İslamoğlu Kuran tefsir dersleri Araf / (55-84)(53)


Ve ma vecedna liekserihim min ahdin



Yüklə 228 Kb.
səhifə3/3
tarix19.10.2018
ölçüsü228 Kb.
#74903
1   2   3

Ve ma vecedna liekserihim min ahdin ve biz onların çoğunu fıtrat sözleşmesine sadık bulmadık.
Buyurun, geldi, “fıtrat” sözleşmesine sadık bulmadık.
ve in vecedna ekserehüm lefasikıyn; aksine onların çoğunu sapmayı içselleştirmiş kimseler bulduk. Sapmayı içselleştirdiler, sapmayı tabiat haline, mizaç haline getirdiler. Sapıklığı adeta değişmez bir karaktere dönüştürdüler. İşte yukarıda söylenen. Tabiat, karakter, mizaç..! Onun için sözleşmeye sadık olmadılar.
Buradaki sözleşme her halükarda fıtrat sözleşmesi olsa gerek. İman sadece bir sözleşme tazelemedir dostlar. Asıl sözleşme değildir. Asıl sözleşme fıtrat sözleşmesidir. Asıl sözleşme fıtrattır. İnsanın saf doğasına ihanet etmeden insan küfredemez. Onun için her küfür insanın kendi kendisinin ihaneti anlamına gelir. Israrla küfrü tercih eden kendi doğasına, kendi fıtratına, kendi var oluşuna ısrarla ihanet ediyor demektir.

103-) Sümme beasna min ba'dihim Musa Bi âyâtina ila fir'avne ve meleihi fezalemu Bi ha* fenzur keyfe kâne akıbetül müfsidiyn;
Sonra, onların ardından Musa'yı (Esmâ'nın açığa çıkışı olan) delillerimiz ile Firavun ve onun ileri gelenlerine bâ'settik... (Firavun ve ileri gelenleri ise) onlara (delillerimizin hakkını vermeyerek) zulmettiler... Fesat çıkaranların sonu nasıl oldu, bir bak! (A.Hulusi)
103 - Sonra onların arkasından âyetlerimizle Musâ’yı Firavuna ve cemiyetine gönderdik, tuttular, o âyetlere zulüm ettiler, ettiler de bak o müfsitlerin akıbeti nasıl oldu? (Elmalı)

Sümme beasna min ba'dihim Musa Bi âyâtina ila fir'avne ve meleihi
Yepyeni bir olaya getirdi Kur’an. Yine tarihin iki yatağının hiçbir zaman değişmediğini, daha sonrada değişmediğini ifade edercesine Musa ve İsrail oğulları hadisesine getirdi ve dedi ki; Sonra bu kavimlerin ardından Firavuna ve onun adamlarına ayetlerimizle Musa’yı gönderdik.
Küçük bir nokta, çok önemli bir nokta yalnız. Bu hadise, Musa Kıssası Kur’an da en az 7 surede anlatılır. Ama bu Musa ve kavminin firavuna karşı yürüttüğü bu mücadele, Musa ve kardeşinin, firavuna karşı yürüttüğü mücadelenin küçük bir kısmı alınıyor burada. Neden, Musa’nın kıssası Mekke’de anlatılıyor. Musa’nın Mekke’si, Muhammed A.S. ın Mekke’sinde. Unutmayın bu surede Mekke de indi. Onun için sadece Musa’nın muhalefette, firavunun ülkesindeki iman savaşı anlatılıyor. Onun ötesi, yani Mısır dan çıkıştan sonrası burada anlatılmıyor. Buradan da anlıyoruz ki;
Ey Muhammed,(A.S.) senin Mekke’n sadece sana ait değil, her peygamberin Mekke’si var. Her peygamber Mekke’sinde senin karşılaştıklarına benzer şeylerle karşılaştı ve Allah hepsini de Mekke’sinde destekledi. İşte şu ana kadar anlatılan peygamberlerde olduğu gibi.
fezalemu Bi ha onları ters karşıladılar. Tabii, Musa’yı ve getirdiği mesajı ters karşıladılar diye tercüme ettim, çünkü zulüm, yerinden etmek demekti. Ters karşılamak işte.
fenzur keyfe kâne akıbetül müfsidiyn; Ve bak nasıl oldu fesatçıların sonu.

104-) Ve kale Musa ya fir'avnü inniy Resulün min Rabbil alemiyn;
Musa dedi ki: "Ey Firavun! Muhakkak ki ben âlemlerin Rabbinden bir Rasûlüm." (A.Hulusi)
104 - Musâ, ey Firavun! dedi: Bil ki ben rabbül'âlemîn tarafından bir Resulüm. (Elmalı)

Ve kale Musa ya fir'avnü inniy Resulün min Rabbil alemiyn; Ve Musa dedi ki; Ey firavun, ben alemlerin rabbinden bir elçiyim.

105-) Hakıykun alâ en lâ ekule alAllâhi illel Hakk* kad ci'tüküm Bi beyyinetin min Rabbiküm feersil me'ıye beniy israiyl;
"Allâh üzerine Hak olmayanı söylememek, benim üzerime hakiki bir borçtur... Gerçekten ben size Rabbinizden apaçık bir delil ile geldim... (O hâlde) İsrailoğullarını benimle beraber gönder!" (A.Hulusi)
105 -  Birinci vazifem Allaha karşı haktan başka bir şey söylememekliğimdir, hakikat ben size rabbinizden bir beyyine ile geldim, artık Beni İsraîl’i benimle beraber gönder. (Elmalı)

Hakıykun alâ en lâ ekule alAllâhi illel Hakk Bana yaraşan Allah hakkında hakikatten başka bir şey söylememektir.
Niye Hakıykun diye başlıyor, bana yaraşan söylememektir? Bu ifadeyi anlamak için Musa’nın sarayda büyümüş bir prens olduğunu aklımızdan uzak tutmamamız gerektir.
kad ci'tüküm Bi beyyinetin min Rabbiküm elbet size rabbinizden apaçık mucizelerle geldim. feersil me'ıye beniy israiyl; artık bırak ta İsrail oğulları benimle birlikte gelsinler. Teklifi bu. Hz. Musa’nın gönderilişinde ki amaçlardan biride bu. Tevhidi bir toplum olan Muvahhit İsrail oğulları, Müslüman İsrail oğulları dikkatinizi çekerim, birle bile kullanıyorum. Müslüman İsrail oğulları, müşrik Mısır toplumunda asimile edilmeye çalışılıyor ve köle haline getiriliyordu.
İşte aralarından seçilmiş bir peygamber eli ile bu muvahhitler, artık Müşrik, artık kafir bir toplumun iktidarı altında yaşamamaları için bir çıkış yolu düşünmeye başladılar.

106-) Kale in künte ci'te Bi ayetin fe'ti Bi ha in künte mines sadikıyn;
(Firavun): "Eğer bir mucize ile geldinse, hadi getir mucizeni; eğer sözünde sadıksan!" dedi. (A.Hulusi)
106 - Eğer, dedi: Bir âyet ile geldinse getir onu bakalım sadıklardan isen. (Elmalı)

Kale in künte ci'te Bi ayetin fe'ti Bi ha in künte mines sadikıyn; Tabi ki aynı zamanda Musa peygamberin görevlerinden biri, içinde yaşadığı bu toplumun önderlerini de imana çağırmaktı.
Firavun dedi ki; Mademki bir mucize ile geldin, o halde ortaya koy, tabii ki doğru sözlü biriysen.

107-) Feelka asahu feizâ hiye su'banün mubiyn;
(Bunun üzerine Musa) asasını bıraktı, birden o asa büyük bir yılan olarak göründü! (A.Hulusi)
107 - Bunun üzerine asasını bırakıverdi, ne baksın o koskoca bir ejderha kesiliverdi. (Elmalı)

Feelka asahu feizâ hiye su'banün mubiyn; Bunun üzerine Musa asasını yere bıraktı, hayret, o da ne..! düpedüz bir yılandı o.

108-) Ve neze'a yedehu feizâ hiye beydaü linnazıriyn;
Ve (Musa) elini çekip çıkardı, birden o (el) parlayan beyaz ışık hâlinde göründü! (A.Hulusi)
108 - Ve elini sıyırdı çıkardı, ne baksın o bakanlara bembeyaz parlıyor. (Elmalı)

Ve neze'a yedehu ve elini çıkardı. feizâ hiye beydaü linnazıriyn; Bir de baktılar ki göz kamaştırıcı bir parlaklık..!
İlginçtir, Tevrat’ta el mucizesi, yed i Beyza mucizesi, rasyonalist eğilimli hahamların kalemlerinden çıkan bir tahrifata uğrar, cüzamlı birinin eli gibi nakleder. Bembeyaz. Oysa ki bu mucizevi bir parlaklıktı, göz alıcı bir parlaklık.

109-) Kalel meleü min kavmi fir'avne inne hazâ lesahırun 'aliym;
Firavun'un halkının ileri gelenleri (rahipler): "Muhakkak ki bu çok şey bilen bir sihirbaz" dediler... (A.Hulusi)
109 - Firavunun kavminden o cemiyet, bu, dedi: şüphesiz çok bilgiç bir sihirbaz. (Elmalı)

Kalel meleü min kavmi fir'avne inne hazâ lesahırun 'aliym; Yine orada da çıktı çete, orada da çıktı. Yöneticinin etrafını saran menfaat çetesi, seçkinler. Ve dediler ki firavun toplumunun seçkinleri, anlaşıldı ki bu, bu işleri iyi bilen bir sihirbazdır. Çünkü kalplerinden bakmıyorlar, ceplerinden bakıyorlar. İnkarcı bir mantık için en görkemli mucize bile basit bir göz bağcılık olarak görünüyor, görüyorsunuz.

110-) Yüriydu en yuhriceküm min Ardıküm* fema zâ te'mürun;
"Sizi arzınızdan (makamınızdan) uzaklaştırmak istiyor"... (Firavun sordu): "Öneriniz ne?" (A.Hulusi)
110 - Sizi yerinizden çıkarmak istiyor, binaenaleyh ne emredersiniz? (Elmalı)

Yüriydu en yuhriceküm min Ardıküm tüm arzusu ise sizi yerinizden etmektir diye de fişekle diler firavunu. Yani onu makamıyla tehdit ettiğini ima ediyorlar. fema zâ te'mürun; her halde bizim menfaatler gidecek diyemeyeceklerine göre, lideri korkutuyorlar.
fema zâ te'mürun; bu cümle, kendisinden önceki, aynı ayet içindeki cümleden ayrı ele alınmış. Taberi’ye göre bu ibare firavuna ait. Zemahşeri bu ibarenin kime ait olduğunu tartışmıyor bile. Demek ki o peşinen öyle sayıyor. Ama Razi bunu tartışmaya açmış. Ben de Taberi’nin tercihini doğru görüyorum, bu cümle firavuna ait ve diyor ki; O halde ne öneriyorsunuz. Etrafındakilere soruyor.

111-) Kalu ercih ve ehahü ve ersil fiyl medaini haşiriyn;
Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy... Şehirlere de haberciler yolla." (A.Hulusi)
111 - Onu ve kardeşini dediler: eğle, ve şehirlere toplayıcılar yolla. (Elmalı)

Kalu şu cevabı verdiler. ercih ve ehahü, ehahü yani kardeşini, Harun’u, Onu ve kardeşini alıkoy. ve ersil fiyl medaini haşiriyn; ve şehirlere görevliler yolla.

112-) Ye'tuke Bi külli sahırin 'aliym;
"Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler." (A.Hulusi)
112 - Mâhir sihirbazların hepsini sana getirsinler. (Elmalı)

Ye'tuke Bi külli sahırin 'aliym; Bütün bilgin sihirbazları toplayıp huzuruna getirsinler, teklifinde bulundular.

113-) Ve caes seharetü fir'avne kalu inne lena leecren in künna nahnül ğalibiyn;
O sihirbazlar Firavun'a geldi... Dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek, muhakkak ki bize bir mükâfat var, değil mi?" (A.Hulusi)
113 - Bütün sihirbazlar da Firavuna geldiler, elbette, dediler: Galip gelenler biz olursak bize mükâfat şüphesiz ya? (Elmalı)

Ve caes seharetü fir'avne kalu ve sihirbazlar gelip firavuna dediler ki, inne lena leecren in künna nahnül ğalibiyn; Şayet biz kazanacak olursak, herhalde bize büyük bir ödül verilecektir. Yani herhalde bizi görürsün dediler. Ücretsiz bırakmazsın, karşılıksız bırakmazsın.
Herkes kendi menfaati peşinde. Yani burada ince bir nükte de var. Herkes nereye çalışıyor görüyorsunuz değil mi ey Kur’an ın muhatapları. Kim nereye çalışıyor görüyorsunuz. Musa nereye çalışıyor, sihirbazlar nereye çalışıyor. Firavunun etrafında ki o çıkarcı takımı, öncüler nereye çalışıyor. Firavun nereye çalışıyor herkese bakın, nereye çalıştığından anlayın.

114-) Kale ne'am ve inneküm le minel mukarrebiyn;
(Firavun): "Evet" dedi... "Muhakkak ki siz benim çok yakınlarımdan olacaksınız." (A.Hulusi)
114 - Evet, dedi: Hem o vakit siz elbette gözdelerdensiniz. (Elmalı)

Kale ne'am Firavun, kesinlikle dedi. ve inneküm le minel mukarrebiyn; Üstelik siz maiyetimiz arasındaki yerinizi de alacaksınız.

115-) Kalu ya Musa imma en tulkıye ve imma en nekûne nahnül mulkıyn;
(Sihirbazlar): "Ey Musa... Önce sen at ya da önce biz atalım" dediler. (A.Hulusi)
115 - Yâ Musâ! dediler: Sen mi hünerini ortaya atacaksın, yoksa atanlar biz mi olacağız? (Elmalı)

Kalu ya Musa imma en tulkıye ve imma en nekûne nahnül mulkıyn; sihirbazlar dönüp Ey Musa dediler. Önce sen mi atacaksın asanı, ya yoksa biz atalım mı.

116-) Kale elku* felemma elkav seharu a'yunen Nasi vesterhebuhüm ve cau Bi sıhrin azıym;
(Musa): "Siz atın" dedi... (Sihirbazlar) atınca, insanların görüşleri etkilendi ve onları dehşete düşürdüler! Büyük bir sihir oluşturdular. (A.Hulusi)
116 - Siz atın, dedi, vaktaki atacaklarını attılar, Nasın gözlerini büyülediler ve onları dehşete düşürdüler, hasılı büyük bir sihir gösterdiler. (Elmalı)

Kale elku Musa, önce siz atın dedi. felemma elkav seharu a'yunen Nasi vesterhebuhüm ve cau Bi sıhrin azıym; ve onlar attıkları zaman büyü ile insanların gözlerini bağladılar. Yani gözbağcılık yaptılar diyor Kur’an. İnsanların gözlerini bağladılar ve onlara korku salan, sonuçta müthiş bir sihir sergilediler. Yani onları korkuttular. Onlara korku saldılar ve sonuçta müthiş bir sihirdi sergiledikleri.
İlginç, Kur’an İllüzyonla, Ki illüzyon biliyorsunuz teknik olarak göz bağcılığı, el çabukluğuna dayalı, aletlerle yapılan sihirbazlıktır İllüzyon. İllüzyonla bakara suresindeki 102. ayette sihir arasında bir fark görmüyor. Yani olağan dışı güçleri kullanarak eşya ve insan üzerinde etki bırakma anlamına gelen sihirle, Teknik bir takım aletlerle, göz bağcılığına dayanan illüzyonu aynı olarak niteliyor. Sihir kelimesi ile anıyor Kur’an. Bu ilginç. Neden? Şundan; Bu ikisi çok farklı olduğu halde, bu ikisi mahiyet itibarı ile de farklı olduğu halde, Kur’an ikisine de sihir diyor. Bakara/102 ve bu ayet.
Nedeni bizce şundan. Kur’an olaya, sihri yapan ya da sihrin nesnesi büyü açısından bakmıyor, sihrin yapıldığı insanda bıraktığı etki açısından bakıyor. Yani etkilenen insan eğer ondan büyülenmişse, psikolojisi bozulmuşsa, işte ona sihir diyor Kur’an. Bu çok önemli, bu ayırımı önemsiyorum ben.

117-) Ve evhayna ila Musa en elkı asak* feizâ hiye telkafü ma ye'fikûn;
Biz de Musa'ya: "Asanı at" diye vahyettik... Bir de ne görsünler, o (asa), onların uydurdukları şeyleri kapıp yutuyor! (A.Hulusi)
117 - Biz de Mûsâ’ya «asanı bırakıver» diye vahiy ettik, bir de baktılar ki o, onların bütün uydurduklarını yalayıp yutuyor. (Elmalı)

Ve evhayna ila Musa en elkı asak Biz de Musa’ya, asanı bırak diye vahyettik.
feizâ hiye telkafü ma ye'fikûn; Fakat o da ne? Onların illüzyonlarını silip süpürmesin mi? Uyduruk teknik bir teknik oluşuna işaret buradaki Ye’fikûn kelimesi. İfk, iftira, uydurma, uyduruk, illüzyon, işte bu anlamlara gelir.

118-) Feveka'al Hakku ve betale ma kânu ya'melun;
İşte böylece Hak açığa çıktı ve onların yapmakta oldukları boşa gitti. (A.Hulusi)
118 - Artık hak meydana çıktı ve onların bütün yaptıkları hiçe gitti. (Elmalı)

Feveka'al Hakku ve betale ma kânu ya'melun; Böylece hakikat ortaya çıktı, diğerlerinin yaptıklarının düzmece olduğu anlaşılmış oldu.

119-) Feğulibu hünalike venkalebu sağıriyn;
Orada yenildiler... Küçük düştüler! (A.Hulusi)
119 - Artık orada mağlup olmuşlardı, küçük düşmüşlerdi. (Elmalı)

Feğulibu hünalike venkalebu sağıriyn; sonunda işte orada ve o anda firavun ve avanesi yenişmiş ve küçük düşmüş oldular.
Asıl yenilmiş ve küçük düşmüş olmaları bununla sınırlı değil. İşte o anda orada bir devrim, tarihin şahit olduğu en büyük iman devrimlerinden biri gerçekleşti. İnsanın tüylerini diken diken eden bir iman devrimi.
Ne 1789 Fransız devrimine, ne 1917 Bolşevik devrimine benzeyen bir devrim.Kansız bir iman devrimi.

120-) Ve ulkıyes seharetü sacidiyn;
Sihirbazlar secde edercesine yere kapandılar! (A.Hulusi)
120 - Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar. (Elmalı)

Ve ulkıyes seharetü sacidiyn; sihirbazlar ise hep birlikte yere kapandılar.

121-) Kalu amenna Bi Rabbil alemiyn;
Dediler ki: "İman ettik Rabb-ül âlemîn'e..." (A.Hulusi)
121 - İman ettik, dediler: o rabbül'âlemîne. (Elmalı)

Kalu amenna Bi Rabbil alemiyn; İşte devrim bu. Bir kalp, bir yürek devrimi. Sihirbazlar hep birlikte yere kapandılar ve dediler ki; İman ettik alemlerin rabbine.

122-) Rabbi Musa ve Harun;
"Musa ve Harun'un Rabbine!" (A.Hulusi)
122 - Musâ ve Harun’un rabbine. (Elmalı)

Rabbi Musa ve Harun; Rabbine Musa ve Harun’un.
Öyle bir iman ki, kayıtsız şartsız bir iman, pazarlıksız bir iman, saf bir iman. Hakka teslimiyet ve tüm zamanların değişmez tavrı arkasından geldi. Küfrün tehdit ve zorbalığı.

123-) Kale fir'avnü amentüm Bihi kable en azene leküm* inne hazâ le mekrun mekertümuhu fiyl mediyneti li tuhricu minha ehleha* fesevfe ta'lemun;
Firavun: "Ben izin vermeden mi Ona iman ettiniz? Muhakkak ki bu bir mekrdir (hiledir); halkı oradan çıkarıp götürmek için, bunu şehirde tezgâhlayıp kurdunuz... (Cezanızı) yakında göreceksiniz" dedi. (A.Hulusi)
123 - Firavun, siz, dedi: Ona ben izin vermeden iman ettiniz ha, bu her halde bir Hud'a siz bu Hud'ayı şehirde kurmuşsunuz, yerli ahaliyi ondan çıkarmak istiyorsunuz, o halde yakında anlarsınız. (Elmalı)

Kale fir'avnü amentüm Bihi kable en azene leküm Firavun; Demek siz benden izin almadan ona inandınız ha? Dedi.
İzinli imana bakın, izinli imana. izin alacaksınız iman edeyim mi diye. Ya da ne kadar iman etmemi buyurursunuz, diyeceksiniz.
Ve ondan sonra da tüm çağların firavunları öyle yapmadı mı.
Ve bugüne bakınız; Eğer iyi Müslüman’sanız, fundamentalist, fandimentalist diyorlar. Hızlı diyorlar, aşırı diyorlar, dinci diyorlar. Çünkü izinden daha fazla izin almadan daha fazla iman ediyorsunuz. Onların izin verdiklerinden daha fazla Müslüman olmaya kalktınız mı, öyle oluyorsunuz.
Tıpkı firavun da öyle diyordu. Diyordu ki benden izin almadınız, nasıl yaparsınız bunu.
inne hazâ le mekrun mekertümuhu İyi dinleyin, bu sizin kurduğunuz bir tuzaktır. Haince bir tuzaktır bu.
fiyl mediyneti li tuhricu minha ehleha üstelik bana ait şehirde ha? Hem de oranın ahalisini baştan çıkarmak için.
Mevcut meallerden farklı çeviriyor olabilirim, bu çeviri bana ait çünkü. Bu ders boyunca tüm Kur’an dersi boyunca benim naklettiğim çeviri, sırf bana aittir. Herhangi bir meale ait değildir. Onun için bu çevirinin gerekçeleri de inşallah kitaba dönüştüğünde kitapta yer alacaktır.
Öyle dediler. Üstelik bana ait bir şehirde hem de oranın ahalisini baştan çıkarmak için yaptınız bunu.
fesevfe ta'lemun; Fakat yakında gününüzü göreceksiniz.
Tehdit ediyor. Hem de ne tehdit bakınız;

124-) Le ukattı'anne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin sümme le usallibenneküm ecme'ıyn;
"Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim... Sonra da sizin hepinizi toptan asacağım." (A.Hulusi)
124 - Mutlak sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazına keseceğim, mutlak sizi, hepinizi birden asacağım. (Elmalı)

Le ukattı'anne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin Kesinlikle dönekliğinizden dolayı –“Min Hılafin” i çaprazlama biçiminde çevirmedim, elinizi ayağınızı çaprazlama keseceğim. Bunun ille de böyle çevrilmesi şartı da yok. Bu biraz da tarihsel rivayetlere dayanıyor. - Min Hılafin muhalefetten dolayı. Yani bana karşı geldiniz, muhalefet ettiniz, döneklik yaptınız, o halde ben de el ve ayaklarınızı keseceğim çünkü arkasından;
sümme le usallibenneküm ecme'ıyn; sonra toplunuzu götürüp asacağım diyor. Asacaksa çaprazlama kesmesinin de herhangi bir gerekçesi yok zaten.
Evet, küfre muhalefetin karşılığı işte bu tehditti.

125-) Kalu inna ila Rabbina münkalibun;
(İman eden sihirbazlar da): "Doğrusu biz Rabbimize dönücüleriz" dediler. (A.Hulusi)
125 - Biz, dediler: Şüphesiz rabbimize, döneceğiz, (Elmalı)

Kalu ya onlar ne dedi sevgili dostlar? Asıl burası önemli. İşte iman inkılabı burada. Yeryüzünün en büyük iman devrimlerinden biri dediğim bu. Onlar şöyle diyebilirlerdi: Musa’nın gözüne bakıp Ey Musa, haydi bakalım, asan yılan oluyor, elin bir güneşe dönüyor. Haydi bakalım göster maharetini de bizi şu kafirin elinden kurtar demediler. Veya secdeye kapanacakken bir pazarlık yapıp; Musa biz inanacağız ama, bir pazarlık yapalım. Bizi bunun zulmünden koruyabilecek misin. Veya inandığımız rabbin bunun zulmünden korur mu bizi demediler. Pazarlık yapmadılar. Pazarlığa yanaşmadılar. Bir tek şey vardı gözlerinin önünde; Allah’ın rızası. İman, pazarlıksız iman ettiler. Tıpkı ateşe atlayan İbrahim’in. İmanı gibiydi imanları. Ve ne dediler bu tehdide karşı biliyor musunuz dostlar;
inna ila Rabbina münkalibun; Olsun, ne fark eder ki. Zaten biz de rabbimize kavuşmuş oluruz. Sonunda, eninde sonunda Allah’a kavuşmayacak mıyız..!

126-) Ve ma tenkımü minna illâ en amenna Bi âyâti Rabbina lemma caetna* Rabbena efrığ aleyna sabren ve teveffena müslimiyn;
"Sen bizden, Rabbimizin mucizelerindeki varlığına (Esmâ'sının açığa çıkışı olan işaretlerine) iman ettik diye intikam alıyorsun... Rabbimiz bize dayanma gücü ver ve bizi teslim olmuşlar olarak vefat ettir." (A.Hulusi)
126 - Senin bize kızman da sırf rabbimizin âyetleri gelince iman etmemizden; ey bizim rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı iman selâmetiyle al. (Elmalı)

Ve ma tenkımü minna illâ en amenna Bi âyâti Rabbina lemma caetna Çünkü sen sadece bize ulaşır ulaşmaz rabbimizin ayetlerine inandık diye bizden intikam alıyorsun. Bizi sadece bunun için öldürmeye kalkıyorsun.
Rabbena efrığ aleyna ve onlara döndüler, son sözleri bu oldu. Sabır yağdır üzerimize ya rabbi sabır. ve teveffena müslimiyn; ve Müslüman olarak canımızı al. Sana kayıtsız şartsız teslim olanlar olarak canımızı al dediler. Dönüpte pazarlık yapmadılar. Biz sana iman ettik Allah’ım sen de Musa’ya yaptığın gibi bizi destekle, Kurtar bunun elinden demediler. Çünkü kurtuluşa öyle bir anlam vermiyorlardı. Onlar için kurtuluş Allah’ın rızasında idi ve onlar da öyle dediler. Sabır yağdır üzerimize rabbim..! Dediler ve pazarlık etmediler.
İmanda pazarlık etmeyenlerin, samimi iman eden tüm iman erine selam olsun, rahmet olsun, bereket olsun.


Ve ahiru davana velil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Yüklə 228 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə