Histolojiye giRİŞ Prof. Dr. İsmail seçKİN



Yüklə 179,06 Kb.
səhifə1/4
tarix29.05.2018
ölçüsü179,06 Kb.
#46665
  1   2   3   4

HİSTOLOJİYE GİRİŞ

Prof. Dr. İsmail SEÇKİN

Histoloji dokuları ve bu dokuların organları oluşturacak şekilde nasıl düzenlendiklerini araştıran bir bilim dalıdır. Grekçe Histos–Doku ve Logos–Bilim anlamına gelen iki sözcükten oluşmuş olup Doku bilimi diye de adlandırılır. Daha geniş bir anlatımla, ince dilimler halinde kesilmiş doku ve organların, uygun boyama yöntemleri ile boyandıktan sonra, mikroskop yardımıyla incelenmesidir.

Histolojik incelemelerdeki ana prensip, yumuşak ve su içeren doku ya da organlardan, içerdikleri suyun yerine parafin ve selloidin gibi yarı sert ve kolay kesilebilen maddelerin sokularak sert bloklar elde edilmesi ve bu bloklardan ince dilimler halinde kesilen parçaların özel boyalar ile boyanarak mikroskop altında incelenmesi esasına dayanmaktadır. İşte incelenecek doku ya da organların mikroskopta görünür hale getirmek için yapılan bütün bu işlemlere mikroteknik adı verilmektedir. Bu işlemler sonunda da histolojik preparat ortaya çıkmış olur. Histolojik preparatlar sırası ile, parçanın alınması, tespit (fiksasyon) inklüzyon, kesme, lam üzerine alma, kesitin suya indirilmesi, kesitin boyanması, preparatın kapatılması işlemlerini takiben hazırlanır.

Histoloji her türlü yöntemler ile canlılar aleminin incelenmesini amaç edinen Biyoloji Bilim Dalının bir temel parçasıdır. Histoloji, mikroskopik anatomi olarak da tarif edilebilir. Çünkü onun konusu sadece dokuların mikroskopik strüktürü değil aynı zamanda hücreler, organlar ve organ sistemleridir. Histolojik inceleme gerektiren tümör ve diğer hastalıkların teşhisini hızlandırdığı için de patolojik anatomininde önemli bir aracıdır.

Döllenme dediğimiz olay ile dişi (ovum) ve erkek (spermium) germ hücrelerinin birleşmesiyle oluşan zigot' un bölünmesiyle çok sayıda hücre ortaya çıkar. Bu hücreler arasında az da olsa fark bulunmaktadır. Segmentasyon (yarıklanma) denilen bu bölünme olaylarını takip eden morula ve gastrulasyon safhaları sonrasında bu hücreler germ tabakaları adı verilen üç ayrı tabaka halinde dizilim gösterirler. Embriyoda yerleşim durumlarına göre iç, dış ve orta anlamlarına gelen Ektoderm, endoderm ve mezoderm tabakalarına ayrılırlar. Bu üç tabakaya ait olan hücreler bölünüp farklılaşırlar. Bir organizmada aynı fonksiyonu yapmak için farklılaşmış olan hücre topluluklarına doku denmektedir. Dokular, çok hücreli organizmaların hücrelerinin strüktürel ve fonksiyonel bir birliktelik oluşturmak üzere bir araya gelmeleriyle oluşmaktadır. Dokuların bir araya gelmesi organları (karaciğer, dalak, böbrek, vs.) ve belirli fonksiyonel birliktelik oluşturan organlarda sistemleri (boşaltım sistemi, dolaşım sistemi, sindirim sistemi, vs.) hasıl ederler. Böylelikle Histolojinin yalnızca dokuların öğrenilmesini mümkün kılan bölümü, Genel histoloji ve organların ve dolayısıyla organ sistemlerinin yapısının öğrenilmesini mümkün kılan bölümü de Özel Histoloji başlığı altında toplanmaktadır.

Vücut, hücreler, hücreler arası matriks ve bu yapıların içinde bulunduğu sıvı madde olan, hücre dışı sıvı (doku sıvısı) ihtiva eder. Hücreler arası matriks, hücreler tarafından imal edilip hücre dışı sahaya salınan cansız makromoleküllerin bir kompleksidir. Doku sıvısı ise kan plasmasından türemiştir ve vücudun hücrelerine besinler, oksijen ve sinyal molekülleri taşır. Bu sıvı ayrıca, vücudun hücrelerinden salınan artık ürünleri, karbondioksidi ve sinyal moleküllerini de kan ve lenf damarlarına ulaştırır. Doku sıvısı gibi hücreler arası matriksin de çoğu rutin histolojik preparasyonda görülmez.

Histoloji, Hücre biyolojisi (elektron mikroskopi ve biokimya teknikleri gerektiren, hücrenin organellerinin incelenmesi), Sitoloji (serbest hücrelerin, örneğin sevikovaginal smeardan, kandan alınan hücrelerin incelenmesi), Anotomi (çıplak gözle organ ve dokuların incelenmesi), Morfoloji (organismanın şeklinin incelenmesi) bilimleri ile yakın ilişkidedir.

Hücrenin ilk tanımını 1665 yılında, kullandığı çok ilkel bir mikroskopla, şişe mantarında Robert Hooke yapmıştır. Elde ettiği ince kesitlerde gördüğü boşlukları bal peteğine benzeterek ilk olarak Cellula sözcüğünü kullanmıştır. Daha sonra aynı oluşum için Malpighi (1671) Utriculus (Sacculus), Grew (1682) ise Vesicula sözcüklerini kullanmışlarsa da bu deyimler daha sonra unutulmuş ve üç yüzyıldan beri organizmanın en küçük yapı taşını belirtmek için Cellula-Hücre deyimi kullanılmaktadır. Robert Hooke hücreyi içi boş kamaracık olarak tanımlamış ancak araştırma ve gözlem araçları geliştikçe Brown (1831), Schleiden (1838), Schwan (1839) hücrelerin Protoplazma ve nüve olmak üzere iki temel yapıdan oluştuklarını ve bir hücre zarı ile çevrili bulunduklarını ortaya koydular. 1926 yılında Busch isimli bir araştırıcı elektronların, elektrostatik ve elektromagnetik alanlardan geçerken, sanki arada bir mercek sistemi varmışçasına, tıpkı ışık optiğine benzer şekilde görüntü meydana getirebileceğini ileri sürdü. Bu teori üzerine elektronoptik (Elo) mercekleri yapılmaya başlandı. Bugünkü elektron mikroskoplarının (EM) ön tiplerinin şemaları 1932 yılında Knoll ve Ruska tarafından çizildi. Ruska 1936 yılında aracını geliştirerek bugünün EM. larına yakın bir model yapmayı başardı, fakat ilk başarılı EM. nun planları 1939 yılında Dr. Mahl tarafından çizildi. EM. de Işık Mikroskobundan önemli bir fark ışık mikroskobunda son görüntünün gözümüzün retinasında oluşmasına karşılık, EM. da bir floresan ekran üzerinde meydana gelmesidir. Böylelikle EM. nun kullanılmaya başlanmasıyla bütün hücre organelleri ile ilgili değerli bilgiler elde edilmiştir.EM’nin büyük büyütme özelliği de, elektronun dalga boyunun ışıkğın dalga boyundan birkaç bin defa küçük olmasındandır.

Yakın yıllarda da histolojide geliştirilen, immunohistokimya (işaretli antikor’ larla spesifik proteinlerin boyanması), in situ hibridizasyon (özgün DNA ve RNA moleküllerinin işaretlenerek gösterilmesi), konfokal mikroskop gibi görüntüleme teknikleri ile mikroskop altında hücrelerin kategorilerini ayırt etme özelliği daha da arttırılmıştır. Böylece artık o konu olarak da sadece vücudun strüktürü ile ilgili olmayıp onun fonksiyonu ile de ilgilidir. Böylelikle histoloji, biyokimya, fizyoloji, patoloji gibi diğer disiplinler ile de direkt bir ilişkiye sahiptir ve onların anlaşılması için gereklidir.

19. yüzyılda Histoloji başlı başına akademik bir disiplindi. 1906 Nobel Tıp Ödülü sinir sistemi konusundaki çalışmaları için Bartolomeo Camillo Golgi ( İtalyan, 1843–1926) ve Santiago Ramon Y Cajal (İspanyol, 1852–1934) isimli iki histolojiste verilmiştir. Onlar aynı imajların farklı yorumlarına dayanan, beyinin imajlarının nöral strüktürünü karşılaştırmışlardır.

Genel histolojinin konusu olan dokular, değişebilen oranlar da hücreler ve hücreler arası maddeden (matriks ve doku sıvısı) (Substantia intercellularis veya Substantia fundamentalisten) oluşmaktadır. Vücutta özel farklılaşmış özelliklere sahip, epitel doku, bağ ve destek doku, kas doku, sinir doku olmak üzere 4 esas doku vardır.

1– Epitel doku: Çok az hücreler arası maddeye sahip, sıkıca birarada olan çok köşeli hücrelerden oluşmuştur. Bu hücreler arasında adhezyon kuvvetlidir.

2– Bağ ve destek doku: Bağ dokusu hücreleri tarafından oluşturulmuş hücreler arası maddenin bolluğu ile karakterize edilir.

3– Kas dokusu: Özelleşmiş kasılma fonksiyonuna sahip uzamış hücrelerden oluşmuştur.

4– Sinir dokusu: Hücre gövdesinden çıkan uzun çıkıntılara sahip, sinir impulslerini alma, hasıl etme ve iletme fonksiyonları için özelleşmiş hücrelerden ibarettir.

KAYNAKLAR



  1. Burkitt H. G., Young B., Heath J. W.. WHEATER’S FUNCTIONAL HISTOLOGY. A TEXT AND COLOUR ATLAS. CHURCHILL LIVINGSTONE Edinburgh–London–New York–Philadelphia–Sydney–Toronto 1993

  2. Erbengi T., Aytekin Y., Canberk Y., Erdinç F.. HİSTOLOJİ’ 1. Editör: Türkan Erbengi. İSTANBUL MATBAASI. İstanbul 1984

  3. Erkoçak A., GENEL HİSTOLOJİ.. ANKARA ÜNİVERSİTESİ BASIM EVİ Ankara 1978

  4. Gartner L. P., Hiatt J. L.. Color Text book of HISTOLOGY. W.B. SAUNDERS COMPANY 2001

  5. HISTOLOGY. http://copernicus.subdomain.de/histology.2005.11.06

  6. Junqueira L. C., Carneiro J.. TEMEL HİSTOLOJİ. Çeviri editörleri: Prof. Dr. Yener Aytekin, Prof. Dr. Seyhun Solakoğlu. NOBEL TIP KİTABEVLERİ İstanbul 2006

  7. Kayalı H.. GENEL HİSTOLOJİ. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ FİLM MERKEZİ. İstanbul 1989

  8. KİDNEY: Physiology and Pathophysiology, Second Edition. edited by D. W. Seldin and Giebish. Structure-Function Correlation in Electrolyte Transporting Epithelia. Chapter 24. p.779-801. Raven Press.Ltd., New York 1992

  9. Kierszenbaum A. L.. HİSTOLOJİ VE HÜCRE BİYOLOJİSİ. Çeviri Editörü: Prof. Dr. Ramazan Demir. PALME YAYINCILIK Ankara 2006

  10. Lesson T. S., Lesson C. R., Paparo A. A... Text / Atlas of HISTOLOGY.. W.B. SAUNDERS COMPANY Philadelphia–London–Toronto–Montreal–Sydney–Tokyo 1988

  11. Poulis S., Paterakis G.. HAEMA.The dawn of blood–First seeing and then measuring. 8 (3): 360-380 Historical review 2005

  12. Ross M. H., Reith E. J.. HISTOLOGY A Text And Atlas. HARPER & ROW, PUBLISHER, J. B. LIPPCOTT COMPANY New York, Cambridge, Philadelphia, San Francisco, London, Mexsico City, Sao Paulo, Singapore, Sydney. 1985

  13. Sağlam M.. GENEL HİSTOLOJİ. EMEL MATBAACILIK SANAYİ Ankara 1987

  14. Soydan N.. GENEL HİSTOLOJİ. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ YAYINLARI İstanbul 1985


EPİTEL DOKU

Prof. Dr. İsmail SEÇKİN

Vücudun dış yüzeyini (deri), vücudun iç kapalı boşluklarını (kan ve linf damarları), dışarı ile teması olan boşlukların tüplerini (sindirim, solunum) guddelerin sekretuar kısımlarını ve onların boşaltma kanallarını sınırlar ve belirli duyu organlarının reseptörlerini oluşturur.

Epitel dokusu sıkıca bir arada olan polyhedral hücrelerden oluşmuştur ve çok az intercelluler maddeye sahiptir.

Epitel dokusu başlıca şu fonksiyonlara sahiptir.

1)- Koruma, 2)- Absorbsiyon, 3)- Sekresyon, 4)- Transport, 5)- Excretion, 6)- Duyu alınması, 7)- Kontranksiyon.

Vücudun dış yüzeyini oluşturan epitel mekanik hasarlara, aşınmaya ve nem kaybına karşı organizmanın korunması için adapte olmuştur. Absobsiyon, lümenden materyellerin alınmasıdır. Bu işlem fagositoz ve pinositoz yolu ile olur. Sekresyon, dışarıdan alınan moleküllerin hücre içinde sentezi ile oluşan spesifik bir ürünün dışarı atılmasıdır. Sekresyon ile ilgili olanlar ya dağılmış sekretuar hücreleri ihtiva eder veya epitel hücrelerinin çoğu gruplaşarak bir partiküler ürünün işlenmesi için özelleşmiş bir gudde (bez) hasıl eder. Sekret edilen ürün mukus, hormon ve enzimlerdir. İnternal yüzeyleri sınırlayan epitelin pekçoğu absorbsiyon veya sekresyon için modifiye olmuştur. Bilindiği gibi vücut tarafından alınmış veya dışarıya verilecek olan bütün maddeler epiteli bir yandan öbür yana geçmelidir. Bu olaya transport denir. Bu olay ile, eriyik maddeler, iyon ve suyun bir hücreden diğerine veya hücrenin alt veya üstünde bulunan diğer kompartımana geçişi sağlanır. Transportla madddeler ya parasellular yolla bağlantı kompleksleri boyunca, yada transselular yolla hücre boyunca iletilir. Parasellular yolla transport kesintisiz hücreler arası temaslar ve diğer bağlantı kompleksleriyle, transsellular yolla transport ise çok sayıda kanal ve taşıyıcı ile gerçekleşir. Hücreler arası bağlantı kompleksleriyle bu transsellular hareket ve selektif permeabilite sağlanır. Birde siller vasıtasıyla sağlanan yüzeydeki materyelin ileriye tranportu (taşıyıcı transport) vardır. Akciğer alveolleri vasıtasıyla gaz değişimide bir çesit transpottur. Ekskresyon ile ilgili diğer epitel tipleri de erir madde ve su nakletmede veya vücuttan elemine etmek için modifiye olmuştur. Böbrek tubuluslarında görülür.Yine onlar ağrı ikazı sağlayarak organizmanın yaralanmadan kaçınmasını sağlayan sinir sonlanmaları ihtiva ederek duyu almada bir rol oynar. Bazı epiteller neural elementler ihtiva eder. Bu epitel hücreleri yapısal olarak uyartıları alabilecek bir şekilde farklılaşmışlardır. Bunlara örnek olarak kimyasal reseptörler olarak fonksiyon yapmak için özelleşmiş dildeki tat tomurcukları ve reigo olfactory’ a daki olfactory hücreler gösterilebilir. Bazı epitel tipleride myoepitelyal hücrelerde olduğu gibi kontraktilite ile ilgili modifie olmuşlardır.

Herhangi bir epitel mevcut hücre tiplerine bağlı olarak bir yada daha çok fonksiyonu yaparak hizmet edebilirler.

EPİTEL DOKUSUNUN GENEL KARAKTERLERİ

Epitel dokusu, fonksiyonuna, hücre düzeni ve şekli gibi çeşitli morfolojik kriterlere göre çeşitlere ayrılmasına rağmen bazı müşterek karakterlere sahiptir. Bunları şöyle sıralıyabiliriz.

•Her üç germ yaprağından da gelişir.

•Epitel hücreleri belirli bir yapıya sahiptir.

•Hücreleri arasında sıkı bağlılık (cohesion) vardır.Bu hem hücre adhesion molekülleri ile ve hemde bağlantı kompleksleri ile sağlanır.

•Bir bazal lamina (=bazal membran) sahiptir.

•Hücreleri fonksiyonel ve strüktürel kutuplaşma (apikal – bazolateral) gösterir.

•Hücreleri sitokeratinden oluşmuş sitoskeletal komponentlere sahiptir.

•Damar içermez.

1– HER ÜÇ GERM YAPRAĞINDAN DA GELİŞİR

Epitel dokusu her üç embriyonal yapraktanda (ektoderm, mezoderm, endoderm) gelişebilmektedir.

Ektoderm; Epidermis ve türevlerini (Kıl, tırnak, ter, yağ ve meme guddesinin parankimi ve kanallarını), ağız, anüs epitelini, kulak, göz ve burunun duyu epiteli, mine organını, gözün kornea ve lens epitelini, adrenal medullayı ve hipofizi verir.

Mezoderm; böbrekte, nefron, toplayıcı kanallar, kaliksler, pelvis renalis epitelini, üreter epitelini, gonadların ve genital yolların epitelini, perikardial, pleural, peritoneal boşlukları sınırlayan epitel olan mezotel’i, kardiavasküler sistem ve limfatik damarları sınırlayan epitel olan endotel’i ve adrenal korteksi verir.

Endoderm; solunum sisteminin epitelini, sindirim kanalı epitelini (ektodermden orijinlenen oral kavitenin ve anal bölgenin epiteli hariç) ve bu sistemle ilgili bütün guddelerin epitelini (Karaciğer, pankreas dahil), tiroid, paratiroid guddelerini, timpanik kavite ve auditori (eustachian) tübleri ve timus’ un epiteloretiküler hücrelerini verir.

2- HÜCRELERİ BELİRLİ BİR YAPIYA SAHİPTİR.

Epitel dokusu tek tip (epitel hücresi) hücre içerir ve bu hücreler sıtoplazmadan zengindir. Nüveleri gevşek kromatinlidir. Hücre şekilleri yüksek prizmatikten, kuboidal’ e ve yassı hücrelere kadar değişiklik gösterir. Nüveleri de eliptik şekilden, küresel ve yassılaşmış eliptik şekle kadar değişen bir görünümdedir. Nüve şekli çok kere hücre şekli ile münasebettedir. Böylece prizmatik hücreler eliptik bir nüveye, kübik hücreler küresel nüveye, yassı hücreler yassılaşmış eliptik nüveye sahiptir. Nüvenin uzun ekseni hücrenin esas eksenine paraleldir.

Hücreler arası hudutlar ışık mikroskobu seviyesinde sıklıkla ayırt edilemediğinden dolayı nüve şeklinin gözlenmesi büyük öneme sahiptir. Çünkü hücre şekli için indirekt bir ipucudur.

3– HÜCRELERİ ARASINDA SIKI BAĞLILIK VARDIR

Epitel hücreleri çok az bir intercelluler maddeye sahip olup hücreleri birbirine yakın durumdadır ve hücreleri arasında sıkı bir bağlılık (cohesion) vardır. Hücreler arasındaki bağlantının niteliği, çekme ve basınca maruz kalan epitel dokusunda özellikle belirgindir. Bu bağlılık hem “hücre adhesyon (yapişma) molekülleri “ile ve hemde “bağlantı kompleksleri “ile sağlanır. Ayrıca epitel hücrelerinin lateral yüzeyindeki membran interdigitasyonları da (girinti çıkıntıları) hücreler arasındaki bu bağlılıkta etkili olmaktadır. Bu bağlantılar yalnızca yapışma bölgeleri olarak görev yapmakla kalmaz aynı zamanda hücreler arası aralıktan (parasellular yol) materyal akışını önler ve komşu hücreler arasında iletişim mekanizmasını oluşturur.Böylelikle epitel dokusunun bütünlüğü sağlanmış olur. Hücre adhesyon molekülleri ve bağlantı kompleksleri hücreleri birbirine ve bazal membrana tutundurmak için bazolateral yüzlerde yer alırlar. Hücre adhesyon molekülleri, epitel hücreleri arasında hücre temaslarını sağlar ve bu temaslar bağlantı kompleksleriyle sağlamlaştırılır. Ancak epitel hücresi olmıyan hücrelerde de hücrelerin birbiriyle olan teması bir dizi hücre adezyon molekülü ve bağlantı kompleksleriyle sağlanır. Böylece hücre-hücre arasındaki iletişim gerçekleşir.Bunun tipik örneği kalp kasında bulunan özelleşmiş bağlantılardır.



A– Hücre adezyon molekülleri:

Hücre adhesyon molekülleri iki temel sınıfa ayrılır



1– Kalsiyum bağımlı moleküller olan kadherin ve selektinlerin de dahil oduğu proteinler.

Kadherinlerin kırktan fazla tipi vardır. Kadherin ailesinin üyeleri yakın iki hücrenin zonula ve makula adherenslerindeki sitoplazma plakları (tutunma plakları) arasında bulunur ve hücre dışı parçaları birbirleriyle bağlantı kurar. Kadherinlerin sitoplazmada bulunan parçaları ise katenin (α, β, γ) denilen ara proteinler üzerinden aktine bağlanır. β–katenin kolorektal karsinogenezde önemli rol oynar. Kadherinler hücre yapışmasında ve farklanmasında önemli rol oynarlar. Tümör hücrelerinin invazif davranış kazanmaları (metastaz) kadherinlerin kaybı nedeniyle olur.

Diğer kalsiyum bağımlı hücre adezyon molekülü olan selektinler ise kadherinlerin tersine karbonhidratlara bağlandıkları için lektinler grubuna dahildir.

2– Kalsiyum bağımsız moleküller olan immunglobulin süper ailesi ve integrinler.

İmmunglobulin süper ailesinin üyeleri tek bir gen tarafından kodlanırlar.Bu ailenin tüm üyelerinde bulunan ortak özellik immünglobulinler için tipik olan bir veya daha çok kez katlanmış hücre dışı segmentin varlığıdır. Bu ailenin üyelerine örnek olarak ; N – CAM (neural cell adhesion molecule), T hücreleri ve yardımcı hücrelerde insan immün yetersizlik virüsü tip 1 (HIV-1) reseptörü olarak görev yapan CD4 proteini, endotel hücre yüzeyindeki inter cellular (hücreler arası) adezyon molekülleri 1 ve 2 (ICAM – 1 ve ICAM – 2) gösterilebilir. ICAM – 1, inflamasyon sırasında lokosit göçünü kolaylaştırmak için sentezlenir.

İntegrinler hücre – hücrelerarası matriks etkileşiminde rol oynarlar. Bunlar farklı genler tarafından kodlanan iki α ve iki β glikoprotein altbirimlerinin oluşturduğu heterodimer yapısında olmalarıyla kadherin, selektin ve immünglobulin süper ailesi üyelerinden farklıdır. Kadherinler gibi β-integrinlerin sitoplazmada bulunan parçası

(karboksil sonu) bağlayıcı proteinler olan talin, vinkülin ve α-aktinin üzerinden aktine bağlanır. Hücre dışında kalan parçası (amino sonu) ise bazal membranın iki önemli bileşeni olan laminin ve fibronektinde bulunan üç peptidli (Arg-Gly-Asp) dizisine bağlıdır. İntegrinlere hücre sitoskeletonunu ekstraselular matrikse bağladıkları için transmembran bağlayıcıları (transmembrane linker) da denilmektedir.

İntegrin-hücredışı matriks ilişkisi embriyogenez sırasındaki hücre göçünde önemli olup hücre hareketinin gerekli olduğu durumlarda bu ilişki kesilebilir.

B– Bağlantı kompleksleri:

Yan yana duran epitel hücreleri arasında 150-200 o A lık bir aralık vardır. Bu aralığa “hücreler arası aralık”adı verilir. Fakat karşı karşıya duran hücre membranlarından oluşan bazı simetrik özelleşmeler bu aralığı azaltarak veya tamamen ortadan kaldırarak “bağlantı komplekslerinin”oluşmasına neden olur. Bu bağlantılar yalnızca yapışma bölgeleri olarak görev yapmakla kalmaz, aynı zamanda hücreler arası aralıktan madde geçişini önler ve komşu hücreler arasında iletişim düzeneğini oluşturur. Bazı epitellerde çeşitli bağlantılar hücrenin apikalinden (tepesinden) bazaline (tabanına) doğru 4 tipte sınıflandırılabilir. Bunlar sırasıyla zonula okludens (sıkı bağlantılar), zonula adherens, makula adherens (desmosom) ile epitel hücrelerin çoğunda yan yüzey zonları boyunca hemen her yerde bulunan (gap junction- neksuz-aralık bağlantıları) dır.



a- Zonula okludens (sıkı bağlantılar)

Yan yana duran epitel hücrelerinin serbest yüzeylerinin (apikal) hemen altında, komşu iki hücrenin birbirine bakan zarları üzerinde bulunur. Bu sahada komşu hücre zarlarının dış yaprakları hücrelerarası boşluğu kapatacak şekilde düzenli aralıklarla birbirine 0, 1 ila 0, 3 µm mesafede birkaç kez tekrarlanan şekilde kaynaşır.

Böylelikle hücreler arası sahayı kapatan kemere benzer bir bağlantı oluşturur.Bu kaynaşma bölgelerinin sayısı epitelin türüne bağlı olarak farklılıklar gösterir. Dondurma kırma yöntemi ile yapılan analizler de, kaynaşma bölgelerinde “sıkı bağlantı bantları”(tight junction strands) denilen ağa benzer yapı oluşturacak şekilde katlanma ve kıvrılmalar izlenir. Bunlar globular subünit veya partiküllerden oluşur. Bu “sıkı bağlantı bantları”tight junction strands”epitelin sıvı geçirgenliği ile yakından ilgilidir. Bir yada çok az sayıda sıkı bağlantı kıyılarına sahip epitelin (örn. böbrek proksimal tubul S1 segmentleri ve Henle loop’ unun çıkan (ascending - ince kol epiteli) eriyik geçirgenliği, çok sayıda bu yapılara sahip olan epitellerden (böbrek toplayıcı kanal epiteli) daha fazladır. Ayrıca eriyik geçirgenliği fazla olanlarda sıkı bağlantıların total uzunluğu az olanlara göre daha fazla, yüzey derinlikleri ise daha azdır.

Kaynaşma yerlerinde iki membranın transmembran proteinleri olan klaudinler ve okludinler bu membranları birbirine bağlar.Ancak klaudinler daha aktif bir role sahiptirler bunlar yukarıda bahsedilen “sıkı bağlantı bantlarını”oluşturarak hücreler arası sahanın delikli görüntüsünden esas sorumlu proteinlerdir. Okludin bir iç zar proteinidir ve ZO-1 ZO-2 ZO-3 ve AF-6 olmak üzere 4 temel protein ile ilişki içindedir. Komşu hücrelerdeki okludin ve klaudin molekülleri parasellüler yolağı kontrol eder. Kladuinler sadece kalsium- bağımsız değildir, kuvvetli hücre adhesionu da oluşturmazlar. Böylelikle onların teması ZO-1, ZO-2 ve ZO-3 gibi sitoplazmik zonula okludin proteinleri kadar kadherinler vasıtasıyla da takviye edilmelidir. Klaudin bir trans membran proteini olup, eriyikler, iyonlar ve su için parasellüler difüzyon bariyerini oluşturur.

Sıkı bağlantıların iki temel görevi vardır. 1- Onlar hücrede apikal bölgeyi bazolateral bölgeden ayırarak epitel hücresine kutuplaşma özelliği kazandırırlar ve hücre mambranındaki lipid ve proteinlerin iki bölüm arasında hareketini (serbest difüzyonu) önler. 2- Suda çözülebilen moleküllerin hücreler arası sahadan serbest geçişini engeller.

b- Zonula adherens

Hücrelerin bazal taraflarına gidildikçe ortaya çıkan ikinci bağlantı kompleksidir. Zonula okludensin tam bazalinde yerleşmiştir.Kuşak benzeri bir hücre bağlantısı olup bütün hücreyi çepeçevre sarar. Zonula adherenste desmoplakin ve plakoglobin içeren sitoplazma plakları (tutunma plakları) membranı kuvvetlendirecek şekilde komşu hücre membranlarının sitoplazmik yüzüne tutunmuştur. Sitoplazma plaklarına Ca bağlı transmembran proteinleri olan katherinler (desmoglein, desmokolin) bağlanmıştır. Burada membranları arasında 150-200 0A aralık vardır. Bu hücreler arası aralıkta her iki hücrenin kadherinlerinin ekstrasellüler yüzleri birbirleriyle bağlantı oluşturur. Kadherinlerin intrasitoplazmik yüzleride katenin (, , ) denen ara proteinler üzerinden hücre sitoskeletonunun aktin mikroflamanlarına bağlanır.

Böylelikle bu bağlantı kompleksi, sadece hücre zarlarını birbirine bağlamakla kalmaz aynı zamanda transmembran linker proteinleri vasıtasıyla iki hücrenin sitoskeletonunu da bağlar.

Aktin filamanleri vinculin ve -aktinin vasıtasıyla her biri diğerine ve hücre membranına bağlanmıştır.

Fascia adherens, zonula adherense benzerdir. Fakat hücrenin bütün çevresi etrafında devam etmez. O nedenle kemere benzer şekilde olmayıp şerit’ e benzer (ribbun-like) şekildedir. Kalp kası hücreleri fascia adheres vasıtasıyla longitudinal sonlarında birbirine bağlanmıştır.

c- Makula adherens (Desmosom)

Basit epitelin lateral hücre membranları, çok katlı yassı epitelin de hücre membranları boyunca makula adherens (desmosom: Desmo= bağ, soma= cisim) denilen bağlantı kompleksi görülür. Bu yapı epidermisteki yassı epitelin membranları boyunca bulunur. Işık mikroskobunda koyu noktalar veya disk şeklinde kalınlaşmalar şeklinde görülür. Desmozomlar bölgesinde hücre zarları oldukça düzdür ve aralarında normalden (20nm) daha fazla olan (30nm) hücreler arası aralık bulunur. Bu bölgedeki her iki hücre zarının sitoplazmik yüzüne tutunan bu disk şeklindeki yoğun plak ( 400 x 250 x 10 nm), zonula adherens de de görülen, desmoplakin ve plakoglobulin proteinlerini de içeren sitoplazmik tutunma plaklarıdır. Bu tutulma plaklarının sitoplazmik yüzüne Ca+2 bağlı transmembran proteinleri olan katherinlerinlerin (desmogleinler ve desmokolinler) sitoplazmik yüzü bağlanır.

Bu her iki hücre zarı katherin ailelesinin Ca+2 bağlı transmembran linker proteinlerinin ekstrasellular bölgeleriyle, birbirleriyle bağlar oluşturur. Birbiriyle kenetlenen bu benzer katherin molekülleri (Ca+2) bağımlı homofilik bir etkileşim içindedir.

Sitokeratinlerin intermedietflamentleri bu plak içine girer ve toka şeklinde kıvrılarak sitoplazmaya geri dönerler.

Hücre iskeletinin intemediate flamentleri çok dayanıklı olduğundan desmosomlar hücreler arasında sağlam bağlantılar oluştururlar.

Desmoglein 1 ve desmoglein 2 epidermisteki çok katlı keratinleşmiş yassı epitelin bütünlüğünün korunmasını sağlar. Desmoglein 1e karşı olan antikorlar hücre yapışmasını bozarak derinin büllöz hastalığı olan pemfigus foliaseus’ a neden olur.



Yüklə 179,06 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə