İslam deklarasyonunun mahiyeti ve maiyeti



Yüklə 24,53 Kb.
tarix19.10.2018
ölçüsü24,53 Kb.
#75184

İSLAM DEKLARASYONUNUN MAHİYETİ VE MAİYETİ
Aliya İzzetbegoviç, doğu ve batı dünyasına hakim ve bilgi birikimi yüksek bir profil olarak karşımıza çıkmaktadır. Entelektüel seviyesinin verdiği bilgi birikimi ve güç sayesinde geniş bir perspektiften her iki dünya hakkında gözlem ve analiz yapabilmiş, kıyaslamalara gidebilmiş, tez ve değerlendirmeler ortaya koyabilmiştir. Aliya eserinde; insan, toplum, düzen, iktidar, gerikalmışlık, muhafazakârlık, modernizm, eşitlik, kardeşlik, birlik gibi bazı kavramları sorgulamış, sorular sormuş, bu soruların cevaplarını aramış, yaptığı kıyaslamalar neticesinde aslında bize çok da yabancı olmayan, fakat İslam dünyasının unuttuğu bir yönetim sistemi tasavvuru ve tahayyülü ortaya koymuştur.
O, bu eserinde eleştiri oklarını İslam dışında bir gruba ya da din, dil, ırk, renk farkı olan bir topluluğa saplamaktan daha ziyade yenilenmeye ihtiyacı olduğunu düşündüğü Müslümanlara yöneltmiştir. Eserin önsözünde “Hedefimiz: Müslümanların İslamlaşması” şeklinde bir amaç; “Sloganımız: İnanmak ve mücadele etmek” şeklinde bir slogan ile bunu açıkça gayet sade ve basit bir şekilde belirtmiştir. Burada dünya üzerindeki bir değişimden bahsetmiş ve Müslümanların bu değişim içerisinde nerede ve nasıl duracaklarına yönelik kıstaslar ortaya koymuş ve onlara bir yol çizmiştir. Çünkü ona göre Müslümanlar bu değişime ayak uydurmalı ve tekrardan harekete geçerek bir düzen ortaya koymalıdırlar. Şu ifadelerle de bu hususa dikkat çekmek suretiyle dünyaya meydan okumuştur: “Bu inançla biz Müslümanların, İslam dünyasının kaderini ele almaya karar verdiklerini ve o dünyayı kendi düşüncelerine göre tanzim edeceklerini, dost ve düşmanlarımıza ilan ediyoruz.” Dolayısıyla o, İslam dünyasının kaderini tekrar yazmanın yollarını ortaya koyma cesaretini göstermiş, dünyayı tehdit ederek biz bu değişim içerisinde en tepede yerimizi alacağız mesajını vermiştir. Aliya’nın bu eseri tamamen İslami iktidarın, düzenin nasıl tesis edileceği sorusu üzerine şekillenmiş tez, analiz ve değerlendirmelerinden oluşmuştur.
Aliya, amacını ve sloganını belirttikten sonra Müslümanların değişen dünyada niçin geri kaldıklarını, güçsüzlüklerini sorgulamış, Müslüman kitlelerin niçin değişime kayıtsız kaldıklarını açıklığa kavuşturmuştur.

Ona göre geri kalmışlığın asıl sebebi gelenekteki bozulma ve yanlış algılama biçimleridir. Hakiki İslam’ın bozulmuş olması ve alternatif bir İslam anlayışının olmamasıdır. Bu minvalde Muhafazakârları ve Modernistleri(Reformistler) tanımlayarak çözüm arayışında olan iki grubun özelliklerine değinmiştir. Ona göre her iki zihniyet tipi de aslında yenilenmeye karşı iki zihniyet tipidir. Bunun sebebi de her iki grubun İslam’ın özünü, dünya ve düşünce tarihindeki rolünü anlama kabiliyetsizlikleridir. Ona göre;


Muhafazakârlar:

  • Şeyh hoca takımı, statükoculardır

  • Kendilerini Allah ile insan arasında aracı olarak konumlandıranlardır

  • Kendilerini ayrı sınıf olarak görenlerdir

  • Dogmatikler; dünyanın gelişimine paralel olarak Kuran’ın tekrar yorumlanmasını dine saldırı olarak görenlerdir; Patolojik, gerici ve dar ufuklulardır

  • Bilime karşıt, aşırı mistisizmci olanlardır

  • Kendilerini din koruyucusu sananlardır

  • Sert ve karanlık kimselerdir

  • Tam bir felakettirler; çok sayıda olup hükümet, eğitim ve kamuda çok etkilidirler


Modernistler-Reformistler;

  • İslam’ı hocalarda ve muhafazakârlarda görerek İslami düşünceye tamamen düşman olanlardır

  • Babasının oğlu; Avrupa tahsilli, batıya karşı eziklik psikolojisi içinde olanlardır

  • Batı Medeniyetini büyük, Doğu Medeniyetini küçük görenlerdir

  • Batının vahşiliğini unutup, Doğuya saldıranlardır

  • Hakikat ve ilericilik batı medeniyetinde; sahtelik, terör, geri kalmışlık, anarşizm, kavga ve çatışmalar doğuda diyenlerdir

  • İslami eğitimden; tarih, kültür ve sanat anlayışlarından yoksun olanlardır

  • İslam’ın hakikatini, özünü ve kurduğu büyük medeniyeti idrak edememiş olanlardır

  • Halkla manevi ve ahlaki bağ kuramayan, kendilerini halktan üstün görerek onları aşağılayanlardır

  • Geçmişe sünger çekilmeli; yabancı sistem ve ideolojiler kabul edilmeli diyenlerdir

  • Laiklik, çağdaşlık gibi kavram ve ideolojileri referans alanlardır

Aliya, bu tanımlamalarla geleneği irdelemiş ve onun olumsuz niteliklerini ortaya koymuştur. Ayrıca Aliya, Batı ve ona özenenleri kıyaslamak suretiyle Batıcı grubu ezmekte ve aşağılamaktadır: “Aşırı hayranlık duydukları Amerika’yı yaratacaklarını sanmaktadırlar” ifadesi bu düşüncenin bir yansımasıdır.

Aliya, Muhafazakârlık ve Modernizm arasındaki ilişkiyi zahir-batın ve dünya-ahiret arasındaki ilişkiye benzetmiştir. Ona göre her iki grup da yanlış yoldadırlar; muhafazakârlar selefî bir yaklaşımla dini öncelemiş, ilerlemeye, çağa yönelik girişimlere uzak kalmışlar; Modernistler ise sadece dini iteleyip bilimi öncelemişlerdir. Fakat Aliya’ya göre ise her iki dünya(geçmiş-gündem ve gelecek) arasında köprüler kurmak ve bir birlik tesis edilmesi gerekmektedir. Aksi halde religion; yani din geriliğe, ilim ise ateizme götürecektir.

Bu doğrultuda Türkiye ve Japonya’yı, Türkiye’deki dil devrimi üzerinden kıyaslamış ve bu hususa dikkat çekmiştir. 1928 yılında Türkiye’de gerçekleştirilen dil devriminin tarihi, kültürel ve ilmi hafızayı yıktığını ve yeni bir medeniyet inşa etmekten öte büyük bir yıkıma sebep olduğunu dile getirmiştir. Japonya’nın ise 2000 yıllık dillerinden vazgeçmediklerini, geleneklerine sahip çıktıklarını fakat çağa da ayak uydurduklarını örneklerle gözler önüne sermiş, bu örnekten yola çıkarak da gelenek ile modern arasında köprü kurulması gerektiğini vurgulamış ve aksi halde meydana çıkacak acı sonuçları sıralamıştır.


Güçsüzlüğün Sebepleri; Bu bölümde İslam’ın yükselme ve gerileme dönemlerindeki aslî erklerin neler olduğunu sorgulamıştır. Bugün Müslüman kimdir? Ona göre bugün İslam’a müntesip kimseler esir, fakir, ümmi, kavgalı, pasif, günü kurtarma peşinde olan bölünmüş topluluklar ve insan gruplarıdır. Peki, bunun sebebi nedir? Ona göre yükselme dönemini de yaşamış olan Müslümanların Kuran’dan uzaklaşması ve bu suretle aktif durumdan pasif duruma düşmeleridir. Kuran aktif karakterlidir; pasif ve mistik karakterli değildir. Ona göre Kuran, arka plana itilmiş, sadece çıplak sesle okunan ve üzerine derin yorumlar getirilerek pratiği kaybettirilmiş bir kitaptır.
Müslüman Kitlelerin Kayıtsızlığı; Yakın geçmişte bütün Müslüman ülkelerde Laiklik ve Milliyetçilik politikası uygulanmış ve bu iki kavram bazı otoriteler tarafından realizm diye adlandırılarak bütün dünyaya kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Gerçek, hakikat, dünyaya refah ve huzur getirecek sistemler bunlardır denilerek bütün dünyaya dikte edilmişlerdir. Aliya ise bu iki kavramı “ikili saçma” olarak adlandırmış ve bu iki kavramın gerçeği yansıtmadığını izahlar getirerek analiz etmiştir. Bu laikleştirme, sosyal ve siyasi bir laikleştirmedir diyerek halk bazında bir laikleştirmenin başarılamadığını ortaya koymuştur. Çünkü halk, asimilasyonu kabul etmemiştir. Aliya burada, doğuda ve batıdaki Müslüman devletlerin başlarına geçirilen batı menşeli yöneticileri kastetmiş, bu çevrelerde yer alan Modernistlerin amaçlarını halk rıza göstermediği için gerçekleştiremediklerini deklare etmiştir. Aksine ilerleme, bütünleştirme, refah, huzur, mutluluğu getirmek yerine gerilemenin, bölünmüşlüğün, parçalanmışlığın, geri kalmışlığın, yıkımın, yok etmenin ve nefretin mümessilleri olmuşlardır. Ona göre İslam tek hakikattir. Ufukta tek çıkış vardır: İslami düşünen ve öyle hisseden, itikaden ve fikren yenilenmiş bir entelejansiyanın meydana getirilmesi ve toplanmasıdır.
II. İslami Düzen
İslami düzen nedir ve nasıl olmalıdır sorularının cevaplarını aramaktadır. Ona göre İslami düzen, din-kanun, terbiye-güç, ülkü-çıkarlar, manevi toplum-devlet, gönüllülük ve zorlamanın birlikteliğidir. İslam düzeni; din-doğa, din-toplum, din-siyaset birlikteliğiinin adıdır.
Din ve Kanun: İslami düzenin meydana getirilmesi için İslami toplum ve İslami iktidar gereklidir. Biri olmadan diğerinin olması ütopyadır. Aliya, Müslümanların yaşamak ve ayakta kalmak için dünyayı değiştirmek zorunda olduklarını söyleyerek onların üzerine büyük bir misyon ve vizyon yüklemiştir. Müslüman toplumu nedir? Kısaca ve basitçe Müslümanlardan oluşan birliktir. Kanunlar ve ilişkiler bütünüdür. Kanun da Kuran’dır. Kuran da insanlara yöneliktir. Kuran ve İnsan arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir. Kuran kanunları azdır, hayat için yeterlidir. Kanunların çok oluşu bir düzensizliği ve bozukluğu ifade eder. Kuran kanunları bunun için güçlüdür. Tek bir ayet şarap, kumar, sihri yasaklamıştır ve başarıya ulaşmıştır. Fakat Amerika’daki Prohibition Law(Alkolü Yasaklayan Kanun) umutsuz zulüm ve cinayetlerle sonuçlanmıştır. Dolayısıyla toplum ancak Allah’ın kanunlarıyla düzenlenebilir.
İslam Sadece Din (Religion-İnanç) Değildir; Nedir peki? İslam sadece din ve dua değildir, İslam hayat nizamıdır. İbadethane ile fabrikanın aynı anda tesis edilmesidir. Yani din ile doğanın, itikad ile bilimin birlikte hareket etmesidir.

İslam nedir? İslam, en iyi şekilde düzenlenmiş dünyayı arzulayan sistemdir. İslam, kendisi haricinde bir otorite kabul etmez. Fakat dünyaya iyi gelecek bir alternatif sistem de Aliya’nın sistem tasavvuruna ters değildir.

İslam bilime ve doğaya açıktır. İslami olan insani ve iyidir. İslam, dini ve bilimsel olanla uyumludur. İslam; din-bilim, ahlak-siyaset, birey-toplum, madde-mana birlikteliğinin adıdır. Yani İslami düşünce; mistisizmsiz inanç, ateizimsiz bilim anlayışının zirve noktasıdır.


Bizim Zamanımızda İslam Düzeni-Tezler; Aliya bu bölümde ortaya koyduğu sisteme derinlemesine nüfuz etmiş ve sistemin öğelerini, öğelerin niteliklerini ve işlevlerini, en kısa tabirle mahiyetlerini ve maiyetlerini izah etmiştir. Aşağıda getirdiği tezlerin insan-insan, insan-cemiyet arasındaki ilişkiyi düzenleyen değişmez kurallar olduğunu ve sistem için çok gerekli olduklarını özellikle vurgulamıştır. Bunlar her dönem ve her nesil için değişmez kurallar ve vasıtalardır. Aliya bu tezlerini ortaya koyarken ayetleri referans almış, İslami düzen için ilk ve esaslı kriterin Kuran olduğunu her bir pasajda bizlere enjekte etmeye çalışmıştır.
İnsan ve Toplum; Aliya’nın insana ve topluma bakışı bir zorunluluk etrafında gelişmiştir. Ona göre kurtuluş için iç Rönesans; içsel, manevi ve ahlaki değişim gereklidir. Zahir ile batın, madde ile mana arasındaki uyumun gerekliliğini anlatmaya çalışmıştır. O buna soyut ve somut birliktelik demiş ve cemaat kavramına dikkat çekmiştir. Dolayısıyla ona göre üslüman bir cemaat, bir topluluk olmadan bireysel Müslümanlık gerçekleştirilemez ve İslami düzen kurulamaz. Cemaat-toplum olursa herkes her istediğini yapamaz. Cemaat aynı zamanda birlik, dirlik, yardımlaşma ve dayanışmanın adıdır.
İnsanların Eşitliği; Allah tektir ve insanlar eşittir. İslam’da sınıfsal ayrım yoktur. İslam bölünmeyi kabul etmez. İnsanlar sadece manevi-ahlaki değerlerine göre sınıflandırılabilirler. Dil, ırk renk ayrımı yoktur. Aliya burada ayetleri referans alarak bütün dünyadaki insanları aynı kefede değerlendirmiş, İslami düzende sınıfsal bir ayrıma asla müsaade edilmediğini düzeni meydana getirecek olan ilahi kanunlar üzerinden izah etmiştir.
Müslümanların Kardeşliği; İslami düzende kardeşlik esastır. Bu kardeşliği sağlayacak olan da İslami iktidardır. Eğer İslami bir iktidar olmazsa Müslümanlar arasında bir kardeşlik bağının kurulmasının, tesis edilmesinin mümkün olmayacağını söylemiştir.
Müslümanların Birliği; İslam üst bir milliyettir; İslam’da milliyet yoktur, ümmet vardır. Cemaat, sekte, hizip, grup yoktur. Yine Kuran öğretilerinden yola çıkarak İslami düzenin tesisinde ırk gözetilmeksizin bir birlik sağlanması gerektiğine açıklık getirmeye çalışmış, bu durumu da Panislamizm olarak adlandırmıştır.
Sahiplik; İslam özel mülkiyeti reddetmez, fakat doğal kaynaklar toplumun tümüne aittir. İslam zenginleşmekte, eşyaya(şeylere) sahip olmada tekelliğe karşıdır. Şahsi mal varlığı da umumun iyiliği için kullanılmalıdır. Aşırı zenginlik ve aşırı tüketim engellenmelidir, çünkü bu durum insanları ayrıştırmaktır. Dolayısıyla bunun için bir denetim mekanizmasına ihtiyaç vardır ki bu denetim mekanizmasını da bu maddeden sonra gelen zekât bahsinde ortaya koymaktadır.
Zekât ve Faiz; Zekât, İslami düzenin tesis edilmesinde en gerekli hususiyetlerden biridir. Çünkü zekât, bir denetim, birlik, beraberlik, yardımlaşma, dayanışma ve bütünlüğü sağlama mekanizmasıdır. İslam, sosyal ve siyasi bir nizamdır. İslam’da bir yasak ve bir emir vardır. Zekât, birlik ve sorumluluk demektir. Zekât tekrar canlandırılmalı ve İslami düzende birlik ve bütünlüğü sağlamada bir araç olarak kullanılmalıdır. İslam’da düzeni altüst eden ve sınıfsal bir oluşumu meydana getiren, haksız kazancın kaynağı olan faiz de yasaklanmıştır. Çalışmadan kazanmak ve yaşamak faizdir. Faiz, İslami kamusal düzenin dayandığı ahlak anlayışına aykırıdır.
Cumhuriyetçi Yaklaşım; İslam’da mutlak hâkimiyet yalnızca Allah’a aittir. Yaratıcıya olan her türlü itaatsizlik yasaktır. Aliya, İslami Cumhuriyetten yanadır. Cumhuriyet ve demokrasi, İslam’ın temellerinden gelen bir yönetim anlayışıdır. Hz. Peygamber ve dört halife siyasette böyle bir yaklaşım sergilemişlerdir.

Devlet başkanının halk tarafından seçilmesi, devlet başkanının halka karşı sorumlu olması, genel toplumsal işlerin beraberce halledilmesi gibi hususiyetler, diktatörlüğün önüne çekilmiş büyün bir set niteliği taşıyan anlayışlardır. İstişareyi ifade eden 3. maddeyi Kuran özellikle emreder. İslami düzen mutlak otorite ile mutlak demokrasinin sentezidir. Aliya, burada Kuran hâkimiyeti ile millet hâkimiyetini bir araya getirmiş ve birlik bütünlüğü tesis etmiştir.


Allah'tan Başka İlah Yoktur; Aliya, burada İslami düzenin kurulmasında engel teşkil ettiğini düşündüğü geleneksel İslam’ın bir anlayışını eleştirmiş ve mutlaka ortadan kaldırılmasını önermiştir. Hakiki İslami düşünceye göre Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Peygamber ise insan olarak hata yapabilen bir varlıktır. Kuran’da da Allah tarafından ikaz edilmiştir. Aliya, İslami camialarda sardedilen şahsın yüceltilmesi vakıasına karşıdır. Bu Kuran’da putçuluk olarak görülmüştür. Aksi durumda İslami düzen tesis edilemeyecektir.
Eğitim ve Öğretim; İslam toplumunun temeli ve dayanağı dini ve ahlaki eğitimdir. İslam’ın en önemli görevi eğitim ve öğretimdir. Eğitim ve öğretim olmadan İslami düzen tesis edilemeyecektir. Aliya, her maddede olduğu gibi Müslüman dünyanın kurtulması için çare ve çözümler getirmiştir. Müslümanlar, eğitim ve öğretime önem vermelidirler. Bilime mutlaka önem verilmelidirler. Yani din ile kanun(doğa) uyumlu hale getirilmelidir. Ayrıca eğitim ve öğretim yabancıların elinden kurtarılmalı ve milli anlayışla tekrar düzenlenmelidir. Basın, radyo, televizyon, film, entelektüel ve ahlaki otorite Müslümanların eline geçmelidir. Cami ile medya uyumlu olmalıdır.
Din-Vicdan Özgürlüğü; İslam ve Bağımsızlık; İslam’da din ve vicdan özgürlüğü vardır. İslam’da diktatörlüğe, teröre, engisizyona yer yoktur. Hürriyet ve bağımsızlık olmadan İslami düzen kurulamaz. İslam olmadan da hürriyet ve bağımsızlık olmaz. Manevi kurtuluş maddi kurtuluşa bağlıdır. Müslümanlar gerçek İslami rejime destek vermeliler ve bağımsızlıklarını elde etmelidirler. Gerçek İslami rejim halk iradesidir, demokratik düzendir. İslami düzende zulüm, baskı ve zorlama yoktur. Fakat Aliya’ya göre gayr-i İslami düzenler ise baskıcı ve zorbadırlar.
Çalışma ve Mücadele; İslam, çalışmayı ve mücadeleyi teşvik eder. İslam toplumunun gücü çalışma ve mücadelesine bağlıdır. Kuran’a göre de çalışan kazanır, Müslüman olmak bir ayrıcalık değildir. Aliya, yine geleneği eleştirmiş; mucize ve başkalarının yardımı gibi anlayışların kafadan çıkarılması gerektiğini söylemiştir. Mehdi yoktur, mehdi çalışmak ve çabalamaktır. Düşman dışarıda değil, içimizdedir. Aliya’nın hedefindeki topluluk Müslümanlardır, İslami yenilenme için gelenekteki yanlışları eleştirmiş, çareler ve çözümler ortaya koymuştur. Ona göre gelenek olmalı fakat yanlışlarından arındırılmış bir gelenek olmalıdır. İslam dünyasında muazzam bir potansiyel vardır, İslam dünyası çalışma ile küreselleşebilir. Aliya bu küreselleşme için uyumayın, uyanın ve elinizden geleni yapın diye öğütlemiştir.
Kadın ve Aile; Kadın yada anne neslin terbiyecisidir. Kadınların hakları güvence altına alınmalıdır. Haremlere, çok eşliliğe son verilmelidir. Haremler, çok eşlilik vakaları kadına yapılan büyük haksızlıklardır. Aliya yaptığı değerlendirmelerin feminizm ürünü olmadığını da ayrıca vurgulamıştır. Söylediklerinin feminizm ürünü değil, Kuran ürünü olduğunu özellikle belirtmiştir. O, nasihatlerini ve önerilerini direk Kuran’dan almıştır. En nihayetinde İslami düzenin temelinde de Kuran’ın olması kaçınılmaz bir hakikattir. Erkek ve kadın eşdeğerdir. Aliya’ya göre kadın, “Gelenek İslamı”nda ve Batıda metalaştırılmış, nesne haline getirilmiştir. Hakiki İslam ise kadını güvence altına almıştır. İslam; kadına sevgi, nikâh, çocuk, aile temin eden ve onu yalnızlıktan kurtaran bir otoritedir. Aliya’ya göre aile ve nikâh hukuku çağa ve toplumsal algıya, şuura göre yeniden sorgulanmalıdır. Çok eşlilik yok edilmeli, boşanma sınırlandırılmalı, kadın ve çocuklar koruma altına alınmalıdır.
Hedef Vasıtayı Mubah Kılmaz; İslami düzenin sağlanması için cinayet hariç her yol mubahtır. Bu formül sayısız cinayetlere sebep olmuştur. Adalet duygusuna vurgu yapmıştır. Kuran’a göre düşmanlarımızı sevmemeliyiz fakat onlara karşı adil olmalıyız. Adil ve affedici olmalıyız… Eğer aksini yapar, saldırmaya ve öldürmeye tevessül edersek biz Kuran’a ve İslami düzene aykırı davranmış oluruz. Aliya bu hakikati de çok derin ifadelerle izah etmiştir: Ulvi hedef, aşağılık bir vasıtayı kutsal kılamaz; aşağılık vasıta ise ulvi hedefi yıpratabilir. Kuvvet, güçlülerin değil zayıfların silahıdır.
Azınlıklar; İslami düzen ancak nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkelerde gerçekleştirilebilir. Nicel bir vurgu vardır. İktidar ve toplum aynı anda tesis edilmelidir. Müslümanlar azınlık değil, çoğunluk olmalıdırlar.
Diğer Topluluklar İle Olan İlişkiler; İslam toplumunun diğer toplumlara karşı olan ilişki prensipleri;

  1. Dini aidiyet hürriyeti…

  2. Güç, kararlı ve etkili savunma…

  3. Saldırganlık, cinayete tevessül edilmemesi…

  4. Karşılıklı işbirliği ve halk tanışması, kaynaşması…

  5. Kabul edilmiş anlaşmalara saygı…

  6. Mütekabiliyet esası…



III. İslami Düzenin Bugünkü Sorunları

Aliya, aslında yukarıdaki üst başlıkların maddelerinde sorunları dile getirmiş, çareler ve çözümler üretmiştir. Fakat bu başlık altında ise dile getirdiği şeyleri bir kavram etrafına toplamıştır. Bu kavram onun asıl amacının adıdır. Bu “dini tecdid”tir.


Dini tecdid için dini devrim ve siyasal devrim gereklidir. Bu ikisi için ise manevi, ahlaki, içsel bir devrime ihtiyaç vardır. Manevi, ahlaki veya içsel devrimden kasıt her bir Müslümanın başkalarından önce tecdide, yenilenmeye kendinden başlamasıdır. Kısaca Aliya, önce kendinizi bir düzeltin, hakiki birer Müslüman olun, ondan sonra başkalarına anlatın çağrısı yapmıştır. Aliya, bunu “çifte devrim” olarak isimlendirmiştir.
Aliya, aslında burada bir nevi hayatın anlamını sorgulamış, neden ve niçin yaşanılmalıdır sorusunun cevabını vermeye çalışmıştır. Dini tecdid, Müslümanların İslamlaşması ve yenilenmesidir. Yeni bir ruhtur. Ardından dini tecdidin meydana gelmesi; içsel, dini ve siyasal devrimin ortaya çıkması için ortadan kaldırılması ve hayata geçirilmesi gerekenleri sıralamıştır:
Ortadan kaldırılması gerekenler:

  1. Ağır ahlaki yozlaşma ve davranış bozukluğu

  2. Gayr-i İslami adet ve alışkanlıklar ile rüşvet ve batıl inançlar

  3. Tembellik ve ikiyüzlülük

  4. Köklü maddecilik

  5. Düşündürücü heyecan ve umudun olmaması


Hayata geçirilmesi gerekenler:

  1. Ahlaki heyecan, gayret ve umudun kalitesi yükseltilmelidir

  2. Eşyaya hâkim olma psikolojisine sahip olunmalıdır

  3. Sıradanların olağanüstü işler başarması gereklidir

  4. Fedakârlık ve pratik idealizme sahip olunmalıdır

  5. Kuran’ın emirlerine uyulması gereklidir

  6. Karşılıklı güven ve işbirliği olmalıdır

  7. Eğitim ve sanayileşme gereklidir

  8. Temiz ve sarsılmaz bir iman gereklidir


Pakistan İslam Cumhuriyeti; Aliya’ya göre birlik siyasi partiden fazlasıdır. Bu bölümde Pakistan ilim, fikir ve hukuk adamalarını eleştirmiştir. Ceza ve nikâh hükümlerini tartışırken ülkede ciddi bir rüşvet furyasına engel olamamışlardır diye onların gereksiz tartışmalarla gündemi işgal ettiklerini vurgulamıştır. Fakat Aliya, Pakistan’da iyi şeylerin olacağına inanmıştır. Pakistan’da oluşturulan yönetim biçimini takdir etmiş ve alternatif bir sistem olarak görmüştür. İslam İktidar anlayışı ona göre bu tarz bir İslami yönetim anlayışına yakındır. İslami düzen getirecek parti ona göre batı menşeli olmayacak, İslam ideolojisine dayalı olacak ve bu partinin kadrosu tecrübeli ve yetişmiş kişilerden oluşacaktır.
Panislamizm ve Irkçılık; Ona göre asıl realizm, İslami milletler arasındaki ırkçılığın kaldırılmasıdır. Realizm zillettir; olağanüstü düşünmeye engeldir. Aliya ise isyankâr olmayı öğütlemiştir. Batıya göre realizm; hâkimin hâkim, ırgatın ırgat olarak kalmasıdır. Dolayısıyla Aliya’ya göre başkalarının düşüncesindeki realizm batıya veya başka bir otoriteye bağımlı olmaktır. Fakat Aliya’nın kafasındaki realizm ise isyankâr olmak ve İslam dışında başka bir otoriteye bağlı ve bağımlı olmamaktır. Ona göre Müslümanlar başkaldırmalı ve birlik olmalıdır. Koordineli faaliyet için siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik; milliyet üstü kurumlara ve işbirliğine ihtiyaç vardır. İşte bu Panislamizm’dir; yani İslam milletleri arasındaki ırkçılığın kaldırılması ve birlik oluşturulmasıdır. Aliya burada birlik çağrısı yapmaktadır. Olağanüstü olan başarılmalıdır, bu bir rüya diyenlere aldanmayın demiştir Aliya. Bu birliğin temeli de Kuran hükümlerinde yatmaktadır. Halk Panislamizm’i, halkta bulunan birlik şuurudur, fakat Panislamizm’e engel olan şey ise batılıların İslam devletlerinin yönetimlerini ele geçirmiş olmasıdır. Panislamizm, ırkçılığın yasaklanmasıdır. Batı bunu AB ile gerçekleştirmiştir. Dikkat-i nazara çekilecek olursa Türkiye’deki İslam İşbirliği Teşkilatı da bu düşünceye yönelik doğu ülkeleri bazında önemli bir kurum olarak örnek bir yapıdır.
Hıristiyanlık ve Yahudilik; Aliya’nın Hıristiyanlık tanımı: Kitabı tahrif edilmiş, hiyerarşi, zenginlik, siyaset ve menfaat sahibi, İsa karşıtı bir organizasyondur. Hıristiyanlara bir ölçüde sıcak yaklaşmıştır Aliya. İsa’nın etik öğretilerini benimsedikleri için sıcak yaklaşmıştır. İki din arasında iş birliği olabileceğini deklare etmiştir. Fakat Yahudilere karşı aynı sıcak yaklaşıma sahip değildir. Çünkü onlar Filistin’de haksız bir mücadele içindedirler… Ve onların yaptıkları bu hareketler tüm Müslüman dünyaya karşıdır. Kudüs sadece Filistin ve Arapların meselesi değildir. Burada onlara karşı açıkça bir tehdit de ortaya koymuştur Aliya… Bu minvalde kurbanların sayısını hesap etmeyeceğiz demiştir… Yahudilerle Siyonistleri de ayırmış ve aralarındaki farka da dikkat çekmiştir.
Kapitalizm ve Sosyalizm; Ona göre Kapitalizm ile Sosyalizm İslam’a aykırı değildir, her ne kadar bu ideolojiler eleştirilse de dünya genelinde bazı faideleri haizdirler. Örneğin Kapitalizm, ekonomi ve bilimi harekete geçirmiş, yüksek seviyede siyasi özgürlük ve hukuki güvenceler sağlamıştır. Sosyalizm ise maddi kaynakların seferber edilmesi, eğitim ve fakirliğin ortadan kaldırılması başarılarını ortaya çıkarmıştır. Gelişmiş ülkeler kapitalizmi sahiplenmiş fakat Sosyalizm ise geri kalmış ülkelerin işine yaramıştır. İslam’ın özünde kapitalizm ve sosyalizm engeli bulunmamaktadır.
Sonuç olarak Aliya, eserinde gelenek içerisinde sıkışmış olan Müslümanlara seslenmiş; onlara gelenekten arındırılması gereken yanlışları göstermiş, hayata geçirmeleri gereken bir sistem tasarlamış; bu sistemin inceliklerini, mahiyet ve maiyetini analiz ederek Müslümanlara öğütlerde bulunmuştur. Umulur ki Müslümanlar da onun getirdiği sistemi dikkate alırlar ve kendilerine çeki düzen vererek yenilenmenin dirilişini yaşarlar!
Engin Sandık

İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü



İslam Tarihi Anabilim Dalı


Yüklə 24,53 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə