Kompozisyon seçilmiş bir konu üzerindeki duygu ve



Yüklə 43,14 Mb.
Pdf görüntüsü
tarix19.12.2023
ölçüsü43,14 Mb.
#152548
KOMPOZİSYON



KOMPOZİSYON I


KOMPOZİSYON
Kompozisyon 
seçilmiş bir konu üzerindeki duygu ve 
düşünceleri planlı ve düzenli bir şekilde anlatmak demektir.
Kompozisyon üç paragraftan oluşur: 1) giriş, 2) gelişme, 
3) sonuç. 
Başlık.
Anlatılan konuyu en kısa şekilde anlatan bir ya da birkaç 
kelimeden oluşmalıdır.
1. Giriş. Anlatılacak konuyla il
gili bilgi verilen bölümdür. Çok 
uzun da olmaz. Açıklamalar ve örnekler bu bölümde verilmez. 
Konuyu 
anlatmaya çarpıcı ifadelerle başlaması okurun yazıyı 
okunmasını sağlar.
2. Gelişme.
Anlatılan konunun ayrıntılı olarak işlendiği 
bölümdür. Bu bölümde konunun anlaşılması için örnekler verilir, 
karşılaştırmalar yapılır, tanınmış kişilerin sözleri alıntı
lanabilir. En 
uzun bölümdür. Gelişme paragrafı birçok paragraftan oluşabilir.
3. Sonuç. 
Gelişme bölümünde detaylı olarak anlatılan 
konunun bir sonuca bağlandığı bölümdür. Daha doğrusu, giriş 
ve gelişmede anlatılan konu sonuç bölümünde toparlanır. 
Verilm
ek istenen mesaj (ana düşünce) ge
nellikle bu bölümde 
verilir. 
Kısaca, 
denilebilir ki, özetle, sonuç olarak vb. ifadelerle 
başlayabilir. 
Başarılı bir kompozisyon oluşturmanın en büyük 
anahtarlarından biri gelişme kısmını atlamadığımızdan emin 
olmaktır.
Bu üç kısmın da tam olarak oluşturulması gerekir.
Yazdığınız kompozisyonu aşağıda belirtilen kurallara göre 
değerlendiriniz, yanlışlarınız varsa düzeltiniz.

Kompozisyon yazdığınız k
â
ğıdın sağ, sol, alt, üst boşlukları 
göze hoş görünecek şekilde bırakmalısınız.

Yazınız okunaklı ve düzgün olmalıdır,
buna dikkat ediniz. 



Satırlar arasında okumayı kolaylaştıracak şekilde aralıklar 
bırakınız.

Yazınıza işlediğiniz konuya uygun ilgi çekici bir başlık 
koyunuz, başlıksız yazı olmaz.

Örneklerden, özde
yişlerden, atasözlerinden ve deyimlerden 
yararlanınız.

Düşünceleriniz arasında bağlantı olmasına özen gösteriniz.

Noktalama işaretlerini doğru kullanıp yazım kılavuzu 
kurallarına 
uyunuz. 

Konu, yer, zaman değiştiği zaman paragraf başı yapını
z. 

Parag
raf başlarını 1–2 cm içeriden başlatınız.

Paragraflar arasında boşluklar bırakınız.
Şekil olarak kurallar uymuyorsanız düşük puan alabilirsiniz. 
Kompozisyonlar ilgili kuralları öğrendikten sonra hemen başarılı 
bir kompozisyon yazacağınızı söyleyemeyiz. Çünkü doğru ve 
güzel kompozisyon yazmak için çok deneme yapmak gerekiyor. 
Kötü de olsa sürekli yazmak bizi hem geliştirecek hem de 
yazdığımız her konuda arka plandaki düşüncelerimizi görmeyi 
sağlayacaktır. Yalın ve sade anlatıma özen göstermelisiniz.
Her adımın yerine oturması gerektiğini bildiğiniz sürece 
kompozisyon yazma konusunda endişe duymanıza gerek 
kalmayacak. Ve sizin için de oldukça eğlence olacak. Bu 
teknikleri uygularsanız harika kompozisyonları yazacaksınız.
GERİ DÖNÜŞÜM
Geri dönüşüm terim olarak, kullanım dışı kalan geri 
dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli geri dönüşüm 
yöntemleri ile ham madde olarak tekrar imalat süreçlerine 


kazandırılmasıdır. Tüketilen maddelerin yeniden geri dönüşüm 
halkası içine katılabilmesi ile öncelikle ham madde ihtiyacı azalır. 
Böylece insan nüfusunun artışı ile paralel olarak
artan tüketimin 
doğal dengeyi bozması ve doğaya verilen zarar engellenmiş 
olur. Bununla birlikte yeniden dönüştürülebilen maddelerin 
tekrar ham mad
de olarak kullanılması büyük miktarda enerji 
tasarrufunu mümkün kılar. Örneğin, yeniden kazanılabilir 
alümin
yumun kullanılması alüminyumun sıfırdan 
imal 
edilmesine oranla %35'e varan enerji tasarrufu sağlamaktadır. 
Atık malzemelerin ham madde olarak kullanılması çevre 
kirliliğinin engellenmesi açısından da önemlidir. Kullanılmış 
kâğıdın tekrar kâğıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74
-
94, su 
kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltabilmektedir. 
Örneğin bir ton atık kâğıdın kâğıt hamuruna katılması
yla 8 
ağacın kesilmesi önlenebilmektedir. 
Geri dönüşüme olan ihtiyacın başlamasında savaşlar nedeniyle 
ortaya çıkan kaynak sıkıntıları etkili olmuştur. Büyük devletler, 
II. Dünya Savaşı sırasında ülke çapında geri dönüşümle ilgili 
kampanyalar başlatmışlardır. Vatandaşlar özellikle metal 
ve fiber 
maddeleri toplama konusunda teşvik edilmişlerdir. ABD'de geri 
dönüşüm işlemi yurtseverlik anlayışında çok önemli bir yer 
edinmiştir. Hatta, savaş sırasında oluşturulan kaynak koruma 
programları, doğal kaynakları
kısıtlı bazı ülkelerde (Japonya 
gib
i), savaş sonrası da devam ettirilmiştir. Geri dönüşüm bilincini 
topluma yaymak için en önemli unsurlardan biri eğitimdir. Son 
dönemlerde eğitim programlarında geri dönüşüme dünyada 
önem verilmektedir. 
Geri dönüşümün dünyanın geleceğine sunacağı katkılar çevre 
duya
rlılığı başlığı altında bu programlarda yer bulmuştur. 


Özellikle kâğıt, plastik şişe ve kavanoz gibi kolaylıkla 
dönüştürülebilecek maddeler, okullarda hayata geçirilen geri 
dönüşüm fikirlerinin ana maddelerid
ir. 
Geri dönüşümün 
başarısını eğitim kadar etkileyecek bir diğer husus ise 
ekonomidir. Ancak yeterli satın alma gücüne sahip tüketiciler 
çevreye duyarlı seçeneklere yönelebilir. Bu durum da üreticileri 
ürünlerindeki geri dönüştürülmüş malzeme miktarını artırmaya 
teşvik edebilir. Ayrıca tüketiciye geri dönüştürülece
k ürünü bu 
sürece dâhil etme konusunda açık yönergeler vermek de oldukça 
önemlidir.

EVLİLİK PROGRAMLARI


Günümüzdeki evlilik programları kültürümüze uygun 
olmayan, mane
vi değerlerimize ters düşen ve toplumun ahlakını 
bozmaya yöneli
k şekilde yapılmaktadır. Geleneklerimize göre 
yapılan evliliklerde bir edep vardır. Evlilik programları bu edep 
noktasını aşmakta ve her şey normal gibi bu programlar 
sunulmaya devam etmektedir
. Oraya eş bulmaya gelen insanlar 
işi çığırından çıkarmış sanki manavdan portakal, elma alıyormuş 
gibi herkesin istekleri ve duyguları bir anda değişmeye 
başlamıştır.
Evlilik ve aile kurumu bir toplumu ayakta tutan en önemli 
sacayaklarıdır. Ve her toplum ailenin kurulmasını belli 
merasimlere ve devamını belli şartlara bağlamıştır. Bu
kurallar 
yılların tecrübesi neticesi olarak konulmuştur. Maalesef evlilik 
programlarında bu kurallara uyulmamakta, hatta bu kuralları 
bozucu çok ciddi olumsuz durumlar yaş
anabilmektedir. 
Evlenmek isteyen bir insan kendisine, ailesine, ahlaki ve 
manevi değerlerine uygun bir eş seçmek ister
. Bu manavdan 


alışveriş yapmaya benzemez. Bir bilene danışılır, aile 
büyüklerinin rızası gözetilir. Evlenmek isteyen çiftler birbirle
riyle 
konuşurlar, evlilikten ne beklediklerini birbirlerine anlatırlar.
Fakat evlilik programlarında durum çok farklı gelişiyor. Bir 
insanın güzel ya da yakışıklı olması iyi bir eş olacağı anlamına 
gelmiyor. Ya da zenginlik bir insanla evlenmek için 
yeterli şart 
değildir.
Hele hele yaşını başını almış nenelerin, amcaların “Ben 
evlenmek istiyorum, aradığım şartlar şunlardır.” diye bu 
programlara çıkması kabul 
edilebilir bir 
şey değildir. Zaman 
zaman bu programlarda oyuncuların rol aldığını da okuy
oruz. 
Aslında amaç birilerini evlendirmek değil. Amaç daha çok 
seyredilebilmek ve daha birçok rezillik... 
Kadınlar ve erkekler milyonların önünde kendini küçük 
duruma düşürmekte ve bir kadın bir erkek için ya da bir erkek 
bir erkek için enteresan hareketler yapmakta ve toplumsal 
değerlerimizle aslında hiç de bağdaşmay
an olaylar 
yaşanmaktadır. Onu izleyen gençler bu yaşananları normal gibi 
görmeye başlayıp oradaki ağabey ya da ablalarını 
model almaya 
başlamıştır. İşte burası çok tehlikelidir. Çünkü bunla
r bize ait 
olan değerler değildir. Bunlar bizim benliğimiz
e, kültürümüze 
ters o
lan işlerdir. Geleneklerimizle bağdaşmayan giyim şekilleri 
normal gösterilmekte, absürtçe konuşmalar yapılmakta ve daha 
birçok rezalet yaşanmaktadır. Evlilik programları amacı dışına 
çıkmış ve oraya gelen kızlar, genç adamlar sırf program reyting 
alsın diy
e yalandan roller yapmakta ve kendilerini, toplumu 
bozmaya çalışmaktadırlar. Aslında ne kadar da üzücü ve vehim 
bir durumdur. Bizler bu tür programları izlenmemesi için ve 


kapat
ılması için elimizden gelen her türlü çalışmaları yapmalı ve 
milletin aklıyla dalga geçilme
sine izin vermemeliyiz. 
Özetle, evlilik gibi önemli bir kuruma darbe vurmak için 
tasarlanmış bu tür programların yayını durdurulmalıdır. Yoksa 
hem evlilik ve ai
le gibi önemli değerlerimiz ciddi darbe alacak 
ve gelecek nesiller bu durumdan olumsuz etkilenecekler. 
Umarım bu programlar bir daha hiç açılmaz ve toplumun 
değerleri ile bir daha oyna
nmaz. Böylelikle biz manevi 
değerlerimizi bilen ve ona göre yaşayan topl
um oluruz.
 
EVLİLER Mİ, BEK
ÂRLAR MI DAHA MUTLU? 
Evlilik sürekli bir ileti
şim gerektirir. Düşünsenize gün içerisinde 
bazı insanlarla çok kısa iletişim kurmanıza rağmen çatışmalar 
yaşanıyor. 
Evli insanlar ise günün büyük bölümünde sürekli 
il
etişim hâlindedir. Bu da sorunların ortaya çıkmasını kaçınılmaz 
hâle getirir. Ayrıca bekârların sorumluluk alma konusunda 
büyük avantajları vardır. Evliler hele de çocukları da varsa 
sürekli onların uyku problemi vb. yüzünde
n sürekli stres 
içerisindedirler
. Bekârlar plan yaparken çok rahattırlar. Çünkü 
tek oldukları için istedikleri an istedekleri şekilde davranabilirler 
ama evli birisi anında karar verip bir organizasyon yapamaz. 
Eşinin de fikrini alması gerekir. Bu durum
da çatışmalara
neden 
olabilir ve d
olayısıyla mutsu
z
luğa neden olur.
Evli insanlar hayatın zorluklarını tek başlarına çekmek yerine 
bu yükü ikiye bölerler ve birbirlerine destek olurlar. Bu yüzden 
evli insanlar çok mutludurlar. İnsan evli ise dertlerini 
anlatabileceği, mutluluğunu ve ü

ntüsünü paylaşabileceği biri 
var demektir. Evlilik insanın hayatının düzene girmesi anlamına 
gelir. İnsanlar evlendikten sonra hayata daha pozitif bakarlar ve 


çocuklara, gençlere yaklaşımları çok daha farklı olur. Yani evlilik 
insanın hayata bakışını çok
o
lumlu yönde değiştirir ve mutlu 
eder insanı. Evlilik insanın en temel ihtiyacı olan sevme ve 
sevilme hissini kazanmasını sağlar. Böyle
ce toplum içerisinde 
sağlıklı ilişkiler kurmamızı sağlar. Bu yüzden evli insanlar bekâr 
insanlara göre çok daha mutludur.

DAVUL BİLE DENGİ DENGİNE ÇALAR


Davul bile dengi dengine çalar atasözünü duymuşsunuzdur. Bu 
atasözümüz herkesin gerek maddi gerekse manevi yönden 
kendine uygun olanlarla dostluk kurması gerektiğini 
öğütlemektedir. Aksi takdirde kendi
mize uygun olmayan 
insanlarl
a dostluk kurarsak büyük sıkıntılarla karşılaşabilir
iz. 
İnsanlar özellikle gençlik dönemlerinde daha duygusal karar 
almaya müsait olur. Bu atasözü özellikle gençlik dönemlerinde 
gönlünü arada maddi, manevi uçurumlar bulunan birine 
kaptıranlar için söylenmektedir. İki kişi birbirini beğenir ve 
severse her şey tamam olur gibi düşünürüz. Ancak evlilik ya da 
birliktelik yalnızca iki kişinin birlikteliği olmuyor. Arkadaşlar, 
akrabalar ve daha başkaları da bu birlikteliği tamamlıyo
r. Aileler 
arası uçurumlar bireyler huzurunu kaçırıyor ve kişisel 
memnuniyetsizliklerin önünü açıyor. Sosyal çevreleri çok farklı 
insanlar bir arada olunca birbirlerinin yaşam tarzına uymakta 
zorlanıyor ve yadırganmaya başlıyor. 
Bunun sonucu da büyük 
hıuzu
rsuzluk ve mutsuzluklar oluyor. 
Evlilikta da dostluk, arkadaşlık
farketmez. Her zaman 
mümkün olduğu karar bizimle benzer kültürde ve maddiyatta 
insanlarla yakınlık kurmaya çalışalım. Ama bazılarının “gönül 
ferman dinlemiyor ki...” dediğini duyar gibiy
im.


EVLİLİK
Evlilik, birbirini seven veya sevmeye niyetlenen bir kadın ve 
erkeğin bir aile kurmak üzere beraberce yaşamaya karar 
vermesidir. 
İnsan neslinin devam etmesinde ve zıt cinslerin 
birbirini sevmesinde en etkili kurumlardan biridir. 
Evlilik, aile kurmaya, birlikte yaşamaya ve çocuk yapıp 
yetiştirmeye niyet etmektir. Allah’ın insanlara verdiği karşı cins 
sevgisi, evliliğin temellerinden birisini oluşturur. Zaten erkek ile 
kadın arasındaki sevgi ve aşk bağı
olmasa belki insanlar 
evlenmeye veya çoğalmaya ihtiyaç bile duymayacaklardı. Bunu 
en iyi bilen Allah, her şeyi uygun hâle getirdi, kalplerimize karşı 
cinse karşı sevgi duygusu koydu ve böylece
evlilikler yapmamızı 
sağladı.
İmk
â
nları olan, herhangi bir hastalığı veya rahatsızlığı ol
mayan 
her erkek ve kadın mutlaka evlenmeli, evliliğin tadını almalıdır. 
“Bekârlık sultanlıktır” derler ama evlilik gibisi de yoktur.
*
Evlilik, bir kadın ve erkeğin hayatları boyunca birbirine 
destek olması, hayatın yükünü
ve 
mutluluğunu paylaşması ve 
aynı zamanda nesillerini devam ettirmesi için beraber yaşamaya 
karar vermesidir.
Evliliğin amacı iyi günde de kötü günde de beraber olmaktır. 
Bu nedenle eşler daima birbirinin en iyi destekçisi olmalı, 
birbirini anlamalı
ve yine birbirinin kusurlarını hoşgörü ile 
karşılamalıdır. Evlilikte en önemli şey hayatı paylaşmaktır. Bu 
nedenle evin yükü sadece eşlerden birinin üzerinde olmamalı, 
eşler arasında iş paylaşımı yapılmalıdır. Evliliğin bir amacı da 
çocuk sahibi olmak ve 
çocukları en güzel şekilde yetiştirmektir. 
Çocuk yetiştirmede de hem kadının hem de erkeğin rolü 
olmalıdır. 
Evlilikte en önemli hususlardan biri sev
gi ve saygıdır. 


Birbirini sevip birbirine saygı duyan eşlerin evlilikleri daha uzun 
ve daha mutlu olmaktadır. Dinimiz de evlilik zamanı gelmiş olan 
gençlerin evlenmesini tavsiye etmektedir.
Evlilik güzel bir şey olsa da herkese uygun olmayabilir. 
Evlenmeye karar veren bi
r insanın hayatı boyunca çalışıp evine 
ekmek kazanmayı, çocukları ile ilgilenip onların bakımları ve 
ihtiyaçlarıyla ilgilenmeyi ve eşine daima sadık kalmayı göze 
alma
sı gerekir.

İDEAL EŞ ADAYI


Seveceği eşi hayatına çekmek isteyen kişilere ilk önerim; 
“Kendinizi sevmekle başlayın” olacaktır. Kendinizi her hâlin
izle 
sevmeyi öğrendiğinizde artık, size ve duygularınıza karşılık 
ver
meyen ya da anlayamayan eş adayları cazibesini yitirmeye 
başlayacaktır. Kişi, kendini sevmeye başladığında kendisine iyi 
gelmeyecek kişiler, şartları dışarıdan bakıldığında cazip bile ols

hoş görünemez olacak.
Artık eş adayında sevgi verip alabileceği ve buna istek
li olan, 
duygularla başa çıkmasını bilen, bağ kurabilen, anlaşmalara ve 
birbirlerine verdikleri sözlere sadık kalabilen özellikleri 
arayacaktır. Bilir ki, istediği eşi hayatına 
çekebilmek için, önce 
aynı özelliklere kendi sahip olmalıdır. Bunun için de karşılıklı ilgi, 
kabul görmek, takdir görmek, şefkat ve kendinden hoşnut olma 
niteliklerini barındırır ve birbirinde ararlar.
Böylece sorunlar yaşasalar da birbirlerini bağışlayabi
lir, 
çözümü dostça ve adil bir şekilde egolarını ortay
a koymadan 
ulaşabilirler. İletişim biçimleri misillemeci değil aksine 
uzlaşmacıdır. Daha da önemlisi ideal eş kişinin ne kendini ne de 
karşısındaki kişiyi, maddi veya fiziki şartlarına göre değil, ‘kend
isi 


olduğundan’ dolayı tercih edilendir. Çok sık genç bayanlarda ve 
baylarda rastladığım gibi, hayatlarındaki ‘eş’ etiketli boşluğu 
doldurmak için evlenmek ideal olan değildir.
Eş adayında olması gereken nitelikler:

Makul mesafede olmalılar. Günümüzde öz
ellikle internetin de 
hayatımıza oturması ile uzak mesafeli ilişkiler başlasa da sağlıklı 
olan eş adayı birbirlerini gerçek hayatın içinde görüp 
tanıyacakları karşılıklı iletişim yaşayabilecek adaylardır.

Hayatında başka biri olmamalı. Sürmekte olan başka bir ilişkisi, 
bitmemiş eski bir ilişkisi, boşanma
sürecinde olmak ideal eş adayı 
için uygun değildir. Kendinizi ne kandırın, ne de kandırılmaya 
izin verin. H
ayatında ya da
kalbinde başka biri olan kişi ile 
gelecek kuramazsınız. Hayatındaki duygusal bağlar bittiği h
âlde, 
bakmakla sorumlu olduğu birileri varsa, size ve onlara ne kadar 
adaletli, yeterli davranacağı da önemlidir.

Politik ve dinsel uyum. Hayata bizi inanç sistemimiz bağlar. 
Dinî 
inançlarımız ile uyumlu olduğumuz ve gelişimizi 
destekleyecek e
ş en ideal olandır. Politikada aynı şekilde hayat

aynı pencerelerden bakan insanların ortak paydasıdır. Politik 
görüşlerin
de uygun olması ideal bir evlilik için önemli bir 
faktördür. 

Çocuk hakkında düşünceleriniz. Çocuk sahibi olmayı düşünen 
biri olmal
ısınız
ya da tam tersi sizi bu konuda destekleyen bir eş 
adayı olmalıdır.

Parayla ilgili düşünceleriniz. Harcamayı ve yaşamayı seven bir 
kişi iseniz, ideal eş seçeneğinizin içinde paraya ve bu kişinin 
parayı hayatında nasıl kullandığına da bakmanız 
gerek
ir. Parayı 
kazanamamak, harcayamamak, paylaşamamak, biriktirememek, 


borç verememek, katkıda bulunamamak, kabul edememek gibi 
sorunları olmamalıdır.

Dostunuz olabilmeli. İdeal bir eş sadece cinselliği 
paylaşacağınız bir arkadaş değil, dostunuz, sizinle ol
maktan 
hoşlanan ve geçimli biri olmalıdır.

Ortak ilgi alanları. Ortak ilgi alanlarınız olmalı. Her zaman 
beraber vakit geçirdiğiniz bağımlı bir yaşam değil fakat zaman 
zaman beraber yapmaktan keyif alacağınız ortak sevdiğiniz ilgi 
alanları olmalı.

Zihinsel denklik. Entelektüel denklik önemlidir. Böylece bilgi 
dağarcığınızı ya da kavrayış biçiminizi küçümsemek zorunda 
kalmazsınız. İdeal çiftler zihinsel olarak birbirine bir şeyler 
katabilen çiftlerdir. 
Bunlar ve daha fazlası var tabi
i ama bu nitelikler
i eş 
adaylarınızda aramak ile güzel bir başlangıç yapabilirsiniz. 
Evlilik; evlenelim düzelir 
ya da alışırım diye gerçekleştirilecek bir 
durum değildir.
Sonradan üzülmemek için gerçekçi bakmakta fayda vardır. 
Hatta bu konuda kararsız kalıyor ve sizin için doğru bir eş mi 
değil mi şüpheleriniz var ise en doğru kararı vermek adına 
‘evlilik öncesi koçluk’ almanızı tavsiye ederim. 
AŞI OLMANIN ÖNEMİ
Aşılama yöntemi; hastalık sonucunda oluşabilecek maddi ve 
manevi tüm kayıpları önleye
n
, büyük tasarruflar sağlayan en 
önemli sağlık yatırımı olarak bilinir. Aşı olmak insanı çeşitli 
hastalıklardan korur ve kimi hastalıkların da önlenmesini sağlar. 
Aşı olan kimse çeşitli hastalıklara karşı bağışıklık da kazanmış 
olur. Bağışıklama hizmetlerinde asıl amaç ise; toplumda, 


özellikle de bebek ve çocuklarda aşı ile önlenebilir hastalıkların 
ortaya çıkışını engellemektir. Bundan dolayı da çeşitli 
hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin ve sakatlıkların önüne 
geçmek temel esastır.
Salgın hastalıkların tedavisinde de aşı
lama çok önemli bir 
yere sahiptir. Örneğin; iki yıl önce ortaya çıkan ve h
âlâ da 
yayılma
hızı bitmemiş olan korona virüste de aşı olmak çok 
önemlidir. Aşı olan kişiler bu virüs tipine yakalansa bile hastalığı 
daha hafif g
eçirirken aşı olmayan kimseler ise bu hastalığı daha 
ağır geçirmektedir. Genç, yaşlı demeden insanların canını 
almaya devam eden bu hain virüse karşı en etkili yol ve çözüm 
elbette ki aşı olmaktan geçer. Aşı olduğu h
â
lde hastalığı ağır 
geçirip hayatını kaybeden az bir
kesim vardır. Bunu ink
âr 
edemeyiz ama aşı çoğunlukla korumakta ve hastalığın ağır 
etkilerini söndürmeye devam etmektedir. 
Salgın hastalıklardan korunmak, geleceğe daha sağlıklı 
ulaşabilmek için mutlaka aşılarımızı zamanında yaptırmalıyız. 
Aşının insan sağlığı için ne kadar faydalı olduğunu şu bilimsel 
gerçekler ile de ortaya koyabiliriz. Örneğin; 
ç
içek hastalığı 1924
-
1944 yılları arasında büyük salgınlar ve ölümlere yol açmıştır. 
Buna karşı geliştirilen aşının bulunmasıyla çiçek hastalığı 1977 
yılından itibaren tamamen yok edilmiştir. Hastalık etkeni yok 
edildiğinden çiçek aşısı uygulamalarına da ihtiyaç kalmamış ve 
1980 yılında ülkemizde ve tüm dünyada aşılamaya gerek 
kalmamıştır.
Bu ve bunun gibi (çocuk felci, hepatit B... vb.) daha çok 
sayıda hastalığın aşılama yöntemiyle önlendiğini ve yok 
olduğunu söyleyebiliriz. Aşı olarak hem kendi sağlığımızı, hem 
çocuklarımızı korumuş oluruz. Aşı sayesinde toplum ve dünyada 


korunarak salgınların önü kesilmiş olur ve insanlar çeşitli 
hastalıklar yüzünden hayatını kaybetmemiş olur. Bunun için aşı 
olalım, aşı karşıtlığına son verelim.
TRAFİK SORUNLARI
Trafik sorunları her bir ülkenin gündemini zapt etmiş en önemli 
konulardan biridir. Her ülke bu sorunla başa çıkmanın yollarını 
arıyor. Trafik sorunlarına karşı bir çok önlemler alınıyor.
Trafik 
sorunlarına geçmeden önce trafiğin ne olduğuna bir göz atalım. 
Yayaların, hayvanların ve araçların kara yolu üzerinde hâl 
ve hareketlerine "trafik" denir. Trafiği tek araba yaratmaz. 
İnsanları
n çok ol
duğu yerlerde bile insan trafiği yaranıyor. Çok 
kalabalık şehir merkezlerini bunlara misal çekebiliriz.
Günümüzde trafikle en çok yollarda karşılaşıyoruz. 
Saatlerce gitmek istediğmiz yerlere gidemiyoruz. Hem zaman 
kaybediyor hem de sinirlerimiz bozuluyor. Yollar kilitleniyor bir 
metre bile gidemeyecek duruma geliyoruz. Böyle sıkışmalara 
sebep ne oluyor peki?
Her yıl ülkede araba sayısı artıyor. Bir evden nerdeyse 2
-3 
kişi araba sahipi oluyor. Hepsi de trafiğe çıkıyor. Yollar 
büyümüyor ama arabalarda artış 
çok. Daha bü
yük şehirlerde 
trafik sorunlarıyla daha çok karşılaşıyoruz. En çok sabah ve 
akşam iş çıkışlarında aynı sorun yaşanıyor. 
Trafik ışıklarının bazen doğru çalışmamasıda yolların 
sıkışmasına ve trafik sorunlarına sebep oluyor. 
Her yıl trafik kazasında ne yazık ki, or
talama 1,3 milyon 
kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Bu çok büyük bir rakam 
ve trafiğin nasıl tehlikeli olduğunu gözler önüne seriyor. Bu 
kazalarda yaralananlar, sakat kalanların da sayısı yeterince 


büyük. Trafik kazaları çok zaman aşırı hız sonucu gerçekleşiyo
r. 
İnsanlar bir anlık heves için hayatlarını tehlikeye atıyorlar. 
Birbiriyle yarışarak bir şeyler ispatlamaya çalışırken sonuçları 
akıllarına bile gelmiyor. Kaç çocuk trafik kazası sonucu hayatını 
kaybediyor, kaç ev anne vey
a babasız kalıyor. Kaç insan sak
at 
kalarak hayatının sonuna kadar pişmanlık yaşıyor.
Bizim ülkemizde de trafik sorunları yeterince var. Yollar 
küçük, 
araba sayısı çok olunca trafik yaranması da normalleşmiş 
artık. Yollarda saatlerce zaman geçiyor. Trafik polisi yardımıyla 
yollar düzene giriyor. Bizim ülkede 
de trafik sorunlarına karşı bir 
çok önlemler alınıyor. Yeni köprüler yapılıyor. Alternatif yollar 
çiziliyor. 
Trafik 
sorununu aradan kaldırmak için alternatif yolların, 
köprülerin yapılması gerekiyor
. Alternatif yollar olursa insanlar 
da trafik olmaması için bu yolları kullanır hem gidecekleri yere 
en kısa zamanda ulaşırlar hem de insan ölümünün sayısı azalır. 
Tır ve büyük arabalar
için alternatif yollar yapılarsa ve bu yollar 
kullanılırsa araba kullanımı daha çok kolaylaşır.
Köprüler de bu sorunda yardımcı olabilir. Aynı yol 
üzerinden yapılan köprü sayesinde yoldaki sıklık yarı yarıya 
azalmış olur. 
Bunlardan başka trafik sorunlarının yaşanmaması için
trafik 
ı
şıklarının da doğru çalışması gerekiyor. Araba kullananların da 
tüm trafik kurall
arını bilmesi ve kurallar çerçevesinde araba 
kullanmaları gerekir. Arabayı bilinçli kullanan birey kendi 
hayatını sigortalamış olur.
Trafik kazalarının olmaması için de içkili araba kullan
mak 
olmaz, hızlı araba kullanımından kaçınmamız lazım. Teh
likesizlik 


kemerini her trafiğe çıktığımızda 
mutlaka 
takmamız yapacağımız 
en önemli işlerden biridir. 
Trafik polisleri 
de trafik sorunlarında yardımcı olmalı

sıkışmaları önlemek için topluma yardım etmelerı gerekiyor. 
En azı
ndan 
bu söylediklerimi gerçekleş
tirebilirsek trafik 
sorunlarımızın h
â
linde birçok işler yapmış oluruz.
Sonda söylemem gerekiyor ki, trafik sorunlarını yaratan biz 
insanlarız yani istersek 
b
u sorunu ortadan kaldırabilmemiz
de 
kendi elmizdedir. Biraz özen gö
stererek, kuralları çiğnemeden 
araba kullanarak, trafikte daha 
anlayışlı olmak
la 
bu sorunların 
üstesinden de geliriz. Hayatımızı korumak kendi elimizde. 
*
Trafik araçlar ve insanlardan oluşan ulaşım ağıdır. Aynı 
zamanda hayvanlar da trafiğe dâhil edile
bilir. Bu araç, insan ve 
hayvanların ulaşım güzergâhları üzerindeki gidiş gelişlerine trafik 
adı
verilir. 
Alım gücünün artması, bankaların verdiği krediler, yapılan 
kampanyalar sebebiyle araç sayısı her geçen gün biraz daha 
artmaktadır. Her gün binlerce araç ve insan trafiğe çıkmakta, bu 
da trafiğin özellikle büyük şehirlerde bir keşmekeşe dönüşmesine 
sebep 
olmaktadır. Buna bir de tam anlamıyla trafik eğitimi 
almamış, bilinçsiz insanlar eklenince trafik kazaları kaçınılmaz 
olmaktadır. Tarafik kurallarına uymamak Azrail’i yanımıza 
davet etmekten farksızdır.
Her yıl kutlanan trafik haftası insanların bilinçlendirilmesi için 
önemli bir fırsattır. Bu haftada trafik kurallarını anlatmak ve 
öğretmeye çalışmak insanların bu konuda biraz daha 
bilinçlenmesini sa
ğlayabilir.
Hepimiz temel trafik kurallarına uymalıyız. Yürürken 
kaldırımları kullanmalı, yaya geçitlerinin olduğu yerde 


buralardan geçmeli, karşıdan karşıya geçerken sağımıza 
solumuza bakmalı, mutlaka üst geçitleri kullanmalı, yol 
kenarlarındaki uyarı işaretlerine uymalı, taşıtlara asılmamalı ve 
taşıtlar durmadan hareket etmemeliyiz. Bu kurallara uyduğumuz 
takdirde az da olsa trafik sorununun bir parçası olmaktan uzak 
durmuş oluruz.
DEPREM 
Yer kabuğunun çeşitli kırılmalar dolayısıyla hareket etmesi 
veya çökme
si sonucunda dalgalar oluşturması ve bu dalgaların 
ulaştığı bölgelerin hafif veya yüksek şiddette sarsılarak, küçük 
veya büyük yıkımlar oluşturması, deprem olarak tanımlanabilir. 
Deprem yer sarsıntısıdır. Yeryüzü, birbiri
ni tamamlayan 
parçalardan oluşur. Bunu yapboz oyunundaki parçalara 
benzetebiliriz. Bu parçalara l
evha adını veriyoruz. Levhalar 
zamanla kırılarak depremlere neden olur.
Deprem önce hafif bir sarsıntı ve uğultuyla başlar. Sarsıntı 
birden şiddetlenir. Sarsıntı şiddetlenince en çok zararı verir. 
Deprem sonucunda can ve mal kaybı olabili
r. 
Deprem, hâlen dünya genelinde b
aş göstermekte, kötü 
sonuçlara yol açmaktadır. Nitekim ülkemizde de bu afetin 
olumsuz tesirleri fazlası ile görülmüş, büyük acılar yaşanmıştır. 
Maalesef etkileri günümüze kadar gelmiştir. Bu nedenle 
depremin olumsuz etkilerini en aza indirmek için çeşitli 
çalışmalar yapılması gerekir. Afetlerin çoğu önceden tespit 
edilemez. Sel, çığ gibi afetler, önceden kestirilebilirken, deprem 
için kesin tahminlerde bulunmak çok zordur. Bu yüzdendir ki 
deprem aniden yakalar. Kimini gece uyurken yatağında, kimisini 
yolda, 
kimisini iş yerinde, kimisini de okulda... Bu yüzden 


depremden tamamen korunmak pek mümkün değildir. Ancak 
çeşitli tedbirlerle, depremin
zararlarını en aza indirmek gayet 
mümkündür. Sağlam binalar, yapılar oluşturduğumuzda, can ve 
mal kayıplarını minimuma
indirmemiz mümkündür. Bilindiği 
gibi deprem konusunda en şanssız ülkelerden biri Japonya'dır. 
Ancak Japonlar evlerini öyle bir teknoloji ile yaparlar ki, bizim 
ülkemizde binlerce insanın ölebileceği şiddetteki bir deprem, 
onlara göre küçük bir sarsıntı gi
bi gelmektedir. Çünkü her 
şeylerini depreme hazırlıklı ve dayanıklı şekilde yapmışlardır.
Deprem sırasında dışarıdaysak binalardan, yıkıntılardan ve 
camlardan uzak durmalıyız. Elekt
rik direk ve tellerinden
uzakta, güvenli bir yerde sarsıntının durmasını beklem
eliyiz.
K
öprü, üst geçit ve tünellerden uzak durmalıyız. Binalara 
kibrit, çakmak, mum, gaz lambası vb. araçlarla yaklaşmamalıyız. 
Binalarda gaz kaçağı olabileceğini unutmamalıyız
Deprem öncesi yapılması gerekenler:

Evlerimiz depreme dayanıklı olmalıdır. Deprem, dayanıklı 
yapılmış konutlara zarar vermez. Oturduğumuz binaların 
depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol ettirmeliyi
z. 
Gerekirse, dayanıklı duruma getirmeliyiz. 

Bir deprem planı hazırlamalıyız. Bu planda güvenli yerleri ve 
deprem sonrası, binadan çıkış yollarını belirlemeliyiz. Sarsıntı 
anında devrilebilecek kitaplık, vitrin gibi eşyaları sabit duruma 
getirmeliyiz. 

Evimizdeki gaz, su vanasının ve elektrik şalterinin yerini 
öğrenmeliyiz. Bunları kapalı konuma getirmeliyiz

Deprem çantası hazırlamalıyız.
Deprem çantasına radyo, pilli 
fener, pil ve ilk yardım çantasını koymalıyız. Giyecek, içecek, 


yiyecekleri deprem ç
antasına yerleştirmeliyiz. Deprem çantasını 
evimizde ulaşabileceğimiz bir yerde bulundurmalıyız.
Bu tür tedbirleri almak elimizdeyken, hiç bir şey y
apmamak 
kötü sonuçlara neden olabiliyor. Depremin acılarını sadece 
yaşayanlar değil, hepimiz hissediyoruz
. Deprem gerçekten çok 
acı bir afettir. Birer birey olarak üzerimize düşeni yaptığımızda, 
bu afetin kötü 
sonuçlarını en aza indirmeye muktedir olabilir
iz. 
*D
eprem; yer sarsıntısı demektir. Deprem tehlikeli bir doğa 
olayıdır. Deprem anında bazı evler yıkılabilir. Depremden önce 
gerekli önlemlerimizi alabilmemiz için yapmamız gerekenleri 
hatırlayalım. Depremden önce; evimize deprem sigortası 
yaptırmalıyız. Bu sayede eğer deprem sonrasında evimiz zarar 
görmüş ise evimizin zarar gören bölümünü yeniden 
yaptı
rabilirler. Depremden önce; tüm aile bireyleri için bir 
deprem çantası hazırlamalıyız. Deprem çantasının içinde; 
giysiler, el feneri, düdük, açılmamış bisküvi, k
onserve vb. 
paketlenmiş yiyecekler, yara bandı, sargı bezi, makas, sıcak 
tutacak giysiler, batt
aniye, eğer kullandığımız ilaçlar varsa aynı 
ilaçtan yeteri kadar ve birkaç adet açılmamış su, 
kendimizi ve 
ailemizi tanıtan bir kart, kalem ve kâğıt ve biraz pa
ra 
bulunmalıdır. Depreme hazırlıklı olmalıyız. Unutmayın; 
önceden hazırlıklı olmak hayat kurtarır. Eğer tek katlı bir binada 
yaşıyorsak evimizin tabanını sağlam yaptırmalı ve evlerimizi 
depr
eme uygun yapılan evlerimizden yaptırmalı ve satın 
almalıyız.
Depremden e
n az etkilenmek için deprem anında 
uygulamamız gereken kuralları hatırlayalım. Deprem
anında 
yapılması gerekenler: eğer binanın içindeysek; duvara 
sabitlenmiş ve sağlam bir eşyanın yanına çömelerek çök, kapan, 


tutun pozisyonu almalıyız. Bu pozisyonu almak 
için; bir elimizle, 
yanına çömeldiğimiz eşyanın herhangi bir yerine tutunmalı ve 
diğer elimizle ise başımızı korumalıyız. Deprem anında sakin 
olmalıyız. Panik yapıp evin içinde koşturmamalıyız. Deprem 
anında; dışarı çıkmamalı, merdivenleri ve asansörü 
kull
anmamalıyız. Deprem; eğer çok şiddetli ise yerimizden hiç 
kıpırdamamalıyız. Çünkü biz
im ani bir hareketimiz evin 
yıkılmasına sebep olabilir. Deprem anında; binanın içinde
isek 
camlardan ve yıkılabilecek eşyalardan uzak durmalıyız. 
Depremlerin ne zaman olac
ağını kimse bilmez. Depremin bir 
diğer adı da yer sarsıntısıdır. Deprem anında çök, k
apan, tutun 
pozisyonu almalı ve bu sayede kendimize bir hayat üçgeni 
oluşturmalıyız. Hayat üçgeni sayesinde eğer üstümüze bir enkaz 
düşerse enkaz bizlere değil de, yanına çömeldiğimiz eşyanın 
üstüne düşecek ve bir kenarı eşyanın ve bir kenarı da yerin 
üstü
nde olacağı için o küçük arada bir boşluk oluşacak ve o 
boşluk sayesinde bizler belki; ölümden kurtulacağız.
Her büyük depremlerden sonra; küçük artçı depremler de 
olur. Bu sebep
ten dolayı, depremlerden sonra; eğer binadan 
çıkacaksak dikkatli bir şekilde çıkmalıyız. Deprem anında eğer 
dışarıdaysak ağaçlardan ve binalardan uzak
olan, boş bir araziye 
gitmeli ve orada bir süre beklemeliyiz. Depremden sonra; 
depremi hisseden yakınlarımızla telefon görüşmesi yapmalı ve 
durumlarının nasıl olduğunu öğrenmeliyiz
. Depremden sonra 
yapılması gerekenler; sakin olmalı ve binadan dikkatli bir şekilde 
çıkmalıyız. Eğer enkaz altında kaldıysak sakin olmalı ve panik 
yapmamalıyız. Enerjimizi korumalı
ve yapabildiğimiz kadar 
yüksek bir ses tonuyla sesler çıkarmalıyız. Eğer ses çıkaracak bir 
durumda değilsek görevlilerin bizleri enkaz altından 


kurta
rmasını beklemeliyiz. Elimizden geldiğince uyumamaya 
çalışmalıyız. Eğer ağır bir şekilde yaralanmışsak; ka
nayan yeri bir 
bezle sarmalıyız eğer saracak durumda değilsek yapabildiğimi

kadar sakin olmaya çalışmalıyız. Enerjimizi korumalı ve panik 
yapmamalıyı
z. 
Suyumuzu 
ve 
yiyeceklerimizi 
idareli 
kullanmalıyız.
DEPREMİN MEDYADA YANSITILMASI
Deprem, yeryüzünün önceden belirlenemeyen herhangi bir 
noktasında beklenmedik
şekilde meydana gelen sismik 
dalgaların yeryüzünü belirli bir şiddette sarsması olayıdır. 
Depremle
r sismograf ile ölçülmekte bu olayları inceleyen bilim 
dalına da sismoloji adı verilmektedir. Depremler genellikle fay 
hatlarının çatlaması sonucu oluşur. Bunun yanında yapay sismik 
dalgalar, volkanik hareketler ve nükleer patlamalar da deprem 
oluşumuna neden olabilmektedir. Deprem yaşanan en büyük 
doğal afetlerden biridir.
Depremin önemini toplumdaki insanların anlamasında en 
büyük görev okullarda öğretmenlere ve günlük yaşamda da 
medyaya düşmektedir. Medyanın insanlar üzerinde olan etk
isini 
kullanıp insanların depremlere karşı önlem almalarını 
sağlayabiliriz.
Bir afet olduğunda halkın öncelikle bilmek istediği şunlardır: 
Kendisinin ve ailesinin haya
tını nasıl koruyacak? Acil durumun 
tipi ve etki alanı nedir? Halkın durumu nedir? Doğru dür
üst 
bilgilendirilmiş medya afet olduğunda; toplumun paniğini 
azaltabilir, 
eyleme hazırlayabilir ve gelecek sorunlara karşı 
uyarabilir. Aslında medyanın desteği bunlarla da sınırlı değil. 


Medyanın, afetleri önleme, afet zararlarını ve kayıplarını 
azaltma, h
azırlık, tahmin ve erken uyarı, afet riskinin 
algılanması, etki ve ihtiyaç
analizi, müdahale, iyileştirme 
çalışmalarında da desteği çok büyük. Tabii ki yararlanabile
ne!.. 
Medyanın temel görevi şunlardır: "Doğru bilgiyi edinmek, 
doğru bilgiyi edindirmek! Çünkü bilgi eksikliği beraberinde 
korku ve huzursuzluk getirir." Bunun için muhabirler özellikle 
bilgili, güvenilir ve erişilebilir bir muhatap arar. Muhabirler 
çab
uk ve güvenilir bilgi ister. Ayrıca muhabirler olay yerine 
ulaşmak ve eşit muamel
e görmek ister. Ülkemizde muhabirlerin 
bu isteklerine ne afetlerde ne de normal durumlarda cevap 
verecek "Basın Sözcüsü" kurumlarımızın tümünde ve afet 
mevzuatımızda yok.
M
edya başıboş bırakılmamalı, il ya da ilçe afet yönetim 
merkezlerinden yetkili kişilerce doğrudan basın açıklamaları 
yapılmalı. İletişim teknolojisinin yoğun, etkin kullanımı 
gerçekleşmeli..
.

AİLE Mİ, KARİYER Mİ?


Psikologlar
ın görüşlerine göre, günümüzde insanların kararsız 
kaldıkları konulardan biri de, aile ve kariyerdir. Eskiden çalışan 
erkeklerin sayısı kadınlara oranla daha fazla olduğundan 
genellikle sadece erkekler kariyere yönelirlerdi. Günümüzde ise, 
özellikle ülkemi
zde çalışan kadınların sayısının oranının da 
giderek arttığından bu eğilim değişti. Erkekler açısından 
kadınların kariyer sahibi olmaları, onlardan daha üstün bir 
konumda çalışmaları istenmeyen bir durumdur.


Eskide
n hanımların işi daha zor olduğundan he
m aileye, hem 
de kariyere zaman ayırma gibi bir planları söz konusu olmazdı. 
Hem ev hem de iş hayatının ikisi bir arada mümkün değildi. 
Modern zamanda ise teknolojinin ilerlemesi ile birlikte 
bayanların ev işleriyle uğraştıkları vakit azaldı. Artık birçok iş 
teknolojinin yardımı ile gerçekleştirilebiliyor. Fakat buna rağmen 
öyle işler vardır ki, sadece dikkat gerektirir. Bu da sadece 
kadınların uğraşabileceği işlerdir.
Peki kariyer? Günümüzde her kadın mükemmel kariyeri olsun
diye çalışır ve bunu arzu eder. İstatistiklere göre, genç
bayanlar 
aile kurmaktan çok geleceği için ve kariyerlerinde yükselmek 
yönünde planlar yapıyor. Mükemmel bir kariyere sahip olan 
kadın mükemmel aileye sahip olabilir mi? Bence değil.
Hayatta vazgeçemeyece
ğimiz bir şey varsa
o da ailemizdir. 
A
ilem her zaman kariyer konusunda, özel hayatımda bana 
destek oldu. Önce kariyer sahibi oldum, işimde başarılı oldum. 
Bütün ailem her daim yanımda oldular. Eşim de bana hep destek 
oldu, hayatta en önemli şeydir eşinizin
size ve mesleğiniz
e destek 
olması.
Kariyer nedir yahu? Biraz para, biraz da ego tatmininden 
ibaret. İşçi de olsan, şef de olsan, müdür de olsan, vaktini para 
için satmış oluyorsun. Oysa ki aynı parayı sen ödesen aynı vakti 
satın alamazsın. Ailenle mutlu günler
geçirmeye bak. Ömürler 
kısa. Daha kaç mutlu gün göreceğimiz belirsiz.
Eğer birisi için diğerinden vazgeçmen gerekiyorsa, ikisinde de 
hata vardır. İnsan hem ailesine çaba gösterip hem kariyerinde 
yükselebilir. Seçim yapmak zorundaysan ters giden bir şeyler 
vard
ı
r.


Aile önce gelir ama kariyer de önemsiz değil.
AİLE İLİŞKİLERİ 
Aile, insana gelecekte sürdüreceği temel ilişki zemini hazırlar. 
İdeal olan, kendimizi değerli hissettiğimiz, duygu ve 
gereksinim
lerimizi açıkça dile getirebildiğimiz bir aile ortamıdır. 
Bu tür destekleyici ortamda büyüyenler, sağlıklı ve açık ilişkiler 
kurmaya yatkın olur, çoğu ailede yaşanabilen, olağan ya da 
gelişimsel sayılan kuşaklara özgü fark ve çatışmaları aşabilirler. 
Ancak her aile destekl
eyici değildir. Bazı aileler kendimizi 
değersiz, yetersiz, önemsiz ve hatta suçlu hissettir; dünyaya, 
diğer insanlara ve kendimize güven duymamızı engeller, 
akademik, ilişkisel ve kimlikle ilgili sorunlar yaşamamıza yol 
açabilir.
Evden ayrıldığınızda a
ile sor
unlarının da ardınızda kalmasını 
bekleyebilirsiniz, ancak onlardan uzaklaştıktan çok sonra bile, 
aile ortamındaki sorunlar yaşamınıza yansıyabilir, ilişkilerinizi 
etkileyebilir. Uzaklaşmakla değil, aile yapınızı daha iyi anlayarak 
bugünkü sor
unlarınıza ışık tutabilir, değişim için bir şeyler 
yapabilirsiniz. Geleneksel olarak aile, insan topluluğunun temel 
birimi olarak kabul edilmiş ve toplumsal ilişkilerin 
düzenlenmesinde merkezi bir rol oynamıştır. 
Aile, üyelerin ortak değerler paylaştığı, belirli konumların 
oturduğu, etkileşime fazla zamanın
ayrıldığı sosyal bir gruptur. 
Aile şu gereksinimleri sağlar: cinsellik, üreme
, ekonomi, 
beslenme, eğitim, sosyalleşme, bakım, statü ve politika. Bir 
grubun aile olarak nitelendirilmesinde bunların hepsinin değilse 
de birkaçının olması gerekli görülmektedir. Aile üyeleri, 


çocuk/çocuklar doğurur ve büyütür, ekonomik ve politik iş 
bir
liği yapar ve tüm yaş dönemlerinde hastalık ve güçsüzlükte 
birbirine bakım sağlar.
AİLE ÇEŞİTLERİ
Aile, üye sayılarına ve yaşa

standartlarına göre dörde 
ayrılır: 1. çekirdek aile; 2. geniş aile (geleneksel aile); 3. kök 
aile; 4. modern aile. 
2000’li yılların başından i
tibaren sosyoloji biliminde aile 
kavramı yeniden ele alınmış ve çağın g
erekliliklerine uygun bir 
şekilde tanımlanmıştır. Bu yıllarda ortaya çı
kan modern aile 
kavramında hem sosyokültürel hem de ekonomik kıstaslar baz 
alınmıştır. 
Modern aileler genellikle karı, koca ve bir çocuktan oluşur. 
Bu bağlamda çekirdek ailelere be
nzeyen modern aileler, cinsiyet 
eşitliğine dayalıdır. Eşlerin ikisi de çalışır ve ekonomik 
bağımsızlığını elinde bulundurur. Günümüzde, modern aileler 
aynı zamanda demokratik olarak nitelendirilir. Evi ve ailey

ilgilendiren tüm konularda çocukların da görüşü alınır ve 
çoğunluğun kararına göre hareket
edilir.
Geniş aile, geleneksel ve ataerkil bir yapıya sahiptir. İki ya da 
üç çocuktan oluşan geniş ailelerde anne, baba ve kardeşler 
akrabalık bağı bulunan diğer kişilerle aynı çatı altında 
yaşayabilir. Geniş ailenin diğer fertleri dede, amca, dayı ve 
teyzedir.
Geniş aile, modern ailelerden farklı olarak metropollerden 
ziyade kırsal kesimde yaygındır. Ataerkil bir yapıya sahip olan 
geniş ailelerde baba, amca ve dayı söz hakkına sahiptir.


Çoc
ukların evleni
p kendi ailelerini kurana kadar birlikte 
yaşadıkları ailelerine kök aile denir. Kök ailelerde belli başlı 
kurallar vardır ve her bir aile üyesinin bu kurallara riayet etmesi 
gerekir. Genellikle çocuklar evlenene kadar ekonomik 
bağımsızlığa sahip olmadığı için söz hakkı anne babaya aittir.
Çağdaş toplumlarda, yeni evlenen çiftler genellikle baba 
evinden ayrılarak yeni bir evde yaşamaya başlarlar. Oysa 
bundan yüz, ik
i yüz yıl önce yeni evliler, damadın ya da gelinin 
ailesin yanında otururlardı. Anne, baba, kızlar, damatlar, 
oğullar, gelinler ve torunların aynı çatı altında yaşadığı böyle 
ailelere geniş aile deniyordu. Bu gelenek, tarıma dayalı 
geleneksel yapısını koru
yan birçok toplumda bugün de 
sürmektedir. 
Sanayileşmiş çağdaş toplumlarda, özellikle kentlerde geniş 
ailel
er yerini giderek küçük ailelere bırakmıştır. Anne, baba ve 
evlenmemiş çocuklardan oluşan bu küçük ailelere çekirdek aile 
denir. Çekirdek aile, yalnız birey
sayısıyla değil yapısıyla da geniş 
aileden çok farklıdır. Çekirdek aile, kentlerdeki yaşam ve üretim 
koşullarına bağlı olarak doğmuştur. Kırsal kesimde aile, çoğu kez 
bütün bireylerin birlikte çalışıp birlikte ürettikleri ekonomik bir 
birimdir. Ama aile k
entlerde bu özelliğini yitirir. Aile bireyleri, 
üretimin aile dışında yapılmasından dolayı, ev dışında çalışarak 
bağımsız h
â
le gelirler. Bu durum, geniş ailedeki katı alt
üst 
ilişkilerini ortadan kaldırır ve ailede daha eşitlikçi ilişkilerin 
oluşmasını sağlar. Çocukların bilgi ve be
ceri edinmelerini, 
toplumla bütünleşmelerini sağlama işlevini üstlenen aile, b
ireyin 
geleceğinin bir parçasıdır. 
Modern aileler: 

Aile içindeki otorite kadın ile erkek arasında paylaşılmıştır.



Soy hem anadan hem de babadan gelir. 

Aile içi iletişim ve genel hayat düzeni karşılıklı eşit
lik ilkesine 
dayanır.

Bu aile tipi çağdaş toplumlarda görülür.
AİLENİN ÖNEMİ
Aile, eş ve çocukların oluşturduğu en küçük kurumdur. Sadece 
anne, baba ve bunlardan doğan çocukların oluşturduğu aile 
birimine ‘’çekirdek aile’’ adı verilirken; dede, anneanne veya 
babaan
nenin de dahil olduğu aile birimine ise ‘’geniş aile’’ adı 
verilir.
Ailemizi oluşturan bireyler, hayatımız boyunca bize en yakın 
olan, bize en çok destek sunan ve bizi her hâlimizle kabul edip 
seven kiş
ilerdir. Özellikle annelerimiz, bizim için her türlü 
f
edakârlıkta bulunur, bıkıp usanmadan bizi yetiştirir, deyim 
yerindeyse bizim için saçlarını süpürge eder. Babalarımız da aynı 
şekilde her zaman daha iyi bir hayat sürmemiz için çalışıp 
çırpınırlar. Kardeşlerimiz ise bizi koruyup kollayan, bizim 
iyiliğimiz için birçok fedakârlıkta bulunan kişilerdir. Bu yönüyle 
baktığımızda aile çok önemlidir.
Bizi her zaman destekleyecek ve bizi koşulsuz sevecek kişi 
ailemizdir. Bizler de ailemizi her zaman sevmeli, zor 
zamanlarında onların yanında olmalıyız. Arkadaşlarımız 
gün 
gelir giderler, bizi unuturlar. Ama ailemiz hayatımız boyunca 
yanımızda olacaktır. Bu yüzden onların değerini iyi bilelim.
*
Doğduğumuz günden bu yana bize bakan, bizi yetiştiren, 
bizim için birçok fedakârlıkta bulunanlar ailemizdir. A
ilemiz bizi 
her zaman kendisinde
n bile daha fazla düşünür. Bizim daha iyi 
bir yaşam sürmemiz için çabalayıp dururlar.


Aile, Özbek toplumu için çok önemlidir. Aile, bizim için 
herkesten daha ö
nemlidir; çünkü bizi gerçek anlamda koşulsuz 
seven, hatalarımızı örten, her konuda bize destek veren onlardır. 
B
iz de her zaman ailemizin yanında olmalı, onların zor 
durumlarında onlara yardımcı olmalıyız. Evlenip kendi 
yuvamızdan kopsak bile onlardan kopmamalı onları sürekli 
ziyaret etmeli ve evlerimize davet etmeliyiz. Öğrenci ise biz de 
onlara karşı sorumluluklarımızı bilmeliyiz. Örneğin ev işlerinde 
ailemize yardım etmeli ve dersimizi düzenli olarak çalışmalıyız. 
Çünkü bizim her başarımız ailemizi de mu
tlu edecektir.
Bir anne babanın çocukları için istediği tek şey onların mutlu 
olmalarıdır. Bütün hayatlarını bunu sağlamak için geçirirler. 
Bizler de onların kıymetini bilmeli, onları daha fazla mutlu 
etmek için çabalamalıyız.
AİLE
Aile, toplumu oluşturan en küçük birimdir. Toplumun varlığı, 
bir anlamda ailelerin varlığına bağlıdır. Aile kurmaktaki ana 
amaç, birbirini seven iki kişinin hayatlarını birleştirerek birbirine 
destek olması ve hayatın getireceği z
orluklar
a birlikte göğüs 
germektir. Aynı zamanda çocuk sahibi olarak insan yaşamını 
devam ettirmektir. Bu yönüyle baktığımızda aile kurumu 
olmasaydı, insan nüfusu da belki artmayacak ve insanlar 
yeryüzünden silinip gidecekti.
Aile kurmaktaki temel 
amaç insanların aynı çatı altında 
yaşayarak birbirine destek olmaktır. Amaç bu ise aileyi oluşturan 
eşler her zaman birbirini sevmeli birbirine saygı duymalı ve 
destek olmalıdır. Şayet eşlerden sadece birisi çalışıyorsa diğeri ev 
işlerini üstlenmeli, çocukların genel bakımları ile ilgilenmelidir. 


Ancak hem anne hem de baba çalışıyorsa iş paylaşımı yapılmalı 
ve her iki taraf da aynı derece yorulmalıdır. İşlerin sadece bir 
taraf yüklendiği ailelerde bir süreden sonra bıkkınlıklar başlar. 
Bu da gergin bir ortama, kavgalara hat
ta belki de boşanmalara 
sebep verir. Eşler her zaman merhamet sahibi olmalıdır. 
Gerekirse kendisini eşinin yerine koyup onun neler hissettiğini 
bilmelidir. Her ne kadar ‘’Yuvayı kuran dişi kuştur.’’ deseler de 
bu yuvayı ayakta tutmak kadının olduğu kadar erkeğin de 
görevidir. Erkek, bu görevin bilincinde olarak hareket etmeli, 
eşinin en iyi destekçisi olmalıdır. Sadece aileyi ilgilendiren 
konularda araya üçüncü şahıslar koyulmamalı, meseleler eşler 
arasında halledilmelidir. Çocuklu bir ail
ede görev ve 
sorum
luluklar daha büyüktür. Evet, her zaman anne babaların 
çocuk üzerindeki haklardan bahsederler ve çocukların ne yapsa 
da onların haklarını ödeyemeyeceğini söylerler. Ancak durum 
tam olarak böyle değildir. Evet, anne babanın çocuklar 
üzerindeki 
emekleri 
büyü
ktür. 
Ancak 
şu 
şekilde 
düşündüğümüzde iş değişebilir. Neticede çocuklar doğmayı 
tercih etmemiştir. O çocukların dünyaya gelmesini anne ve baba 
tercih etmiştir. Bunu da kendi isteklerini, yani çocuk sahibi olma 
isteği için yerine getirmişl
erdir. O zaman, madem bu dünyaya 
çocuk getirdin, elbette ki onları en iyi şekilde yetiştirmeye, onları 
mutlu etmek için çabalamaya, onlara güzel bir yaşam sunmaya 
mecbursun. Bu yüzden hiçbir anne baba, ‘’Büyüttük, bu yaşa 
getirdik işte, daha ne yapalım?’’
düşüncesine kapılmamalı, 
çocuklarına en güzel hayatı vermek için çabalamalıdır. Elbette ki 
çocuklar da ailelerinin verdiği bu emekleri görmeli ve onlar
da 
anneleri, babaları, kardeşleri için güzel şeyler yapmalıdır. 
Unutulmamalıdır ki kişinin en büyük des
tekçisi aile bireyleri 


olacaktır.
Bir anne baba, doğan çocukları hangi özelliklere sahip 
olursa olsun onu koşulsuz kabul eder ve içtenlikle sever. 
Çocuklarda bu durumun farkında olmalı ve ailelerini her h
âliyle 
kabul edip sevmelidir. Anne babalar, çocuklar
ını iyi bir şekilde 
yetiştirmek zorundadır. Bu, onlara en pahalı oyuncakları 
almaları gerektiği anlamına gelmez elbette. Ancak onların ahlak 
gelişimi ile ilgilenmeli ve imk
ânlar dâ
hilinde eğitilerek onlara 
hayatın getirdiği zorluklara göğüs gerebilmeyi öğr
etmelidir. Her 
zaman balık vermek yerine, balığı tutmayı öğretmelidir. İşte o 
zaman, gerçek anlamda yetiştirmiş olurlar çocuklarını.
Aile kutsal bir kurumdur. Bu kutsallığın farkında olup, bunun 
gerekliliklerini yerine getirmeliyiz. Unutmamalıyız 
ki bizi 
karşılıksız seven kişiler ailemizi oluşturan anne, baba ve 
kardeşlerimizdir. Biz de onları çok sevmeli, her zaman onların 
yanında olmalıyız.
SEVGİLİ ANNECİĞİM VE BABACIĞIM
Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları 
söylemek isterdim. Deneme ile öğrenirim. Bana oyund
a, 
arkadaşlıkta ve uğraşılarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, 
h
er işimde, koruyup kollamaya çalışmayın. Davranışlarımın 
sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim.
Büyümeyi çok istese
m de ara sıra yaşımdan küçük 
davranışlarda da bulunabilirim. Bunu önemsemeyin. Ama siz 
beni şımartmayın. Hep çocuk kalmak isterim sonra. 
Her 
istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe 
almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin. 
Sözünüzü tutmayınca sizlere olan güvenim azalıyor.


Bana bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın. 
Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiği unutmayın. 
Birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve 
sürekli tedirgin eder. 
Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek 
duymam. “Ben senin yaşındayken...” diye başlayan sözleri hep 
kulak ardına atarım.
Beni yeteneklerimin 
üstünde işlere zorlamayın. Aksine 
başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Başarmam için 
beni 
destekleyin. Hiç değilse çabamı övün. Bana güvendiğinizi belli 
edin. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın, umutsuzluğa kapılırım.
Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca özür
dilemekten 
çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, 
b
eni size daha çok yakınlaştırır.
Biliyorsunuz, sizin çocuğunuz olarak doğmayı ben seçmedim. 
Ama seçme hakkım olsaydı sizden başka kimsenin çocuğu olmak 
istemezdim!
SAYGININ ÖNEMİ
Sevgiden sonra gelen en önemli duygu
lardan biri saygıdır. 
Eğer kalbimizde birine karşı sevgi varsa, ona zaten saygı da 
duyar, onu incitm
ek ve üzmek istemeyiz. Bildiğimiz gibi sevgi 
içten gelen bir duygudur. Yani içimizden gelmediği sürece ne 
birini zorla sevebiliriz ne de kendimizi sevdirebi
liriz. Oysa saygı 
böyle değildir. Saygıda zorunluluk vardır. Sevmediğiniz birine 
bile saygı gösterme
k zorunda kalabilirsiniz veya sizi sevmeyen 
biri size saygı duymak zorundadır.
Hayatımız boyunca birçok insanla etkileşime gireriz. Doğal 
olarak etkil
eşime girdiğimiz ilk insanlar anne ve babalarımızdır. 


Anne ve babalarımızın
bizim üzerimizde çok hakkı ve emeğ

vardır; dolayısıyla saygıyı en çok hak eden insanlar onlardır. 
Anne babalarımıza karşı saygıda asla kusur etmemeli, onları 
üzecek söz ve davranışlardan uzak durmalıyız. Saygı ayrıca tüm 
büyüklerimize karşı gösterilmesi gereken bir duygudur. 
Sevmiyorsak b
ile bizden daha büyük, dünyanın acılarını, 
kederlerini bizden daha fazla tatmış olan bütün büyüklerimize 
saygı göstermeliyiz. Bizler onlara saygı 
duyarsak onlar da bizi 
sevecektir.
Bu dünyada sadece insanlar değil hayvanlar ve bitkiler de 
yaşam sürmektedir. Üstelik bunların biz insanlar için çok büyük 
faydaları vardır. Onlar da tıpkı bizim gibi bir cana sahiptir. 
Hayvanların da yine bizim gibi bir anneleri, babaları ve çoğu 
defa beraber yaşam sürdükleri arkadaşları vardır. Dünya sadece 
insanlar için yara
tılmamıştır. Bunun bilincinde olup hayvanları 
ve bitkileri de koruyup onlara saygı göstermemiz gerekir. 
Saygımız, bir anlamda bizim kişiliğimizin de göstergesidi
r. 
Kişilik sahibi bir insan hiçbir canlıya saygısızlık etmez. Aynı 
şekilde eğer bir insan diğer insanlara, hayvanlara ve doğanın 
tamamına saygılıysa, bu, o insanın iyi biri olduğunu gösterir.
ANNE BABAYA SAYGI
Bizi dünyaya getiren, bebeklikten bu yana besleyip 
büyüten, en iyi şekilde yetişmemiz, mutlu olmamız için çalışıp 
çabalayan a
nne ve babalarımız saygının en büyüğünü hak eder.
Bir insan ne yaparsa yapsın, anne babasının hakkını 
ödeyemez. Dünyada hiçbir insan yoktur ki anne ve babanı

kadar sizi sevsin ve düşünsün. Yine hiçbir insan yoktur ki onlar 
kadar sizin için üzülsün. Anne ve b
abalarımızın tüm varlığı 


bizleriz. Onların tek amacı, bizim daha mutlu bir hayata sahip 
olmamız. Onlar bütün ömürlerini bu uğurda harcar ve bundan 
da asla bıkkınlık duymazlar.
Bizim için bu kadar fedakârlık yapan, bizi tüm kalpleri ile 
seven anne ve babal
arımıza karşı biz de asla saygıda kusur 
etmemeli, onları daima sevmeli ve onlara gereken değeri 
vermeliyiz. 
BÜYÜKLERE SAYGI
Yaşça bizden büyük olan insanların yaşanmışlıkları daha 
fazladır. Onlar bu dünyanın neşe ve mutluluğunu da, üzüntü ve 
ke
derini de bizden daha fazla yaşamıştır. Hayat tecrübeleri 
sayes
inde birçok şey öğrenmiştir.
Büyüklerimize saygı göstermek hepimiz için bir 
zorunluluktur. Bizden büyük birine saygı duymak için o kişinin 
ille de bizim bir yakınımız olması gerekmez. Hatta o
nu 
sevmeyebiliriz de... Ancak onları sevmemek, onlara
saygısızlık 
yapma hakkı vermez bize. Büyüklerimizle konuşurken 
sözlerimize dikkat etmeli, onları incitecek şeyler söylemekten 
uzak durmalıyız. Bizler büyüklerimize saygı duymalıyız ki onlar 
da bizi sevs
in ve biz büyüdüğümüzde de küçüklerimiz bize saygı 
duysun.
Hem toplumsal kurallarımız hem de dinimiz büyüklere 
saygıyı emreder. Gerek insanların gerekse de Allah'ın sevgisini 
kazanmak için bizler de büyüklerimize saygı duyalım ve onları 
üzecek davranışlardan uzak duralım.


YAŞLILARA SAYGI
Yaşlılara saygı gösterin, onlar bizim büyüklerimiz otobüste yer 
verin mesela kaybedecek birşeyiniz olmaz, duasını alırsınız. Elini 
öp saygı göster, sesini yükseltme, of deme kalbini kırma, belki 
de sen öyle yaparsan gönlü kırılıyor
dur. Merhamet etmeyene 
merhamet edilmezmiş bir gün bizde yaşlanacağız unutma bunu 
asla. Yaşlılar, dünle bugün arasındaki köprülerdir, Kültür 
yaşamımızı 
yarınlara 
taşımayı 
sağlayan 
en 
önemli 
varlıklarımızdır, Yaşlı kişilere saygı göstermeliyiz. Bu, aynı 
zamanda o
nlara bir minnet borcumuzdur. Yaşlı bireylerin 
toplumla bütünleşmesi ve yaşama bağlı olmaları gerekir. Sosyal 
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, yaşlıya 
saygı ve sevgi gibi, halkımıza zaten var olan duyguları 
bilimsellikle birleştiri
rek ya
rdıma muhtaç olan yaşlı 
vatandaşlarımıza en iyi hizmeti vermektedir. Ancak her konuda 
olduğu gibi, bu konuda da her şeyi devletten beklemek yanlıştır. 
Toplumumuzdaki 
yardımlaşma 
ve 
yardımseverlik 
duygularının ışığında gönüllü kişiler ve kuruluşlarla yaşlılarımız

daha iyi yaşama koşullarını sağlayabiliriz. Yaşlıların sorunlarına 
sahip çıkarak çözüm üretmek aynı zamanda vatandaşlık 
görevimiz ve yaşlımıza karşı gönül borcumuzdur. Çevremizdeki 
yaşlılara her zaman yardımcı olmalıyız. Onlara göz kulak 
olup 
sevgi, şefkat göstermeliyiz, Toplu taşıma araçlarında onlara yer 
vermeliyiz. Hâl ve hatırlarını sorup yaşlıları ziyaret etmeliyiz. 
Eğer yalnız yaşıyorlarsa, bu yalnızlıklarını onlara hisset

tirmemeliyiz. 
Büyük Atatürk, “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve 
emekliliklerine 
karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en 
önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış 


olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe 
güvenle bakmaya hakkı yoktur!” diyerek yaşlılara karşı sosya

güvencenin sağlanması gerektiğini vurgulamıştır.
*Hayat mevsimler gibidir. Baharı, yazı, sonbaharı, kışı vardır. 
Hayatın her dönemi, ayrı özelliklere ve güzelliklere sahiptir. Kul 
olarak iyi işler yapmak, ibadet ve taat ile hayata anlam katmak 
için b
u dönemlerin her biri birer fırsattır. İnsanı kemâle ulaştıran, 
olgun bir mümin olmanın huzurunu yaşatan en kıymetli dönem 
ise yaşlılıktır. Her yaşlıda kendi hayat serüvenimizi görmek, akıl 
sahibi olmanın bir gereğidir. Bugünün ihtiyarları dünün gençleri 
olduğu gibi, bugünün gençleri de yarının ihtiyarları olacaktır. 
Her insanın beden ve ruhen gelişen merhalelerinin her birinde 
ibretler doludur. Bu günün yaşlıları dün, büyük çabalarla bizim 
bu günümüzü şekillendirmişlerdir. Onlar, kendilerinden sonra 
g
elen nesli yetiştirmişlerdir. Her insan için değişik mana ve önem 
ifade eden yaşlılık, hayatın çok özel bir dönemidir. Bu dönem 
insan hayatının ilgi ve sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu son 
merhalesidir. Onun için en çok ilgi, alaka, sevgi ve saygı 
gösterece
ğimiz, hürmet edeceğimiz en değerli varlıklarımızdır 
yaşlılarımız! Yaşlılar bela ve musibetlere karşı manevi sigortadır. 
Şu korona virüs ile mücadele nedeniyle yaşlılar, birden 
toplumda itilen, kakılan bir kesim hâline geliverdi. Sanki yaşlı 
olmak suç! B
u derecede olmasa bile, en azından TV ve basın
yayın 
organlarında 
yayımlanan 
haberlerde, 
yapılan 
programlarda böyle bir algı oluşuyor. Peşinen potansiyel suçlu 
kabul ediliyorlar. 
Hâlbuki yuvalarımızın dayanağı, hanelerimizin bereket 
kaynağı olan yaşlılarımız, Allah’ın ihsan ve ikramına mazhar 
olmuş kimselerdir.
Onlar, millî, manevi değerlerimizi ve 


kültürümüzü yarınlara taşıyan, geçmişimizle geleceğimizi 
birbirine bağlayan en değerli köprülerimizdir. İçinde yaşadığımız 
toplum için manevi sigortalarımız, bela ve musibetlere karşı 
manevi paratönerlerimizdir. 
KIZIMDA VE OĞLUMDA GÖRMEK İSTEDİĞİM ŞEYLER
Her anne baba çocukları için en iyi şeylerin gerçekleşmesini 
ister. Onun için de hata yapmaktan çok korkarlar. Mutlu, 
sağlıklı, akıllı birer çocuk yetiştirmek hayali kurarlar. Ama sonuç 
hiçbir zaman istedikleri gibi olmaz.
Çocuklarını yetiştirirken kendi gerçekleştirmek istedikleri 
hayallerini baz alırlar. Yoksa sadece kişiliklerine uygun hayaller 
mi kurarlar bilinmez. Bazen ikisi birbirine karışır. Ama artık onlar 
büyüdükçe kontrol de elden kaçar. Bu durum ailenin 
paniklemesine neden olur. Art
ık onlarla vakit geçirmekten 
hoşlanan, anne babasına hayran olan ilkokul çocuğu gitmiş, 
yerine onların söylediklerine karşı çıkan, onları beğenmeyen, 
kontrol edemedikleri genelde mutsuz, agresif bir ergen gelir. 
Ailenin yerini arkadaşlar ve gelir geçer hevesler alır. Daha 
sonra ise cinselliğe karşı ilgi artar. Genç artık daha fazla kendine 
dönmüştür. Aile ile paylaşımlar yok denecek kadar az olur. 
*D
inine bağlı, öz güveni yüksek, vicdanlı, edepli, adaletli, 
yeniliğe açık, hissiyatlı insan olmasını beklerdim. Tabii bunun içi

önce bizler davranışlarımızla örnek olmalıyız. 
*Ben çocuğumun önce Allah’a layık bir kul sonra vatana ve 
millete hayırlı bi
rey sonra bize ana ve babaya fedakâr bir evlat 
olmasını canı gönülden isterim. 


*Her konuda mükemmel olmasını isterim tabii ama yanlışıyla 
doğr
usuyla o benim. 
*Her anne ve baba isterki: iyi insan olsun, hayırlı evlat olsun, 
başarılı olsun, iyi bir kariyer yapsın, ne istediğini bilsin, anlayışlı 
olsun, sabırlı olsun, sakin olsun, güler yüzlü olsun, iyi bir eş 
seçimi yapsın... Peki, biz bu özeliklerin yüzde kaçına sahibiz ki 
ondan bekliyoruz? 
*Oğlumun sorumluluklarını bilen, alçak gönüllü, sevgi dolu
ve 
çok onurlu, saygılı ve en önemlisi dinî görevlerini yerin
e getiren 
bir insan olmasını temenni ederim. Unutmayalım hamura nasıl 
şekil verirsek o şekli alır.
*Öncelikle oğlumu sevgiyle yetiştirmeyi planlıyorum. 
Korkudan önce sevmeyi öğrenmeli çocuk.
Allah korkusu diyen 
arkadaşlara katılmıyorum. korktuğunuz birini nasıl seveb
ilirsiniz. 
Çocuk Allah'tan yahut anne babadan korkarsa onları sevmez, 
korktuğu için bazı davranışlarını dizginler belki, ama içinde her 
zaman yapamadıklarına dair bir ükde kalır. 
Yahut bazen tam 
tersine savunma mekanizmalarını geliştirmesine sebep olur, 
ya
lan söylemek, gizlenmek gibi... Benim isteğim öncelikle 
sevgiyle dolu bir yureği olmasi. Yaşadığı dünyayı, insanları, 
doğayı sevmesi, olduğu gibi kabul etmesi. Güler yuzlu, neşeli
olmasi ki bu zaten hamurunda sevgi olduğunda doğal olarak 
fıtratına yansıyacaktır. Diğer bir kişilik özelliği öz güvenli olması 
ki bunun için de anne babaya düşen görevler olduğu
nu 
düşünüyorum. Çocuğa hata yapması için fırsat tanımak ve yanlış 
da yapsa ya
ninda olduğunu hissettirmek. Kimse mükemmel 
değildir, olamaz da. Eğer ki çocuk mükemmel olması 
gerekmediğini biliyorsa daha huzurlu ve kendine güvenli olur. 
Son olarak dürüst olma
sını isterim. Kendine güvenen, sevgiyle 


yoğrulmuş bir birey elbette yalana başvurmayacaktır. Bilecektir 
ki yaptığı hataların üzerini örtmesi gerekmiyor, t
elafi edebilmek 
için paylaşılması gerekiyor. önemli olan hata yapmamak değil, 
yaptığı hatayı düzeltebilmektir. Bunların tamamı bir butun. 
Çocuklarımızın geleceği ellerimizde, bunu
unutmadan, her 
parcayı, oya gibi inceden, sevgiyle işlemeliyiz.
HAYIRLI KIZ VE ERKEK EVLAT NASIL OLUNUR? 
Ahlaklı, dürüst ve aynı zamanda başarılı insanlar, anne 
babaları için bir gurur, bir şeref kaynağıdır. Evladı 
iyi yerlerde 
olan anne ve babalar da en az evlat kadar itibar görür. Ancak 
kötü bir evlat, kendisi rezil olduğu gibi ailesinin de itibarına 
gölge düşürür ve boyunlarını önlerine eğdirir. Evlatların 
geleceği, biraz da aileye bağlıdır. Aile çocuğuna iyi bir eğitim, 
ahlak verirse çocu
ğu güzel işler başarır. Böylece çocuğu için 
yaptığının meyvesini de kendi almış olur.
Annelerimiz... Bizi dünyaya getiren, bizimle ağlayıp, bizimle 
gülen en değerli varlıklarımız. Yılda sadece bir gün değil, her gün 
hatırlamamız gereken
annelerimiz için belki de en güzel hediye, 
iyi bir evlat olabilmek. İyi evlat olabilmek için ilk şart inatçılığı 
bırakmak. Olaylara ben merkezli tepkiler vermek yerine, anne 
babanız açısından bakmaya çalışın. Birlikte yaşamayı öğrenmek 
çoğu zaman alışılmadık ve zor bir durumdur. Düşünce
katılığı 
olan yani inatçı kişilerde ise bu durum daha zorlaşır.
Anne babanıza ya da çevrenize olan tepkilerinizi sorgulayın. 
Anne, baba ve çocuğun beklentileri, fiziksel, ruhsal ve duygusal 
ihtiyaçları konuşulduğunda, her iki ta
raf bi
rer adım atarak orta 
noktada buluşup uzlaşmaya çalışmalıdır.


Her zaman olumlu düşünün. Anne ve babanızın sinirli, 
kızgın, öfkeli veya ilgisiz tavırlarında olumsuz yaklaşın. Annenizi 
yanlış anlayabileceğinizi, sizi incitmek amacı ile yapılmadığını 
öncelikl
e düşünün. Olumsuz senaryolara inanmak kişiyi yanlış 
yargılara götürür. Bir evlat, anne babasının kendisi hakkında 
kötü düşündüğüne inanırsa, farkına varmadan bunu beden 
diline yansıtır. Karşı taraf olumsuzluğu hisseder ve savunma işine 
girer. Karşılıklı negatif etkileşim ve yersiz düşmanlık duyguları 
oluşur.
Kendinizi kanıtlamanız gerekmez. Anlaşmazlıklar genelde 
kendi kimliğini, özgürlüğünü ispat etmek için fırsat olarak 
görülür. Bu düşünce tarzı duygusal enerjileri harcamaya iter. 
Sürekli gerilim hâli devam eder. Oysa, kendine güvenen insan 
kendisini ispata ihtiyaç hissetmez. Anne babanızı değiştirmeye 
çalışmayın. Aile sorunlarından önemli bir kısmı bu problem 
yüzünden ortaya çıkar. Çocuk anne ve babasının ruhunu bile 
kontrol etmek ister. Fakat, b
aşkalarının olmasını istediği gibi 
olmamalarına sinirlenmek yanlıştır. Anne ve babanızı oldukları 
gibi kabullenin. Sabırlı olmak diğer bütün erdemlerin geliştiği 
temel erdemdir. İstekleriniz karşılanmadığında hemen tepki 
vermek yerine beklemeyi öğrenmelisi
niz. Bunu yapt
ığınızda 
isteklerinizin neden geciktiğini daha doğru sorgularsınız. Her 
insanın yapısı ayrıdır. Anne babanızın kişiliklerinin farklı 
olabileceğini göz ardı etmeden değerlendirmelisiniz. Her 
ikisinden aynı şeyi beklemek yanıltıcı olabilir. Herkesin anladığı
dilin farklı olduğunu unutmayın. Şefkat, ailenin birbirine verdiği 
en önemli hediyedir. Bu duyguya sahip kişi bilerek kötülük 
yapmaz. Şefkatlı kişilerin iyi aile bireyleri olmaları daha kolaydır.


Beraber zaman geçirmek çok yararlıdır. Karşılıklı birbirlerinin 
s
evinç ve üzüntülerinden haberdar olunur, hayat paylaşılır. 
Olaylar üzerinde konuşun. Birlikte yaşanan üzüntülü ve sevinçli 
olaylar üzerinde sohbet etmek, bağlılık duyguları uyandırır.
Beklemediği bir anda anne babaya gülümsemek,
onda sevgi, 
güven ve bağlılık duygusu uyandırır. Korktuğu, heyecanlandığı 
anda elini tutmak olumlu izler bırakır. Bedensel dokunmalar size 
olan güvenini tazeler. Ailede birden fazla çocuk varsa, çocuklar 
arasında her zaman adaleti sağlamak mümkün olmayabi
lir. 
Böyle durumlarda tepkisel davran
ıp kardeşinizin psikolojik 
ihtiyacının daha fazla olabileceğini göz ardı edip, kıskançlık 
göstermemelisiniz ve böylelikle huzulu bir aile yapısına sahip 
olursunuz ve aynı zamanda ailenizin sizden razı olmasına neden 
olu
rsunuz. Onları yormamak, üzmemek ve onları mutlu etmek, 
iyi bir insan olmak onları çok mutlu eder ve hayırlı evlatlar 
olursunuz. 
ÇOCUKLARIN EVLATLIK EDİNMESİ
Anne baba olmak için illa ki çocuk doğurmak şart değil. Bir 
çocuğu koruyan, 
bakan, seven ve kabul eden insanlar da anne 
baba oluyor. Bir çocuğu
karnında değil yüreğinde büyütenler de 
annedir. 
Bir çocuğa can vermeyen ama ona emek harcayıp sevgisini 
verenler de babadır. Bir çocuğu büyütmekten keyif alanlar, o 
çocuğu topluma kazandırmak için her şeyini ortaya koyanlar da 
anne babadır.
Evlat edinmeyi ve evlat ed
inilmiş olmayı taşımak kolay 
değildir. Evlet edinme kararını vermek zordur. Değişik 
nedenlerle biyolojik ailesinin yanında büyüyemeyecek olan 


çocuğun, bir çocuk yuvası yerine, bazı özel koşullar yerine 
getirildikten sonra bir aile içinde özel olarak sabırl
a sevgiyle 
özveriyle büyütülmesi şanstır. İki ihtiyaç grubunun bir araya 
gelmesidir aslında evlat edinilme.
Sosyal hizmet alanlarından biridir; çocuk. Evlat edinme
de 
“koruyucu aile” gibi bu alanın alt alanlarından biri. Bu iki alanın 
bazı ortak özellikleri olsa da en önemli ayırıcı özellik çocuğun 
velayeti hususudur. “koruyucu aile” işleyişinde velayet çocuğun 
biyolojik ailesindedir ve çocuğun bakım, yetişme ve eği
tim 
sorumluluğunu devlet belli esaslar çerçevesinde koruyucu aileyle 
paylaşır.
Durumu evlat edindirilmeye uygun bir çocukla, durumu evlat 
edinmeye uygun kişi/eşler arasında hukuki bağlar sağlanarak 
çocuk ebeveyn ilişkisinin kurulduğu “evlat edinme” işleyişinde 
ise çocuğun bakım, yetişme ve eğitim sorumluluğu tamamen 
aileye aittir. 
Evlat edinmesine hukuksal engeli 
olmayan kişi veya eşleri için 
“evlat edinen”, hakkında mahkemece korunma kararı alınan 
veya ailesi tarafından evlat edinilmesine rıza gösterilen küçüğe 
“evlat edinilen”, daha erken yaşta ergin olma durumu hariç, 18 
yaşını doldurmamış kişiye “küçük” denili
yor. 
Başvuru sıralamasında küçüğün yaşı, cinsiyeti, sağlık 
durumu, varsa kardeşi ile birlikte istenmesi gibi özellikler 
belirlenecek. 
Evlat edinilecek küçüğün, varsa kardeşi ile birlikte 
evlat edindirilmesi değilse birbirlerine yakın yerleşim yerlerinde 
buluna
n ve birbirleriyle görüştürebilecek kişi veya eşlerin yanına 
yerleştirilmesine özen gösteriliyor. Kardeşleri birlikte evlat 
edinmek isteyenlere öncelik verilebiliyor. Aileye istedikleri 
özelliklerde en fazla üç çocuk gösteriliyor. 


Sağlık vb. nedenlerden dolayı sair ailelerce kabul edilmeyen 
çocuklar için yaş farkı dikkate alınmıyor. Eşler arasında 10’dan 
faz
la yaş farkı olması halinde eşlerin yaş ortalaması dikkate 
alınarak sosyal hizmet uzmanının uygun göreceği yaşta çocuk 
yerleştirilebiliyor. 
Geçici 
bakım 
sürecinde 
ebeveynlik 
sorumluluğunu yerine getirmeyenlerden küçük geri alınabiliyor. 
*Anne olmak için illa ki çocuk doğurmak şart değildir. Bir 
çocuğu koruyan, onun bakımını üstlenen, seven ve kabul eden 
insanlar da anne baba oluyor. Bir çocuğu karnında değil 
yüreğinde büyütenler de annedir. Bir çocuğa biyolojik olarak 
can vermeyen ama 
ona emek harcayıp sevgisini verenler de
babadır. Bir çocuğu büyütmek için çalışanlar, o çocuğu topluma 
kazandırmak için her şeyini ortaya koyanlar da annebabadır.
Evlat edinme koşulları 

Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya her ikisinin de 
otuz yaşını doldurmuş bulunmaları,

Ev
lat edinecek kişi veya eşlerin, evlat edinilenden en az 18 (on 
sekiz) yaş büyük olması,

Çocuğun, evlat edinen tarafından en az bir yıl süreyle bakılmış 
ve eğitilmiş olması,

Evlat edinmenin her halde çocuğun yararına bulunma 

Ayırt etme gücüne sahip olan çocuğun rızasının alınması, 

Çocuğun vesayet altında olması halinde vesayet dairelerinin 
izninin alınmış olması,

Evlat edinenin en az ilk
okul mezunu olması şeklinde özellikler 
aranır.
Her çocuk iyi bir aile ortamında büyümeyi hak eder. Bazen 
a
na ve babadan kaynaklanan bazen de tabii olarak gerçekleşen 
sebe
plerle bu durum gerçekleşmeyebilir. Bu nedenle dünya 


üzerinde uzun zamanlardan beri pek çok hukukta evlat edinme 
kurumuna yer verilmiştir. Evlat edinme kurumu, çocuklar için 
aile bulmak kadar 
eşler için çocuk sahibi olmaya da hizmet eden 
bir kurum olmuştur. Her ne kadar yapay bir ilişki ol
sa da gerçek 
olan soy bağı ilişkisine mümkün olduğunca benze
yen bir soy 
bağı ilişkisi oluşturulmaya çalışılmıştır.
TEKNOLOJİ HAYATIMIZDAKİ YERİ
Tarihî dönemlerden günümüze kadar geçen süre içerisinde 
insan yaşamı çeşitli devinimler geçirmiş ve sürekli değişim 
göstermiştir. Geçmiş dönemlerde insan yaşamını kolaylaştıracak 
birçok tek
nolojik icat yapılmış ve insanlığın hizmetine 
sunulmuştur. Bu
icatlar insan yaşamını kolaylaştırdığı gibi 
zamandan tasarru
f etmesini sağlamıştır. Teknoloji birçok alanda 
insan hayatını etkilemiştir. Şüphesiz bu etki olumlu yönde 
olmuştur. Sağlık, iletişim,
ulaşım vs. birçok alanda teknoloji 
kendini göstermiş ve varlığıyla insan hayatını kolaylaştırmıştır. 
Bu yüzdendir ki tekn
olojinin yaşamımızdaki yeri büyük öneme 
sahiptir. Günümüzde teknolojinin varlığını hissetmek hiçte zor 
değil. Evlerde, iş yerlerinde, 
sokakta görmeniz mümkündür. 
Kısacası her yerde teknolojiyi gö
rmek mümkündür. Evlerin 
vazgeçilmezi televizyonlar bile gün g
eçtikçe gelişiyor ve 
özellikleri artıyor. Ve çağımızın vazgeçilmezi bilgisayarlar. Onlar 
da teknolojinin birer eseri olup her geçen gün kendini 
yenilemekte ve geliştirmektedir. Cep telefonları, e
lektronik 
mutfak gereçleri ve daha adı sayılacak birçok makin
e ve cihaz 
insan hayatını kolaylaştırmak üzere insanların hizmetine 
sunulmuştur. Teknolojinin yaşamımızdaki yeri günümüzde daha 
fazla 
paya sahiptir. Her gün elimizden düşüremediğimiz cep 


telefonl
arı bile müthiş bir gelişimle birçok işimizi ufacık cihazlarl

halletmemizi sağlar hâle geldi. Telefonlarla dünyanın bir 
ucundaki insanla görüntülü konuşur hâle geldik. Yine teknoloji 
sayesinde g
ıdalarımızı besin değerlerini kaybetmeden ve 
bozulmadan koruy
abiliyoruz. İnternet sayesinde birçok bilgi ve 
imkânlar her a
n elimizin altında. Bunu da teknolojiye borçluyuz. 
Teknoloji, her geçen gün kendini yenileyebiliyor ve dünya 
ekonomisinde büyük bir pa
ya sahiptir. İnsanların, teknoloji 
sayesinde para bile kazand
ıkları bu dönemde teknolojiyi farklı 
amaçlar uğruna kullananlarda mevcuttur. Savaş teknolojisi adı 
altında gelişen bu oluşum savaşların daha kanlı bitmesin sebep 
olduğu gibi sivillerinde hedef alınmasına sebep olmuştur. Toplu 
ölümleri artıran savaş teknolojisi farklı emellerin oyuncağı hâline 
gelmiştir. İnsanlığın tarih boyunca kullandığı silahlar, savaş 
teknolojisinin varlığını kanıtlamaktadır. İnsan hayatını 
kolaylaştırdığı sürece ve kendini geliştirdiği sürece insanlığında 
onu takip edeceğine şüphe yoktur. Teknolojinin yaşamımızdaki 
yeri de hiçbir zaman değişmeyerek en önemli ihtiyaçlarımızdan 
biri olarak kalmaya devam edecektir. 
*Teknoloji 
şimdiki devirde tüm hayatımızı idare edecek kadar 
gelişmiştir. Her işimizi onunla görür hâle geldik. Tabi
i ki, 
te
knolojinin faydası kadar bize zararları da vardır. Tüm bunları 
araştırmak için ilk önce teknolojinin ne olduğuna bir göz atalım.
Nedir bu teknoloji dediğimiz? Tek
noloji kelimesinden ne 
anlıyoruz? Bugüne kadar teknoloji ile ilgili çeşitli tanımlar 
yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi teknoloji bilimsel yöntemleri 
kullanarak gerçek hayat problemlerinin çözülmesinde bir köprü 
oluşturmaktır. Bir başka sözle teknoloji bizim hayat şartlarımızı 
kolaylaştırmak ve daha uygun hâle getirmek için yapılan 


çalışmalardan ibaretdir. Görüldüğü gibi teknolojinin tek bir 
tanımı yoktur. Teknoloji olgusu kendi içinde bir dinamiğe sahip 
olup sürekli değişim, gelişim göstermektedir. İnsanlar
teknolojiyi 
iş yapabilme yeteneklerini artırmak için kullanırlar. Daha iyi 
iletişim kurabilmek için, daha iyi ve kaliteli ürünler üretmek için, 
daha hızlı ve rahat seyahat ortamı sağlamak için. Bu örnekler 
saymakla bitmez. Teknoloji hayatımızın içinde her
yerdedir. 
Teknoloji bize yaşadığımız dünyayı iyi kontrol edebilme olanağı 
tanır, hayatı kolaylaştırır, yaşam kalitesini artırır. Bana soracak 
olursanız ister geliştirelim, ister uygulayıcı olalım teknoloji 
sürdürülebilir hayat köprüsüdür. 
Şimdi biraz 
teknolojin
in faydaları ve zararlarından konuşalım
Zararları: Şimdiki, devirde teknolojiyi birçok insanlarımız 
bilinçsiz kullanıyor. Mesela, telefonlardan bilgisayarlardan 
gerektiği için değil de zaman geçirmek için kullanılıyor. Sosyal 
hayatdan uzaklaşma,
günlük ya
şantımızda çalışma ortamı, 
arkadaş çevresi, aile ve okul gibi ortamlarda, insanlarla iletişim 
kurma eksikliği olarak tanımlanabilir. Çevremizde insanlar 
olduğu sırada, müzik çalarımızda müzik dinleyerek veya son 
model cep telefonumuzun ekranına b
akarak, oyun oynayarak 
veya sosyal medyada zaman geçirerek kendimizi bu çevreden 
uzaklaştırır ve kendi küçük dünyamızda yürümeye başlarız. Bu 
da birçok sorunlara yol açar. Sosyal medyada çok zaman geçiren 
birileri insanlarla yüz yüze konuşmaktan kaçınır. Asosyalleşm
eye 
doğru gider. Ailemizden uzaklaşırız bir bakarız ortak konuşacak 
iki laf bile kalmamıştır. Teknolojiyi çok ve doğru kullanmayan 
birilerinde uyku problemleri de yaranmaya başlar. Depresyon 
ozellikler görünmeye başlar. Daha çok kendine kapanırla
r. Fakat 


a
raştırmalara göre, sosyal açıdan izole olmuş insanlar, normal 
insanlara göre daha az yaşamaktadırlar.
Benim fikrimce dünyada teknolojinin bu kadar çok gelişmesi 
iç savaşların ve dış savaşların da artmasına sebep olmuştur. 
Cinayetlerin sayısında yüksek artış vardı
r. 
Fik
irlerimizi toparlarsak teknolojinin hayatımıza girmesiyle 
birlikte, kendimizi kontrol altında tutmazsak bu durum sosyal 
hayatımız, çevremiz, zihinsel ve fiziksel sağlığımız açısından yıkıcı 
sonuçlar 
doğurabilir. 
Teknolojik 
gelişmelerin 
bize 
kazandırdıkları
faydaları inkâr etmemizin bir anlamı yok, fakat 
burada anahtar kelime, hayatımızın her alanında olduğu gibi, 
ölçülü olmaktır. Elektronik aletlerin aşırı kullanımının 
doğurduğu zararlı etkilerin farkında olmak, gereksiz tuzakl
ara 
düşmemizi engelleyecek.
Şimdiyse
gelelim faydalarına: Teknolojinin bizlere sağladığı 
yararların başında insan gücüne gerek duymaksızın, 
yıpratmaksızın işlerin teknolojik güç ile yapılıyor olması. 
Günümüze kadar teknolojik yararların çok fazla olduğ
unu itiraf 
etmeliyiz. Sanayide ise teknolojinin büyük etkisi bulunuyor. 
Gelişmeler teknoloji sayesinde âdeta bir çığ gibi büyüyor. 
Teknolojinin faydaları saymakla bitmiyor.
Teknolojinin yararlarının başında İnternet bulunuyor. İnternet 
ile istediğimiz herhangi bir kişi ile kilometrelerce uzaklıkta dahi
olsa görüntülü konuşabiliyor olmamız bizim için uzak mesafeleri 
yok etmiş oluyor.
Teknolojik gelişmeler sayesinde insanların vakti çoğalıyor ve 
insan gücüne olan ihtiyaç azalıyor. Mesela ev hanımları i
çin 


bulaşık makineleri, çamaşır makineleri, ya da kurutma 
ma
kineleri bu teknolojik gelişimlere büyük örnek teşkil ediyor.
Evlerimizde olan tablet ya da bilgisayarlar sayesinde istediğimiz 
bilgilere bir tıklama ile ulaşabiliriz. Daha çok bilgi sahipi 
olma
mıza yardım eder.
Evimizdeki yiyecekleri ilk günkü tazelik ile saklama imkân
ımız 
da buz dolabı sayesinde bulunuyor. Sırf bu işler için dahi çok az 
zaman harcarız. Uzun süreler gerektiren bu işler anında hallolur. 
Daha kolay ve pratik bilgilere sahip oluruz. 
Teknoloji sadece günlük yaşamda değil tıp alanında da büyük 
ilerlemeler katetti. 
İnsanlar teknoloji sayesinde daha kolay 
tedavi olabiliyor ve daha rahat bir biçimde hastane ortamında 
kalabiliyor. 
Matbaalar sayesinde kitaplar çok sayıda çıkabil
iyor ve tüm 
insanlığa aktarılıyor. Radyo sayesinde arabanızda giderken 
haberlerden ve gündemden yeni haberler alabilirsiniz. 
Önemli olan bir diğer konu ise ulaşımdır. Uçaklar arabalar 
otobüsler sayesinde istediğimiz her yere çok kolay bir biçimde 
ulaşırız. Ayrıca bu ulaşım çoğu zaman hayati değerler taşır. 
Herhangi bir hastayı anında hastaneye ulaştırmak ancak bunların 
sayesinde olur 
Sonda söylemem gerekiyor ki, her yeni proses, her yeni buluş 
daha fazla gelişmek için yeni bir basamaktır. Kendimiz de
bilinçli 
olarak teknolojiyi kullanmamız ve faydalanmamız gerekiyor. 
Geleceğimizin güzel olması rahat olması için teknoloji bize çok 
gereklidir. 


BİLGİ TEKNOLOJİSİ
Bilgi 
teknolojisini; 
bilginin 
üretilmesi, 
toplanması, 
biriktirilm
esi, işlenmesi, yeniden elde edilmesi, yayılması, 
korunması ve bunlara yardımcı olan araçlar olarak 
tanımlayabiliriz. Bunlar her alan için geçerlidir. Karmaşık ve 
yarışmacı bir dünyanın üyesi olan insan, hayatta kalmak ve 
varlığını sürdürebilmek için öneml
i nitelik ve nicelikte bilgiye 
ulaşma, bilgiyi kullanma, kısacası bilgiye sahip olma gereksinimi 
içindedir. İnsanın bu gereksinimini g
idermede en önemli 
sorun, bilginin nasıl elde edileceği, nasıl dağıtılacağı ve nasıl 
saklanacağıdır. Bu da bilgi teknolojilerinin hızla gelişmesinin en 
önemli nedenini oluşturmaktadır. Bilgi teknolojileri, bilgiye 
ulaşılmasını ve bilginin oluşturulmasını sağlayan, işitsel, görsel, 
yazılı, basılı olan araçların tamamına verilen isimdir. Bilgi 
teknolojileri insan yaşamını öneml
i ölçüde etkiler. Bilgi 
teknolojileri kadar insanlık yaşamını etkileyen farklı teknolojiler, 
insanlık tarihi boyunca çok az karşımıza çıkmıştır.
Bilgi 
teknolojisi nedir sorusunun yanıtını şu şekilde de verebiliriz: Bilgi 
teknolojileri aslında, hem bilgisay
ar teknolojilerini hem de 
iletişim teknolojilerini kapsamaktadır. Bilgi teknolojileri bilgileri 
toplayan, işleyen, depolayan, ağlar aracılığı ile bir yerden farklı 
bir yere ileten araçların tamamına verilen isimdir. Bilgi 
teknolojisi nedir sorusunun yanıtı
farklı bir görüş tarafından da 
şu şekilde verilmektedir: Bilgi teknolojileri, bilgisayar 
teknolojilerinin ve iletişim teknolojilerinin birlikte
kullanılması 
ile oluşturulmuş sistemlerdir. Bilgisayarlar, televizyonlar, 
telefonlar, fakslar, uydu araçları ve
daha birçok şey bilgi 
teknolojilerini oluşturur.


Toplanan, sınıflandırılan, kaydedilen, işlenen bilgiler hangi 
amaçla kullanılır? Bu sorunun birden çok cevabı vardır. Ama en 
önemli 
amaçları arasında eğitime desteği sayabiliriz. 
Günümüzdeki öğrenme ortamları için bilgi teknolojilerinin 
önemli kolaylık ve faydaları vardır. Toplumdaki bireyler bu 
teknolojiler sayesinde hayatları boyunca eğitim görme imkânına 
kavuşabilirler. Yaptıkları işlere yönelik yeni beceriler 
kazanabilirler. 
Kırsal 
bölgelere 
eğitim 
olanaklarının 
götürülmesinde bu teknolojilerin faydası oldukça büyüktür. Bu 
yararlardan bazıları şunlardır: Toplum, okul, öğretmenler ve 
öğrenciler arasındaki işbirliği, bilgi teknolojileri kullanılarak 
geliştirilebilir. Öğrenme ortamlarını, elektronik yazılımlar ve 
oyunlarla destekleyerek eğitimin kalitesi arttırılabilir. Bilgi 
teknolojileri vasıtası ile öğrenciler bilgiye ulaşma, problem 
çözme, bilginin işlenmesi ve sunulması becerilerini kazanıp 
bunları günlük hayatta uygulayabilir. Öğrenci kendi kendine 
aktif bir şekilde öğrenme yeteneği kazanabilir. Bu araçlar 
eğitimle ilgili materyallerin hazırlanmasında ve geliştirilmesinde, 
ölçme ve değerlendirmede büyük kolaylıklar sağlar. Bu 
tekn
olojiler kullanılarak eğitim yerlerindeki idari işler daha kolay 
ve etk
ili bir biçimde yapılabilir.
TEKNOLOJİNİN YARARLARI VE ZARARLARI
Teknolojinin faydalı olduğunu herkes kabul eder. Ancak onun 
genel anlamda faydalı olması, hiçbir zararının olmadığı 
anlamına gelmez. Bir kere şunu bilmeliyiz. Teknoloji, yaşamı 
kolaylaştırmak, insanlara daha rahat ve refah bir ortam 


yaratmak için vardır. Günümüz teknolojisi bunu başarıyor mu? 
Evet, hem de fazlasıyla.
Teknoloji sayesinde işlerimizi daha hızlı yaparak zamandan, 
daha az kuvvetle yaparak da enerjiden 
tasarruf etmiş oluyoruz. 
İnternet gibi bir teknoloji sayesinde bilgiye çok daha hızlı 
ulaşabiliyoruz. Uçak, araba, gemi gibi ulaşım araçları ile de 
istediğimiz uzun mesafeleri kısa sürede katedebiliriz. Bunların da 
faydalı olmadığını kimse söyleyemez. Anc
ak tüm bunlarla 
beraber teknoloji kötü amaçlarla kullanılırsa çok tehlikeli ve 
zararlı da olabilir. Örneğin atom bombası teknoloji ile 
yapılmıştır. Böyle bir bombayı bir ülkeye atacak olursanız o 
ülkede bırakın insanları bitkile
r bile zarar görür. Yine insanlarda 
var olan akıllı telefon, tablet ve bilgisayar gibi bağımlılıklar da 
teknolojinin getirdiği ama insandan kaynaklı olan zararlardır.
Tüm bu bilgilerin ışığında şunları söyleyebiliriz. Teknolojinin 
insan hayatındaki yeri bü
yüktür. Vazgeçilem
ez bir şeydir ve çok 
faydalıdır. Ancak kötü amaçlarla kullanıldığında veya bilinçsizce 
bağımlılık haline getirildiğinde çeşitli zararları da vardır.
TEKNOLOJİ İLE İLGİLİ HER ŞEY
Başta belirtelim ki teknolojinin gayesi in
sanlara çok daha kolay 
ve rahat bir yaşam imkanı sunmaktır. Nitekim bunda da 
fazlasıyla başarılı olmuştur. Teknolojinin olmadığı dönemlerde 
yapılması günler, bazen yıllar alan işler, günümüzde dakikalar 
veya saatler içinde yapılabilmektedir. Bu da teknoloj
inin ne 
kadar faydalı olduğunu net bir şekilde göstermektedir.
İnsanlar yaratıldığından bu yana hayatlarını kolaylaştırmak 
için çeşitli arayışlara girmişlerdir. İnsanları avcı
-
toplayıcı olarak 


yaşam sürdüğü dönemlerde bile teknolojiye başvurulmuş 
ve 
günlük hayatta teknolojik aletler kullanılmıştır. Örneğin 
hayvanları avlamak üzere kurulan tuzaklar, yapılan ok ve yaylar 
hep teknolojinin ürünüdür
. Teknoloji denince aklınıza yalnızca 
elektrik, pil veya yakıtla çalışan alet veya cihazlar gelmesin. Bell

bir teknik ve çalışma prensibi içeren, hayatı kolaylaştıran, enerji 
ve zamandan tasarruf ettiren her türlü ilkel alet veya yöntem de 
teknolojinin ka
psamına girmektedir. Teknoloji konusunda en 
büyük ve en önemli buluşlardan biri tekerleğin icadı olmuştur. 
Tekerlek sayesinde insanlar yüklerini kolayca taşımayı 
öğrenmiştir. En başta belki de kullanışsız tekerlekler kullanılmış 
olsa da teknoloji zama
nla gelişmiş ve daha işlevli tekerlekler 
bulunmuştur. Böylece günümüzde kullanılan tekerler 
geliştirilmişt
ir.
Teknolojinin ilerlemesini hızlandırmış en önemli diğer buluş 
ise elektriğin icadıdır. Bilindiği gibi günümüzde kullanılan 
neredeyse tüm alet ve ci
hazlar elektrik enerjisi ile çalışmaktadır. 
Aydınlatmada, ısıtmada, soğutmada, ulaşımda, sanayid
e, 
sağlıkta kısacası aklınıza gelebilecek her alanda elektrikten 
yararlanmaktayız. Düşünün, böyle bir teknoloji olmasaydı 
halimiz ne olurdu. Evlerimizde birkaç 
dakikalığına elektrik 
kesintisi olduğu zaman bile ne hale geldiğimiz gün gibi ortadadır.
Teknoloji, insanların bilgi birikimi sayesinde ilerlemektedir. 
Tıpkı bir merdivenin basamakları gibidir. Her basamakta biraz 
daha yükselirsiniz. İşte, insanlar, bu dünyada var olduklarından 
bu yana basamakları tırmanmış ve bugünlere gelmiştir. Ancak bir 
basamaktan diğer basamağa geçişler bazen çok hızlı bazen de 
çok yavaş olmuştur. Düşünün ki Osmanlı Devleti gibi büyük 
bir imparatorlukta bile teknoloji nimetinden f
aydalanılmak 


istenmediği oldu. Örneği döneminin en büyük icatlarından biri 
olan matbaa 
Osmanlı Devleti'nde 300 yıl kadar sonra 
kullanılmaya başlanmış. Neden mi? Çünkü o dönemlerde elle 
kitap yazıp geçimini sağlayan insanlar varmış da onların ekmek 
parasıyla oynamak olmazmış (!) Yahut gavur icadıymış (!) 
Kardeşim o zaman sen bul da Müslüman icadı olsun.
Allah kitabına bile “ikra” yani “oku” emriyle başlamış. Neden 
okunur? Öğrenmek için, teknolojiyi, bilimi geliştirmek için 
elbette. Oysa bizimkiler yanlış anlamış meseleyi. “Oku” deyince 
“Kuran'ın Arapçasını oku” diye anlamışlar ve anlamadıkları 
halde onu Arapçasıyla okuyup durmuşlar, sonra da geri 
kalmışlar. Ne yazık ki günümüz Müslüman dünyası aynı mantık 
üzerine ilerliyor. Dünyanın önde gelen devletlerinin 
Müslüman 
olmadığı gerçeği yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor.
Teknol
oji kimden veya nereden gelirse gelsin faydalıdır ve 
kullanılmalıdır. İnsan hayatını kolaylaştıran her türlü buluşun 
mucidinin de cennetlik olduğunu düşünüyorum. En doğrusunu 
Allah bilir tab
ii ki; ancak ben onları hayır ve dualarla anıyorum. 
Bu kadar dua a
lan biri de sanırım cennete daha yakın olacaktır.
Özetlemek gerekirse teknolojinin biz insanlar için çok büyük 
bir nimet olduğunu söyleyebiliriz. Bugün böyle rahat bir yaşam 
sürebiliyorsak, 
uzaktaki 
yakınlarımıza 
istediğimiz 
an 
ulaşabiliyorsak, yayan gidilmesi 6 ay süren bir şehre uçakla 2 
saatte gidebiliyorsak bu teknolojinin sayesindedir. 
SOSYAL AĞ
Sosyal ağ kavramını ilk kez 1954 yılında Barnes, kişinin 
çevredeki diğer insanlarla olan ilişkilerini tanımlamak amacıy
la 


kullanmıştır. İnternet ortamında, kullanıcıların kendilerini 
tanımlayarak her kültürden farklı kullanıcı ile
iletişime geçtiği, 
bunun yanında normal sosyal yaşamda kullanılan jest ve mimik 
hareketlerini simgeleyen sembollerle duygu ve düşüncelerini 
sana
l olarak ifade ettiği, bu şekilde sosyal iletişim kurduğu 
ortamlar “sosyal ağ” olarak tanımlanmaktadır. Bugün s
osyal 
ağlar dediğimizde en büyük örnek olarak karşımıza Facebook, 
Instagram, Twitter ve LinkedIN gibi web siteleri çıkmaktadır. 
Sosyal ağlar, bireyleri internet üzerinde toplum yaşamı içinde 
kendilerini tanımlayarak yine insanlara internet iletişim 
metodla
rı ile iletişime geçmek için ve aynı zamanda normal 
sosyal yaşamda yapılan çeşitli jestleri simgeleyen sembolik 
hareketleri göstererek insanların
yarattığı sanal ortamdaki sosyal 
iletişim kurmaya yarayan ağlara verilen genel isim olup, sosyal 
ağ giderek yayılmakta ve kullanımı bireyler, toplumlar için 
gerekli hale gelmektedir. Medyaya ve çeşitli iletişim 
kaynaklarına bakıldığında sosyal ağlar kullanılarak bazı 
isyanların, iç savaşların, devrimlerin vb. olayların ilk adımlarının 
gerçekleştirildiği görülmekte
dir.
Sosyal ağ sitelerinin büyük bir kısmı belirli bir amaç üzerine 
kurulmuştur. Örneğin Facebook’un asıl amacı sizin gerçek 
hayatta tanımış
o
lduğunuz kişilerle etkileşime geçmenizi 
sağlamaktır. LinkedIN’in amacıysa profesyonel iş ağı olarak size 
iş dünyası ve proje bazlı bir sosyal ağ deneyimi sunmaktadır. 
Günümüzde bazı popüler sosyal ağ siteleri şunlardır: Facebook 

Tanıdığınız kişilerle i
le
tişime geçebileceğiniz sosyal ağ sitesidir. 
Pinterest 

Görüntü paylaşımı özellikli, her türlü görselin 
paylaşıldığı ve pano sistemiyle çalışan bir sosyal ağ 
platformudur. Instagram 

Fotoğraf bazlı paylaşımda 


bulunabilmeniz için meydana getirilmiş sosya

ağ sitesidir. 
Tumblr 

Hem kişisel blog hem de blogcuların içerisinde yer 
aldığı yaratıcı bir sosyal ağ projesidir. Twitter –
Etkileşimlere 
girebileceğiniz ve tüm ünlülerle etkileşimde bulunabileceğiniz 
sosyal ağ sitesidir. YouTube –
Sosyal video paylaşı

ve etkileşim 
platformudur. 
TELEVİZYONUN FAYDALARI VE ZARARLARI
Teknolojinin genel amacı, insanların gündelik yaşamlarını 
kolaylaştırmak, insan güç ve becerisiyle yapılamayacak şeyleri 
makine ve cihazlar sayesinde yapmak veya insanları
n vakitlerini 
daha güzel, daha eğlenceli bir şekilde geçirmesini sağlamaktır.
Televizyonun da amacı, insanlara haber vermek, onları 
bilgilendirmek veya eğlendirmektir. Televizyonun haber verme 
ve bilgilendirme işlevlerine baktığımızda televizyonun faydalı 
olduğunu söyleyebiliriz. Elbette insanı eğ
lendirmesi, güzel 
vakitler geçirmesini sağlaması da faydalıdır; ancak işin bu boyutu 
aşırıya kaçtığında ne yazık ki televizyon, yarardan çok zarar 
getirmektedir.
Ülkemizde bir evde televizyonun olmama
sı neredeyse 
garipsenecek bir durum haline gelmiştir. Tel
evizyon öyle bir 
duruma gelmiştir ki adeta insanların en büyük eğlence ve vakit 
geçirme aracı haline gelmiştir. Birçok gelişmiş ülkede televizyon 
için ‘’aptal kutusu’’ tabiri kullanılırken, bizim tel
evizyonsuz 
geçen bir günümüz bile neredeyse olmamaktadır.
Öyle ki birçok evde televizyon gün boyu açıktır. Evde iletişim 
namına pek bir şey yoktur. Herkes televizyondaki diziye, filme 
veya programa odaklanmış, kimse kimse ile konuşmuyordur. Bu 


tür ailelerde çocuklar okuldan ev geldiklerinde hemen 
televizyon başı
na geçmekte, bu yüzden okulunu, derslerini 
aksatmaktadır. Ülkemizdeki en büyük bağımlılıklardan biri 
televizyon bağımlılığıdır. Televizyonun çocuklar üzerindeki 
olumsuz etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Anne ve babaların 
televizyonun çocuklar için zara
rlarını bilmeli ve ona göre 
hareket etmelidir. Her şeyden önce televizyon izlemeye bir 
sınırlama getirilmeli ve belli başlı programlar veya filmler 
izlettirilmelidir.
Bilindiği gibi her film veya her programın hitap ettiği yaş grubu 
farklıdır. Bu nedenle her film veya program her çocuğa 
izlettirilmemelidir. Çocuklardaki televizyon bağımlılığını 
gidermek için yetişkinlerde televizyon kullanımında aşırıya 
kaçmamalıdır. Aksi takdirde t
elevizyon, özellikle de çocuklara, 
fayda yerine zarar getirecektir. 
İNTERNETİN YARARLARI VE ZARARLARI
İnternet, Türkçe karşılığı ile genel ağ, bilgisayar ağlarının 
birbirine bağlanması ile ortaya çıkan, bir sınırı veya yöneten

olmayan ul
uslararası bir iletişim ağıdır. Bu ağ sayesinde dünyada 
bulunan tüm bilgisayarlarla iletişime geçilebilir, tüm bilgilere en 
hızlı şekilde ulaşılabilir, dünyanın başka bir köşesindeki insanlarla 
anında iletişime geçilebilir. İnternet, deyim yeri
ndeyse dünya
nın 
gidişatını değiştiren en büyük ve en önemli icatlardan biridir. 
Geçmişte hayali bile kurulamayan bu sistemin günümüzde tüm 
işlevselliği ile var olması muhteşem bir şeydir. İnsanların hayatını 
tümüyle kolaylaştıran internetin sayılamayacak kadar faydası

ancak doğru kullanılmadığında ise bir o kadar da zararı olabilir.


İnternetin en büyük faydası bilgiye kolay ve hızlı bir şekilde 
ulaşmamızı sağlamasıdır. Evet, eskiden bilgiye ulaşmak çok 
zordu. Merak ettiğiniz, öğrenmek istediğiniz bir bilgi içi

öncelikle o konuyu içeren bir kitap bulmanız, o kitabı satın 
almanız ve koca kitabı belki de günlerce okuyarak aradığınız 
bilgiyi bulmanız gerekiyordu. Oysa internette, belki de dünyada 
bulunan neredeyse tüm kitaplarda, ansiklopedilerde yer alan 
bilgiler b
ulunuyor ve onlara ulaşmak sadece bir tık kadar 
uzağımızda. Aradığınız bilgiye ulaşmak için Google gibi bir 
arama motoruna birkaç kelime yazmanız yetiyor. Saniyesinde, o 
konuyu içeren milyonlarca bilgi önünüze seriliyor. Böylece hem 
zamandan hem de paradan 
kazanmış oluyoruz.
İnternetin en büyük faydalarından biri de istediğimiz her 
insanla anında iletişim kurabilmektir. Bu kişinin nerede, ne kadar 
uzakta olduğu hiç önemli değil. Üstelik o kişi ile yazılı olarak 
iletişim kurmanın ötesinde, sesli veya g
örüntülü 
olarak görüşmek 
de mümkün. Doğayı korumak adına da internetin önemli 
yararları var. Biliyorsunuz, internetin olmadığı dönemlerde 
kişilerden kişilere, kurumlardan kuramlara yapılan iletiler, 
gönderilen belgeler vs. kağıtlar yoluyla yapılıyordu. İnt
ernet 
sa
yesinde artık tüm bu ileti ve belgeleri bir e
-posta ile 
gönderebiliyor ve arşivimizi sanal bir alemde saklayabiliyoruz. 
Üstelik tüm bu belgere ulaşmak da çok kolay. Küçük bir 
aramayla istediğiniz belge önünüze çıkabiliyor. Bu da kağıt 
bakımından bü
yük bir tasarruf demek. 
Gördüğünüz gibi internetin yararları bitmiyor. En büyük 
faydalarından biri de şüphesiz ki insanların işlerini 
kolaylaştırmasıdır. Eskiden resmi bir işlemi halletmeniz için ilgili 
kurumda saatlerinizi hatta belki de günlerinizi 
harcamanız 


gereki
yordu. Şimdi bir form veya e
-
posta ile her işinizi anında 
yapabiliyor, yine zamandan tasarruf etmiş oluyorsunuz. Ayrıca 
film izlemek, müzik dinlemek, oyun oynamak, sohbet etmek gibi 
tüm eğlence ihtiyaçlarımızı da genel ağ sayesinde 
giderebiliyoruz.
Yukarıda saydıklarımızın tümü internetin yararları ile ilgili. 
Ancak elbette ki internetin zararları da yok değil. Eğer internet 
kullanımı hakkında bilgi sahibi değilsek, medya okuryazarlığımız 
yoksa, ona bağımlıysak veya kötü amaçlarımız 
varsa internetin 
zararları o
zaman gün yüzüne çıkabiliyor. Peki, internet neden 
zararlı olabilir? Düşünün ki derslerine çalışması, akademik 
bilgisini yükseltmesi gereken bir öğrenci var ve bu öğrenci tam 
bir internet bağımlısı. Tüm zamanını internette o si
teden siteye 
geçerek, bilgis
ayar oyunları oynayarak, saçmasapan videolar 
izleyerek geçiriyor. Tam bir internet bağımlısı haline gelmiş. Bu 
durumda ne olur? Elbette ki bağımlı olan çocuk okuluna, 
derslerine yoğunlaşamaz ve başarısız bir öğrenci olur. İntern
ette 
geçirdiği zaman heba olmuş olur. Belki zamanla psikolojisi veya 
beden sağlığı bile bozulur. 
İnterneti zararlı hale getiren etmenlerden biri de 
eğitimsizliktir. Medyayı doğru okuyamamaktır. İnsanlar, 
medyayı doğru okuyamayan, okuduğu, sözde gördüğü veya 
duyduğu bilgileri mantık süzge
cinden geçirmeyip direkt inanan 
insanları istediği gibi yönlendirebilmektedir. Böyle insanların 
insani veya dini duyguları çok kolay bir şekilde 
sömürülebilmektedir. Örneğin falan ülkenin filan Müslüman 
ülkesine saldırdığını ve katliam yaptığını anlatan ya
landan bir 
haber girin ve bu habere bir filmde cesetlerin olduğu bir 
sahnenin fotoğrafını ekleyin, göreceksiniz ki binlerce, belki de 


milyonlarca insan bu bilginin doğruluğunu hiç araştırmadan 
inanacak, gaza gelecek, f
alan ülkeye lanetler yağdıracak hatta 
belki de sokaklara dökülüp falan ülkenin mensuplarına ait 
dükkanları, mağazaları taşlayacaktır. Bu nedenler kötülerin 
elinde internet, çok büyük bir silah haline gelebilmektedir. 
İnternetin zararlarından biri de bağımlılarına çeşitli sağlık 
sorunları getirmesidir. Örneğin ‘’forward head’’ denilen kafanın 
önde durması sendromu, kamburluk, omuzların öne çökmesi 
gibi postür bozukluklarının bir numaralı sebebi bilgisayarlar, 
tabletler, akıllı telefonlar; dolayısıyla internet bağımlılığıdır. 
Zamanlarının büyük bir bölümünü internet başında hareketsiz 
geçiren insanlarda bu tür problemler sık yaşanmaktadır. Ayrıca 
internet bağımlılığının gözler başta olmak üzere daha birçok 
organ üzerinde zararlı etkilerinin olduğu bilinm
ektedir. 
Özetle şunları söylemek mümkündür: İnternet, doğru 
kullanıldığında çok faydalıdır; ancak internet kullanımı yanlış 
olduğunda tamamen zararlı hale gelebilmektedir. Yani bu, 
tamamen insanın kullanım amaç ve şekliyle ilgilidir. Bizler, onu 
en f
aydalı şekilde kullanmalı, onun bir amaç değil, bizi daha iyi
bir yere götüren bir araç olarak görmeli ve bu doğrultuda 
hareket etmeliyiz. O zaman, internetin tüm güzel nimetlerinden 
en güzel şekilde yararlanmış oluruz.
BİLGİSAYARIN YARARLARI 
VE ZARARLARI
E
lektriğin icadı ile teknolojik gelişmeler hız kazanmış, 
bilgisayarın icadı ile de adeta zirvelere ulaşmıştır. İlk bilgisayar 
fikri ortaya atıldığında, bilgisayarın çalışma prensibine insanlar 
akıl bile erdirememişti. Böyle büyük bir tek
nolojinin hayal ve 


s
açmalıktan ibaret olduğunu düşünüyorlardı. 
Ancak hayali bile 
kurulamayan şey, nihayetinde icat edildi. Onun sayesinde de 
teknoloji son 
safhasına ulaştı.
Bilgisayarların temel görevi insan hayatını kolaylaştırmasıdır. 
Bunu her 
konuda düşünebiliriz. Örneğin karmaşık matematiksel 
bir işlemi insanlar uzun süre uğraşarak çözebilirken, bir bilgisayar 
anında çözüme ulaşabilmektedir. Yine bilginin dağıtılması 
eskiden kitaplar sayesindeydi. Bilgiye ulaşmak için ilgi 
duyduğunuz kitaba sahip olmalı ve aradığınız bilgiye ulaşmak 
için de belki de kitabın tamamını okumak zorundaydınız. Oysa 
günümüzde istediğiniz bilgi ne ise Google gibi arama 
motorlarına anında soruyorsunuz ve yine anında cevap 
alıyorsunuz. Üstelik o bilgiyi öğrenmek için işi
nize yaramayacak 
bilgilerle beyninizi meşgul etmek zorunda da kalmıyorsunuz.
Artık her evde bilgisayar büyük bir ihtiyaç haline gelmiş. 
Eskiden her evde televizyon olurdu, televizyonu olmayan bir ev, 
bir şeyleri eksik hissederdi. Günümüzde ise bilgisayarlar aynı 
konuma sahip. Artık herkesin evinde bir bilgisayar var. Yoksa 
bile olmak zorunda; zira artık her türlü iş ve işlem bilgisayarlar 
üzerinden yapılıyor. Bilgisayarları amacına uygun bir şekilde 
kullandığımızda gerçekten de büyük faydaları olduğunu 
söyleyebiliriz.
Bununla beraber, bilgisayarlar tamamen masum şeyler de 
değil. Özellikle bir İnternet ağına bağlı bilgisayarlarda her türlü 
bilgiye ulaşmak mümkün. Ancak ne yazık ki bu sanal alem de 
bilgi çöplüğüne dönmüş. Yalan yanlış haberlerle insanlar yanlış 
yönlendirilebiliyor. Özellikle medya okuryazarlığı eğitimi 
olmayan insanların aklını çelmek, onları yanlış yönlendirmek 


çok basit. İnsanların çoğu okuduğu her habere inanıyor ve 
hayatını ona göre şekillendirebiliyor.
O zaman şunu söyleyebiliriz. Şayet biz bilgisayarları nasıl 
kullanacağımızı bilir ve onları doğru kullanırsak bilgisayarlar çok 
yararlıdır. Ancak amacının dışında kullanır ve ona bağımlı hale 
gelirsek, o
nu yanlış kullanırsak da bize büyük zararlar verebilir.
*
Bilgisayarların yararları: 1. Bilgiye ulaşım hızlandı. 2. Bilgi 
paylaşımı 
hızlandı. 
3. 
Bilgi 
paylaşımı 
kolaylaştı. 
4. Küreselleşmeye katkıta bulundu. 5. Bilgisayar okuryazarlığı 
diye bir kavramın ortaya çıkmasını sağladı
. 6. Film, video, oyun 
gibi içeriklere anında ulaşım imkanı sundu. 7. İnsanlar aradıkları 
bilgi i
çin saatlerce ansiklopedileri karıştırması engellendi. 
8. İnsalar arası iletişim hızlandı. 9. İnsanların oturdukları yerden 
sosyalleşmesi
sağlandı. 10. İnsanların farklı kaynaklara 
ulaşmalarına imkan verdi. 11. Farklı ülkelerdeki farklı insanlarla 
t
anışmayı kolaylaştırdı. 12. Yeni arkadaşlar bulabilmeye imkan 
tanıdı. 13. İşletmelerin yeni müşteriler bulabilmesine imkan 
tanıdı. 14. Küresel rekabet ortamını kızıştırdı. 15. İşletmelerin 
daha az maliyetle daha fazla kar elde etmelerine olanak sağladı. 
16
. Tanınmayı yani ünlü olmayı kolaylaştırdı. 17. Yeni iş 
sahalarının açılmasına imkan tanıdı.
Bilgisayarların zararları: 1. Bağımlılık yapar.
2. Kötü 
insanlarlada tanışmaya olanak sağlar. 3. Müstescen içeriklerde 
bulunur. 4. Dijital verilen çalınmasına yol açabilir.
5. Uzun süre 
bilgisayar başında oturanlarda omurgalarında eğrilik, bileğinde 
karpal tünel sendromu gibi hastalıklar oluşmasına se
bebiyet 
verir. 6. Bireylerin asosyol olmasını sağlar. 7. Vakit kaybına yol 
açar. 8. Kullananlar dijital dolandırıcılık ve sahtecilikle karşı 


karşıya kalabilir. 9. Aile içinde anlaşmazlık gibi sorunlara yol 
açabilir. 10. İnsanlar arasındaki sosyal bağların kopmasını sağlar. 
11. Akrabalık ilişkilerinin azalmasına sebebiyet verir. 12. Göz 
hastalıklarına davetiye çıkarır. Bilgisayarların zararlarının 
önlenmesi. 
BİLGİSAYAR VE KİTAP. OKUMANIN E
-
HÂLİ
Eğlence sektöründen siyasete, yemek tarifinden tarih
bilgisine 
kadar her konuda tasarlan
an internet siteleri, kısa zamanda 
günlük yaşamın vazgeçilmezi hâline geldi.
Artık mevcut kitapların versiyonları çeşitli sitelere yükleniyor. 
Bir de e-
kitap adı verilen, yalnızca sanal ortamda okurla buluşan 
kitapla
r var. Söz gelimi Stephen King’in 2000’de yayı
mlanan 
“Mermi Gibi” adlı kısa romanı, yalnızca e
-kitap olarak sunuldu 
ve 500 bin adet sattı.
E-
kitabı ya da diğer adıyla sanal kitabı, sitenin işleyişine göre 
ücretli ya da ücretsiz okuyabiliyorsunuz. 
E-kitaplar bilgisayar ekra
nında okundukları gibi, bu amaçla 
tasarlanan cihazlara da yüklenebiliyor. Bir kitap ebadında 
üretilen bu cihazlara bilgisayardan yüklenen dosyalar, cihazın 
ekrarından okunuyor. 
Ancak şöyle bir endişe de var: E
-kitap bir gün b
asılı kitabın 
hatta okumanın sonunu
mu getirecek? Okumanın değil ama 
basılı kitabın olabilir. Sonuç olarak insanoğlu önceleri tabletleri, 
sonra papirüsü kullanıyordu. Yıllar sonra da kâğıt kullanıldı. 
Gelecekte kitabın yerini belki e
-kitap alacak ama okuma 
kavramı 
yok olmayacak. Kısacası bu
kesinlikle yersiz bir endişe. 


 E-
kitap okumanın iyi yönleri:

Bugüne kadar herkes bütçesini zorlayan kitap fiyatlarından 
yakınıyordu. Basım, dağıtım gibi ek masrafları olmadığı için 
maliyeti yok denecek kadar az olan e-kitaplar, bu sorunu 
çözecek. 

Binlerc
e sayfayı ince bir kitap boyutuna indirilebiliyor. Ağır 
çantalar, seyahate çıkarken yanınıza almak isteyip de valize nasıl 
sığdıracağınızı bilemediğiniz ciltler, raflardan taşan, yeni kitaplık 
yapıldıkça artan kitapl
ar e-
kitapla beraber tarihe karışıyor.

Uzun vadede e-
kitap çevre korumasına katkı sağlıyor. Basılan 
kitap sayısı azaldıkça kâğıt tüketimi azalacak, dolayısıyla 
ağaçların kesilmesi de tabii. Çevre dostu okumalar, sanal kitaplar 
sayesinde kapıda görünüyor.

Elektronik ortamın sağladığı olanaklar sayesinde, konular, yazı 
yanında, ses, müzik ve görüntü ile desteklenebiliyor.

Kitap içinde bir bölümü ararken dakikalarca sayfaları 
karıştırıyorduk ama artık tek bir sözcüğü bile birkaç saniye içinde 
bulabiliriz. 
E-
kitabın kötü yönleri:

Eğer bilgisayar ya da benzeri cihazları kullanmıyorsanız 

kitaptan mahrum kalıyorsunuz.

Bu kitapların satışı ve satın alma işlemleri sanal mağazalar 
üzerinden yapılıyor. Bu da ödeme sırasında ortaya çıkabilecek 
bazı güvenlik sorunları anlamına geliyor.

Bir başka güvenlik sorunu da indirdiğiniz dosyanın 
bilgisayarınıza virüs bulaştırması. Bir kitap okumaya niyetlenip 
bütün dosyalarınızı kaybedebilirsiniz.



Ekran başında e
-
kitabınızla geçirdiğiniz süre uzadıkça bu tip 
sorunlara daha çok maruz kalabilirsiniz. 
BİLGİ
Gözlem, deneyim ve tecrübelerin neticesinde elde edilen her 
türlü 
ilke veya olguya bilgi diyoruz. İnsan hayatının bu denli 
gelişmesi; teknolojinin, tıbbın, astronominin ve aklımıza 
gelebilecek her bilimin bunca yol katetmesi bilgi sayesindedir.
Bir insanın ana gayesi her gün yeni bilgilere ulaşarak kendisini 
geliştirmek; 
böylece bugününü dününden daha ileriye 
götürmektir. Bilgi insanların daha rahat ve daha kolay
bir yaşam 
sürmesini sağlar. Bugün günlük işlerimizi onlar sayesinde kolayca 
yaptığımız bütün teknolojik alet veya cihazlar bilginin ürünüdür.
Bilgi sürekli artara
k, çoğalarak devam eder. Her toplum, 
kendisinden önceki bilgilere yenilerini ekleye
rek ilerler. Şayet bir 
günümüze, bir önceki günden daha bilgili olarak başlamıyorsak 
yerimizde sayıyoruz , hatta geriye gidiyoruz demektir. Henüz 
küçük yaşlarda okul hayatına başlarız. Okulun temel amacı 
çocuklara çeşitli bilgi ve becerileri kazandırmaktır
.
Kazandırılan tüm bu bilgi ve beceriler çocuklara ışık olmakta, 
onlara güzel bir geleceğin yolunu aydınlatmaktadır. Çocuklar 
bilgi sayesinde gelişerek geleceğin doktorları,
mühendisleri, 
öğretmenleri, hemşireleri, teknisyenleri olur ve hem kendi
lerine 
hem ailelerine hem de içinde yaşadıkları topluma faydalı bireyler 
haline gelirler.
Bilgi, insanları bir noktadan daha iyi bir noktaya taşıyan, 
hayatlarını kolaylaştıran, meraklarını gideren her türlü olgular 


bütünüdür. Bilgiye ulaşmak için 
ya gözlem ya da deneyler 
yapılır. Bu gözlem ve deneylerin sonuçları üzerinde 
düşünüldükten sonra bilgi elde edilir. Örneğin, yer çekimi 
kanunu bir bilgidir.
Newton bu bilgiyi yaşantılarından ve
gözlemlerinden yola 
çıkarak ortaya atmış ve çeşitli 
deneylerinden sonra bu bilgiye 
ulaşmıştır. Yahut sütün kaynatıldıktan sonra bir miktar soğutulup 
içine yoğurt mayası atıldığında sütün yoğurda dönüşmesi bir 
bilgidir ve bu bilgiye belki çok sayıda deneme
-
yanılma yoluyla 
ulaşılmış belki de bir tesadüfün eseri olmuştur.
İyiye ve doğruya ulaşmanın yolu bilgiden geçer. Herhangi bir 
konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkça gerçeğe 
ulaşmamız mümkün değildir. Bu nedenle gelişmek isteyen insan 
sürekli araştırmalı, yeni şeyler öğrenmeli, bilgiye her a
n aç 
olmalıdır. Bilgi ortaya çıkarmak zordur; anca ortaya çıkarılan 
bilgiye ulaşmak kolaydır. Örneğin zaten var olan bilgilerin 
kitaplardan veya başka bir kaynaktan öğrenilmesi bilgiye 
ulaşmaktır.
Bilgi, insanca bir y
aşam sürmenin, refah içinde yaşamanın ve 
modern çağa ayak uydurmanın en büyük şartıdır. Her zaman 
bilgiye aç olun ve ona sahip olmak için çabalayın. Bilgi size 
sağlık, mutluluk ve huzuru getirecektir.
“ALO”NUN HİKAYESİ
Telefonu, Aleksender Graham Bell icat etti ve ilk telefon 
hattını sevgilisinin evine çekti. Sevgilisinin adı Allessandra Lolita 
Oswaldo’ydu. Graham Bell’i günlerce sadece sevgilisi aradı. 
Telefon çalınca uzun süre “Allessandra Lolita Oswaldo” dedi.


Graham Bell, bir süre sonra sevgilisinin ad
ını kısalttı ve “Ale 
Lol Os” demeye başladı. Çalışmaları ilerledi ve zamanla 
sevgilisinin adını daha da kısalttı: ALO.
Bell, ondan sonra telefona “ALO” diyerek karşılık verdi.
Bell, şehirde birçok yere telefon hattı çekti. İnsanlar telefon 
çalınca Be
ll gi
bi “ALO” demeye başladı.
Günümüzde dünyanın her yerinden “ALO” sesi yükseliyor, 
ama çoğu kimse “ALO”nun anlamını belki de hiç bilmiyor veya 
merak etmiyor. 
İLETİŞİM ARAÇLARI
İnsanlar, haberleşmek için tarih boyunca çeşitli iletişim 
araçlarını kullanmışlardır. Teknoloji
yokken insanlar dumanla
sesle ve güvercinleri kullanarak birbirleriyle iletişim kurmuşlardır. 
Teknolojinin gelişmesiyle de elektronik aletler ve basın
-
yayın 
araçlarını iletişimini kullanmaya başlamışlardır.
Günümüzde pek çok iletişim aracı bulunmaktadır. Bu iletişima 
araçları bizi sevdiklerimize ulaştırırken hayatımızı da 
kolaylaştırmaktadır. Eskiden günlerce mektup beklerken şimdi 
bir telefon veya e-
posta ile kısa zamanda en uzaktaki 
yakınlarımıza bile ulaşabiliyoruz.
Bilgisayar ve internet günümüzde en yaygın iletişim 
araçlarıdandır. E
-
postalar, forumlar ve sosyal medya dünyayı 
küçük bir köy haline getirmiştir. İnternet sayesinde dünyanın 
diğer ucundaki yakınlarımızla yazılı, görüntülü veya sesli 
ha
berleşebiliyoruz. İnternet, bilgiyi kaybetmeyi ve bilgiye 
kolayca ul
aşabilmeyi sağlamaktadır. Kullanıcı sayısının diğer 


iletişim araçlarına göre daha fazla olmasının sebebi ise daha hızlı 
ve ucuz olmasıdır.
Telefon, cep telefonu, faks da önemli iletişim araçlarıdandır. 
Çağımızda özellikle cep telefonu yaygın olarak kullanılmaktadır. 
Çünkü insanların işte çalışırken, dışarıda dolaşırken birbirlerine 
cep telefonları ile ulaşmaları daha kolaydır. Son teknoloji 
sayesinde akıllı telefonlarla fotoğraf çekmek
, internete girmek, 
dosya göndermek mümkün. 
Bazı iletişim araçları da yazı ve semboller aracılığıyla insanlar 
ve toplumlar arasında iletişimi sağlar. Kitaplar, gazeteler, 
dergiler, afişler, iş ilanları, mektuplar ve notlar bu tür iletişim 
araçlarındandır. Kitaplar ve dergilerden uzun süreli, gazete ve 
dergilerden ise günlük, haftalık veya aylık olarak yararlanabiliriz.
Televizyon, radyo gibi araçlar kitleler arasında iletişim sağlar. 
Radyo sadece sesi olan bir iletişim aracıyken televizyon hem sesi
hem de görüntüsü olan bir iletişim aracıdır. Radyo ve televizyon 
haber alma, eğitim ve eğlenceye yönelik araçlardır. Bir 
televizyon haberi anında milyonlarca insanı bilgilendirebiliriz. 
Radyo dinlerken birçok yeni bilgi öğrenebiliriz.
Kısacası kitle iletişim araçlarının haber verme, eğitme, 
eğlendirme, kültürün toplumdan topluma ve nesilden nesile 
geçişini
sağlama gibi pek çok yararı vardır. Kitle iletişim 
araçlarının çoğalmasının başında ise teknoloji gelmektedir. Bu 
yüzden zamana ayak uydurmak için 
teknolojik gelişmeleri 
yakından takip etmek gerekir.
İLETİŞİM


İletişim iki birim arasındaki bilgi, duygu, düşünce alışverişidir.
İletişim karşılıklı etkileşim sürecidir.
Kişilerarası iletişim, bir kişinin bir başkasını ya da başkalarını 
niyetli ya da niyetsiz olarak etkilemeyi amaçlayarak mesajlarını 
iletmesi ve onların mesajlarını almasıdır.
Kişilerarası iletişim; yaşamı zenginleştiren ya da fakirleştiren 
olay. 
İletişim sürüp giderken kimi zaman; iletişim kazaları ola
bilir, 
iletişim kanalları tıkanabilir veya iletişimi etkileyen başka 
etkenler araya girebilir. 
Yetişkin olarak sağlıklı iletişim kurabilmek için bunun farkına 
varmak, diyaloglarımızda çocukların ve ergenlerin kendilerine 
güvenlerini sağ
layacak mesajlar vermek gerekir. 
Etkili iletişimin temelinde bireyin kendisini tanıması, kendi 
değerlerinin ve tutumlarının farkında olması ve kendine güven 
yatar. İyi bir iletişimci, ipuçlarını anında görür (jestler, mimikler, 
beden duruşu) ve onları gerçekçi o
larak d
eğerlendirir. Etkili 
iletişim için dinleme, tepki verme, olumlu yaklaşım ve ben dili 
kavramları önem taşımaktadır.
Vermek istediğimiz mesajları iki şekilde verebiliriz:
1. Açık iletişim: Kişinin karşısındakine iletmek istediği mesajı 
doğrudan, anlaşılır
, net ifadele
rle iletmesi. İletilmek istenen 
mesajın farklı anlamlara çekilemeyecek kadar net olması.
2. Kapalı iletişim: Kişinin iletmek istediği mesajı dolaylı olarak 
iletmek, asıl mesajı imajlarla ya da kelime oyunlarıyla izlemesi.


“Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa.”
(Atasözü) 
*
İletişim, insanların duygu ve düşüncelerini birbirine 
aktarmasıdır. En temel iletişim unsuru dildir. İnsanlar, dil 
sayesinde her tü
rlü duygu ve düşünceyi birbirine 
aktarabilir;ancak dil dışında da bazı iletişim yöntemleri vardır.
İnsanlar, var olduklarından beri birbiriyle sürekli iletişim 
halinde olmuştur. Teknolojinin gelişmediği dönemlerde yan 
yana bulunan insanların iletişim kurması mümkünken, uzaktaki 
insanlarla iletişim kurmak biraz zordu. İ
lk insanlar dumanla veya 
evcilleştirdikleri bazı kuş türleri ile uzaktaki kişilerle de iletişim 
kurmaya çalışıyordu. Elbette böyle bir iletişim etkili değildi. 
Ancak teknolojinin ilerlemesiyle 
hayatımıza kitle iletişim araçları 
girdi; böylece artık dünyanın öbür ucundaki başka insanlarla bile 
anında iletişim kurabiliyoruz.
Günümüzün en önemli iletişim araçları telefon, bilgisayar, 
televizyon gibi cihazlar oluşturuyor. Bu araçlar sayesinde bütün 
insa
nlarla sesli, yazılı veya görsel iletişim kurabili
yoruz. 
*
İletişim
deyince akla gelen ilk sözlerden biri “İnsanlar konuşa 
konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır.” sözüdür. Evet, 
insanlar konuşa konuşa anlaşır. Her şey konuşularak 
halledilebilir. Konuşarak halletmek yerine kavga etmeye, 
savaşmaya hi
ç gerek yoktur.
İnsanları hayvanlardan ayıran 
en önemli özellikler onların düşünebilmesi ve konuşabilmesidir. 
Elbette hayvanlar da kendi aralarında iletişim kurmak için bazı 
özelliklere sahiptir; ancak onların iletişimi sınırlıdır ve iç 
güdüseldir. Hayvanlar, zamanla dil
lerini geliştirme imkanına 
sahip olamazken, insanlar dillerini değiştirip geliştirebilirler. En 


önemli iletişim yöntemi dili kullanmaktır. Dili sözlü veya yazılı 
olarak kullanırız. İster konuşur istersek de duygu ve 
düşüncelerimizi yazı
yoluyla aktarabilir
iz. Ancak iletişimi hangi 
yolla kurduğumuzdan çok, ne kadar etkili ve sağlıklı bir iletişim 
kurduğumuz önemlidir. Bu nedenle iletişim kurarken bazı 
şeylere dikkat etmemiz gerekir. Büyüklerimizle, küçüklerimizle 
nasıl konuşulması gerektiğini iyi bilmeliyiz.
Yine karşımızdaki 
insanın özelliklerine göre iletişimimiz farklı olabilir. Örneğin bir 
çocuğa tehditle bir şeyler yaptırmanız mümkün olabilir belki; 
ancak bir yetişkine bu fayda etmeyebilir. İnsanlarla her zaman 
güzel konuşmalı, nazik olmalıyız.
Eğer etkili bir iletişim kurarsak insanları ikna etmek daha kolay 
olur. Tatlı dil kullanmanın insanlar üzerindeki etkisi büyüktür. 
Güzel konuşmayı, etkili iletişim kurmayı bilen bir insan kavgaya, 
kargaşaya ihtiyaç duymaz.
BEDEN DİLİ
Bed
en dili, jest ve mimik, fiziksel duruş, yüz ifadeleri ve göz 
hareketleriyle, zihinsel ve fiziksel faaliyetlerle desteklenen alıcıya 
ilettiğimiz mesaj, sözel olmayan iletişim biçimidir. Duygu ve 
düşüncelerimizi, ruh halimizi yansıtan iletişimdeki en önemli 
faktörlerden biridir. 
Sözsüz iletişim sözlü iletişime oranla daha etkilidir. Kişinin 
imajını ortaya koymasını, özgüvenini karşısındaki bireye ya da 
topluma hissettirmesini sağlar. Yapılan konuşma beden diliyle 
destekl
endiğinde anlatılmak istenen hedefi çok daha 
rahat bulur, 
karşınızdaki kişiyi etkilemek kolaylaşır. Aynı zamanda empati 


duygunuz gelişir. Ayrıca beden dili bütünlüğü kişiye hem iş hem 
de sosyal hayat açısından birçok başarı ve prestij getirir.
Beden dil
i hareketleri ve anlamları
1- 
duruş
Bıkkın bir duruş, kambur ve gevşek oturuş ciddiyetsizliğinizi, 
sıkıldığınızı ve bulunduğunuz yerde olmak istemeyişinizi ifade 
eder. Bu gibi durumda karşınızdaki kişinin sizi ciddiye alması 
beklenemez. Omuzlarınız arkada ve dik bir şekilde oturmanız 
hem ciddiye alınmanızı sağlar hem de gücünü
zü ve etkinizi 
gösterir. 
Konuşmanızı el ve kol hareketleriyle destekleyebilirsiniz. Bu 
hareketler sizin açık olduğunuzu belirtebilir, karşınızdakilerden 
güven duygusu kazanmanızı
sağlayabilir. Fakat abartılı 
hareketler fazla rahat olduğunuzu gösterebilir. Bu yüzd
en 
dikkatli davranmak gerekir. 
2- 
biriyle konuşurken başka yerlere bakmak
Biriyle konuşurken odak noktanızın farklı yerlerde olması ya da 
gözünüzün sürekli başka yerlere kayması beden diliyle yapılan 
büyük bir saygısızlıktır. Konuşmadan sıkıldığınızı, orada durmak 
istemediğinizi ya da konuşmayı önemsemediğinizi gösterir.
3- kendinizi di
ğ
erlerinden ba
ş
ka yöne çevirmek 
Konuşmaya yönelmemek, başka yöne dönmek konuşan insanla 
y
a da konuyla ilginizin olmadığını, onu dinlemediğinizi, 
dikkatinizi vermediğinizi gösterir.
4- çapraz kollar ve bacaklar 


Kollarınızı ve bacaklarınızı çaprazlamanız görüşlere olan 
kapalılığınızı, konuşan kişiyi dışarıda bıraktığınızı gösterebilir.
5- saçlar
ı
n
ı
zla oynamak 
Saçlarınızla oynamanız, dikkatinizin dağınık olduğunu, 
görüntünüzle fazla ilgili olduğunuzu düşündürebilir.
6- fiziksel yak
ı
nl
ı

Karşınızdakine çok fazla yakınlaşmanız onun kişisel alanına saygı 
duymadığınızı, bu durumu önemsemediğinizi göst
erir. 
7- tokala
ş
ma 
Tokalaşma esnasında ne çok zayıf ne de çok sıkı olmalısınız. 
Zayıf tokalaşma gücünüzün, güven duygunuzun veya otoriter 
yapınızın eksik olduğunu gösterir. Sıkı tokalaşma ise agresif, 
d
iktatör bir yapıya işaret edebilir.
8- göz temas
ı
Göz 
teması kurmak konuşma yaparken ya da dinleme 
durumunda oldukça önemlidir. Direkt ve sürekli olarak göz 
teması kurmanız konuşma esnasında kişinin sizi anlamasını 
kolaylaştırır, karakterinizi güçlü gösterir ve güven duygusu aşılar. 
Kon
uşurken aşağı bakmak ise teslimiyeti, güven eksikliğini ve içe 
dönüklüğü temsil edebilir.
9- abart
ı
l
ı
kafa sallama 
Bu tip bir davranış anlatılan durumu/olayı tam anlamadığınızı

anlamış gibi gösterdiğinizi ifade edebilir. Ya da tam tersi gibi 
göstermek olarak algılanabilir.
B
eden dilimizi kullanarak karşı tarafı daha iyi anladığımızı 
ifade edebiliriz. 


Beden dilimizi kullanarak karşı tarafı daha doğru bir şekilde 
etkileyebiliriz. 
İlk karşılaşmada beden dilinin çok büyük bir önemi vardır. 
Çünkü her zaman için ilk izlenim önemlidir ve bunu en iyi beden 
dilinizle gösterebilirsiniz. 
GÜVENLİK KAMERALARI
Teknolojinin gelişimi hayatımızın her alanını etkilemeye ve 
değiştirmeye devam ediyor. Bu gelişim ve değişimler ile birlikte 
kendini sürekli olarak yenileyen alanlardan biri de güvenlik 
çözümleridir. Geleneksel 
güvenlik çözümlerinin artık istenilen 
verimi vermemesi ve yaşanan istenmeyen durumlar sonucunda 
bunların yerini hızla elektronik güvenlik sistemleri almaktadır.
Günümüzün en büyük sorunlarından biri 
olan güvenlik 
sorununu aşma noktasında karşımıza birçok farklı tekn
olojik 
seçenek çıkmaktadır. Bunların içerisinde en çok talep gören ve 
güven veren çözüm şüphesiz ki kamera sistemleridir. Birçok 
insan için güvenlik oldukça önemli bir detaydır. Evde, iş ye
rinde 
ya da herhangi bir yerde güvenliğini sağlamak için her insan 
küçük de olsa mutlaka bir önlem alır. Özellikle ünlü insanlar 
normal insanlara göre güvenliğine çok daha fazla dikkat eder. 
Bunun için de güvenlik sistemleri güvenliği sağlamak için birçok 
şekilde yapılandırılabilir. Kimi insan kendisinin, evinin, şirketin
in 
ya da ailesinin güvenliğini sağlamak için insan gücünü kullanarak 
korumalar tutarken bazı insanlar da kameralı güvenlik 
sistemlerini tercih eder. Birçok kişi kameralı güvenlik 
sistemleri
nin koruma tutmaya oranla daha uygun fiyatlı bir 
uygulama olduğunun
farkındadır ve insan gücünün sağlayacağı 


güvenlik yerine dijital cihazların sağlayacağı güvenliği tercih 
eder. Kameralı güvenlik sistemleri güvenliğinin sağlanması 
istenen mekanın birçok yerine döşenen kameralardan oluşur. 
Döşenen bu kameralar etrafı göze
tleme ve tehlikeleri tespit 
edebilme özelliğine sahiptir. Video ve ses kaydını kolaylıkla 
yapabilen bu kameralar ile kaydedilen her veri bilgisayar 
ortamında rahatça görüntülenebilir ve her
şekilde saklanabilir.
Günümüzde küçük işletme sahipleri bile işletmelerinin 
güvenliğini 
sağlayabilmek 
için 
kameralı 
sistemleri 
kullanmaktadır. Küçük işletmeler bile bu sistemleri kullanırken 
evini ya da büyük şirketlerini korumak isteyen insanlar için 
kam
eralar oldukça uygun bir çözüm yoludur. Büyük şirketler 
çoğu zaman güvenlik g
örevlileri ile korunsa bile bu durum bazen 
yeterli olmayacaktır. İnsanlar ne kadar dikkatli olursa olsun yine 
de gözden kaçırılabilecek bazı noktalar olabilir fakat dijital 
aletle
r bu durumlara izin vermeyecektir. Her noktayı kolayca 
gözetleyebilen kameral
ı güvenlik sistemleri mutlaka her ayrıntıyı 
yakalayacaktır. Örneğin bir şirkette yaşanmış olan herhangi bir 
hırsızlık olayı günler sonra fark edilse bile video kaydı yaparak 
bu ka
yıtları saklayan kamera sistemlerine göz atıldığında 
hırsızlığın yaşandığı zaman belirlenebilir ya da hırsızlığa dahil 
olmuş kişi ya da kişiler bu kameralar yardımı ile kolayca tespit 
edilebilir. Bu kamera sistemleri elbette sadece şirketlerdeki 
hırsızlıklar için üretilmiş gözetleme cihazları değildir. İnsanların 
evlerinde de kolay
ca kullanabileceği kameralı güvenlik sistemleri 
evlerde yaşanan hırsızlık ya da başka sorunları saniye 
kaybetmeden takip edebilir ve bu kayıtlar da istenildiği gibi 
saklanabilir. 


Güvenlik kamerası kayıtları çoğu zaman polislere dava çözme 
konusunda yardımcı olur. Yaşanan herhangi bir sorunda polisler 
genellikle mekanda bulunan ya da çevrede bulunan güvenlik 
kamerası kayıtlarını araştırıp işlenmiş olan bir suçu takip etmede 
kullanabilirler. Güvenlik sistemleri hem polislere hem de 
insanlara ortaya çıkan sorunlarda oldukça yardımcı olabilen 
sistemlerdir. 
Son yıllarda teknolojinin gelişmesine paralel olarak güvenlik 
kamera sistemleride hızla gelişmiştir. Günümüzde iki farklı 
güvenlik k
amera sistemi kullanılır hale gelmiştir. Bunlardan 
birincisi analog güvenlik kamera sistemleri, d
iğeri ise ip kamera 
sistemleridir. IP güvenlik kamera sistemleri günümüzde analog 
sistemlerin yerini almaya başlamıştır. Fakat piyasada halen çok 
ciddi analog 
güvenlik kamerası satışı olmaktadır. Fiyat 
bakımından analog sistemleri, ip sistemlerden çok daha
ekonomik olan ürünlerdir. Zaten en büyük tercih sebeplerinden 
biriside ekonomik oluşlarıdır.
Sonda söylemem gerekiyor ki, sizler için değerli ve güvende 
kalma
sını istediğiniz alanları, elektronik kamera sistemleri ile 
gözünüz arkada kalmadan koruyabilir ve hayatınızın akışını 
olumsuz yönde etkileyebilecek olay ve durumlardan 
korunabilirsiniz. 
*Güvenlik kameraları neden olmalı? Güvenlik kameralarının 
önemini gü
nümüzde yadsıyamayız. Kamuya açık alanlarda, 
sokaklarda, AVM ' lerde kameraların kullanılması şehir güvenliği 
açısından büyük önem taşır. Bir çok ahlaka aykırı durumlar, 
yasadışı ve antisosyal olaylar bu kameralar sayesinde aydınlanır 
ve suçluların yakalanması kolaylaşır. Akıllı güvenlik kamerası 


nedir? Ev güvenlik kamera sistemi, ev içi güvenlik ve tedbiri 
sağlamak amaçlı kullanılan görüntüleme sistemidir. Bu sistem ile 
evde olunmayan zamanlarda izleme, görüntüleme ve kayıt 
işlemleri gerçekleştirilebilmektedir. ... Güvenlik kamerasının 
yetkisiz kişilerce uzaktan izlenmesine karşı kullanıcılara şifre 
verilmektedir. Güvenlik 
kameraları nerelerde kullanılır? Kamera 
sistemleri, sanayi, hizmet ve üretim sektörleri ve güvenlik veya 
kaydın gerekli olduğu işyeri ve
konutlarda kullanılmaktadır. 
Konut ve işyerleri dışında, plaka okuma ve geçiş sistemlerinde 
kullanılan özel kamera sist
emleri de üretilmektedir. 
KADIN HAKLARI 
Gerek toplum içinde gerekse dünya üzerinde her bireyin 
önemi var
dır. Kadının hayatda önemi ise daha büyüktür. 
Kadınlar, çok değerli varlıklardır. Kadın, toplumun ve insanlığın 
devamı için olmazsa olmaz bir unsurdur.Hayata can ver
endir 
kadınlar. Kadınlar bazen eş, bazen sevgili, bazen annedir. 
Peygamber Efendimiz’de “cennet annelerin ayakları altındadır” 
hadisini söyleyerek kadının, annenin ne kadar değerli olduğunu 
vurgulamıştır.
Dünyanın bir çok yerinde ve ülkemizde maalesef ki kadınlara 
g
ereken önem ve değer verilmemektedir. Neredeyse her akşam 
haberlerde, öldürülen k
adınlara ait olan haberler içimizi 
acıtmakta hepimizin yüreğini dağlamaktadır. Her gün yeni bir 
kadın cinayetiyle bitiyor. Kadınlar dövülüyor, hakarete maruz 
kalıyor, tecavüze
uğruyor ve en kötüsü hiç bir suçu olmadığı 
halde öldürülüyor. Ülkemiz kadına olan şiddetin de çok fazla 
yaşandığı bir ülkedir. Toplumdaki bazı insanların düşüncesinde 


kadın çalışamaz, kadın okuyamaz ancak evlenmeli ev işi görmeli, 
çocuğa bakmalıdır. Böyle
insanlar kadına birer obje gibi bakar. 
Aslında kendileri de iyi biliyor kadın okursa çok başarılı our, 
çalışırsa çok iyi yerlere gele bilir, kadın isterse kendi ayaklarının 
üzerinde çok güzel durur. Erkeklerde bu olasılığı belli 
etmeselerde hep düşünerek engel olmaya çalışırlar. Kız 
çocuklarını okula göndermezler ama doktora gitmek 
ge
rektiğinde kadın doktor aramaya başlarlar. Böyle konularda 
gerekli önlemler alınarak, gerek devlet gerekse vatandaşlar 
tarafından daha bilinçli olunması sağlanmalıdır. Kadın hakları 
korunmalı, kadınlara karşı kötülük yapanlara en büyük ceza 
verilmelidir. 
T
ürkiye’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından 5 Aralık 1934 
tarihinde Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı verilmesinin 
ardından her yıl 5 Aralık günü Kadın Hakları Haftası olarak 
kutlanmaya b
aşlanmıştır.
Bundan başka kadına verilen değerin göstergesi olarak dünyanın 
bir çok ülkesinde her yıl Mart ayının 8
-
i “Dünya Kadınlar” günü 
olarak kutlanmaktadır.
Kadınlara annelerimize tek bir gün değil her gün değerli 
olduklarını belli etmemiz, onları sevmemiz onlarla her
konuda 
danışarak yardım almamız çok önemlidir.
Kad
ınlar, toplumun en önemli bireyleridir. Onlar korumak 
hepimizin görevidir. Onlar ki, bizim en sevdiğimiz annelerimiz, 
eşlerimiz, kardeşlerimizdir. Dünyada en çok sevdiğimiz insan, 
yani annemiz bir kadın iken, kadınlara değer vermemek akıl 
erdirilecek bir şey değildir. Kadınsız bir dünya cehenneme döner. 


Bu nedenle cennetimize sahip çıkarak kadınlarımıza gereken 
değeri ve önemi vermeliyiz.
Sonda söylemem gerekiyor ki, kadına hak ettiği değeri veren 
toplumlar daima mutlu, özgürl
eşen ve gelişen toplumlardır. 
K
adına değer veren toplumların çöküşü mümkün olmaz, onlar 
daima ilerler ve demokratikleşirler. Dolayısıyla kadınların 
korunması ve hak ettikleri değerin verilmesi, tüm toplumların 
ihtiyacıdır.
Kadın hakları kavramı özellikle 19. yüzyıl
da büyük önem 
kaza
ndı. Dünya genelinde çok çeşitli kurum ve kuruluşlar 
kadınların karşılaştığı sorunların ve ayrımcılıkların giderilmesi 
için çalışmalar yapıyor. Kadınların eğitimi için sunulan fırsatlar 
uzun zamanlardan beri olağan karşılanmayan bir konu olmuştur. 
Antik Ça
ğ’da ve Orta Çağ öncesinde kadınlar için akademide 
eğitim görmek ve çalışmak aslında alışılagelmiş bir durum 
değildi; 
fakat 
mümkündü. 
Antik 
Mısır’dan, 
Antik 
Yunanistan’dan ya da Roma İmparatorluğu döneminden, 
zamanının önde gelen kadın doktorları, mimarları, filozofları ve 
diğer kadın bilgeleri hakkında anlatılar, günümüze kadar 
ulaşmıştır. Orta Çağ’ın feodal toplumunda okullar ve 
üniversiteler giderek kilisenin talimatlarına uymaya başladıktan 
sonra, kadınların eğitim görebilmeleri neredeyse asırlar sonra,
aileleri bir manastıra para yardımı ya da herhangi bir mal 
devrettikleri takdirde mümkün olmuştur. Tıp ve eğitim alanları 
kadınların akademik olarak çalışabilecekleri en son alanlar 
olmuştur. Aydınlanma Çağı’yla birlikte devlet okulu ve 
genel 
zorunlu eğitim düşüncesi yayılmaya başladığında, kızların bu 
zorunlu eğitime dâhil edilip edilmemesi tartışmasının başlaması 
fazla uzun sürmemiştir. Bu zamana kadar kızlar ve genç kadınlar 


için diploma alabilmek sadece yüksek kız okulunu bitirmekle 
mümkündü. Bu okulla
rda kızlar ev kadını ve ev yönetimindeki 
hayatlarına hazırlık yapıyorlardı. Müfredatta güzel sanatların 
yanı sıra el sanatları ve ev ekonomisi dersleri de bulunuyordu. 
O zamanki toplumlarda kızların daha fazla konu hakkında bilgi 
sahibi o
lmalarına izin verilmiyordu. Kadınlar için vatandaşlık 
hakkının istenmesinden sonra, ilk kadın hareketlerinin 
talepleriyle birlikte o zamana kadar sadece erkeklerin 
yararlandığı mesleki eğitime, kadınların da gidebilmeleri 
istenmiştir. Özellikle kadınların
üniversitede eğit
im görebilmeleri 
bir asır boyu tartışılmış ve karşı çıkılmıştır. İzin verilmeden önce 
kadınların fiziksel yapıları ve düşünsel yetilerinin böyle bir eğitim 
için yeterli ve uygun olup olmadığı tartışma konusu olmuştur.
BATI
L İNANÇL
AR 
Yeryüzünde yaşam başladığı zamandan her toplumun kendine 
özgü inandığı inançları vardır. Korkularını, çaresizliklerini, 
yanlışlarını bu inançlara bağlarlar. Bazı inançlar geçmişten kalan 
eski geleneklerden günümüze geçmiştir. Böyle inançlar batıl 
inanç 
adı altında toplanır. Peki batıl ne demek?
“Batıl” doğru olmayan, gerçeklik payı olmayan, gerçeye 
uymayan anlamlarını verir. O zaman böyle inançların gerçeklik 
payı olmayan inançlar gibi ad verildiği ortaya çıkıyor.
Batıl inançların gerçeklik payı olmasa d
a toplumda birçok 
insanın inandığı inançlar vardır. Şimdi dünyada en çok yaygın 
olan inançlara göz atalım.
Duvara at nalı asıldığında o evde yaşayanlara şans, uğur 
getirdiğine inanılıyor.


Kafaya kuş pislediğinde hemen millî piyango bileti alma veya 
şans oyunları oynama ihtiyacı duyuluyor.
Önünüzden kara kedi geçerse uğursuzluk getirdiğine ve 
gününüzün kötü geçeceğine inanılıyor. Bu inançın tarihi orta 
çağa kadar uzanıy
or 
13 
sayısının uğursuz olduğuna ilişkin inanç dünyada o kadar 
yaygındır ki, yaşamı birçok yönde ciddi olarak etkilemektedir. 
Bazı ülkelerde evlerin kapılarına 13 numarası verilmez, uçaklarda 
13. koltuk sırası yoktur, apartmanlarda, otellerde 13. kat ya 12 A 
dır
ya da 14 tür. 13 numaralı oda yoktur. Olsa bile insanlar o 
odada kalmak istemezler. 
Tarihe mal olmuş bir komutan olan Napolyon Bonaparte da, 
13 rakamının kötü şans getirdiğine inanıyordu. Ünlü komutan, 
bu günlerde hiç bir savaşa kalkışmıyordu.
Kötü bir şeyden bahsedildiğinde insanların tahtaya vurarak 
kendi başına gelmemesi için sağlanan bir inanç da var. Böyle 
yaptıklarında konuşulan kötülüklerin kendilerinden uzak 
olacağına inanmaları
Kırılan ayna parçalarının, bir çok kültürde uğursuzluk 
getireceğine inanılıyor. Parçaları evden çıkarıp toprağa 
gömenler, kötülükleri 
de uzaklaştırmış oluyorlar.
Birilerinin avuçları kaşındığında yakında para geleceğine 
inanılıyor.
Bat
ıl inanç sahibi olanlar, merdiven altından geçmiyor. 
Merdiven altından geçme, inanışlara göre ölümü çağrıştırırken 
açık merdiven de, bir idam sehpasını ifade ediyor.


İnsanı kötü gözlerden koruduğuna inanılan mavi renk ağırlıklı 
olmak üzere renkli bir boncuktu. Nazar boncuğu inancı İslamiyet 
öncesi Türk geleneklerinden kalmadır. Şu an, gerek inanç gerek 
gelenek, gerekse de süs eşyası olarak pek çok k
i
şi nazar 
boncuğunu günlük yaşantısında çok sık kullandığı yerlerde 
bulundurmaktadır.
İnanışa göre gece ev süpüren birisinin rızkı azalır. 
Gece tırnak kesen birisinin ailesinde birilerinin öleceğine karşı 
inanış vardır.
İspanya’da her ay başı 12 üzüm yemenin bütün yıl şans 
getir
eceğine inanılıyor. Bu nedenle her ay saat tam 12’de 12 
üzümün yenmesi şarttır.
Bulgaristan’daki batıl inançlar oldukça ilginç. Ülkede 
evlenmemiş bir kadın masa kenarına oturursa evlenecek erkek 
bulunmayacağına inanılıyor. Ayrıca çirkin çocuklara sahip 
olmamak için alkol olmayan bardaklar tokuşturulmuyor.
Danimarka’daki batıl inanç oldukça ilginç. Danimarkalılar yıl 
boyunca kırılan porselenleri biriktiriyor ve yıl sonunda aileler 
toplanıp en çok hangi ailenin porseleninin kırıldığına bakıyor. 
Kimin daha çok kırık porseleni varsa o ailenin zengin olacağına 
inanılıyor.
Benim de küçükken inandığım batil inançlarım vardı. Gece tırnak 
kesmek olmaz, kötü haber duyduğunda elini tahtaya vurmak, 
kara kedinin önünden geçmezler gibi. Daha çok bilgi sahipi 
oldukca bunlar sadece batıl inanç olarak kaldı benim için. Böyle 
inançlara sahip birileri ne olursa olsun kendilerine böyle 
olaylardan sigortalamaya çalışıyorlar. Batıl inançlara karşı 
buldukları çözüm yoluyla ancak rahatlıyorlar. Bizim batıl inanç 


diye adlandırdığımız inanışlar bazı toplumların, insanların en 
hassas noktası olabilir. Bizim için doğru olanlar onlara yanlış 
veya aksi bizim için yanlış olanlar onlar için doğru gelebilir.
*Batıl İnanç : İlk çağlardan beri her toplum
dan insanlar 
gerçeklik payı olmayan, korkuları, çaresizlikleri, eski gelenekleri 
gereği genellikle doğa üstü olan olaylara inanırlar. Bu inançlar 
batıl inançlar olarak isimlendirilir. Çoğu psikolojik olarak bu tür 
inanışların negatif etkisine maruz kaldığı
için doğruluğuna ve bu 
tür 
batıl inançlara daha içten bir şekilde inanırlar.
Bana soracak olursanız batıl inançların özünde yatan; topluma, 
bireylere bazı bilinmesi gereken şeyleri öğretmeyi korkutarak 
sağlamaktır. Aşağıdaki çoğu batıl inançlarda bunu gör
ebilirsiniz. 
Örneğin Hıristiyanlıkta olan siyah kedi, süpürge, 13. Cuma gibi 
batıl inançlar Avrupa’nın paganizmi unutturma çabalarından 
kaynaklanmaktadır. Örneğin Anadolu’da yaygın olan batıl 
inançlarda ise yine öğretiler söz konusu olabilmektedir. 
Elektri
ğin yaygın olmadığı dönemlerde geceleri yapılan tırnak 
bakımı 
karanlık 
neticesinde 
hoş 
olmayan 
sonuçlar 
doğurabiliyordu. Dolayısı ile geceleri tırnak kesmenin hoş 
olmadığı farklı bir yöntemle bireylere anlatılıyor. Örneğin bıçak 
hediye edilmesi konusundaki 
batıl inanç eskiden krallıkların 
birbirleriyle savaşmadan önce birbirlerine bıçak göndermeleriyle 
ilgili olabilir. Bu savaşın sebebi bile sayılabiliyormuş.
Ev içerisinde şemsiye açmanın tehlikeli olduğu ortada, küçük 
bir mekanda açılan şemsiye mekanda
bulunanlara istemeden 
zarar verebilir. Kısacası benim görüşüm batıl inançların ortaya 
çıkmasındaki en büyük etken korkutularak bazı şeylerin 
öğretilmesinin yada şartlı davranılmasının daha kolay olmasıdır. 
Mezarlıklardaki ağaçlar toprakta oluşan azotu kullanır, havayı 


temizler, toprağın kaymamasını sağlar vs. İnsanlara böyle 
söylediğinizde sizi dinlemezler gidip o ağaçları yinede ihtiyaçları 
için kesebilirler. Mezarlıkların ağaçlara ihtiyacı vardır. İnsanlara 
mezarlıktan ağaç kesmenin çarpılmayla sonuçlanacağını 
anlatmak onları bu eylemden daha kolay uzak tutmaktadır 
çünkü dinin korkutucu ve caydırıcı etkisi büyüktür. Öyle ya da 
böyle insanlar garip şeylerde şansı veya şansızlığı bulmuşlar ve 
bazı olay ya da objelerin kötü ya da iyi kaderi getirdiğine 
inanm
ışlar. 
Aşağıda bu batıl inançlardan dünya çapında ve ülkemizde 
olanların bazılarını görebilirsiniz…
Batıl inanç ve hurafelerin 
ortak karakteri, aşırı tutuculuktur. Bu hastalığa müptela olmuş 
toplumlar, 
her türlü değişim ve gelişme karşısında tavır alır
lar. 
En tutucu insanlar ve toplumlar, batıl inanışlara ve hurafelere en 
çok bağlı olanlardır.
Dinl
er tarihi incelendiği zaman görülecektir 
ki; her devirde bidat, hurafe ve batıl inanışlar, toplumların ortak 
problemi olmuş, daima gündemdeki yerini ve önemin

korumuştur. Bu, dün olduğu gibi bugün de böyledir.

Yüklə 43,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə