470 Emine KOLAÇ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/7 Fall 2008
Eğ
itim ve dil sorunu
“
Eviriyorum
çeviriyorum
Bir türlü bilemiyorum
Almanca mı Türkçe mi
Düşünsem diyorum”.
(Öztürk 2001,314)
Yaşanan sorunların bir başkası hatta en önemlisi, en büyüğü
eğitim ve dil sorunudur. Almanya’da yaşayan göçmen çocuklar arasında
temel eğitim sürecindeki öğrenci sayısı açısından en kalabalık grubu Türk
göçmen çocukları oluşturmaktadır. Bu kitle, göç araştırmalarında irdelenen
öncelikli konulardan birini durumundadır. Temel eğitim sürecine olumsuz
koşullarda başlayan ikinci kuşağın daha çok yetersiz anadil ve ikinci dil
ediniminden kaynaklanan öğrenme sorunlarının Türk dış göç sürecinin
çözüm bekleyen ve öncelikli olarak ele alınması gereken sorunlarından biri
olarak gösterilebilir (Kartal 2006, XI).
Dil sorunu Türklerin Almanlarla kaynaşmasını yavaşlatarak
çocukların eğitimden yararlanmalarını engellemiş, Türklerin kendi
kabuklarına çekilmelerine neden olmuş, onları adeta içinden çıkılmaz bir
yalnızlığa sürüklemiştir (Abalı 2000, 33).
Atıl da düşler ülkesinde kendisini bir anda bu sorunların
kucağında bulur. Almanca bilmediği için arkadaş edinememenin, derdini
anlatamamanın acısını yaşarken tesadüfen tanıştığı Bayan Frida onun için
bir umut ışığı olur. Bayan Frida ve Atıl birbirlerine kısa sürede ısınırlar,
arkadaş olurlar. Bayan Frida ona Almanca öğretirken Atıl da buna
karşılık Bayan Frida’nın alışverişlerini yapar:
“Bayan Frida kısa sürede, günlük yaş
amda
gereksindiğ
i pek çok sözcük ve tümce belletti ona. Atıl da
yavaş
yavaş
Almanya’ya ve Almanlara ısınmaya
baş
lamış
tı. Artık eskisi gibi bunalmıyordu. Bayan Frida ile
sık sık gezmeye çıkıyorlardı. Kadın Atıl’ın omzuna
yaslanarak yavaş
yavaş
yürüyor, yeri geldikçe sokaklarda
gördükleri ilginç ş
eylerin Almanca adlarını öğ
retiyordu” .
(s,75)
Almanya'ya göç eden ailelerin çoğu, okulu bitiren
çocukların iş sahibi olabileceklerini düşünür ve çocuklarını okula
göndermek isterler. Ancak çocukların okula gidip uyum
sağlayabilmesi hiç de sanıldığı kadar kolay değildir. Öncelikle dil
sorunu çocuklar için adeta aşılmaz bir engeldir. Dil bilmeyen
Gülten Dayıoğlu’nun Yurdumu … 471
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/7 Fall 2008
çocuklar dersleri anlayamadıkları için öğretmenleri ve arkadaşları
tarafından küçümsenirler. Bu da onların başarısız olmalarına neden
olur (Gitmez 1979b, 210-211).
Atıl’ın okula başlayacak olması anne ve babasını çok
heyecanlandırır. Onlar için okul Almancayı öğrenmekle aynı anlama
gelmektedir. Atıl Almancayı öğrendiğinde onların eli, kolu gözü
olacaktır:
“Anası sevgiyle Atıl’ın baş
ını okş
adı. “Hayırlı
olsun. Senin su gibi Almanca konuş
tuğ
unu düş
ledikçe,
sevinçten içim içime sığ
mıyor. Gayrı her iş
imizi sen
görürsün, kimselerden yardım istemeyiz. Allah zihin
açıklığ
ı versin” . (s,119)
Ancak yaşanan gelişmeler hiç de umut ve heyecan verici
değildir. Daha okulun ilk gününde yaşadıkları, “sevimsiz bir konuk”
olduğunu Atıl’a anlatmaya yeter de artar bile. Yaşadığı sorunlara
ayırımcılık da eklenir. Atıl, ayırımcılığın sevimsizliğini okulun
bahçesinde karşılaştığı Alman çocukların ve ailelerinin yüzünde görür.
Onlar Atıl’ın yüzüne bile bakmak istemezler. Yüzü asık ve sert bakışlı
Alman anne ve babaların kendisine yönelen bu bakışlarını Atıl
sonradan fark eder:
“Ana babalar ona ters ters bakıyorlardı. Atıl
önce aldırmadı. Fakat bulunduğu yerde bekleşenler bir
süre sonra onun yanından uzaklaştılar. Bunu sezinleyince
Atıl’ın kolu kanadı kırıldı. Ölçüsüz bir eziklikle bahçe
kapısına yöneldi. Çıkıp giderek, eve varıp yorganın altına
girecek, var gücüyle ağlayacaktı.”. (s, 129)
Atıl, Alman çocukların ve ailelerin sert bakışlarını ve
ayırımcılığı vurgulayan ifadelerini sınıfta öğretmeninin yüzünde
görür. Daha ilk günden öğretmenin ayırımcı yaklaşımlarıyla karşı
karşıya kalır. Đsimler okunur, herkes sınıfına yerleşir. Sınıfta Atıl’ın
dışında başka Türk çocukları da vardır. Atıl onları görünce çok mutlu
olur ve onlarla konuşmak ister. Öğretmen bunu fark edince Türk
çocuklarını hemen sınıfın farklı köşelerine dağıtır. Atıl’ın düşler
ülkesindeki şaşkınlıklarına bir yenisi daha eklenmiştir:
“Atıl’ın sevinçten içi içine sığmıyor, hemen
onlarla konuş
mak istiyordu. Sırayı düzenlemekte olan
öğ
retmen, bunu sezinlemiş
ti. Çocuklar birbirleriyle
konuş
maya fırsat bulmadan, dördünü de sıranın baş
ına,
ortasına dağ
ıttı. Atıl öğ
retmenin bu sert çıkış
ı karş
ısında
ş
aşırıp kaldı” .(s,131)