce gelir ama kariyer de önemsiz değil.
AİLE İLİŞKİLERİ
Aile, insana gelecekte sürdüreceği temel ilişki zemini hazırlar.
İdeal olan, kendimizi değerli hissettiğimiz, duygu ve
gereksinim
lerimizi açıkça dile getirebildiğimiz bir aile ortamıdır.
Bu tür destekleyici ortamda büyüyenler, sağlıklı ve açık ilişkiler
kurmaya yatkın olur, çoğu ailede yaşanabilen, olağan ya da
gelişimsel sayılan kuşaklara özgü fark ve çatışmaları aşabilirler.
Ancak her aile destekl
eyici değildir. Bazı aileler kendimizi
değersiz, yetersiz, önemsiz ve hatta suçlu hissettir; dünyaya,
diğer insanlara ve kendimize güven duymamızı engeller,
akademik, ilişkisel ve kimlikle ilgili sorunlar yaşamamıza yol
açabilir.
Evden ayrıldığınızda a
ile sor
unlarının da ardınızda kalmasını
bekleyebilirsiniz, ancak onlardan uzaklaştıktan çok sonra bile,
aile ortamındaki sorunlar yaşamınıza yansıyabilir, ilişkilerinizi
etkileyebilir. Uzaklaşmakla değil, aile yapınızı daha iyi anlayarak
bugünkü sor
unlarınıza ışık tutabilir, değişim için bir şeyler
yapabilirsiniz. Geleneksel olarak aile, insan topluluğunun temel
birimi olarak kabul edilmiş ve toplumsal ilişkilerin
düzenlenmesinde merkezi bir rol oynamıştır.
Aile, üyelerin ortak değerler paylaştığı, belirli konumların
oturduğu, etkileşime fazla zamanın
ayrıldığı sosyal bir gruptur.
Aile şu gereksinimleri sağlar: cinsellik, üreme
, ekonomi,
beslenme, eğitim, sosyalleşme, bakım, statü ve politika. Bir
grubun aile olarak nitelendirilmesinde bunların hepsinin değilse
de birkaçının olması gerekli görülmektedir. Aile üyeleri,
çocuk/çocuklar doğurur ve büyütür, ekonomik ve politik iş
bir
liği yapar ve tüm yaş dönemlerinde hastalık ve güçsüzlükte
birbirine bakım sağlar.
AİLE ÇEŞİTLERİ
Aile, üye sayılarına ve yaşa
M
standartlarına göre dörde
ayrılır: 1. çekirdek aile; 2. geniş aile (geleneksel aile); 3. kök
aile; 4. modern aile.
2000’li yılların başından i
tibaren sosyoloji biliminde aile
kavramı yeniden ele alınmış ve çağın g
erekliliklerine uygun bir
şekilde tanımlanmıştır. Bu yıllarda ortaya çı
kan modern aile
kavramında hem sosyokültürel hem de ekonomik kıstaslar baz
alınmıştır.
Modern aileler genellikle karı, koca ve bir çocuktan oluşur.
Bu bağlamda çekirdek ailelere be
nzeyen modern aileler, cinsiyet
eşitliğine dayalıdır. Eşlerin ikisi de çalışır ve ekonomik
bağımsızlığını elinde bulundurur. Günümüzde, modern aileler
aynı zamanda demokratik olarak nitelendirilir. Evi ve ailey
i
ilgilendiren tüm konularda çocukların da görüşü alınır ve
çoğunluğun kararına göre hareket
edilir.
Geniş aile, geleneksel ve ataerkil bir yapıya sahiptir. İki ya da
üç çocuktan oluşan geniş ailelerde anne, baba ve kardeşler
akrabalık bağı bulunan diğer kişilerle aynı çatı altında
yaşayabilir. Geniş ailenin diğer fertleri dede, amca, dayı ve
teyzedir.
Geniş aile, modern ailelerden farklı olarak metropollerden
ziyade kırsal kesimde yaygındır. Ataerkil bir yapıya sahip olan
geniş ailelerde baba, amca ve dayı söz hakkına sahiptir.
Çoc
ukların evleni
p kendi ailelerini kurana kadar birlikte
yaşadıkları ailelerine kök aile denir. Kök ailelerde belli başlı
kurallar vardır ve her bir aile üyesinin bu kurallara riayet etmesi
gerekir. Genellikle çocuklar evlenene kadar ekonomik
bağımsızlığa sahip olmadığı için söz hakkı anne babaya aittir.
Çağdaş toplumlarda, yeni evlenen çiftler genellikle baba
evinden ayrılarak yeni bir evde yaşamaya başlarlar. Oysa
bundan yüz, ik
i yüz yıl önce yeni evliler, damadın ya da gelinin
ailesin yanında otururlardı. Anne, baba, kızlar, damatlar,
oğullar, gelinler ve torunların aynı çatı altında yaşadığı böyle
ailelere geniş aile deniyordu. Bu gelenek, tarıma dayalı
geleneksel yapısını koru
yan birçok toplumda bugün de
sürmektedir.
Sanayileşmiş çağdaş toplumlarda, özellikle kentlerde geniş
ailel
er yerini giderek küçük ailelere bırakmıştır. Anne, baba ve
evlenmemiş çocuklardan oluşan bu küçük ailelere çekirdek aile
denir. Çekirdek aile, yalnız birey
sayısıyla değil yapısıyla da geniş
aileden çok farklıdır. Çekirdek aile, kentlerdeki yaşam ve üretim
koşullarına bağlı olarak doğmuştur. Kırsal kesimde aile, çoğu kez
bütün bireylerin birlikte çalışıp birlikte ürettikleri ekonomik bir
birimdir. Ama aile k
entlerde bu özelliğini yitirir. Aile bireyleri,
üretimin aile dışında yapılmasından dolayı, ev dışında çalışarak
bağımsız h
â
le gelirler. Bu durum, geniş ailedeki katı alt
üst
ilişkilerini ortadan kaldırır ve ailede daha eşitlikçi ilişkilerin
oluşmasını sağlar. Çocukların bilgi ve be
ceri edinmelerini,
toplumla bütünleşmelerini sağlama işlevini üstlenen aile, b
ireyin
geleceğinin bir parçasıdır.
Modern aileler:
–
Aile içindeki otorite kadın ile erkek arasında paylaşılmıştır.
–
Soy hem anadan hem de babadan gelir.
–
Aile içi iletişim ve genel hayat düzeni karşılıklı eşit
lik ilkesine
dayanır.
–
Bu aile tipi çağdaş toplumlarda görülür.
AİLENİN ÖNEMİ
Aile, eş ve çocukların oluşturduğu en küçük kurumdur. Sadece
anne, baba ve bunlardan doğan çocukların oluşturduğu aile
birimine ‘’çekirdek aile’’ adı verilirken; dede, anneanne veya
babaan
nenin de dahil olduğu aile birimine ise ‘’geniş aile’’ adı
verilir.
Ailemizi oluşturan bireyler, hayatımız boyunca bize en yakın
olan, bize en çok destek sunan ve bizi her hâlimizle kabul edip
seven kiş
ilerdir. Özellikle annelerimiz, bizim için her türlü
f
edakârlıkta bulunur, bıkıp usanmadan bizi yetiştirir, deyim
yerindeyse bizim için saçlarını süpürge eder. Babalarımız da aynı
şekilde her zaman daha iyi bir hayat sürmemiz için çalışıp
çırpınırlar. Kardeşlerimiz ise bizi koruyup kollayan, bizim
iyiliğimiz için birçok fedakârlıkta bulunan kişilerdir. Bu yönüyle
baktığımızda aile çok önemlidir.
Bizi her zaman destekleyecek ve bizi koşulsuz sevecek kişi
ailemizdir. Bizler de ailemizi her zaman sevmeli, zor
zamanlarında onların yanında olmalıyız. Arkadaşlarımız
gün
gelir giderler, bizi unuturlar. Ama ailemiz hayatımız boyunca
yanımızda olacaktır. Bu yüzden onların değerini iyi bilelim.
*
Doğduğumuz günden bu yana bize bakan, bizi yetiştiren,
bizim için birçok fedakârlıkta bulunanlar ailemizdir. A
ilemiz bizi
her zaman kendisinde
n bile daha fazla düşünür. Bizim daha iyi
bir yaşam sürmemiz için çabalayıp dururlar.
Aile, Özbek toplumu için çok önemlidir. Aile, bizim için
herkesten daha ö
nemlidir; çünkü bizi gerçek anlamda koşulsuz
seven, hatalarımızı örten, her konuda bize destek veren onlardır.
B
iz de her zaman ailemizin yanında olmalı, onların zor
durumlarında onlara yardımcı olmalıyız. Evlenip kendi
yuvamızdan kopsak bile onlardan kopmamalı onları sürekli
ziyaret etmeli ve evlerimize davet etmeliyiz. Öğrenci ise biz de
onlara karşı sorumluluklarımızı bilmeliyiz. Örneğin ev işlerinde
ailemize yardım etmeli ve dersimizi düzenli olarak çalışmalıyız.
Çünkü bizim her başarımız ailemizi de mu
tlu edecektir.
Bir anne babanın çocukları için istediği tek şey onların mutlu
olmalarıdır. Bütün hayatlarını bunu sağlamak için geçirirler.
Bizler de onların kıymetini bilmeli, onları daha fazla mutlu
etmek için çabalamalıyız.
AİLE
Aile, toplumu oluşturan en küçük birimdir. Toplumun varlığı,
bir anlamda ailelerin varlığına bağlıdır. Aile kurmaktaki ana
amaç, birbirini seven iki kişinin hayatlarını birleştirerek birbirine
destek olması ve hayatın getireceği z
orluklar
a birlikte göğüs
germektir. Aynı zamanda çocuk sahibi olarak insan yaşamını
devam ettirmektir. Bu yönüyle baktığımızda aile kurumu
olmasaydı, insan nüfusu da belki artmayacak ve insanlar
yeryüzünden silinip gidecekti.
Aile kurmaktaki temel
amaç insanların aynı çatı altında
yaşayarak birbirine destek olmaktır. Amaç bu ise aileyi oluşturan
eşler her zaman birbirini sevmeli birbirine saygı duymalı ve
destek olmalıdır. Şayet eşlerden sadece birisi çalışıyorsa diğeri ev
işlerini üstlenmeli, çocukların genel bakımları ile ilgilenmelidir.
Ancak hem anne hem de baba çalışıyorsa iş paylaşımı yapılmalı
ve her iki taraf da aynı derece yorulmalıdır. İşlerin sadece bir
taraf yüklendiği ailelerde bir süreden sonra bıkkınlıklar başlar.
Bu da gergin bir ortama, kavgalara hat
ta belki de boşanmalara
sebep verir. Eşler her zaman merhamet sahibi olmalıdır.
Gerekirse kendisini eşinin yerine koyup onun neler hissettiğini
bilmelidir. Her ne kadar ‘’Yuvayı kuran dişi kuştur.’’ deseler de
bu yuvayı ayakta tutmak kadının olduğu kadar erkeğin de
görevidir. Erkek, bu görevin bilincinde olarak hareket etmeli,
eşinin en iyi destekçisi olmalıdır. Sadece aileyi ilgilendiren
konularda araya üçüncü şahıslar koyulmamalı, meseleler eşler
arasında halledilmelidir. Çocuklu bir ail
ede görev ve
sorum
luluklar daha büyüktür. Evet, her zaman anne babaların
çocuk üzerindeki haklardan bahsederler ve çocukların ne yapsa
da onların haklarını ödeyemeyeceğini söylerler. Ancak durum
tam olarak böyle değildir. Evet, anne babanın çocuklar
üzerindeki
emekleri
büyü
ktür.
Ancak
şu
şekilde
düşündüğümüzde iş değişebilir. Neticede çocuklar doğmayı
tercih etmemiştir. O çocukların dünyaya gelmesini anne ve baba
tercih etmiştir. Bunu da kendi isteklerini, yani çocuk sahibi olma
isteği için yerine getirmişl
erdir. O zaman, madem bu dünyaya
çocuk getirdin, elbette ki onları en iyi şekilde yetiştirmeye, onları
mutlu etmek için çabalamaya, onlara güzel bir yaşam sunmaya
mecbursun. Bu yüzden hiçbir anne baba, ‘’Büyüttük, bu yaşa
getirdik işte, daha ne yapalım?’’
düşüncesine kapılmamalı,
çocuklarına en güzel hayatı vermek için çabalamalıdır. Elbette ki
çocuklar da ailelerinin verdiği bu emekleri görmeli ve onlar
da
anneleri, babaları, kardeşleri için güzel şeyler yapmalıdır.
Unutulmamalıdır ki kişinin en büyük des
tekçisi aile bireyleri
olacaktır.
Bir anne baba, doğan çocukları hangi özelliklere sahip
olursa olsun onu koşulsuz kabul eder ve içtenlikle sever.
Çocuklarda bu durumun farkında olmalı ve ailelerini her h
âliyle
kabul edip sevmelidir. Anne babalar, çocuklar
ını iyi bir şekilde
yetiştirmek zorundadır. Bu, onlara en pahalı oyuncakları
almaları gerektiği anlamına gelmez elbette. Ancak onların ahlak
gelişimi ile ilgilenmeli ve imk
ânlar dâ
hilinde eğitilerek onlara
hayatın getirdiği zorluklara göğüs gerebilmeyi öğr
etmelidir. Her
zaman balık vermek yerine, balığı tutmayı öğretmelidir. İşte o
zaman, gerçek anlamda yetiştirmiş olurlar çocuklarını.
Aile kutsal bir kurumdur. Bu kutsallığın farkında olup, bunun
gerekliliklerini yerine getirmeliyiz. Unutmamalıyız
ki bizi
karşılıksız seven kişiler ailemizi oluşturan anne, baba ve
kardeşlerimizdir. Biz de onları çok sevmeli, her zaman onların
yanında olmalıyız.
SEVGİLİ ANNECİĞİM VE BABACIĞIM
Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları
söylemek isterdim. Deneme ile öğrenirim. Bana oyund
a,
arkadaşlıkta ve uğraşılarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde,
h
er işimde, koruyup kollamaya çalışmayın. Davranışlarımın
sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim.
Büyümeyi çok istese
m de ara sıra yaşımdan küçük
davranışlarda da bulunabilirim. Bunu önemsemeyin. Ama siz
beni şımartmayın. Hep çocuk kalmak isterim sonra.
Her
istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe
almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin.
Sözünüzü tutmayınca sizlere olan güvenim azalıyor.
Bana bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın.
Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiği unutmayın.
Birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve
sürekli tedirgin eder.
Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek
duymam. “Ben senin yaşındayken...” diye başlayan sözleri hep
kulak ardına atarım.
Beni yeteneklerimin
üstünde işlere zorlamayın. Aksine
başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Başarmam için
beni
destekleyin. Hiç değilse çabamı övün. Bana güvendiğinizi belli
edin. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın, umutsuzluğa kapılırım.
Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca özür
dilemekten
çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine,
b
eni size daha çok yakınlaştırır.
Biliyorsunuz, sizin çocuğunuz olarak doğmayı ben seçmedim.
Ama seçme hakkım olsaydı sizden başka kimsenin çocuğu olmak
istemezdim!
SAYGININ ÖNEMİ
Sevgiden sonra gelen en önemli duygu
lardan biri saygıdır.
Eğer kalbimizde birine karşı sevgi varsa, ona zaten saygı da
duyar, onu incitm
ek ve üzmek istemeyiz. Bildiğimiz gibi sevgi
içten gelen bir duygudur. Yani içimizden gelmediği sürece ne
birini zorla sevebiliriz ne de kendimizi sevdirebi
liriz. Oysa saygı
böyle değildir. Saygıda zorunluluk vardır. Sevmediğiniz birine
bile saygı gösterme
k zorunda kalabilirsiniz veya sizi sevmeyen
biri size saygı duymak zorundadır.
Hayatımız boyunca birçok insanla etkileşime gireriz. Doğal
olarak etkil
eşime girdiğimiz ilk insanlar anne ve babalarımızdır.
Anne ve babalarımızın
bizim üzerimizde çok hakkı ve emeğ
i
vardır; dolayısıyla saygıyı en çok hak eden insanlar onlardır.
Anne babalarımıza karşı saygıda asla kusur etmemeli, onları
üzecek söz ve davranışlardan uzak durmalıyız. Saygı ayrıca tüm
büyüklerimize karşı gösterilmesi gereken bir duygudur.
Sevmiyorsak b
ile bizden daha büyük, dünyanın acılarını,
kederlerini bizden daha fazla tatmış olan bütün büyüklerimize
saygı göstermeliyiz. Bizler onlara saygı
duyarsak onlar da bizi
sevecektir.
Bu dünyada sadece insanlar değil hayvanlar ve bitkiler de
yaşam sürmektedir. Üstelik bunların biz insanlar için çok büyük
faydaları vardır. Onlar da tıpkı bizim gibi bir cana sahiptir.
Hayvanların da yine bizim gibi bir anneleri, babaları ve çoğu
defa beraber yaşam sürdükleri arkadaşları vardır. Dünya sadece
insanlar için yara
tılmamıştır. Bunun bilincinde olup hayvanları
ve bitkileri de koruyup onlara saygı göstermemiz gerekir.
Saygımız, bir anlamda bizim kişiliğimizin de göstergesidi
r.
Kişilik sahibi bir insan hiçbir canlıya saygısızlık etmez. Aynı
şekilde eğer bir insan diğer insanlara, hayvanlara ve doğanın
tamamına saygılıysa, bu, o insanın iyi biri olduğunu gösterir.
ANNE BABAYA SAYGI
Bizi dünyaya getiren, bebeklikten bu yana besleyip
büyüten, en iyi şekilde yetişmemiz, mutlu olmamız için çalışıp
çabalayan a
nne ve babalarımız saygının en büyüğünü hak eder.
Bir insan ne yaparsa yapsın, anne babasının hakkını
ödeyemez. Dünyada hiçbir insan yoktur ki anne ve babanı
z
kadar sizi sevsin ve düşünsün. Yine hiçbir insan yoktur ki onlar
kadar sizin için üzülsün. Anne ve b
abalarımızın tüm varlığı
bizleriz. Onların tek amacı, bizim daha mutlu bir hayata sahip
olmamız. Onlar bütün ömürlerini bu uğurda harcar ve bundan
da asla bıkkınlık duymazlar.
Bizim için bu kadar fedakârlık yapan, bizi tüm kalpleri ile
seven anne ve babal
arımıza karşı biz de asla saygıda kusur
etmemeli, onları daima sevmeli ve onlara gereken değeri
vermeliyiz.
BÜYÜKLERE SAYGI
Yaşça bizden büyük olan insanların yaşanmışlıkları daha
fazladır. Onlar bu dünyanın neşe ve mutluluğunu da, üzüntü ve
ke
derini de bizden daha fazla yaşamıştır. Hayat tecrübeleri
sayes
inde birçok şey öğrenmiştir.
Büyüklerimize saygı göstermek hepimiz için bir
zorunluluktur. Bizden büyük birine saygı duymak için o kişinin
ille de bizim bir yakınımız olması gerekmez. Hatta o
nu
sevmeyebiliriz de... Ancak onları sevmemek, onlara
saygısızlık
yapma hakkı vermez bize. Büyüklerimizle konuşurken
sözlerimize dikkat etmeli, onları incitecek şeyler söylemekten
uzak durmalıyız. Bizler büyüklerimize saygı duymalıyız ki onlar
da bizi sevs
in ve biz büyüdüğümüzde de küçüklerimiz bize saygı
duysun.
Hem toplumsal kurallarımız hem de dinimiz büyüklere
saygıyı emreder. Gerek insanların gerekse de Allah'ın sevgisini
kazanmak için bizler de büyüklerimize saygı duyalım ve onları
üzecek davranışlardan uzak duralım.
YAŞLILARA SAYGI
Yaşlılara saygı gösterin, onlar bizim büyüklerimiz otobüste yer
verin mesela kaybedecek birşeyiniz olmaz, duasını alırsınız. Elini
öp saygı göster, sesini yükseltme, of deme kalbini kırma, belki
de sen öyle yaparsan gönlü kırılıyor
dur. Merhamet etmeyene
merhamet edilmezmiş bir gün bizde yaşlanacağız unutma bunu
asla. Yaşlılar, dünle bugün arasındaki köprülerdir, Kültür
yaşamımızı
yarınlara
taşımayı
sağlayan
en
önemli
varlıklarımızdır, Yaşlı kişilere saygı göstermeliyiz. Bu, aynı
zamanda o
nlara bir minnet borcumuzdur. Yaşlı bireylerin
toplumla bütünleşmesi ve yaşama bağlı olmaları gerekir. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, yaşlıya
saygı ve sevgi gibi, halkımıza zaten var olan duyguları
bilimsellikle birleştiri
rek ya
rdıma muhtaç olan yaşlı
vatandaşlarımıza en iyi hizmeti vermektedir. Ancak her konuda
olduğu gibi, bu konuda da her şeyi devletten beklemek yanlıştır.
Toplumumuzdaki
yardımlaşma
ve
yardımseverlik
duygularının ışığında gönüllü kişiler ve kuruluşlarla yaşlılarımız
a
daha iyi yaşama koşullarını sağlayabiliriz. Yaşlıların sorunlarına
sahip çıkarak çözüm üretmek aynı zamanda vatandaşlık
görevimiz ve yaşlımıza karşı gönül borcumuzdur. Çevremizdeki
yaşlılara her zaman yardımcı olmalıyız. Onlara göz kulak
olup
sevgi, şefkat göstermeliyiz, Toplu taşıma araçlarında onlara yer
vermeliyiz. Hâl ve hatırlarını sorup yaşlıları ziyaret etmeliyiz.
Eğer yalnız yaşıyorlarsa, bu yalnızlıklarını onlara hisset
-
tirmemeliyiz.
Büyük Atatürk, “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve
emekliliklerine
karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en
önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış
olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe
güvenle bakmaya hakkı yoktur!” diyerek yaşlılara karşı sosya
l
güvencenin sağlanması gerektiğini vurgulamıştır.
*Hayat mevsimler gibidir. Baharı, yazı, sonbaharı, kışı vardır.
Hayatın her dönemi, ayrı özelliklere ve güzelliklere sahiptir. Kul
olarak iyi işler yapmak, ibadet ve taat ile hayata anlam katmak
için b
u dönemlerin her biri birer fırsattır. İnsanı kemâle ulaştıran,
olgun bir mümin olmanın huzurunu yaşatan en kıymetli dönem
ise yaşlılıktır. Her yaşlıda kendi hayat serüvenimizi görmek, akıl
sahibi olmanın bir gereğidir. Bugünün ihtiyarları dünün gençleri
olduğu gibi, bugünün gençleri de yarının ihtiyarları olacaktır.
Her insanın beden ve ruhen gelişen merhalelerinin her birinde
ibretler doludur. Bu günün yaşlıları dün, büyük çabalarla bizim
bu günümüzü şekillendirmişlerdir. Onlar, kendilerinden sonra
g
elen nesli yetiştirmişlerdir. Her insan için değişik mana ve önem
ifade eden yaşlılık, hayatın çok özel bir dönemidir. Bu dönem
insan hayatının ilgi ve sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu son
merhalesidir. Onun için en çok ilgi, alaka, sevgi ve saygı
gösterece
ğimiz, hürmet edeceğimiz en değerli varlıklarımızdır
yaşlılarımız! Yaşlılar bela ve musibetlere karşı manevi sigortadır.
Şu korona virüs ile mücadele nedeniyle yaşlılar, birden
toplumda itilen, kakılan bir kesim hâline geliverdi. Sanki yaşlı
olmak suç! B
u derecede olmasa bile, en azından TV ve basın
yayın
organlarında
yayımlanan
haberlerde,
yapılan
programlarda böyle bir algı oluşuyor. Peşinen potansiyel suçlu
kabul ediliyorlar.
Hâlbuki yuvalarımızın dayanağı, hanelerimizin bereket
kaynağı olan yaşlılarımız, Allah’ın ihsan ve ikramına mazhar
olmuş kimselerdir.
Onlar, millî, manevi değerlerimizi ve
kültürümüzü yarınlara taşıyan, geçmişimizle geleceğimizi
birbirine bağlayan en değerli köprülerimizdir. İçinde yaşadığımız
toplum için manevi sigortalarımız, bela ve musibetlere karşı
manevi paratönerlerimizdir.
KIZIMDA VE OĞLUMDA GÖRMEK İSTEDİĞİM ŞEYLER
Her anne baba çocukları için en iyi şeylerin gerçekleşmesini
ister. Onun için de hata yapmaktan çok korkarlar. Mutlu,
sağlıklı, akıllı birer çocuk yetiştirmek hayali kurarlar. Ama sonuç
hiçbir zaman istedikleri gibi olmaz.
Çocuklarını yetiştirirken kendi gerçekleştirmek istedikleri
hayallerini baz alırlar. Yoksa sadece kişiliklerine uygun hayaller
mi kurarlar bilinmez. Bazen ikisi birbirine karışır. Ama artık onlar
büyüdükçe kontrol de elden kaçar. Bu durum ailenin
paniklemesine neden olur. Art
ık onlarla vakit geçirmekten
hoşlanan, anne babasına hayran olan ilkokul çocuğu gitmiş,
yerine onların söylediklerine karşı çıkan, onları beğenmeyen,
kontrol edemedikleri genelde mutsuz, agresif bir ergen gelir.
Ailenin yerini arkadaşlar ve gelir geçer hevesler alır. Daha
sonra ise cinselliğe karşı ilgi artar. Genç artık daha fazla kendine
dönmüştür. Aile ile paylaşımlar yok denecek kadar az olur.
*D
inine bağlı, öz güveni yüksek, vicdanlı, edepli, adaletli,
yeniliğe açık, hissiyatlı insan olmasını beklerdim. Tabii bunun içi
n
önce bizler davranışlarımızla örnek olmalıyız.
*Ben çocuğumun önce Allah’a layık bir kul sonra vatana ve
millete hayırlı bi
rey sonra bize ana ve babaya fedakâr bir evlat
olmasını canı gönülden isterim.
*Her konuda mükemmel olmasını isterim tabii ama yanlışıyla
doğr
usuyla o benim.
*Her anne ve baba isterki: iyi insan olsun, hayırlı evlat olsun,
başarılı olsun, iyi bir kariyer yapsın, ne istediğini bilsin, anlayışlı
olsun, sabırlı olsun, sakin olsun, güler yüzlü olsun, iyi bir eş
seçimi yapsın... Peki, biz bu özeliklerin yüzde kaçına sahibiz ki
ondan bekliyoruz?
*Oğlumun sorumluluklarını bilen, alçak gönüllü, sevgi dolu
ve
çok onurlu, saygılı ve en önemlisi dinî görevlerini yerin
e getiren
bir insan olmasını temenni ederim. Unutmayalım hamura nasıl
şekil verirsek o şekli alır.
*Öncelikle oğlumu sevgiyle yetiştirmeyi planlıyorum.
Korkudan önce sevmeyi öğrenmeli çocuk.
Allah korkusu diyen
arkadaşlara katılmıyorum. korktuğunuz birini nasıl seveb
ilirsiniz.
Çocuk Allah'tan yahut anne babadan korkarsa onları sevmez,
korktuğu için bazı davranışlarını dizginler belki, ama içinde her
zaman yapamadıklarına dair bir ükde kalır.
Yahut bazen tam
tersine savunma mekanizmalarını geliştirmesine sebep olur,
ya
lan söylemek, gizlenmek gibi... Benim isteğim öncelikle
sevgiyle dolu bir yureği olmasi. Yaşadığı dünyayı, insanları,
doğayı sevmesi, olduğu gibi kabul etmesi. Güler yuzlu, neşeli
olmasi ki bu zaten hamurunda sevgi olduğunda doğal olarak
fıtratına yansıyacaktır. Diğer bir kişilik özelliği öz güvenli olması
ki bunun için de anne babaya düşen görevler olduğu
nu
düşünüyorum. Çocuğa hata yapması için fırsat tanımak ve yanlış
da yapsa ya
ninda olduğunu hissettirmek. Kimse mükemmel
değildir, olamaz da. Eğer ki çocuk mükemmel olması
gerekmediğini biliyorsa daha huzurlu ve kendine güvenli olur.
Son olarak dürüst olma
sını isterim. Kendine güvenen, sevgiyle
yoğrulmuş bir birey elbette yalana başvurmayacaktır. Bilecektir
ki yaptığı hataların üzerini örtmesi gerekmiyor, t
elafi edebilmek
için paylaşılması gerekiyor. önemli olan hata yapmamak değil,
yaptığı hatayı düzeltebilmektir. Bunların tamamı bir butun.
Çocuklarımızın geleceği ellerimizde, bunu
unutmadan, her
parcayı, oya gibi inceden, sevgiyle işlemeliyiz.
HAYIRLI KIZ VE ERKEK EVLAT NASIL OLUNUR?
Ahlaklı, dürüst ve aynı zamanda başarılı insanlar, anne
babaları için bir gurur, bir şeref kaynağıdır. Evladı
iyi yerlerde
olan anne ve babalar da en az evlat kadar itibar görür. Ancak
kötü bir evlat, kendisi rezil olduğu gibi ailesinin de itibarına
gölge düşürür ve boyunlarını önlerine eğdirir. Evlatların
geleceği, biraz da aileye bağlıdır. Aile çocuğuna iyi bir eğitim,
ahlak verirse çocu
ğu güzel işler başarır. Böylece çocuğu için
yaptığının meyvesini de kendi almış olur.
Annelerimiz... Bizi dünyaya getiren, bizimle ağlayıp, bizimle
gülen en değerli varlıklarımız. Yılda sadece bir gün değil, her gün
hatırlamamız gereken
annelerimiz için belki de en güzel hediye,
iyi bir evlat olabilmek. İyi evlat olabilmek için ilk şart inatçılığı
bırakmak. Olaylara ben merkezli tepkiler vermek yerine, anne
babanız açısından bakmaya çalışın. Birlikte yaşamayı öğrenmek
çoğu zaman alışılmadık ve zor bir durumdur. Düşünce
katılığı
olan yani inatçı kişilerde ise bu durum daha zorlaşır.
Anne babanıza ya da çevrenize olan tepkilerinizi sorgulayın.
Anne, baba ve çocuğun beklentileri, fiziksel, ruhsal ve duygusal
ihtiyaçları konuşulduğunda, her iki ta
raf bi
rer adım atarak orta
noktada buluşup uzlaşmaya çalışmalıdır.
Her zaman olumlu düşünün. Anne ve babanızın sinirli,
kızgın, öfkeli veya ilgisiz tavırlarında olumsuz yaklaşın. Annenizi
yanlış anlayabileceğinizi, sizi incitmek amacı ile yapılmadığını
öncelikl
e düşünün. Olumsuz senaryolara inanmak kişiyi yanlış
yargılara götürür. Bir evlat, anne babasının kendisi hakkında
kötü düşündüğüne inanırsa, farkına varmadan bunu beden
diline yansıtır. Karşı taraf olumsuzluğu hisseder ve savunma işine
girer. Karşılıklı negatif etkileşim ve yersiz düşmanlık duyguları
oluşur.
Kendinizi kanıtlamanız gerekmez. Anlaşmazlıklar genelde
kendi kimliğini, özgürlüğünü ispat etmek için fırsat olarak
görülür. Bu düşünce tarzı duygusal enerjileri harcamaya iter.
Sürekli gerilim hâli devam eder. Oysa, kendine güvenen insan
kendisini ispata ihtiyaç hissetmez. Anne babanızı değiştirmeye
çalışmayın. Aile sorunlarından önemli bir kısmı bu problem
yüzünden ortaya çıkar. Çocuk anne ve babasının ruhunu bile
kontrol etmek ister. Fakat, b
aşkalarının olmasını istediği gibi
olmamalarına sinirlenmek yanlıştır. Anne ve babanızı oldukları
gibi kabullenin. Sabırlı olmak diğer bütün erdemlerin geliştiği
temel erdemdir. İstekleriniz karşılanmadığında hemen tepki
vermek yerine beklemeyi öğrenmelisi
niz. Bunu yapt
ığınızda
isteklerinizin neden geciktiğini daha doğru sorgularsınız. Her
insanın yapısı ayrıdır. Anne babanızın kişiliklerinin farklı
olabileceğini göz ardı etmeden değerlendirmelisiniz. Her
ikisinden aynı şeyi beklemek yanıltıcı olabilir. Herkesin anladığı
dilin farklı olduğunu unutmayın. Şefkat, ailenin birbirine verdiği
en önemli hediyedir. Bu duyguya sahip kişi bilerek kötülük
yapmaz. Şefkatlı kişilerin iyi aile bireyleri olmaları daha kolaydır.
Beraber zaman geçirmek çok yararlıdır. Karşılıklı birbirlerinin
s
evinç ve üzüntülerinden haberdar olunur, hayat paylaşılır.
Olaylar üzerinde konuşun. Birlikte yaşanan üzüntülü ve sevinçli
olaylar üzerinde sohbet etmek, bağlılık duyguları uyandırır.
Beklemediği bir anda anne babaya gülümsemek,
onda sevgi,
güven ve bağlılık duygusu uyandırır. Korktuğu, heyecanlandığı
anda elini tutmak olumlu izler bırakır. Bedensel dokunmalar size
olan güvenini tazeler. Ailede birden fazla çocuk varsa, çocuklar
arasında her zaman adaleti sağlamak mümkün olmayabi
lir.
Böyle durumlarda tepkisel davran
ıp kardeşinizin psikolojik
ihtiyacının daha fazla olabileceğini göz ardı edip, kıskançlık
göstermemelisiniz ve böylelikle huzulu bir aile yapısına sahip
olursunuz ve aynı zamanda ailenizin sizden razı olmasına neden
olu
rsunuz. Onları yormamak, üzmemek ve onları mutlu etmek,
iyi bir insan olmak onları çok mutlu eder ve hayırlı evlatlar
olursunuz.
ÇOCUKLARIN EVLATLIK EDİNMESİ
Anne baba olmak için illa ki çocuk doğurmak şart değil. Bir
çocuğu koruyan,
bakan, seven ve kabul eden insanlar da anne
baba oluyor. Bir çocuğu
karnında değil yüreğinde büyütenler de
annedir.
Bir çocuğa can vermeyen ama ona emek harcayıp sevgisini
verenler de babadır. Bir çocuğu büyütmekten keyif alanlar, o
çocuğu topluma kazandırmak için her şeyini ortaya koyanlar da
anne babadır.
Evlat edinmeyi ve evlat ed
inilmiş olmayı taşımak kolay
değildir. Evlet edinme kararını vermek zordur. Değişik
nedenlerle biyolojik ailesinin yanında büyüyemeyecek olan
çocuğun, bir çocuk yuvası yerine, bazı özel koşullar yerine
getirildikten sonra bir aile içinde özel olarak sabırl
a sevgiyle
özveriyle büyütülmesi şanstır. İki ihtiyaç grubunun bir araya
gelmesidir aslında evlat edinilme.
Sosyal hizmet alanlarından biridir; çocuk. Evlat edinme
de
“koruyucu aile” gibi bu alanın alt alanlarından biri. Bu iki alanın
bazı ortak özellikleri olsa da en önemli ayırıcı özellik çocuğun
velayeti hususudur. “koruyucu aile” işleyişinde velayet çocuğun
biyolojik ailesindedir ve çocuğun bakım, yetişme ve eği
tim
sorumluluğunu devlet belli esaslar çerçevesinde koruyucu aileyle
paylaşır.
Durumu evlat edindirilmeye uygun bir çocukla, durumu evlat
edinmeye uygun kişi/eşler arasında hukuki bağlar sağlanarak
çocuk ebeveyn ilişkisinin kurulduğu “evlat edinme” işleyişinde
ise çocuğun bakım, yetişme ve eğitim sorumluluğu tamamen
aileye aittir.
Evlat edinmesine hukuksal engeli
olmayan kişi veya eşleri için
“evlat edinen”, hakkında mahkemece korunma kararı alınan
veya ailesi tarafından evlat edinilmesine rıza gösterilen küçüğe
“evlat edinilen”, daha erken yaşta ergin olma durumu hariç, 18
yaşını doldurmamış kişiye “küçük” denili
yor.
Başvuru sıralamasında küçüğün yaşı, cinsiyeti, sağlık
durumu, varsa kardeşi ile birlikte istenmesi gibi özellikler
belirlenecek.
Evlat edinilecek küçüğün, varsa kardeşi ile birlikte
evlat edindirilmesi değilse birbirlerine yakın yerleşim yerlerinde
buluna
n ve birbirleriyle görüştürebilecek kişi veya eşlerin yanına
yerleştirilmesine özen gösteriliyor. Kardeşleri birlikte evlat
edinmek isteyenlere öncelik verilebiliyor. Aileye istedikleri
özelliklerde en fazla üç çocuk gösteriliyor.
Sağlık vb. nedenlerden dolayı sair ailelerce kabul edilmeyen
çocuklar için yaş farkı dikkate alınmıyor. Eşler arasında 10’dan
faz
la yaş farkı olması halinde eşlerin yaş ortalaması dikkate
alınarak sosyal hizmet uzmanının uygun göreceği yaşta çocuk
yerleştirilebiliyor.
Geçici
bakım
sürecinde
ebeveynlik
sorumluluğunu yerine getirmeyenlerden küçük geri alınabiliyor.
*Anne olmak için illa ki çocuk doğurmak şart değildir. Bir
çocuğu koruyan, onun bakımını üstlenen, seven ve kabul eden
insanlar da anne baba oluyor. Bir çocuğu karnında değil
yüreğinde büyütenler de annedir. Bir çocuğa biyolojik olarak
can vermeyen ama
ona emek harcayıp sevgisini verenler de
babadır. Bir çocuğu büyütmek için çalışanlar, o çocuğu topluma
kazandırmak için her şeyini ortaya koyanlar da annebabadır.
Evlat edinme koşulları
•
Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya her ikisinin de
otuz yaşını doldurmuş bulunmaları,
•
Ev
lat edinecek kişi veya eşlerin, evlat edinilenden en az 18 (on
sekiz) yaş büyük olması,
•
Çocuğun, evlat edinen tarafından en az bir yıl süreyle bakılmış
ve eğitilmiş olması,
•
Evlat edinmenin her halde çocuğun yararına bulunma
•
Ayırt etme gücüne sahip olan çocuğun rızasının alınması,
•
Çocuğun vesayet altında olması halinde vesayet dairelerinin
izninin alınmış olması,
•
Evlat edinenin en az ilk
okul mezunu olması şeklinde özellikler
aranır.
Her çocuk iyi bir aile ortamında büyümeyi hak eder. Bazen
a
na ve babadan kaynaklanan bazen de tabii olarak gerçekleşen
sebe
plerle bu durum gerçekleşmeyebilir. Bu nedenle dünya
üzerinde uzun zamanlardan beri pek çok hukukta evlat edinme
kurumuna yer verilmiştir. Evlat edinme kurumu, çocuklar için
aile bulmak kadar
eşler için çocuk sahibi olmaya da hizmet eden
bir kurum olmuştur. Her ne kadar yapay bir ilişki ol
sa da gerçek
olan soy bağı ilişkisine mümkün olduğunca benze
yen bir soy
bağı ilişkisi oluşturulmaya çalışılmıştır.
TEKNOLOJİ HAYATIMIZDAKİ YERİ
Tarihî dönemlerden günümüze kadar geçen süre içerisinde
insan yaşamı çeşitli devinimler geçirmiş ve sürekli değişim
göstermiştir. Geçmiş dönemlerde insan yaşamını kolaylaştıracak
birçok tek
nolojik icat yapılmış ve insanlığın hizmetine
sunulmuştur. Bu
icatlar insan yaşamını kolaylaştırdığı gibi
zamandan tasarru
f etmesini sağlamıştır. Teknoloji birçok alanda
insan hayatını etkilemiştir. Şüphesiz bu etki olumlu yönde
olmuştur. Sağlık, iletişim,
ulaşım vs. birçok alanda teknoloji
kendini göstermiş ve varlığıyla insan hayatını kolaylaştırmıştır.
Bu yüzdendir ki tekn
olojinin yaşamımızdaki yeri büyük öneme
sahiptir. Günümüzde teknolojinin varlığını hissetmek hiçte zor
değil. Evlerde, iş yerlerinde,
sokakta görmeniz mümkündür.
Kısacası her yerde teknolojiyi gö
rmek mümkündür. Evlerin
vazgeçilmezi televizyonlar bile gün g
eçtikçe gelişiyor ve
özellikleri artıyor. Ve çağımızın vazgeçilmezi bilgisayarlar. Onlar
da teknolojinin birer eseri olup her geçen gün kendini
yenilemekte ve geliştirmektedir. Cep telefonları, e
lektronik
mutfak gereçleri ve daha adı sayılacak birçok makin
e ve cihaz
insan hayatını kolaylaştırmak üzere insanların hizmetine
sunulmuştur. Teknolojinin yaşamımızdaki yeri günümüzde daha
fazla
paya sahiptir. Her gün elimizden düşüremediğimiz cep
telefonl
arı bile müthiş bir gelişimle birçok işimizi ufacık cihazlarl
a
halletmemizi sağlar hâle geldi. Telefonlarla dünyanın bir
ucundaki insanla görüntülü konuşur hâle geldik. Yine teknoloji
sayesinde g
ıdalarımızı besin değerlerini kaybetmeden ve
bozulmadan koruy
abiliyoruz. İnternet sayesinde birçok bilgi ve
imkânlar her a
n elimizin altında. Bunu da teknolojiye borçluyuz.
Teknoloji, her geçen gün kendini yenileyebiliyor ve dünya
ekonomisinde büyük bir pa
ya sahiptir. İnsanların, teknoloji
sayesinde para bile kazand
ıkları bu dönemde teknolojiyi farklı
amaçlar uğruna kullananlarda mevcuttur. Savaş teknolojisi adı
altında gelişen bu oluşum savaşların daha kanlı bitmesin sebep
olduğu gibi sivillerinde hedef alınmasına sebep olmuştur. Toplu
ölümleri artıran savaş teknolojisi farklı emellerin oyuncağı hâline
gelmiştir. İnsanlığın tarih boyunca kullandığı silahlar, savaş
teknolojisinin varlığını kanıtlamaktadır. İnsan hayatını
kolaylaştırdığı sürece ve kendini geliştirdiği sürece insanlığında
onu takip edeceğine şüphe yoktur. Teknolojinin yaşamımızdaki
yeri de hiçbir zaman değişmeyerek en önemli ihtiyaçlarımızdan
biri olarak kalmaya devam edecektir.
*Teknoloji
şimdiki devirde tüm hayatımızı idare edecek kadar
gelişmiştir. Her işimizi onunla görür hâle geldik. Tabi
i ki,
te
knolojinin faydası kadar bize zararları da vardır. Tüm bunları
araştırmak için ilk önce teknolojinin ne olduğuna bir göz atalım.
Nedir bu teknoloji dediğimiz? Tek
noloji kelimesinden ne
anlıyoruz? Bugüne kadar teknoloji ile ilgili çeşitli tanımlar
yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi teknoloji bilimsel yöntemleri
kullanarak gerçek hayat problemlerinin çözülmesinde bir köprü
oluşturmaktır. Bir başka sözle teknoloji bizim hayat şartlarımızı
kolaylaştırmak ve daha uygun hâle getirmek için yapılan
çalışmalardan ibaretdir. Görüldüğü gibi teknolojinin tek bir
tanımı yoktur. Teknoloji olgusu kendi içinde bir dinamiğe sahip
olup sürekli değişim, gelişim göstermektedir. İnsanlar
teknolojiyi
iş yapabilme yeteneklerini artırmak için kullanırlar. Daha iyi
iletişim kurabilmek için, daha iyi ve kaliteli ürünler üretmek için,
daha hızlı ve rahat seyahat ortamı sağlamak için. Bu örnekler
saymakla bitmez. Teknoloji hayatımızın içinde her
yerdedir.
Teknoloji bize yaşadığımız dünyayı iyi kontrol edebilme olanağı
tanır, hayatı kolaylaştırır, yaşam kalitesini artırır. Bana soracak
olursanız ister geliştirelim, ister uygulayıcı olalım teknoloji
sürdürülebilir hayat köprüsüdür.
Şimdi biraz
teknolojin
in faydaları ve zararlarından konuşalım
Zararları: Şimdiki, devirde teknolojiyi birçok insanlarımız
bilinçsiz kullanıyor. Mesela, telefonlardan bilgisayarlardan
gerektiği için değil de zaman geçirmek için kullanılıyor. Sosyal
hayatdan uzaklaşma,
günlük ya
şantımızda çalışma ortamı,
arkadaş çevresi, aile ve okul gibi ortamlarda, insanlarla iletişim
kurma eksikliği olarak tanımlanabilir. Çevremizde insanlar
olduğu sırada, müzik çalarımızda müzik dinleyerek veya son
model cep telefonumuzun ekranına b
akarak, oyun oynayarak
veya sosyal medyada zaman geçirerek kendimizi bu çevreden
uzaklaştırır ve kendi küçük dünyamızda yürümeye başlarız. Bu
da birçok sorunlara yol açar. Sosyal medyada çok zaman geçiren
birileri insanlarla yüz yüze konuşmaktan kaçınır. Asosyalleşm
eye
doğru gider. Ailemizden uzaklaşırız bir bakarız ortak konuşacak
iki laf bile kalmamıştır. Teknolojiyi çok ve doğru kullanmayan
birilerinde uyku problemleri de yaranmaya başlar. Depresyon
ozellikler görünmeye başlar. Daha çok kendine kapanırla
r. Fakat
a
raştırmalara göre, sosyal açıdan izole olmuş insanlar, normal
insanlara göre daha az yaşamaktadırlar.
Benim fikrimce dünyada teknolojinin bu kadar çok gelişmesi
iç savaşların ve dış savaşların da artmasına sebep olmuştur.
Cinayetlerin sayısında yüksek artış vardı
r.
Fik
irlerimizi toparlarsak teknolojinin hayatımıza girmesiyle
birlikte, kendimizi kontrol altında tutmazsak bu durum sosyal
hayatımız, çevremiz, zihinsel ve fiziksel sağlığımız açısından yıkıcı
sonuçlar
doğurabilir.
Teknolojik
gelişmelerin
bize
kazandırdıkları
faydaları inkâr etmemizin bir anlamı yok, fakat
burada anahtar kelime, hayatımızın her alanında olduğu gibi,
ölçülü olmaktır. Elektronik aletlerin aşırı kullanımının
doğurduğu zararlı etkilerin farkında olmak, gereksiz tuzakl
ara
düşmemizi engelleyecek.
Şimdiyse
gelelim faydalarına: Teknolojinin bizlere sağladığı
yararların başında insan gücüne gerek duymaksızın,
yıpratmaksızın işlerin teknolojik güç ile yapılıyor olması.
Günümüze kadar teknolojik yararların çok fazla olduğ
unu itiraf
etmeliyiz. Sanayide ise teknolojinin büyük etkisi bulunuyor.
Gelişmeler teknoloji sayesinde âdeta bir çığ gibi büyüyor.
Teknolojinin faydaları saymakla bitmiyor.
Teknolojinin yararlarının başında İnternet bulunuyor. İnternet
ile istediğimiz herhangi bir kişi ile kilometrelerce uzaklıkta dahi
olsa görüntülü konuşabiliyor olmamız bizim için uzak mesafeleri
yok etmiş oluyor.
Teknolojik gelişmeler sayesinde insanların vakti çoğalıyor ve
insan gücüne olan ihtiyaç azalıyor. Mesela ev hanımları i
çin
bulaşık makineleri, çamaşır makineleri, ya da kurutma
ma
kineleri bu teknolojik gelişimlere büyük örnek teşkil ediyor.
Evlerimizde olan tablet ya da bilgisayarlar sayesinde istediğimiz
bilgilere bir tıklama ile ulaşabiliriz. Daha çok bilgi sahipi
olma
mıza yardım eder.
Evimizdeki yiyecekleri ilk günkü tazelik ile saklama imkân
ımız
da buz dolabı sayesinde bulunuyor. Sırf bu işler için dahi çok az
zaman harcarız. Uzun süreler gerektiren bu işler anında hallolur.
Daha kolay ve pratik bilgilere sahip oluruz.
Teknoloji sadece günlük yaşamda değil tıp alanında da büyük
ilerlemeler katetti.
İnsanlar teknoloji sayesinde daha kolay
tedavi olabiliyor ve daha rahat bir biçimde hastane ortamında
kalabiliyor.
Matbaalar sayesinde kitaplar çok sayıda çıkabil
iyor ve tüm
insanlığa aktarılıyor. Radyo sayesinde arabanızda giderken
haberlerden ve gündemden yeni haberler alabilirsiniz.
Önemli olan bir diğer konu ise ulaşımdır. Uçaklar arabalar
otobüsler sayesinde istediğimiz her yere çok kolay bir biçimde
ulaşırız. Ayrıca bu ulaşım çoğu zaman hayati değerler taşır.
Herhangi bir hastayı anında hastaneye ulaştırmak ancak bunların
sayesinde olur
Sonda söylemem gerekiyor ki, her yeni proses, her yeni buluş
daha fazla gelişmek için yeni bir basamaktır. Kendimiz de
bilinçli
olarak teknolojiyi kullanmamız ve faydalanmamız gerekiyor.
Geleceğimizin güzel olması rahat olması için teknoloji bize çok
gereklidir.
BİLGİ TEKNOLOJİSİ
Bilgi
teknolojisini;
bilginin
üretilmesi,
toplanması,
biriktirilm
esi, işlenmesi, yeniden elde edilmesi, yayılması,
korunması ve bunlara yardımcı olan araçlar olarak
tanımlayabiliriz. Bunlar her alan için geçerlidir. Karmaşık ve
yarışmacı bir dünyanın üyesi olan insan, hayatta kalmak ve
varlığını sürdürebilmek için öneml
i nitelik ve nicelikte bilgiye
ulaşma, bilgiyi kullanma, kısacası bilgiye sahip olma gereksinimi
içindedir. İnsanın bu gereksinimini g
idermede en önemli
sorun, bilginin nasıl elde edileceği, nasıl dağıtılacağı ve nasıl
saklanacağıdır. Bu da bilgi teknolojilerinin hızla gelişmesinin en
önemli nedenini oluşturmaktadır. Bilgi teknolojileri, bilgiye
ulaşılmasını ve bilginin oluşturulmasını sağlayan, işitsel, görsel,
yazılı, basılı olan araçların tamamına verilen isimdir. Bilgi
teknolojileri insan yaşamını öneml
i ölçüde etkiler. Bilgi
teknolojileri kadar insanlık yaşamını etkileyen farklı teknolojiler,
insanlık tarihi boyunca çok az karşımıza çıkmıştır.
Bilgi
teknolojisi nedir sorusunun yanıtını şu şekilde de verebiliriz: Bilgi
teknolojileri aslında, hem bilgisay
ar teknolojilerini hem de
iletişim teknolojilerini kapsamaktadır. Bilgi teknolojileri bilgileri
toplayan, işleyen, depolayan, ağlar aracılığı ile bir yerden farklı
bir yere ileten araçların tamamına verilen isimdir. Bilgi
teknolojisi nedir sorusunun yanıtı
farklı bir görüş tarafından da
şu şekilde verilmektedir: Bilgi teknolojileri, bilgisayar
teknolojilerinin ve iletişim teknolojilerinin birlikte
kullanılması
ile oluşturulmuş sistemlerdir. Bilgisayarlar, televizyonlar,
telefonlar, fakslar, uydu araçları ve
daha birçok şey bilgi
teknolojilerini oluşturur.
Toplanan, sınıflandırılan, kaydedilen, işlenen bilgiler hangi
amaçla kullanılır? Bu sorunun birden çok cevabı vardır. Ama en
önemli
amaçları arasında eğitime desteği sayabiliriz.
Günümüzdeki öğrenme ortamları için bilgi teknolojilerinin
önemli kolaylık ve faydaları vardır. Toplumdaki bireyler bu
teknolojiler sayesinde hayatları boyunca eğitim görme imkânına
kavuşabilirler. Yaptıkları işlere yönelik yeni beceriler
kazanabilirler.
Kırsal
bölgelere
eğitim
olanaklarının
götürülmesinde bu teknolojilerin faydası oldukça büyüktür. Bu
yararlardan bazıları şunlardır: Toplum, okul, öğretmenler ve
öğrenciler arasındaki işbirliği, bilgi teknolojileri kullanılarak
geliştirilebilir. Öğrenme ortamlarını, elektronik yazılımlar ve
oyunlarla destekleyerek eğitimin kalitesi arttırılabilir. Bilgi
teknolojileri vasıtası ile öğrenciler bilgiye ulaşma, problem
çözme, bilginin işlenmesi ve sunulması becerilerini kazanıp
bunları günlük hayatta uygulayabilir. Öğrenci kendi kendine
aktif bir şekilde öğrenme yeteneği kazanabilir. Bu araçlar
eğitimle ilgili materyallerin hazırlanmasında ve geliştirilmesinde,
ölçme ve değerlendirmede büyük kolaylıklar sağlar. Bu
tekn
olojiler kullanılarak eğitim yerlerindeki idari işler daha kolay
ve etk
ili bir biçimde yapılabilir.
TEKNOLOJİNİN YARARLARI VE ZARARLARI
Teknolojinin faydalı olduğunu herkes kabul eder. Ancak onun
genel anlamda faydalı olması, hiçbir zararının olmadığı
anlamına gelmez. Bir kere şunu bilmeliyiz. Teknoloji, yaşamı
kolaylaştırmak, insanlara daha rahat ve refah bir ortam
yaratmak için vardır. Günümüz teknolojisi bunu başarıyor mu?
Evet, hem de fazlasıyla.
Teknoloji sayesinde işlerimizi daha hızlı yaparak zamandan,
daha az kuvvetle yaparak da enerjiden
tasarruf etmiş oluyoruz.
İnternet gibi bir teknoloji sayesinde bilgiye çok daha hızlı
ulaşabiliyoruz. Uçak, araba, gemi gibi ulaşım araçları ile de
istediğimiz uzun mesafeleri kısa sürede katedebiliriz. Bunların da
faydalı olmadığını kimse söyleyemez. Anc
ak tüm bunlarla
beraber teknoloji kötü amaçlarla kullanılırsa çok tehlikeli ve
zararlı da olabilir. Örneğin atom bombası teknoloji ile
yapılmıştır. Böyle bir bombayı bir ülkeye atacak olursanız o
ülkede bırakın insanları bitkile
r bile zarar görür. Yine insanlarda
var olan akıllı telefon, tablet ve bilgisayar gibi bağımlılıklar da
teknolojinin getirdiği ama insandan kaynaklı olan zararlardır.
Tüm bu bilgilerin ışığında şunları söyleyebiliriz. Teknolojinin
insan hayatındaki yeri bü
yüktür. Vazgeçilem
ez bir şeydir ve çok
faydalıdır. Ancak kötü amaçlarla kullanıldığında veya bilinçsizce
bağımlılık haline getirildiğinde çeşitli zararları da vardır.
TEKNOLOJİ İLE İLGİLİ HER ŞEY
Başta belirtelim ki teknolojinin gayesi in
sanlara çok daha kolay
ve rahat bir yaşam imkanı sunmaktır. Nitekim bunda da
fazlasıyla başarılı olmuştur. Teknolojinin olmadığı dönemlerde
yapılması günler, bazen yıllar alan işler, günümüzde dakikalar
veya saatler içinde yapılabilmektedir. Bu da teknoloj
inin ne
kadar faydalı olduğunu net bir şekilde göstermektedir.
İnsanlar yaratıldığından bu yana hayatlarını kolaylaştırmak
için çeşitli arayışlara girmişlerdir. İnsanları avcı
-
toplayıcı olarak
yaşam sürdüğü dönemlerde bile teknolojiye başvurulmuş
ve
günlük hayatta teknolojik aletler kullanılmıştır. Örneğin
hayvanları avlamak üzere kurulan tuzaklar, yapılan ok ve yaylar
hep teknolojinin ürünüdür
. Teknoloji denince aklınıza yalnızca
elektrik, pil veya yakıtla çalışan alet veya cihazlar gelmesin. Bell
i
bir teknik ve çalışma prensibi içeren, hayatı kolaylaştıran, enerji
ve zamandan tasarruf ettiren her türlü ilkel alet veya yöntem de
teknolojinin ka
psamına girmektedir. Teknoloji konusunda en
büyük ve en önemli buluşlardan biri tekerleğin icadı olmuştur.
Tekerlek sayesinde insanlar yüklerini kolayca taşımayı
öğrenmiştir. En başta belki de kullanışsız tekerlekler kullanılmış
olsa da teknoloji zama
nla gelişmiş ve daha işlevli tekerlekler
bulunmuştur. Böylece günümüzde kullanılan tekerler
geliştirilmişt
ir.
Teknolojinin ilerlemesini hızlandırmış en önemli diğer buluş
ise elektriğin icadıdır. Bilindiği gibi günümüzde kullanılan
neredeyse tüm alet ve ci
hazlar elektrik enerjisi ile çalışmaktadır.
Aydınlatmada, ısıtmada, soğutmada, ulaşımda, sanayid
e,
sağlıkta kısacası aklınıza gelebilecek her alanda elektrikten
yararlanmaktayız. Düşünün, böyle bir teknoloji olmasaydı
halimiz ne olurdu. Evlerimizde birkaç
dakikalığına elektrik
kesintisi olduğu zaman bile ne hale geldiğimiz gün gibi ortadadır.
Teknoloji, insanların bilgi birikimi sayesinde ilerlemektedir.
Tıpkı bir merdivenin basamakları gibidir. Her basamakta biraz
daha yükselirsiniz. İşte, insanlar, bu dünyada var olduklarından
bu yana basamakları tırmanmış ve bugünlere gelmiştir. Ancak bir
basamaktan diğer basamağa geçişler bazen çok hızlı bazen de
çok yavaş olmuştur. Düşünün ki Osmanlı Devleti gibi büyük
bir imparatorlukta bile teknoloji nimetinden f
aydalanılmak
istenmediği oldu. Örneği döneminin en büyük icatlarından biri
olan matbaa
Osmanlı Devleti'nde 300 yıl kadar sonra
kullanılmaya başlanmış. Neden mi? Çünkü o dönemlerde elle
kitap yazıp geçimini sağlayan insanlar varmış da onların ekmek
parasıyla oynamak olmazmış (!) Yahut gavur icadıymış (!)
Kardeşim o zaman sen bul da Müslüman icadı olsun.
Allah kitabına bile “ikra” yani “oku” emriyle başlamış. Neden
okunur? Öğrenmek için, teknolojiyi, bilimi geliştirmek için
elbette. Oysa bizimkiler yanlış anlamış meseleyi. “Oku” deyince
“Kuran'ın Arapçasını oku” diye anlamışlar ve anlamadıkları
halde onu Arapçasıyla okuyup durmuşlar, sonra da geri
kalmışlar. Ne yazık ki günümüz Müslüman dünyası aynı mantık
üzerine ilerliyor. Dünyanın önde gelen devletlerinin
Müslüman
olmadığı gerçeği yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor.
Teknol
oji kimden veya nereden gelirse gelsin faydalıdır ve
kullanılmalıdır. İnsan hayatını kolaylaştıran her türlü buluşun
mucidinin de cennetlik olduğunu düşünüyorum. En doğrusunu
Allah bilir tab
ii ki; ancak ben onları hayır ve dualarla anıyorum.
Bu kadar dua a
lan biri de sanırım cennete daha yakın olacaktır.
Özetlemek gerekirse teknolojinin biz insanlar için çok büyük
bir nimet olduğunu söyleyebiliriz. Bugün böyle rahat bir yaşam
sürebiliyorsak,
uzaktaki
yakınlarımıza
istediğimiz
an
ulaşabiliyorsak, yayan gidilmesi 6 ay süren bir şehre uçakla 2
saatte gidebiliyorsak bu teknolojinin sayesindedir.
SOSYAL AĞ
Sosyal ağ kavramını ilk kez 1954 yılında Barnes, kişinin
çevredeki diğer insanlarla olan ilişkilerini tanımlamak amacıy
la
kullanmıştır. İnternet ortamında, kullanıcıların kendilerini
tanımlayarak her kültürden farklı kullanıcı ile
iletişime geçtiği,
bunun yanında normal sosyal yaşamda kullanılan jest ve mimik
hareketlerini simgeleyen sembollerle duygu ve düşüncelerini
sana
l olarak ifade ettiği, bu şekilde sosyal iletişim kurduğu
ortamlar “sosyal ağ” olarak tanımlanmaktadır. Bugün s
osyal
ağlar dediğimizde en büyük örnek olarak karşımıza Facebook,
Instagram, Twitter ve LinkedIN gibi web siteleri çıkmaktadır.
Sosyal ağlar, bireyleri internet üzerinde toplum yaşamı içinde
kendilerini tanımlayarak yine insanlara internet iletişim
metodla
rı ile iletişime geçmek için ve aynı zamanda normal
sosyal yaşamda yapılan çeşitli jestleri simgeleyen sembolik
hareketleri göstererek insanların
yarattığı sanal ortamdaki sosyal
iletişim kurmaya yarayan ağlara verilen genel isim olup, sosyal
ağ giderek yayılmakta ve kullanımı bireyler, toplumlar için
gerekli hale gelmektedir. Medyaya ve çeşitli iletişim
kaynaklarına bakıldığında sosyal ağlar kullanılarak bazı
isyanların, iç savaşların, devrimlerin vb. olayların ilk adımlarının
gerçekleştirildiği görülmekte
dir.
Sosyal ağ sitelerinin büyük bir kısmı belirli bir amaç üzerine
kurulmuştur. Örneğin Facebook’un asıl amacı sizin gerçek
hayatta tanımış
o
lduğunuz kişilerle etkileşime geçmenizi
sağlamaktır. LinkedIN’in amacıysa profesyonel iş ağı olarak size
iş dünyası ve proje bazlı bir sosyal ağ deneyimi sunmaktadır.
Günümüzde bazı popüler sosyal ağ siteleri şunlardır: Facebook
–
Tanıdığınız kişilerle i
le
tişime geçebileceğiniz sosyal ağ sitesidir.
Pinterest
–
Görüntü paylaşımı özellikli, her türlü görselin
paylaşıldığı ve pano sistemiyle çalışan bir sosyal ağ
platformudur. Instagram
–
Fotoğraf bazlı paylaşımda
bulunabilmeniz için meydana getirilmiş sosya
l
ağ sitesidir.
Tumblr
–
Hem kişisel blog hem de blogcuların içerisinde yer
aldığı yaratıcı bir sosyal ağ projesidir. Twitter –
Etkileşimlere
girebileceğiniz ve tüm ünlülerle etkileşimde bulunabileceğiniz
sosyal ağ sitesidir. YouTube –
Sosyal video paylaşı
m
ve etkileşim
platformudur.
TELEVİZYONUN FAYDALARI VE ZARARLARI
Teknolojinin genel amacı, insanların gündelik yaşamlarını
kolaylaştırmak, insan güç ve becerisiyle yapılamayacak şeyleri
makine ve cihazlar sayesinde yapmak veya insanları
n vakitlerini
daha güzel, daha eğlenceli bir şekilde geçirmesini sağlamaktır.
Televizyonun da amacı, insanlara haber vermek, onları
bilgilendirmek veya eğlendirmektir. Televizyonun haber verme
ve bilgilendirme işlevlerine baktığımızda televizyonun faydalı
olduğunu söyleyebiliriz. Elbette insanı eğ
lendirmesi, güzel
vakitler geçirmesini sağlaması da faydalıdır; ancak işin bu boyutu
aşırıya kaçtığında ne yazık ki televizyon, yarardan çok zarar
getirmektedir.
Ülkemizde bir evde televizyonun olmama
sı neredeyse
garipsenecek bir durum haline gelmiştir. Tel
evizyon öyle bir
duruma gelmiştir ki adeta insanların en büyük eğlence ve vakit
geçirme aracı haline gelmiştir. Birçok gelişmiş ülkede televizyon
için ‘’aptal kutusu’’ tabiri kullanılırken, bizim tel
evizyonsuz
geçen bir günümüz bile neredeyse olmamaktadır.
Öyle ki birçok evde televizyon gün boyu açıktır. Evde iletişim
namına pek bir şey yoktur. Herkes televizyondaki diziye, filme
veya programa odaklanmış, kimse kimse ile konuşmuyordur. Bu
tür ailelerde çocuklar okuldan ev geldiklerinde hemen
televizyon başı
na geçmekte, bu yüzden okulunu, derslerini
aksatmaktadır. Ülkemizdeki en büyük bağımlılıklardan biri
televizyon bağımlılığıdır. Televizyonun çocuklar üzerindeki
olumsuz etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Anne ve babaların
televizyonun çocuklar için zara
rlarını bilmeli ve ona göre
hareket etmelidir. Her şeyden önce televizyon izlemeye bir
sınırlama getirilmeli ve belli başlı programlar veya filmler
izlettirilmelidir.
Bilindiği gibi her film veya her programın hitap ettiği yaş grubu
farklıdır. Bu nedenle her film veya program her çocuğa
izlettirilmemelidir. Çocuklardaki televizyon bağımlılığını
gidermek için yetişkinlerde televizyon kullanımında aşırıya
kaçmamalıdır. Aksi takdirde t
elevizyon, özellikle de çocuklara,
fayda yerine zarar getirecektir.
İNTERNETİN YARARLARI VE ZARARLARI
İnternet, Türkçe karşılığı ile genel ağ, bilgisayar ağlarının
birbirine bağlanması ile ortaya çıkan, bir sınırı veya yöneten
i
olmayan ul
uslararası bir iletişim ağıdır. Bu ağ sayesinde dünyada
bulunan tüm bilgisayarlarla iletişime geçilebilir, tüm bilgilere en
hızlı şekilde ulaşılabilir, dünyanın başka bir köşesindeki insanlarla
anında iletişime geçilebilir. İnternet, deyim yeri
ndeyse dünya
nın
gidişatını değiştiren en büyük ve en önemli icatlardan biridir.
Geçmişte hayali bile kurulamayan bu sistemin günümüzde tüm
işlevselliği ile var olması muhteşem bir şeydir. İnsanların hayatını
tümüyle kolaylaştıran internetin sayılamayacak kadar faydası
;
ancak doğru kullanılmadığında ise bir o kadar da zararı olabilir.
İnternetin en büyük faydası bilgiye kolay ve hızlı bir şekilde
ulaşmamızı sağlamasıdır. Evet, eskiden bilgiye ulaşmak çok
zordu. Merak ettiğiniz, öğrenmek istediğiniz bir bilgi içi
n
öncelikle o konuyu içeren bir kitap bulmanız, o kitabı satın
almanız ve koca kitabı belki de günlerce okuyarak aradığınız
bilgiyi bulmanız gerekiyordu. Oysa internette, belki de dünyada
bulunan neredeyse tüm kitaplarda, ansiklopedilerde yer alan
bilgiler b
ulunuyor ve onlara ulaşmak sadece bir tık kadar
uzağımızda. Aradığınız bilgiye ulaşmak için Google gibi bir
arama motoruna birkaç kelime yazmanız yetiyor. Saniyesinde, o
konuyu içeren milyonlarca bilgi önünüze seriliyor. Böylece hem
zamandan hem de paradan
kazanmış oluyoruz.
İnternetin en büyük faydalarından biri de istediğimiz her
insanla anında iletişim kurabilmektir. Bu kişinin nerede, ne kadar
uzakta olduğu hiç önemli değil. Üstelik o kişi ile yazılı olarak
iletişim kurmanın ötesinde, sesli veya g
örüntülü
olarak görüşmek
de mümkün. Doğayı korumak adına da internetin önemli
yararları var. Biliyorsunuz, internetin olmadığı dönemlerde
kişilerden kişilere, kurumlardan kuramlara yapılan iletiler,
gönderilen belgeler vs. kağıtlar yoluyla yapılıyordu. İnt
ernet
sa
yesinde artık tüm bu ileti ve belgeleri bir e
-posta ile
gönderebiliyor ve arşivimizi sanal bir alemde saklayabiliyoruz.
Üstelik tüm bu belgere ulaşmak da çok kolay. Küçük bir
aramayla istediğiniz belge önünüze çıkabiliyor. Bu da kağıt
bakımından bü
yük bir tasarruf demek.
Gördüğünüz gibi internetin yararları bitmiyor. En büyük
faydalarından biri de şüphesiz ki insanların işlerini
kolaylaştırmasıdır. Eskiden resmi bir işlemi halletmeniz için ilgili
kurumda saatlerinizi hatta belki de günlerinizi
harcamanız
gereki
yordu. Şimdi bir form veya e
-
posta ile her işinizi anında
yapabiliyor, yine zamandan tasarruf etmiş oluyorsunuz. Ayrıca
film izlemek, müzik dinlemek, oyun oynamak, sohbet etmek gibi
tüm eğlence ihtiyaçlarımızı da genel ağ sayesinde
giderebiliyoruz.
Yukarıda saydıklarımızın tümü internetin yararları ile ilgili.
Ancak elbette ki internetin zararları da yok değil. Eğer internet
kullanımı hakkında bilgi sahibi değilsek, medya okuryazarlığımız
yoksa, ona bağımlıysak veya kötü amaçlarımız
varsa internetin
zararları o
zaman gün yüzüne çıkabiliyor. Peki, internet neden
zararlı olabilir? Düşünün ki derslerine çalışması, akademik
bilgisini yükseltmesi gereken bir öğrenci var ve bu öğrenci tam
bir internet bağımlısı. Tüm zamanını internette o si
teden siteye
geçerek, bilgis
ayar oyunları oynayarak, saçmasapan videolar
izleyerek geçiriyor. Tam bir internet bağımlısı haline gelmiş. Bu
durumda ne olur? Elbette ki bağımlı olan çocuk okuluna,
derslerine yoğunlaşamaz ve başarısız bir öğrenci olur. İntern
ette
geçirdiği zaman heba olmuş olur. Belki zamanla psikolojisi veya
beden sağlığı bile bozulur.
İnterneti zararlı hale getiren etmenlerden biri de
eğitimsizliktir. Medyayı doğru okuyamamaktır. İnsanlar,
medyayı doğru okuyamayan, okuduğu, sözde gördüğü veya
duyduğu bilgileri mantık süzge
cinden geçirmeyip direkt inanan
insanları istediği gibi yönlendirebilmektedir. Böyle insanların
insani veya dini duyguları çok kolay bir şekilde
sömürülebilmektedir. Örneğin falan ülkenin filan Müslüman
ülkesine saldırdığını ve katliam yaptığını anlatan ya
landan bir
haber girin ve bu habere bir filmde cesetlerin olduğu bir
sahnenin fotoğrafını ekleyin, göreceksiniz ki binlerce, belki de
milyonlarca insan bu bilginin doğruluğunu hiç araştırmadan
inanacak, gaza gelecek, f
alan ülkeye lanetler yağdıracak hatta
belki de sokaklara dökülüp falan ülkenin mensuplarına ait
dükkanları, mağazaları taşlayacaktır. Bu nedenler kötülerin
elinde internet, çok büyük bir silah haline gelebilmektedir.
İnternetin zararlarından biri de bağımlılarına çeşitli sağlık
sorunları getirmesidir. Örneğin ‘’forward head’’ denilen kafanın
önde durması sendromu, kamburluk, omuzların öne çökmesi
gibi postür bozukluklarının bir numaralı sebebi bilgisayarlar,
tabletler, akıllı telefonlar; dolayısıyla internet bağımlılığıdır.
Zamanlarının büyük bir bölümünü internet başında hareketsiz
geçiren insanlarda bu tür problemler sık yaşanmaktadır. Ayrıca
internet bağımlılığının gözler başta olmak üzere daha birçok
organ üzerinde zararlı etkilerinin olduğu bilinm
ektedir.
Özetle şunları söylemek mümkündür: İnternet, doğru
kullanıldığında çok faydalıdır; ancak internet kullanımı yanlış
olduğunda tamamen zararlı hale gelebilmektedir. Yani bu,
tamamen insanın kullanım amaç ve şekliyle ilgilidir. Bizler, onu
en f
aydalı şekilde kullanmalı, onun bir amaç değil, bizi daha iyi
bir yere götüren bir araç olarak görmeli ve bu doğrultuda
hareket etmeliyiz. O zaman, internetin tüm güzel nimetlerinden
en güzel şekilde yararlanmış oluruz.
BİLGİSAYARIN YARARLARI
VE ZARARLARI
E
lektriğin icadı ile teknolojik gelişmeler hız kazanmış,
bilgisayarın icadı ile de adeta zirvelere ulaşmıştır. İlk bilgisayar
fikri ortaya atıldığında, bilgisayarın çalışma prensibine insanlar
akıl bile erdirememişti. Böyle büyük bir tek
nolojinin hayal ve
s
açmalıktan ibaret olduğunu düşünüyorlardı.
Ancak hayali bile
kurulamayan şey, nihayetinde icat edildi. Onun sayesinde de
teknoloji son
safhasına ulaştı.
Bilgisayarların temel görevi insan hayatını kolaylaştırmasıdır.
Bunu her
konuda düşünebiliriz. Örneğin karmaşık matematiksel
bir işlemi insanlar uzun süre uğraşarak çözebilirken, bir bilgisayar
anında çözüme ulaşabilmektedir. Yine bilginin dağıtılması
eskiden kitaplar sayesindeydi. Bilgiye ulaşmak için ilgi
duyduğunuz kitaba sahip olmalı ve aradığınız bilgiye ulaşmak
için de belki de kitabın tamamını okumak zorundaydınız. Oysa
günümüzde istediğiniz bilgi ne ise Google gibi arama
motorlarına anında soruyorsunuz ve yine anında cevap
alıyorsunuz. Üstelik o bilgiyi öğrenmek için işi
nize yaramayacak
bilgilerle beyninizi meşgul etmek zorunda da kalmıyorsunuz.
Artık her evde bilgisayar büyük bir ihtiyaç haline gelmiş.
Eskiden her evde televizyon olurdu, televizyonu olmayan bir ev,
bir şeyleri eksik hissederdi. Günümüzde ise bilgisayarlar aynı
konuma sahip. Artık herkesin evinde bir bilgisayar var. Yoksa
bile olmak zorunda; zira artık her türlü iş ve işlem bilgisayarlar
üzerinden yapılıyor. Bilgisayarları amacına uygun bir şekilde
kullandığımızda gerçekten de büyük faydaları olduğunu
söyleyebiliriz.
Bununla beraber, bilgisayarlar tamamen masum şeyler de
değil. Özellikle bir İnternet ağına bağlı bilgisayarlarda her türlü
bilgiye ulaşmak mümkün. Ancak ne yazık ki bu sanal alem de
bilgi çöplüğüne dönmüş. Yalan yanlış haberlerle insanlar yanlış
yönlendirilebiliyor. Özellikle medya okuryazarlığı eğitimi
olmayan insanların aklını çelmek, onları yanlış yönlendirmek
çok basit. İnsanların çoğu okuduğu her habere inanıyor ve
hayatını ona göre şekillendirebiliyor.
O zaman şunu söyleyebiliriz. Şayet biz bilgisayarları nasıl
kullanacağımızı bilir ve onları doğru kullanırsak bilgisayarlar çok
yararlıdır. Ancak amacının dışında kullanır ve ona bağımlı hale
gelirsek, o
nu yanlış kullanırsak da bize büyük zararlar verebilir.
*
Bilgisayarların yararları: 1. Bilgiye ulaşım hızlandı. 2. Bilgi
paylaşımı
hızlandı.
3.
Bilgi
paylaşımı
kolaylaştı.
4. Küreselleşmeye katkıta bulundu. 5. Bilgisayar okuryazarlığı
diye bir kavramın ortaya çıkmasını sağladı
. 6. Film, video, oyun
gibi içeriklere anında ulaşım imkanı sundu. 7. İnsanlar aradıkları
bilgi i
çin saatlerce ansiklopedileri karıştırması engellendi.
8. İnsalar arası iletişim hızlandı. 9. İnsanların oturdukları yerden
sosyalleşmesi
sağlandı. 10. İnsanların farklı kaynaklara
ulaşmalarına imkan verdi. 11. Farklı ülkelerdeki farklı insanlarla
t
anışmayı kolaylaştırdı. 12. Yeni arkadaşlar bulabilmeye imkan
tanıdı. 13. İşletmelerin yeni müşteriler bulabilmesine imkan
tanıdı. 14. Küresel rekabet ortamını kızıştırdı. 15. İşletmelerin
daha az maliyetle daha fazla kar elde etmelerine olanak sağladı.
16
. Tanınmayı yani ünlü olmayı kolaylaştırdı. 17. Yeni iş
sahalarının açılmasına imkan tanıdı.
Bilgisayarların zararları: 1. Bağımlılık yapar.
2. Kötü
insanlarlada tanışmaya olanak sağlar. 3. Müstescen içeriklerde
bulunur. 4. Dijital verilen çalınmasına yol açabilir.
5. Uzun süre
bilgisayar başında oturanlarda omurgalarında eğrilik, bileğinde
karpal tünel sendromu gibi hastalıklar oluşmasına se
bebiyet
verir. 6. Bireylerin asosyol olmasını sağlar. 7. Vakit kaybına yol
açar. 8. Kullananlar dijital dolandırıcılık ve sahtecilikle karşı
karşıya kalabilir. 9. Aile içinde anlaşmazlık gibi sorunlara yol
açabilir. 10. İnsanlar arasındaki sosyal bağların kopmasını sağlar.
11. Akrabalık ilişkilerinin azalmasına sebebiyet verir. 12. Göz
hastalıklarına davetiye çıkarır. Bilgisayarların zararlarının
önlenmesi.
BİLGİSAYAR VE KİTAP. OKUMANIN E
-
HÂLİ
Eğlence sektöründen siyasete, yemek tarifinden tarih
bilgisine
kadar her konuda tasarlan
an internet siteleri, kısa zamanda
günlük yaşamın vazgeçilmezi hâline geldi.
Artık mevcut kitapların versiyonları çeşitli sitelere yükleniyor.
Bir de e-
kitap adı verilen, yalnızca sanal ortamda okurla buluşan
kitapla
r var. Söz gelimi Stephen King’in 2000’de yayı
mlanan
“Mermi Gibi” adlı kısa romanı, yalnızca e
-kitap olarak sunuldu
ve 500 bin adet sattı.
E-
kitabı ya da diğer adıyla sanal kitabı, sitenin işleyişine göre
ücretli ya da ücretsiz okuyabiliyorsunuz.
E-kitaplar bilgisayar ekra
nında okundukları gibi, bu amaçla
tasarlanan cihazlara da yüklenebiliyor. Bir kitap ebadında
üretilen bu cihazlara bilgisayardan yüklenen dosyalar, cihazın
ekrarından okunuyor.
Ancak şöyle bir endişe de var: E
-kitap bir gün b
asılı kitabın
hatta okumanın sonunu
mu getirecek? Okumanın değil ama
basılı kitabın olabilir. Sonuç olarak insanoğlu önceleri tabletleri,
sonra papirüsü kullanıyordu. Yıllar sonra da kâğıt kullanıldı.
Gelecekte kitabın yerini belki e
-kitap alacak ama okuma
kavramı
yok olmayacak. Kısacası bu
kesinlikle yersiz bir endişe.
E-
kitap okumanın iyi yönleri:
–
Bugüne kadar herkes bütçesini zorlayan kitap fiyatlarından
yakınıyordu. Basım, dağıtım gibi ek masrafları olmadığı için
maliyeti yok denecek kadar az olan e-kitaplar, bu sorunu
çözecek.
–
Binlerc
e sayfayı ince bir kitap boyutuna indirilebiliyor. Ağır
çantalar, seyahate çıkarken yanınıza almak isteyip de valize nasıl
sığdıracağınızı bilemediğiniz ciltler, raflardan taşan, yeni kitaplık
yapıldıkça artan kitapl
ar e-
kitapla beraber tarihe karışıyor.
–
Uzun vadede e-
kitap çevre korumasına katkı sağlıyor. Basılan
kitap sayısı azaldıkça kâğıt tüketimi azalacak, dolayısıyla
ağaçların kesilmesi de tabii. Çevre dostu okumalar, sanal kitaplar
sayesinde kapıda görünüyor.
–
Elektronik ortamın sağladığı olanaklar sayesinde, konular, yazı
yanında, ses, müzik ve görüntü ile desteklenebiliyor.
–
Kitap içinde bir bölümü ararken dakikalarca sayfaları
karıştırıyorduk ama artık tek bir sözcüğü bile birkaç saniye içinde
bulabiliriz.
E-
kitabın kötü yönleri:
–
Eğer bilgisayar ya da benzeri cihazları kullanmıyorsanız
o
kitaptan mahrum kalıyorsunuz.
–
Bu kitapların satışı ve satın alma işlemleri sanal mağazalar
üzerinden yapılıyor. Bu da ödeme sırasında ortaya çıkabilecek
bazı güvenlik sorunları anlamına geliyor.
–
Bir başka güvenlik sorunu da indirdiğiniz dosyanın
bilgisayarınıza virüs bulaştırması. Bir kitap okumaya niyetlenip
bütün dosyalarınızı kaybedebilirsiniz.
–
Ekran başında e
-
kitabınızla geçirdiğiniz süre uzadıkça bu tip
sorunlara daha çok maruz kalabilirsiniz.
BİLGİ
Gözlem, deneyim ve tecrübelerin neticesinde elde edilen her
türlü
ilke veya olguya bilgi diyoruz. İnsan hayatının bu denli
gelişmesi; teknolojinin, tıbbın, astronominin ve aklımıza
gelebilecek her bilimin bunca yol katetmesi bilgi sayesindedir.
Bir insanın ana gayesi her gün yeni bilgilere ulaşarak kendisini
geliştirmek;
böylece bugününü dününden daha ileriye
götürmektir. Bilgi insanların daha rahat ve daha kolay
bir yaşam
sürmesini sağlar. Bugün günlük işlerimizi onlar sayesinde kolayca
yaptığımız bütün teknolojik alet veya cihazlar bilginin ürünüdür.
Bilgi sürekli artara
k, çoğalarak devam eder. Her toplum,
kendisinden önceki bilgilere yenilerini ekleye
rek ilerler. Şayet bir
günümüze, bir önceki günden daha bilgili olarak başlamıyorsak
yerimizde sayıyoruz , hatta geriye gidiyoruz demektir. Henüz
küçük yaşlarda okul hayatına başlarız. Okulun temel amacı
çocuklara çeşitli bilgi ve becerileri kazandırmaktır
.
Kazandırılan tüm bu bilgi ve beceriler çocuklara ışık olmakta,
onlara güzel bir geleceğin yolunu aydınlatmaktadır. Çocuklar
bilgi sayesinde gelişerek geleceğin doktorları,
mühendisleri,
öğretmenleri, hemşireleri, teknisyenleri olur ve hem kendi
lerine
hem ailelerine hem de içinde yaşadıkları topluma faydalı bireyler
haline gelirler.
Bilgi, insanları bir noktadan daha iyi bir noktaya taşıyan,
hayatlarını kolaylaştıran, meraklarını gideren her türlü olgular
bütünüdür. Bilgiye ulaşmak için
ya gözlem ya da deneyler
yapılır. Bu gözlem ve deneylerin sonuçları üzerinde
düşünüldükten sonra bilgi elde edilir. Örneğin, yer çekimi
kanunu bir bilgidir.
Newton bu bilgiyi yaşantılarından ve
gözlemlerinden yola
çıkarak ortaya atmış ve çeşitli
deneylerinden sonra bu bilgiye
ulaşmıştır. Yahut sütün kaynatıldıktan sonra bir miktar soğutulup
içine yoğurt mayası atıldığında sütün yoğurda dönüşmesi bir
bilgidir ve bu bilgiye belki çok sayıda deneme
-
yanılma yoluyla
ulaşılmış belki de bir tesadüfün eseri olmuştur.
İyiye ve doğruya ulaşmanın yolu bilgiden geçer. Herhangi bir
konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkça gerçeğe
ulaşmamız mümkün değildir. Bu nedenle gelişmek isteyen insan
sürekli araştırmalı, yeni şeyler öğrenmeli, bilgiye her a
n aç
olmalıdır. Bilgi ortaya çıkarmak zordur; anca ortaya çıkarılan
bilgiye ulaşmak kolaydır. Örneğin zaten var olan bilgilerin
kitaplardan veya başka bir kaynaktan öğrenilmesi bilgiye
ulaşmaktır.
Bilgi, insanca bir y
aşam sürmenin, refah içinde yaşamanın ve
modern çağa ayak uydurmanın en büyük şartıdır. Her zaman
bilgiye aç olun ve ona sahip olmak için çabalayın. Bilgi size
sağlık, mutluluk ve huzuru getirecektir.
“ALO”NUN HİKAYESİ
Telefonu, Aleksender Graham Bell icat etti ve ilk telefon
hattını sevgilisinin evine çekti. Sevgilisinin adı Allessandra Lolita
Oswaldo’ydu. Graham Bell’i günlerce sadece sevgilisi aradı.
Telefon çalınca uzun süre “Allessandra Lolita Oswaldo” dedi.
Graham Bell, bir süre sonra sevgilisinin ad
ını kısalttı ve “Ale
Lol Os” demeye başladı. Çalışmaları ilerledi ve zamanla
sevgilisinin adını daha da kısalttı: ALO.
Bell, ondan sonra telefona “ALO” diyerek karşılık verdi.
Bell, şehirde birçok yere telefon hattı çekti. İnsanlar telefon
çalınca Be
ll gi
bi “ALO” demeye başladı.
Günümüzde dünyanın her yerinden “ALO” sesi yükseliyor,
ama çoğu kimse “ALO”nun anlamını belki de hiç bilmiyor veya
merak etmiyor.
İLETİŞİM ARAÇLARI
İnsanlar, haberleşmek için tarih boyunca çeşitli iletişim
araçlarını kullanmışlardır. Teknoloji
yokken insanlar dumanla,
sesle ve güvercinleri kullanarak birbirleriyle iletişim kurmuşlardır.
Teknolojinin gelişmesiyle de elektronik aletler ve basın
-
yayın
araçlarını iletişimini kullanmaya başlamışlardır.
Günümüzde pek çok iletişim aracı bulunmaktadır. Bu iletişima
araçları bizi sevdiklerimize ulaştırırken hayatımızı da
kolaylaştırmaktadır. Eskiden günlerce mektup beklerken şimdi
bir telefon veya e-
posta ile kısa zamanda en uzaktaki
yakınlarımıza bile ulaşabiliyoruz.
Bilgisayar ve internet günümüzde en yaygın iletişim
araçlarıdandır. E
-
postalar, forumlar ve sosyal medya dünyayı
küçük bir köy haline getirmiştir. İnternet sayesinde dünyanın
diğer ucundaki yakınlarımızla yazılı, görüntülü veya sesli
ha
berleşebiliyoruz. İnternet, bilgiyi kaybetmeyi ve bilgiye
kolayca ul
aşabilmeyi sağlamaktadır. Kullanıcı sayısının diğer
iletişim araçlarına göre daha fazla olmasının sebebi ise daha hızlı
ve ucuz olmasıdır.
Telefon, cep telefonu, faks da önemli iletişim araçlarıdandır.
Çağımızda özellikle cep telefonu yaygın olarak kullanılmaktadır.
Çünkü insanların işte çalışırken, dışarıda dolaşırken birbirlerine
cep telefonları ile ulaşmaları daha kolaydır. Son teknoloji
sayesinde akıllı telefonlarla fotoğraf çekmek
, internete girmek,
dosya göndermek mümkün.
Bazı iletişim araçları da yazı ve semboller aracılığıyla insanlar
ve toplumlar arasında iletişimi sağlar. Kitaplar, gazeteler,
dergiler, afişler, iş ilanları, mektuplar ve notlar bu tür iletişim
araçlarındandır. Kitaplar ve dergilerden uzun süreli, gazete ve
dergilerden ise günlük, haftalık veya aylık olarak yararlanabiliriz.
Televizyon, radyo gibi araçlar kitleler arasında iletişim sağlar.
Radyo sadece sesi olan bir iletişim aracıyken televizyon hem sesi
hem de görüntüsü olan bir iletişim aracıdır. Radyo ve televizyon
haber alma, eğitim ve eğlenceye yönelik araçlardır. Bir
televizyon haberi anında milyonlarca insanı bilgilendirebiliriz.
Radyo dinlerken birçok yeni bilgi öğrenebiliriz.
Kısacası kitle iletişim araçlarının haber verme, eğitme,
eğlendirme, kültürün toplumdan topluma ve nesilden nesile
geçişini
sağlama gibi pek çok yararı vardır. Kitle iletişim
araçlarının çoğalmasının başında ise teknoloji gelmektedir. Bu
yüzden zamana ayak uydurmak için
teknolojik gelişmeleri
yakından takip etmek gerekir.
İLETİŞİM
İletişim iki birim arasındaki bilgi, duygu, düşünce alışverişidir.
İletişim karşılıklı etkileşim sürecidir.
Kişilerarası iletişim, bir kişinin bir başkasını ya da başkalarını
niyetli ya da niyetsiz olarak etkilemeyi amaçlayarak mesajlarını
iletmesi ve onların mesajlarını almasıdır.
Kişilerarası iletişim; yaşamı zenginleştiren ya da fakirleştiren
olay.
İletişim sürüp giderken kimi zaman; iletişim kazaları ola
bilir,
iletişim kanalları tıkanabilir veya iletişimi etkileyen başka
etkenler araya girebilir.
Yetişkin olarak sağlıklı iletişim kurabilmek için bunun farkına
varmak, diyaloglarımızda çocukların ve ergenlerin kendilerine
güvenlerini sağ
layacak mesajlar vermek gerekir.
Etkili iletişimin temelinde bireyin kendisini tanıması, kendi
değerlerinin ve tutumlarının farkında olması ve kendine güven
yatar. İyi bir iletişimci, ipuçlarını anında görür (jestler, mimikler,
beden duruşu) ve onları gerçekçi o
larak d
eğerlendirir. Etkili
iletişim için dinleme, tepki verme, olumlu yaklaşım ve ben dili
kavramları önem taşımaktadır.
Vermek istediğimiz mesajları iki şekilde verebiliriz:
1. Açık iletişim: Kişinin karşısındakine iletmek istediği mesajı
doğrudan, anlaşılır
, net ifadele
rle iletmesi. İletilmek istenen
mesajın farklı anlamlara çekilemeyecek kadar net olması.
2. Kapalı iletişim: Kişinin iletmek istediği mesajı dolaylı olarak
iletmek, asıl mesajı imajlarla ya da kelime oyunlarıyla izlemesi.
“Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa.”
(Atasözü)
*
İletişim, insanların duygu ve düşüncelerini birbirine
aktarmasıdır. En temel iletişim unsuru dildir. İnsanlar, dil
sayesinde her tü
rlü duygu ve düşünceyi birbirine
aktarabilir;ancak dil dışında da bazı iletişim yöntemleri vardır.
İnsanlar, var olduklarından beri birbiriyle sürekli iletişim
halinde olmuştur. Teknolojinin gelişmediği dönemlerde yan
yana bulunan insanların iletişim kurması mümkünken, uzaktaki
insanlarla iletişim kurmak biraz zordu. İ
lk insanlar dumanla veya
evcilleştirdikleri bazı kuş türleri ile uzaktaki kişilerle de iletişim
kurmaya çalışıyordu. Elbette böyle bir iletişim etkili değildi.
Ancak teknolojinin ilerlemesiyle
hayatımıza kitle iletişim araçları
girdi; böylece artık dünyanın öbür ucundaki başka insanlarla bile
anında iletişim kurabiliyoruz.
Günümüzün en önemli iletişim araçları telefon, bilgisayar,
televizyon gibi cihazlar oluşturuyor. Bu araçlar sayesinde bütün
insa
nlarla sesli, yazılı veya görsel iletişim kurabili
yoruz.
*
İletişim
deyince akla gelen ilk sözlerden biri “İnsanlar konuşa
konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır.” sözüdür. Evet,
insanlar konuşa konuşa anlaşır. Her şey konuşularak
halledilebilir. Konuşarak halletmek yerine kavga etmeye,
savaşmaya hi
ç gerek yoktur.
İnsanları hayvanlardan ayıran
en önemli özellikler onların düşünebilmesi ve konuşabilmesidir.
Elbette hayvanlar da kendi aralarında iletişim kurmak için bazı
özelliklere sahiptir; ancak onların iletişimi sınırlıdır ve iç
güdüseldir. Hayvanlar, zamanla dil
lerini geliştirme imkanına
sahip olamazken, insanlar dillerini değiştirip geliştirebilirler. En
önemli iletişim yöntemi dili kullanmaktır. Dili sözlü veya yazılı
olarak kullanırız. İster konuşur istersek de duygu ve
düşüncelerimizi yazı
yoluyla aktarabilir
iz. Ancak iletişimi hangi
yolla kurduğumuzdan çok, ne kadar etkili ve sağlıklı bir iletişim
kurduğumuz önemlidir. Bu nedenle iletişim kurarken bazı
şeylere dikkat etmemiz gerekir. Büyüklerimizle, küçüklerimizle
nasıl konuşulması gerektiğini iyi bilmeliyiz.
Yine karşımızdaki
insanın özelliklerine göre iletişimimiz farklı olabilir. Örneğin bir
çocuğa tehditle bir şeyler yaptırmanız mümkün olabilir belki;
ancak bir yetişkine bu fayda etmeyebilir. İnsanlarla her zaman
güzel konuşmalı, nazik olmalıyız.
Eğer etkili bir iletişim kurarsak insanları ikna etmek daha kolay
olur. Tatlı dil kullanmanın insanlar üzerindeki etkisi büyüktür.
Güzel konuşmayı, etkili iletişim kurmayı bilen bir insan kavgaya,
kargaşaya ihtiyaç duymaz.
BEDEN DİLİ
Bed
en dili, jest ve mimik, fiziksel duruş, yüz ifadeleri ve göz
hareketleriyle, zihinsel ve fiziksel faaliyetlerle desteklenen alıcıya
ilettiğimiz mesaj, sözel olmayan iletişim biçimidir. Duygu ve
düşüncelerimizi, ruh halimizi yansıtan iletişimdeki en önemli
faktörlerden biridir.
Sözsüz iletişim sözlü iletişime oranla daha etkilidir. Kişinin
imajını ortaya koymasını, özgüvenini karşısındaki bireye ya da
topluma hissettirmesini sağlar. Yapılan konuşma beden diliyle
destekl
endiğinde anlatılmak istenen hedefi çok daha
rahat bulur,
karşınızdaki kişiyi etkilemek kolaylaşır. Aynı zamanda empati
duygunuz gelişir. Ayrıca beden dili bütünlüğü kişiye hem iş hem
de sosyal hayat açısından birçok başarı ve prestij getirir.
Beden dil
i hareketleri ve anlamları
1-
duruş
Bıkkın bir duruş, kambur ve gevşek oturuş ciddiyetsizliğinizi,
sıkıldığınızı ve bulunduğunuz yerde olmak istemeyişinizi ifade
eder. Bu gibi durumda karşınızdaki kişinin sizi ciddiye alması
beklenemez. Omuzlarınız arkada ve dik bir şekilde oturmanız
hem ciddiye alınmanızı sağlar hem de gücünü
zü ve etkinizi
gösterir.
Konuşmanızı el ve kol hareketleriyle destekleyebilirsiniz. Bu
hareketler sizin açık olduğunuzu belirtebilir, karşınızdakilerden
güven duygusu kazanmanızı
sağlayabilir. Fakat abartılı
hareketler fazla rahat olduğunuzu gösterebilir. Bu yüzd
en
dikkatli davranmak gerekir.
2-
biriyle konuşurken başka yerlere bakmak
Biriyle konuşurken odak noktanızın farklı yerlerde olması ya da
gözünüzün sürekli başka yerlere kayması beden diliyle yapılan
büyük bir saygısızlıktır. Konuşmadan sıkıldığınızı, orada durmak
istemediğinizi ya da konuşmayı önemsemediğinizi gösterir.
3- kendinizi di
ğ
erlerinden ba
ş
ka yöne çevirmek
Konuşmaya yönelmemek, başka yöne dönmek konuşan insanla
y
a da konuyla ilginizin olmadığını, onu dinlemediğinizi,
dikkatinizi vermediğinizi gösterir.
4- çapraz kollar ve bacaklar
Kollarınızı ve bacaklarınızı çaprazlamanız görüşlere olan
kapalılığınızı, konuşan kişiyi dışarıda bıraktığınızı gösterebilir.
5- saçlar
ı
n
ı
zla oynamak
Saçlarınızla oynamanız, dikkatinizin dağınık olduğunu,
görüntünüzle fazla ilgili olduğunuzu düşündürebilir.
6- fiziksel yak
ı
nl
ı
k
Karşınızdakine çok fazla yakınlaşmanız onun kişisel alanına saygı
duymadığınızı, bu durumu önemsemediğinizi göst
erir.
7- tokala
ş
ma
Tokalaşma esnasında ne çok zayıf ne de çok sıkı olmalısınız.
Zayıf tokalaşma gücünüzün, güven duygunuzun veya otoriter
yapınızın eksik olduğunu gösterir. Sıkı tokalaşma ise agresif,
d
iktatör bir yapıya işaret edebilir.
8- göz temas
ı
Göz
teması kurmak konuşma yaparken ya da dinleme
durumunda oldukça önemlidir. Direkt ve sürekli olarak göz
teması kurmanız konuşma esnasında kişinin sizi anlamasını
kolaylaştırır, karakterinizi güçlü gösterir ve güven duygusu aşılar.
Kon
uşurken aşağı bakmak ise teslimiyeti, güven eksikliğini ve içe
dönüklüğü temsil edebilir.
9- abart
ı
l
ı
kafa sallama
Bu tip bir davranış anlatılan durumu/olayı tam anlamadığınızı
,
anlamış gibi gösterdiğinizi ifade edebilir. Ya da tam tersi gibi
göstermek olarak algılanabilir.
B
eden dilimizi kullanarak karşı tarafı daha iyi anladığımızı
ifade edebiliriz.
Beden dilimizi kullanarak karşı tarafı daha doğru bir şekilde
etkileyebiliriz.
İlk karşılaşmada beden dilinin çok büyük bir önemi vardır.
Çünkü her zaman için ilk izlenim önemlidir ve bunu en iyi beden
dilinizle gösterebilirsiniz.
GÜVENLİK KAMERALARI
Teknolojinin gelişimi hayatımızın her alanını etkilemeye ve
değiştirmeye devam ediyor. Bu gelişim ve değişimler ile birlikte
kendini sürekli olarak yenileyen alanlardan biri de güvenlik
çözümleridir. Geleneksel
güvenlik çözümlerinin artık istenilen
verimi vermemesi ve yaşanan istenmeyen durumlar sonucunda
bunların yerini hızla elektronik güvenlik sistemleri almaktadır.
Günümüzün en büyük sorunlarından biri
olan güvenlik
sorununu aşma noktasında karşımıza birçok farklı tekn
olojik
seçenek çıkmaktadır. Bunların içerisinde en çok talep gören ve
güven veren çözüm şüphesiz ki kamera sistemleridir. Birçok
insan için güvenlik oldukça önemli bir detaydır. Evde, iş ye
rinde
ya da herhangi bir yerde güvenliğini sağlamak için her insan
küçük de olsa mutlaka bir önlem alır. Özellikle ünlü insanlar
normal insanlara göre güvenliğine çok daha fazla dikkat eder.
Bunun için de güvenlik sistemleri güvenliği sağlamak için birçok
şekilde yapılandırılabilir. Kimi insan kendisinin, evinin, şirketin
in
ya da ailesinin güvenliğini sağlamak için insan gücünü kullanarak
korumalar tutarken bazı insanlar da kameralı güvenlik
sistemlerini tercih eder. Birçok kişi kameralı güvenlik
sistemleri
nin koruma tutmaya oranla daha uygun fiyatlı bir
uygulama olduğunun
farkındadır ve insan gücünün sağlayacağı
güvenlik yerine dijital cihazların sağlayacağı güvenliği tercih
eder. Kameralı güvenlik sistemleri güvenliğinin sağlanması
istenen mekanın birçok yerine döşenen kameralardan oluşur.
Döşenen bu kameralar etrafı göze
tleme ve tehlikeleri tespit
edebilme özelliğine sahiptir. Video ve ses kaydını kolaylıkla
yapabilen bu kameralar ile kaydedilen her veri bilgisayar
ortamında rahatça görüntülenebilir ve her
şekilde saklanabilir.
Günümüzde küçük işletme sahipleri bile işletmelerinin
güvenliğini
sağlayabilmek
için
kameralı
sistemleri
kullanmaktadır. Küçük işletmeler bile bu sistemleri kullanırken
evini ya da büyük şirketlerini korumak isteyen insanlar için
kam
eralar oldukça uygun bir çözüm yoludur. Büyük şirketler
çoğu zaman güvenlik g
örevlileri ile korunsa bile bu durum bazen
yeterli olmayacaktır. İnsanlar ne kadar dikkatli olursa olsun yine
de gözden kaçırılabilecek bazı noktalar olabilir fakat dijital
aletle
r bu durumlara izin vermeyecektir. Her noktayı kolayca
gözetleyebilen kameral
ı güvenlik sistemleri mutlaka her ayrıntıyı
yakalayacaktır. Örneğin bir şirkette yaşanmış olan herhangi bir
hırsızlık olayı günler sonra fark edilse bile video kaydı yaparak
bu ka
yıtları saklayan kamera sistemlerine göz atıldığında
hırsızlığın yaşandığı zaman belirlenebilir ya da hırsızlığa dahil
olmuş kişi ya da kişiler bu kameralar yardımı ile kolayca tespit
edilebilir. Bu kamera sistemleri elbette sadece şirketlerdeki
hırsızlıklar için üretilmiş gözetleme cihazları değildir. İnsanların
evlerinde de kolay
ca kullanabileceği kameralı güvenlik sistemleri
evlerde yaşanan hırsızlık ya da başka sorunları saniye
kaybetmeden takip edebilir ve bu kayıtlar da istenildiği gibi
saklanabilir.
Güvenlik kamerası kayıtları çoğu zaman polislere dava çözme
konusunda yardımcı olur. Yaşanan herhangi bir sorunda polisler
genellikle mekanda bulunan ya da çevrede bulunan güvenlik
kamerası kayıtlarını araştırıp işlenmiş olan bir suçu takip etmede
kullanabilirler. Güvenlik sistemleri hem polislere hem de
insanlara ortaya çıkan sorunlarda oldukça yardımcı olabilen
sistemlerdir.
Son yıllarda teknolojinin gelişmesine paralel olarak güvenlik
kamera sistemleride hızla gelişmiştir. Günümüzde iki farklı
güvenlik k
amera sistemi kullanılır hale gelmiştir. Bunlardan
birincisi analog güvenlik kamera sistemleri, d
iğeri ise ip kamera
sistemleridir. IP güvenlik kamera sistemleri günümüzde analog
sistemlerin yerini almaya başlamıştır. Fakat piyasada halen çok
ciddi analog
güvenlik kamerası satışı olmaktadır. Fiyat
bakımından analog sistemleri, ip sistemlerden çok daha
ekonomik olan ürünlerdir. Zaten en büyük tercih sebeplerinden
biriside ekonomik oluşlarıdır.
Sonda söylemem gerekiyor ki, sizler için değerli ve güvende
kalma
sını istediğiniz alanları, elektronik kamera sistemleri ile
gözünüz arkada kalmadan koruyabilir ve hayatınızın akışını
olumsuz yönde etkileyebilecek olay ve durumlardan
korunabilirsiniz.
*Güvenlik kameraları neden olmalı? Güvenlik kameralarının
önemini gü
nümüzde yadsıyamayız. Kamuya açık alanlarda,
sokaklarda, AVM ' lerde kameraların kullanılması şehir güvenliği
açısından büyük önem taşır. Bir çok ahlaka aykırı durumlar,
yasadışı ve antisosyal olaylar bu kameralar sayesinde aydınlanır
ve suçluların yakalanması kolaylaşır. Akıllı güvenlik kamerası
nedir? Ev güvenlik kamera sistemi, ev içi güvenlik ve tedbiri
sağlamak amaçlı kullanılan görüntüleme sistemidir. Bu sistem ile
evde olunmayan zamanlarda izleme, görüntüleme ve kayıt
işlemleri gerçekleştirilebilmektedir. ... Güvenlik kamerasının
yetkisiz kişilerce uzaktan izlenmesine karşı kullanıcılara şifre
verilmektedir. Güvenlik
kameraları nerelerde kullanılır? Kamera
sistemleri, sanayi, hizmet ve üretim sektörleri ve güvenlik veya
kaydın gerekli olduğu işyeri ve
konutlarda kullanılmaktadır.
Konut ve işyerleri dışında, plaka okuma ve geçiş sistemlerinde
kullanılan özel kamera sist
emleri de üretilmektedir.
KADIN HAKLARI
Gerek toplum içinde gerekse dünya üzerinde her bireyin
önemi var
dır. Kadının hayatda önemi ise daha büyüktür.
Kadınlar, çok değerli varlıklardır. Kadın, toplumun ve insanlığın
devamı için olmazsa olmaz bir unsurdur.Hayata can ver
endir
kadınlar. Kadınlar bazen eş, bazen sevgili, bazen annedir.
Peygamber Efendimiz’de “cennet annelerin ayakları altındadır”
hadisini söyleyerek kadının, annenin ne kadar değerli olduğunu
vurgulamıştır.
Dünyanın bir çok yerinde ve ülkemizde maalesef ki kadınlara
g
ereken önem ve değer verilmemektedir. Neredeyse her akşam
haberlerde, öldürülen k
adınlara ait olan haberler içimizi
acıtmakta hepimizin yüreğini dağlamaktadır. Her gün yeni bir
kadın cinayetiyle bitiyor. Kadınlar dövülüyor, hakarete maruz
kalıyor, tecavüze
uğruyor ve en kötüsü hiç bir suçu olmadığı
halde öldürülüyor. Ülkemiz kadına olan şiddetin de çok fazla
yaşandığı bir ülkedir. Toplumdaki bazı insanların düşüncesinde
kadın çalışamaz, kadın okuyamaz ancak evlenmeli ev işi görmeli,
çocuğa bakmalıdır. Böyle
insanlar kadına birer obje gibi bakar.
Aslında kendileri de iyi biliyor kadın okursa çok başarılı our,
çalışırsa çok iyi yerlere gele bilir, kadın isterse kendi ayaklarının
üzerinde çok güzel durur. Erkeklerde bu olasılığı belli
etmeselerde hep düşünerek engel olmaya çalışırlar. Kız
çocuklarını okula göndermezler ama doktora gitmek
ge
rektiğinde kadın doktor aramaya başlarlar. Böyle konularda
gerekli önlemler alınarak, gerek devlet gerekse vatandaşlar
tarafından daha bilinçli olunması sağlanmalıdır. Kadın hakları
korunmalı, kadınlara karşı kötülük yapanlara en büyük ceza
verilmelidir.
T
ürkiye’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından 5 Aralık 1934
tarihinde Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı verilmesinin
ardından her yıl 5 Aralık günü Kadın Hakları Haftası olarak
kutlanmaya b
aşlanmıştır.
Bundan başka kadına verilen değerin göstergesi olarak dünyanın
bir çok ülkesinde her yıl Mart ayının 8
-
i “Dünya Kadınlar” günü
olarak kutlanmaktadır.
Kadınlara annelerimize tek bir gün değil her gün değerli
olduklarını belli etmemiz, onları sevmemiz onlarla her
konuda
danışarak yardım almamız çok önemlidir.
Kad
ınlar, toplumun en önemli bireyleridir. Onlar korumak
hepimizin görevidir. Onlar ki, bizim en sevdiğimiz annelerimiz,
eşlerimiz, kardeşlerimizdir. Dünyada en çok sevdiğimiz insan,
yani annemiz bir kadın iken, kadınlara değer vermemek akıl
erdirilecek bir şey değildir. Kadınsız bir dünya cehenneme döner.
Bu nedenle cennetimize sahip çıkarak kadınlarımıza gereken
değeri ve önemi vermeliyiz.
Sonda söylemem gerekiyor ki, kadına hak ettiği değeri veren
toplumlar daima mutlu, özgürl
eşen ve gelişen toplumlardır.
K
adına değer veren toplumların çöküşü mümkün olmaz, onlar
daima ilerler ve demokratikleşirler. Dolayısıyla kadınların
korunması ve hak ettikleri değerin verilmesi, tüm toplumların
ihtiyacıdır.
Kadın hakları kavramı özellikle 19. yüzyıl
da büyük önem
kaza
ndı. Dünya genelinde çok çeşitli kurum ve kuruluşlar
kadınların karşılaştığı sorunların ve ayrımcılıkların giderilmesi
için çalışmalar yapıyor. Kadınların eğitimi için sunulan fırsatlar
uzun zamanlardan beri olağan karşılanmayan bir konu olmuştur.
Antik Ça
ğ’da ve Orta Çağ öncesinde kadınlar için akademide
eğitim görmek ve çalışmak aslında alışılagelmiş bir durum
değildi;
fakat
mümkündü.
Antik
Mısır’dan,
Antik
Yunanistan’dan ya da Roma İmparatorluğu döneminden,
zamanının önde gelen kadın doktorları, mimarları, filozofları ve
diğer kadın bilgeleri hakkında anlatılar, günümüze kadar
ulaşmıştır. Orta Çağ’ın feodal toplumunda okullar ve
üniversiteler giderek kilisenin talimatlarına uymaya başladıktan
sonra, kadınların eğitim görebilmeleri neredeyse asırlar sonra,
aileleri bir manastıra para yardımı ya da herhangi bir mal
devrettikleri takdirde mümkün olmuştur. Tıp ve eğitim alanları
kadınların akademik olarak çalışabilecekleri en son alanlar
olmuştur. Aydınlanma Çağı’yla birlikte devlet okulu ve
genel
zorunlu eğitim düşüncesi yayılmaya başladığında, kızların bu
zorunlu eğitime dâhil edilip edilmemesi tartışmasının başlaması
fazla uzun sürmemiştir. Bu zamana kadar kızlar ve genç kadınlar
için diploma alabilmek sadece yüksek kız okulunu bitirmekle
mümkündü. Bu okulla
rda kızlar ev kadını ve ev yönetimindeki
hayatlarına hazırlık yapıyorlardı. Müfredatta güzel sanatların
yanı sıra el sanatları ve ev ekonomisi dersleri de bulunuyordu.
O zamanki toplumlarda kızların daha fazla konu hakkında bilgi
sahibi o
lmalarına izin verilmiyordu. Kadınlar için vatandaşlık
hakkının istenmesinden sonra, ilk kadın hareketlerinin
talepleriyle birlikte o zamana kadar sadece erkeklerin
yararlandığı mesleki eğitime, kadınların da gidebilmeleri
istenmiştir. Özellikle kadınların
üniversitede eğit
im görebilmeleri
bir asır boyu tartışılmış ve karşı çıkılmıştır. İzin verilmeden önce
kadınların fiziksel yapıları ve düşünsel yetilerinin böyle bir eğitim
için yeterli ve uygun olup olmadığı tartışma konusu olmuştur.
BATI
L İNANÇL
AR
Yeryüzünde yaşam başladığı zamandan her toplumun kendine
özgü inandığı inançları vardır. Korkularını, çaresizliklerini,
yanlışlarını bu inançlara bağlarlar. Bazı inançlar geçmişten kalan
eski geleneklerden günümüze geçmiştir. Böyle inançlar batıl
inanç
adı altında toplanır. Peki batıl ne demek?
“Batıl” doğru olmayan, gerçeklik payı olmayan, gerçeye
uymayan anlamlarını verir. O zaman böyle inançların gerçeklik
payı olmayan inançlar gibi ad verildiği ortaya çıkıyor.
Batıl inançların gerçeklik payı olmasa d
a toplumda birçok
insanın inandığı inançlar vardır. Şimdi dünyada en çok yaygın
olan inançlara göz atalım.
Duvara at nalı asıldığında o evde yaşayanlara şans, uğur
getirdiğine inanılıyor.
Kafaya kuş pislediğinde hemen millî piyango bileti alma veya
şans oyunları oynama ihtiyacı duyuluyor.
Önünüzden kara kedi geçerse uğursuzluk getirdiğine ve
gününüzün kötü geçeceğine inanılıyor. Bu inançın tarihi orta
çağa kadar uzanıy
or
13
sayısının uğursuz olduğuna ilişkin inanç dünyada o kadar
yaygındır ki, yaşamı birçok yönde ciddi olarak etkilemektedir.
Bazı ülkelerde evlerin kapılarına 13 numarası verilmez, uçaklarda
13. koltuk sırası yoktur, apartmanlarda, otellerde 13. kat ya 12 A
dır
ya da 14 tür. 13 numaralı oda yoktur. Olsa bile insanlar o
odada kalmak istemezler.
Tarihe mal olmuş bir komutan olan Napolyon Bonaparte da,
13 rakamının kötü şans getirdiğine inanıyordu. Ünlü komutan,
bu günlerde hiç bir savaşa kalkışmıyordu.
Kötü bir şeyden bahsedildiğinde insanların tahtaya vurarak
kendi başına gelmemesi için sağlanan bir inanç da var. Böyle
yaptıklarında konuşulan kötülüklerin kendilerinden uzak
olacağına inanmaları
Kırılan ayna parçalarının, bir çok kültürde uğursuzluk
getireceğine inanılıyor. Parçaları evden çıkarıp toprağa
gömenler, kötülükleri
de uzaklaştırmış oluyorlar.
Birilerinin avuçları kaşındığında yakında para geleceğine
inanılıyor.
Bat
ıl inanç sahibi olanlar, merdiven altından geçmiyor.
Merdiven altından geçme, inanışlara göre ölümü çağrıştırırken
açık merdiven de, bir idam sehpasını ifade ediyor.
İnsanı kötü gözlerden koruduğuna inanılan mavi renk ağırlıklı
olmak üzere renkli bir boncuktu. Nazar boncuğu inancı İslamiyet
öncesi Türk geleneklerinden kalmadır. Şu an, gerek inanç gerek
gelenek, gerekse de süs eşyası olarak pek çok k
i
şi nazar
boncuğunu günlük yaşantısında çok sık kullandığı yerlerde
bulundurmaktadır.
İnanışa göre gece ev süpüren birisinin rızkı azalır.
Gece tırnak kesen birisinin ailesinde birilerinin öleceğine karşı
inanış vardır.
İspanya’da her ay başı 12 üzüm yemenin bütün yıl şans
getir
eceğine inanılıyor. Bu nedenle her ay saat tam 12’de 12
üzümün yenmesi şarttır.
Bulgaristan’daki batıl inançlar oldukça ilginç. Ülkede
evlenmemiş bir kadın masa kenarına oturursa evlenecek erkek
bulunmayacağına inanılıyor. Ayrıca çirkin çocuklara sahip
olmamak için alkol olmayan bardaklar tokuşturulmuyor.
Danimarka’daki batıl inanç oldukça ilginç. Danimarkalılar yıl
boyunca kırılan porselenleri biriktiriyor ve yıl sonunda aileler
toplanıp en çok hangi ailenin porseleninin kırıldığına bakıyor.
Kimin daha çok kırık porseleni varsa o ailenin zengin olacağına
inanılıyor.
Benim de küçükken inandığım batil inançlarım vardı. Gece tırnak
kesmek olmaz, kötü haber duyduğunda elini tahtaya vurmak,
kara kedinin önünden geçmezler gibi. Daha çok bilgi sahipi
oldukca bunlar sadece batıl inanç olarak kaldı benim için. Böyle
inançlara sahip birileri ne olursa olsun kendilerine böyle
olaylardan sigortalamaya çalışıyorlar. Batıl inançlara karşı
buldukları çözüm yoluyla ancak rahatlıyorlar. Bizim batıl inanç
diye adlandırdığımız inanışlar bazı toplumların, insanların en
hassas noktası olabilir. Bizim için doğru olanlar onlara yanlış
veya aksi bizim için yanlış olanlar onlar için doğru gelebilir.
*Batıl İnanç : İlk çağlardan beri her toplum
dan insanlar
gerçeklik payı olmayan, korkuları, çaresizlikleri, eski gelenekleri
gereği genellikle doğa üstü olan olaylara inanırlar. Bu inançlar
batıl inançlar olarak isimlendirilir. Çoğu psikolojik olarak bu tür
inanışların negatif etkisine maruz kaldığı
için doğruluğuna ve bu
tür
batıl inançlara daha içten bir şekilde inanırlar.
Bana soracak olursanız batıl inançların özünde yatan; topluma,
bireylere bazı bilinmesi gereken şeyleri öğretmeyi korkutarak
sağlamaktır. Aşağıdaki çoğu batıl inançlarda bunu gör
ebilirsiniz.
Örneğin Hıristiyanlıkta olan siyah kedi, süpürge, 13. Cuma gibi
batıl inançlar Avrupa’nın paganizmi unutturma çabalarından
kaynaklanmaktadır. Örneğin Anadolu’da yaygın olan batıl
inançlarda ise yine öğretiler söz konusu olabilmektedir.
Elektri
ğin yaygın olmadığı dönemlerde geceleri yapılan tırnak
bakımı
karanlık
neticesinde
hoş
olmayan
sonuçlar
doğurabiliyordu. Dolayısı ile geceleri tırnak kesmenin hoş
olmadığı farklı bir yöntemle bireylere anlatılıyor. Örneğin bıçak
hediye edilmesi konusundaki
batıl inanç eskiden krallıkların
birbirleriyle savaşmadan önce birbirlerine bıçak göndermeleriyle
ilgili olabilir. Bu savaşın sebebi bile sayılabiliyormuş.
Ev içerisinde şemsiye açmanın tehlikeli olduğu ortada, küçük
bir mekanda açılan şemsiye mekanda
bulunanlara istemeden
zarar verebilir. Kısacası benim görüşüm batıl inançların ortaya
çıkmasındaki en büyük etken korkutularak bazı şeylerin
öğretilmesinin yada şartlı davranılmasının daha kolay olmasıdır.
Mezarlıklardaki ağaçlar toprakta oluşan azotu kullanır, havayı
temizler, toprağın kaymamasını sağlar vs. İnsanlara böyle
söylediğinizde sizi dinlemezler gidip o ağaçları yinede ihtiyaçları
için kesebilirler. Mezarlıkların ağaçlara ihtiyacı vardır. İnsanlara
mezarlıktan ağaç kesmenin çarpılmayla sonuçlanacağını
anlatmak onları bu eylemden daha kolay uzak tutmaktadır
çünkü dinin korkutucu ve caydırıcı etkisi büyüktür. Öyle ya da
böyle insanlar garip şeylerde şansı veya şansızlığı bulmuşlar ve
bazı olay ya da objelerin kötü ya da iyi kaderi getirdiğine
inanm
ışlar.
Aşağıda bu batıl inançlardan dünya çapında ve ülkemizde
olanların bazılarını görebilirsiniz…
Batıl inanç ve hurafelerin
ortak karakteri, aşırı tutuculuktur. Bu hastalığa müptela olmuş
toplumlar,
her türlü değişim ve gelişme karşısında tavır alır
lar.
En tutucu insanlar ve toplumlar, batıl inanışlara ve hurafelere en
çok bağlı olanlardır.
Dinl
er tarihi incelendiği zaman görülecektir
ki; her devirde bidat, hurafe ve batıl inanışlar, toplumların ortak
problemi olmuş, daima gündemdeki yerini ve önemin
i
korumuştur. Bu, dün olduğu gibi bugün de böyledir.
Dostları ilə paylaş: |