Kitap Adı: Tarihin Büyük Sırları



Yüklə 0,66 Mb.
səhifə7/10
tarix26.08.2018
ölçüsü0,66 Mb.
#64836
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

çok tarihçi tüm bu yerleri, tüm bu zanaatçı ve mucitleri matbaanın icadına yol

açan gelişim sürecinin parçası olarak görüyor.

Buna rağmen, çağların tüm eğilim ve deneyimlerini birleştiren Johannn

Gutenberg'in dehasıydı. Diğerlerinin yaptıklarına kuşku ile yaklaşmıyoruz.

Ancak doğru kalite kağıdı, doğru kıvamda mürekkebi, her ikisine uygun baskı

makinesini ve en başta kısa bir sürede binlerce seçenekle dizgi yapabilen dizgi

aygıtını bir araya getiren odur.

Bütün bunların bir araya ne zaman getirildiği hala bilinmiyor. Bazıları Dritzhen

davasından, Gutenberg'in icadı Strassburg'da belki 1440'larda başarmış olduğu

sonucunu çıkarıyor. Ne var ki, tarihçiler arası uzlaşmada, bunun doğru olarak

Gutenberg adına bağlanan İncil basımından çok uzun süre geçmeden, 1450'lerde

Mainz'de gerçekleştiği yolunda.

Ne zaman olursa olsun, yazıcıların bir yılda yazabildiğinden fazlasını bir günde

basan bir üretim yöntemi yaratmıştı Gutenberg. Ve artık dünya hiçbir zaman

eskisi gibi olmayacaktı...

www.maximumbilgi.com tarafından hazırlanmıştır. 50 11. Bölüm

Kolomb'un Asıl Amacı Amerika'yı Keşfetmek Miydi?

Yaygın efsanenin tersine, Kristof Kolomb İspanya kralı ve kraliçesini ya da bir

başkasını dünyanın yuvarlak olduğuna inandırmakta hiçbir güçlük çekmemişti.

Bu, 1492'den çok uzun süre önce, eğitimli Avrupalıların genelde kabul ettikleri

bir bilgiydi. Kolomb'un planına direniş, farklı ve çok daha radikal bir fikirle, yani

Avrupa'dan batıya yelken açarak Asya'ya yeni bir yol keşfedebileceğiyle ilgiliydi.

Genel geçer anlayışa göre, eğer Asya'ya denizden ulaşılacaksa, bu ancak Afrika'yı

dolaşıp, doğuya, Hint Okyanusu'na doğru ilerleyerek mümkün olabilirdi. Aslında

Asya, Avrupa'nın doğusunda olduğundan, bu tam anlamıyla mantıklı bir plandı

ve 1499'da Portekizli kaşif Vasco de Gama'nın Hindistan'a ulaşmasıyla başarılı

bir şekilde sonuçlandırılmıştı. Tersine, Kolomb'un "Hindistan Seferi" önemli

değildi. Eğer Hindistan (o zaman söylendiği gibi, Asya) Atlantik'in bir yerlerinde

bulunuyorsa bile, bir 15. yüzyıl denizcisi için, bu, çok uzağa yapılacak bir gezi

olurdu. Kolomb'a en sıcak yaklaşan coğrafyacı, Paolo del Pozzo Toscanelli,

Hindistan'ın, Kanarya Adaları'nın 3500 mil batısına düştüğünü tahmin etmişti

ve çoğu bilimci daha da uzakta olduğuna inanıyordu.

Ama herkesin bildiği gibi, Kolomb vazgeçecek gibi değildi.

Avrupa ve Asya'yı sadece 2760 millik bir açık denizin ayırdığını hesaplamış,

İspanya kral ve kraliçesi, Ferdinand ve İsabella'yı bu yolculuğu finanse etmeye

değeceğine inandırmıştı. Böylece, 1492 Eylülünde. Nina, Pinta ve Santa Maria

Kanarya Adaları "udun denize açıldı. Sadece beş hafta sonra tam da karayı

bulacağını tahinin ettiği noktada Kolomb kıyıya ayak bastı.

Elbette Kolomb'un karaya ayak basma başarısının garipliği, onun Asya'ya yakın

bir yerlerde olmayışında yatıyordu. Bu örnekte genel kabul gören anlayış

tamamen doğruydu: Asya, Kolomb'un simdi ayak basmış olduğu Bahama

adasının en az 6.000 mil batısındaydı. Eğer Avrupa ve Hindistan arasında iki

kıta ve sayısız ada olmasaydı, Kolomb ve mürettebatı kesinlikle denizde yok olup

giderdi.

Dört yüz yılı aşkın bir süre, Atlantik'in her iki yakasında anlatılan Kolomb

öyküsü, büyük bir yanılgıya rağmen Amerika'yı keşfeden büyük kahraman

öyküsü işte böyleydi. Ama 20. yüzyıl sona ererken, bu öykü gitgide daha çok

kuşku çekmeye başladı.

Birçok tarihçi Kolomb'un bu kadar büyük bir yanılgıya nasıl düşebileceğini

soruyordu. Ayrıca, bulduğu toprakların Çin ya da Japonya olmadığına ilişkin çok

kesin kanıtlar karşısında, buraların Hint Adaları ve halkının "Hintli" olduğunu

iddia etmeyi nasıl sürdürebilmişti? Bazı tarihçiler Kolomb'un hiçbir zaman

Asya'ya gitme niyeti olmadığını ve bu "Hindistan Seferi'"nin sadece diğer

kaşifleri atlatmak için düzenlenen bir oyun olduğu sonucuna vardılar. Onlar

www.maximumbilgi.com tarafından hazırlanmıştır. 51 başından beri, Kolomb'un amacının Yeni Dünya'yı keşfetmek olduğunu öne

sürüyorlar.

Kolomb tüm dünyaya amacının kesinlikle Hindistan'a ulaşmak olduğunu

söylemişti ve çağdaşı vakanüvisler de ona inanmıştı. Bunların içinde en dikkat

çekeni Bartolome de las Casas'dı. Casas, sadece Kolomb'un gezilerinin en

kapsamlı tarihini yazmakla kalmamış, Kolomb'un kendi günlüklerinden

parçaları da kitabına eklemişti. (Orijinalleri kaybolmuştu.) Las Casas'ın

belgelediği şekliyle, Kolomb'un günlüğünün girişinin, amacını beklenebilecek en

büyük açıklıkla tasvir ettiği görülüyor. Kaşif, Ferdinand ve Isabella'ya

seslenerek şöyle yazıyor: "Majesteleri, ben Kristof Kolomb'u, yöneticileriyle

görüşmek, şehirlerini, topraklarını, düzenlerini ve tüm diğer şeyleri görmek

üzere Hint ülkesine göndermeye karar verdiler... Bana doğuya alışılagelen kara

yoluyla değil, bildiğim kadarıyla henüz hiç kimsenin yolculuk yapmadığı batı

yolunu izlememi emrettiniz."

Kolomb'un günlüğünün 21 Ekim tarihli bölümünde, uzak bir ada olarak

tanımladığı bir yere ayak bastıktan sonra, hala "Büyük Han"a Çin İmparatoru

Ferdinand ve İsabella'nın tanıtma mektuplarını sunmak amacıyla Asya

anakarasına ulaşmaya kararlı olduğunu yazmıştı. Kolomb İspanya'ya dönüş

yolunda, Ferdinand ve Isabella'ya kurmuş olduğu kalenin "...Büyük Han'la

olduğu gibi, en yakın anakarayla her tür ticarete" uygun olduğunu yazmıştı.

Bunların hiçbiri Kolomb'un nereye yöneldiği ya da nereye varmayı düşündüğü

konularında hiçbir kuşku payı bırakmıyor.

En önemli ikinci çağdaş kronikçi, kaşifin oğlu, Ferdinand Kolomb'du ve

babasının amacı konusunda aynı şekilde kesin konuşmuştu. Ferdinand, sadece

Kolomb'un ilk yaşamöyküsünü yazmakla kalmamış, aynı zamanda geleceğin

tarihçileri için paha biçilmez değer taşıyan kenar notlan içeren babasının kitap-

larını da korumuştu. Bunlar Kolomb'un, Marco Polo ve John Mandeville gibi

ortaçağ yazarlarının yapıtlarını okuyarak Asya hakkında bilgi sahibi olduğunu

gösteriyor. Aynı zamanda Kolomb'un, ikisi de Hindistan'a gitmek için batıya

yelken açılabileceğinden söz etmiş olan Aristoteles ve Seneca'ya da başvurduğu

anlaşılıyor. Kolomb'un kitaplığındaki iki ortaçağ kitabı Pierre d'Ailly'nin 'İmago

Mundi'si ve Papa II. Pius'un 'Historia Rerum'u okyanusun ne kadar dar

olabileceği konusunda çeşitli tahminler yürütüyordu ve ilgili bölümlerin altı belki

de Kolomb'un kendisi tarafından gerektiği gibi çizilmişti.

Bu arada, Ferdinand'in yaşamöyküsü, babası ile Toscanelli arasındaki

mektuplaşmaların kopyalarını da içeriyordu. İtalyan coğrafyacının Avrupa ve

Asya arasındaki uzaklık tahmini, Kolomb'un kendi teorisine ek bir destek

sunmuştu. Ferdinand, Toscanelli'nin mektubunun "Amiralin içine daha büyük

bir keşif coşkusu saldı" diye yazmıştı. Daha etkileyici olanı ise, Las Casas'ın

"Bunun Kolomb'un aklım başından almış olmasıydı" diye yazınasıydı.

Ama, hem Las Casas hem de Ferdinand Kolomb, Kolomb'un asıl hedefi

konusunda hiçbir kuşkuya sahip olmamakla birlikte, her ikisi de "Sefer"e çok

www.maximumbilgi.com tarafından hazırlanmıştır. 52 farklı bir şekilde ışık tutan bir öykü anlatıyordu. Öykü ilk kez 1539'da, Gonzalo

Fernandez de Oviedo'nun Amerika'nın keşfi tarihinde yayınlanmıştı. Oviedo'nun

söylediğine göre, Portekiz'den İngiltere'ye gitmekte olan bir gemi kötü hava

koşullan nedeniyle epey batıya sürüklenmiş, en sonunda çıplak insanların

yaşadığı bazı adalara ulaşmıştı. Dönüş yolunda ise kılavuz kaptan ölümden kıl

payı kurtulmuş ve 1480'lerin başında Kolomb'un zaman zaman yaşadığı Madeira

Takımadalan'nda karaya oturmuştu. Kılavuz kaptan da kısa süre içinde ölmüş

ama ölmeden biraz önce yanındaki haritayı çıkarıp Kolomb'a vermişti.

Eğer "meçhul kılavuz kaptan" öyküsü doğruysa, o zaman Kolomb, sadece meçhul

bir teorinin desteklediği büyük bilinmeze doğru yola koyulmamıştı. Eğer haritası

varsa, nereye gittiğini belli ölçülerde biliyordu ve burasının Hindistan

olmadığından kuşkulanma nedenleri de vardı. Ama öyküyü anlatan ilk kişi,

Oviedo, bunun doğru olmayabileceği sonucuna ulaşmış, Ferdinand Kolomb da

inanmamıştı. Öykünün epey yayıldığını düşünen Las Casas bir parça daha

inanmış görünüyordu ama bu, onun Kolomb'un Hindistan'ı aradığına olan

inancını sarsmamıştı. Daha sonraki tarihçiler de onların yolunu izleyerek, bu

öyküden söz etseler bile üzerinde durmamışlardı.

Kılavuz kaptana inanan birilerinin çıkması için 20. yüzyılın başını beklemek

gerekecekti.

Henry Vignaud'un yirminci yüzyılın başında, bir dizi ciltte ısrarla öne sürdüğü

şaşırtıcı tezi Kolomb'un hiçbir zaman Hindistan'a gitme niyetinde olmadığıydı.

Meçhul kılavuz kaptan Kolomb'a Amerika'dan söz etmiş ve Kolomb bu toprakları

kendi gözleriyle görmek istemişti. Böylece, pekala Hindistan'a erişemeyeceğinin

tamamen farkında olarak, sadece başka kimsenin Amerika yolunda önüne

geçmemesini sağlamak için "Hint seferi"ni uydurmuştu. Vignaud, Kolomb

efsanesi yaratıldıktan sonra, tarihçilerin "Kolomb'un ısrarla savunduğu gibi,

bilimsel bir fikri gerçekleştirme amacıyla hazırlamış olduğu büyük seferin

sıradan bir keşif gezisi boyutlarına indirgenmesi" korkusuyla buna karşı

çıkmaya cesaret edemediklerini öne sürmüştü.

Başka bir deyişle, Kolomb yalancıydı. Üstelik, Vignaud'ya ve izleyicilerine göre,

tek yalanı meçhul kılavuz kaptan değildi.

Bir kere, seyir defteri (günlük) Kolomb'un gerçek amacını gizlemek için (ya

Kolomb ya da Las Casas tarafından hazırlanan) bir sahtekarlıktı ya da en

azından buna uygun bir biçimde tekrar yazılmış ve çarpıtılmıştı. Toscanelli

mektuplaşmaları da, ya Kolomb'un ya da oğlunun düzmecesiydi. En başta,

birbirlerine yazdıkları mektuplara ilişkin tek kanıt, Ferdinand'ın kaleminden

çıkan, bizim için güvenilebilir olan tek yaşamöyküsünde bulunuyordu.

Ayrıca Vignaud gibi kuşkucular, o zamana kadar görmezlikten gelinen ya da en

azından hasır altı edilen bazı belgeleri kendiliklerinden öne çıkardılar. Bunların

en önemlisi Kolomb ile İspanya kral ve kraliçesi arasında "Kapitülasyonlar" adlı

sözleşmeydi. Kapitülasyonlar geziden Kolomb'un alacağı kar payının

ayrıntılarına iniyordu ama bunlarda Hindistan adı hiç geçmiyordu. En kuşku

www.maximumbilgi.com tarafından hazırlanmıştır. 53 uyandıranı da, kapitülasyonların Kolomb'u Çin imparatorunun kesinlikle

hoşgörüyle karşılamayacağı bir deyimle, karşılaştığı her adayı "keşfetme ve ele

geçirme" yetkisiyle donatmasıydı. Gerçekten de, imparatorun bir adayı hafif

silahlı üç İspanyol gemisine teslim edeceğini düşünmek zor. Vignaud çok daha

büyük bir olasılıkla, Kolomb'un, ayrıca Ferdinand ve İsabella'nın, kafasında bazı

yeni ve Avrupalılarca bilinmeyen toprakların keşfi ve ele geçirilmesinin yattığına

inanıyordu.

Gelenekçiler Kolomb'u savunmak için ayağa kalktılar. Denizci ünü tarihçi olarak

güvenilirliğine olağanüstü katkıda bulunan Samuel Eliot Morison'un başını

çektiği gelenekçiler, kapitülasyonlar açıkça Hindistan'dan söz etmese bile,

Kolomb'un hepsi de Asya ürünleri olan inci, değerli taşlar ve baharattan alacağı

paylara değinen bölümlerin, açıkça onun amacının Asya'ya gitmek olduğunu

gösterdiğini söylediler.

Meçhul kılavuz kaptan öyküsüne gelirsek, Morrison öyküye olduğu gibi inanan

denizcilikten habersiz insanları alaya aldı. Burada tarihçinin denizcilik deneyimi

işe yaradı; öykünün meteorolojik bakımdan olanaksız olduğunu, çünkü sürekli

rüzgarların bir tekneyi tüm Atlantik boyunca doğudan batıya

sürükleyemeyeceğini öne sürdü.

Morrison, elbette Kolomb'un batı adaları ve Portekizlilerin kontrolü altındaki

adalarda karaya oturan garip gemi enkazları hakkındaki masalları duymuş

olabileceğini teslim ediyordu. Kaşif işitmiş olduğu denizci öykülerinden pekala

etkilenmiş olabilirdi. Ama gizli harita ya da meçhul kılavuz kaptan yoktu;

Morrison, Oviedo'nun öyküsünün "büyük adamların ününe talihsiz bir biçimde

leke çalma eğilimi"nden başka bir şey göstermediğini söylüyordu.

Morrison'un ünü ve bilginliği Kolomb'un kaidesinden devrilmesini önlemişti.

Ama Vignaud ve yandaşları, özellikle Kolomb'un daha sonraki seferleri söz

konusu olduğunda, geleneksel öykü üzerine epeyce kuşku uyandırmayı

başarmışlardı.

Kolomb'un keşif seferi Yeni Dünya'ya yaptığı dört gezinin sadece ilkiydi; 1493'de

yeni kıtaya dönmüş ve sonra tekrar 1498 ve 1502'de de seferlerine devam etmişti.

Vignaud'un izleyicileri, yolculukta bir yerlerde, bulmuş olduğu adaların Marco

Polo ve John Mandeville'nin anlattıklarıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını

görmüş olması gerektiğini öne sürdüler.

Kolomb'un gerçeği kabul etmeye en çok yaklaştığı an belki üçüncü gezisindeydi.

1498 Temmuzunda, Venezuela'nın Paira Yarımadası olarak bilinen yere ulaştı ve

burasının Çin açıklarında bir ada olmayacağından kuşkulanmaya başladı. Geniş

Orinoco Nehri deltasına baktı ve doğru olarak bu kadar büyük bir tatlı su

kaynağının sadece hayli büyük bir ana karadan gelebileceği sonucunu çıkardı.

Las Casas'ın belgelediği şekilde, günlüğünde Kolomb şöyle yazdı; "Burasının

bugüne dek bilinmeyen çok büyük bir kıta olduğuna inanıyorum."

www.maximumbilgi.com tarafından hazırlanmıştır. 54 Ama bu bir anlık aydınlanmadan sonra, Kolomb ilk "Hindistan Seferi"nden çok

daha saçma bir sonuca sıçradı. Yeni kıtanın "Yeryüzü Cenneti" efsanevi Cennet

Bahçesi olması gerektiğini düşündü. Ferdinand ve İsabella'ya yazdığı sonraki

mektup tanrıbilim ve coğrafyanın garip bir bileşimiydi: "Yeryüzü Cenneti'nin

söylemiş olduğum yer olduğu konusunda kafamda hiçbir kuşku olmadığına

tamamen ikna oldum." Bunun nedeni, burasının "en iyi otoritelerin her zaman

Cennet'in bulunabileceğini öne sürdüğü Ekvator'un tam yukarısına" düşmesi.

Sonra, daha garip bir anlayışa sıra gelmişti; Kolomb yeryüzünün yuvarlak

olmadığım, "çok belirgin bir çıkıntı yapan sapı dışında her tarafı yuvarlak olan

bir armut şeklinde olduğunu... sapın bulunduğu bu kesimin en yukarıda

bulunduğunu ve gökyüzüne en yakın yer olduğunu" söylemişti. Kolomb, işte bu

gökyüzüne en yakın yerde Cenneti bulmuştu.

Kolomb aklını mı yitirmişti? Belki de! Büyük bir baskı altındaydı ve o sırada

hastaydı. Ama çoğu tarihçinin görüşüne göre, onun "Yeryüzü Cenneti"nin, öteden

beri gezilerinin Tanrı tarafından esinlendirildiği inancından doğmuş olması daha

büyük bir olasılıktı. Ayrıca Kolomb'un Cenneti bulduğuna inanması hiçbir

biçimde Asya yolunda olduğu iddiasıyla çelişmiyordu. İspanyol hükümdarlarına

yazdığı gibi, Cennet tam da otoritelerin söylediği yerdeydi; gerçekten de,

Kolomb'un kitaplığındaki en çok okunan kitaplardan birinde, Imago Mundi'de

adlan geçen birçok ortaçağ Hıristiyan yazarı, Cennet Bahçesi'ni Uzakdoğu'nun

en uzak noktasına yerleştirmişti.

Her neyse, Kolomb daha sonra Yeryüzü Cenneti fikrinden vazgeçti. 1502'de, Yeni

Dünya'ya dördüncü ve son gezisi sırasında, bu yeni kıtadan Asya'ya geçebileceği

bir boğaz aradığını ilan etmişti.

Hala Las Casas ve Ferdinand Kolomb'un izinden giden tarihçilerin çoğunluğu,

Kolomb'un hiçbir zaman bu yeni kıtanın boyutlarını anlamadığını, aslında, hiçbir

zaman burasının gerçek bir kıta olduğunu düşünmediğini vurguladılar. Daha

çok, Kolomb'un kafasında, burası Malaya Yarımadası'nın bir uzantısıydı. Elbette,

onun sandığından büyüktü ama geçebileceği ya da dolanabileceği bir yol bulsa,

Asya tam onun ardında uzanıyordu.

En büyük olasılıkla, Kolomb Hint Adaları'na ulaştığına inanarak ölmüştü. Eğer

öyleyse, Kolomb olağanüstü inatçı ve kararlı biriydi; aksi halde daha sonraki

gezilerinin ve hatta, bu konuda, ilk gezisinin kanıtlarını göz ardı edebilmiş

olmasının başka bir yolu yoktu. Demek ki, Kolomb'un Ferdinand ve İsabella'yı

kendi gezisini finanse etmeye ve bilinmeyene yelken açmasını sağlamaya ikna

eden, bu olağanüstü inatçılığı ve kararlılığı olmuştu.

www.maximumbilgi.com tarafından hazırlanmıştır. 55 12. Bölüm

Shakespeare'in Oyunlarını Kim Yazdı?

Mark Twain, 1909'da Shakespeare yaşamöykülerinin Doğa Tarihi Müzesi'nde

duran dinozora benzediğini yazmıştı. "Elimizde dokuz kemik vardı, geri kalanını

alçıdan yaptık."

Twain her zamanki gibi abartıyordu. Ama bir noktaya parmak basmıştı:

Shakespeare hakkında yazılan milyonlarca satıra rağmen, hakkında pek bir şey

bilinmiyordu. Yaşamöyküsü yazarlarının hakkında söyleyebildiği şeyler, Avon

yakınlarındaki Stratford kasabasında oturduğu ve bir eldiven imalatçısının oğlu,

ayrıca küçük roller üstlenen bir aktör olduğuydu. 'King's Men' adlı bir tiyatro

grubuna oldukça başarılı bir yatırım yapmıştı. Vaftiz edilişi, evliliği, görülen

davaları, vergileri, ölümüyle ilgili belgeler de vardı. Ama hepsi bu kadar, geri

kalanı Twain'in söylediği gibi, alçıdan yapılmadır.

Stratford arşivlerinde Shakespeare'in bırakın dünyanın en büyük yazarı, yazar

olduğuyla ilgili hiçbir ipucu bulamazsınız. Kendi elinden çıkma hiçbir elyazması,

hatta mektup bile yoktur. Altı adet titrek paraf dışında hiçbir imza da yoktur.

Vasiyetinde kitaplar, elyazmaları ya da edebiyata dair bir ima bile yoktur.

Stratford'da orta öğrenim kurumlarında eğitim gördüğüne ya da yurtdışına

gittiğine ya da kraliçenin sarayında herhangi biriyle yakın ilişkileri olduğuna

dair hiçbir belge de yoktur. Bununla birlikte, bir şekilde, oyunları ve şiirlerinden

yola çıkarak, Shakespeare'in İtalya, kraliyet, felsefe, edebiyat, tarih, hukuk ve

tıp konusunda yoğun bilgi sahibi olduğu çıkarılabilir.

Adı dışında Stratford'lu adam ile oyun yazarı arasında başka bir açık ilişki

bulunmuyordu. Burada bile bazı kuşkular söz konusuydu. Stratford belgelerinde,

bu ad farklı biçimlerde yazılmıştı: Shaxper ya da Shagsber ya da Shakspere.

Yapıtlarının yayınlanmış versiyonları ya da bunlara yapılan o günkü gönderme-

lerde, ad her zaman ya Shakespeare ya da Shakespeare olarak geçiyordu.

Twain açısından tüm bunların açıklaması basitti; oyun yazarı ve şair eldiven

imalatçısının oğlu ile aynı kişi değildi. Twain oyunları yazanın kesin kimliğinden

emin değildi. Ama başkaları emindi. Yıllar boyu bu kişiler aralarında Kraliçe

Elizabeth, Kral James, Walter Raleigh, Christopher Marlowe ve (açıkçası, "Şeyh"

sözcüğünün "Shake" gibi okunmasından yola çıkılarak) El Spar adlı bir Arap

şeyhi olan birçok aday önerdiler.

Ölümünden sonraki ilk iki yüzyılda Shakespeare hakkında söylentiler yayılmış

olabilir ama bunlar ancak 1800'lerde ciddi bir çalkantı yarattı. O yıllar

Shakespeare'i şiir sanatının tam somutlaşması olarak gören ve yapıtlarına ne

kadar taparlarsa, oyunları ve şiirleri yazarın Stratford'daki olağan gündelik

hayatıyla uzlaştırmakta o kadar zorlanan Romantiklerin altın çağıydı. Hatta

Coleridge gibi içten bir Shakespeareci bile, "Bu nitelikteki yapıtların böyle bir

hayat yaşamış olan bir adamdan doğmuş olduğuna" şaşırmıştı.

www.maximumbilgi.com tarafından hazırlanmıştır. 56 Yüzyıl ilerledikçe Stratford'lunun karşıtları tek bir adayda bileşmişlerdi: Francis

Bacon. Bacon, Shakespeare'in yoksun olduğu her türlü ehliyete sahipti. Bacon,

filozof, bilim adamı, avukattı, hem Elizabeth hem de James dönemlerinde saray

çevrelerine yakındı. Bu tezin en ateşli savunucusu, Delia Bacon (aralarında

hiçbir akrabalık yoktu) adlı Amerikalı bir kadındı. Delia Bacon, aynı soyadını

taşıdığı Bacon'ın yazarlığını kanıtlayan belgelerin Shakespeare'in Stratford'daki

mezar taşının altındaki bir çukurda gömülü olduğuna inanıyordu. 1856

Eylülünde, elinde kürekle mezarlıkta göründü. Son anda, sinirleri

kaldırmadığından, Shakespeare'in kemiklerini huzur içinde bıraktı. Ama

kendisine inananlardan oluşan ve sayıları giderek artan izleyicilere bu söylentiyi

yaymaktan da vazgeçmedi.

"Bacon"cılar daha sonra gömülü elyazmalarını aramaktan vazgeçip, bunun

yerine varolan yapıtlar üzerinde yoğunlaştılar. Ne var ki, bu sınırlı kalan bir

araştırmaydı. "Bacon"cılar neredeyse tamamen metinlerde güya hepsi Bacon'ın

Shakespeare olduğunu gösterdiği sanılan gizli şifreler, şifreli mesajlar ve kodlara

odaklanmışlardı. Şifre çözücülerin başını çeken Bacon'ınki dahil, her türlü garip

davanın peşinde koşan Minnesotalı bir Kongre üyesi, Ignatius Donnelly'ydi.

Donnelly'nin bu konuda yazdığı 1888 tarihli kitabın büyük bölümü

okunamayacak kadar karışıktır. Metinde "Francis," "William," "shake," ve

"spear" gibi çeşitli sözcüklerin geçtiği sayfa, satır ve sözcük numaralarını

toplama, çıkarma, bölme ve çarpma işlemlerine dayalı her tür hesaplamayı içine

alır. Ne var ki, Donnelly'nin buluşlarından birkaçı çok kolay anlaşılabilir;

örneğin, Shakespeare'in oyunlarının 1623 tarihli bir derlemesinde, Birinci

Kitap'ında, "bacon" sözcüğünün tarihçelerin 53. sayfasında ve aynı zamanda

komedilerin de 53. sayfasında geçtiğine dikkat etmiştir. Donnelly'ye kalırsa, bu

bir rastlantı olamazdı, yazarın gerçek kimliğini açıklamak için bulduğu bir yol

olmalıydı.

Donnelly'nin yolunu izleyen başkaları da vardı. Onlar açıkça Shakespeare'in

oyun ya da şiirlerini yazan meçhul kişinin, en başta gelecek kuşakların çözmesi

için çetrefil bilmecelerle ilgilenmiş olduğuna inanmışlardı. Örneğin, Walter

Begley, Shakespeare'in bir şiirinin son iki dizesini incelemişti: "Romalılar akıllı

davranıp razı oldular/Tarquin'in müebbet sürgününe."[çn. Eski Roma'da efsane

kahramanı Etrüsk Kralı; Tarquinius Superbus sürgün edildikten sonra Roma

Cumhuriyeti kurulmuştu (İÖ 510)] Begley, ikinci dizenin son sözcüğünün [çn.

"banishment"] ilk iki harfini (ba), ilk dizenin son sözcüğünün [çn. "consent"] ilk

üç harfiyle (con) birleştirirsek, şiirin gerçek yazarını bulabileceğimizi söylüyordu.

Donnelly gibi, Begley de rastlantının rolünü göz ardı ediyordu; herhalde Bacon

sözcüğündeki harflerin çok yaygın olduğu ve gerek Shakespeare'in, gerekse

Shakespeare'in olmayan metinlerde bunlardan çok sayıda bulunabileceği hiç

aklına gelmemişti.

Kaçınılmaz olarak, şifre çözücüler özellikle Shakespeare'in 'Love Labour's

Lost'unda bir soytarının kullandığı saçma bir sözcüğe kafayı takmışlardı.

Sözcükte honorificabilutedinatibus dilediğiniz kadar gizli mesaj bulabileceğiniz

sayıda harf vardı. En iyi "çözümler"den biri, 1910'da Edwin DurningLawrence

www.maximumbilgi.com tarafından hazırlanmıştır. 57 harfleri "Hi Ludi F. Baconis nati tuiti orbi" sözcüklerini içerecek şekilde yeniden

dizdi. Latincede bunun anlamı şuydu: "F. Bacon'ın ürünü olan bu oyunlar dünya

için korunmaktadır." DurningLawrence'ın rahatlıkla göz ardı ettiği şey,

honorificabilutedinatibus'un, Love Labour's Lost'da kullanılmadan önce zaten

varolan bir sözcük olmasıydı, dolayısıyla Bacon bu sözcüğü gizli mesajını


Yüklə 0,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə