İslamoğlu Kuran tefsir dersleri Araf / (55-84)(53)


Kadiftereyna alAllâhi keziben in udna fiy milletiküm ba'de iz neccanAllâhu minha



Yüklə 228 Kb.
səhifə2/3
tarix19.10.2018
ölçüsü228 Kb.
#74903
1   2   3

Kadiftereyna alAllâhi keziben in udna fiy milletiküm ba'de iz neccanAllâhu minha
Allahuekber, güzel peygamber ne diyor bakınız, akla hitap ediyor yinede. Muhatapları kudurmuş bir silah gibi üzerlerine gelirken onları yine de akıllı olmaya, muhasebe yapmaya davet ederek diyor ki; Hem Allah bizi ondan kurtardıktan sonra kalkıp sizin inanç sisteminize dönecek olursak, uydurduğumuz yalanı Allah’a isnat etmiş oluruz. Yani tek telaşı, güzel peygamberin telaşı nedir biliyorsunuz, görüyorsunuz değil mi.
Tek telaşı var, Allah’a iftira etmiş olmak. Allah’ı gücendiririm diyor o zaman. Zaten siz gücendirdiniz ne oldu ki. Beni de Allah’ı gücendirmeye çağırıyorsunuz. Buna hakkınız mı var.
Bu bana çok ilginç geldi. Şöyle de diyebilirdi. O zaman Allah beni yakar. O zaman Allah’ın gazabından kendimi nasıl korurum. Ki buna benzer ibareler var başka yerlerde. Ama öyle demiyor. Allah’a iftira etmiş olmaz mıyım. Kendinden daha önce rabbinin izzetini düşünüyor. Bu çok önemli.
İşte “Allah’ta fena olmak” diyebileceğimiz hal bu. Önce Allah’ın kendisine karşı yaptığı bir eylemde alacağı tavrı düşünüyor. Benim için o önemli diyor, O’nun da bana nasıl baktığı önemli. Onun için çok ilginç.
ve ma yekunü lena en ne'ude fiyha illâ en yeşaAllâhu Rabbüna Rabbimiz Allah istemediği sürece inancınıza dönmemiz asla mümkün değil. Yine Allah’ı tek seçici ve tek ölçü olarak alıyor. Yani şunu söylüyor; İnancınıza dönmemiz mümkün değildir gibi bir şey de söylenebilir ama Rabbimiz Allah istemediği sürece neyi kastediyor?
Ben Allah’a teslim oldum. Benim özel tercihim değil veya ben size çok affedersiniz gıcık ta değilim. Yani sizden, sizin tanrınızdan, tanrılarınızdan gıcık kaptığım için onlara antipatim olduğu için veya buraya sempatim olduğu için falan değil. Bu özel zevk meselesi, özel tercih meselesi değil. Allah benim için bunu tercih etti. Onu tercih etse ben hemen seve seve onu yapardım. Ben Allah’ın tercihine ram oldum. Onun için siz keyfimden mi yapıyorum sanıyorsunuz.
Bu çok önemli. Bir insan ahlaki davranır, ahlaki davranışının temelinde sadece ve sadece pozitif çıkarlar yatar. Ahlaklı davranmak çıkarına uygundur. Bu şunu getirebilir. Bir gün çıkarına aykırı olursa onu ahlaki davranmaya kimse ikna edemez. Ama bir başkası da ahlaki davranır ve ahlaki davranışının temelinde şöyle bir felsefeye sahip; Allah benim böyle davranmamı istiyor. İşte hiçbir kimse onu hiçbir zaman, çıkarına aykırı olsa da, çıkarına uygun olsa da ahlak dışı davranmaya ikna edemez. Onun için önemlidir Allah. Onun için önemlidir iman.
vesi'a Rabbüna külle şey'in ılma Rabbinizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. alAllâhi tevekkelna ve biz Allah’a güvenmişizdir. Allah’a güvenmişizdir. Evet, evet, evet..! Çok önemli. Yani siz eğer merak ediyorsanız boyunuza, posunuza, kalabalığınıza sayınıza bakmadan bize nasıl karşı çıkıyorsunuz, bizim tanrılarımıza nasıl itiraz yükseltiyorsunuz diyorsanız eğer diyor; Bu hak ehli, biz boyumuza posumuza güvenmedik ki, sayımızı sayarak karşı çıkmadık ki. Biz Allah’a güvendik. Allah’a güvenmenin, güvenilebilecek şeyin en büyüğüne güvenmek olduğunu bildik ve iman ettikte onun için çıktık. O sebeple siz anlamıyorsunuz bizi demek istiyor burada. Anlayamazsınız da. Sizin aklınız güce erer. Siz güç önünde eğilirsiniz. Hakk önünde değil. Eğer Hakk önünde eğilseydiniz gücünüze bu kadar güvenmezdiniz.
Onun için biz Allah’a güvenmişizdir. Siz neye güvendiniz. Adeta bunu sorguluyor. Siz neye güvendiğinizi tespit edin. Ve dönüyor; Bir peygamberin, bir Hakk ehlinin, bir davetçinin en sonunda yapacağı şeyi yapıyor;
Rabbeneftah beynena ve beyne kavmina Bil Hakkı ve ente hayrul fatihıyn; Rabbimiz diyor, ellerini açıyor, Allah’a yöneliyor ve bir davetçinin son sığınağı Allah’a ve duaya sığınıyor. Duadan başka da bir şey kalmamıştır zaten.
Duaya sığınıyor, ama kendisine böyle tehditler yönelten bir sapmış toplum için onların helakine değil, yine de onlar için, onlarla hakikatin arasını açması için Allah’a yakarıyor ve diyor ki; Bizimle kavmimiz arasında Hakk ın önünü aç. En doğru çeviri böyle çeviridir diye bendeniz böyle çevirdim.
Ey rabbimiz bizimle kavmimiz arasında Hakkın önünü aç. Çünkü sen hakkın önünü açan fatihlerin en hayırlısısın. Bir peygamberin son arzusu. Bir peygamber yüreği ancak böyle bir tepki gösterir. Bu tehditlere karşı böyle insani bir tepki. Nedir bu tepkinin temeli, nedir bu duanın anahtar sözcüğü;
Fetih. Yani yürek fethi. El Fettah olan Allah’tan, ya rabbi yüreklerini aç diyor. Sen Fettah’sın. Yani ben gücümün son sınırına kadar harcadım, imanla onların arasını kavuşturamadım. İş sana kaldı. Fettah isminle aç..!
Peygamberimiz öyle diyor ya, Ve lazuri, fıtıh ül Kul’de naklediyor; Ülkeler savaşla alınır fakat Medine feth olundu.
Çok ilginç aslında biz İstanbul feth olundu zannederdik. Meğer İstanbul savaşla alınmış. Meğer Medine fetfh olunmuş. Bir kılıç kalkmadan bir ok sıkılmadan, bir hançer kınından çıkmadan Medine feth olunmuş. Bizim haberimiz yoktu Medine’nin feth olunduğundan. Öyle değil mi. Peygamber Medine’ye girmek için hangi savaşı yapmıştı? Hicretten başka bir şey mi oldu. Hayır.
İşte fetih o imiş. Yüreklerin fethi imiş. Kalplerin, gönüllerin İslam’a açılması imiş. Biz bunu fetih suresinin başındaki ayetlerden de öğrenmiyor muyuz.

90-) Ve kalel meleülleziyne keferu min kavmihi leinitteba'tüm Şu'ayben inneküm izen lehasirun;
Halkından hakikat bilgisini inkâr eden ileri gelenler: "Eğer Şuayb'a tâbi olursanız, o takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz" dediler. (A.Hulusi)
90 - Kavminden küfreden cumhur cemaat da yemin ederiz, dediler: Eğer Şuayb’e uyarsanız hiç şüphe yok o takdirde siz katî hüsrâna düşeceksiniz. (Elmalı)

Ve kalel meleülleziyne keferu min kavmihi ve kavminden küfürde direnen seçkinler şöyle tehdit ettiler.
Çıkar şebekesi Mele’ , çıkar şebekesi, yönetici seçkinler. Her zorbanın ve diktatörün etrafını saran, hatta onları imal eden fabrika. Zorba fabrikası olan yönetici seçkinler şöyle tehdit ettiler;
leinitteba'tüm Şu'ayben inneküm izen lehasirun; Eğer Şuayip e uyacak olursanız, kesinlikle kaybeden siz olacaksınız. Dediler.

91-) Feehazethümürrecfetü feasbehu fiy darihim casimiyn;
Onları o şiddetli sarsıntı yakaladı... Yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar. (A.Hulusi)
91 - Derken onları o recfe tutuverdi, derhal vatanlarında çöke kaldılar. (Elmalı)

Feehazethümürrecfetü feasbehu fiy darihim casimiyn; Peki, son sözleri bu oldu onların. Bir peygamber ki Allah’tan, onlarla imanın arasını açmasını, yani onların yüreğini imana açmasını söylüyor. Bunu istiyor tüm tehditlere rağmen son sözleri yine tehdit oluyor. Ve Allah’ın muamelesi ne olacaktı..! Allah’ın, Kahhar olan Allah’ın, Cebbar olan Allah’ın muamelesi nasıl olacaktı böyle bir tavra. Böylesine nankör ve inkarda direnen bir tavra. İşte şu oldu;
Derken gürültülü bir sarsıntı onları ansızın yakalayıverdi.
Racfe, volkanik bir deprem diye de çevirebilirdim bunu. Ansızın yakalayıverdi. Ve kendi yurtlarında cansız dona kaldılar.
Evet, Allah’ın cevabı söz olarak gelmedi bu kez. Eylem olarak geldi.Tokat olarak geldi. O kadar derin uyuyorsunuz ki, hafif bir tokat sizi uyandırmaya yetmeyecek. Sizi uykunuzdan uyandırmak için yakanızdan tutup sallamak gerekiyor. Hem de gürültülü bir sarsıntı ile. Sallananlar iyi bilirler. Onun için racfe diyor.
Erracfe sarsıntı anlamına gelir, deprem anlamına gelir racfe. Ancak Mücahit ve diğer ilk müfessirler bunu, aziym bir gürültü anlamına tefsir etmişler. Bu biraz da öteden beri bölgede anlatılan bu hadiselerin hikayelerine dayanıyor bu tefsir. Bu ikisini birleştirdiğimizde volkanik bir deprem sonucu çıkıyor. Ki bugün hala bilinen ve ziyarete açık olan kaya mezarları hala binlerce yıldan beri ayakta duran Medyene gidildiğinde, Medyenin jeomorfolojik haritasının volkanik kayalardan oluştuğu açık bir biçimde görülür. Araplar buna harre diyor. Evet, bugün bölgede böylesine bir felaketin sonucu olarak volkan kraterleri tepeleri mevcuttur hala. Bunu Ürdün’e gidenler, yolu oradan geçenler, rahatlıkla bunu gözlemleyebilirler. Devam ediyor;

92-) Elleziyne kezzebu Şu'ayben keen lem yağnev fiyha* elleziyne kezzebu Şu'ayben kânu hümül hasiriyn;
Şuayb'ı yalanlayanlar, sanki orada hiç yaşamamış gibi (yok oldular)... Şuayb'ı yalanlayanlar, hüsrana uğrayanlar oldular. (A.Hulusi)
92 – Şuayb’ı tekzip edenler sanki orada bir şenlik tutmamışlardı, Şuayb’ı tekzip edenler, hüsrana düşenler onlar olmuşlardı. (Elmalı)

Elleziyne kezzebu Şu'ayben Onlar ki Şuayip i yalanlıyorlardı, keen lem yağnev fiyha kendileri hiç yaşamamış gibi oldular.
Ben Kuran müsaade ederse bunu yaklaşık tercüme etmek istiyorum. Onlar Şuayip i yalanlıyorlardı, kendileri yalan oldular. Devam ediyoruz ayete;
elleziyne kezzebu Şu'ayben Onlar ki Şuayip i yalancı çıkarıyorlardı, kânu hümül hasiriyn; Kaybeden taraf kendileri oldu.
Tıpkı kıyamet gibi. Her felaket kıyamet provasıdır sevgili dostlar. Her felaket kıyamet provasıdır. Eşya asli yüzü ile işte felaketler sırasında gözükür. Ve tabii insan da. Maskeler, doğal felaketler dediğiniz o felaketler sırasında düşer. İnsanlar maskesiz görünür o zaman.
Küfür maskeleri de düşer. En inkarcı bildiğiniz insanların dahi gayri ihtiyari olarak farkında olmadan Allah Allah dediklerini duyarsınız. Çünkü kıyamet provasıdır. Küfür bir maske idi zaten. Küfür sentetik bir boya idi zaten. Dökülünce altından doğal boya gözüküverdi. Tabii ki daha sonra kendine geldiğinde tekrar boyalamazsa üzerini. Üzerine tekrar sentetik boya çekmezse. Onun için her felaket bir kıyamet provasıdır.
Bireysel felaketlerde öyle. Başınıza gelen ölüm felaketleri, rahatsızlıklar, hastalıklar, başınıza gelen yoksulluklar..! bütün bunlar küçük, bireysel anlamda bir kıyamet provasıdır.

93-) Fetevella anhüm ve kale ya kavmi lekad eblağtüküm risalati Rabbiy ve nesahtü leküm* fekeyfe asa alâ kavmin kafiriyn;
(Bunun üzerine Şuayb) onlardan yüz çevirdi ve: "Ey kavmim!.. Andolsun ki Rabbimin risâletlerini size tebliğ ettim... Size öğüt verdim... Hakikat bilgisini inkâr eden bir topluluğa (artık) nasıl üzülebilirim?" (A.Hulusi)
93 - Döndü de onlardan, ey kavmim! dedi: Alim Allah size rabbimin risalelerini iblâğ eyledim, size nasîhatte ettim, şimdi kâfir bir kavme nasıl acırım. (Elmalı)

Fetevella anhüm ve kale ya kavmi lekad eblağtüküm risalati Rabbiy ve nesahtü leküm Ve Şuayip onları ardında bırakırken..!
Şöyle bir manzarada ben bu peygamberin iç duygularını çok merak ediyorum doğrusu. İç duygularını.
Ve Şuayip onları ardında bırakırken, mahvolmuş bir uygarlık, bitmiş. kaç saniyede, belki birkaç saniyede. Belki kırk, belki elli, belki altmış saniyede, belki, üç beş saniyede bitmiş bir uygarlık. Mahvolmuş bir ülke.
Ve bir peygamber. Son olarak yine dua eden bir peygamber, bir peygamber yüreği düşünebiliyor musunuz. Onları ardında bırakırken ey kavmim diye mırıldanmıştı.
Evet, ve kale’ ben, diye mırıldanmıştı biçiminde çeviriyorum. Çünkü ancak öyle çevrilebilir. Çünkü duyacak, dinleyecek kimse kalmadı artık. Ey kavmim diye mırıldanmıştı. Doğrusu ben size rabbimin mesajlarını tebliğ etmiştim ve size öğüt vermiştim.
fekeyfe asa alâ kavmin kafiriyn; Şu halde ben sizin gibi nankör bir toplum için nasıl gam çekeyim.
Ben bu nasılı, karmaşık bir ruh haline veriyorum. Yani şimdi ne yapayım, sizin için üzüleyim mi, sevineyim mi..! Size gamı nasıl çekeyim. Küfürle gittiniz ona mı üzüleyim. Pisi pisine gittiniz onamı üzüleyim, adam olmadınız onamı üzüleyim, koca bir uygarlığın helakine sebep oldunuz onamı üzüleyim. Bana bunu ettiniz onamı üzüleyim, veya sizden kurtulduğuma mı sevineyim. Şimdi size nasıl gam çekeyim.

94-) Ve ma erselna fiy karyetin min Nebiyyin illâ ehazna ehleha Bil be'sai veddarrai leallehüm yeddarra'un;
Biz (hangi) bölge halkına bir Nebi irsâl ettiysek, mutlaka onun halkını (kendini beğenmişliklerinden uzaklaştırmak için) sıkıntı, hastalık ile kuşattık; belki içtenlik ve alçak gönüllülükle yönelirler (diye). (A.Hulusi)
94 - Biz hangi memlekete bir Peygamber gönderdikse iptida ahâlisini şiddet ve zaruretle sıkmışızdır ki niyaza düşsünler. (Elmalı)

Ve ma erselna fiy karyetin min Nebiyyin illâ ehazna ehleha Bil be'sai veddarrai leallehüm yeddarra'un; Biz hangi topluma bir peygamber göndermişsek oranın halkını belki Allah’a boyun eğerler diye önce darlıkla, musibetle sınamışızdır.
Yine tarihin yasalarından birini Kur’an bize aktarıyor bu ayette. Yani peygamber gönderdiğimiz hiçbir kavim yok ki biz onları varlıkla da yoklukla da sınamış olmayalım diyecek ayet sonunda. Bu ayetler peş peşe. İşte bu ebedi yasayı hatırlatıyor.

95-) Sümme beddelna mekanes seyyietil hasenete hatta afev ve kalu kad messe abaened darraü ves serraü feahaznahüm bağteten ve hüm lâ yeş'urun;
Sonra içine düştükleri sıkıntıyı iyilik ile değiştirdik... Nihayet refaha erip (mal, evlatça) çoğaldılar ve (bu defa): "Babalarımıza da sıkıntı ve refah dolu günler gelmiştir (bunda alınacak bir ders olamaz)" dediler... Biz de onları, ne olup bittiğini fark etmeden yakaladık! (A.Hulusi)
95 - Sonra da fenalık yerine güzelliğe tebdil etmişizdir, tâ ki artmışlar ve demişlerdir: Doğrusu atalarımıza sıkıntılı haller de olmuş, sürûrlu demler de, tam o vakit biz de kendilerini hatırlarından geçmezken ansızın tutmuş bastırıvermişlerdir.

(Elmalı)


Sümme beddelna mekanes seyyietil hasenete sonra o kötü durumu güzelliğe çevirmişizdir de, hatta afev ve kalu kad messe abaened darraü ves Serra refaha kavuşup şımarmışlar ve bir zamanlar atalarımız da sıkıntı ve sevinçli günler yaşamışlarmış..! demişlerdir.
Yani mantığa bakınız. Burada ayetin söylediği şu; İlk etapta anlaşılmıyor. Ama üzerinde biraz tefekkür edilence çok iyi anlaşılıyor.
Allah ne karışır (Haşa). Yoklukta, varlıkta yaşamın doğal ilkesi. Onun için atamızın da başından geçmiş. Onlarda yoklu günler çekmişler, sıkıntılı günler. Varsıl günlerde çekmişler. Sevindikleri zamanlarda olmuş, üzüldükleri zamanda olmuş. Dolayısıyla bu zamanın getirdiği bir kuraldır. Yani Allahsız düşünce işte günlerin getirdiği hadiselerden böyle bir sonuç çıkarıyor. Yani Allah’ı inkar edenlerin tesadüf tanrısına iman etmekten başka çıkar yolu da kalmıyor.
Onun için bunların yaptığı da bu. Zamanın ipini Allah’a vermemek için zihni bir gayret sergiliyorlar. Allah’tan bağımsız düşünüyorlar varlığı ve yokluğu. Sevinci ve hüznü. İşte mantık bu. Küfür mantığı bu.
feahaznahüm bağteten ve hüm lâ yeş'urun; İşte bunun üzerine biz de olup bitenin farkına dahi varmadan onları ansızın yakalayıverdik.
Adeta temel bakış açısının bu olduğunu söyler gibidir Kur’an. Örnek vermiyor dikkatinizi çekerse bu son iki ayette. Sadece helak olan toplumların temelde nasıl bir düşünceye, nasıl bir hayat tasavvuruna, nasıl bir Allah’tan bağımsız bir felsefeye sahip olduklarını söylüyor.

96-) Velev enne ehlel kura amenû vettekav le fetahna aleyhim berakatin mines Semai vel Ardı ve lâkin kezzebu feehaznahüm Bi ma kânu yeksibun;
Eğer o bölgelerin halkları iman edip korunsalardı, elbette onlar üzerine semâdan ve yeryüzünden bereketler açardık... Ne var ki yalanladılar! Biz de onları yapmakta olduklarının getirisi ile yakalayıverdik! (A.Hulusi)
96 - Eğer o memleketlerin ahalisi iman edip Allah dan korksaydılar elbette üzerlerine yerden gökten bereketler açardık, ve lâkin tekzip ettiler de kendilerini kesibleriyle tuttuk alıverdik. (Elmalı)

Velev enne ehlel kura amenû vettekav Oysaki eğer bu ülkelerin insanları iman etseler ve sorumluluk bilincini kuşansalardı, Allah’a güven ve sorumlu davransalardı. Yani Allah’a güvenseler ve Allah’a güvendikleri içinde sorumlu davransalardı. Allah bizim için hep hayrı ister, bizim iyiliğimizi ister deseler ve buna göre davransalardı, le fetahna aleyhim berakatin mines Semai vel Ard onlara göklerin ve yerin bereketini ardına kadar açardık.
Dikkatinizi çekiyor mu sevgili Kur’an dostları, insan davranışları ile doğanın davranışları arasındaki görünmez irtibata bir atıf var burada. Ne alakası var canım diyenlere Kur’an dan duyurulur. İnsan davranışları ile doğanın davranışları arasında görünmez bir irtibat olduğuna bir atıftır bu ayet. Yani bu ilahi tasarım 99. ayette gelecek asıl. Oraya da bir atıf aynı zamanda.
ve lâkin kezzebu feehaznahüm Bi ma kânu yeksibun; fakat yalanladılar. Bunun üzerine biz de yaptıklarından dolayı kıskıvrak yakaladık.

97-) Efeemine ehlül kura en ye'tiyehüm be'süna beyaten ve hüm naimun;
O bölgelerin halkları, gecenin bir vakti uyurlarken, kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden eminler mi? (A.Hulusi)
97 - Ya şimdi şu köy, kasaba ahâlisi geceleyin uyurlarken azâbımızın kendilerine baskın halinde gelivermeyeceğinden emin mi oldular? (Elmalı)

Efeemine ehlül kura en ye'tiyehüm be'süna beyaten ve hüm naimun; Şu halde bu ülkelerin insanları azabımızın gece vakti uykuda iken ansızın gelip çatmayacağından güvencede olabilirler mi? Olabilirler mi..!
Söyler misiniz bu hitap kime? Bu hitap tarihte mi kaldı, yoksa aynı zamanda bu hitabın muhatabı bizler miyiz. Kim Allah’ın azabından güvence de olabilir. Bir gece yarısı ansızın uykuda iken o gazabın gelip kendisini yakalamayacağından. Kim güvencede olabilir diyor Kur’an, soruyor.
İki ayet, 97 ve 98. ayetlerin beyan ettiği hakikati hatırlayacaksınız, bu surenin başındaki 4. ayet daha önceden haber vermişti. Adeta bu sure onu haber vererek, bu ayetleri haber vererek bir özetle girmişti. Bu ayetler onun daha da açılımıdır.

[Adı geçen, açıklanan ama okunmayan ayet.
98-) Eve emine ehlül kura en ye'tiyehüm be'süna duhan ve hüm yel'abun;
Yoksa o bölgelerin halkları, kuşluk vakti oynaşıp eğlenirlerken, kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden eminler mi? (A.Hulusi)
98 - Yine o köy kasaba ahâlisi kuşluk vakti oynayıp eğlenip dururlarken kendilerine azâbımızın gelivermeyeceğinden emin mi oldular? (Elmalı)]

99-) Efeeminu mekrAllâh* fela ye'menü mekrAllâhi illel kavmül hasirun;
(Yoksa) Allâh'ın mekrinden (Allâh'ın yaptıklarının sonucunu onlara hiç fark ettirmeden yaşatmak suretiyle cezalandırmasından) emin mi oldular (bu şekilde yaptığımız karşılıksız kaldı, diyerek suç fiillerine devam ederler ve gittikçe batarlar)! Hüsrana uğrayan toplumdan başkası Allâh'ın mekrinden emin olamaz. (A.Hulusi)
99 - Ya artık Allahın mekr’inden emin mi oldular? fakat kendilerine yazık eden kavimlerden başkası Allahın mekrinden emîn olmaz. (Elmalı)

Efeeminu mekrAllâh Yani onlar, herkes Allah’ın ince tertibine karşı kendilerini güvencede sayabilirler mi.
fela ye'menü mekrAllâhi illel kavmül hasirun; Doğrusu Allah’ın ince ve hassas tasarımına karşı, tükenmiş, bitmiş bir toplumdan başkası kendisini güvencede sayamaz. Sayamaz da. Sayamamalı.
Yani onlar, herkes Allah’ın ince tertibine karşı kendilerini güvencede sayabilirler mi diye soruyor ve arkasından da doğrusu Allah’ın ince ve hassas tasarımına karşı, tükenmiş bir toplumdan başkası kendisini güvencede sayamaz diye bitiriyor.
Allah’a karşı güvence aramak, şeytanın bile aklına gelmez. Şeytan bile Allah’a karşı birinden güvence istememiş. Güvenceyi isyan ettiği Allah’tan istemiştir, bana izin ver demiştir.

100-) Eve lem yehdi lilleziyne yerisûnel Arda min ba'di ehliha en lev neşaü esabnahüm Bi zünubihim* ve natbe'u alâ kulubihim fehüm lâ yesme'un;
Helâk olan toplumun mirasçısı olan halk (hâlâ) şu gerçeği fark etmedi mi: Eğer dilesek onların suçları yüzünden onlara musîbetler isâbet ettirir, kalplerini mühürleriz (bilinçlerini kilitleriz) de artık onlar algılayamazlar! (A.Hulusi)

100 - Halâ irşat etmedi mi o, eski sahiplerinden sonra bu Arza vâris olan kimseleri, şu hakikat ki eğer dilemiş olsak onların da günahlarını başlarına çarpardık? Fakat kalplerinin üzerini tabı' eder mühürleriz de onlar hakkı işitmezler. (Elmalı)



Eve lem yehdi lilleziyne yerisûnel Arda min ba'di ehliha en artık önce gelip geçmiş uygarlıkların ardından yeryüzünün medeniyet mirasına konanlar için şu gerçek ortaya çıkmış olmuyor mu ki. Yine bir yasa. Yine tarihin sosyal bir yasası. Tüm uygarlıklar, tüm ülkeler, tüm medeniyetler için geçerli olan bir yasa. Neymiş o yasa;
lev neşaü esabnahüm Bi zünubihim eğer istersek günahları yüzünden onları da hedefe koyabiliriz.
Dikkatinizi çekerim, anahtar kelime Bi zünubihim günahları yüzünden. Yani elleri ile ettiklerini bulurlar diyor. Biz etmeyiz onlara, onlar kendi kendilerine ederler.
Evet..! ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun; Rum/9
Fakat zulmeden, kendilerine zulmeden yine onlardır diyor. Biz zulmetmiyoruz. Evet, burada da o söyleniyor.
ve natbe'u alâ kulubihim fehüm lâ yesme'un; üstelik kalplerine mühür basarız da onlar artık işitmez olurlar.
Dikkatinizi çekerim sevgili dostlar. Kalplere nasıl mühür basılır sorusu Bi zünubihim de gizli. İşte böyle.
ve natbe'u, burada aşağıda da gelecek olduğu için ben aşağıda da açıklayabilirdim ama, çünkü 101. ayetin sonu da öyle bitiyor. yatbe'ullahu alâ kulubil kafiriyn; İşte Allah inkarcıların kalplerini böyle mühürler. Burada da geçiyor. ve natbe'u alâ kulubihim fehüm lâ yesme'un; üstelik kalplerine mühür basarız da onlar artık işitmez olur.
Tabaa yetbeu, netbau, etbau..! çok ilginç bir benzerlik var. Benzerlik değil ayniyet. Yetbau, karakter anlamındaki tabiatla aynı, Tabi’a, tabiat karakter. Adeta bu ayetin anlamı; Allah küfrü onların karakteri kılar diyor. Aynen böyle. İşte kalp nasıl mühürlenir diye sorarsanız bana, cevabı burada. Allah küfrü onların karakteri haline getirir. Artık küfür, karakteri olur onların. O kadar.

101-) Tilkel kura nekussu aleyke min enbaiha* ve lekad caethüm Rusulühüm Bil beyyinat* fema kânu li yu'minu Bi ma kezzebu min kabl* kezâlike yatbe'ullahu alâ kulubil kafiriyn;
İşte o çeşitli yerleşim alanındakiler ki onların haberlerinden sana art arda anlatıyoruz... Andolsun ki Rasûlleri, açık deliller olarak gelmişti... (Fakat) önceden yalanladıklarına (Din'e, B sırrınca) iman etmediler... İşte Allâh, hakikat bilgisini inkâr edenlerin kalplerini böyle mühürler (bilinçlerini kilitler). (A.Hulusi)
101 - İşte o memleketler, bunların başına gelenlerden bâzısını sana kıssa olarak nakil ediyoruz; celâlim hakkı için onlara Peygamberleri beyyinelerle geldiler öyle iken iman etmek istemediler, çünkü ondan evvel inkâr etmeği âdet etmişlerdi, Allah kâfirlerin kalplerini işte böyle tabeder. (Elmalı)

Tilkel kura nekussu aleyke min enbaiha sana kıssalarını naklettiğimiz bu ülkeler, ve lekad caethüm Rusulühüm Bil beyyinat* fema kânu li yu'minu Bi ma kezzebu min kabl doğrusu bütün bunlara kendi içlerinden elçiler, hakikatin apaçık belgelerini getirdiler de yine de onlar bir kez yalanlamış bulundukları için bir daha iman etmediler.
İlginç bir üslup. Bir kez yalanlamış bulundular, bir daha da iman etmediler. Yani küfürde ısrar ettiler. Batılda ısrar ettiler. Sözlerine sadakat gösterdiler ama Allah’a sadakat göstermediler. Allah’a verdikleri fıtrat sözünü çiğnediler de, şeytana verdikleri sözü çiğnemediler dercesine bir kez yalanlamış bulundukları için, bir daha iman etmediler.
Sonuçları tayin eden insanın iradeli tercihidir. İşte yalanlamış bulundukları için deyişte bu yüzdendir. Yani ben saptırmadım diyor. Siz saptınız ve akıbetinizi de kendi elinizle belirlediniz. Ben kahretmedim sizi, siz, sizi kahrettiniz asıl. İşte budur.
kezâlike yatbe'ullahu alâ kulubil kafiriyn; Biraz önce okuduğum için geçiyorum. İşte Allah inkarcıların kalplerini böyle mühürler. Yani küfrü inkarcıların tabiatı haline getirir. Kalplerinin tabiatı olur o.

102-) Ve ma vecedna liekserihim min ahd* ve in vecedna ekserehüm lefasikıyn;
Onların çoğunluğunda, verdikleri söze sadakat bulamadık... Onların çoğunluğunu, Hakk'a itaatten çıkmış bulduk. (A.Hulusi)
102 - Hem ekserîsinde ahde vefa görmedik, şu muhakkak ki ekserîsini taatten çıkar fasıklar gördük. (Elmalı)

Yüklə 228 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə