Heinz kohut (1913-1981)



Yüklə 48,81 Kb.
tarix02.10.2017
ölçüsü48,81 Kb.
#2721

HEİNZ KOHUT (1913-1981)
Hayatı

Varlıklı bir ailenin tek çocuğu olarak Viyana’da doğdu. Gençlik yıllarında felsefeye, sanata ve müziğe düşkündü. Felsefe ve sanat tartışmalarının yapıldığı Viyana kafelerinin daimi müdavimlerinden birisiydi.1938 de Viyana tıp  fakültesini bitirdi. Nazi işgali sonrası ABD’ye göç etti. Chicago üniversitesinde nöropsikiyatri ihtisası yaptı.1949’da psikanaliz eğitimini tamamlayarak Chicago psikanaliz enstitüsünde çalışmaya başladı. “İçe bakış” ve “eş duyumun önemi” konusunda çalışmaları ile dikkati çekti. “Kendilik psikolojisi” adını verdiği özgün bir kuramsal yaklaşım ve psikanaliz tekniği ortaya koydu.1964-65 yılları arasında  Amerikan Psikanaliz cemiyetinin başkanlığını yaptığı dönemdeki camiaya yakın çevrelerdeki ismi” bay psikanaliz”dir. 1965’ten itibaren de Uluslar Arası Psikanaliz Cemiyetinin (IPA) başkan yardımcılığını yaptı.1968 yılı IPA seçimleri için adı başkanlık için anılmaktadır. Anna Freud’un  öncülüğünü yaptığı Freud’yen  ortodoks psikanalitik yönelim ile Melanie Klein’in başını çektiği İngiliz psikanaliz okulu arasında seçimler için çekişme mevcuttur. Bu esnada Kohut iki kere yıkılacaktır.Önce kendisini destekleyen Anna Freud’un son anda desteğini çektiğini görecek  ve ikincisi kanser olduğunu öğrenecektir.Kanser olduğunu öğrendiği 1968  yılından itibaren ölümüne kadar geçen on üç sene esnasında çekeceği tepkilere rağmen kendi psikoloji anlayışını ortaya koyacak cesareti bulur.Bu cesaretin bedelini ise camiadan yalıtılma ile öder.1971 yılında  kendiliğin çözümlenmesi ve 1977 yılında kendiliğin yapılanması isimli eserleri ile ortaya koyduğu “kendilik psikolojisi” psikanaliz camiasında büyük yankı yapar..1971 yılındaki “Kendiliğin Çözümlenmesi” eserinden sonra geleneksel psikanaliz çevreleri tarafından kınanır ve üç kişilik eğitim komitesinden çıkartılır.


Kohut bilinçdışına ve analitik ortamda bilinçdışının uyarılarak açığa çıkmasına inanıyordu. Bilinçdışının içeriği konusunda kısmen farklı düşünüyordu. Cinselliği ve saldırganlığı dışlamıyor ama psikopatolojiden sorumlu asıl öğe olarak “narsist güdülenmeyi” görüyordu.Kibir, büyüklenmecilik,çözülme Kohut’un yapıtlarının ortak konularıdır.

 

Çocuğun kendiliğinin  “normal narsistik gelişim süreci” ve sürecin kesintiye uğraması:

Bebek doğumundan itibaren  kusursuz bir narsistik denge içeren süreçten geçer. Narsistik dengedeki mükemmellik bebeğin anneden her zaman bu mükemmelliği korumasını beklemesine yol açar. Anne eğer bu dengeyi iyi kötü korumayı başarırsa çocuk da mükemmellikteki kırılmaları tolere etmeyi öğrenir ve annenin narsistik libidosu  ile doldurduğu ideal imagosunu mükemmelliğinde gerçekleşen ufak eksiklikler ile kabullenerek “dönüştürerek içselleştirir.”Ancak anne çocuğun beklentilerini yeterince karşılamayı başaramaz ise çocuk düş kırıklığına uğrar ve ideal nesneye yaptığı yatırım değişmeden kalır. Böylece çocuğun ruhu sınırları belirsiz bir mutlak mükemmellik imagosuna bağlı kalmıştır.

İdealleştirilmiş ebeveyn imagosu bilinç alanında bulunmaz. Bu bilinçli, Adleryen telafi amaçlı idealleştirilmiş figür arayışından farklıdır.Narsistik saplanma kalıcı bir psikopatolojiye işaret eder.İdealleştirilen ebeveyn eşdeğerine kavuşulsa veya ideal ebeveyn  geri dönse bile devam eder..Zira ideal kendilik nesnesi bilinç alanının dışına bastırılmış ve gerçekçi ben sınırlarından ayrılmıştır.Bu tür kişiler kendilerine onay verecek tümgüçlü kişileri hayatları boyunca arayıp dururlar.


İdeal ebeveyn imagosu gibi, Ebeveyn tarafından zedeleyici biçimde reddedilen çocuğun yaşadığı narsistik zedelenme sonrası hem ideal ebeveyn imagosu hem de büyüklenmeci ve teşhirci kendiliğe yapılan aşırı yatırımlar fanteziler ve arzular halinde “gerçeklik yönelimli ben örgütlenmesinden” ayrılarak bastırılır -yadsınır ve yalıtılır.Büyüklenmeci kendilik bastırılmış bir kategori olarak “gerçeklik benine” kendisini “teşhir etmeye” çalışır.



Kendilik nesnesi

Kohut’un anahtar kavramlarından birisi olan “kendilik nesnesi” çocuğun ve hatta erişkinlerin narsistik libido ile yatırım yaptıkları, gözlerinde kendi teşhirci ve büyüklenmeci kendiliklerini gördükleri kişiye-çocuk için hemen her zaman anne veya anne temsilcisi- verilen addır. 


İlksel kendilik nesnesi çocuğu “gözleyen” olarak var olur ve başlangıçta çocuğun kendi benliğinden ayırt edilmez. Nesneye yatırılan libido narsistik libidodur ve nesneye  çocuğun kendisine davrandığı gibi davranmaya eğilimlidir. Narsistik kişilik bozukluklarında yapılan aktarımın boğucu etkisi narsistik libidonun baskısından  kaynaklanır. Narsistik libido aktarım esnasında terapiste yansıtılır. Bu aktarım nevrozunda ödipal döneme ait ensest yönelimli dürtülerin terapiste yansıtılması ile karıştırılmaması gereken bir durumdur.
Arkaik kendilik nesnesinden dönüştürmeli içselleştirme ile oluşan benlik dokusu (ruhsal yapı) ve nesne libidosunun kullanıldığı olgun nesne yatırımları/ilişkileri (nesneye yönelik narsistik değil libidinal ve saldırgan itkiler barındıran) sayesinde  nesnelerin kendilikten bağımsız güdülenmeleri ve tepkileri kabul edilmiştir.

Eğer narsistik yatırım yapılarak idealleştirilen nesne ödipal veya gizil dönemde hayal kırıklığı yaratırsa  dönüştürmeli içselleştirme süreci o noktada durur. Sağlıklı bir üstbenin içermesi gereken gururun benlik saygısı için elzem olduğunu biliyoruz. Bu durumda benlik saygısı düşük ve idealleştirilmeye çalışılan figürlerin onayına bağlı olacaktır. Öte yandan nesneye yönelik libidinal ve saldırgan yatırımlar doğru biçimde  yapıldığından  kişinin ebeveyninden kaynaklanan kendi değer yargıları, standartları, hedefleri yerli yerinde olacaktır. Demek ki narsistik idealleştirici sürecin kesintiye uğraması esasen “benlik saygısını” ve yaşantıdan alınan “ doyumu” engellemektedir.


Dönüştürmeli içselleştirme kavramı

Nesnelere yapılan yatırımın ruhsal yapıya geri çekilmesinden ilk olarak Freud yas ve melankoli çalışmasında (1917) bahsetmişti. İdealleştirilen ebeveyn imagosunun preödipal dönemde küçük çocuk üzerinde hayal kırıklıkları yaratmasına paralel olarak parça parça içe çekilmesi (gerçekçi bir nitelik kazanarak) sürecine Kohut dönüştürmeli içselleştirme diyor. Bu süreç tümgüçlü nesnenin  parçasıyla değil bütünüyle hayal kırıklığı yarattığı narsistik zedelenme tablosundan tamamen farklı bir süreçtir. Böylesi toptan bir hayal kırıklığı dönüştürmeli içselleştirmeye izin vermeyen büyük bir travma yaratacaktır. Böylece dönüştürmeli içselleştirme ile benliğe yerleşen preödipal nesnenin onaylayıcı ve hayal kırıklığı yaratan sayısız kopyası benliğin temel dokusunu oluşturacaktır.


Çocuğun idealleştirilmiş nesne ile (ebeveyn imagosu) kurduğu ilişkide görülen aksamaların gelişim dönemine göre sonuçları

Sağlıklı narsistik gelişim için gerekli olan ilksel (arkaik) kendilik nesnesi kaybolduğunda ya da işlevini yerine getirmekte ciddi yetersizlik gösterdiğinde narsistik zedelenme görülür ve artık benlik yapması gerektiği gibi idealleştirilmiş nesneyi alıp, zaman içinde eksikliklerini tanıyarak gerçekçi biçimde “dönüştürerek içselleştiremez. ”Söze dökülmesine imkan olmayan ve kendisini kendilikteki yapısal eksiklik şeklinde gösteren  ideal nesnenin kaybı (ya da algısı) çoğu kez annenin eş duyumunun yetersiz ve dengesiz oluşuna, depresif duygu durumuna, fiziksel hastalıklarına, yokluğuna, ölümüne bağlı olabilir.


1.Çok erken dönemde nesne kaybı-hayal kırıklığı: uyaranların engellenmesinde ve çocuğun sakinleşmesinde eksikliğe yol açacak şekilde yapısal bozukluğa neden olur.

2.Daha geç ancak yine preödipal dönem içersinde idealleştirilmiş  nesne kaybı dürtüleri denetleyen, yansızlaştıran ruhsal aygıt yapısının kurulmasına eksiklikle sonuçlanır. Kohut, cinsel sapkınlıklar içeren fantezi ve eylemleri , “narsistik gerginliklerin-iyi denetlenemeyen dürtü ve çatışmaların” cinselleştirilme yoluyla doyum aranması olarak görür.

3.Ödipal dönem tamamlanmadan  idealleştirilmiş nesne kaybı. Üst benin idealleştirilmesinin tamamlanamaması nedeniyle, dış dünyada hayat boyu  bireyi onaylayacak, önderlik edecek idealleştirilmiş bir figüre ihtiyaç duyulur.

 

Annenin eşduyum bozuklukları


Annenin çocuğun narsistik gelişiminde  bir noktada saplanmasına neden olan eşduyum bozuklukları üç türlü olabilir.


Kendine dönük-içe kapalı veya depresyonda olan bir annenin eş duyumu kusurlu ya da eksik olabilir.
İkinci bir tür eşduyum bozukluğu “aşırı eşduyumdur” Bu durum annenin, yalnızca çocuğun kendisininkine uyan narsistik ruhsal hallerine yönelik aşırı eşduyum yapması şeklinde olur.
Üçüncü halde ise anne çocukla ya hiç iletişim kurmaz ya da bir zaman çocuğun hayatından fiziken kaybolur(evi terk eder veya ölür)
Çocuğun kendiliği narsistik sürecin başlarında  “narsistik kendilik çekirdeklerinden” oluşmuştur. Zihinsel ve bedensel işlevler birbirilerinden yalıtılmış haldedirler. Anne ise çocuğun “büyüklenmeci-teşhirci” gösterilerini yönelttiği “kendilik nesnesi” konumundadır. Bu otoerotik dönem esnasında, empatik bir annenin aynalayıcı görevi başarıyla yerin getirmesi  çocuğun kendilik çekirdeklerinin bütünleşmesine, zaman da sürekliliğe ve uzayda bütünlüğe sahip bir kendilik deneyimi yaşayabilmesini olanaklı kılar.
Narsistik kişilik bozukluklarında görülen “idealleştirme aktarımı” ile nevrotik bozukluklarda görülen “aktarım nevrozu” arasındaki temel fark, ilkinin çocuğun üstbeni tam olarak oluşmadan önce idealleştirdiği nesne tarafından hayal kırıklığı yaşatılmasıdır. Aktarım nevrozunda sorun ödipal dönemin geç evrelerinde olur ve normal bir üstben gelişmesi tamamlanmış olur. Narsistik idealleştirme aktarımı terapide analistle “kaynaşma” şeklinde olurken ensest  yönelimli ödipal imagoya yapılan nevrotik aktarım “ortaklık” şeklinde olur, kayba ise narsistik aktarımdaki gibi gerileme tepkisi ile değil özlem duygusu ile yanıt verilir.

Kohut’ a göre bildiğimiz aşkda da  nesne yatırımlarına eşlik eden, ona tabi “narsistik libidonun” varlığını görürüz. Dolayısıyla nesnenin ayrı bir varlığı olduğu temelde kabul edilmiştir. Narsistik idealleştirme de ise nesne yatırımından bağımsız “husumet” tarafından yönlendirilen  narsistik libido söz konusudur. Nesne arkaik nesnenin bir parçasıymış gibi görülür ve davranılır.


Narsistik kişilik bozukluklarında kaygının nedeni

Kohut’a göre narsistik kişilik bozukluklarında temel kaygı  psikanalitik yorumlarda yer alan “kastrasyon kaygısı” değildir. Temel  kaygı nedeni narsistik yapıların yüklendiği enerji ile gerçeklik benine yapacağı müdahalelerin hissedilmesinden kaynaklanan bir kaygı söz konusudur. İdeal ebeveyn imagosu ile veya gerileme ile tüm güçlü tanrı ve evrenle “karışma-kaynaşma”  korkusu gibi korkular vardır. Büyüklenmeci tecrübeler sonunda gerçeklikten kopma ve tecrit olma korkusu, aklını kaçırma korkusu, bütünlükten uzak beden ve zihin parçalarına yapılan aşırı yatırım ve hipokondriyak uğraşlar diğer kaygı nedenleridir.


Narsistik psikopatolojinin semptomatolojisi

1.Benlik bütünlüğünün kaybolması ve gerçeklik duygusunda azalma: Narsistik hasta “narsizmi kolayca zedelenebilir” , incinebilir hastadır. Yeterince onaylanmadığı zamanlarda  zedelenme oluşur ve hasta preödipal dönemde bütünleşmemiş “arkaik narsistik kendilik parçalarının” egemen olduğu psikolojik düzeye gerileyerek tepki verir. Preödipal narsistik dönem  zihinsel ve bedensel bütünlükten uzak-otoerotik uğraşların hakim olduğu dönemdir. Ben kendi içinde bölünmüş kendilik parçalarından oluştuğu gibi nesnelerde ben ile kesin sınırlarla ayrılmış değildir. Nesneler hala benden ayrı bir varlığa sahip değildir ve gerilemenin şiddetine bağlı olarak nesne kendiliğin bir parçası üzerinde tam bir hakimiyet kurulan kendilik parçalarından birisi gibi algılanmaktadır. Bu durum gerçeklik algısının bozulmasına yol açmaktadır.




2.Müdahaleci ve kontrolsüz “büyüklenmeci kendilik” tehlikesi karşısında gelişen yerleşik kaygı hali ve derin utanç duygusu:

İdeal ebeveyn imagosuna yapılan yatırım hastayı düş kırklığına uğrattığında, büyüklenmeci kendiliğe aşırı yatırım yapılmaya başlanır. Bu durum gerçeklik beninden yalıtılmış büyüklenmeci kendiliğin müdahalelerini ve bu esnada yaşanan utanç duygusunu ve tecrit edilme korkularını uyandırır. Gerçeklik beninden yalıtılmış büyüklenmeci kendiliğe yapılan yatırım –yani hastanın ruhsal enerjisindeki bölünme günlük yaşam için gereken temin edilebilir ruhsal enerjide düşüşe ve etkinliklerden alınan hazzın azalmasına yol açar.




3.Sapkın cinsel edimler ile narsistik kaygının giderilme çabaları:

Narsistik yatırım yapılmış arkaik kümelerde sıklıkla cinselleştirme eğilimleri görülür. Çoğu eşcinsel sapkın fanteziler olan bu düşlemler  narsistik bozukluğun (gerilimlerin) cinselliğe dökülmüş bir anlatım biçimidir. İdealleştirilmiş ebeveyn imagosu, aynı cinsten güçlü olan cinsi elde etme arzusu şeklinde; büyüklenmeci kendilik ise aynı cinsten daha zayıf olanı ele geçirmeye yönelik fanteziler şeklinde kendisini gösterir. Kendilik yapısındaki eksikliğin eşcinsel olarak içe alınması(oral ve anal yollarla),enjeksiyonu ya da sağılması sık görülen bir fantezidir. Bu tür fanteziler gerilimi savmaya yarayan bağımlılığa benzer bir düzeneğe işaret eder.


Terapi esnasında açığa çıkan “Büyüklenmeci fanteziler” nelerdir…

Dünyayı ele geçirme, herkesin kendisinin kölesi olduğuna dair hayaller kurma, eşsizlik-tümgüçlülük fantezileri-uçma rüyaları-düşünce gücüyle nesnelere ve insanlara hakim olma hayalleri –kusursuz, güzel, eşsiz olma şeklinde ki hayaller sık rastlanan narsistik büyüklenmeci fantezilerdendir.


Psikoterapide narsistik aktarımın özgün unsurları

Narsistik aktarımın özgül tipleri (kaynaşma-ikizlik ve ayna aktarımları)

Narsistik aktarım baştan itibaren  “birincil ayna aktarımı” şeklinde başlayabilir. Ancak bazı olgularda “idealleştirme aktarımı “ikincil ayna aktarımını önceler”. Böyle başladığında hasta ideal ebeveyn imagosunu analiste yansıtır. Ancak terapi ilerledikçe ortaya çıkan hayal kırıklıkları büyüklenmeci kendiliğin etkinleşmesini ve “ikincil ayna “ aktarımının gelişimine imkan verir.

Narsistik aktarımın birbirinden ayırt edilebilir üç özgül tipi bulunur. Bunlardan ilki (Büyüklenmeci benin genişlemesi yoluyla) “kaynaşma” ,diğeri “öteki ben aktarımı veya ikizlik” ,sonuncusu da “ayna aktarımıdır”.


Kaynaşma aktarımı büyüklenmeci kendiliğin analisti de içerecek şekilde sınırlarını geliştirdiği aktarım biçimidir. Analistle özdeşleşmiştir ve  analistin üzerinde tıpkı kendi üzerinde olduğu gibi tam bir hakimiyet sahibi olduğunu düşlemler. Analist hasta tarafından denetlenmek istediğini hissetmektedir. Bu aktarım ilkel-arkaik narsistik öğelerin sıklıkla karşılaşıldığı aktarım tarzıdır.


Öteki ben aktarımı ya da ikizlik aktarımında, analist büyüklenmeci kendiliğin tıpatıp benzeri gibi algılanır. Böylesi ikizlik rüya ve fantezilerin analizde sık rastlanılır.

Ayna aktarımında ise, büyüklenmeci kendilik en olgun biçimde harekete geçer. Çocuğun narsistik gelişimi esnasında çocuk teşhirci –büyüklenmeci gösterilerine onay veren bir ayna arar. Anne bu dönemde çocuğa oral ve dokunsal yollarla olduğu gibi ve belki de en etkili biçimiyle “bakışlarıyla” ayna tutama görevini üstlenir. Annenin gözlerinin ışıldaması-bakışlarıyla  çocuğun “narsizmini/teşhirciliğini” –yerli yerinde ve seçici biçimlerde- onaylaması ve hazzına katılması “çocuğun otoerotizm dönemindeki narsistik kendilik çekirdeklerinin birleşerek bütünleşmiş narsisizm-kendilik  aşamasına geçişinde” ve kendilik saygısının kurulmasında anahtar rol oynar.


Narsistik aktarım ödipal - nevrotik aktarımdan nasıl ayrılır?

Narsistik aktarım terapötik sürecin  merkezine yerleşmesi, değişmezliği ile aktarım nevrozlarının idealleştirici aktarımından ayrılır. Terapist arkaik kendilik nesnesi veya ideal üst ben işlevi görmekte ve parçalanmış kendiliği onaran-yapıştıran-bir arada tutan “tutkal” görevi görmektedir.


Hasta  narsistik aktarım geliştirdiğinde terapistin onayına ihtiyaç duyacak ve  onun tarafından reddedilme  konusunda aşırı hassasiyet gösterecektir. Terapi esnasında ufak eleştirel bir yaklaşım narsistik desteğin kesilmesi, eş duyumun kaybedilmesi  anlamına geleceğinden hasta buna şiddetli bir gerileme ve kendilik bütünlüğünde dağılma tepkisi ile karşılık verebilir. Kohut bu gibi reaksiyonların narsistik aktarımın tanınması açısından tipik olduğunu söylüyor. Kohut’un yaklaşımı bu gibi durumlarda hastanın uğradığı zedelenmeyi eş duyumla karşılamak ve kendisinin bu gerilemeye hangi davranış ve sözlerinin neden olduğunu bulmaya çalışmak şeklindeydi. Böylece gerileme çözülüyor ve hasta ile terapist arasındaki  narsistik aktarım onarılabiliyordu.


Nevrotik aktarımda ise kastrasyon korkusu merkezdedir. Kastrasyon (hadım edilme) korkusu “ölmek-fiziksel zarar görmek-zehirlenmek-hasta olmak-ısırılmak vb.” şekillerde olabilir. Ödipal rakip de hayal kırıklığı yaratan-kişisel bir düşman şeklinde ortaya konur, rekabet ve misilleme korkuları analizde gündeme gelir. Nevrotik aktarımda da zaman zaman terapist idealleştirilir ancak bu süreklilik göstermez ve hayranlık duygusu sınırlıdır.
Narsistik ve otoerotik gerilimlerin ödipal-nevrotik tecrübeler ve çatışmalarla iç içe geçtiği çok olur. Bu durumda tablonun çözümlenmesi zaman alacaktır.
Terapinin hedefleri  

Kohut terapide asıl iyileştirici etkinliğin “dönüştürmeli içselleştirme” dediği süreç olduğunu açıklamıştır. Hasta terapi esnasında narsistik libidosu ile terapiste bağlanır. Terapist ise bu aktarımın gerçekleşebilmesi için hastaya empati(eşduyum) ile yaklaşır. Eşduyum narsistik bağlantıyı kuran köprü vazifesi görür. Bağlantı gerçekleştiğinde  terapist hastanın “kendilik nesnesi” haline gelmiştir. Böylece hasta bir zamanlar kaybetmiş olduğu ideal ebeveyn imagosunu benliğindeki eksik yere koyarak “yapısal eksikliğini” gidermiş olur. Süreç içersinde terapist preödipal ve ödipal dönemde gerçekleşmesi gereken hastanın “dönüştürmeli içselleştirme” deneyiminin nesnesi haline gelir. İdeal ebeveyn (terapist) empatik tutumu ve gerçekçi olmayan beklentileri karşılayamadığı noktalardaki noksanlıkları ile mükemmellikten uzak  bir ebeveynin sağlıklı gelişim sürecinde kopyalandığı gibi hastanın benliğine  kopya edilir.


Analizin nihai hedefi

Büyüklenmeci kendiliğin bastırılmış-bütünleşmemiş yanları analiz sonucu “gerçeklik benine” dahil edilir. Ayna aktarımı teşhirci büyüklüğe dair çocuksu fantezileri açığa çıkarır. Ayrışmış fanteziler bilince yükselerek erişkin  kendilikle birleştiğinde ortaya çıkan enerji olgun etkinliklerde kullanılacaktır.


Analistin konumu ve tavrı

Psikanaliz terapiste hastanın sevgi-ilgi beklentilerini doyurmayan mesafeli bir rol vermiştir. Bu mesafeli rol hastanın psikopatolojisinin kendisini göstereceği özgül aktarımın ortaya çıkması için gereklidir. Freud, analistin hasta için “ben ideali” olmaya, ona rehberlik etmeye, onun için bir “peygamber –kurtarıcı İsa” rolü  üstlenmeye eğilimli olduğuna dikkat çekmişti. Bu terapinin amaçlarına zıt bir eğilim olduğu için fark edilmeli ve sınırlanmalıydı. Kohut da Freud’a kısmen katılır. Narsistik aktarımda analist ideal ebeveyn imagosu yerine geçirilip yüceltilebilir, ayna-ikizlik aktarımında büyüklenmeci kendiliğin teşhirciliğinin seyircisi-aynalayıcısı olarak kendilik nesnesi konumuna konabilir. İdealleştirme aktarımı gerçekleşmesi terapi süreci için olumlu bir adımdır. Ancak bu idealleştirmenin kendiliğinden harekete geçmesi gerekir. İdealleştirme aktarımını harekete geçiren  hastalarına “önderlik etme” konumunu kendisine uygun gören analistin çabası olmamalıdır. Analist kendisine ait doğru saydığı değerler sistemini aktaran bir “hayat mentorü-koçu” değildir. Böyle bir görev üstlenmesi durumunda uygun koşullarda hastanın kendiliğine analistin değerleri ve tarzı eklemlenir. Bu bir  “kütlesel özdeşim” dir ve hedeflenen kendilik yapılanmasından çok uzaktır.Yine de “kütlesel özdeşim” terapinin ilk dönemlerinde aktarımın kurulduğu haftalarda terapistin davet etmemesine rağmen görülebilir.Üzerinde çalışıldıkça  ayna aktarımına dönüşecektir.Asıl hedeflenen ayna aktarımı esnasında ortaya çıkan analistin idealleştirilmiş yönlerinin hastanın yapısına uygun “küçük” kısımlar halinde –dönüştürülerek yani hastanın yapısına uygun hale getirilerek-içselleştirilmesidir.


Terapi hangi ruhsal bölüme hitap eder ?

Terapist büyüklenmeci benliğin bastırılmış olduğu id’e veya bölünmüş ben’e değil gerçeklik benine hitap eder. Büyüklenmeci kendilik eğitilemez ancak gerçeklik benine  ruhun yatay ve dikey düzlemde bölünmüş hali açıklanabilir.


Utanç duygusu ve büyüklenmeci kendilik

Narsistik kişiliklerde görülen utanç duygusu benlik ideallerinin gerçekleştirilememesine bağlı değildir. Büyüklenmeci kendiliğin yeterince iyi bastırılamamasına ve “ben”e dolmasına bağlıdır.

Narsistik anne ve çocuğun “büyüklenmeci kendiliği ile gerçeklik beninin” birbirinden ayrılması

Narsistik anne  tümüyle sahip olduğu ve denetleyebildiği şeyler gibi (mobilyalar, porselenler, gümüşler)  çocuğunda üzerinde tam bir denetim kurmak ister. Çocuk annesinin ancak kendisini büyütmek için bir araç olarak değer vereceğini düşünür. Kendi bedenini-zihnini teşhir etme ve bağımsız narsistik ihtiyaçlarını karşılamak isterse kabul görmeyeceğini bilir. Annenin kendi narsistik ihtiyaçları için onayladığı, çocuğun “bağımsız olmayan-anneye tabi” büyüklenmeciliği kişilik içinde dikey bir bölünmenin bir tarafında –gerçeklik beninin karşı tarafında yer alır. Bu yarılma  hali farklı kişilik tutumlarının, farklı amaçlara sahip yapıların, farklı haz arayışlarının ve farklı ahlaki-estetik değerlerin yan yana varlığını sürdürmesi anlamına gelir. Annenin onaylamadığı  bağımsız teşhirci ve büyüklenmeci ihtiyaçlar ise gerçeklik beninin dışına itilir yani bastırılır. Kabul görmediği için bastırılan ve değişmeden arkaik seviyede kalan çocuğun teşhirci-büyüklenmeci beni Kohut’un terimi ile ben içersinde dikey olarak ayrılan bir bölmenin bir tarafında gerçeklik beninden ayrı bir kompartımanda yer alır.


Dikey bölünmenin bir tarafında yer alan gerçeklik beni bünyesinde “düşük kendilik saygısı, insiyatif yoksunluğu, utanmaya yatkınlık ve hipokondriyak özellikler” barındırırken, zaman zaman kendini ayrı bir kişilik halinde gösteren büyüklenmeci kendilikten habersiz kalmaktadır. Gerçeklik beninden yatay bölme ile ayrılmış-bastırılmış “narsistik arkaik kümelenmeler” ise büyüklenmeci kendiliğe nazaran çok daha zor fark edilir. Bu kümelenmelerin balıca etkisi gerçeklik benine katılamayan narsistik enerjiyi soğuran bir kaynak olmasından ileri gelir. Düşük kendilik saygısı başlıca alametidir. Gerçeklik benine yükselme-sızma eğilimi gösterdiğinde ise incinebilir kibir  ve kaygılı hipomanik ruh hali şeklinde ortaya çıkabilir.


Nesne ilişkilerine göre gözlenen gelişim çizgisi ile  narsistik gelişim süreci açısından gözlenen gelişim çizgisi karşılaştırması

Mahlerin çocuk gelişim çizgisine göre Kohut’un narsisizm evresi sembiyotik evrenin geç dönemi ile ayrılma-bireyleşme evresinin erken dönemleri arasında gerçekleşmektedir. Kohut Mahler’ den farklı olarak narsistik gelişimi çocuk davranışlarının gözlemine göre değil, psikanaliz esnasında ortaya çıkan aktarımların incelenmesi ile ortaya koymuştur.


Kohut narsistik gelişim sürecinde bir tane değil, birbirinden bağımsız işleyen  iki ayrı gelişim çizgisinden bahseder. İlki otoerotizmden başlayıp narsisizm evresinden geçerek nesne sevgisine giden çizgidir.İkincisi ise otoerotizmden başlar,narsisizmden geçerek narsisizmin olgun şekillerine dönüşür.
Yüklə 48,81 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə