Ivan kalmar



Yüklə 166,82 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix14.05.2018
ölçüsü166,82 Kb.
#43557


IVAN KALMAR

NİSAN 2018 SAYI: 233

ANALİZ 


İSLAMOFOBİ YENİ 

ANTİSEMİTİZM MİDİR?



NİSAN 2018 SAYI: 233

ANALİZ 


IVAN KALMAR 

İSLAMOFOBİ YENİ 

ANTİSEMİTİZM MİDİR?


COPYRIGHT © 2018

Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum 

Araştırmaları Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın 

yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya 

mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi depolama, vd.) yollarla 

basımı, yayımı, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. 

Kaynak göstermek suretiyle alıntı yapılabilir.

Çeviri: Handan Öz

Uygulama: Hasan Suat Olgun

Baskı: Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul

Is Islamophobia the New Antisemitism?  

(SETA Analysis, No. 27, Mart 2017)



SETA | SİYASET, EKONOMİ VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI VAKFI

Nenehatun Cd. No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE

Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90

www.setav.org | info@setav.org | @setavakfi



SETA | Washington D.C. 

1025 Connecticut Avenue, N.W., Suite 1106 

Washington D.C., 20036 USA

Tel: 202-223-9885 | Faks: 202-223-6099

www.setadc.org | info@setadc.org | @setadc

SETA | Kahire

21 Fahmi Street Bab al Luq Abdeen Flat No: 19 Cairo EGYPT

Tel: 00202 279 56866 | 00202 279 56985 | @setakahire

SETA | İstanbul

Defterdar Mh. Savaklar Cd. Ayvansaray Kavşağı No: 41-43

Eyüpsultan İstanbul TÜRKİYE

Tel: +90 212 395 11 00 | Faks: +90 212 395 11 11




5

s e t a v . o r g

İSLAMOFOBİ YENİ ANTİSEMİTİZM MİDİR?

İÇİNDEKİLER

ÖZET  

7

GİRİŞ  

8

HRİSTİYAN BATI’DA YAHUDİ VE MÜSLÜMAN KARŞITLIĞININ ORTAK TARİHİ  

 

10

FARKLAR  

16

İSRAİL BAĞLANTISI 

 

16

SONUÇLAR  

18



6

ANALİZ 


s e t a v . o r g

YAZAR HAKKINDA

Ivan Kalmar 

Toronto Üniversitesi Antropoloji profesörü Ivan Kalmar aynı zamanda Victoria Col-

lege’da Newton W. Rowell fahri profesörlük unvanına sahiptir. Kalmar çalışmalarında 

ağırlıklı olarak Batı Hristiyan kültür tarihindeki Müslüman ve Hristiyan imajların-

daki paralellikleri irdelemektedir. Yazar Derek Penslar ile birlikte Orientalism and the 

Jews (Oryantalizm ve Yahudiler) (University Press of New England, 2005) adlı eseri 

kaleme almıştır. En son Early Orientalism: Imagined Islam and the Notion of Sublime 



Power (Routledge, 2014) adlı kitabı yayımlanan Kalmar makalelerinde “moor” türü 

sinagogların yanı sıra “Eski Ahit tanrısı” ile “Allah”ın Batılı Hristiyan temsilleri ara-

sındaki paralellikleri, Yahudiler ile Müslümanları konu eden oryantalist tasvirlerdeki 

ırk ve din ilişkisini ele almaktadır. Profesör Kalmar halen Avrupa Birliği’ne üye Doğu 

Avrupa ülkelerindeki İslamofobi üzerine çalışmalarını sürdürmektedir.



7

s e t a v . o r g

İSLAMOFOBİ YENİ ANTİSEMİTİZM MİDİR?

ÖZET

Analizde 

İslamofobi ile 

antisemitizm 

arasındaki 

benzerlikler 

ve farklar ele 

alınmıştır.

İslamofobinin Yahudi aleyhtarlığıyla karşılaştırılması İslamofobi tartış-

malarında sürekli karşımıza çıkmaktadır. İslamofobi ve antisemitizm ara-

sında genellikle fark edilenden daha ileri seviyedeki derin benzerlikler bu 

iki nefret biçiminin sürekli olarak karşılaştırılmasına yol açmıştır. İsla-

mofobinin yeni antisemitizm olduğunu ileri sürenler bununla ne antise-

mitizmin artık tamamen ortadan kalktığını ne de bu iki nefret türünün 

birbiriyle özdeş olduğunu kastetmektedir. Bu bağlamda İslamofobinin 

yeni antisemitizm olduğu önermesi antisiyonizmin yeni bir Yahudi aleyh-

tarlığı biçimi olarak işlev gördüğü iddiasını ne teyit ne de inkar anlamı 

taşımaktadır.

“İslamofobi yeni antisemitizmdir” söylemi bir uyarıdır. İslamofobi 

bugün 1930’ların “eski” antisemitizminde o dönemde bile tespit edilmesi 

mümkün olan birtakım uyarı sinyallerini işaret etmektedir. Bu uyarı işa-

retleri göz ardı edildiği takdirde yalnızca belli bir kitlenin değil aynı za-

manda tüm insanlığın özgürlük ve güvenliğinin tehlikeye atılmış olacağı 

ortadadır.



8

ANALİZ 


s e t a v . o r g

GİRİŞ

“Avrupa’da bir mülteci krizi yaşanmakta ve tüm 

dünya demokratik bir sistemde totaliter bir re-

jimin nasıl güç kazanabildiğini merak etmekte-

dir. Bu ifade size tanıdık geldi mi?” Bu ifadeler 

ünlü Alman-Yahudi filozof

1

 Hannah Arendt’ı 



(1906-1975) konu alan bir filmin tanıtımından 

alınmıştır. Fakat “Tanıdık geldi mi?” sorusu ile 

tam olarak ne demek istenmektedir? Anlaşılan o 

ki yazar biz bu ifadeleri okurken hemen aklımı-

za İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’da baş 

gösteren Yahudi mülteciler krizinin geleceğini 

düşünmektedir. Ayrıca bu krizi Adolf Hitler’in 

iktidara yükselişiyle ilişkilendirebileceğimizden 

yola çıkarak bugünle arasında bir paralellik kura-

bileceğimizi öngörmektedir.

2016’da bu filmin tanıtımı yapıldığı sırada 

yüz binlerce kişi Avrupa’ya göçüyordu. Mülteci 

kavramı hem çok güncel hem de toplumsal bir 

gerçekliğe tekabül ediyordu. Fakat “demokratik 

bir sistemde güç kazanan totaliter rejim” ile ne 

kastedilmektedir? Batı dünyasında hiçbir tota-

liter rejim sözde bir göç krizinin sonucu olarak 

ortaya çıkmamıştır. Mesele şu ki tıpkı o zamanlar 

bir “Yahudi krizi” baş gösterdiği gibi şimdi de bir 

“Müslüman krizi”nin varlığından söz edilebilir. 

Nazilerle yapılan bu kıyaslama –basit bir mülte-

ci kriziyle karşılaştırmanın aksine– bir vakanın 

gözlemlenmesi değil geleceğe yönelik bir uyarı 

olarak anlaşılmalıdır.

1. Ada Ushpiz, “Vita Activa-The Spirit of Hannah Ardent”, Zeitge-

ist Films, (2015), https://zeitgeistfilms.com/film/vitaactivathespiri-

tofhannaharendt, (Erişim tarihi: 8 Mart 2018).

“İslamofobi yeni antisemitizmdir” söylemi 

bahsi geçen uyarıyı dile getirmek üzere benim-

senen ortak bir ifade haline gelmiştir. Ancak bu 

iki nefret biçimi arasındaki paralellik ne kadar 

ileri götürülebilir? Her olgu gibi bu paralellik-

lerin de bir sınırı bulunduğu kabul edilse bile 

benzerliklerin azımsanmayacak kadar çok oldu-

ğu görülecektir.

Aralarında Edward Said’in de yer aldığı bazı 

bilimciler Müslümanlar ve Yahudilere karşı be-

nimsenen nefret dilleri arasındaki bağlantının 

uzun süreden beri farkındaydılar.

2

 Fakat “İsla-



mofobi yeni antisemitizmdir” ifadesi ve “Müs-

lümanlar yeni Yahudilerdir” gibi diğer benzer 

söylemler ancak son zamanlarda medyadaki tar-

tışmalar, blog dünyası ve Batı’daki masa başı tar-

tışmalarının parçası haline gelmeye başlamıştır. 

Charles B. Anthony adlı bir blog sahibinin Nazi 

selamı veren Amerikan Başkanı Donald Trump’ı 

konu alan şu satırları bu türden tartışmalara bir 

örnek olarak verilebilir:

Bunu açıkça söylüyorum: Müslümanlar 

yeni Yahudilerdir. Sürekli olarak basında 

aşağılanan, siyasetçilerin günah keçisine 

dönüşen ve sokaklarda giderek daha fazla 

saldırıya uğrayan Müslümanlar inançları ve 

kültürleri nedeniyle cezalandırılmakta ve 

üstünlüğe susamış, tepeden bakma sarhoş-

luğu içindeki ön yargı gardiyanı tarafından 

zincire vurulmaktadırlar.

3

2. Gil Anidjar, The Jew, The Arab: A History of The Enemy, (Stan-



ford University Press, Standford: 2003); Gil Anidjar, Semites: Race, 

Religion, Literature, (Stanford University Press, Stanford: 2008); 

Matti Bunzl, “Between Anti-Semitism and Islamophobia: Some 

Thoughts on the New Europe”, American Ethnologist, Cilt: 32, Sayı: 

4, (2005), s. 499-508; Ivan Kalmar, Early Orientalism: Imagined 



Islam and the Notion of Sublime Power, (Routledge, Londra ve New 

York: 2014); Ivan Kalmar ve Derek J. Penslar, Orientalism and the 



Jews, (University Press of New England, Hanover ve Londra: 2005); 

Ivan Kalmar ve Tariq Ramadan, “Antisemitism and Islamophobia”, 



Routledge Handbook of Muslim-Jewish Relations, ed. Yousef Meri, 

(Routledge, New York ve Londra: 2016); Brian Klug, “The Limits 

of Analogy: Comparing Islamophobia and Antisemitism”, Patterns 

of Prejudice, Cilt: 48, Sayı: 5, (2014), s. 42-59; Ben Gidley ve James 

Renton, Antisemitism and Islamophobia: A Shared Story?, (Palgrave 

Macmillan, Londra: 2016).

3. Charles B. Antony, “Muslims are the New Jews as Fascism Goes 

Mainstream”, Middle East Eye, 8 Aralık 2015. 



9

s e t a v . o r g

İSLAMOFOBİ YENİ ANTİSEMİTİZM MİDİR?

Bir Afroamerikan olarak Obama bunu söylerken  

–her ne kadar yanlış çıksa da– cildi ve saç rengi 

büyük oranda kızıl olan Donald Trump’ın yeni 

başkan olamayacağını ima etmiştir.

Bu noktada çok daha ciddi bir iddia olan 

“İslamofobi yeni antisemitizmdir” örneğini ele 

alırsak, bu kavramı eleştirenlerin iddialarından 

farklı olarak biz antisemitizmin tamamen orta-

dan kalktığını söylemiyoruz. Dolayısıyla “İsla-

mofobi yeni antisemitizmdir” ifadesini bu id-

dianın antisemitizmin artık tamamen ortadan 

kalktığı yönünde bir yargıya yol açacağını öne 

sürerek eleştirenler yanılmaktadır.

6

 Bizim söyle-



diğimiz şudur: Bazı açılardan antisemitizmin eski 

rolünü bugün İslamofobi oynamaktadır. Açıktır 

ki bu rol İslamofobinin nefret dilinin en güncel 

ve moda ifadesi olmasından çok daha öte karma-

şık olacaktır. Bu nedenle meselenin daha derin 

incelenmesi gerekmektedir.

Sanırım “İslamofobi yeni antisemitizmdir” 

ile ne demek istendiğini en basit anlatma şekli 

Batı’daki ön yargılı insanların tıpkı bir zamanlar 

Yahudileri algıladıkları gibi şimdi de Müslüman-

ları küresel baş düşman olarak görmeleri gerçeği-

ni dile getirmektir. Burada “şimdi” ile 1900’lerin 

sonlarından günümüze kadar olan zaman dilimi 

kastedilmektedir. “Bir zamanlar” ifadesi ile genel-

likle –antisemitizmin 1870 civarı ile 1945 arasın-

da en revaçta olduğu dönem görmezden geline-

rek– 1930’lar kastedilmektedir. Ben de bu yaygın 

uygulamayı takip ederek bugünün İslamofobisi 

ile karşılaştırmak için 1930’ların antisemitizmini 

göz önünde bulunduracağım. 

6. Julie Nathan, “Islamophobia isn’t the ‘New Antisemitism’ and 

the Statistics Prove It”, ABC, 5 Ağustos 2016.

Ancak İslamofobi ve antisemitizm arasında 

yapılan karşılaştırmalar herkes tarafından tam 

anlamıyla kabul görmemektedir. Her iki nefret 

objesi arasında birtakım benzerlikler ve farklılık-

lar olduğunu kabul eden Oxfordlu filozof Brian 

Klug asıl sorulması gerekenin “İslamofobi ile an-

tisemitizm benzeşik midir?” sorusu olmadığını 

ifade etmektedir. Klug bu benzerliğin değer ve 

anlamının ne olduğunun sorulması gerektiği-

ni ileri sürmektedir.

4

 Ancak “antisemitizm yeni 



İslamofobidir” diyenler veya inkar edenler bu 

benzerliğin stratejik bir değeri olduğunu düşün-

mektedir. Peki bu ne anlama gelmektedir? Söz 

konusu ifadeyi kabul edenlerin de etmeyenlerin 

de bir stratejisi vardır. Hatta bunun ötesinde her 

iki durumda da birden fazla strateji uygulanıyor 

olabileceğini iddia etmek de mümkündür.

Bu noktada sormamız gereken soru yalnız-

ca İslamofobinin ne dereceye kadar yeni antise-

mitizm olduğu değil aynı zamanda bu söylemin 

buna inananlara ne getireceği ve inanmayanlara 

ise ne getirmeyeceği olmalıdır. Ve başlangıçta 

benim de buna inanmayanlar arasında bulundu-

ğumu açıkça belirtmek isterim. Öyle inanıyorum 

ki tüm analojilerin sınırları olduğunun tamamen 

farkında ve katı ön yargıyla mücadeleye meraklı 

olanlarımız için “İslamofobinin yeni antisemi-

tizm olduğu”nu ilan etmek stratejik bir anlam 

taşımaktadır.

“İslamofobi yeni antisemitizmdir” cümlesi-

nin anlamını inceleyelim. Eğer bir şeyin başka 

bir şeyin yenisi olduğu söyleniyorsa (“yeşil yeni 

siyahtır” gibi) bu yeni olgunun eskisinin orijinal 

içeriğinden de bir şeyler taşıyacağı muhakkak-

tır. Yeşilin “yeni siyah” şeklinde yeniden tarif 

edilmesi, siyahın artık bir renk olarak geçerlili-

ğini kaybettiği anlamına gelmez. Fakat yeşilin 

tamamen siyahın yerini alamadığı bir işlev veya 

içeriğinin mevcut olduğunu ima eder. ABD eski 

başkanı Barack Obama “Turuncu yeni siyah de-

ğildir” diyerek bu gerçeğe atıfta bulunmuştur.

5

 



4. Klug, “The Limits of Analogy”, s. 458.

5. The Tonight Show Starring Jimmy Fallon, NBC, Konuk: Barack 

Obama, 9 Haziran 2016.

Bazı açılardan antisemitizmin eski rolü nü 

bugün İslamofobi oynamaktadır. Bu rol ise 

İslamofobinin nefret dilinin en güncel ve moda 

ifadesi olmasından çok daha öte karmaşıktır. 



10

ANALİZ 


s e t a v . o r g

Şüphesiz 1930’ların dünyasında bugünün 

İslamofobisi ile antisemitizmi arasında Müslü-

man veya Yahudi olmanın dışında “bir numaralı 

düşman” olarak başka bir fenomen yer almak-

taydı. Batı’nın savunmasına koşanlar o zamanlar 

düşmanı “komünizm” olarak tanımladılar. Aslın-

da antikomünizm ile İslamofobi arasında önemli 

paralellikler bulunmaktadır. Fakat bu konu bu 

yazının çerçevesini aşmaktadır. Ancak şu kadarı-

nı söylemeliyim ki bu iki olgu arasında önemli 

paralelliklerin yanı sıra belirleyici farklılıklar da 

mevcuttur. Her şeyden önce komünistler nefret 

söylemi yasaları bakımından tanımlanabilir bir 

grup olmadıkları gibi bir ırk ya da etnik bir grup 

da değillerdi. Onlar sadece Batı aleyhtarı bir ide-

olojiyi seçen bir grup insandı. Komünistleri So-

ğuk Savaş sırasında düşman ilan etmek koyu bir 

ön yargının ifadesinden ziyade –her ne kadar sağ 

kanat antikomünizm akımlarından bazıları ırk ve 

din konusunda ön yargılı ve hoşgörüsüz olsalar 

da– malumun ilanıydı.

Yahudi ve Müslüman karşıtlığı genel olarak 

incelendiğinde bu iki olgu arasında farklı dönem-

lerde ön yargılı Batılılar tarafından bir numaralı 

düşman olarak algılanmalarından çok daha fazla 

somut benzerlikler olduğu görülecektir. Müslü-

manlar ile komünistler arasında bulamayacağımız 

ancak Müslümanlar ile Yahudiler arasında göre-

bileceğimiz bu benzerliklerden biri de Hristiyan-

lıkla aynı gelenek içinde bulunan iki büyük dinin 

müntesipleri oldukları ve pek bilinmese de yüz-

yıllar boyunca büyük ölçüde birbiriyle ilintili dini 

kimlikler olarak yaşadıkları gerçeğidir. Antisemi-

tizm ve İslamofobinin uzun, ortak bir tarihi var-

dır. Antisemitizm ve İslamofobi ortak bir dilden 

türemiştir ki bu ortak dil “oryantalizm”dir.

7

 Aka-



demik jargonda Müslümanlar ve Yahudilerin –ko-

münizmden farklı olarak– “radikalleşmiş” gruplar 

olduğu söylenir. “İslamofobi yeni antisemitizm-

dir” söylemi ırkçı bir ayrımcılıkla ötekileştirilen 

bir numaralı dini grup olarak Yahudilerin yerini 

günümüzde Batı’da ön yargılı kişilerin nefret et-

tikleri Müslümanların aldığını ileri sürmektedir.

7. Kalmar ve Ramadan, “Antisemitism and Islamophobia”, s. 350-371.



HRİSTİYAN BATI’DA 

YAHUDİ VE MÜSLÜMAN 

KARŞITLIĞININ  

ORTAK TARİHİ 

Yahudilik ve İslam, Hristiyanlığın sınırlarını geniş 

bir çerçevede tek Tanrı inancı ve birbiriyle örtüşen 

ortak bir dizi kutsal anlatı esasına dayalı “İbrahi-

mi” din geleneği içerisinde tanımlamaktadır. “Ya-

hudi”, “Müslüman” ve “Hristiyan” terimlerinin 

bizzat kendileri esnek ve sürekli değişen ve geli-

şen bir içeriğe sahiptir. Bu bağlamda değişmeyen 

tek şey bu üç dinin de tüm dönemlerde birbiriyle 

çok yakın ilişki içinde oldukları gerçeğidir. Bu üç 

yönlü bağımlılık Yahudilik ve İslam’ı hem Hristi-

yanlık ile hem de birbirleriyle ilişkili kılmaktadır. 

İslam’ın doğuşundan itibaren Müslümanlar da 

tıpkı Yahudiler gibi Hristiyanlığın düşmanı ola-

rak görülerek hem pek çok Hristiyan din adamı 

hem de Hristiyan halk tarafından asırlarca alaya 

alındılar. Ortalama Hristiyanlar, Yahudileri Tan-

rı’yı doğru şekilde tanımayan, yanlış dine inanan 

ve dahası inatla İsa’nın bir kurtarıcı ve “Allah’ın 

oğlu” olduğunu tanımayı reddeden insanlar ola-

rak gördüler. Tarih sahnesine İslam’ın çıkışıyla 

birlikte Müslümanlar da yanlış bir dine inanan, 

yanlış bir tanrıya iman eden hatta tıpkı Yahudiler 

gibi İsa Mesih’i reddeden sapkınlar olarak mua-

mele gördüler. Elbette bunlardan bir kısmı İsa’nın 

Müslümanlar tarafından bir peygamber olarak 

tanındığından haberdardı. Ancak bunu bilmeleri 

durumu değiştirmedi. Zira Müslümanlar İsa’nın 

uluhiyetini reddediyorlardı.

Müslümanlar Ortaçağ ve daha sonraki dö-

nemlere ait çok sayıda metinde gerçek Hristi-

yanlığı (yani Batı Hristiyanlığını) bilen fakat 

onu çağın gerisinde kalmış ve eski diye reddedip 

“Musa’nın emirleri” yerine konulduğu gerekçe-

siyle inatla İsa Mesih’in hakikat mesajını redde-

den insanlar olarak görüldüler.

8

8. Jeremy Cohen, Living Letters of the Law, (University of California 



Press, Oakland: 1999); Susan Conklin Akbari, “Placing the Jews 

in Late Medieval English Literature”, Orientalism and the Jews, ed. 

Ivan Kalmar ve Derek J. Penslar, (University Press of New England, 

Hanover ve Londra: 2005), s32-50.




11

s e t a v . o r g

İSLAMOFOBİ YENİ ANTİSEMİTİZM MİDİR?

dir de. Ancak aynı zamanda tüm İbrahimi dinler 

–Yahudilik ve İslam kadar Hristiyanlık da– bağlı-

larından başka bir yardımcıya ihtiyaç duymaksı-

zın yalnızca yüce ve aşkın bir güce teslim olmayı 

talep eder. Ancak bu mutlak itaat ve boyun eğişle 

Tanrı’nın iyi ve lütufkar olduğu inancı birbirini 

tamamlar. İnananların Allah’ın insanlar için yal-

nızca kurallar koymadığına aynı zamanda onları 

sevdiği ve önemsediğine dair itimatları tamdır. 

İyiliğinden emin olunan bir Tanrı’ya teslimiyet 

ise kainatın her insan için özel bir yer olduğuna 

duyulan güveni ifade etmenin İbrahimi bir yo-

ludur. Bu itikadi bir kabul olarak görülmelidir. 

Zira insana özel bir anlam atfeden bu inanışa 

dair nesnel bir kanıt mevcut değildir. Dolayısıyla 

kainatı yöneten yüce bir güç kavramı aslında bu 

gücün sevgisiz ve umursamaz oluşu ve tek amacı-

nın sadece kendi memnuniyeti olması endişesini 

de beraberinde getirmektedir. Bu inanç doğrul-

tusunda Freud’un bahsettiği “ön baba” (primal 

father) tipolojisinin tam da Batılının Doğulu 

despot imajına uyduğu görülmektedir. Öte dün-

yada Allah, bu dünyada sultanlar, emirler ve aye-

tullahlar... Batı’nın zihninde oluşturduğu Müslü-

man toplum imajının bu despotik şahsiyetlerinin 

Hristiyanlığın İslam’a ve Yahudiliğe yansıttığı 

birer projeksiyon olduğu anlaşılmaktadır. 

Esasen İslam’a biraz aşina olan herkes Al-

lah’ın pek çok ismi yanında Rahman’ın (merha-

met eden) ilk sırada geldiğini bilmektedir. Allah’ı 

zalim ve kalpsiz bir cezalandırıcı olarak tanımla-

mak tek kelimeyle yanlıştır. Nitekim aynı şey Ya-

hudilikteki tanrı kavramı için de geçerlidir. Ana 

akım Yahudi geleneğine göre Tanrı dünyayı “she-

losh-srehmiddot” veya 13 Esas’a göre yönetmek-

Böylece İslam, Hristiyanlıktan sonra gel-

mesine rağmen gerçek bir yenilik olarak değil 

Hristiyanlık öncesi tektanrıcılığa (Yahudiliğe) 

bir geri dönüş olarak görülmüştür. Buna binaen 

Yahudiliğe yöneltilen itiraz, eleştiri ve düşman-

lıklar İslam’ı da hedef almıştır. Kısacası eski Ya-

hudi portresi Müslüman tasavvuru için hazır bir 

şablon sunmuştur. Ortak Hristiyan terminolojisi 

ve özellikle Hristiyanlığın popülerleşmiş versi-

yonlarında Yahudilerin taptığı “Eski Ahit Tan-

rısı” –Yahudiliğe ait bir terim olmadığı halde– 

“Yehova” ve Müslümanların tanrısı ise –sadece 

Tanrı manasına gelmesine rağmen– Allah olarak 

adlandırılır. Bu her iki ilah kavramı da Hristiyan 

zihninde aynı özelliklere sahiptir. Mutlak despo-

tik Tanrı yasası üzerine yazan Harold Bloom şu 

sonuca varmıştır: 

Yehova’nın vaaz ettiği ilah kavramı Hris-

tiyanlıkta varlığını kaybetti ancak İslam’ın 

Allah tasavvurunda varlığını sürdürmeye 

devam etti.

 

İslam’ın Allah tasavvuru Tevrat’taki Tanrı 



tasavvuruyla çok yakından ilgilidir. Klasik Hris-

tiyan öğretisine göre Eski Ahit’in ilah tasavvuru 

keza Yahudilikte de varlığını korumaya devam 

etmiştir.

Şüphesiz Hristiyan teolojisi Yehova ile Allah 

arasında çok önemli bir fark görmektedir. Allah 

“daha üst” bir tanrıya dönüşme potansiyeline sa-

hip değildir. Allah adeta “gelişmesi önlenmiş bir 

Yehova”dır: Hiçbir zaman “baba tanrı” olmaya-

caktır. Dolayısıyla İbranice kutsal kitaplar daha 

sonraki Yeni Ahit (İncil) mesajına uyumlu ola-

cak şekilde okunabilir ve yorumlanabilir. Kur’an 

ise dışarıda kalmalıdır. Bu önemli fark haricinde 

Hristiyan oryantalizminde Müslümanların “tanrı 

tasavvuru” çoğunlukla Yehova’dan farklı olmak-

tan ziyade ona benzemektedir.

Nefret ve hoşgörüsüzlüğün “öteki”ne yan-

sıtılmasının tersten bir ifadesi olarak Hristiyan 

sevgisinin Hristiyan hoşgörüsüzlüğü fikrinden 

türediği gerçeği paradoksal olduğu kadar önemli-

9. Harold Bloom, Jesus and Yahweh: The Names Divine, (Riverhead 

Books, New York: 2005), s. 13.

İs lam’ın doğuşundan itibaren Müslümanlar da 

tıpkı Yahudiler gibi Hristiyanlığın düşmanı olarak 

görülerek hem pek çok Hristiyan din adamı hem 

de Hristiyan halk tarafından asırlarca alaya alındılar. 




12

ANALİZ 


s e t a v . o r g

tedir ve bunların tümü merhamet ve affetmenin 

ilkeleri veya özellikleri olarak yorumlanmaktadır. 

Yasacı Yehova/Allah düpedüz Batılı Hristiyanın 

kendi tanrısı tarafından sevildiğine dair güven 

tazelemek için icat edilmiştir. Bu durum Batılı 

Hristiyanın bunun aslında diğer türlü olabilece-

ğine dair bilinçaltı korkusunu monoteist dindaş-

ları olan Müslüman ve Yahudilere yansıttığının 

da bir göstergesidir.

10

Modern çağda Müslümanlar ile Yahudiler 



arasında kurulan semitik bağ ve özdeşlik ile İslam 

dini Müslümanlığın hem Yahudilik hem de İslam 

kaynaklı bir Arap dini olduğuna inanan Hegel 

gibi filozoflar tarafından ırksallaştırıldı.

11

 Ancak 


Hegel Hristiyanlığın özellikle de Germenler tara-

fından kabul edilmesiyle birlikte “Arap dini”nin 

sınırlarının ötesine geçtiğini düşünürken İslam 

inanç havzasının kısa süre de olsa muhteşem 

eserler ve faaliyetlerin merkezi haline geldiğine 

inanıyordu. Hegel burada –kendi döneminde 

gerilemeye başladığını ve ortadan kaybolduğunu 

gördüğü– Ortaçağ’da gelişen Müslüman felsefesi, 

şiiri ve sanatına göndermede bulunuyordu.

19. yüzyılın sonunda uzun süre Yahudiler 

ile Müslümanlar arasındaki benzerliklerin göz-

lemlenmesi sürecinde iki dine de “Sami” de-

nilerek modern ve ırkçı bir biçimlendirme ve 

isimlendirmeye gidildi. Samiler özellikle İbranice 

ve Arapça olmak üzere geleneksel olarak Sami 

dillerini konuşmuş veya konuşan insanlardı. Bu 

yüzden Yahudiler Arapların ırkdaş akrabaları ola-

rak isimlendirildi. Fakat Araplar aynı zamanda 

“Türkler”in yerini alarak Müslümanların bir nu-

maralı örneği haline geldi.

12

 Samilere karşı olan-



lara “Sami karşıtı” denmesinin sebebi 19. yüzyı-

lın sonunda Yahudi düşmanlarının Yahudiler ile 

Arap Müslümanlar arasındaki akrabalık bağına 

atıfta bulunmalarıydı. Sami karşıtları böylece 

10. Allah ve Yehova ile ilgili bir tartışma için bkz. Ivan Kalmar, “The 

Obscene Father: Allah, Jehovah, and the Oriental Despot”, Early 



Orientalism, (Routledge, New York ve Londra: 2014).

11. Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Lectures on the Philosophy of 



Religion, (ilk baskı Berlin: 1832), Cilt: 2, (University of California 

Press, Berkeley: 1987), s. 129.

12. Kalmar ve Penslar, “Introduction”, Orientalism and the Jews.

Araplar veya Müslümanlarla ilintili olduğunu 

düşündükleri Yahudilerin Avrupa’daki yabancılar 

olduklarını vurguluyorlardı. Onlar Avrupa’nın 

değerlerini paylaşmıyorlardı. 

Avrupa’nın değerleri arasında “din özgür-

lüğü” şeklinde lanse edilenler arasında Avrupalı 

devletlerin ve devlet seçkinlerinin kendilerini 

Hristiyan kilisesi hiyerarşisindeki siyasi iktidar-

dan azat etme mücadelesi vardı. Bu mücadele 

laik olanı dini yaşamdan ayırt etme biçiminde 

ifade edildi.

13

 Kamusal yaşamın (hükümet, okul-



lar ve benzerleri) dini toplulukların (ABD’de 

bizzat dinin) etkisinden uzak olması beklenmek-

teydi. Dini yaşam öncelikle özel alana indirgen-

di. Kamuda herkes bir bireydi ve dini kimlikler 

herhangi bir rol oynamıyordu.

Başından beri Yahudiler bu yeni laik ideo-

lojinin test edildiği bir topluluk oldu. Yahudilere 

sivil haklar tanımaya karar veren Devrimci Fran-

sız Millet Meclisinin bir toplantısı sırasında Cler-

mont-Tonnerre tutkuyla “Yahudi milletine hiç-

bir şey, Yahudilere bireysel olarak her şey”

14

 diye 



haykırdı. Kont Yahudilere sivil haklar tanınması-

nı toplumsal haklarının geri alınması şartına bağ-

ladı. Bu ise Yahudi toplumunu durumdan mem-

nun daha “laik”ler ve toplumsal haklarını bireysel 

haklara tercih eden Alsace Yahudileri gibi daha 

“dindar”lar olarak ikiye böldü. Clermont-Ton-

nerre’nin  sözleriyle geleneksel Yahudiler böylece 

“ulus içinde bir ulus” olarak etiketlendi.

15

 Bugün 


benzer şekilde Müslümanların da laikliğin düş-

manı şeklinde etiketlendikleri aşikar. Laiklik ta-

rafgirlikten uzak bir şekilde her zaman dindar 

çoğunluğun birtakım değerlerinin kurumsallaştı-

rılması anlamına gelirken azınlıkların değerlerini 

münhasıran “din” olarak belirtilen özel bir alana 

yerleştirmiş oldu.

13. Bu gelişimle ilgili önemli bir tartışma için bkz. Asad Talal, For-



mations of the Secular: Christianity, Islam, Modernity, (Bölüm: 6), 

(Stanford University Press, Stanford: 2003). 

14. Bir millet olarak Yahudilere hiçbir şey, birey olarak Yahudilere 

her şey.


15. Clermont-Tonnerre bu ifadeleri 23 Aralık 1789’da Millet Mec-

lisinde bir konuşması sırasında kullandı. Bkz. Lynn Hunt, The 



French Revolution and Human Rights: A Brief Documentary History, 

(Bedford/St. Martin’s, Boston ve New York: 1996), s. 8.




13

s e t a v . o r g

İSLAMOFOBİ YENİ ANTİSEMİTİZM MİDİR?

İslamofobik ve antisemitik retoriğe rağ-

men Batı’da yapılan tartışmalarda direkt “dini 

dogma”lara atıfta bulunulmamakla birlikte İslam 

ve Yahudilikle ilgili yürütülen karşıt propagan-

dalarda sevgisiz ve acımasız dini yasaların mu-

kabiline sevgi ve merhamet dini (Hristiyanlık) 

konularak metafizik bir kıyaslamaya gidilmekte-

dir. Popüler tasavvurlarda bu sevgi yoksunu dini 

yasanın başlıca örnekleri “taşlama/recm” ve “elle-

ri kesme” gibi klasik cezalandırma biçimlerinde 

görülmektedir.

İnternette “Eski Ahit” veya “İslam” ile “taş-

lama” ve “el kesme” ile ilişkili yüz binden fazla 

kayda rastlanabilir. Örneğin “Kalp ve Ruh” adlı 

bir BBC programında spiker Celeste Hicks Ma-

li’nin kadim kentlerinden Timbuktu’da Tuareg-

lerin başı çektiği zulmü tartışmaktadır. Malili 

konuğundan yaşanan zulme örnek vermesini 

isteyen Hicks “Taşlama veya elleri kesme?” şek-

lindeki sorusuna yayının geri kalan kısmında bu 

tür cezalandırmaya ilişkin somut herhangi bir va-

kadan söz edilmemekle birlikte “Evet, taşlama ve 

elleri kesme” cevabını almıştır.

16

Tipik olarak “recm ve el kesme”nin fanatik 



hayranları “İslamcılar” olarak tanımlanmaktadır. 

İslamcılar, İslam’ın daha yerli biçimi (Arap olma-

yan formu) ile ters düşen kişiler olarak tasavvur 

edilmektedir. Teröristlerin “kötü İslam”ı Eski 

Ahit’e yakın “şeriat esası” ile ilişkilendirilirken 

Batı’nın yerel müttefiklerinin “iyi İslam”ında ise 

Batı ile paylaşıldığı varsayılan hoşgörü değerleri-

nin altı çizilmektedir.

“Recm” genellikle zina yapan bir kadın ya 

da bir erkeğe yöneliktir, şiddeti ve cinselliği bir-

likte resmetmektedir. Suçluların taşlanması ger-

çekten de hem Yahudi hem de İslam geleneğinde 

kanunlaştırılmıştır.

17

 Bir hırsızın ellerinin kesil-



mesi İbranice İncil’de yer alan bir ceza değildir. 

Ama Eski Ahit’in şer’i esasında “göze göz, dişe 

16. “Beyond the War: Faith and Culture in West Africa”, BBC-He-

art and Soul,  9 Nisan 2013, http://www.bbc.co.uk/programmes/

p016tmhv, (Erişim tarihi: 8 Mart 2018).

17. Örneğin Leviticus 20:10-12 ve Müslim 10:1025 dahil çeşitli 

hadisler.

diş” şeklinde bir ifade bulunmaktadır.

18

 Kısas ya-



sası biraz farkla İbranice İncil kadar Kur’an’da da 

mevcuttur.

19

Kur’an’ın bizzat kendisi kadar haham kay-



nakları da

20

 tıpkı İsa gibi merhameti tercih ede-



rek cezalandırmadan vazgeçmeyi önermektedir. 

Ancak İsa’nın o ünlü “diğer yanağını da çevirme” 

çağrısı

21

 muhtemelen Müslümanlar ve Yahudiler 



tarafından duygudan yoksun bir şekilde uygu-

lanan kısasa karşın bir tür Hristiyanca sevginin 

en bilinen örneğidir. Nitekim İsa “düşmanlarını 

sev” demektedir. 

Hakikaten son zamanlarda Batı’da Yahudi-

ler Müslümanlardan çok daha az dini yasalara 

dayalı “sert ve acımasız” uygulamalarla suçlan-

maktadır. Buna karşın 21. yüzyılda Avrupa’da 

bebek veya çocukların sünnet edilmesine ya da 

eti yenen hayvanların kesilmesine karşı yasalar 

çıkarılmıştır. Bu durum “sert ve acımasız bir 

yasa” ile “merhamet rejimi” arasında çok eski-

ye dayalı ve kemikleşmiş bir karşıtlığın yüzeye 

çıkmasına sebep olmuştur. Söz konusu karşıtlık 

şimdilerde otoriter baskı medeniyeti ile insan 

hakları ve özgürlük medeniyeti arasında bir ça-

tışmaya dönüşmüştür.

Açık konuşmak gerekirse herkes Yahudiler 

ve/veya Müslümanlardan aynı anda ve aynı bi-

çimde nefret etmiyordu. Ama nefret edenlerin 

çoğu için bunlar aynı düşmanın iki yüzüydü. El-

bette tek ve büyük bir fark vardı. Gil Anidjar’ın 

ifadesiyle Yahudiler iç düşman, Araplar dış düş-

mandı.


22

 Daha önce de belirtildiği gibi “Arap” 

Batı’da en sıradan insanlar için “Müslüman” ile 

aynı şeydi. Birçok Yahudi Batılı Hristiyanların 

arasında yaşarken Müslümanların çoğu Batı ha-

ricinde yaşıyordu. 

18. “Şeriat kanunu” çeşitli İslami meşru geleneklerin karmaşıklı-

ğından tamamen habersiz insanların sıklıkla kullandığı aşina ve tek 

bir terimdir.

19. Exodus 21:24; Kur’an 5:45.

20. Örneğin Talmud Bava Qamma 83b.

21. “Göze göz denildiğini işittin ama sana derim ki: eğer biri sana 

tokat atarsa diğer yanağını da çevir.” Matthew 5:39.

22. Anidjar, The Jew, the Arab, s. 15 ve 38.




14

ANALİZ 


s e t a v . o r g

İslamofobinin yeni antisemitizm olduğu 

önermesini bu kadar güçlü kılan şey artık Müs-

lümanların nefret edilen “dış” değil “iç” düşman 

olarak görülmeleridir. Aynı zamanda Müslüman-

lar bir numaralı hem dış düşman hem de iç düş-

man haline gelmişlerdir. Müslüman bir numaralı 

dış düşman olduğu kadar aynı zamanda güvenil-

mez, yeni uluslararası komplodur. Öyle ki “bizi” 

dışarıdan ve içeriden tehdit eder. Eskiden geçerli 

olan Yahudi imajının yerini günümüzde Müslü-

man almıştır. 

Bugünün İslamofobisi esasında milyonlarca 

Müslümanın eski koloniler ve yarı sömürgeler-

den Batı dünyasına göçünün yan ürünüdür. Göç 

1970’lerde başlamış ve Müslümanlar kısa sürede 

fark edilmiştir. Zira İslamofobi bilinen bir ifade 

haline gelmiştir.

23

Terörizmin İslamofobinin bir sebebi olarak 



görülmesi ise daha sonradır. 11 Eylül “İslam” 

adına düzenlenen ilk saldırı değildi. Fakat Dün-

ya Ticaret Merkezi kulelerini imha eden bu in-

tihar saldırısı kendini benzerlerinden azade zan-

neden ABD’de meydana gelen en dikkat çekici 

ve en önemli eylemdi. Teröristlerin New York’ta 

Batı’nın finans ve ticari gücünün mimari sembo-

lüne saldırabilmesi onların artık aramızda olduk-

ları inancını artırdı. Başı dertte “eski dünya”dan 

bir okyanusla ayrılmış ABD’nin hedef alınması 

Batı’nın güvensizliğini Fransa gibi Batılı bir ül-

kede daha önce düzenlenen terör saldırılarından 

daha çok etkiledi. Ön yargılı kişilerce bu eylem-

leri gerçekleştiren teröristler İslam’ın özünde var 

olan bir itici güçle hareket eden insanlar olarak 

görüldü. Ancak bu ön yargılı kişilerin duyduğu 

hüsranın temel sebebi sömürge mirasının bir so-

nucu olarak sömürülen coğrafyadan Batı’ya kit-

lesel göçlerin başlamış olmasıydı.

Bir nefret saiki olarak göç, nefret duyanlar 

için antisemitizmi –en yoğun olduğu 19. yüz-

yıldan Nazi dönemine kadar geçen sürede– İsla-

mofobiden ayırt eden bir unsur olarak görülüyor 

23. Edward Said, “Orientalism Reconsidered”, Cultural Critique, 

Sayı: 1, (Güz 1985), s. 89-107.

olabilir. Ancak dikkatle incelendiğinde modern 

antisemitizmin de göçe verilen bir cevap olarak 

yükselişe geçtiği görülecektir. Rus İmparatorlu-

ğu ve Avusturya-Macaristan’ın komşu bölgele-

rinden yüz binlerce Yahudi kent merkezlerine; 

Budapeşte ve Viyana’dan Paris, Londra, New 

York ve Buenos Aires’e kadar değişik noktalara 

göç etmişlerdir. Siyasi antisemitizmin önde gelen 

yazarlarından Fransız Edouard Drumont Fran-

sa’nın bugünkü Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta-

ki Yahudilerce istilasını tasvir etmiştir.

24

  Hatta 


Fritz Mauthner gibi Yahudi göçmenler Alman-

ya’ya girişten men edilmiştir.

25

  Daha sonra Al-



man Yahudileri bizzat mülteci durumuna düşün-

ce Çekoslovakya’da Alman etkisinde bir yayının 

manşetinde “Yahudi göçmen toplumunun onları 

burada istemediğimizi anlaması gerek” ifadesine 

yer verilmiştir.

26

Göçün ötesinde İslamofobi ile antisemi-



tizm arasındaki paralelliklerin açığa çıktığı başka 

önemli bağlamlar da bulunmaktadır. “Liberal” 

bakış noktasından İngilizlerin Avrupa Birli-

ği’nden (AB) ayrılmak için halk oylamasına baş-

vurması, Donald Trump’ın Amerikan başkanı 

seçilmesi ve Batı’da Rusya Devlet Başkanı Vla-

dimir Putin gibi otoriter figürlere giderek artan 

rağbet


27

 dahil bir dizi “talihsiz olay” siyasetçilere 

duyulan şüphenin yaygınlaşması ve otoriterliğin 

yerleşmesiyle ilişkilendirilmektedir. Açıktır ki bu 

durum günah keçisi olarak görülen İslamofobi-

nin yükselişini de etkilemiştir. Demokratik se-

çimle işbaşına gelen siyasetçilere duyulan nefret 

en azından Almanya, İtalya ya da Fransa’da savaş 

öncesinde hissedilen nefret kadar güçlenerek an-

tisemitizmin yükselişini tetiklemiştir. 

24. Edouard Drumont, La France Juive; Essai D’histoire Contem-

poraine, Cilt: 1, (C. Marpon&E. Flammarion, Paris: 1886), s. 10.

25. Fritz Mauthner ve Arthur A. Landsberger, Judentaufen, (Müller, 

Munich: 1912), s. 75-77.

26. Vecer, Holocaust.cz, 14 Ekim 1938, http://www.holocaust.cz/

zdroje/dokumenty/antisemitismus/antisemitismus-za-druhe-ces-

koslovenske-republiky/press-3/zidovska-emigrace-nechape-ze-ji-

zde-nechceme, (Erişim tarihi: 13 Aralık 2016).

27. Alan Feuer ve Andrew Higgins, “Extremists Turn to a Leader 

to Protect Western Values: Vladimir Putin”, The New York Times, 

3 Aralık 2016.




15

s e t a v . o r g

İSLAMOFOBİ YENİ ANTİSEMİTİZM MİDİR?

Antisemitizm –her ne kadar burada para-

lellikler az gibi görünse de– İslamofobi gibi sö-

mürgeciliğin tarihi bağlamında yorumlanabilir. 

Böylesi bir inceleme yapıldığında hemen fark 

edilecektir ki sözde “Doğulu” Yahudilerin gel-

dikleri bölgeler iki büyük gücün (Rusya ve Avus-

turya-Macaristan) bir nebze sömürgeleri gibi 

olan yerlerdi. Ayrıca Yahudiler bir dereceye kadar 

sömürge nüfusuna uyum sağlarken kendi etnik, 

dini ve milli kimliklerini ifade etme özgürlüğüne 

sahip değillerdi.

Nihayet terörizm de antisemitizmde önem-

li bir rol oynamaktadır. Siyaseten motive olmuş 

anarşist terör Birinci Dünya Savaşı öncesi ve 

sonrasında epey yaygındı. Bazı Yahudilerin terör 

eylemlerine karışması bahane edilerek yapılan bu 

eylemler Yahudi düşmanlarınca bütün Yahudile-

re mal edilmekteydi.

28

Aynı derecede önemli bir diğer nokta ise 



İslamofobinin komplo teorilerine beslediği 

sempati ve tüm dünyayı yönetmek isteyen bir 

“düşman”ın hain planlarını açığa çıkarma he-

vesiyle antisemitizme benziyor oluşudur. Bruce 

Bawer’in  While Eu rope Slept: How Radical Is-

lam is Destroying the West from Within

29

 (Avrupa 



Uyurken: Radikal İslam Batı’yı İçeriden Nasıl 

Mahvediyor) kitabı aslında her şeyi anlatmakta-

dır. Kitabın başlığı sadece “radikal İslam”a gön-

derme yaparken kitabın içeriğinde sıklıkla İslam 

ile ilgili başka tuhaf isimlendirme ve nitelendir-

melere de yer verilmektedir. Kitapta yalnızca 

İslamofoblar değil aynı zamanda radikal İslam 

da Naziler ile kıyaslanmaktadır. Batı’ya sızmış ve 

“sömürgeleşmiş” Müslümanlar Batı çökünceye 

kadar temellerini kemirmektedir. Ancak birçok 

Avrupalı uyurken bazıları ve Bower gibi maske-

leri düşürenler uyanıktır. Bu uyuyan, aldanmış, 

merhametli kalpler Müslümanları içeri davet 

eder ve kendi kumpaslarına yönelik her tür eleş-

28. Paul Knepper, “The Other Invisible Hand: Jews and Anarchists 

in London before the First World War”, Jewish History, Cilt: 22, 

Sayı: 3, (2008), s. 295-312.

29. Bruce Bawer, While Europe Slept: How Radical Islam is Destro-



ying the West from Within, (Doubleday, New York: 2006).

tiriyi bastırır. Onlar kötü nam salmış sahte belge 

ve modern antisemitik aşırıcılığın İncil’i Pro-

tocols of the Elders of Zion’da aşağılanan liberal 

basın ile inceden inceye kıyaslanabilen “ulus- 

lararası sol”dur. Bunlar da ulus ötesi vatan hain-

leridir.


30

 (Kendinden nefret eden Walter Rathe-

nau çelişkili bir şekilde burada sözünü ettiğimiz 

Yahudi Büyükler’den biridir.)

Tarihi açıdan Tek Tanrı’ya tapmayı bir dün-

ya imparatorluğu inşa etmenin gerekçesi olarak 

ilk kullananların Hristiyanlar olduğu göz önü-

ne alındığında Yahudiler veya Müslümanların 

dünyaya egemen olmak istedikleri suçlamasının 

ne denli ironik olduğu anlaşılacaktır. İslam’ın 

siyasi iktidar arayışı ilk kez Bizans’a muhalefe-

ti sırasında ortaya çıkmıştır. Daha sonra Hris-

tiyanlar ile Müslümanlar arasındaki mücade-

leler ilk başta Müslümanların lehine görünse 

de en azından 18. yüzyılın sonundan itibaren 

Hristiyan Batı egemenliği ile sonuçlanmıştır. 

Müslüman deneyimi Doğulu bir emperyalizmi 

beslemekten çok daha fazla Batı emperyalizmi-

ne direnen bir deneyim olmuştur. Bu nedenle 

Hristiyan Batı’da Büyük İskender’in bile asla 

hayal etmediği egemenliğe erişen birçoklarının 

diğer dini toplulukları dünyayı ele geçirmekle 

suçlaması oldukça ironiktir.

Bu gerçekleri yüzyıllardır Müslümanlar ve 

Yahudilerin Hristiyan Batı’nın ortak düşmanı 

olarak görülmeleriyle bir arada düşündüğümüz-

de Edward Said’in niçin antisemitizmdeki Ya-

hudi figürü ile Arap figürünü Müslüman olarak 

okumanın antisemitizmin gayesiyle esasen aynı 

şey olduğunu söylediğini de anlarız. Dolayısıyla 

Said’in o dönem Araplara yönelik tartışmalarda 

kolayca fark ettiği bu gerçeği genel olarak Müs-

lümanlarla ilgili söylemlerde de tespit etmek 

mümkündür.

31

 

30. Michael Hagemeister, “The Protocols of the Elders of Zion: 



Between History and Fiction”, New German Critique, Sayı: 103, 

(2008), s. 83-95.

31. Said, Orientalism, s. 286.



16

ANALİZ 


s e t a v . o r g

FARKLAR

Bu gerçeklere dikkat çekmek o zamanki antise-

mitizm ile şimdiki İslamofobi arasındaki ciddi 

ve önemli farklar bulunduğunu inkar etmek an-

lamına gelmez. Tarafsız bir şekilde bakıldığında 

Yahudilerin –Yahudi aleyhtarları kadar olmasa 

da– 19. yüzyılın sonuna kadar pek çok Batı ül-

kesinin kültür ve iş dünyası elitlerinin önemli bir 

parçası oldukları görülmektedir. Pek çok Yahudi 

siyaset, bilim ve medyada öncü rol oynamıştır. 

Müslümanlar bazı istisnalar dışında şimdiye ka-

dar bu tür bir “başarı”ya ulaşmamışlardır. 

Diğer büyük bir fark Yahudi düşmanları 

bir mil uzaklıktan kokusunu alabilecek kadar 

Yahudileri tanıdıklarına ikna olsalar ve onla-

ra bugün Suriyeli mültecilere karşı gösterdik-

leri gibi ırkçı yabancı muamelesi yapsalar da 

gerçekte Yahudileri tanımaları Müslümanları 

teşhis etmelerinden daha zordur. Bu nedenle 

Nazilerin ilk yaptıkları işlerden biri Yahudileri 

betimlemek için onları sarı yıldız takmaya zor-

lamaktır. Esasında pek çok Bosnalı veya Türk 

Müslüman için böyle olmasa da din değişti-

renler dışında Müslüman göçmenlerin çoğu 

bugün “beyaz olmayanlar” şeklinde nitelendi-

rilmektedir. Böylesi bir nitelendirmenin Yahu-

dilere yönelik nitelemeye kıyasla çok daha fazla 

doğruluk payı mevcuttur. Bu durum Yahudi-

lerin görünmez oldukları, öte yandan gizli güç 

olduklarına ilişkin komplo teorilerini güçlendi-

rirken aynı zamanda ten rengi gibi gerçek bir 

olguyu işaret ettiğinden Müslümanlara karşı 

ayrımcılığı daha da kolaylaştırmaktadır.

Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları –İs-

rail hariç– hiçbir ülke yok iken yoğun Müslü-

man nüfusa sahip bazı petrol zengini ülkelerde 

milyonlarca insanın varlığı bu konuya antisemi-

tizmde görülmeyen modern jeopolitik bir boyut 

eklemektedir.

Böylesine önemli farklılıklara rağmen anti-

semitizmin en şiddetli olduğu dönem ile bugün 

İslamofobi arasında “İslamofobi yeni antisemi-

tizmdir” aforizmasının isabetli bir terim oldu-

ğunu söylemeye yetecek kadar benzerlikler mev-

cuttur. Zira gördüğümüz gibi “İslamofobi yeni 

antisemitizmdir” ifadesinin asıl işlev ve amacı 

bu iki olgu arasında harfi harfine bir eşitlikten 

söz etmek değil daha ziyade geçmişte yaşananla-

rın gelecekte tekrar etmemesi adına bir ikaz ve 

uyarıdır. Ancak bu uyarı antisemitizmdeki gibi 

İslamofobinin de Yahudi soykırımı boyutunda 

bir katliama yol açabileceği şeklinde değildir. Hiç 

kimse bir Müslüman soykırımı olacağı önerme-

sinde bulunmamaktadır. Verilmek istenen mesaj 

şudur: Daha kötüye gitmeden İslamofobiyi şimdi 

durdurun. “Daha kötü”nün altı milyon insanın 

planlı katli anlamına gelmesi gerekmez. Ancak 

bundan daha kötüsü milyonlarca Müslümanın 

ölüm dahil ciddi eziyet çekmesi ihtimalidir ki 

bu Batı’da özgürlük ve demokrasinin ölümü an-

lamına gelecektir. Bu nedenle Müslümanlar ve 

gayrimüslimlere İslamofobi ile mücadele çağrısı 

yalnızca dayanışma değil aynı zamanda kendi 

varlıklarını koruma anlamında öz savunmaya da-

vet niteliğindedir.

İSRAİL BAĞLANTISI

“İslamofobi yeni antisemitizmdir” ifadesi daha 

büyük ve potansiyel bir kötüye karşı uyarı ise o 

halde bu ifadenin kullanılmasına karşı çıkmanın 

gerekçeleri ne olabilir? Bu konuda yürütülen tar-

tışmalara yakından bakıldığında bu karşı çıkışın 

gerçek sebebinin akademik araştırmalarla ortaya 

konulmaya muhtaç somut gerçeklerden ziyade 

bu ifadenin stratejik kullanımıyla ilgili olduğu 

görülmektedir.

İslamofobinin yeni antisemitizm olduğu 

önermesini bu kadar güçlü kılan şey artık 

Müs lümanların nefret edilen “dış” değil “iç” 

düşman olarak görülmeleridir.




17

s e t a v . o r g

İSLAMOFOBİ YENİ ANTİSEMİTİZM MİDİR?

Zira iyi bilindiği gibi “yeni antisemitizm” 

kavramına rakip bir kavram ortaya çıkmıştır ki 

bu kavram antisiyonizmdir. Rakip iddia “An-

tisiyonizm yeni antisemitizmdir” şeklindedir. 

Kimi İsrailliler –ki bunları Yahudiler veya İsra-

illilerin tamamı gibi düşünmemek bu noktada 

önem arz etmektedir– antisemitizmin Batı’da 

ciddi yükselişte olduğunu ileri sürmektedir. 

ABD Dışişleri Bakanlığı 2015 tarihli uluslarara-

sı din özgürlüğü yıllık raporunda “İsrail karşıtı 

hassasiyetlerin aynı yıl haddi aşarak antisemitiz-

me dönüştüğü” değerlendirmesinde bulunmuş-

tur. Raporun dayandırıldığı deliller arasında 

Filistin yanlısı militanların Yahudilere ve İsrail’e 

karşı düzenledikleri saldırılara yer verilmiştir.

32

  

Bunlar çoğunlukla aralarında göçmenlerin bu-



lunduğu Batılı ülkelerde yaşayan Müslümanlar-

dır. Bağımsız federal hükümet komisyonu olan 

Amerikan Uluslararası Din Özgürlüğü Komite-

si tarafından hazırlanan rapor tipik antisiyonist 

karşıtı duruşun iyi bir özeti niteliğindedir. Ni-

san 2015 tarihli bu raporda antisemitik saldırı-

ların sıklıkla İslam’ı yanlış yorumlayan Müslü-

manlar tarafından düzenlendiği not edildikten 

sonra şu sözlere yer verilmiştir:

Avrupa’nın önde gelen devlet başkanları 

Yahudi nefretinin yayıldığını kabul et-

mektedir. Yahudiler kendi dini özgürlük-

lerinin ihlal edildiğini, mezarlıklarının 

zarar verilerek yıkıldığını, sinagoglarına 

saygısızlık edildiğini ve Yahudilerin ha-

yatlarını kaybettiklerini düşünmektedir. 

Kimileri Avrupa’daki Yahudilere değil de 

İsrail devletine duyulan nefretin bu yük-

selmenin sebebi olduğunu belirtmektedir. 

Ancak nefret edenlerin pek çoğu “bütün 

Yahudilere ölüm” şeklinde haykırmakta-

dır. Yanlışa düşmeyin. Avrupa’daki Yahudi 

öğrencilere karşı girişilen terör saldırıları 

çoklukla İsrail’i gayrimeşrulaştırmak üzere 

geliştirilmiş söylemleri dillendiren ve İs-

raillileri şeytanlaştırarak bu işi kendi ülke 

standartlarının çok üstüne çıkaran kişiler-

32. Sam Sokol, “Washington: European Anti-Israel Sentiment 

Crossed into Anti-Semitism”, The Jerusalem Post, 15 Ekim 2015.

ce oluşturulan antisemitizm için bir örtü 

niteliğindedir.

33

Bununla birlikte açıkça görülmelidir ki 



İsrail’in politikaları Yahudi öğrencilerin öldü-

rülmesini haklı çıkarmazken teröristlerin zi-

hinlerinde kesinlikle –ne kadar sapkın olursa 

olsun– böyle bir bağlantı kurulduğu görülmek-

tedir. Bununla birlikte elbette ki “antisiyonist-

ler” arasında pek çok antisemitik kişi vardır. 

Antisiyonist ifadesi tıpkı “siyonist” kelimesinin 

kendisi kadar yaygın ve dikkatsizce kullanılan 

bir ifadedir. Nitekim bazı Yahudi aleyhtarla-

rı “siyonist” kelimesini “Yahudi” ile eş anlamlı 

olarak kullanmaktadır.

Ancak Uluslararası Din Özgürlüğü Komis-

yonu “bugünün antisemitizminin 1930’lardakin-

den farklı” olduğunu kabul etmektedir. Benzer 

karşılaştırmalarla –İslamofobi ve antisemitizm 

karşılaştırması da dahil– benzerlik ve farklılıklar 

mevcuttur. Bunlardan birinin diğerine kıyasla 

kabul görüp ön plana çıkarılması –zaruri olarak 

değilse de– ancak siyasi bir strateji tercihi olarak 

görülebilir. Ancak antisiyonistleri klasik Batılı 

Yahudi düşmanları ile özdeşleştirerek aynı şekil-

de resmetmek en hafif ifadeyle meseleyi basitleş-

tirmek demektir. Sonuçta bu indirgemeci tavır 

“antisemitizm” teriminin İsrail’e ilişkin eleştiri-

leri göz ardı etmek için yürütülen pasif agresif 

kampanyalarda tarafgir bir yafta olarak kullanıl-

dığının açık bir göstergesidir.

Antisemitizmin klasik ve antisiyonist ol-

mayan türünün aslında yükselişte olduğu doğ-

ru olabilir. Ancak öyle olsa bile bu yükseliş 

genellikle antisemitizmin artmasından şikayet 

edenlerin sıraladıkları sebepler yüzünden değil-

dir. Bazı aşırı sağcı partiler kendi antisemitist 

duruşlarını yumuşatmış ve yeniden İslamofobi-

ye odaklanmış olabilir. Fakat antisemitik reto-

rik geleneği aşırı sağcılar İslam ve Müslümanlar 

konusundaki söylemlerini de şekillendirerek 

33. “U.S. News and World Report-An Unsafe Place for Jews”, Uni-

ted States Commission on International Freedom, 2 Nisan 2015, 

http://www.uscirf.gov/news-room/op-eds/us-news-and-world-re-

port-unsafe-place-jews, (Erişim tarihi: 14 Aralık 2016).



18

ANALİZ 


s e t a v . o r g

varlıklarını sürdürmeye devam etmektedir. Ba-

zen de tersi olmakta, İslamofobi antisemitizmi 

canlandırmaktadır. Kamuoyu yoklamalarında 

antisemitizmin düşük, İslamofobinin yüksek 

çıktığı Çek Cumhuriyeti’nde Zbynek Tarant 

İslam karşıtı protestolarda Yahudi karşıtı yazılı 

eserlerin dağıtıldığını fark etmiştir.

34

 ABD’de 


halk arasında tanınmış Yahudiler Trump yan-

lılarından nefret mesajları almaktan şikayet et-

mektedir. Yahudi gazetesi Forward’dan  Bet hany 

Mandel şunları yazmıştır: 

Benim Trump karşıtı tweetlerim korkunç 

ve yoğun bir antisemitizm ile karşılanıyor o 

kadar ki bir silah satın aldım.

35

Ancak yeniden yeşeren antisemitizmi teh-



dit olarak görme noktasında “Antisiyonizm yeni 

antisemitizmdir” diyenler aşırı sağdan hiç bah-

setmemektedir. Aksine onları daha ziyade sol 

cenahtakiler endişelendirmektedir. Kendileri 

Yahudiler olarak İsrail’e ilişkin tüm eleştirileri 

ısrarla antisemitik olarak yaftalarken sağ kanat 

İslamofoblar arasında antisemitik yükselişin işa-

retlerini –ileride kendilerine verebileceği zararı 

da göz ardı ederek– örtbas etmeye çalışmakta-

dır. Zira antisiyonizmin antisemitizmin yeni 

bir türü olduğu iddiası doğru olabileceği gibi 

aynı zamanda “İslamofobi yeni antisemitizm-

dir” stratejik uyarısı da haklı olabilir. Bu nokta 

genellikle antisiyonist karşıtları tarafından göz 

ardı edilmektedir.

34. Zbynek Tarant, “Connections between Antisemitism and Isla-

mophobia-What do the Antisemites themselves Think about it?”, 

(Islamophobia in the East of the European Union: Workshop Prog-

ram, Prag: 24 Ekim 2016).

35. Bethany Mandel, “May Trump Tweets Earned Me So Many 

Anti-Semitic Haters That I Bought a Gun”, Forward,  2 Haziran 

2016. Ayrıca bkz. Bradley Burston, “I Hadn’t Been Called a Kike 

Since Fourth Grade. Donald Trump Changed All That”, Haaretz, 

6 Ekim 2016.



SONUÇLAR

Geçmişteki antisemitizm ile bugünün İslamofo-

bisi arasında farklılıklara rağmen nesnel olarak 

tespit edilebilen pek çok benzerlik de mevcut-

tur. Ancak hepsinden önemlisi “İslamofobi yeni 

antisemitizmdir” ifadesinin faydalı bir uyarı ol-

duğu gerçeğidir. Eğer 1930’larda antisemitizm-

le mücadele edilmesi gerektiği daha fazla insan 

tarafından anlaşılmış olsaydı insanlığa yapılan bu 

barbarca saldırının önüne geçilebilirdi. Günü-

müzde de ancak giderek daha fazla sayıda insan 

İslamofobi ile mücadele ettiği takdirde özgürlük, 

demokrasi ve insanlık onurunun korunabilmesi 

mümkün olacaktır.

Bu analizden özetle aşağıdaki siyaset odaklı 

sonuçlar çıkarılabilir:

İslamofobi ve antisemitizm ile mücadelede 

“İslamofobi yeni antisemitizmdir” etkili bir slo-

gandır.

Bu ifade İslamofobinin antisemitizm ile aynı 



olduğu önermesinde bulunmaz ancak;

•  Bugünün İslamofobisi ile geçmişin antise-

mitizmi arasında ciddi benzerlikler bulun-

duğu,


•  Batılı Hristiyan dünyada yaşayan Yahudi-

ler ile Müslümanların benzer şekilde tem-

sillerine ilişkin köklü bir tarih (ki bu tarih 

genellikle bilinmemekte ancak bilinmesi 

gerekmektedir) bulunduğunun altını çizer.

Her iki nefret biçiminin benzerliğinden söz 

edip birbirinin aynı olmadığı kabul edildiği hal-

de “antisemitizmin yeni İslamofobi” olduğunu 

reddetmek örtülü olarak antisemitizm veya İs-

lamofobi veya her ikisiyle de mücadele edilmesi 

gerektiğinin inkarı manasına gelir.

 “İslamofobi yeni antisemitizmdir” bir uyarı-

dır. Öyle ki antisemitizmde görüldüğü gibi İslam 

ve Müslüman nefreti yalnızca Müslümanların 

değil tüm insanların özgürlüğünü ve demokrasiyi 

tehlikeye atan sonuçlar doğurabilir.





ANKARA   •   İSTANBUL   •   WASHINGTON D.C.   •   KAHİRE   

www.setav.org

İ

slamofobi nin Yahudi aleyhtarlığıyla karşılaştırılması İslamofobi tartışmaların-



da sürekli karşımıza çıkmaktadır. İslamofobi ve antisemitizm arasında genellik-

le fark edilenden daha ileri seviyedeki derin benzerlikler bu iki nefret biçiminin 

sürekli olarak karşılaştırılmasına yol açmıştır. İslamofobinin yeni antisemitizm 

olduğunu ileri sürenler bununla ne antisemtizmin artık tamamen ortadan kalk-

tığını ne de bu iki nefret türünün birbiriyle özdeş olduğunu kastetmektedir. Bu 

bağlamda İslamofobinin yeni antisemitizm olduğu önermesi antisiyonizmin 

yeni bir Yahudi aleyhtarlığı biçimi olarak işlev gördüğü iddiasını ne teyit ne de 

inkar anlamı taşımaktadır.

“İslamofobi yeni antisemitizmdir” söylemi bir uyarıdır. İslamofobi bugün 1930’la-

rın “eski” antisemitizminde o dönemde bile tespit edilmesi mümkün olan birta-

kım uyarı sinyallerini işaret etmektedir. Bu uyarı işaretleri göz ardı edildiği tak-

dirde yalnızca belli bir kitlenin değil aynı zamanda tüm insanlığın özgürlük ve 



güvenliğinin tehlikeye atılmış olacağı ortadadır.

Yüklə 166,82 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə